• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/kirmizicember/
                                       BAĞIŞBAĞIŞ
        
    

SHOUD 11 “ IŞIYAN VARLIK”

KIRMIZI CEMBER MATERYALLERI
e2012 Serisi

SHOUD 11   “ IŞIYAN VARLIK”

 

ADAMUS’un katılımıyla, kanallık Geoffrey Hoppe

7 Temmuz  2012 tarihinde
 Kırmızı Çember’e sunulmuştur.

www.crimsoncircle.com        www.kirmizicember.com 

 

Ben ben olan, ışık saçan ve her zaman mevcut, Egemen Alan'dan Adamus. Teşekkürler. (Seyirciler alkışlar.)

Yaşayan yükseliş sınıfına hoş geldiniz. Bugün üzerine çok gelmeyeceğime söz veriyorum, Edith.

EDITH: Teşekkürler.

ADAMUS: Sen gelebilirsin, ama ben karşılık vermeyeceğim.

Sınıfımıza hoş geldiniz, sevgili dostlarım. Dört dakikalık bir merabh yaşadık, -hıhh- o ucuz müzik* çalarken (seyirciler "oh" der)  Değil miydi? (Kerri  “Evet!” diye bağırır, Adamus kıkırdar.) Müzik çalarken biraz da olsa dalıp gittiniz ve bu da bilinçte değişime izin verdi. Gerçekten. Neden ara sıra harika bir müzik dinlemeyelim ki, hı?

* Ashes ve Roses albumunden Mary Chapin Carpenter ve James Taylor'in “Soul Companions” 

Dört dakikalık bilinç değişiminde bir merabh yaşadınız. Gelecek iki saatin geri kalanı, sadece onunla bütünleşmenin, bedeninize indirmenin, ışıldayan bir varlık  olmanın nasıl bir şey olduğunu deneyimlemenize izin verecek. 

Bugün ne için burada olduğunuzu merak ediyorsunuz. Gidecek başka yeriniz yoktu da ondan! (Kahkahalar) Işıldayan varlık olmayı öğrenmek için. Bu bir sonraki adım. Bu üzerinde çalışacağımız bir sonraki şey – mevcut olmak. Ah!

Aydınlanma. Aydınlanma – mevcut olmakla ilgilidir. Farkında olmakla ilgilidir. Farkında olmakla zihinde olmak arasında büyük fark vardır. Gerçekten de öyle. Farkında olmak. Aslında gerçekten de aklı çok fazla kullanmanız gerekmiyor.

Aydınlanma doğal bir akışın gerçekleşmesine izin vermekle ilgilidir. Ona bulaştığınız dakikada, onu kurcalamaya başladığınız dakikada, insanın - sadece insanın - ne yapacağını bilebileceğini düşünmeye başladığınız dakikada, artık ruhu davet etmiyorsunuzdur. Veçhelerinizi davet etmiyorsunuzdur. Kendinizi yuvaya davet etmiyorsunuzdur. İşte, o zaman işler  çok iyi gitmemeye baslar. Elleriniz ve dizlerinizin üstünde bana seslenmeye başlarsınız. Ha, ha, ha! (kahkahalar)

Sevgili dostlarım, bugün burada, pek çok konuğumuz var. Sadece sizler, sadece  Jonette (Crowley) ve Beyaz Kartal değil. Burada pek çok konuğumuz var. Oh, her zaman konuklarımız vardır. Sadece onların konuşmalarına pek izin vermem. (Bazıları kahkaha atar.) Bugün burada pek çok konuk var.

Dünyanın her yanından güzel, çok güzel Shaumbra burada. Meleksi varlıkların sevgi ve enerjileri burada.

 

Atlı Mızrak Dövüşü 

Biliyorsunuz… ve 'sevmek' diyorum çünkü, bunun bir parçası olmaya bayılıyorlar. Gözlemlemeyi seviyorlar. Ama bu ilginç bir sevgi. Bu pek çoğunuzun geçmiş yaşamlarınızda, atlı mızrak dövüşü seyretmeye gittiğinizde hissettiğiniz sevgiyle aynı. (Bazıları güler) Atlar, uzun mızraklar, siyah ve beyaz giyinmiş iki kişi, birbirlerine karşı atlarını sürerler ve -küüüt-  biri attan düşer. Ve siz yerdeyken, herkes size neyin çarptığını merak ederek güler ve alkışlar. 

Neden? Sizin tekrar ayağa kalkacağınızı bildikleri için, gülüp alkışlayabilirler. Bunun sizi yok etmeyeceğini bilirler. Garip bir nedenden dolayı mızrağınızı elinize alıp, diğerinin peşinden gitmek için, tekrar ata geri binmekten keyif aldığınızı bilirler. Ama kiminle savaşıyorsunuzdur? (Seyirciler "Kendinle" derler) Kendinizle. Kesinlikle.

Neden kendinizle savaşıyorsunuz? Neden? (Seyirciler farklı cevaplar verir: “Kim bilir?” ve “Eğlence” gibi) Eğlence. (Biri "Drama" der.) Drama. (Biri "can sıkıntısı" der.) Can sıkıntısı. İyi cevap. Can sıkıntısı. (Biri "Alışkanlık" der.) Alışkanlık – en iyi cevap. Alışkanlık. O atın üzerine atlamak, zırhınızı giymek ve kendinizle savaşma alışkanlığı edinmişsiniz. Işığa karşı karanlık. Güce karşı güç. Oh, başkalarının bunu seyretmesi çok heyecan verici. Heyecan verici çünkü, bu konuda ne kadar tutkulu olduğunuzu, nasıl zırhınızı kuşandığınızı, ona nasıl sığdığınızı, silahınıza nasıl sarıldığınızı, o ata nasıl bindiğinizi, ne kadar çok kararlılık ve enerjiye sahip olduğunuzu ve kendinizin peşine nasıl da düştüğünüzü bilmek istiyorlar! Buna pek gülen olmadı. (Kahkahalar) Attan nasıl düştüğünüzü, yere nasıl yapıştığınızı ama sonra tekrar ayağa kalkıp tekrar denemek istemenizi.

Yarın sabah uyandığınızda zırhınızı giymemeye ne dersiniz? Dışarı çırılçıplak çıkın. Enerji koruması olmamasını kast ediyorum, - aman siz değil bayım (Kahkahalar) – her gün üzerinize giydiğiniz enerji koruması olmaksızın. Bu aslında mantıklı çünkü dışarıda olmak hiç de kolay değil. Üzerinize o koruyucuyu giymek zorunda olduğunuzu hissettiğiniz günler var.

Yarın ne olacağını bir görmek için neden giyesiniz ki? Yarın mızrağınızı çıkarıp cilalamamaya, dünden kalan üzerindeki kanı temizlememeye ne dersiniz? O mızrağı düştüğü yerde bırakmaya ne dersiniz? Atı unutmaya ne dersiniz? At, hayata katılmak, güne başlamak için bazen kullandığınız gücün temsilcisi. Sadece kendi ışıldayan varlığında olmaya ne dersiniz? Giymeniz gereken tek giysi de o değil mi? Tek gerçek araç o değil mi? Bir günü geçirmenizde ihtiyaç duyduğunuz tek şey zaten o değil mi?

Şimdi, öyleyse karanlık yanınıza ne olacak? Karşı duran yanınıza, her gün savaşa tutuştuğunuz yanınıza, şimdi ne olacak? (Biri "bütünlenme" der)  Hayır. Atına atlayacak; mızrağını kapacak ve peşinize düşecek! (Adamus kıkırdar) Neden mi? Alışkanlık. Alışkanlık. Kimin tarafından eğitildi peki? (Seyirciler "Benim" derler) Evet. Bugün ki sorular çok kolay. (Adamus kıkırdar) Zor olanlara sonra geçeceğiz.

O, o şekilde eğitildi. Bu, alışkanlığın; programın; sizinle olan günlük düellonun bir parçası. Ama bir süre sonra zırhı kuşanmaktan, mızrağı çıkarıp ata binmekten ve sizin peşinize düşmekten yorgun düşecek. Sonunda bütünlenebileceğini,  her gün günle savaşmak zorunda olmadığını öğrenecek. 

Karşınızdaki o karanlık savaşçıda kitle bilincinin etkileri var. Diğer insanların - arkadaşlar, aile, iş arkadaşları - etkileri var. Etkiler mevcut, ama hepsi de karşı güce sizin tarafınızdan yönlendiriliyor. Sanki sizin kendi Higgs bozomunuz* gibi. O, enerjiyi kendine çekiyor ve onu gerçek bir şeye dönüştürüyor. Onu bir maddeye ve deneyime dönüştürüyor.

*( Çn. Higgs Bozomu; Tanrı parçacığı olarak adlandırılıyor çünkü o olmadan fiziğin geri kalanı açıklanamıyor.  Bilimsel teoriye göre bu parçacık evrenin yapıtaşlarını oluşturan maddenin en küçük birimlerinden biri.  Bu parçacıklar birbirleri ile etkileşime geçerek, doğanın fiziksel varlığının bildiğimiz anlamda gerçekleşmesini sağlıyorlar.)

Öyleyse yarın derin bir nefes alın. Zırhınızı giymeyin. Mızrağınızı elinize almayın. Ata binmeyin ve savaşa başlamayın. Zaten savaşacak hiçbir şey yok ki! Hem de hiçbir şey. Bunun ne kadar erken farkına varırsanız, aydınlanmanızda o kadar çok eğlenirsiniz.

Hadi derin bir nefes alalım ve bugün ki tüm konuklarımıza hoş geldin diyelim - güzel, sevgi dolu meleksi varlıklara, insan varlıklara. Hepsi bunun bir parçası olarak burada.

 

Simdi neler oluyor?

12-12-12'ye çok yaklaştınız. Evet.  "Çok mu yaklaştık?” diyorsunuz. 5 ay kaldı. Ama bu illa ki 21 Aralık’ta bitecek anlamına gelmiyor. Yılın sonunda ya da 21 Aralık’ta bitecek demek değil. Pek çok tortu kalacak. 21 Aralık’ta ne olacak? (Biri " sadece başka bir gün" der) Temelde evet, sadece başka bir gün, ama bilince bunun özel bir gün olduğu yerleştirilmiş. Aynı bilinçte olmayan insanlarda bile, küçük de olsa aynı bilgi var. Onlar da bunun dünyanın sonu, bir çağın sonu ya da işin garibi sadece başka bir umudun sonu olup olmayacağını merak ediyorlar.

Aralığın 21'inde uyanıp umutları kırılacak pek çok insanın olduğunun farkında mısınız? Sarp’ın da tam diyeceği gibi "Oh saçmalık". "Bu sadece yeni bir gün". Bu muhtemelen onlar için dünyada büyük bir felaket, biraz dram görmekten daha güç. Çünkü 22 Aralık’ta uyanıp, şunları söyleyecek pek çok insan var: "Olup olacağı bu. Değişimden bahsediyorlar. Yeni dünyadan bahsediyorlar. Dünyanın sonundan bahsediyorlar. Her neyse. Sonuçta bu, sadece yeni bir gün.”

Bu belki de en zor şeylerden biri, çünkü bunun içinde umudun yitirilmesi ya da kurtarılma umudunun yok oluşu var. Büyük bir değişikliğe neden olması beklenen bir şeyin yitirilişi. Sizler için, bu yılın sonuna geldiğimizde, gerçekten de bir önemi yok. Çünkü şuan olmakta olan – özellikle de tüm bu çılgın enerjiler, gelmekte olan tüm bu enerji akışı ve   insanların onlarla tüm bu başa çıkma şekilleri – şuan tam olarak olmakta olan şey, yepyeni potansiyeller açığa çıkıyor. Her zaman orada olan potansiyeller - her zaman, her zaman orada olan - ama üzerleri örtülmüş olanlar. Bir bulutun ya da peçenin arkasında, insanlar tarafından görülmeyen, farkında olunmayan bir şekilde. 

Şuan olmakta olan, onların bazılarının öne çıkmaya başlıyor olması. Sizin için, böyle hissetmeyeli yıllar oldu ve artık onlar size açık durumdalar. İnsanlık için ise, onlar da bunun farkında olmaya başlayacaklar. Sizin  kendi bilincinizde yaptığınız çalışmaların bunda büyük bir payı var. 

21 Aralık’ta büyük değişimler gözlemlenmeyecek. Yada sonra ki haftalar, aylar içinde. Çok çarpıcı olmayacaklar. Kademeli bir açılışın ardından yoğunluğun arttığı zamanlar da olacak. Aslına bakarsanız, bu yaz sizin de fark etmiş olacağınız gibi oldukça yoğun. Sonbaharda hafifleyecek.  (Biri "Yaşasın" der) Henüz bitirmedim ama. (Kahkahalar) Daha sonbahardayız. (Adamus kıkırdar) Size ve herkese  sakinlik ve huzur getirecek. “Ahh!”

Eylül sonlarında, Ekim ayında, "Ooo gördün mü? Her şey yoluna girdi." diyeceksiniz. Sizi bir anlamda kollarına alıp, yavaşça sallayacak. Bir senfoni gibi. Bir senfoni gibi. Şuan orta kısmındayız. Davullar çalmaya başlıyor. Orkestra son bolümde ve sonra yavaşlıyor. Sonbaharda senfoni biraz uyku getirici olacak. İçe dönecek. Ve sonra da büyük final gelecek. Bir enerji finali. Evet. Kasım başı ve ortasında yılın sonuna yaklaşırken- UFO'lar inmeye başlamayacak, en azından toplu halde. Hayır... Şunu diyecektim. Daha önce görülmemiş, daha önce görülmemiş olaylar olacak ,ama insanlığı yeryüzünden silip atacak şeyler değil. 

Ama tüm bu süre zarfında, şu anda, inanılmaz enerjiler gelmeye devam ediyor. Değişim gerçekleşmekte. Bunu siz de görebilirsiniz. Bazen aylar, aylar sonra haberlere de çıkıyorlar. Son bir kaç ayda inanılmaz bir enerji akışı yaşadık. Büyük miktarlarda bir enerji akışı. İnsanları etkilemesi, gerçekliğe girmesi ve haberlere çıkması biraz zaman alacak.

İnanılmaz hava olayları yaşıyorsunuz ve onlar devam edecek. Tam burada arka bahçenizde orman yangınları çıktı. Dünyanın diğer tarafında seller. Bunların hepsi, tüm bu enerji tezahürü surecinin bir parçası. Şuan bu sürecin yarı noktasındasınız.

Hadi bunun için derin bir nefes alalım.

Buraya kadar geldiniz. O kadar da zor değildi. Aslında biraz... Birazcık kolaylaşmıyor mu? (Biri "Hayır" der) Hayır. (Adamus kıkırdar) Hayır.

Bu yıl hakkında konuşmaya devam ederken derin bir nefes daha alalım. Olağanüstü, olağanüstü değişimler. 

Kendinizde bu değişimleri hissettiniz mi? (Biri "evet" der) Evet. Ne tür? Mikrofon lütfen, mahsuru yoksa. Oo, bu çok korkutucu değil mi? Evet. Linda mikrofon konusunda becerikli. Affedersiniz. 

SHAUMBRA 1 (Kadın): Ne tür değişimler mi hissettim?

ADAMUS: Kendi içinde. Fark ettiğin en büyük şey nedir?

SHAUMBRA 1: Geçmişle ilgili şeyleri salmak. Serbest bırakmakla ilgili rüyalar görüyorum. Geçmişi geride bırakmakla ilgili pek çok rüya.

ADAMUS: Güzel

SHAUMBRA 1: Ve şuan bunun gerçekten olduğunu hissediyorum.

ADAMUS: Evet, öyle.

SHAUMBRA 1: Her zaman onu hissetmesem de. Ama olduğuna inanıyorum.

ADAMUS: Oluyor. Oluyor. Ve geçmişin salınması konusu. Pek çok katman birbirini takip ediyor. Tobias ayrıldığında, bunun serbest bırakışın sonu olduğunu düşündünüz. Ama o devam ediyor. Pek çok katman var. 

Ama o, özellikle de doğrusal bir düzlemde gerçekleşmiyor. Bir zaman çizgisini takip etmen gerekmiyor ya da her seferinde sadece  bir kısmını serbest bırakmıyorsun. Perdenin arkasında çok büyük hareketler gerçekleşmekte. Sadece serbest bırakma değil. Bu bir bütünlenme oluyor. Çünkü bir şeyi serbest bıraktığınızda bu onu enerji yapısından ya da inanç sisteminden özgürleştirir. Onu açığa çıkarır ama sonra o bütünlenmeyle size geri döner. Bu bir çeşit " Serbest bırak, temizle ve  sonra geri içeri al." gibi bir şey. Ama yepyeni bir şekilde ve öğrendiklerinizin bilgeliği ile birlikte.

