• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/kirmizicember/
                                       BAĞIŞBAĞIŞ
        
    

Kanatlar Dizisi: Şaud 5


Adamus mesajı Geoffrey Hoppe kanallığı ile 6 Ocak 2018'de Kırmızı Çember'e sunulmuştur.


Ben O Ben'im Egemen Alan'dan Adamus.

Sizin yeni yılınıza - 2018'e - hoş geldin derken hadi derin bir nefes alalım. Ah! Ben onu başka bir ayrılmalar yılı diye adlandıracağım. Geçen yıldan çok farklı değil. (Birisi alaycı bir şekilde "Oley" der) Oley. (birisi "Harika!" der ve bazı kıkırdamalar)

Başka Bir Ayrılmalar Yılı

Bu yıl neler ayrılacak? Siz geçen yıl eski maskülen/feminen, İsis/Adem enerjisinin muazzam bir şekilde salındığını gördünüz. Biz de zaten geçen yıl Adem'in yarasını işledik. Bizim de bir sürü kendimize ait salıverdiğimiz şeyler oldu ve siz sonra bunun tüm dünyada gerçekleştiğini gördünüz. Evet ve bu sadece başlangıç.

O zaman bu ayrılma bu yıl neleri etkileyecek? Linda mikrofon lütfen.

LINDA: Ah!

ADAMUS: Bizim bundan bir yıl sonra buna dönmemiz için bunu kaydetmemiz gerekiyor.

LINDA: Bana mikrofon uzatmayayım diye rüşvet para vermek isteyenler oldu! (kahkahalar)

ADAMUS: (kıkırdar) Parayı al mikrofonu onlara ver.

LINDA: Evet, peki. Tamam.

ADAMUS: Yani başka hangi ayrılmalar olacak? Siz bu yıl nelerin ayrılacağını görüyorsunuz, kendinizden başka? (bazı kıkırdamalar) Bu çok doğru bir cevap değil.

ANDY: Ben bu yıl kazanın daha çok kaynayıp taştığını ve daha çok karışıklığa neden olduğunu görüyorum.

ADAMUS: Kesinlikle.

LINDA: Esrar hakkında mı konuşuyorsunuz? (Ç.n: İng pot, kazan ve esrar anlamına geliyor)

ADAMUS: Ve ben temizlik ekiplerinin gelip şey yapmaya çalıştığını görüyorum...

ADAMUS: Temizlik ekipleri.

ANDY: Evet! Evet!

ADAMUS: Evet, peki. Yine de bana bir örnek ver. Yani taşan kazandan bir örnek, evet. Colorado'da bulunanlar için çok yerinde bir şey (bazı kahkahalar çünkü "esrar" Colorado'da yasaldır) ama spesifik olarak ne? Hangi grup? Dünya'nın hangi coğrafi bölgesi? Hangi kuruluş? Neler ayrılacak?

ANDY: Ben güzel bir şans olduğunu düşünüyorum, biz para ile ilgili değişiklikler göreceğiz. Amerikan Merkez Bankası zorda sanırım.

ADAMUS: Hangi yönde ama? Yani böyle bir şey var ama hangi yöne doğru? Yukarı doğru mu aşağı doğru mu?

ANDY: Sanırım bu yıl biraz para batttığını göreceğiz.

ADAMUS: Biraz mı hepsi mi?

ANDY: Belki hepsi çünkü her şey ona endeksli.

ADAMUS: Evet.

ANDY: Merkez Bankası.

ADAMUS: Hayır, tam olarak değil.

ANDY: Şey, bir anlamda.

ADAMUS: Hayır, hayır, hayır.

ANDY: Bir anlamda.

ADAMUS: Hadi burada duralım. Her şey güvene ve aptallığa endeksli. (kahkahalar)

ANDY: Evet.

ADAMUS: Bu doğru. Hayır, finans dünyası bu iki faktöre bağlı ve onlar el ele çalışıyor gibiler. Yeterince aptalsanız belki güvenmemeniz gerektiği zaman güveniyorsunuzdur. Bazen o güven biraz aptal olmanıza izin verir ki bunda bir sorun yok. Ama bu ortak bir güven. Bunun teminatı yok. Eskiden vardı. Uzun zaman önce teminat olarak domuzlar ve inekler ve keçiler ve koyunlar vardı. Ama bir şey yok ve kesinlikle güven var. O nedenle yükselebilir - ve yapay bir şekilde değil; yükselebilir ve u hala mümkün - veya çok düşebilir çok, çok düşebilir çünkü her şey tamamen güvene endeksli. Ve şu anda finans dünyasının çok fazla, çok hızlı düşmemesi için bir mekanizma var ama olabilir de. Ama ben bunun bu yıl olacağını görmüyorum.

ANDY: Ah.

ADAMUS: Görmüyorum. Hayır. Yok. Hemen değil. Önce başka şeyler olacak. Ama ben senin içgörünü takdir ediyorum.

ANDY: Sadece bir düşünce.

ADAMUS: Sadece bir düşünce. (Andy güler) Ve biliyorsun işte burada Kırmızı Çember'de tüm düşünceler, şey, Adamus'ınki gibi değiller. (kıkırdarlar) Teşekkür ederim. Ama haklısın çünkü sen aslında 2018'den biraz daha uzak bir geleceğe gidiyorsun. Sen biraz daha ileri bakıyorsun. O zaman da onu görüyorsun.

Bu yıl ne ayrılarak dağılacak?

LINDA: Adamus, birinin sana doğru cevabı vermesi mümkün mü? (Adamus omuzunu silker; yoğun kahkaha) Peki. Ben kimseyi korkutmak istemem o yüzden muhtemelen bende sorun yok. Hadi şuraya gidelim.

ADAMUS: Evet öyle ve öyleyse ben bunu kabul etmeye hazırım.

LINDA: Tamam. Tamam.

ADAMUS: İyi cevaplar için para bile vereceğim. Cauldre, senin paran nerede? (cepleri boş; izleyiciler "Aaa" derler)

LINDA: Pardon.

ADAMUS: Bu güvenle olacak. Paran olacak güven bana. (kahkahalar artar) Güzel.

NANCY: Ben kendimin bazı eski şeylerden ayrıldığını görüyorum.

ADAMUS: Bazı eski şeyler. Peki. Özellikle nelerden peki?

NANCY: Ah, sadece eski sorunlardan.

ADAMUS: Eski sorunlar. Evet. Ben buna sonra döneceğim. (kadın kıkırdar) Hayır gerçekten. Bugün yapacağımız kısa tartışma sırasında,sonra, ah, evet. Güzel. Başka? Başka? Bunlar gelecek yıl için filme alınacak.

LINDA: Ah, bu riskli.

ADAMUS: Hadi ama. Verdiğiniz cevap gerçekten hoşuma giderse yirmi papel alacaksınız.

LINDA: Hissetmek, hissetmek, hissetmek, hissetmek, peki.

ADAMUS: Ya da senet.

LINDA: İşte.

ADAMUS: Peki. O zaman bu yıl başka ne dağılacak? Siz maskülen/feminenin başlangıcını gördünüz. İlginçti. Ben sanki - nasıl derler - vip bölümünde tüm olanları ayakta bir futbal maçı izliyor gibi izliyordum ve çok hoş geldi, geç geldi. Bu yıl başka neler parçalanacak?

SCOTT: Bana geçen ay sürekli, ben burada o zamandan bu aya kadar beklenmeyeni beklemek için bulunuyormuşum gibi geldi.

ADAMUS: Eh, bu günlerde hayat ve Şambra böyle, bilirsin işte, evet, evet. Evet.

SCOTT: Öyle.

ADAMUS: Peki. Bu konuda da konuşacağız.

SCOTT: Peki.

ADAMUS: Yani biz seninkileri bir araya getireceğiz. Burada naslı bir Şaud yarattığınızı görüyor musun: Evet.

Beklenmeyenden konuşmuşken, ben daha önce de Şaud'un bizim enerjileri bir araya getirmemizle oluştuğunu söylemiştim. O, pir parça ben. Bir parça Cauldre, Linda, ekip ve takım; o, hepiniz, o, internetten izleyen herkes. Şaud bu. O nedenle siz belki onun üçüncü, üçüncü - üçüncü bir Adamus, Geoff, Linda ve ekip ve üçüncü Şambra olduğunu düşündünüz. Hayır bugün yüzde 100 Adamus var. Yüzde...

LINDA: Ooh! Aah! Ssss!

ADAMUS: Bitirmeme izin verir misin? (kahkahalar) Bugün yüzde 100 Adamus. Yüzde 100 Geoffrey, Linda, ekip. Yüzde 100 Şambra. Bu nasıl mümkün olabilir? Bu yüzde 300'den fazla. Biz oraya doğru ilerliyoruz. Her şey değişiyor.

Hatırlayın bir süre önce, bir yıl kadar önce ben Şaudlarımızdan birinde, "Her şey..." dedim. Aah, ben bugün oradan alıntı yapacağım. (kürsüyü yaklaştırır) Her şeyin yeni olduğunu söylediğimi hatırlayın. Her şey yeni oluyor. Bu ilginç bir paradoks çünkü her şey yeni oluyor ama her şey aynı gibi duruyor. Ahh! İşte size her şeyin aynı gibi gelmesi özellikle dikkattinizi çekiyor. Her gün - hava, haberler, diğer insanlar, alışkanlıklarınız, buna benzer her şey - aynı kalıyor gibi geliyor ama durun derin bir nefes alın çünkü bir şey oluyor. Her şey yeni oluyor ve bu bir çelişki değil. Biz buna birazdan geleceğiz.

Birkaç cevap daha. Neler dağılıyor? Özellikle bu yıl neler ayrılıyor? Evet.

TAD: Hükümeti görüyorum – pivvvv! – bilirsin işte.

ADAMUS: Evet.

TAD: Sanki o bir yap boz ve yap bozun parçaları her yerde patlıyor ve düşüyor. Bazıları yanıyor. Bazıları...

ADAMUS: Bana bir örnek ver. Yani bir hükümet demek istiyorum, sanki birazdan çalışmaya bir son vereceklermiş gibi? Her zaman yaptıkları gibi. (kahkahalar)

TAD: Hayır, şey gibi, şey gibi... insanlardaki değişkenlerin...

ADAMUS: Vergileri yükseltecekler gibi bir şey mi?

TAD: Ben böyle diyorum herkesin pantolonu düşecek. Her şey ortada olacak ve...

ADAMUS: Belki bir daha sefere bunu yapmalıyız. Bir dahaki Şaudda biz sadece...

LINDA: Yapmayalım!

LINDA: Yaptık diyelim ve yapmayalım.

ADAMUS: Fikir hoşuma gitti. Peki. Ama lütfen iç çamaşırı giyin. (kıkırdamalar artar) Peki, hükümet.

TAD: Yani her şey ortaya dökülecek gibi hissediyorum.

ADAMUS: Kesinlikle.

TAD: Ve sanırım sen yüzüncü maymunu alacaksın...

ADAMUS: Hükümet olmasa insanlar gerçekten de ne yapalardı?

TAD: İstedikleri her şeyi sanırım.

ADAMUS: Hayır ben hükümetin genellikle şeytan olduğunu söylüyorum ama bana göre hükümet daima... ben hükümete insanların bilincini temsil eden bir şey olarak bakıyorum - yetersizlikleri, bir şeyi bitirme yeteneğinden yoksunlukları, birçok kuralla ve düzenlemeyle yaşamaları. İnsanlar başta kendileri için kurallarını ve düzenlemelerini seviyorlar. Bunlar hükümete kadar genişliyor sadece. Yani evet. Hükümet şeytan değil. Hükümet siz.

Sıradaki. Sıradaki değil ama hükümete eklemek istediğin herhangi bir şey var mı?

TAD: Hayır. Sadece değişiyor ve sanırım biz... bizim ülkemiz bu yolda biraz öncülük yapıyor. Ve umarım şu anda devam eden korkunç şeyler sonuçlanır, daha iyi bir şekilde sona erer.

ADAMUS: Belki de öyle olmaz.

TAD: Belki de olmaz. Vay!

ADAMUS: Belki de olmaz.

TAD: Gerçekten mi. Kötü mü?

ADAMUS: Ah, hayır, hayır! Aslında - gülüyorum ama - onun içinde o kadar çok güzellik var ki ve ben sizin yarattığınızı izliyorum ama siz henüz onun içinde yüzmüyorsunuz. Ben buna bir dakika içinde gireceğim. (izleyiciler "Ayyyy!" derler ve Linda güler)

TAD: Bunun pantolonunu yukarı çekmen ile bir alakası var ve onun bir ilgisi var mı?

ADAMUS: Her şeyle bağı var.

TAD: Peki.

ADAMUS: Her şeyle bağı var.

TAD: Peki.

ADAMUS: Bir tane daha. Önümüzdeki yıl, bu yıl neler olacak? Bazılarınız imgeleme duyusunu gerçekten çarpıttı. Evet.

MARY SUE: Ben korunmak için ailelerde yığılan insanların ve ondan çıkmak isteyenlerin ayrıldığını görüyorum.

ADAMUS: Sen aslında bir açıdan çok doğru bir rota izliyorsun. Bu biraz - ben bunu farklı bir şekilde anlatacağım. Temelde değişmemiş olan bir boyutta kalacak olanlar var çünkü onlar istemiyorlar. Ve onların hükümetleri olmaya devam edecek çünkü onların buna ihtiyaçları var; onlar gerçekten hiç ilerleme kaydetmeden devam ediyorlar o ve onların dünyası gri ve onlar çok nefret ve buna benzeyen şeylerle dolu. Ve geçen yıl ProGnost'ta konuştuğumuz gibi sadece o boyut ve Yeni Dünya konsepti olmayacak ama varoluşun sayısız katmanı ve düzeyi olacak. Onlar buradalar, sadece onları şu anda tanımak veya kabul etmek zor. Onlar hakkında daha çok netlik olacak.

Yani bu gezegendeki yaşamın çok katmanlı, çok katmanlı olacağını söyleyebilirim. Şu anda çok tekil. Bilirsiniz işte herkes hep birlikte aynı büyük lağım çukurunda ve farklar var. Bazıları daha derinlerde. Bazıları yüzeyde. Bazıları daha iyi durumda. Siz şimdi şeylerin daha önce hayal etmesi bile zor olan gerçekten çok boyutlu bir realiteye dönüşmeye başladığını göreceksiniz. Evet.

Bana bu yılla ilgili pratik seviyede gelen şu, geçen yıl maskülen/feminenin, İsis ve Adamus'ın rolleri gerçekten değişmeye başladı ve bunlar kendini suçlamalar şeklinde gösterdi - o harekete ne deniyordu...

LINDA: Ben de.

ADAMUS: Ben de - bir sürü "Ben De" hareketi ve utancı bırakmak. Bana göre insan olmaktan utanmayı bırakmak, başkalarının sana yaptığı şeylerden utanç duymayı bırakmak kadınlar için, feminen enerji için, hatta erkekler için bile zirveydi, çok önemliydi. Bunu alın Şambra, bunu hayatınıza alın. Şerlerden duyulan utanç, bu mutlaka seksüel veya makülen/feminen olacak diye bir şey yok ama yaşamınızda utanç duyduğunuz şeyler için şimdi "Artık yeter. Artık yeter. Ben buna daha fazla tolerans göstermeyeceğim." diyecek kadar cesur ve yürekli olun. Utanç ve suçluluğun ötesine geçin.