Görüyorsun ya - teşekkürler –o, eski inanışlar ya da eski enerji yapılarında tutulduğunda, ruh onun bilgeliğine ulaşamıyor. O hala kilitli halde oluyor. O hala ya kendi başına onu çözmeye ya da kendini saklamaya çalışıyor. Ancak sorunlar sevgi ve güven içinde serbest bırakılır bırakılmaz, onu özgür bırakır. Ruh ardından bu güzel deneyimi bilgeliğin içine damıtabilir. Güzel.

 

Doğal Aydınlanma

Aydınlanma için buradayız. Tek ve yegâne nedenimiz. Sizler aydınlanma için buradasınız. Aydınlanma farkındalıkla ilgilidir. Aydınlanma, farklı bir şekilde söylemek gerekirse; tamamlanma ve bütünlenmeyle ilgilidir. Aydınlanma sadeleşmeyle ilgilidir. Aydınlanma ... (Gök gürlemesi duyulur. Kahkahalar) bütünlenmeyle ilgilidir. Oralarda süzülen tüm bu parçaların bütünlenmesi. Bütünlenme, eğer onu karmaşık bir hale getirmeye çalışırsanız, bu bütünlenme olmaz. 

Aydınlanma doğal bir süreçtir, sevgili dostlarım. Doğal bir süreç. Bu belki de benim en çok önem verdiğim konu ve ben gidinceye kadar da öyle olacak. 

Oo, 'Ne zaman?", 'Ne zaman?", " Tarih nedir?" diye sorduğunuzu duyabiliyorum (Adamus kıkırdar)

Aydınlanma doğal bir süreçtir ve bundan tekrar tekrar bahsedeceğim. Çünkü öncelikle insanın, bu sınırlı bilinç durumu doğal değildir. Ayrı bir bedene ve ayrı bir zihne sahip olmak doğal değildir. Ben "Ben benim" dediğimde bunu bilmemek, bunu anlamamak - onu anlamaya çalışmak - doğal değildir. Ruhunuzdan ayrı olmak doğal değildir. Acı çekmek doğal değildir. Bolluk eksikliği doğal değildir. Tüm bu şeyler doğal değildir. Yalnızlık doğal değildir. Doğal değildir. Tüm bu şeyler sizin tarafınızdan olağanüstü bir deneyimin parçası olarak yaratıldı ve buraya yerleştirildi. Bunu yapmanın daha kolay bir yolu olmalı. (Adamus kıkırdar.)

Onlar doğal değiller çünkü doğal olan yalındır, bütünleşmiştir ve sizin de söyleyeceğiniz gibi, kendi kendine yeterlidir. Kendi içindedir. Bu doğaldır. Mutsuz olmak doğal değildir. Yoksun olmak kesinlikle doğal değildir. Evet, bu konuda... (Biri yere bir taş parçası düşürür)

KATHY: Bu zaten senin içindi tatlım. (Ona taşı verir.)

ADAMUS: Teşekkürler.

KATHY: Bir işarete ihtiyacım vardı.

ADAMUS: Güzel. Bir taş. Uyumayın. (Birine taşı atacak gibi yaparken herkes güler.) Mutsuz olmak doğal değildir. Kesinlikle bolluk eksikliği doğal değildir.  Bollukla ilgili bir çalışma yapacağım ama bekliyordum…

LINDA: Ne zaman?

ADAMUS: Ne zaman. Ne zaman yapmamı istersiniz? (Dinleyiciler "Şimdi" diye bağırır) Buna hazır mısınız? (Seyirciler "Evet" diye yanıtlarlar ve bazıları alkışlar.)

Sizi uyarmalıyım. Alkışlıyorsunuz, tezahürat yapıyorsunuz ve "Buna hazırım" diyorsunuz. Öncelikle - bunu kibarca nasıl söylemeliyim? - Cauldre ve Linda ve pek çoğunuz  belirli yerlere asla davet edilmeyeceksiniz. Bu çok kesin olacak, çok hoş değil ve çok direkt ve bundan alınacak bazı insanlar var çünkü onlar yokluğa yatırım yaptılar. Öğretmenler, sevgili dostlarım, yazarlar, bazılarınız kendi bolluk eksikliğinize yatırım yaptınız. Yokluğa yatırım yapmak çok garip değil mi? Bu bir çeşit oksimoron* değil mi?

(Çn. *Oksimoron: Birleşemeyecek ters kavramların bir araya getirilmesi…)

Ama bu, bolluk içinde olmamanın doğal olmayan durumudur. Bolluk içinde olmamak için çaba sarf etmeniz gerekir. Bunu anlıyor musunuz? Ve bazılarınızın şöyle dediğini biliyorum " Ama Adamus, ben gerçekten de niyetimi ortaya koyuyorum". Tüüü! Niyetin üzerine (tükürür). 

LINDA: O da neydi öyle?

ADAMUS: Dur daha iyisini yapayım. (Adamus gene tükürür) Yoksun olmak doğal değildir. Bunun için gerçekten uğraşmanız gerekir. Bolluktan uzak olabilmek için, aslında güçlü bir büyücü olmalısınız. Bazen bunu nasıl yaptığınızı merak ediyorum. Bana numaranızı gösterin. Hayır, bilmek istemiyorum. Bana nasıl yaptığınızı gösterin. Bolluk konusunda nasıl bu kadar yoksun olabildiğiniz hakkında kitaplar yazıyor olmanız gerekiyor, çünkü bu tek kelimeyle doğallık dışı.

Fiziksel, biyolojik problemler – bütünüyle doğal değil. Bunu nasıl yapıyorsunuz? Vücudunuzu bu hale nasıl getiriyorsunuz – Sana takılmıyorum (Pete'e), Sadece sana yaslanıyorum – Bedeninizi bu kadar dengesiz bir hale nasıl getiriyorsunuz?! Bu doğal değildir.  Jonette, Beyaz Kartal, Mark, hepsi bunu biliyor. Onlar şöyle yapıyorlar, “Oh…!” (Omuz silker)

Yapacağımız şeylerden biri sevgili dostlarım, bunların bazılarının ötesine geçmek. Ama bu güç. Adamus olmak kolay değil. (Kahkahalar) Neden? Oops! (Mikrofonu kulağından çıkar.) Neden? Çünkü buna sıkıca tutunuyorsunuz.

Ve bazı zamanlar var… Öncelikle şunu söylememe izin verin, ona o kadar sıkı tutunuyorsunuz ki, ruhunuz buna izin veriyor.  Gerçekten de öyle yapıyor. Demek istediğim, ruhunuza sırtınızı dönüyorsunuz, o da size arkasını dönüyor. Niçin? O sizi çok seviyor. Bu şefkattir. Ama çocuk ne görürse onu yapar. (kahkahalar) Çok doğru. (Adamus kıkırdar.)

Yoksunluklarınız, fiziksel dengesizlikleriniz ya da kahrolası depresyonunuzda ısrar ettiğiniz zamanlar oluyor - oo, çok üzücü - sizin diğer sorunlarınız; bir ilişkiye  sahip olmayışınız - uzun bir liste yapabiliriz. Uzun bir liste yapmıştık ama buna tutunan sizlersiniz. Sonra da kalkıp bunların size ait olmadığını söylüyorsunuz. Bana sonra.... Özellikle kimseye bakmıyorum. Sakin ha... (Adamus kıkırdar) Bana, onu sizin yaratmadığınızı sadece bir kurban olduğunuzu söylüyorsunuz ve zaman zaman bunların üzerinden geçiyoruz. Onlara tutunan sizsiniz.

Bazı diğer varlıklar, saygısızlık ve şefkat eksikliğinden, bunları deneyimlemenize izin veriyorlar. Ama ben onlardan biri değilim. (Adamus kıkırdar) Ben sizlerle bunun için savaşıyorum. Eğer yapabilirsem onları sizden uzaklaştırıyorum. O sorunları gerçekten, ama gerçekten ne kadar çok istediğinizi görüyorum. Ooo! Bolluk eksikliği.  Bolluk üzerine bu sınıfı yaptığımda, bunu kıstas/ temel ölçüt olarak kullanacağız. Bunun için çok para isteyeceğim. (Kahkahalar) Ve sonra da ayrılacağım! Ooo!

Bunu kıstas olarak kullanacağız. Bu yeterince açık mı, Linda? Bolluk. Ve yazıldığınızda bankadaki tüm paranızı, şuan ne kadar para kazanıyorsanız hepsini ve borçlarınız miktarı kadarını da yatıracaksınız. Ve sonra bunun üzerinde çalışmaya başlayacağız. İster altı ay. İsterse de bir ya da iki yıl geçsin bu konuya geri döneceğiz. Ve benim değil ama sizlerin başarısını ölçeceğiz. Hala daha ne kadar yoksunluğa tutunduğunuzu ölçeceğiz.

Lütfen bir an için hayal edin. Hadi varmış gibi yapalım. Hadi burada peri masallarındaki gibi o ışıltılı tozla bir büyü yapıyor gibi davranalım. Tüm bolluğun içinde olduğu bir var oluş ya da yaşam  hayal edelim. Bunun hakkında hiç düşünmek zorunda bile olmadığınızı, sağlığın orada olduğunu. Eh, yılda bir kaç kez hastalanıp kusuyorsunuz ama bu havadaki toksinlerin temizlenmesi gibi bir şey.

Mücadele etmek zorunda olmadığınız bir ilişki hayal edin. Onun destekleyici olduğunu. Onun bir savaş olmadığını. Onda aradığınız hiç bir şey yok. Bu sadece yaşamın keyfini çıkarmanın ve onu başka biriyle paylaşmanın harika bir yolu.

Hadi derin bir nefes alıp bunların hayalini kuralım.

Bir anlığına aydınlanma dediğimiz bu şeyin, yalınlık olduğunu hayal edelim. O sadece bir bütünlenme. Artık onun pesinde olmadığınızı, onu yaşadığınızı  hayal edin. Ne kavram ama! Evet, sadece bir an için bunu nefesle içinize çekin. Siz O’sunuz. Artık aydınlanmadan bahsetmiyoruz bile. Bu şekilde toplanıyoruz. Poker oynuyoruz. Biraz şarap içiyoruz. İyi vakit geçiriyoruz. Sadece dış dünyadan birazcık uzaklaşıyoruz. Bunu hayal edin. Evet.

Bu konuları daha önce konuştuğumuzu biliyorum ama neden sürekli sağlık, bolluk, ilişkiler, veçheler ve tüm o diğer konulara geri dönüp duruyoruz? (Biri "buna bayılıyoruz" der) Buna bayılıyorsunuz! Evet. Bu bana yapacak bir is veriyor. Doğru. (Kahkahalar)

SART: Maaşlı çalışanımızsın!

ADAMUS: Maaşlı.

Size sunu söylemeliyim ki, tüm o söylediklerime rağmen, bu dönüşümü gerçekleştirmede inanılmaz bir iş çıkarıyorsunuz. Tüm bu ilerleme. Tüm bu doğal ilerleme. Ona gayet iyi dayanıyorsunuz. Hala daha bolca zihinsel çabalama, hala daha tutunma, hala daha ne olacağını merak etme var. Jan, eğer yarın sabah kalktığında salıverseydin ne olurdu? Sadece salıver. Ne olurdu?

JAN: Bilmiyorum.

ADAMUS: “Bilmiyorum.” Bir anlığına bunu düşün. Sadece salıver. Sal, diğer bir değişle tutunduğun tüm o kancaları serbest bırak. Para, ilişkiler, sağlık, burada böyle ne yaptığını merak etme gibi  kancalar. Sadece bu sabah uyandın ve zırhını giymedin - affedersin Pete - zırhını giymedin ve tabiri caizse atına atlamadın.

LINDA: Ne?! (Kahkahalar)

ADAMUS: Bu bir binicilik terimi.  (Daha fazla kahkaha) Tamam o zaman " Ata binmek" diyelim. Her neyse. Özür dilerim. Ne olurdu, Jan? Hala ata atlamayı düşünüyorsun. Hadi onu... ooh, söylediğimizi unutalım. (Kahkahalar) Ne olurdu?

JAN: Bu dönülmesi zor bir nokta.

LINDA: O hala ata atlıyor, sayende! (Kahkahalar)

ADAMUS: (Kıkırdayarak) Bir ayak üzengide, diğerini üzerinden at. Evet.

JAN: Bunu hayal etmekte zorluk çekiyorum, her şeye bağlı olmamayı. Çünkü ben yaşamımda sürekli bir şeyler yapmaktan hoşlanıyorum. Yapmak zorunda olduğum her şeye her zaman bağlanıyorum. Tüm bunları salıvermek..

ADAMUS: Öyleyse yarın yapma. Ne olacak?

JAN: Bilmiyorum. Bu gerçekten de zor. Şuan üzerinde çalıştığım şey de bu.

ADAMUS: Bu gerçekten zor mu?

JAN: Benim için.

ADAMUS: Evet.

JAN: Şuan üzerinde çalıştığım şeyin bu olduğunu söylemeye çalışıyorum. Yapan kişi olmak yerine, olan kişi olmak ve bu zor.

ADAMUS: Bu nasıl gidiyor? (Bazıları güler)

JAN: Hımmm, bu her zaman…

ADAMUS: Hiç bir şeyin ise yaramadığının farkına varıyor musun?

JAN: Evet.

ADAMUS: Öyleyse neden hiç bir şey yapmayı denemiyorsun?

JAN: Evet! Yapmak isterim. (Kıkırdar)

ADAMUS: İşe yarıyor! İşe yarıyor. Görüyorsunuz ya, olaylara, yaptığınız şeylere ve kendinizi meşgul tutmaya attığınız kancalar; bunların hepsi Eski Enerji özellikleri. Hiçbir şey yapmadan pek çok şeyi halledebileceğinizi anlıyorsunuz. Gerçekten de yapabilirsiniz. Gerçekten çaba sarf etmek zorunda olmadığınızı soyluyorum. Bunun aslında artık modası geçmeye başladı. Evet. Gerçekten de öyle. Biliyorum, bazılarınız spirituel modacılar olduğunuzu düşünmek istiyorsunuz. Faşist değil, fashionist (Modacı). Modacı. Burada Şaudlarda kelimeler uyduruyoruz. Fashionista gibi. Spirituel tasarımcılar. Bazen bir şeyi yapmak zorunda kalmanız söz konusu olduğunda, elinizdeki çok fazla düne ait oluyor. Hiçbir şey yapmak zorunda değilsiniz. Biliyorum zihniniz beş parasız kalacağınızı ve herkesin sizin bir tarikata katıldığınızı söyleyeceğini düşünüyorsunuz (Adamus kıkırdar) Hiçbir şey yapmak zorunda değilsiniz

Jan: Öyleyse yeterincesini yapmıyorum. Bu…

ADAMUS: Öyleyse yeterincesini yapmıyorsun. Gerçek yaratımın eylemle hiç bir ilişkisi olmadığını biliyor musun? Gerçek yaratım - bundan bir kaç dakika sonra bahsedeceğiz - sadece ışıyan varlık olmakla alakalıdır. Hepsi bu. Ondan sonra her türlü şey başına gelmeye baslar (Bazıları güler). Bu teknik bir terimdi. (Adamus kıkırdar) Bazlarınız uykuya dalmak üzere. Bunu canlı tutmamız gerekiyor. Sadece dikkatinizi dağıtıyorum. Gerçek ışıyan varlık, bunun gerçekleşmesini sağlar. Hiçbir şey yapmanıza gerek yoktur.

Simdi içinizde bir çatışmaya gireceksiniz - Jan ve senin gibi diğerleri - Çünkü bunu yapmaya alışıksınız. Eğer bir şeyler yapmıyorsanız olaylar hareket etmiyor - buna inanıyorsunuz. Bu nedenle, sürekli mücadele edip duruyorsunuz. Günlük eziyet. Mücadele etmek (Birini iter) Affedersin. Olaylarla mücadele ediyorsunuz.  Sanki bir kayayı yokuş yukarı itmek gibi. Öncelikle kaya ya da yokuş diye bir şey olmadığı hiç aklınıza gelmedi mi?  Bir an için bile olsa onu neden ittiğinizi düşünmek için durmadınız mı? Onunla nereye gidiyorsunuz? Tepenin zirvesine ulaştığınızda ne olacak? Tepeye ulaştığınızda lanet olası taşla ne yapacaksınız. Sadece başka bir tepe daha. Hepsi bu. Evet. Diğer taraftan aşağı düşecek ve siz onu tekrar geri itmek zorunda kalacaksınız. 

Tüm bundan kastım düşündüklerinizin çok daha ötesinde, büyük değişimler gerçekleşmekte.

Zihni severim. Güzel bir yaratım ama artık zamanı geldi ve o da size bunu söylüyor. O da size bunu söylüyor. Size "Lütfen beni artık serbest bırak" diyor. (Adamus bunu ince bir sesle söyler; bolca kahkaha alır, özellikle de bir kişiden) Evet. Bir Adamus Ödülü alabilir. Evet.  Sınırlamasız bir kahkaha.

LINDA: Junior? Ödülü Junior mı  alıyor? (İsim etiketinde genç bir adam "Adamus JR" yazmıştır)

ADAMUS: Junior, evet.

LINDA: Pekâlâ.

ADAMUS: Oğlum. (Bazıları güler ve Adamus kıkırdar)

Sevgili dostlarım, kastettiğim şey şu…

LINDA: Adamus, ödülü  Junior'a mı vermek istiyorsun?

ADAMUS: Ooo evet, kesinlikle. Senin için. (Adamus ona ödülünü verir.)

JUNIOR: Teşekkürler, baba.

ADAMUS: Evet, evet. (Kahkahalar) Ben hala bakirim. (Bolca kahkaha ve Adamus içeceği ağzındayken konuşmaya devam eder.) Cauldre bile buna inanmadı.

Kastettiğim şey oldukça basit. Şuan geçirmekte olduğunuz büyük değişim, siz onlara paradigmalar diyebilirsiniz, fakat o bilinç. Bir sonra neyin geleceğini tahmin bile etmek çok güç. Neredeyse imkânsız.

Ya da şöyle tekrar açıklamama izin verin. Bunun hakkında düşünmek bile zor ve bu sorunun bir parçası. Bir sonra neyin geleceğini düşünüp duruyorsunuz ve bunu düşündüğünüzde, bu sizi her gün ki hengâmenin, eski bilincin içinde tutuyor. Ve bu sizi, gelecek olanı gerçekten hissetmekten alı koyuyor.

Gelecek olan şey zihnin ötesinde; ama zihin bilmek istiyor; zihin katılmak istiyor. Bu, günlük hengâmenin ötesinde.  Güven içeriyor. Çok eğlenceli. Her şeyin bakış açısını değiştiriyor. Gerçekten de, her şeyin. Ve bu doğal. Bu da en iyi yanı.

Bu çok doğal. Bu gerçekleşecek. Bu kaçınılmaz. Siz aslında – siz, ruhunuz, size ait her şeyiniz, ıvır zıvırınız -   bu hayatı, bu zamanı onun gerçekleşmesi için seçtiniz. Neden mi? Dünya da daha fazla enerji; daha yüksek bilinç için. Günlük hengâmeden de sıkılmıştınız. İşte şimdi o gerçekleşiyor.

Gerçekleşmesine izin verir misiniz? Lütfen? (Biri ‘Evet’ der) Şimdi öyle söylüyorsunuz ama yarın yola çıkıp işe gittiğinizde, tekrar içine gireceksiniz. Ve burada konuştuklarımızı hatırlayın. Bir şeyler yapmayı bırakın. Sizin kendi aydınlanmanız – sizin kendi aydınlanmanız – en iyisi onu kendi haline bırakın.

 

Gerçekleşmesine izin vermek

“Bu çok moral bozucu” derdiniz sanırım siz de. Bazılarınızın aydınlanmaları üzerinde çalıştığını görmek gerçekten de üzücü. Neden mi? Çünkü ne olduğu konusunda hiçbir bilginiz yok. Gerçekten. Bu oyunu atölye çalışmalarımızda oynadık – aydınlanma nedir? “ Bilmiyorum, ama sanırım biraz gençleşeceğim ve sanırım DNA’m birazcık daha iyi olacak ve biraz daha çok param olacak.” Bu aydınlanma değil. Bunlar aydınlanmanın sonuçları. Bunlar aydınlanma değil.

O şuan gerçekleşmekte! Onun hakkında düşünmeyi bırakın. Onu planlamayı bırakın ve sadece onu deneyimleyin.

Şu soruyu soracağım – gönüllüler için mikrofonu hazır tut Linda. Şu soruyu soracağım. Geceleri nasıl uyuyorsunuz? Konuşmak isteyen. Geceleri nasıl uyuyorsunuz?

KATHY: Yatağa yattığım andan itibaren mi?

ADAMUS: Sabah saat altıdan başlayıp, tüm günün üzerinden geçelim (kahkahalar)

KATHY: Oh! Sabahıma başlarım… Bu kolay! Bu kolay! Sabaha başlarım ve günü köpük banyosuyla tamamlarım.

ADAMUS: Köpük banyosu.

KATHY: Bazen de Epsom Tuzu (İngiliz Tuzu), gün içinde ne yaptığıma bağlı olarak.

ADAMUS: Evet ve eğer onu yapmazsan?

KATHY: Kaskatı kesiliyorum.

ADAMUS: Evet, pekâlâ.

KATHY: Yaşlı kemiklerim gene 60 gibi hissediyor.

ADAMUS: Evet.

KATHY: Evet.

ADAMUS: Güzel.

KATHY: Ve bu tiroid “voo, voo, voo” etmeye başlıyor.

ADAMUS: Evet. Güzel. Tamam. Köpük banyosu. Başka kimse yatmadan önce köpük banyosu yapıyor mu?

KATHY: Uzanıp yatakta bedenimi hissediyorum. Gerçekten güzel oluyor.

ADAMUS: Güzel. Geceleri nasıl uyuyorsun? (Biri “yorulduğumda” diye bağırır) Mikrofona ihtiyacı var.

LINDA: Burada bir tane var.

ADAMUS: Evet.

MICHELLE: Bunu söylemekten çok gurur duymuyorum ama TV’yi açıyorum…

ADAMUS: Kendinle gurur duymadığına göre ayağa kalkar mısın? (Kahkahalar)

MICHELLE: Evet! Televizyonu açıyorum çünkü düşünmeyi durduramıyorum.

ADAMUS: Oh!

MICHELLE: Saçma sapan bir program açıyorum ve sonra uyuyakalıyorum.

ADAMUS: Bu TV olmalı. Evet. (Kahkahalar)

MICHELLE: Evet.

ADAMUS: Eş anlamı.

MICHELLE: Uyuyabilmemin tek yolu bu.

ADAMUS: Peki ne seyrediyorsun?

MICHELLE: Tarih Öncesi Uzaylılar ya da ona benzer bir şey … (Bol kahkaha)

ADAMUS: Ben gidiyorum. (Adamus kapıya doğru yürümeye başlar) Başka biri… Başka biri gelip kanal olacak. Ben gidiyorum. Bu benim için çok fazla. Bilmiyorum. Baş Melek Mikail, bu biraz…

MICHELLE: Uyumama yardımcı oluyor!

ADAMUS: “Tarih Öncesi Uzaylılar?! Tarih Öncesi Uzaylıları mı seyrediyorlar?! (Adamus kapıdan dışarı çıkar. İnsanlar “Nereye gidiyor?”; “Gerçekten gidiyor mu?” derler. “Hoşça kalın!”; Birkaç dakika sonra gelir) Tarih Öncesi Uzaylılar?!

MICHELLE: Onu seyretmeye başladığımda uyuya kalıyorum. Bilmiyorum.

ADAMUS: Evet. Güzel. Güzel. Pekâlâ. Ve uyuya kalıyorsun ondan sonra ne oluyor? Televizyonu kapatıyor musun?

MICHELLE: Evet, gecenin bir yarısı uyanıyorum ve rüya gördükten sonra kapatıyorum…

ADAMUS: Bu sana…

MICHELLE: Bil… Bilmiyorum. Eskiden bunu yapmazdım.

ADAMUS: Bu sana sağlıklı geliyor mu?

MICHELLE: Hayır.

ADAMUS: Doğal?

MICHELLE: Hayır.

ADAMUS: Çarpık?

MICHELLE: Biraz.

ADAMUS: Çok! (Kahkahalar) Eğlenceli, ama garip. Güzel. Evet. Hiç yargılamıyoruz.

LINDA: (Kıkırdayarak) Evet, doğru. İyi işti. Gerçekten de iyi iş çıkardın. Başka kimler elini kaldırmıştı? Başka?

ADAMUS: Güzel. Benim mesajlarımı dinleyebilirsiniz. Bu gerçekten de sizi uyutur. Daha önce uyutmuştu, ama Tobias’ı daha çok seviyordunuz. (Kıkırdayarak) Güzel. Teşekkürler.

LINDA: Junior, Junior hazır.

JUNIOR: Uyumak için nefes alıyorum.

ADAMUS: Uyumak için nefes alıyorsun. Güzel. Güzel. Pekâlâ. Bir sonraki. Birkaç kişi daha. Odanın arka tarafında oturanları unutma.

LINDA: Ama önce bir elin kalkmış olduğunu görmem lazım.

ADAMUS: Orada oturmalarının bir nedeni var.

LINDA: Sanırım görmüyorum.

ADAMUS: Evet. Nasıl uykuya dalıyorsunuz?

PAUL: Neyi deneyimlemek istediğime dair bir hedef belirliyorum ve sonra kafamı yastığa koyar koymaz uyuyorum.

ADAMUS: Güzel. Pekâlâ.

LINDA: Kontrol sizde bayım. Vayy!

ADAMUS: O şartı anlıyor musun? Eğer bir şart koşar ya da niyet koyarsan – burada kelime oyunu yapmıyorum hiç - sen…

PAUL: Her zaman değil ya da hemen değil ama genellikle benim istediğim şekilde gerçekleşiyor.

ADAMUS: Güzel.

PAUL: Genellikle bir hafta sonra gibi oluyor ama oluyor.

ADAMUS: Güzel. Pekâlâ. Güzel. Bir sonraki. Uykuya nasıl dalıyorsunuz?

LINDA: Seni tekrar görmek güzel.

MARTY: Müzik dinlemekten hoşlanıyorum, tercihen heavy metal değil.

ADAMUS: Heavy metal değil.

MARTY: Evet.

ADAMUS: Benim favorilerimden de dinliyor musun?

MARTY: Muhtemelen hayır.

ADAMUS: Muhtemelen hayır. Muhtemelen hayır.

MARTY: Birazcık Yoham.

ADAMUS: Senin şarkıcı/besteci olduğunu biliyorum.

MARTY: Evet öyleyim.

ADAMUS: A haa, a haa.

MARTY: Bunu en azından ikimiz biliyoruz.

ADAMUS: Ve çok ilginç şarkı sözlerin var.

MARTY: Cauldre ile konuşmuşsun!

ADAMUS: Hayır, bu konuda benle konuşamayacak kadar utangaç. (kahkahalar)

MARTY: Harika.

ADAMUS: Harika. Güzel. Teşekkürler. Demek müzik dinliyorsun.

MARTY: Hı hıı.

ADAMUS: Uyumadan önce bilinçli olarak onları kapatıyor musun yoksa onlar…

MARTY: Eh, zaman ayarlayıcı var. Kendi kendine kapanıyor. Evet.

ADAMUS: Güzel.

MARTY: Mm hmm.

ADAMUS: Güzel. Güzel. Birkaç kişi daha.

TIFFANY: Rüyalarımda nereye gideceğimi belirliyorum, çünkü gerçekten de çok duru rüyalarım var.

ADAMUS: Evet.

TIFFANY: Uyumaya gittiğimde hayatımda yaptığım şeyler hakkında düşünüyorum ve kendimden onlar hakkında rüya görmesini istiyorum. Sonrada onları uykumda çözüyorum.

ADAMUS: Güzel. Rüyaların nasıllar?

TIFFANY: Rüyalarım harikalar. Çok eğlenceliler.

ADAMUS: Güzel.

TIFFANY: Gerçi, bazen ‘Bu gece olmaz. Uyumam gerek’ demek zorunda kalıyorum.

ADAMUS: Doğru.

TIFFANY: Çünkü biraz yorucu oluyor ama ben…

ADAMUS: Sence bu gerçekten işe yarıyor mu?

TIFFANY: Evet. Sonrasında farklı hissediyorum.

ADAMUS: Evet. Evet. Demek istediğim, gerçekten onları rüyanda gördüğünü mü düşünüyorsun, yoksa kendine sadece enerjetik bir ortam mı yaratıyorsun?

TIFFANY: Muhtemelen enerjetik, ama bir yerlere de gidiyorum.

ADAMUS: Evet. Evet, gidiyorsun. (Fısıldadı) Evet. Güzel yerlere, rahatlatıcı yerlere, mutlu yerlere gidebilirsin. Sarayıma gel. Evet.

TIFFANY: Sanırım daha önce senin sarayında bulundum.

ADAMUS: Evet! Evet!

LINDA: Aa oo! Çok fazla bilgi! (Kahkahalar)

ADAMUS: Güzel. Bir sonraki. Evet.

JOSHUA: Genellikle, yorgunluktan bitap düştüğümde uyuyorum.

ADAMUS: Bitap düştüğünde. Güzel. Bu, kendi neden olduğun bir hal mi?

JOSHUA: Bazen, amaca ulaşmak için beklemekten yorulduysam.

ADAMUS: Evet. Bazen bazılarınız bunu yapmak için kendinizi çok yoracaksınız. Güzel. Cevaplarınız için teşekkürler.

“Nasıl uyuyorsunuz?” sorusunu niçin sordum?

Öncelikle, uykuya dalmadan önce onların dinlemesi oldukça yorucu. Bir ritüelden geçmek zorunda olmanız, uyuyabilmeniz için bir şeyler düşünmek zorunda kalmanız, ne hakkında rüya göreceğinizi bile kendinize söylemek zorunda olmanız. Kendinize söyleseniz de söylemeseniz de güzel şeyler göreceğinizi bilmiyor musunuz? Evet, kendinize örneğin, insan şunu söyleyebilir, “ Bugün çok yorgunum. Gerçekten de uyumam gerekiyor” çünkü pek çok kereler bu rüya haline geçiyorsunuz. Onlar gerçekten de inanılmazlar ve  oraya gidiyorsunuz. Sadece hatırlamıyorsunuz. Sadece kendinizi kandırıyorsunuz.

Nasıl uykuya dalıyorsunuz? Televizyonda Tarih Öncesi Uzaylıları seyrediyorsunuz. Bilgisayar oyunları oynuyorsunuz. Pek çok farklı şey yapıyorsunuz. Bu biraz doğal değil. Bu biraz garip. Yapmak zorunda olduğunuz bu şeylere, hadi açıkça sapıkça diyelim. (Adamus kıkırdar)

Söylemek istediğim şu. Uyku doğaldır. O şekilde tasarlandı. Onu o şekilde siz tasarladınız. Rüyalar çok ama çok doğaldır. Şuan sizler, yaklaşık bir düzine ya da daha fazlasında var oluyorsunuz. Sadece burada olduğunuzu sanıyorsunuz, ama orada, yakında sizlerin de giriş yapabileceği pek çok rüya âlemleri söz konusu. İşe gitmeye çalışırken bu bayağı bir kafanızı karıştıracak. (Bazıları güler)

Bu uyumadan önce bir şeyler yapmak zorunda kalma durumu, hiç de doğal değil. Çünkü uyku durumu, doğası gereği çok doğaldır. Onu siz tasarladınız. O sizi tamamen kaybolmaktan koruyan küçük bir şey. Uykuya dalıyorsunuz ve doğal bağlantıların tekrardan kurulmasına, doğal yolla izin veriyorsunuz. Diğer âlemlere seyahat ya da deneyimleme diyeceğiniz doğallık. Geçmiş yaşamlarınız ve gelecek potansiyellerinizi içeren, doğal bir ara yüz. Ruhunuzla doğal bir etkileşim – sessiz bir etkileşim -  gerçekleşmekte.

Uyku olmasaydı burada kaybolma ihtimali gerçekten, gerçekten çok yüksekti. Bu nedenle bu akıllıca şeyi yarattınız. “Bütün kalmak için, yaşamımın bir kısmını vereceğim” dediniz. Ama şuan, insan uyumakta – uykuya dalmakta  - sorun yaşıyor. Doğal uyku durumuna müdahale ediyor. Nasıl uyuyabildiğini bile, şuan anlamıyor.