Bunlar - utanç ve suçluluk - belki de enerjiyi en çok durduran şeyler. Onlar sizi gerçekten geri tutuyorlar. Onlar sizi baskılıyorlar. Onlar sizi aşağı çeken, sizi suçlu hissettiren ve kendinizi iyi hissettirmeyen şeytanlar.

Yani bu yıl, 2017'de nihayet bu oldu ve "Artık yeter. Artık o maskülen baskıya ve istismara yeter. Biz bunu basitçe kabul etmiyoruz ve biz çıkıp, "Evet ben taciz edildim. Ben zorlandım. Hatta bana tecavüz edildi ve ben bunu artık kabul etmiyorum." demeye istekliyiz. Bu muazzam bir çıkıştı.

Şimdi ben bunu, biz geçen yıl maskülen ve feminen enerjiyi anlatan en doğru hikaye olarak kabul ettiğim Adem ve İsis enerjisinin derinliklerine daldık ve onu gerçekten keşfettik diye demiyorum. Ve Adem'in Yarasını dinlemeye fırsatı olmayanlar için diyorum, o, suçlamadan, kurban bilincine girmeden gerçekten, gerçekten olanları çok anlaşılır biçimde açıklıyor ve "İşte olanlar" diyor.

Yani benim 2018 ile ilgili hissiyatım - ve bu bir kehanet değil; ben sadece enerji hareketlerini, yüksek olasılıklı enerji hareketlerini hissediyorum - sırada parçalanmayı bekleyen şey kiliseler. Hepsi değil ama birçoğu ve benzer tipte şeyler olacak - finansal kötü yönetim, haberlerde daha fazla cinsel istismar - ve dinler konusunda eşzamanlı olarak farklı şeyler ortaya çıkacak, bir çok doktrinin, birçok hikayenin yanlış olduğu gösterilecek. Kilisler ve onların sahip oldukları güç ve kontrolü gün ışığına çıkararak soru işaretleri yaratacak olan kitaplar var, bu şu an mevcut kitaplar aksini ispatlayacaklar. Ve bunlar gezegende yoğun korkuya yol açacak çünkü insanlar kiliselere güveniyorlar. Sanki aynı anda büyük bir konfor ve büyük bir korku var. Bu biraz tuhaf bir kombinasyon ama onlar buna güveniyorlar.

Ve siz Tanrı kavramının çok yeni olduğunu fark edeceksiniz, 5000 yıl kadar önce, tek Tanrı. Atlantislilerde - sizlerde - yok denecek kadar az Tanrı bilinci vardı. Yeni Çağcılar bir araya gelip Atlantis ve Lemurya ve yerli kavimlere gidiyorlar ve onda muazzam bir bilgelik olduğunu düşünüyorlar ama biliyorum hayal etmesi zor olsa da pek öyle değil. Kabul edilen inançlar ve dinlerin temeli farklıydı ve bir farklılık vardı ama o zamanlar gerçekten de çok az Tanrı bilinci vardı. 5000 yıl öncesine kadar bu şekilde dünyaya yayılmamıştı ve bu şimdi değişecek.

Bir sonuca ulaşmak için, bir adım daha ileri gidersek sadece güç merkezli maskülen kilisenin tüm dinamiği değişmeyecek ama Ruh ya da Tanrı anlayışı tamamen değişecek ve bu bazı insanlara zor gelecek. Onlar kiliseyle o kadar iç içeler ki ve bu yaşamlarca öyle oldu - ve siz de oradan geldiğinizi hatırlayın - ve günahlar ve İsa ve İsa ile ilgili bütün hikaye o kadar yanlış ki. Yani Tanrı kavramı tamamıyla değişiyor ve bu her şeyi etkileyen bir dalga efekti olacak.

İşte benim bu yıla dair tahminim bu. Siz kilise düzeyinde bir sürü aktivite göreceksiniz. O bilincin değişme zamanı geldi ama bu değişim ondan - şu andakinden bile - İsis ve Adem'im tüm enerjilerinden daha zor olacak. Din bilinci insanların içine çok derin bir şekilde işlemiş ve içlerinden atalara ait çizgiler, geçmiş yaşam çizgileri geçiyor. Onlar içe işlemiş.

Bir kez daha diyorum, siz bir kilisenin dinamiklerine bakın, bütün kiliseler öyle değil ama çoğu - güç merkezli, maskülen, finansal motivasyonlar ve baskılar var, günah aracılığıyla baskı yapılıyor - ve bunlar artık işe yaramayacaklar. Bunlar basitçe işe yaramayacaklar. Şey, ben bunu başka bir şekilde ifade edeceğim. Onlarda ısrar edenler başka bir düzeyde, realitenin farklı bir katmanında olacaklar. Siz realitenin farklı katmanlarında bir bölünme, bir değişim göreceksiniz.

ProGnost'ta bahsettiğimizi hatırlayıniki dünya. Onlar bir araya gelmeyecekler. Öyle yapmış olsalar bile bu üzücü olurdu çünkü lineer/tekili içeriyordu. O nedenle bizim şimdi gördüğümüz şey birçok farklı realitenin açılmasıdır. Ben Yeni Dünya ve Eski Dünya bir araya gelmeyecek dediğimde bazılarınız üzüldü ama siz bunun gerçekte ne anlama geldiğine bakın, realitenin farklı katmanlarının potansiyeline bakın.

Birisi bir sonraki yaşamına enkarne olduğunda bu basitçe Dünya'ya geri dönmek olmayacak; hangi Dünya'ya gelmek istersiniz şeklinde olacak? Siz hangi Dünya'ya gelmek istersiniz? Temelde eski dinler tarafından rehberlik yapılana mı? Temelde suç ve acı çekme enerjilerine sahip olan bir Dünya'ya mı? Veya şimdi genişleme ve bilgelik enerjilerine sahip olan bir Dünya'ya mı gitmek istersiniz? Çok olacak. Ve onlar... uzay terimleriyle düşünmeyin. Onlar şu anda burada varoluyorlar. Onların hepsi sizin Şimdi anı dediğiniz şeyde mevcutlar. Onların hepsi şu anda burada varoluyorlar ve hepsi de gerçek, onlar gerçekler.

Çoğu insan diğer Dünya'yı asla göremeyecek. Başka sözcüklerle ifade edecek olursak eğer siz dinin ve hükümetlerin ve paranın her şeyi yönettiği, gücün olduğu, yine maskülen bir kontrolün olduğu bir Dünya'ya geri dönmeyi seçerseniz, bolluğun artık bir sorun bile olmadığı ve biyolojinizin sahip olduğunuz temel korkulardan biri olmadığı diğer Dünyaların farkında olmayacaksınız. Siz diğer tabakaları, diğer katmanları ve düzeyleri gördüğünüz veya farkında olduğunuz bir yere gideceksiniz, siz yaratıcı olduğunuz bir yere gitmeyi seçeceksiniz. Ya da siz Yeni Dünya spaya gidebilirsiniz. Orada sadece bir ömür boyu spaya gidiyorsun. Evet, o kadar da kötü değil. O kadar kötü değil. Evet.

O zaman hadi derin bir nefes alalım.

Şambra Bilgeliği

Ve ben toplantılarımıza çoğunlukla size soru sorarak başlıyorum. Bu, odadaki ve internetteki enerjiyi etkiliyor. Hepiniz cevabı tasarlıyorsunuz ve potansiyel cevaplarınızı düşünüyorsunuz ve sonra da Linda mikrofonu uzatacak diye ödünüz kopuyor ya da bazılarınız onu gerçekten istiyor ve "Ah, hayır ben mikrofonu istemiyorum." diyor. Ama bu benim hoşuma gidiyor çünkü bu enerjiyi canlandırıyor. Ve bunun Üstatların bilgeliği ile bir alakası yok; bu Şambra'nın bilgeliği.