Bu konuya basit bir nedenden dolayı değiniyorum. Uykuya dalmak, insan için, şimdiye kadar yaptığınız en korkutucu şey olmalı. Öyle olmalı. En korkutucu şey. Niçin? Çünkü kontrolü bırakıyorsunuz. Tam anlamıyla kenardan aşağı atlıyorsunuz. Serbest bırakıyorsunuz. Bazen bunu aşırı yorgunluktan yapıyorsunuz. Aksi takdirde zihin çalışmaya devam ediyor ve olayları çözmelemeye çalışıyor. Ama sonunda, yorgunluktan uyuya kalıyorsunuz.

Diğer tarafa geçtiğinizde dostlarım, bu insanın yaptığı en korkutucu şey olmalı. Ama değil. Niçin? Sadece bu yaşamda, kaç yaşında olduğunuza bağlı olarak, bunu 18 000 kereden daha fazla yaptınız. Bu çok. Ona güvenmeyi öğrendiniz. Muhtemelen tekrar uyanacağınızı biliyorsunuz. Muhtemelen. Her zaman değil. Uykuya dalmak konusunu düşünmüyorsunuz bile. Sadece yatağa gitme konusunda çaba sarf ediyorsunuz.

Benim açımdam, Aandrah, bu yükselişle aynı şey. Sadece uykuya dalmak gibi, âmâ tek farkı aslında uyanmak. Aynı prensip. Doğal. Bunun için uğraşmanız bile gerekmiyor. Uyumaya çalıştığınızda bunu daha zorlaştırdığınızı sizler de fark ettiniz mi? Olmasına izin verdiğinizde – Melekler ve Uzaylıları kapatın ve beni dinleyin – Oh, Antik Çağın Uzaylıları – bu uykuya dalmak kadar kolaydır. Gerçekten de öyledir.

Ama zihnin üzerinde çalışmaktan yorulmadığı bir şey var – “Peki ya şimdi ne olacak?” Neden? Çünkü onu hiç bu âlemde deneyimlemediniz. Onu tam burada hiç deneyimlemediniz. Bu nedenle, size bunu yaptıran pek çok endişe, dehşet, pek çok programlama, hipnoz, üstünü örtme ve alışkanlık mevcut.  

Bunu bir dakikalığına düşünün. Uykuya dalma ile ilgili bu şeyi, bir düşünün.

Bu tamamen serbest bırakma. Bu tamamen serbest bırakma ve güvenme. Bu tamamen derin bir nefes almak ve ahhh, sadece serbest bırakmaktır. Diğer âlemlere gitmektir. Rüyalarınıza girmektir. Bunu yapacak kadar rahat hissediyorsunuz. Bunun olmasına neredeyse her gece izin veriyorsunuz.

Aydınlanma gerçekten de neredeyse aynısıdır. Onun için çaba sarf etmek zorunda değilsiniz. Onun için bir hap almanız gerekmiyor. “Bu gece nasıl uyuyacağım?” diye üzerinde düşünüyor musunuz? “Şu beni yorar ve uyumak istememi sağlar.” Hayır, sadece olmasına izin veriyorsunuz. Her gece, uykuya dalma tecrübesini yaşıyorsunuz.

Tam uykuya dalmak üzereyken, ne kadar harika olduğunu biliyorsunuz. Bir şekilde     “ Yapıları serbest bırakıyorum. Kontrolü serbest bırakıyorum.” diyor ve hemen uyku durumuna geçiş yapıyorsunuz. Aydınlanmada da aynı şey oluyor; ama uykuya dalmak yerine, siz gerçekten de uyanıyorsunuz.

Hadi bunun için derin bir nefes alalım.

Bu doğal bir süreçtir. Kendinizi deneyimlemekten başka yapabileceğiniz ya da yapmanız gereken hiç bir şey yok. Ama bir nedenle zihin “Ya peki?” sorularıyla hala araya girmek istiyor – “Ya beş parasız kalırsam? Ya hastalanırsam?” – Kısaca, sadece kaçınılmazı erteliyorsunuz. Ve bu aynı zamanda aydınlanmanıza geçiş deneyiminizi sevinçle yaşamanızın önüne geçiyor.

Bunun bir ilacı, bir suyu ya da bir duası yok. Onu deneyimlemenizden başka bir yöntem yok. Hepsi bu. Nokta.

Şimdi onunla ilgili deneyimleriniz olacak. İnsan olmayı serbest bırakma deneyimi; bu bir tür kuantum geçişi. Bütünlüğünüze doğru, insan sınırlamalarınızın dışına çıkma geçişleri söz konusu. Evet! Ve bunları paylaşmak güzel. Burada bir araya gelip, bu konulardan bahsetmek güzel. Onlar hakkına gülmek güzel. Eskiden tutunduğunuz bazı çılgınca şeylerin farkına varmak ve onlara gülmek güzel. Ama onlar hakkında akıl patlatmak güzel değil. “İşte böyle aydınlanırsın.” “Ve o böyle yapılmalı.”- elinde belirli taşlarla ve Tanrı bilir başka hangi teçhizatla- demek güzel değil. Sadece bu şekilde bir araya gelmek, kendinizi hissetmeniz ve deneyimlemeniz ve aydınlanmanız içinde ışımanız güzel bir şey.

Çok ama çok güvenli böylesine bir toplantıda olmak ve birazcık daha fazla açılabilmek ve kendimize birazcık daha fazla gülebilmek güzel. Saptırmalara, manipülasyonlara, sorulara ve endişelendiğiniz şeylere gülelim. Endişelenecek hiç bir şey yok. Endişelenecek hiçbir şey yok. Ohhhh, zihnin şöyle dediğini duyabiliyorum– “Adamus’u dinleme çünkü o parasız ve hasta olmanın ne anlama geldiğini bilmiyor. Ve ya …”

Gerçekten mi? Gerçekten mi? Bu benim ne söylediğimle ilgili değil. Kocaman bir bilinmeyen olan, uyku dediğiniz o şeye dalarken, her gece kendinize güvendiğiniz gibi bunda da güvenebilir misiniz? Bunu kendi zihninize daha sonra sorun. “Zihin, o uyku durumuna ne demeli? Gerçekte orada değilsin. Olayları orada kontrol edemiyorsun değil mi? Sadece arkalarda bir yerlerde tembellik ediyorsun. Ama sonunda serbest bıraka bilirsin.”

Hadi buna derin bir nefes alalım.

(duraklama)

Kolay. İnanılmaz şekilde kolay ve bir gün bana gelecek ve “Adamus çok kolaydı bunu neden bize daha önce söylemedin?” diyeceksiniz. (Suyundan bir yudum alır)

SART: Evet.

ADAMUS: Evet. Evet. Buna içilir.

 

Higgs Bozon’u Hakkında

Bugünlerde gerçekleşmekte olan ilerlemelerden biraz bahsetmek istiyorum. Öncelikle dış gelişmelerden, sonra da iç gelişmelerden.

4 Temmuz Bağımsızlık Günün’de,  harika bir bilimsel gelişme yaşandı. Bunun Mason arkadaşlarım tarafından böyle planlandığını bilmiyor muydunuz? (Kahkahalar) Evet. Doğru. Büyük açıklama. Oh ve % 100 emin değiller, ama % 99.9 eminler. Bu onların başına bela  olacak bir açıklama. Temelde bir parçacık olan Higgs bozonu denen bu şey ki aslında hiç de değil; ama onlara bunu henüz söylemek istemiyorum. Bu, enerjiyi maddeye yerleştiren parçacık. Diğerleri bir yana, CERN ile birlikte bu araştırmaya yatırılan 10 milyon doların ardından, bir şeyler söyleyen bir basın açıklaması yapmaları gerekiyordu. Çünkü daha fazla fona ihtiyaçları var. “Sanırım onu keşfettik.” dediler. Aslına bakarsanız kısmen haklılar. Onun yarısını keşfettiler. (Biri “Soğuk füzyondan mı bahsediyorsun?” Diye sorar.) Hayır, “Tanrı parçacığından” bahsediyorum. Evet.

Bu nedenle, bu bozonun, bu parçacığın keşfedildiğine dair büyük bir açıklama da bulundular. Kısmen doğru. İlginç. İlginç

Öncelikle, sizin hakkınızı vermeliyim. Tüm bunları sizler haberlere bile çıkmadan çok önce biliyordunuz. Siz onu enerjetik olarak anlıyorsunuz. Ama sonra, bilim adamları bunu açıklamak için milyonlarca dolar harcıyorlar. Neden gelip sizle konuşmadılar anlamıyorum. (Kahkahalar) Çünkü siz belirli yönlere gitmesi için enerjileri çeken bir şey - bu tabii ki enerji - olduğuna dair, sezgisel bir bilgiye sahipsiniz. Bozon dedikleri şey, aslında, çekici bir madde. Belirli enerjilerin- fiziksel gerçekliği oluşturmak için -maddenin içine girmesini sağlıyor.  

Öncelikle sorumuz, neden sadece belirli enerjilerin maddeye geçiş yaptığı. Neden hepsi değil? Onları maddeye çeken, belirli enerjilerle ilgili olan bu şey nedir? Bozon ya da enerji, maddeye katılıp katılamayacağına nasıl karar veriyor? Maddeye  katılmayan enerjilere ne oluyor?

KATHY: Evet, bu daha iyi bir soru.

ADAMUS: Evet, biliyorum. (Adamus kıkırdar) Ve… Ve ne oluyor– Ah, büyük soru –Orada sonsuza kadar kalmadıkları için, maddenin içine giren enerjilere ne oluyor? Onların dışarı çıkmasına izin veren arka kapı nedir? İlginç.

Bu parçacıkla ilgili olan,  bu büyük açıklamayla ne olacak – o gerçekten de bir element – ama gelecek aylarda, araştırmalarına devam ettikçe olacak olan şey şu. Biri, bunun aslında bilimsel yöntemlere göre çalışmadığını anlayacak. Bir süre çalıştığını gördüler, ama şuan çalışmıyor. Ne yapacaklar? Eğer akıllılar ve işlerini kaybetmek istemiyorlarsa, ağızlarını kapalı tutacaklar. (Kahkahalar) “Oo, evet. Eski parçacık! Gerçekten her şey yolunda patron! “Evet, efendim .% 99.9.” Ohh.

Olacak olan şey şu. Aniden kullandıkları bilimsel prensipler ve tüm bunları temellendirdikleri standart modeller işe yaramamaya başlayacak. Bu tek kelimeyle onları tepe taklak edecek. Bazılarının kafayı yemesine neden olacak, çünkü hakkında çok fazla düşünüyorlar ve düşünmemeliler. Her zaman onun aynı şekilde çalışmadığını görecekler. Ve bilimsel sağlama açısından çalışması gerekir; ama çalışmayacak. Çünkü, öncelikle, onu her element, her enerji, her parçacık, her şey için düşünmüyorlar – küçük bir istisna dışında – her şeyin bir zıttı, farklı bir âlemde var olan bir gölgesi vardır. Çoğunlukla aynı âlemde bir araya gelmezler. Eğer Higgs bozomu bu âlemdeyse, onun diğer yarısını – onun karanlık tarafını, gölgesini ya da zıddını görmüyorlar. Karanlığı kötü anlamda kullanmadım.

Bu her zaman geçerlidir. Bazen karşı güçtür; bazen tamamlayıcıdır; ama ona sahip olması şarttır ve onlar bunu görmüyorlar.

Bu nedenle neler olduğu konusunda bu onları bayağı bir şaşırtırken, kafalarını karıştıracak. Ama bu iyi, çünkü bu onları “Hey burada neler oluyor böyle” demeye teşvik edecek. Ve olayların doğrusal olmadıklarını, bilimsel yöntemlerin bazı durumlarda geçerli olduğunu, ama diğer durumlarda eski bilimsel metotların ötesine geçmeleri gerektiğini anlamaya başlayacaklar. Tamamen yeni bir düşünme şekli, evren için yepyeni bir matematik, enerjiyi ve onun hareketlerini anlamada yeni bir yol bulmalısınız. Ve bu Higgs’in, sadece bazı alanlarda var olduğundan söz ediyorlar. Hayır, öyle değil. O her yerde. Dört bir yanda. O tam burada. O şuan karnınızın tam içinde. Her yerde.

Bu bozomu motive eden şey nedir? Onun öncelikle orada olmasına neden olan şey nedir? O ne yapıyor? O aslına bir trafik polisi gibi. Uygun zamanlarda, olayların yavaşlamasını sağlıyor. Diğer arabaların geçmesine izin vermek için bazen de hızlandırıyor. Ama neden? Ve onlar, bu soruyu kendilerine soruncaya kadar milyonlarca doları boşa harcıyor olacaklar.

Cevap bilinçtir.

KATHY: “Bu… gibi bir şey mi?” (Söylediği anlaşılmıyor)

ADAMUS: Hayır. Hayır.

KATHY: Bilim adamları tarafından manipüle edilmiyor.

ADAMUS: Hayır. Evet ve hayır. Konuyu dağıtmak istemiyorum. Burada saat sınırlamasıyla çalışıyorum. Zavallı Cauldre, onun bol vakti var.

Sevgili dostlar, o bir trafik polisi gibi ve enerjileri yönlendiriyor. Peki, ama onu ne yarattı? Hangi enerjilerin maddeye katılacağına, hangilerinin başka bir yana gideceğine kim karar veriyor? Nereye gidiyorlar? Bu bilinçtir. Bilinç üzerinde en büyük etkiye sahip olan şey ise, ardındaki tutkudur. Ardındaki tutku.

O enerji değil. Hiç değil. Düşünme de değil, çünkü düşünme tutkulu değildir. Bu nedenle pek çoğunuz sorunlarla karşılaşıyorsunuz. Düşünerek sorun çözmeye çalışıyorsunuz ve kendinizi bitap düşürüyorsunuz. Bu şekilde çok az direkt sonuç alabilirsiniz.

O, tutkudur. Tutku zihinden gelmez ama zihne esin kaynaklığı yapabilir. Tutku aslında gerçek yaratıcılık değildir, ama yaratıcılığı öne çıkarabilir. Tutku basittir. O kendini ifade edendir. Açıktır. Özgürdür.

Şuan kendi tutkunuzu hissetmek üzere bir dakikanızı ayırmanızı istiyorum. Orada çok fazla değişken var gibi görünüyor ve alanlarda, sevginin kendisi gibi pek çok enerji var.. Tutku nerede? Kulağınızda mı? Ayak parmaklarınız? Gerçekten. Kalbinizde mi? Yoksa her yerde mi? O siz misiniz? O sizin deneyim için inanılmaz arzunuz, ruhunuzun arzusu mu? Gidişatını beğenmeyip, onu değiştirmek istemediğiniz sürece, sonucu konusunda endişelenmeksizin, sadece deneyim uğruna. Sadece deneyim için.

Bundan bahsediyorum, çünkü bilim adamları çalışmalarında oldukça doğrusallar ve bir yere kadar öyle de olmak zorundalar. Sizler de, kendiniz ve gittiğiniz yer konusunda doğrusalsınız. Şuan küçük ilerlemeler kaydediyorsunuz. Küçük açılımlar. Son toplantımızda bundan bahsetmiştik. Ona serap deniyor. O “Aha” anını yaşadığınızda, sonunda artık onun hakkında düşünmediğinizi, onu anladığınızı anlatmıştım. “Ben benim” hakkında düşünmenize gerek yok. O sadece orada. Bolluk konusunda da düşünmenize gerek yok. “Bolluğa nasıl ulaşabilirim?” Bolluk nedir?” O sadece oradadır. O nedir? Aandrah bilir – o birleşmedir. O bir kavramdır. O, orada bir yerlerde süzülüp durmakta.

O bütünlendiğinde… Ah! Hepsi bu! Ve o anda, o gerçekleştiğinde, size geçen ay anlattım, serap yapın. Bir serap. Sadece kısa bir – “Oooh! O aydınlanma anını yaşadım. Onu hissettim. Onun hakkında düşünmeyeceğime söz veriyorum. Sadece onu deneyimleyeceğim.” Bir şeyler yapın. Bir bardak şarap için. Sokakta dans edin. Köpük banyosu yapın ya da her ne denk geliyorsa. Sadece bir sonraki ve bir sonraki ilerleme gelebilsin diye, anın farkına varmak için.