O nedenle ben yaptığımız bu açılışı Şambra Bilgeliği veya Potansiyel bilgelik diye yeniden adlandırmak istiyorum. (kahkahalar) Ve millet sizin bana bu konuda yardım etmeniz gerekiyor çünkü ben Yükselmiş Üstatlar Kulübü'nde sizden çok bahsediyorum. Bir sürü tartışma - "Şambra nasıl? Şambra nasıl? Şambra nasıl?" - ve ben hep gelip, "Harikalar, bir sürü süreçten geçiyorlar, şeyleri gerçekten anlıyorlar. Ah, aralarından bazıları benden çok uzaktalar. Bilirsiniz işte onlar sadece ilginçler." (kahkahalar artar) Bilirsin işte gururlu bir büyükbaba veya büyükanne gibi. Hayır gururlu bir anne baba değil çünkü anne babaların kafası çok karışık ama gururlu bir büyükbaba veya büyükanne, "Ah bu çocuk büyüyünce başkan ya da onun gibi bir şey olacak." der. Donald Trump değil ama...

Yani beni gururlandırın. Bana güzel yanıtlar verin. Bana sadece lineer düşüncelerinizi değil bilgeliğinizi verin. Bana bilgeliğinizi verin. Sorunun yöneltildiği zaman ve siz fırsat kollayan bir tipin mikrofonla dolaştığını hissettiğiniz zaman ve siz tüm ışıkların ve kameraların size çevrildiğini hissettiğiniz zaman derin bir nefes alın ve düşüncelerinizden ziyade bilgeliğinizi hissedin. Bunu nasıl yaparsınız? Sadece derin bir nefes alırsınız, "Ben Buradayım. Ben şimdi bilgeliğimleyim." dersiniz. Siz o zaman bilgeliğin mevcut olduğunu keşfedeceksiniz çünkü Üstat tüm yaşamların bilgeliğini getirir. O aslında şimdiye kadar pek erişilebilir değildi. Şimdi Üstat geliyor ve o bilgeliği getiriryor.

O halde ışıklar artırılsın, Linda mikrofon lütfen ve ilk soru.

LINDA: Ben fırsat kollamayacağım.

ADAMUS: Tamam dikkatli değerlendir. Enerjileri hisset. Mikrofonu birine götür.

LINDA: Sorudan önce mi?

ADAMUS: Evet, kesilikle. Eğlenceli olmaz mı? Önce mikrofonu alıyorsun sonra soru geliyor.

LINDA: Tarayalım, tarayalım.

ADAMUS: Ah, tansiyon nasıl yükseldi. Bizim önümüzdeki Şaud için biraz giriş müziğine ihtiyacımız var, "Şambra Bilgelik zamanı!" Evet. Benim hoşuma gidiyor - Cauldre yapmıyor - ama ben bazılarınız aracılığıyla oyun gösterilerini izlemeyi seviyorum. Cauldre sevmiyor ama izlemesi büyüleyici. Yani ben de sanırım burada kendi oyun gösterimi yapıyorum. "Şambra Bilgeliği zamanı!"

Tanrı'ya inanıyor musun?

VINCE: Ne tür bir Tanrı konsepti?

ADAMUS: Güzel cevap. Ding! Ding! Ding! Zil çalıyor. Ses efektleri için de bir zile ihtiyacımız var. Bu gerçekten iyi bir cevap. Bilmiyorum bayım.

VINCE: Ben hepimizin Tanrı olduğuna inanıyorum. (izleyiciler, "Ahhhhh!" diye bağırır çünkü Adamus, "Bilmiyorum" demiştir. O, ceza için kadınlar tuvaletine gidince kahkahalar ve alkışlar artar)

ADAMUS: Ah! Burada biri var. Aman Tanrım!

LINDA: Bekle! Sen orada yeterince kalmadın!

ADAMUS: Pardon! Pardon! İçeride biri vardı.

VINCE: İnternetten izleyemeyenler için...

ADAMUS: Onlar iğrenç bir şey yapıyorlardı.

VINCE: … Geoffrey henüz gitti kadınlar tuvaletine...

ADAMUS: Ahh! Oof!

VINCE: … kefaret ödemek için.

ADAMUS: Oh! Gerçekten özür dilerim madam.

VINCE: Beni affedin, o, Adamus'tı.

ADAMUS: (kıkırdar) Ben gaz çıkarmadan önce nerede kalmıştık? (kıkırdamalar artar) Bu senin perspektifine bağlı.

VINCE: Evet, ben hepimizin Tanrı olduğunu düşünüyorum.

ADAMUS: Peki.

VINCE: Her şey bir Tanrı.

ADAMUS: Yani sen Tanrı'ya inanıyorsun?

VINCE: Park yerindeki taş bile.

ADAMUS: Sen Tanrı'ya inanıyorsun.

VINCE: O anlamda evet.

ADAMUS: Peki.

VINCE: Ama ben kontrol eden ve aslında bakıp gözeten bir Tanrı'ya inanıyor muyum? Hayır.

ADAMUS: Belki birazcık?

VINCE: Yok.

ADAMUS: Değil. Çok azıcık da değil mi?

VINCE: Şey, sanırım biz...

ADAMUS: Sadece bir sigorta poliçesi gibi, sadece gerekli durumlarda mı?

VINCE: Hayır ben sigorta poliçesini takmıyorum.

ADAMUS: Evet, evet. Ve bu Zeus'e benzeyen adam da bana, "Hey, benim. Sen ne demek istiyorsun? Sen Tanrı olduğunu mu iddia ediyorsun? Sen Tanrı olduğunu mu iddia ediyorsun?!"

VINCE: Kesinlikle öyleyim.

ADAMUS: “Ben Tanrı'yım. Evet. Peki güzel. Güzel. Mikrofon dolaşsın lütfen. Tanrı'ya inanıyor musunuz? Şambra Bilgelik Gösterisi'ni başlatmak için harika bir yol değil mi? Sıradaki.

LINDA: Farklı soru mu, aynı soru mu?

ADAMUS: Bakalım iki numaralı kapının arkasında ne var?

LINDA: Ben yeni birine gidiyorum.

ADAMUS: İnanıyor musun...

LINDA: O bakışı gördün mü?!

ADAMUS: İnanıyor musun... ayağa kalar mısın lütfen? Tanrı'ya inanıyor musun?

ŞAMBRA 1 (kadın): Ben o beyfendinin dediğine inanıyorum hepimizin içinde ve her şeyde Tanrı'nın veçhelerinin olduğuna.

ADAMUS: Evet ve her şeyde. Peki. Ama ben Tanrı'ya inanıyor musun demek istiyorum. Dua ediyor musun?

ŞAMBRA 1: Mmm …

ADAMUS: Sadece zorda kalınca. Yani Şambra öyle. (Adamus kıkırdar) En son ne zaman dua ettin?

ŞAMBRA 1: Sanırım dua ediyorum - dua ediyorum. Ben dua ediyorum.

ADAMUS: Her gün mü?

ŞAMBRA 1: Evet, her gün.

ADAMUS: Yatmadan önce diz mi çöküyorsun?

ŞAMBRA 1: Hayır.

ADAMUS: Tespih duası?

ŞAMBRA 1: Hayır.

ADAMUS: Hayır. Ne tür bir dua?

ŞAMBRA 1: Ben Yükselmiş Üstatlara dua ediyorum ve farklı... (Adamus zevkle seyreder ve bazı kıkırdamalar) illa onlara dua edip etmediğimi bilmiyorum ama farklı insanlar veya farklı varlıklar var benim...

ADAMUS: Bekle, sadece sormam lazım fakat sen Yükselmiş Üstatlara dua ettiğinde hangisini tercih ediyorsun? Yani... (bazı kahkahalar) En iyileri hangileri...

LINDA: Zor bir soru.

ADAMUS: En iyileri hangileri?

ŞAMBRA 1: Evet, kesinlikle, çok eğlencelisin.

ADAMUS: Evet. Evet.

ŞAMBRA 1: Dua ederken de eğlence istiyorum, sonra seni.

ADAMUS: Beni hiçbir zaman eğlenceli olarak tarif etmediler. Kuthumi eğlenceli olabilir. Ben pek eğlenceli değilim.

ŞAMBRA 1: Şey, ben seni dinlerken çok gülüyorum.

ADAMUS: Ah gerçekten mi?

ŞAMBRA 1: O yüzden eğlenceli olmalısın.

ADAMUS: Onun ben olduğumdan emin misin?

ŞAMBRA 1: Evet.

ADAMUS: Peki.

ŞAMBRA 1: Evet.

ADAMUS: Güzel. Güzel. Şimdi gülüyor. Bu iyi. Yani sen dua ediyorsun. Hangi dinle, eğer öyle bir şey olduysa, yetiştin?

ŞAMBRA 1: Ben Baptist diniyle yetiştim.

ADAMUS: Baptist. Evet. Dans eder misin?

ŞAMBRA 1: Ah, ona izin yoktu.

ADAMUS: Biliyorum! Şimdi dans ediyor musun?

ŞAMBRA 1: Şimdi dans ediyorum ama ben korkunç bir dansçıyım. Çünkü ben gerçekten...

ADAMUS: Ah, şaşmamalı! Sizde Baptist dansı vardı.

ŞAMBRA 1: Evet, yapıyorum.

ADAMUS: İçiyor musun?

ŞAMBRA 1: İçiyorum.

ADAMUS: Ne içiyorsun?

ŞAMBRA 1: Kulağa iyi gelen her şeyi.

ADAMUS: Mevcut olan her şeyi! (kahkahalar)

ŞAMBRA 1: Evet! Margaritalar oldukça lezzetli.

ADAMUS: Margaritalar. Peki, güzel. Güzel. Evet.

ŞAMBRA 1: Ben...

ADAMUS: Bilirsin işte o kurallar - ben o nedenle bu kilisenin gerçekten sonunun gelmesi gerektiğini söylüyorum. O kurallar o kadar aptalca ki.

ŞAMBRA 1: Evet.

ADAMUS: Bilirsin işte, güzel ahlak ve değerler ve bedenin için yaptığın sağlıklı şeyler ve hayattan daha çok zevk almak için gerçekten yapmak istediğin şeyler arasında bir fark var. Ama bir kilise birine dans edemeyeceğini söylüyor. Sanki İsa dans etmedi mi?! İsa hep dans ederdi. "Sen biliyorsun, bize öğret!" Ve o hep dans ediyordu. Evet. Yani siz de bu nereden çıktı diye merak ediyorsunuz.

Yani sen Tanrı'ya inanıyor musun?

ŞAMBRA 1: Sanırım kısa cevap evet olacak.

ADAMUS: Peki.

ŞAMBRA 1: Evet.

ADAMUS: Kesin. Şey, bu iyi. Sıradaki. Teşekkür ederim. Burada olduğun için teşekkür ederim.

ŞAMBRA 1: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Ah.

HORACE: Hayır, ben Tanrı'ya inanmıyorum.

ADAMUS: Sen ona inanmıyorsun.

HORACE: Hayır.

ADAMUS: Peki. Neden? Neden inanmıyorsun?

HORACE: İki yıl önce Norveç'te bir deneyim yaşadım, sanırım sen ona kozmik bilinç diyorsun, sanırım.

ADAMUS: Evet. Mm hımm.

HORACE: Ve bedenimi ışık olarak gördüm ve ben çevremdeki her şeyi ışık olarak gördüm ve bütün soruların cevaplarını bulmuş gibi hissettim.

ADAMUS: Doğru.

HORACE: Ve ben pek hareket etmeden kendi odamdaydım...

ADAMUS: Peki. Bunun Tanrı'ya inanmakla ne alakası var?

HORACE: Şey, bu bana benim Tanrı olduğumu kanıtladı.

ADAMUS: Ah! O zaman sen Tanrı'ya inanıyorsun.

HORACE: Hayır, öyle değil - hadi başka bir kelime bulalım çünkü sen kelime oyunu yapıyorsun.

ADAMUS: Ah ben mi? (Adamus kıkırdar) Hayır ben bir insan bilinci, kitle bilinci sorusu soruyorum, Tanrı'ya inanıyor musun? Cevapların tekrar etmek sana kalmış. Yani ben Tanrı'ya inanıyor musun diyorum?

HORACE: Hayır.

ADAMUS: Hayır. Peki neye inanıyorsun?

HORACE: Bilince.

ADAMUS: Bilinç nedir?

HORACE: O benim içimdeki farkındalık. Mevcudiyet.

ADAMUS: Peki.

HORACE: Ben onun şimdi farkındayım.

ADAMUS: Evet. Ve o Tanrı mı?

HORACE: Hayır, o, Tanrı değil.

ADAMUS: O, Tanrı değil.

HORACE: Biz...

ADAMUS: O, daha yüksek bir otorite mi?

HORACE: Hayır, hayır. Otorite yok.

ADAMUS: Otorite yok. Hım. Bunu kiliselere söyleme.

HORACE: Neden otoriteye ihtiyaç duyuyorsunuz?

ADAMUS: Evet, evet! (bazı kahkahalar) Sen hangi dinde büyüdün?

HORACE: Hristiyan Ortodoks.

ADAMUS: Hristiyan, tamam.

HORACE: Ben pek dinle büyümedim çünkü ben kilislerden biraz uzak duruyordum, mumlarla oynuyordum.

ADAMUS: Kesin. Sen papazın yardımcısı olan çocuk muydun?

HORACE: Hayır, hayır.

ADAMUS: Ah, sen sadece...

HORACE: Ben sadece ateşle oynamaktan hoşlanıyordum.

ADAMUS: Ateşle oynamaktan hoşlanıyormuş. (kahkahalar) Peki. Yani kayıtlarda senin cevabın hayır.

HORACE: Ben Tanrı'ya inanmıyorum.

ADAMUS: O zaman sen bir ateistsin.

HORACE: Hayır. (bazı kıkırdamalar)

ADAMUS: Sen agnostik misin?

HORACE: Agnostikler konusunda fazla bilgim yok.

LINDA: Vay, vay, vay! Bu bir tuvalet mesajı değil mi?

ADAMUS: Hayır o, "Fazla bir şey bilmiyorum." dedi ve devam ediyordu. O yüzden ben onu susturdum. Orada biri var ve orası gerçekten kokuyor. Ben bugün oraya kimseyi göndermem. (bazı kıkırdamalar) Umarım duymuyordur. Peki. Hala orada.

LINDA: Oradaki Sandra ?

ADAMUS: Hala orada. (izleyiciler, "Ahh" derler) ahh. Zavallı San-... ah, mikrofon var mı? Yani sen ateist değilsin.

HORACE: Hayır.

ADAMUS: Sen ne haltsın?

HORACE: Şey, ben bilinçli yaratıcıyım.

ADAMUS: Ah, sen şu "Yeni Düşünce" çocuklarındansın. Bilirsin işte liberal, "Ordövr tabağındaki hiçbir şey bana göre yeterince iyi değil. kendim yapmam lazım." diyenlerden öyle değil mi?