Hayat - bilim adamlarının düşüncelerinin doğrusal olması gibi ve eğer biri kutunun dışına çıkabilirse, belki biraz potansiyellere uzaktan bakabilirse, onlar aniden anlayabilirler – ve sizin için de aynısı geçerli. Günlük hengâmeden geçiyorsunuz. Sabahları kalkıyorsunuz. Bir rutini takip ediyorsunuz. Giyiniyorsunuz ve bir parçanız – biliyorum çünkü sizinleyim – şunu diyor.  “İşte gene başlıyoruz. Yeni bir gün daha. Tanrım, ne zaman, oh, ne zaman, Adamus, ne zaman, oh ne zaman, Beyaz Kartal ve Mark, ne zaman, oh ne zaman bu gerçekleşecek?” Ve aynı rutini takip edip, ne zaman gerçekleşeceğini merak ederek, günlük hengâmeyi yaşıyorsunuz.

Sabah kalkıp o zırhı giymediğinizde, savaşa hazırlanmadığınızda ve “Bugün başka türlü yaşayacağım. Bu gün, onu düşünmeyeceğim. Bugün aydınlanmamı planlamaya çalışmayacağım” dediğinizde, o gerçekleşecek. Çoğunlukla bu, makyodan başka bir şey değil. Biraz daha bolluk içinde olmayı ve genç yaşta ölmemeyi planlıyorsunuz.

“Bugün kalkacağım ve her şey çok doğal olacak” dediğinizde, doğal sürecin gerçekleşmesine izin veriyorsunuz demektir. Böylece o size gelecektir.

Burada söylemek istediğim şey, bunu pek çoğunuzda sezebiliyorum – o genişlemeyi. Büyük genişleme değil ama bir genişleme. O büyük genişleme, güzel adımlarla yapıldığında, büyük olan geldiğinde sizin kızarmanızı ya da eriyip gitmenizi engelleyecek. Ama sonra gelmeye devam edecekler, doğrusal bir şekilde değil. Günde bir tane ya da ona benzer bir şekilde değil. Şöyle bir eğiliminiz var çünkü. Gelmekte olan bu genişlemeyi hissettiğinizde– çok yakında bütün insan bedenlerinde! (Kahkahalar) – Ne yapacaksınız? CERN’deki bilim adamları gibi çalışmaya başlayacaksınız. Onu çoğaltmaya çalışacaksınız. “Oo, Tanrım bu harikaydı. Vaaayy! Hayatımın en güzel iki saniyesiydi! (Kahkahalar) Tamamen bağlantıda hissettim,” diyeceksiniz.  Ve aynı zamanda sevgili dostlar, onu hissettiğinizde “Kumbaya, hepimiz biriz”i hissetmeyeceksiniz. “Oo!” Ben benim” anı yaşayacaksınız. O genişlemeyi yaptığınızda, fark büyük olacak.

Bilim adamları gibi olacaksınız. “Bugün bir gelişme yaşadığımdan % 99 eminim. Sanırım yaşadım. Oldukça eminim. Ama bunu herkese anlatacağım, çünkü aydınlanma yolunda pek çok hayat yaşadım ve beni merak eden insanlara bunu anlatacağım. “ Aha, bugün aydınlanmamı yaşadım” diyeceksiniz ve ardından onu tekrar etmeye çalışacaksınız.

Ve gene, o günlük hengâme sizi etkilemeye başlayacak. Sizi tüketmeye başlayacak. İşte o zaman “ o açılımı yaşadığımda ne düşünüyordum? Ne yapıyordum? Tekrar o yere döneceğim. Aynı noktaya gideceğim. İşte bu. Göl kenarında yürüyordum ve bir yelkenli gördüm ve hava güneşliydi ve numaraloji o gün 9’da sonlanmıştı. Öyleyse bu iyi olmalı. Bir sonraki güneşli gününü ve dokuz sayısını bekleyeceğim; ama yelkenliyi ne yapacağım. O battı.” diyeceksiniz. 

Aynı durumu tekrar yaratmak isteyeceksiniz ve işe yaramayacak. Şimdiden size söyleyeyim. Neden mi? Zihine düştünüz de ondan. Kontrol etmeye çalışıyorsunuz. Plan yapıyorsunuz.

(a) Kopyalanmak istemeyen bir şeyi kopyalama çalışıyorsunuz.

(b) Serbest bıraksanız daha büyük bir genişleme yaşayabilirsiniz.

Eğer o serabı yapar ve anın farkına varırsanız “ Oh! Harika bir genişleme yaşadım. Harika! Vaay! Daha fazlasının gelmesine izin vereceğim.” diyerek ve yaşamınızın keyfini çıkararak, yolunuza devam edin. Bu kulağa makul geliyor mu? Hayır. Güzel.

Burada tekrar söylediğim şey, şuanda olacak olan bazı kuantum olayları var. Neden mi? Çünkü buna tutkuyla bağlısınız ve günlük hengâmeden sıkıldınız. Ve neden olmasın? Neden olmasın, sadece onun hatırına, hadi burada büyük bir genişleme yaşayalım. Gelecek birkaç ay. Gelecek birkaç ay. Ve bu olduğunda sadece bir anlığına durun ve onu nefesle içinize çekin.

Bu arada şaşırtıcı…, -bunu kelimelere dökmek güç-   şaşırtıcı güven düzeylerinden ve gitmekte olduğunuz yolda gerçekleşecek olan büyük bir yön değişimden bahsediyorum. Sadece yolun biraz daha genişlemesinden bahsetmiyorum. Yolun ortadan kalkmasından ve olayları algılayış biçimizdeki toptan değişimden bahsediyorum. Kesin bir değişim. Detaylara girmek istemiyorum, çünkü onu deneyimlemenizi istiyorum.

Hadi bunu yapalım. Hadi kısa bir… Burada, hayatta harika zaman geçirdiğinizi umuyorum. Ve bu genişleme, ani açılma, peçenin kalkması, aniden “aha” anı, işte ona hazırsınız. Bunun için çok hazırsınız. Seçerseniz – sadece soruyu soruyorum – ama seçerseniz karşınıza çıkacak. Eğer seçerseniz onu yaratacaksınız.

Bu güvenli alanda bir dakikamızı ayıralım. Bu güvenli alanda. Bu sizin kişisel şeyiniz. Onu seçerseniz… Eğer onu seçerseniz.

(duraklama)

Güzel. Ve biliyorum ki sahip olduğunuz o tutkuyla, bu kesinlikle gerçekleşecek. Gerçekleştiğinde lütfen dışarı çıkıp, onunla ilgili aptalca kamusal açıklamalarda bulunmayın. Diğer bir değişle, onu Facebook ya da YouTube’a göndermeye, onla ilgili videolar yapıp sınıflar açmaya başlamayın. Bu sizin kişisel anınızdır. Onunla olun. Onunla olun çünkü keşifleri konusunda hayal kırıklığına uğrayacak bilim adamları var. Onlar sadece bir parçasını keşfettiler. Problem de bu.

Hadi buna derin bir nefes alalım ve bir sonraki konumuza geçelim. Görüyorum ki fazla vaktimiz kalmadı.

 

Mevcut Olmak

Şimdi bir sonraki ve bu bugünkü asıl mesajım. Kendinize yaşamı bütünüyle deneyimlemeye izin verdiğinizde ve bazı bağlardan ve sınırlamalardan kendinizi özgürleştirmeye izin verdiğinizde, size vereceğim anahtar önerilerden biri, pek çok nedenden ötürü, kendinize bu gerçeklikte var olmaya izin vermenizdir. Oh, anda var olmak bir bakıma eski bir söylem. Hatta belki de spiritüel olarak modası geçti. Hadi bunu daha farklı bir şekilde ifade edelim – mevcut olmak. Neden mi? Çünkü sıklıkla değilsiniz de ondan. Sıklıkla artık eskimiş olan diğer şeyleri düşünüyorsunuz. Bundan daha önce bahsetmiştik. Ancak şuan mevcut olmak, her zamankinden çok daha önemli olmaya başladı. Burada olmak, fiziksel bedeniniz, zihniniz ve kendinizde bedenlendiğiniz anlamına geliyor.

Bu bahsettiğim genişlemenin buluşma noktası. Bu gelmekte olan enerjilerin buluşma noktası. Sizler bir bakıma kendi bozomlarınızsınız. Sizler onu ister maddeye, ister bolluğa, isterse de sağlığa yönlendiren, kendi enerji toplama noktanızsınız. O alma noktasına dönüşüyorsunuz.

Tamamen mevcut olmak çok önemlidir ve diğer pek çok alanda size iyi notlar veriyorum. Mevcut olmak pek çoğunuzun “A” alacağı bir konu değil. Hayır, hayır. Ya da “B” ya da “C”. (Adamus kıkırdar.) Neden mi? Çünkü enerjiler garip. Güç. Dış enerjiler oldukça meydan okuyucu. Ancak genişlemeler oldukça, onların topraklanmasını isteyeceksiniz. Bedeninizde olmak isteyeceksiniz.

Öyleyse mevcut olmak nedir? Mevcut olmak nedir? Burada olmak. Şuan da farkında olmak. Basit tutmak.

Öyleyse derin bir nefes alalım, Aandrah’nın size yapmanızı söyleyeceği gibi. Bedeninize derin bir nefes alın. Aslında burada olmak için hadi hepimiz ayağa kalkalım. Evet. (Seyirciler ayağa kalkar.)

Varlığınıza derin bir nefes alın. Bu bedeninize, kendinize, bu odaya, bu boyuta.

Şimdi  kendinizi sadece bu boyutla sınırlayın demedim. Çünkü gerçek şu ki pek çok boyutta olabilirsiniz. Pek çok gerçeklikte olabilir ve bunun farkında olabilirsiniz. Bu, burada mevcut olmakla başlıyor. Bu sizin enerjileri aldığınız nokta. Burası ruhunuzu aldığınız nokta. Burası Ben Benim’inizi aldığınız nokta.

Burada olmadığınızda, kendi küçük dünyanızda bir yerlerdeyken ya da rüyalara dalmışken, ne kadar bu aydınlanma denen şeye karşı tutkulu olsanız da, o size gelemeyecektir. Sizde, tam burada olan bolluğa ulaşamayacaksınız.

Derin bir nefes alın ve bu bedene girin.

Şimdi yeterince konuştuk. Bir sonraki konumuz – ki o eskide kaldı – bir sonraki konumuz ışıma . Bedenin  içinde ışıyabilme. Bedeninizdesiniz. Burada sayılırsınız. En azından gelecek beş ya da altı dakikalığına buradasınız. Şimdi, ışıyabilir misiniz? Ve bunu yapmadan önce bunu bir düşünün. Işıldamamanız için pek çok neden var. Göze batmak istemiyorsunuz. Diğer insanların üzerinde kötü bir etkiye neden olmak istemiyorsunuz. İhtişamınızın, ışıldamanızın diğer insanlara fazla geleceğinden korkuyorsunuz. (Bazılar güler) Aslında daha çok birilerinin sizi fark edeceğinden korkuyorsunuz. Aha! Gözlerinizde o bakışı görecekler. Bu nedenle gözlerinizi kapatıyorsunuz. O kısık sesinizle konuşuyorsunuz ve kimse sizi duyamıyor. Şimdi ışımaya başlayacaksınız.

Işırken derin bir nefes alın. O savaş zırhını geride bırakın ve sadece enerjilerin ya da ışığın, ona ne demek istiyorsanız, -Ben olan benin - ışımasına izin verin. Her hangi bir şey yapmanıza gerek yok. Kusura bakma Joanne. Sadece derin bir nefes alın.  Ahh! Açılmasına izin verin. Bırakın ışısın.

Zorlamayın. Hayır, zorlanması gerekmiyor. Olmasına izin verin. Onu renk terapisiyle manüple etmeye çalışmayın. Kimsenin sizin ışımanızı sağlamasına izin vermeyin.  Bir ışıma logaritmasından geçmeyin. “Nasıl ışınır: Adım Bir.”  gibi bir el kitabı aramayın. Oh – şimdi gülüyorsunuz ama bu çok tipik – bu çok alışılmış, “Tam olarak nasıl ışıyacağım?”

Derin bir nefes alın ve olmasına izin verin. Çünkü içinde bulunduğunuz enerji alanı – en azından enerji dönüşüm noktasındasınız – doğal. Onu içeride tutmak zaten doğal olmayandı.

Derin bir nefes alın Oooh! Ve ışıyorsunuz. Kendinizi açın. Kontrol etmeye çalışmayın. Kendinizi serbest bırakın. Enerji alanınızın 3 mü yoksa  20 metre mi olduğunu düşünmeye çalışmayın. Bunun bir önemi yok. Bu kendinizin parıldamasına izin vermek demek. Öncelikle de sizin görmeniz için. Aynada kendinize baktığınızda …

Sormam gerekiyor. Pek çok kez sizi aynaya bakarken görüyorum ve – ben aynada kendime baktığıma hiçbir şey görmüyorum da (Kahkahalar) – ama sizi aynaya bakarken seyrediyorum ve bir şeyler görüyorsunuz. Fakat aslında hiç bir şey görmüyorsunuz. Hiç bir şey hissetmiyorsunuz. Bir şeyler görüyorsunuz ama hiçbir şey hissetmiyorsunuz. Birazcık yargılayıcı bir şekilde: “Oh, saçlarımı biraz farklı taramalıyım. Makyaj yapmalıyım.” diyorsunuz. Aslında aynaya bakıp bir şeyler hissedebilmeniz gerekiyor. Bunun nedeni ışımaktan kaçınmanız. Aynada bile kendinizi görmüyorsunuz.

Tahmin edin başka kim sizi görmüyor? Ruhunuz! Siz saklandıkça o da sizinle saklambaç oynuyor. Bu harika bir oyun.

Şimdi ışımaya ne dersiniz? Açılmaya ne dersiniz?

Endişelisiniz. Bunu burada yapmanız daha kolay, çünkü hepiniz Şambrasınız ve enerjinizin diğerlerine bulaşmasının, sizin için bir mahsuru yok. Ama orada, dışarıda bunun endişesini duyuyorsunuz. “Ya başkalarında kötü bir şeye neden olursam?” Bakın size ne diyeceğim. Işıldamanız sadece tek bir şey yapacak ya da iki şey diyelim. Öncelikle, kaçıp gidecekler. (Bazıları güler) İkinci olarak, yapacağı ikinci şey ise, onların potansiyellerinin bazılarını aydınlatmak olacak. Onların üzerinde kötü bir şeye neden olmayacak. Sadece bazı potansiyellerini aydınlatacak.

Bu yapılması harika bir şey değil mi? Bu elinizde mumla etrafta dolaşmak gibi. Onların herhangi bir şeyi seçmesini sağlamıyorsunuz. Belki daha önce hiç görmedikleri bazı şeyleri aydınlatıyorsunuz. Ve görseler de görmeseler de bu hiç umurunuzda olmuyor. Siz sadece mumu tutuyorsunuz. Belki de benim görevim de budur. Eh, oturabilirsiniz.  Işıldayarak lütfen. Işıldayışınızı da sandalyeye sizinle birlikte götürün. (Seyirciler oturur)

Işıldama, ah. Şimdi, gelecek ay sizinle ışıldama üzerinde çalışacağım. Size o zırhı giymemeyi; savaşa girmemeyi hatırlatacağım. Başlarda bunu biraz rahatsız edici bulacaksınız, çünkü onu   geride tutmaya alışıksınız. Işığınızı kendi içinizde hissetmiyorsunuz bile ya da sadece çok azını diyelim.

Bu nedenle sizden onu dışarı çıkarmanızı isteyeceğim. İnsanlar sizi fark etmeye başlayacaklar. Oo evet. Sizi görmeye başlayacaklar. (Kasten Kerri’ye bakar.)

KERRI: Işıldıyor muyum?

ADAMUS: Buraya gel. (Kahkahalar) O sordu. Ben kim oluyorum da yargılıyorum? Onun yerine siz yargılayacaksınız.

LINDA: Geç kalmıştın. Mikrofona ihtiyacı var mı?

ADAMUS: Hayır, mikrofona ihtiyacı yok.  Yemek mi yiyordun, tatlım?

KERRI: Evet.

ADAMUS: Hımmm. Buranın bir lokanta olduğunu fark etmemiştim. Düşünmüştüm ki… (Kahkahalar) Pekâlâ, lütfen bizim için ışılda. (Kerri kollarını açar ve gülümser; seyirciler güler.)

ADAMUS: Güzel. Güzel. Pekala, Oturmam gerekiyor… (Adamus ön sıraya oturur) Güzel. Işılda lütfen. (Kollarını açar ve gene gülümser.)

KERRI: Daha çok çıktı mı?

ADAMUS: Oo, biz hala… Biz hala bekliyoruz. (Adamus kıkırdar)

KERRI: Ne?

ADAMUS: Seyrediyorum.

KERRI: Işıldıyorum Norma, değil mi? (Norma kafasıyla onaylar.) Teşekkürler, Norma.