HORACE: Öyle.

ADAMUS: Sorun yok.

HORACE: Belki, beni öyle etiketlemek istersen eğer.

ADAMUS: Seni öyle etiketlemek istersem. Tabii, tabii. Peki, yani burada bir kararsızlık var. Emin değil.

HORACE: Ah, ben çok kararlıyım. Bana söz söyleyemezin.

ADAMUS: Kesin olarak! Bunu yapmaya çalışıyorum. Hepinizi irite etmeye çalışıyorum. Evet, evet.

LINDA: İyi bir iş yapıyorsun.

ADAMUS: Yeni yıla başlamak için iyi bir yol. Kesinlikle. Kesinlikle. Peki.

HORACE: İyi bir öğretmenim vardı. (izleyiciler "Ayy" derler)

ADAMUS: Yirmi papel. (kıkırdamalar artar) Özellikle dalkavukluk bu salonda seni her yere çıkarır...

HORACE: Dalkavukluk yapmıyordum.

ADAMUS: Borç senedine yaz bunu. Biliyorum ama bana dalkavukluk olarak geldi. Bana yağ yakıldı. Evet. Sıradaki. Sıradaki.

Tanrı'ya inanıyor musun? Evet bu zor bir soru. Hadi ama. O olmasaydı biz burada olamazdık.

ŞAMBRA 2 (kadın): Ben "Tanrı" teriminin çok eski olduğunu ve yanlış kullanıldığını düşünüyorum. Bilincin olduğu yerde o çok eski kalıyor...

ADAMUS: Peki, tamam, Allah (bazı kıkırdamalar)

ŞAMBRA 2: Ah, tamam, yani… sanırım ben eski Tanrı'ya inanmıyorum.

ADAMUS: Rab.

ŞAMBRA 2: Ben sonsuz bir bilince inanıyorum.

ADAMUS: Peki. Sen bunu kör bir adama nasıl anlatırdın?

ŞAMBRA 2: Hım …

ADAMUS: Körün konuyla bir alakası yoktu. Bu basitçe bir dikkat dağıtma idi. (kıkırdar) Sen bunu sokaktaki insana nasıl anlatırdın?

ŞAMBRA 2: Sonsuz olanın içsel eterik mevcudiyeti.

ADAMUS: (Adamus kadın deli mi der gibi parmağıyla bir işaret yapar) O zaman onlar, "Lanet olası ne diyor bu?!" diye düşünürler.

ŞAMBRA 2: Şey, öyle. O içsel... eğer göremezsen... şey, onu hiçbir şekilde göremezsin. Ama bu üçüncü boyutun dışında bir varlığın içsel olarak hissedilmesi.

ADAMUS: Bu boş laf.

LINDA: Ahh! (kahkahalar)

ADAMUS: Benim konuya devam etmem gerekiyor. Biz bugün daha sonra ciddi olacağız.

LINDA: Evet, doğru.

ADAMUS: Benim seni önce gevşetmem lazım, sonra da gününü göstereceğim. (kadın kıkırdar) Peki, o zaman yeniden, bana gerçek, kısa bir tanım yap, bilirsin işte arabalara yapıştırılan etiketlerdeki gibi. Sonsuz bilinç?

ŞAMBRA 2: Evet.

ADAMUS: Peki.

ŞAMBRA 2: Sonsuz evet.

ADAMUS: Peki. Evet. Bunu arabana yazar mıydın?

ŞAMBRA 2: Tabii.

ADAMUS: Peki, güzel. Aslında kolay. Buraya yazabilir misin biraz?

LINDA: Devam et.

ADAMUS: Hayır ben makinelerden hoşlanmıyorum.

LINDA: Ne istedin?

ADAMUS: Ben senin bilgisayarlarına karşıyım.

LINDA: Ne istiyorsun?

ADAMUS: Yazmanı istiyorum.

LINDA: Aman Tanrım.

ADAMUS: İki sembol ve...

LINDA: Aman Tanrım! Bir Tanrı var! (kahkahalar)

ADAMUS: Ve bunları gerçekten artistik bir şekilde yaz.

LINDA: Öyle yapacağım.

ADAMUS: Tembel bir sekize benziyor.

LINDA: Bir dakika sadece.

ADAMUS: O tarafa.

LINDA: Peki.

ADAMUS: Ve bilinç sembolünü, noktayı. Bu şeyinize yapıştırabilirsiniz... bilirsiniz işte, arabaya...

LINDA: Ahhh! İki meme ve bir göbeğe benzedi! (Linda yüksek sesle güler ve izleyiciler kahkaha atar)

ADAMUS: Peki... Bunu arabanıza yapıştırın.

LINDA: İki meme ve bir göbeği mi?

ADAMUS: Yatay hale getir, yan yana. Sonsuzluk ve bilinç. Sonsuz bilinç.

LINDA: Ah, sen bundan kurtulmak istiyorusun. Tamam.

ADAMUS: Evet. Ya da Linda sen o ünlü rozetlerinden yap...

LINDA: Tamam.

ADAMUS: … sende olanlardan. Ve evet. Peki.

LINDA: Bekle, bekle, bekle, bekle. Tamam. İlk önce hangisini istiyorusun?

ADAMUS: Sonsuzluğu.

LINDA: Tamam.

ADAMUS: Sonra bilinci.

LINDA: Ah, bekle. Tamam. Yan yana mı?

ADAMUS: Öyle olsun.

LINDA: Peki.

ADAMUS: Evet. Güzel. Belki tüm dünyadaki Şambralardan bazıları bunun etrafı için güzel desenler yaratabilir. Bu harika olurdu. Evet.

LINDA: Sanmam.

ADAMUS: Sonsuz bilinç. Bu hoşuma gitti. Peki yeniden mikrofona dönelim. Bir tane daha. Tanrı'ya inanıyor musunuz? Bir tane daha.

LINDA: Bir tane daha. Bakalım.

ADAMUS: Tanrı'ya inanıyor musunuz? Yıla ne güzel başladık, Tanrı'ya inanıyor musunuz?

LINDA: Hissediyorum. Birinin müthiş bir cevabı var. Hissedebiliyorum. Kim o? Bir bakalım. Peki, bekle.

ADAMUS: İnanın ya da inanmayın ben bununla bir yere varacağım. Tanrı'ya inanıyor musun?

ŞAMBRA 3 (kadın): Tanrı bir yafta ve ben sonsuz bir zeki enerjiye ve içimizde bulunan ve hissedebileceğimiz bir mevcudiyete inanıyorum ve o seni bir şekilde topraklar ve... (duraklar) kalbini açar.

ADAMUS: Doğru.

ŞAMBRA 3: Ben sonsuz enerjinin sadece bir yaratım olduğuna inanıyorum. O iyi ya da kötü değildir.

ADAMUS: Peki. O burada mı? Yani senin hayatında bir rol oynuyor mu? Senin kaderine rehberlik yapıyor mu?

ŞAMBRA 3: Hayır.

ADAMUS: Hayır.

LINDA: Hadi ama. Bu oldukça iyi bir cevaptı. (Linda ellerini çırpar)

ŞAMBRA 3: O, uyduruk... herkesin...

ADAMUS: Tanrı birlik midir?

ŞAMBRA 3: Herkesin enerjisi ona gidiyor ve herkes her bilgiyi çekebilir. Eğer bir soru sorduysan, soruların hepsi oradadır. Sen bir düşünce yaratan ilk kişi değilsindir...

ADAMUS: İnternete benzedi.

LINDA: Evet. Aah, Google.

ŞAMBRA 3: Şey, bu korkutucu çünkü sonsuz zeka insan zihnini geçiyor.

LINDA: Yani Google'ın Tanrısı.