ADAMUS: Eh, eh, eh. Gösteriyi kes. Biraz dikkat dağıttın. Aslında ışıldıyordun. Siz ne fark ettiniz? Önce gözlerde. Gözleri canlandı – Evet, canlandılar – ve aniden parlamaya başladılar ve “Işıldıyorum” dedi. Sonra ne oldu?

KERRI: İçime bir şüphe düştü.

ADAMUS: Her zaman olduğu gibi. Tahmin edilebileceği gibi. Bu bir Las Vegas bahisiydi. Şüphe duymaya başladı! Ve “Oh Tanrım. Belki de ışıldamıyorumdur. Oo! Belki bir şeyleri yanlış yapmışımdır. Gelmeden önce ışımayla ilgili o kitabı okumalıydım. Norma, doğrumu yapıyorum?” dedin. Norma da daha çok  “Kendi başınasın bebeğim. (Kahkahalar) Çünkü bir şey söylersem, benim de oraya çıkmam gerekir!” diye düşündü. Sen de gel öyleyse! (Kahkahalar) Lütfen! (Norma ayağa kalkar ve Kerri’ye sarılır) Şimdi sorduğuna göre .. Oo, ışıldamanızı seyretmek – hissetmek – için odanın arkasına geçeceğim.

Hadi ışıldamaya başlayalım. Mmmmm. (Kerri ve Norma ışıldarlar)

Bana bakmayın. (Kahkahalar)

NORMA: Bakmıyorum. Bakışlarım tam içinden geçiyor. (Kahkahalar)

ADAMUS: Işıldayın. Işıldayan varlıklar.

(Ayakta ışıldamaya devam ederler.)

Ne fark ediyorsunuz? Fark ettiğiniz nedir? (Seyirciler farklı yanıtlar verirler.) Fark ettiğiniz nedir? Cevap vermek isteyen? Oo, mikrofon olduğu için sizi buraya çağırmayacağım. Mikrofonunuz da olsa, gene de çağıracağım. Evet, Mary.

MARY: Kerri ışıldamaya başladığında  boş konuşmayı bıraktı.

ADAMUS: Evet. Güzel. Güzel. Başka ne fark ettin?

PAUL: Kerri’nin aydınlatması güzel. (Kahkahalar ve Adamus kıkırdar.)

LINDA: Kerri‘nin aydınlatması güzel.

ADAMUS: Önce size şunu söyleyeyim, Aandrah buna alışık. Bunu yaşamlar boyunca yaptı. O burada ayakta durur ve hiçbir kasını oynatmasına gerek yoktur. Tek bir şey bile yapmasına gerek yok. O gösteri yapmıyor, sadece ışıldıyor. O sadece burada. Yerinden oynatılamaz. Onu sarsacak sadece söyleyebileceğim birkaç şey var, onun dışında oldukça sarsılmaz durumda. Sadece orada ve mevcut. Yaptığı işte öyle de olmalı. Yoksa tüm yaratım boyunca üzerinde çalıştığı tüm o veçheler, canına okur.

Kerri doğal bir şekilde… Buraya gelebilir ve ışıyabilir, doğal bir şekilde. Sonra ne oluyor? “Hah! Belki de doğru yapmıyorumdur. Oh Tanrım! Bu çok utanç verici çünkü yarın herkes Facebook’da bundan bahsedecek.” Kısaca tüm o insani şeyler araya giriyor. Onun hakkında düşününceye kadar harika gidiyordun. Bu nedenle bu sefer düşünme.

KERRI: Tamam.

ADAMUS: Işılda. Mmm.

(Işıldar)

İşte böyle! Tam böyle!

Şimdi, şimdi…

KERRI: Bunu nasıl olur da sevmezsin?

ADAMUS: Oo, seviyorum. Şimdi – Bana elini ver… (Elini tutar) –  biraz önce yaptığını, yarın dünyana götürebilir misin?

KERRI: Evet. Götürebilirim.

ADAMUS: Hadi oradan!

KERRI: Götürebilirim! (Kahkahalar)

ADAMUS: Kesinlikle… Gerçekten mi? Yapabileceğini düşüneceksin.

KERRI: Pes etmeyeceğim. Başaracağım!

ADAMUS: Güzel.

KERRI: Hiç pes etmem!

ADAMUS: Ve etmen de gerekmiyor.

KERRI: Bunun için puan kazanmıyor muyum?

ADAMUS: Yarın o ata bineyim deme.

KERRI: Tamam. Hayır. Şimdi hepsini yere bırakıyorum. Buum! Zırhımı da. (Üstünden çıkarıyormuş gibi yapar.)

ADAMUS: Güzel. Güzel. Ona ihtiyacın yok.

KERI: Gitti.

ADAMUS: Ona ihtiyacın yok.

KERRI: Hayır.

ADAMUS: Şu örneğe bir bak (Norma’yı kastederek), mmm. Şimdi, kendini kendi içine getir. Hiç bir şey yapman gerekmiyor. Mmm. (Adamus ışıldar.)

KERRI: Evet. Başaracağım.

ADAMUS: Bu kadar kolay.

Gözleriniz parıldamaya başlayacak. Bu ilk göze batan şeylerden biri. Ve yüzünüzde bir gülümseme olacak. Üzerinize savaş kıyafetini giydiğinizde yüzündeki o tatsız somurtmadan kurtulacaksınız.  Sadece varlığınızla ışıldıyorsunuz. Bu size, kendinizi iyi hissettiriyor. Hayatta olduğunuzu hissediyorsunuz.

Gelmekte olduğunu söylediğim bu genişlemeyi yaşadığınızda, onu almak üzere mevcut olacaksınız. Bu inanılmaz bir tecrübe olacak. Her şeyi neden bu kadar karmaşık, zor ve doğal olmayan bir hale getirdiğinizi merak edeceksiniz. Güzel.

Hadi derin bir nefes alalım. Teşekkürler. Teşekkürler. (Alkışlar) Işıldamanı da yanında götür. Yanında götür.

Böylece üzerinde çalışman gerekmez. (Adamus, Kerri koridorda süzülürken kıkırdar.) Umarım kamera bunu yakalamıştır. (Kahkahalar)

Işıldamanı da yanında götür. Onun için uğraşman gerekmiyor. İşin iyi yanı da bu. Onu yaratmak zorunda değilsin. O zaten orada. Sadece onu buraya, varlığına, bu ana getirmen yeterli. Geri kalan her şey çocuk oyuncağı. Dramadan, sizi berbat hissettiren, hastalandıran, parasız bırakan ve depresifleştiren mücadeleden keyif almıyorsanız tabi. Muhtemelen bu size uygun bir şey değil, çünkü sevgili dostlar, Biz dünya için kendinizi kendi dünyanıza getirmekten bahsettiğimiz noktadayız. Dünya için, kesinlikle.

  

Jonette ve Beyaz Kartal’a hoşgeldin demek

Hadi derin bir nefes alalım ve küçük bir enerji değişimi yapalım. Jonette Crowley ve Beyaz Kartal’a hazırlanalım. Lütfen öne buraya gel, tatlım. (Seyirciler alkışlar.) Lütfen. Şimdi, lütfen rahatla. Oo, mevcut olmak. Oo evet. Hadi bunu yapalım. Hadi birlikte ışıyalım.

(Işıldarlar.)

JONETTE: Mmm.

ADAMUS: Güzel.

JONETTE: Bir yansıma var. Onlar da geri ışıyorlar!

ADAMUS: Evet! Diğerleriyle sanki bir diapozon gibi titreşildiğini öğreneceksiniz ve birlikte ışıldayacaksınız. Ve hiçbir şey yapmanız gerekmeyecek. Güzel.

Hazırlanmak istersen…

JONETTE: Pekâlâ. Bu , yüksek sandalyeye oturacağım.

ADAMUS: Güzel. Hadi onu buraya getirirken derin bir nefes alalım.

 

Sorular ve Cevaplar

Şimdi soru ve cevap zamanı. Sorular ve cevaplar, benim en sevdiklerim arasında sayılmazlar –Cauldre ve Linda ve bazılarını sevindirmeye çalışıyorum. – Çünkü aslında cevapları biliyorsunuz. Şimdi, sorular daha iyileşmeye başladı. Çok daha iyiler. Zavallı Tobias, bazıları gerçekten de berbat olan sorulara maruz kalmıştı! (Adamus kıkırdar)

Hadi başlayalım. Bizler – biz, varlıklar – yanıtlarımızda çok net ve direkt olacağız. Oo, biz zaten bu konuda anlaşmıştık. Direkt konuya inelim. Sizin için bir mahsuru var mı? (Seyirciler “Hayır” derler.) Şimdi öyle söylüyorsunuz, ama… (Adamus kıkırdar.) Güzel.

Hadi derin bir nefes alalım. Sevgili Linda soruları okuyacak ya da mikrofonu sorusu olanlara götürecek.

LINDA: İkisi de.

ADAMUS: Mikrofonu size tuttuğunda sorunuz ya da söyleyecek iyi bir şeyleriniz olsa iyi olur..

Hadi derin bir nefes alalım.

LINDA: Biraz mikrofonu tutacağım ve ayrıca elimde okuyacak sorular var. Şuanda sorusu olan var mı? Oo, bir tane var.

ADAMUS: Güzel. Bir ileri bir geri koşturacağız…

LINDA: Kameramana geri.

ADAMUS: … Sorularla. Güzel. Hadi başlayalım.

VICKI: Higgs bozon partikülü hakkında Beyaz Kartal’ın neler söyleyeceğini merak ediyorum.

ADAMUS: Pardon. Tekrar eder misiniz?

VICKI: Higgs bozon parçacığı hakkında Beyaz Kartal’ın…

ADAMUS: Oh harika, ben de.

VICKI: … Neler söyleyeceğini merak ediyorum..

ADAMUS: Kesinlikle. Beyaz Kartal, Higgs bozonu.

WHITE EAGLE: Hoş geldiniz. Bu daha çok Mark’ın alanı, ama Mark’ın kanallığını yapacağız.

Onun bir portal olduğunu, tek bir parçacık değil de, aslında çok boyutlu bir portal olduğunu keşfedecekler. Bu nedenle de her seferinde aynı şekilde hareket etmiyor. Ve onun tek bir portal değil, tek bir portal gibi çalışan trilyonlarca portal olduğunu anlayacaklar. Bunu tanımlamaları onlar için imkânsız. Onu bilimsel ölçümlerle bulmalarına imkân yok. O, bilincin Adamantin parçacığı. Aslında o bir parçacık olmaktan çok, uzaya açılan bir kapı. Ve uzay çok boyutludur. Teşekkürler.

ADAMUS: Güzel. Güzel soru.

WHITE EAGLE: Beş milyon doları artık şimdi biz alabilir miyiz? (Kahkahalar.) Jonette’in bolluğu üzerine çalışıyoruz.

LINDA: Başka sorusu olan?

ADAMUS: Sorular.

LINDA: Tamam, bende bir Adamus sorusu var.

ADAMUS: Güzel.

SORU (Linda okur): Adamus …

LINDA: Bu bir öğretmen tarafından yollanmış.

SORU (Devam eder.): Sık sık sohbet ediyoruz. Bana kalpten tutkumun ne olduğunu sormuştun ve Cinsel Enerjiler Okulu öğretmenliğinin olduğunu söylemiştim. Sormak istediğim soru, Cinsel Enerjiler Okulu hakkındaki düşüncelerin nedir? Diğer atölye çalışmalarından farklı olarak bize kattığı şey nedir? Ve lütfen Ağustos ayındaki Wellington, Yeni Zellanda’daki Cinsel Enerjiler Okulunu onaylar mısın? (Kahkahalar.)

ADAMUS: Soru gibi sorulan, iyi bir tanıtım teşebbüsü. (Kahkahalar) Ama iyi bir soru. Cinsel Enerjiler Okulu –Tobias’ın tabii ki – insanların enerji beslenmesini anlamalarına yardımcı oluyor. Bugün Higgs Bozonundan bahsediyoruz. Enerjilerin nasıl çalıştığından bahsediyoruz. Sadece burada dünyada değil, aynı zamanda meleksel alemlerde de enerjinin yanı sıra, güç için savaşlar yapıldı. İlk savaşlar, artık  kaynağın birliğinin bir parçası olmayan ve kendilerini boşlukta bulan meleksel varlıkların, eve dönmeye çalışmaya başlamasıyla ortaya çıktı. Eve dönmenin yolununun, sanki bir roket yakıtı gibi, enerji toplamak olduğunu sandılar. Ama aslında kendileri dışında enerji çalmaya çalışmaları, onların evden daha da uzaklaşmasına neden oldu.

Hala içten gelen bir enerji krizi var. Dünyada ve evrenin her yerinde enerji krizi yaşanmakta. Burada enerji beslenmesi, enerji çalması hakkında konuştuklarımız, sadece insanlar ile ilgili değil. Yaratımdaki her yerde bu mevcut. Tüm boyutlarda, hala güç mücadeleleri var.

Gücün bir yanılsama olduğu, sadece Cinsel Enerji Okulu aracılığıyla değil, başka türlü kavrayışlarla da çözüme ulaşmakta. Ve eğer güç bir yanılsamaysa, onu çalmaya, toplamaya ya da enerji tutmaya gerek yok. Enerji açık ve bedavadır. Amaç sadece onun tecrübe edilmesidir.

Gerçek güç diye bir şey yoktur. Pek çok insan, hala dualitenin var olduğu yanılsaması üzerinden hareket ediyor. Ve pek çok yerde,bu hala var. Ama, kitabımı okursanız (Live Your Divinity/ Tanrısallığınızı Yaşayın) – utanmadan kendi reklamımı yapıyorum – Son bölümlerden birinde, tüm bu dualite kavramının her şeyin kökenine yakın bir yerde çözüldüğünü okuyacaksınız. Diğer bir değişle, artık karşı kuvvetlere sahip olmaya gerek yok. Mızrağınızla ata binip, artık savaşmanıza gerek yok. Neden mi? Bunu niçin yapıyordunuz? Çünkü bugüne kadar hep böyle yapılagelmişti. Belki de, sadece belki de, onu değiştirecek sizlersiniz. Güzel.

Beyaz Kartal için bir sonraki soru.

KERRI: Nefes almak için yatağıma uzandığımda…

ADAMUS: Oo, şuan ışıl ışıl görünüyorsun.

KERRI: Teşekkürler!

ADAMUS: Evet.

KERRI: En sevdiğim renk.

ADAMUS: Evet.

KERRI: Son zamanlarda nefes almak için uzandığımda, bu deneyimi yaşıyorum ve bu çok kısa sürüyor. Bunun Aliyee* olabileceğini düşünüyorum. Bu nedenle onaya ihtiyacım var.  O kadar büyük ve korkutucu ki, onu kapatıyorum. Oysaki, onu kapatmakla ilgili bilinçli bir düşünceye bile sahip değilim. Onu kapattıktan sonra bu gerçeğin farkına varıyorum. Bana öyle geliyor ki, insan halimi yoldan çekersem, bunun sürekli bir oluş hali olabileceğini düşünüyorum. Ama öyleyse neden habire onu kapatıyorum? Kapatılması mı gerekiyor? Kademeli mi olması gerekiyor? O nedir?

*Aliyee, Cinsel Enerjiler Okulunda Tobias tarafından açıklanan, genişlemiş bir oluş halidir.

BEYAZ KARTAL: Başlangıç için önce son soruyu cevaplayalım. Bilincinin sıçramayı her hangi bir yolla zaten yapıyor. Onu kapatabilen parçan ise, sadece çok küçük bir kapının sorumluluğuna sahip. Binanın geri kalanı açık. Ruhun ve bilincin, parçası olduğun bu uçsuz bucaksız boyutları zaten  anlıyorlar. Bu  mutlu bir şekilde devam ediyor. Deneyimler yaşanıyor.

Geri döndüğünde, onu hiç kapatamadığını hatırlayabilesin diye, kapatılan şey aslında hafıza döngündür. Çünkü kapıyı kapatabilen parçan, sadece çok küçük bir kapının sorumluluğuna sahip. Bunu unutmayalım. Onu kapattığınızda ortaya çıkan, biraz korku ya da süreçten geçirme durumları nedeniyle, endişelenmeyin. Ne zaman bir sıçrama olduğunu fark ederseniz bilin ki, o çoktan olmuştur.

Hadi senin sorunu alıp, herkesin beklediği bu genişleme hakkında bir şeyler söyleyelim. İşin komik yanı, onun dünde kalması ve sizlerin yarına bakmakla meşgul olmanız. Bu nedenle onu fark etmediniz bile. İstediğiniz her genişleme ya şimdiden dünde kaldıysa? Ya bir şeylerden sorumlu olan parçanıza, bu sadece onun sorumlu olabileceği bir oyun evi olarak verildiyse? Ruhunuzun sorumluluğunda olan, varlığınızın çok büyük bir kısmı ki, o kesinlikle çok daha akıllı ve o asla kapıları kapatmıyor. Teşekkürler.

ADAMUS: Mükemmel. Bir sonraki soru. Güzel.

MARY: Bolca yaratıcılık ve tutkuyla yarattığım bir projem var. Şuan, yarattığım o ürünü pazarlama  aşamasındayım, ama tam bu aşamada, beyin işe çok karışıyor. Beyin olmaksızın bu işi nasıl yapabilirim? Sadece serbest mi bırakmalıyım?

ADAMUS: Küçük bir netleştirme adına “Yaratıcılık nerede?” 

MARY: Tamam. Pazarlamanın ve yaratımımla birlikte bolluğun getirilmesinin içinde ki sen tutkudan bahsettin. Bunun başlığı “Kek Tutkusu”. İçinde benim tutkum ve yaratıcılığım var.

ADAMUS: Sanırım hem Beyaz Kartal hem de Ben bu soruyu yanıtlayacağız. Başlamak ister misin?

BEYAZ KARTAL: Dinlemiyorduk. Hayır. (Adamus kıkırdar)

ADAMUS: Ah.

BEYAZ KARTAL: Yaratıcılık ki o hepsinin içindedir. Daha sonraysa, birdenbire, ürünü yaratırken kendine yaratıcı olma iznini vermiş olmana rağmen, onu pazarlama ve satış kısmında ise kendine “bilmeme”  iznini veriyorsun. Böylece yaratıcılığı kapatıyorsun.

Zihnin konusunda endişelenmek yerine, zihnin sana her bir parçayı ve ne yapman gerektiğini bildiğin bir oyun kartı verebilir. Ve sonra istersen, ona oklar ya da kristaller atabilirsin ya da sadece gözlerini kapatıp, içinden bir tane seçebilirsin: ” Ah! Eğer onu oraya zihnim koyduysa, bu yapılacak bir şeydir. Bunlardan bir tanesini seçeceğim ve o, bugün benim yapacağım şey olacak..”

Beklenmedik şeyler bulma şansına izin verin. Zihninizin oyun bahçesini kurmasına ve sihrin de tam olarak yapılacak olanı seçmesine izin verin.  Bu şekilde zihniniz sihre yol verecek ve siz de çok daha fazla keyif alıyor olacaksınız.

MARY: Teşekkürler.

ADAMUS: Güzel, kısaca değinmek gerekirse, yapmakta olduğun şeyde üç element var. Bunlardan ilki; proje, sadece bir şeyler yapmak. İkinci olarak, tercihen biraz para kazanmak ve üçüncü olarak da yaratıcı olmak. Ama bazen, önceliklerin sırası değişebilir. Bunun tam olarak kalbinden geliyor olması gerekiyor. Sadece yaratıcı bir şeyler yapmak adına. Çok doğal bir yaratıcı yeteneğe sahipsin. Tutku da, oradan geliyor. Pazarlama, detaylar……

MARY: Haklısın. Pazarlamada tutku yok.

ADAMUS: Evet, evet. Ayrıca pazarlamayı, nispeten eski şekillerde düşünüyorsun. Pazarlama şuan tamamen tekrardan tanımlanıyor.

MARY: Pekâlâ.

ADAMUS: Denesen de bunu anlayamazdın. Pek çoğunuzun da bildiği gibi gerçekleşen en güzel şeyler, en fazla başarıya sahip olan şeyler, siz onların gerçekleşmesi için hiçbir çaba sarf etmediğinizde olmaktadır. Onlar sadece gelişirler. Güzel.

LINDA: Okuyacak başka bir sorum daha var..

ADAMUS: Evet.

SORU (Linda okur): Adamus, pakauwahlarımıza ne oldu? Onları bize tanıttığında, bir süre onlarla birlikte çalışmanın öneminin altını çizmiş ve birlikte geçirdiğimiz zaman süresince, enerjilerimizi açığa çıkarmak için bu kavramı geliştireceğimizi söylemiştin. Bu konuda “ Çok da fazla bir şeyler yapmadığımızı fark ettin mi?” sorusu akla geliyor. Ya da başka bir değişle, enerjimizi genişletme kavramını anlamada belirli bir noktaya geldiğimizden, pakauwah konusunu kendiliğinden mi bıraktın? Tabii ki, eğer isterse, Beyaz Kartal’ın da bu konudaki yorumlarını duymak isterim. Ve bu arada kalpten teşekkürler.

ADAMUS: Pakauwah nerdeyse üç yıl önce konuştuğumuz bir şeydi. O bir çeşit sizin ruh hayvanınız – bazılarınız onu totem olarak kabul etti – ama o sizin yaratımınızdı. Kendinizin, diğer âlemlere seyahat etmenize izin vereceğiniz bir çeşit araç ya da mekanizmaydı. Böylece bir hayvan seçtiniz. Çünkü bir insan seçmiş olsaydınız, derhal sınırlara sahip olacak ve sizinle mücadele etmeye başlayacaktı. Bu nedenle onun bir hayvan olmasını istedik.

Pakauwah’ı, o totemi,  diğer boyutlara göndermeyi öğrendiğiniz için oralara seyahat ettiğinizde, daha güvende hissediyorsunuz. Pek çoğunuz pakauwah’nın değiştiğini fark etmişsinizdir. Başlarda bir kartal, bir köpek ya da bir su kaplumbağasına sahiptiniz, sonra o evrildi. Ve aniden anladınız ki daha da evrilmeye devam edebilir.  Tek bir karakter ya da formda kalmak zorunda değil.

Pakauwah sizsiniz. Geri dönüp o konuda konuşmaya devam etmek istemedim çünkü konuşacak başka şeylerimiz vardı. Ama o sizdiniz. Form değiştiriyorsunuz. Diğer boyutlara gidebiliyorsunuz. Çok uzaklara seyahat edebiliyorsunuz. Bunu sorgulamaya başladığınızda, hemen bir pakauwah yaratın ve onu serbest bırakın.

Güzel. Eklemede bulunmak isteyen? Habire sana bayım demek istiyorum ve bu arada çok güzel görünüyorsun.

WHITE EAGLE: Kızılderiliyken bile, biz bir bay değildik.

ADAMUS: Bayan mısın? (Kahkahalar)

WHITE EAGLE: Şef.

ADAMUS: Şef. Şef. (Kahkahalar, Adamus kıkırdar)

WHITE EAGLE: İnsanların, diğer âlemlerde gerçek tezahürleri yaratabileceği zamanlar gelecek. Ona verebileceğimiz en yakın isim avatar olabilir. O sizin zihninizin ötesinde,  bağımsız bir varlığa sahip olacak. Sizler Tanrı olduğunuz için, aynı zamanda yaratıcısınız da. Ama bu kapalı vaziyette. İnsanlar, aslında varlık tezahür ettirmeye, fiziksellik tezahür ettirmeye başlayabilecekleri, hayalet varlıklar yaratabilirler. Bu çok nadir olabilir ama gene de bizler” Bu hayvan totemle, bu boyutlar arası varlıkla, çalışmaya devam edin” fikrini yerleştirmek istiyoruz. Çünkü tüm bu fikir sizin en çılgın beklentilerinizin de ötesinde bir şeye dönüşecek.

Ve Adamus’a onlarla iyi çalışıp çalışmadığınızı sordunuz. Yaptığınızda gayet de iyi yapıyorsunuz; ama çoğunuz bir sonraki aşamaya geçti bile.

ADAMUS: Güzel. Bir sonraki soru.

LUC: Adamus.

ADAMUS: Evet.

LUC: Buraya gelirken…

ADAMUS: Sen Tobias’ın arkadaşı değil misin?

LUC: Sanırım öyleyim.

ADAMUS: Evet.

LUC: Evet.

ADAMUS: Evet.

LUC: Güzel hatıralar.

ADAMUS: Evet.

LUC: Evet.

ADAMUS: Soru?

LUC: Bir tane var.

ADAMUS: Güzel.

LUC: Buraya gelirken…

ADAMUS: Ve cevap – sana kalmış.

LUC: Hımm … (Kahkahalar ve alkışlar) Onun hakkında da söyleyecek bir şeyim var. Buraya gelirken, yolda son iki mesajı dinledim. Mayıs ve Haziran mesajları ve Mayıs Kanallığında 10 Mayıs civarında çok yoğun enerjilerin geleceğini duymak oldukça ilgimi çekti. O enerjiler hala bizlerle mi, yoksa artık bizi terk ettiler mi merak ediyorum. Şimdi, dikkatli olmanı istiyorum, çünkü bu sorunun kısa cevabını biliyorum. Sadece burada her şeyden haberdar olup olmadığından emin olmak istiyorum.

ADAMUS: (kıkırdayarak) Güzel. Mükemmel bir soru ve aslında bu eski de bir soru. Bir ormanda, bir ağaç devrilse ve kimse onun devrildiğini görmese, ağaç gerçekten devrilmiş midir? Eğer yoğun enerjiler gelse ve sen bedeninde mevcut olmasan ya da onu almak üzere orada olmasan, o uzaklaşıp gider mi? Cevap nedir?

BEYAZ KARTAL: Bu sana kalmış.

LUC: Belki de bu sadece bir tesadüftü. Ama 10 Mayıs benim ofisimden son kez çıkıp gittiğim gündü.

ADAMUS: Evet. Bu tesadüf müydü?

LUC: Öyle olmadığını biliyorum.

ADAMUS: Tesadüf diye bir şey var mıdır? (Seyirciler “Hayır” der) Hatalar? (Seyirciler “Hayır” der) Oo, birkaç tane var. (Adamus kıkırdar) Çok değil. Çok değil.

Yoğun enerjiler, gerçekten de geldi. Büyük bir kısmı yaklaşık bir hafta kadar devam etti. O günden beri de, hala pek çok artçı şoklar gelmekte. Gerçek soru, onlar gerçekten de yollarına devam ettiler mi ? Diğer boyutlara mı geçtiler? Cevap hayır. Onlar hala buradalar. Bir süreliğine daha havada süzülüyorlar çünkü onların gelmelerini insanlık istedi. Onları siz istediniz.

Onlar gelecekler. Bu tıpkı şey gibi – Cauldre ile benzetme üzerine çalışıyoruz - UPS ya da FedEx teslimatçıları gibi. Çoğunuz – hepiniz – neden bahsettiğimi biliyorsunuz. Komik şortlu teslimatçı adam kapınızda belirir ve kapıyı çalar.

Şimdi, teorik olarak evdeyseniz hemen cevap verirsiniz, eğer mevcutsanız. Eğer evde yoksanız kapıyı gene çalar; sabırsızlanmaya başlar ve zili tekrar çalar. Üçüncüsünde, küçük bir not bırakmaları öğretilmiştir: “Üzgünüz. Tekrar deneyeceğiz.”

Şuan olmakta olan tam olarak da bu. O enerjiler geldiler ve eğer mevcut değildiyseniz tekrar gelmeyi deneyecekler. Ama üçüncü denemeden sonra, üzgünüm, paket gönderene geri döner. (Biri “hımmm” der) Bu bir benzetme! (Adamus kıkırdar) Biliyorum bazılarınız UPS’den o adamın gelmesini bekleyecek. (Kahkahalar) Bu bir hikaye! (Adamus kıkırdar) “Merhaba, o kutudaki benim aydınlanmam mı?” (Kahkahalar)

Beyaz Kartal, yorum yapmak ister misin?

BEYAZ KARTAL: Enerjiler sadece Mayıs ayında gelmediler, Haziran ayı da çok yoğun bir ay oldu. O enerjiler uzak bir galaksi de doğup, Dünya bilincine gönderilmediler. Dünya bilincinden ve daha fazlasını isteyen insan morfojenetik alanından doğdular. Böylece tüm oluşunuzla birleşebiliyorlar. Sonra, bir sonraki dalga geldi ve o da Mayıs ayında gelenlerle birleşti. Kısaca terk etmiyorlar. Kendilerini çok daha kolay açılacak bir şekilde, tekrar paketliyorlar çünkü UPS teslimatçısına kapıyı açanlarınız enerjileri alıp onlarla entegre olabildiler. Paket şuan dünyada. UPS teslimatçısı geldiğinde evde olmayanlar için, bir süredir açık durmakta.

Bu enerjilerin hepsini sizlerin yarattığını bilin. Onlar güneş lekelerinden gelmiyorlar. Onlar bilincin büyümesinden gelmekteler. Tekrar paketleniyor ve entegre ediliyor. Herkesin bulabileceği şekillerde, dinamik bir senfoniye dönüşüyorlar. Sizin  paketiniz şuna benzeyecek (Eliyle gösterir); Şii bir Müslüman ise, kendi paketini başka bir şeye benzerken bulacak, ama hepsi de kapıyı açtıklarında aynı enerjileri bulacaklar.

Bunlar heyecan verici zamanlar ve iyi demirlemiş olan sizler, ışıldayan varlığınıza iyi demirlemiş olanlar, bu enerjileri getirmekte, onları tekrar paketlemekte ve diğer insanların ihtiyaçları oldukları şekilde alabilmeleri için dışarı yansıtmaktasınız. Siz - yaşamınızla – hiçbir şey yapmadan, insanlığın evrimi için büyük bir hizmette bulunuyorsunuz.

ADAMUS: Güzel. Mükemmel. Güzel sorular.

BEYAZ KARTAL: Teşekkürler.

ADAMUS: Bir sonraki.

LINDA: Son soruyu okuyayım mı?

ADAMUS: Birkaç tane daha ve hep Beyaz Kartal’la başlayacağız.

LINDA: Pekâlâ, bir soru daha okuyayım.

ADAMUS: En zor soruları istiyor. Bana sormaya her zaman korktuğunuz sorular.

LINDA: Ve son bir soru okuyacağım…

ADAMUS: Evet, lütfen.

LINDA: … Bu gönderilenlerden biri.

ADAMUS: Lütfen.

SORU (Linda okur): Pek çok müşteri bana geliyor ve birlikte bol miktarda enerji hareket ettiriyoruz, ancak bir iş portalı beni danışman olarak listesine eklemeyi reddediyor ve ben de sonunda bir yerimi kırdım. Düşüncelerinizi öğrenebilir miyim lütfen? Kucak dolusu teşekkürler.

ADAMUS: Güzel.

BEYAZ KARTAL: Bir yerimi kırdım kısmını anlamadık.

LINDA: Gerçekten mi?

ADAMUS: Tam anlamıyla mı?

LINDA: Evet, tam anlamıyla.

BEYAZ KARTAL: Oh. (Kıkırdayarak)

ADAMUS: Güzel.

BEYAZ KARTAL: Sana şunu söyleyeceğiz o danışmanlık portalı, yapman gerekenle uyumlu olmayan bir enerjiydi ve kendini değiştirmek zorunda kalıyordun. Sen, olmayan bir protala uymak için, çalışma enerjilerini maniple etme gereksinimi duyuyordun. Ve o da sana, sert bir şekilde karşılık verdi.

ADAMUS: Güzel. Güzel. Yapmakta olduğunuz, deneyeceğiniz ve yaratacağınız şeylerin pek çoğu, eski mekanizmaya, bir şeyleri gerçekleştirmenin eski akışına artık uymayacak. Yeni yaratımlarınızı, eski sisteme yerleştirmekte her zaman başarı sağlayamayacaksınız. Bazılarını, evet. Çoğunu, hayır. Öyleyse ne yapacaksınız? Yeni sistemi yaratacaksınız. Bunu nasıl yapacaksınız? (Biri “nefes alarak” der.) Hayal edin, nefes alın, kendinizi olasılıklara açın ve ışıldayan bir şekilde mevcut olun. Güzel. Bir sonraki. 

JUNIOR: Selam.

ADAMUS: A.J.?

JUNIOR: A.J. Veçhelerle ilgili. Bazen dikkatim dağınıkken, veçhelerim beni yemek isteyen havlayan bir köpek gibi üstüme üstüme geliyorlar.

ADAMUS: Evet! Onu ifade etmenin iyi bir yolu. Seni yemek isteyen, havlayan bir köpek. Evet.

JUNIOR: Evet ve bazen öyle kontrolden çıkıyorlar ki, ne yapacağımı bilemiyorum?

ADAMUS: Güzel. Güzel soru.