ŞAMBRA 3: Hayır. (bazı kıkırdamalar)

ADAMUS: Şey, belki de.

LINDA: O tarafa doğru gidiyor.

ADAMUS: Yani ama çok basit bir soru, sen Tanrı'ya inanıyor musun? Evet ya da hayır.

ŞAMBRA 3: Bana tanımla ben de sana inanıp inanmadığını söyleyeyim.

ADAMUS: Hayır ben senin yapacağın tanımla ilgileniyorum.

ŞAMBRA 3: Hayır benim Tanrı ile ilgili bir tanımlamam yok.

ADAMUS: Peki neden?

ŞAMBRA 3: Çünkü o yıllardır çok yanlış kullanılıyor ve eski Tanrı tanımı benim inandığım hiçbir şey ile örtüşmüyor.

ADAMUS: Peki.

LINDA: O çok iyi.

ADAMUS: Evet bu hoşuma gitti. Güzel. Berraklık, basitlik. İyi.

Tanrı'nın Ötesinde

Ben yeni yılın ilk Şaudunda Şambra Bilgeliği'nde açılış sorusu olarak bu soruyla başladım çünkü ben Tanrı'ya dair tüm kavramların parçalandığını çok görüyorum. Ve bundan çok, çok korkan insanlar var ve Tanrı perspektifinin değişmesi aslında şu anda gezegende olabilecek en iyi şeylerden biri.

Bilirsiniz işte o 5000 yıl önce icat edildiğinde veya yaratıldığında o kadar kötü değildi. Evet öncesinde onunla ilgili kuşkular vardı yani 5000 yıl tanımlamada bulunmak için çok kesin bir çizgi değil çünkü ilk insanlar, "Şey, bir şey var - biz sadece insan bilinci ve realitesi dışında bir şeyler olduğunu biliyoruz." diyerek onu çağrıştırmaya başladılar ve siz o kaynağı aramak için insanları ve hayvanları ve her şeyi kestiniz.

Tanrı'yı oralarda bulamadılar ve bir gece kamp ateşinin başında otururken yaşça büyük olanlardan biri hafif sarhoş oldu ve kendinden geçti ve o kendine geldiğinde yukarı bakıp dedi ki, "Ah! Ben Tanrı'nın orada olduğunu biliyorum." Ve biliyor musunuz, inanın ya da inanmayın onlar daha yıldızları bile görmemişlerdi. Yıldızlar hep oradaydı ama onlar gerçekten görmüyorlardı. Bu size insan inançları ve insan bilinci konusunda bir şey anlatmalı. Sarhoş olup kendinden geçen bir adam kafasını taşa çarpıyor ve aniden, "Orada yıldızlar var!" diyor. Ve herkes yukarı bakıp, "Evet var. Yukarıdaki pırıltılara bakın!" dedi. Onlara birkaç kişi daha katıldı ve kısa bir zaman içinde birkaç nesil sonra onlar, "Tanrı orada. Ruh orada. O, yukarıda." dediler.

Ve onlar sonra her şey için bir sürü ruh (spirit) yarattı ki bu arada bu doğru da. Kuşların ruhu ve tavşanların ruhu ve ağaçların ruhu ve belli ağaç türlerinin bir ruhu var. Ve bu toplantıda da bir ruh var, sadece burada fiziksel olarak değil ama internette de. Onun bir ruhu var. Bu çok gerçek olan bir tür grup enerjisidir.

Her şeyin, bu podyum da olsa bir ruhu var. Onun kendine dair bir farkındalığı var ve bu Tobias'ın eski, eski öğretilerinden birisi. Her şeyin kendisi ile ilgili bir farkındalığı var. Bu onların akıllı olduğu anlamını taşımaz. Bu onların bir yaratıcı olduğu, bir ruhları (soul) olduğu anlamına gelmez. Onlar basitçe kendilerinin farkında yani her şeyde ruh (spirit) var, her şeyde. Bir ailenin ruhu var. Bir masanın ruhu var. Onlar o ruhun (spirit) çeşitli formları ama bunun bir tezahür olduğunu söyleyebiliriz. Bu, kendisinin bir kahve kupası olarak farkında olan enerjinin veya parçacıkların bir araya gelmesidir. Bu çok önemli. Çok önemli. Sizi bundan (kahve kupasından) ayıran şey sizin yaratma yeteneğinizin olmasıdır. Siz bir yaratıcısınız.

İnsanlar çok uzun zamandır kiliselerle, Tanrı ile ilgili kavramlara tutundular. Katolik Kilisesi'nde bir sürü aziz var. Bu arada para vererek aziz olabilirsiniz. Onların bir sürü azizi varken başka bir kilisenin sadece tekil ama çok güçlü bir Tanrısı var. Bu değişiyor ama Tanrı kavramı tamamen değişecek ve siz özellikle bu yıl ve sonraki yıllarda bunun başlangıcını göreceksiniz, siz kilise yumurtasının gerçekten çatladığını göreceksiniz. Ve zamanı dır. Gerçekten zamanı.

Ve o noktada her biriniz ve hepiniz gerçek bir öncüsünüz. Siz, "Tanrı var ve İsa var ve hepsi var." dediğiniz o rahat alandan çıktınız, tapınma ve günah çıkarmayı bıraktınız. Siz o konforlu alandan çıktınız ve dediniz ki, "Bir şey var" - siz onu nasıl adlandırırsanız adlandırın ve ben sizin "Tanrı" sözcüğünden hoşlanmadığınızı biliyorum, ben de hoşlanmıyorum - "Bir şey var."

Ve sonra biz onu tanımlamak için mücadele ediyoruz ve onu sözcüklere sığdırmaya çalışıyoruz. İnsan Tanrı'yı nasıl tanımlarsa tanımlasın Tanrı veya Ruh (spirit) diye tanım çok kısadır. Ben ona Theo diyorum, Sonsuz Olan ve ben onu buradan tanımlamıyorum. Ben onun nerede ikamet ettiğini, ne kadar büyük olduğunu veya bunun gibi şeyler söylemiyorum ama o aslında basitçe Öz'ün Sonsuz Birliği'dir.

Tanrı'yı tanımlamaya çalışmak insafsızlıktır. Tanımlayamazsınız. Sanırım bir süre önce bunu denemeyin bile diyen Tobias'tı. Ruh (spirit), Tanrı, Theo bir deneyimdir, o kadar. O asla tanımlanamaz. Yahudi dini bunu anladı. Onlar Yahweh adıyla ortaya çıktılar, bunun anlamı asla tanımlanmaması gerekendir, asla. Yahweh. Ve sonra herkes Tanrı yerine bu kelimeyi kullandı ve sonra da olay amacını aştı.

Ama o yalnızca bir deneyim ve o deneyimin dereceleri var. Bazıları onu Kozmik Bilinç, Büyük Keşif diye adlandırıyor. Herksin deneyimi farklıdır ve tüm deneyimler evrimleşir. Onlar sizin farkında olacağınız güne kadar evrim geçirir, siz sen de Tanrısın demek yerine "Tanrı" kelimesini Ruh (spirit), Theo ya da herhangi bir şeyle yer değiştirirseniz daha iyi kelimeler kullanmış olursunuz - ve siz de bu akıl almaz bilinci, farkındalığı fark ettiğiniz noktaya geldiğinizde onun size asla verilmediğini anlayacaksınız. Siz gerçekte asla yaratılmadınız ve asla yaratılmamış hale getirilemezsiniz. Sizin asla yaratılmamış olduğunuzu düşünmek insan zihnini uçuruyor.