BEYAZ KARTAL: Buna kısaca değineceğiz, çünkü veçhelerde uzman sensin. Her zaman, senin tanrısal kendin olan bir öz veçhen vardır. Havlayan köpek veçhenin çıka geldiğini gördüğünde ona “Merhaba, havlayan köpek veçhesi de. Bu ben değilim.”  Evet, bu sizin bir parçanız ama sizin tam orada olmasını istediğiniz siz değilsiniz. Onu elinizin üzerine koyun – püff- üfleyerek uzaklaştırın. “Bu ben değilim.” Ve sonra diğerine de – püff! – “O da ben değilim.” Çünkü hepimiz olmak istemediğimiz o küçük seslere sahibiz. Onu şimdi seç. “Bu ben değilim.” Ve onun seninle olan bağlantısını kopar. Onu davet edersen, hala sen olabilir ama şu anda o havlayan köpeği burada istemiyorsun.

ADAMUS: Güzel ve aslında burada veçheler konusundaki uzmanlığı dolayısıyla Aandrah’nın söz almasını istiyorum. Ayağa kalk lütfen.

AANDRAH: Üzerinde odaklandığım havlayan köpek değil, ama maskenin arkasındaki, oyunun arkasındaki. O, benim. “Dikkatini çekmek için havlamak zorunda bile kalsam, beni fark eder misin? Bu şefkati soluğunla içine çekip, beni gene de kabul eder misin? ” diyen benim bir parçam o. O maskenin arkasına bak. Veçhelerin kullandıkları o yanılsamaya. Onu kabul edip, gerçekten olduğun ses olur musun?

Derinden nefes al. Derinden nefes al. “Lütfen bana bak. Lütfen bana bak.” diye çığlık atan  ve çok korkmuş olan, o veçheye âşık ol. Durmaya cesaretin var mı? Kendi hareketsizliğinde ol. Evet de. Eve dön. Eve dön.

ADAMUS: Güzel. Teşekkürler. Bir sonraki soru. İki buçuk soru daha.

SHAUMBRA 2 (Kadın.): Bu yarım değil tam soru.

ADAMUS: Evet.

SHAUMBRA 2: Yükselişi ve bedenlerimizi yanımızda götürmeyi seçen bizler için, bedenimizin de devam edebilmesini sağlamak için yapabileceğimiz şeyler var mı? Yoksa sadece seçip olmasına izin mi vermeliyiz?

ADAMUS: Güzel soru. Mükemmel soru. Evet, Beyaz Kartal.

BEYAZ KARTAL: Bunu size bırakacağız çünkü bir kere yükselmeye hazır olduğunuzda, aslında bedeninizi de yanınızda götürmek istediğiniz az miktarda örnek mevcut. Siz bundan başka bir seçim yapabilirsin.

ADAMUS: Kesinlikle. Yükselişte, Bilinç Bedeniyle, toptan bir bütünlenme söz konusu.  Bu sadece fiziksel bir özellik değil. Zihin, beden, ruh, veçheler, havlayan köpekler, geri kalan hepsi bir araya geliyorlar. Sonra o yükselişte, yaşayan bu gezegeni ve bu fiziksel bedeni terk ettiğinizde, fiziksel beden aslında size eşlik ediyor.

Bu iki yoldan biriyle yapılabilir. Kelimenin tam anlamıyla bütünlenmeden olabilir. Yâda benim ya da pek çok diğer Yükselmiş Üstat’ın da yaptığı gibi diğer boyuta sizinle gidebilir.  Kemiklerimizi geride bırakmak istemiyoruz. Dünyayı kirletmeyin. Onları da yanınızda getirin. Başka zamanlarda bazı Yükselmiş Üstatlarda fiziksel biyolojileri Dünya’da kaldı, ama biyolojilerinin tüm özelliklerini yanlarında götürdüler. Neden mi? Çünkü bu sizin deneyiminizin bir parçasıydı. O özünüzde ya da ruhunuzun hatıralarında sonsuza kadar kalır. Bu nedenle hepsini getirin… Çünkü fiziksel bir gerçeklikte olmak inanılmazdır. Seks yapabilir, yemek yiyebilir, şarap içebilir, havayı hissedebilir, duş alabilir, başka birine dokunabilir ve fiziksel bedeninizle yaptığınız her şeyi yapabilirsiniz. En azından bu özellikleri neden yanınızda getirmek istemeyesiniz ki? Ve gerçekten bütünlenenler ve bunu seçenler, et ve kemiklerini de getirebilir. Onları tam olarak yaratacak kadar değil. Çünkü gerçekliklerinin ilüzyonu yok olur ve onunla birlikte giden, onun içindekiler de.

Güzel. Bedenini de yanında götürmek istiyor musun?

SHAUMBRA 2: Evet.

ADAMUS: Neden? Kargaların onu didiklemelerini istemiyor musun? (İkisi de kıkırdar)

SHAUMBRA 2: İnsanlarla cenazeden konuştuğumuzda, cenazem olmayacağını çünkü burada zaten olmayacağımı söylediğimde, beni anlıyora benzemiyorlar. İnsanlar size bir cenaze töreni vs pazarlamak istediklerinde, burada olmayacağım için ihtiyacım olmadığını söylüyorum. Sonra da insanlar “Öldüğünü kanıtlayamazsan, sigortan konusunda ne yapacaksın?” diyorlar. Ben de “Burada olmayacağımdan bu konuda endişelenmeyeceğim diyorum” (Kahkahalar.)

ADAMUS: Biri öldüğünü nasıl kanıtlar?

SHAUMBRA 2: Kanıt, beden. Birinin öldüğünü kanıtlamak için herkes bedeni görmek ister. Bu şekilde kanıtlıyorlar.

ADAMUS: Evet, evet. Hayır, bu diğer insanların onu nasıl kanıtladığı. Öldüğünü sen nasıl kanıtlardın?

SHAUMBRA 2: Ben hayatta olduğumu kanıtlamayı tercih ederim. (İkisi de gülerler.) Ama evet, Tam bütünlenme istiyorum. Sadece veçheleri ve fiziksel var oluşun elementlerini değil, fizikseli de yanımda götürmek istiyorum.

ADAMUS: Kesinlikle, ve bu daha doğal bir durum. Bu daha doğal bir durum. Ölümde – bu konuda uzun sohbetler edebiliriz -  bedeni toprağa gömmenin, doğal olmadığına inanıyorum. Çünkü bu pek çok veçheyi ve sıkışıp kalmış geçmiş yaşamları da beraberinde tutuyor.  Bir şekilde, bence, insanların sizi toprağa gömmesi ve sonra ardınızdan ağlaması, dehşet verici bir düşünce. Onu yanınızda götürmeniz akla daha uygun geliyor.

SHAUMBRA 2: Mm hmm.

ADAMUS: Evet. Güzel.

SHAUMBRA 2: Tamam. Teşekkürler.

ADAMUS: Güzel. Teşekkürler. Bir sonraki soru. Bu yarım mı yoksa tam olan mı?

MICHELLE: Sanırım tam olan.

ADAMUS: Pekâlâ, güzel.

MICHELLE: Geceleri uyumamamın bir sebebi var. Durmadan, düşündükçe düşünüyorum ve yönümü kaybetmiş gibi hissediyorum. Her zaman nereye gidiyor olabileceğim ya da ne yapmam gerektiği konusunda genel bir bilişe ya da bağlantıya sahibimdir. Şimdiyse hepsi kayboldu. Anlamaya çalışıyorum, ama artık hiçbir cevap bulamıyormuşum ya da ne yaptığımı bilmiyormuşum gibime geliyor. Bunu çok can sıkıcı buluyorum.

ADAMUS: Güzel soru.

BEYAZ KARTAL: Biz sorunun yarısını cevaplayacağız. (Adamus kıkırdar.)

MICHELLE: Her türlü yardım çok makbule geçer.

ADAMUS: Güzel.

BEYAZ KARTAL: Önünde net bir yön olmadığında, net yön boşluğun tadını çıkarmaktır. Pek çoğunuz, kocaman bilinç değişimleri yaşıyorsunuz. Bunu bir adımdan diğerine geçerek ve farklı bir dünyada olarak yapamazsınız. Bazen boşluğu hareket ettirmeniz gerekir ve boşluk doğası gereği yönsüzdür. Demir atılmamış haldedir. Rahatsız edicidir. Ondan hoşlanmayan tüm veçheleriniz çılgına döner. Eğer, hiçlik özelliklerinden ötürü, boşluğu takdir eder ve onu kucaklarsan ve bir karar vermediğin için yanlış bir şey yaptığına dair ortaya çıkan hissi görmezden gelebilirsen…. Boşluğu kucakla, çünkü o yeni bilincin en iyi öğretmenidir ve çoğunuz da bundan nefret ediyor.

Bu benim yarımdı.

ADAMUS: Aslında, mükemmel bir şekilde ifade edildi. Buna gerçekten de ekleyeceğim hiçbir şey yok; ama gene de ekleyeceğim. (Kahkahalar.) Hayır, çok doğru. Beyaz Kartal’ın dediği gibi, bir boşluktan geçiyorsun. Eski doğrusal yolu serbest bırakmayı deneyimliyorsun ve bu hiç de rahat değil. Her şeyin üzerinde kafa patlatmaya programlanmış olan zihnin, sürekli tarama yapıyor. “Bir sonraki adımım ne olmalı? Beni ne değerli kılacak?” Daha önce de söylediğim gibi, eğer hiç bir şey işe yaramazsa, hiç bir şey yapma. Çünkü ancak o zaman işe yaramaya başlar. Keyfini çıkar. Eski tutkularını serbest bırakıyorsun. Eski yöntemleri serbest bırakıyorsun. Geç saate kadar oturup, Antik Çağın Uzaylılarını seyretmede hiçbir yanlış hal olmadığı gerçeğini kabullenebilir misin? Hiç bir şey yapmak zorunda olmadığın ya da bir yönünün olması gerekmediği gerçeğiyle uzlaşabilir misin? Aslında, daha iyisi. Görüyorsun ya kesinlikle çok akıllısın çünkü diğer bir parçan “ Yöne ihtiyacım yok.” diyor. Bunun da ötesinde tüm hedeflerinden kurtulmalısın.

MICHELLE: Tamam.

ADAMUS: Hepsinden. Olayların nasıl olması gerektiği hakkındaki, tüm o planlarından. Hedefler, zihinsel ve sınırlayıcıdır. Hedeflerin işe yaradığı zamanlar olmuş olabilir. Ama şuan gittiğin yerde, hepinizin gittiği yerde, hedefler artık alay konusu. Kesinlikle şaka gibiler. Bu nedenle onları serbest bırakın gitsinler. Beyaz Kartal’ın da söylediği gibi yapılacak en iyi şey, boşluğun keyfini çıkarmak. Evet.

MICHELLE: Deneyeceğim.

ADAMUS: Ve bir insan gibi düşünmeyi bırak.

MICHELLE: Çok teşekkürler.

ADAMUS: Güzel. Bir soru daha.

SHAUMBRA 3 (Kadın): İşte buradayız ve uzun süredir benim bir yansımam olarak yanımda burada olduğun için, sana teşekkür etmek istiyorum. Ne güzel ki buradayız.

ADAMUS: Teşekkürler.

SHAUMBRA 3: Bu yarı soruydu.

ADAMUS: Bu yarı soru muydu? (Adamus kıkırdar) Güzel. Öyleyse bir tane daha alacağız. Sonrasın da otobüsüm bekliyor.

LARA: Veçhelerimizin birleşmesi üzerine, son zamanlarda çok çalışıyorum. Ama bazen veçhelerimin yapmak istediğim şeyler hakkına bazı fikirlere sahip olup olmadıkları konusunda, biraz kafam karıştı. Bu fikirlerin bütünlenmemiş veçhelerimin birinden mi, yoksa ruhumun kendisinden mi geldiğini ayırtetmekte zorluk çekiyorum. Bu konunun, birazcık da olsa netlik kazanmasını çok isterim.

ADAMUS: Oo evet. Bu konuda hiç netlik yok; ama sen devam et Beyaz Kartal.

BEYAZ KARTAL: Fikirlerin kalitesini hissedebiliyor musun? Çünkü bütünlenmemiş bir veçheden gelen fikirler, ışıldamadan yoksundur. Onu ileri itecek enerjiye sahip değildir. O sadece vasat bir fikirdir. Fikrin bir akışı, aslında bir pınarı – bir memba ya da bir çeşme olan-  bir duygusu varsa, o zaman o fikir ruhunuzdan gelmektedir.  Karar vermeden önce, her zaman kalitedeki farkı hissedebilirsiniz. Onu kafanızda hissedemezsiniz. Onu kalbinizde hissedersiniz. Ne söylediğimizi anlıyor musun?

LARA: Evet hissedebiliyorum.

BEYAZ KARTAL: Pekâlâ.

ADAMUS: Ah. Aspektoloji, Tobias’ın ana kurslarından biriydi. O ve Cinsel Enerjiler. Şuan aspektolojinin içine çok fazla düşünce karıştı ve muhtemelen sorunun bir parçası da bu. Veçhelere çok fazla kafayı taktığınız bir noktaya geliyorsunuz – “Bu veçhem mi?” ya da “ Neden veçheler havlayan bir köpek?”  gibi. Çünkü onu beslemedin ve çünkü o senden hoşlanmıyor. Aslına bakarsanız bu şeyler, oldukça basit.

Şimdi sadede geliyoruz – ve bu Adamus’un işleri ele alış şekli, belki biraz Aandrah’nınkinden farklı – ama veçhelerinizle geldiğiniz noktada ona şunu söylüyorsunuz: “ Ya programa uyarsın ya da uzaklaşırsın.” Onlara “Veçheler, kontrol bende, sizde değil. Bana hizmet etmenizi emrediyorum.” dediğiniz noktaya gelmelisiniz.

Şimdi Forum Sayfasında bin bir tartışma kapıp koyuverecek çünkü orada yazışmaktan hoşlananlar çok. “Veçhelerimizi sevmemiz gerekiyor sanıyordum. Onlarla bütünleşmemiz gerekiyor sanıyordum.”  Bunu biraz fazla yaptınız ve şimdi onları pamuklara sarıyorsunuz. Artık, onlar bir kez daha size karşı çalışmaya başladılar. Belki de artık ayağa kalkıp, derin bir nefes alıp, ışıldayan varlığınıza bürünüp, onlara size hizmet etmelerini emretme zamanı geldi de geçiyor bile.. “O bir veçhe miydi? Ne yapmam gerekiyor? Onunla nasıl başa çıkmalıyım? Veçhelerimle ne yapacağımdan pek emin değilim.” gibi aklınızdan pek çok düşünce geçip durmakta. Kontrolü gene ele geçiriyorlar.

Derin bir nefes alın – “Bana hizmet etmenizi emrediyorum.” Bunu çok net bir şekilde onlara ifade edin. Aslında onlar da bunu istiyorlar. Onlar da artık sizin spiritüel bir mızmız olmayı bırakmanızı istiyorlar. Onları veçhe olarak düşünmenizi bırakmanızı istiyorlar. Artık patron olmanızı istiyorlar..

İlginç bir şey yaptınız. Yaşamınızı havaya uçurdunuz –ilginç, oynanması eğlenceli bir oyun – böylece tekrardan değerlendirebildiniz, tekrardan dengeleyebildiniz. Şimdiyse hepsini bir araya getiriyorsunuz ve veçheler siz kendinizi tekrardan yapılandırırken, tekrar bir yer kapmak için rekabet halindeler. Onlara çok net bir şekilde sizin, Ben Olan Benin, kontrolü elde tuttuğunu ve evde eski yerlerine tekrardan sahip olamayacaklarını net bir şekilde söylemelisiniz. Bunu çok net bir şekilde söyleyin. Kısa sürede yola geleceklerdir.

LARA: Teşekkürler.

ADAMUS: Hadi derin bir nefes alalım. Şüpheye düştüğünüzde, merak etmeye ve düşünmeye tekrar başladığınızda, sadece durun ve nefes alın. Bunların hepsinin doğal olduğunu hatırlayın. Gerçekten de öyleler. Savaş zırhınızı giymeyin. Atınıza atlamayın. Yaşamınızı güçle yönetmeye başlamayın.

Derin bir nefes alın.

Aksine Ruh’unuz, Beyaz Kartal ve ben sadece bu deneyimden keyif almanızı istiyoruz. Derin bir nefes alın ve yaratımda her şeyin mükemmel olduğunu aklınızdan çıkarmayın.

Ben Adamus. Hizmetinizdeyim.  Çok düşünmeyi bırakın. Adiós