Biz Keahak'ta bunu daha derinlemesine konuşuyoruz ama siz asla yaratılmadınız. Ve sonra da beklenen insan sorusu gelir, "Şey, peki ben nereden geldim?" Ben biraz önce yaratılmamış olduğunuzu söyledim. O zaman nasıl bir şeyden gelebilirsin ki? "Şey, evet ama ben ne zaman başladım?" Başlamadın hep vardın. Ve şöyle olur, "Şey, nasıl hep var olabilirim? Beni ne meydana getirdi?" Meydana getirmedi.

Bizim, tüm lineer düşüncenin ötesine geçme zamanımız geldi ve siz aslında bu konuda yıllardır çok etkileyici bir iş yaptınız. Biz şimdi bir sonraki adımı atıyoruz. Ben buna birazdan değineceğim ama şimdi o çok lineer olan düşüncenin ötesine geçme zamanı.

Tanrı kavramı çok eski ama lineer düşünceye sahip olan insan zihni onu hemen hiç serbest bırakamıyor. Siz burada Şambra bilgeliğini duydunuz ve o yine de bir şeyle ilişki kurmak istiyor. Şambra girişimde bulunmalı ve "Ben Zeus'e benzeyen bir Tanrı'ya artık inanmayacağım. Ben bunu serbest bırakacağım." demeli ama siz hala dışarıda olan veya yukarıda bir şeyle bir bağ kurmaya çalışıyorsunuz; siz hala bir ilişki kurmaya çalışıyorsunuz ve aslında daha üstün bir şeyin olmasını umuyorsunuz, orada olmasını umuyorsunuz çünkü her şeyi bir arada tutan başka ne olabilir ki? Siz neye umut bağlayacaktınız? Siz Tanrı, Ruh ya da Theo olmasa ne için çırıpnacaktınız? Yani biraz zihinsel, çoğunlukla bilinçaltında onun yerinde olduğunundan emin olmak için bir girişim var.

Yeni Düşünce 1800'lerin ortasından sonuna kadar çok büyüktü. Tüm dünya yayılan Yeni Düşünce çok zamanında ve uygundu. O zaman Blavatsky gerçekten geldi.

LINDA: Ahh!

ADAMUS: Kuthumi ve onun gibiler gerçekten geldiler. Yeni Düşünce hür olmak istiyordu. Ama yine de onların Yeni Düşüncesi eski düşünce haline geldi - Blavatsky buna katılacaktır.

LINDA: Ayy!

ADAMUS: O bir daha kanallıkla bağlandığında siz onun bu konuda ne dediğini duyacaksınız. Yeni Düşünce eski düşünce haline geldi çünkü birçok insan daha büyük bir güç kavramını serbest bırakamadı.

Bakmaya başlayın - belki de bakıyorsunuz - "güç" teriminin kullanılması konusunda farkında olmaya başlayın. İnternete giriyorsunuz, ruhsallıkla veya dinle ilgili kitaplar arıyorsunuz, "güç" kelimesinin o kitaplarda veya gruplarda ne kadar çok geçtiğine bakın çünkü insan güç kavramını ya da daha büyük bir güç kavramını serbest bırakamıyor.

Biz bundan kaçınacağız - biz yeni bir zemine kaçacağız. İnsan için tüm Tanrı kavramına meydan okumak çok huzur bozucu bir şey. Ben bir Tanrı var mı dediğimde siz biraz gerginleşiyorsunuz. "Şey, şey, şey, şey..." ve siz onu doğrulamak ya da açıklamak ya da her neyse onu yapmak istiyorsunuz. Ama o zaman şu mesele gündeme geliyor: Biz onun ötesine geçmeye hazır mıyız? Siz güç olmadığını anlamaya hazır mısınız? Gerçekten güç yok mu? Siz daha yüksek bir Kaynak olmadığını anlamaya hazır mısınız? Ve asla yaratılmadığınızı anlamaya? Nasıl geldiğinize dair bütün hikayelerden kurtulun. Siz hep vardınız, hep. Bu biraz korkutucu.

Sonra da siz, "O zaman lanet olası burada ne yapıyorum?" diyorsunuz. (kahkahalar) Siz, "Peki benim sonum nasıl bu alakasız gezegen ve güneş sistemi oldu? Yanlış giden neydi" diye soruyorsunuz.

Hadi güzel, derin bir nefes alalım (kıkırdamalar artar) ve ikinci konumuza doğru hareket edelim ama hepsi birbiriyle ilişkili.

Yaratım veya Evrim

Yaratılışçılık evrimcilik mi hangisi doğru? Linda mikrofon lütfen. İlginç olacak. Bu yaratım mıdır?

Biliyorsunuz Tanrı'nın veya Tanrı'nın meleğinin 3000 yıl önce gelip bu gezegeni yarattığına inananlar var. Üç bin yıl yani buna gerçekten inanıyorlar. Ah ya da 6000 ama buna inanıyorlar. Diğerleri de bunlarının hepsinin kozmik bir osuruk sonucu meydana geldiğine inanıyor...

LINDA: Ne?!

ADAMUS: Big Bang (bazı kıkırdamalar) Kozmik osuruk. Şey, onunla ilgili. O kozmik bir osuruk çünkü şey bırakın önce bir giriş yapayım. Yaratılışçılık evrimcilik mi?

LINDA: Yani bir yere ulaşman için yapman gereken tek şey kozmik osuruk ile alakalandırmak.

ADAMUS: Öyle.

LINDA: Peki. Başla o zaman. Alakalandırabilirsen tabii.

ADAMUS: Gerçekten öyle. Ben bilim severim. Son yaşamımda öyleydim. Bilimi seviyordum çünkü o kilisenin çıkardığı tüm boklara karşı çıkıyordu ve siz bilimi inkar edemezsiniz ama onun ötesine geçebilirsiniz. Siz bilimi inkar edemezsiniz ama siz kesinlikle onun ötesine geçebilirsiniz. Lütfen, yaratılışçılık evrimcilik mi?

DENISE: İkisi de.

ADAMUS: İkisi de? Bu nasıl olabilir? Sen bir sürü insanı kızdıracaksın. Evet mikrofonu yakın tut. Nasıl her ikisi de olabilir ki? Ben anlamıyorum. Ben basit bir soru soruyorum ve sen her ikisi de diyorsun.

DENISE: Çünkü evrimleşiyoruz.

ADAMUS: Evet. Evet.

DENISE: Ben hala bu şeyi istemiyorum. (mikrofonu)

ADAMUS: Evet, evet.

DENISE: Çünkü evrimleşiyoruz. Biz uzun zamandır evrim geçirdik ama biz aynı zamanda yarattık ve ben görmediğimiz enerjilerle çalıştığımızı düşünüyorum.

DENISE: Kafam çok karışık.

ADAMUS: Biliyorum. Benim de. (gülerler) Öyle değil gerçekte. O, işin eğlenceli kısmı. Benim hiçbir şekilde kafam karışık değil. Ama sen evrim geçiriyor musun? Sen hala evrim geçiriyor musun? İnsanlar hala evrim geçiriyor mu?

DENISE: Ben Üstat Öz'ün evrim geçirdiğini söyleyeceğim.

ADAMUS: Üstat Öz evrim geçiriyor. Peki.

DENISE: İnsanın içinde.

ADAMUS: İnsan muhtemelen geçirmiyor.

DENISE: İnsan geçirmiyor ama Üstat geçiriyor.

ADAMUS: Peki. Bu üzücü. (Adamus kıkırdar) Yine de belki doğrudur. Ama sen her ikisi de dedin. İnsanın ve Üstadın evrim geçirmesi. Ama sen yaratılışçılık da var dedin. O ne zaman oldu? Hem evrim hem yaratılışçılık mı? Her ikisi de nasıl olabilir?

DENISE: O ya da bu değil. Ben o ya da budan yoruldum. Hepsi olduğunu düşünüyorum.

ADAMUS: Şey, peki. O zaman yaratılışçılığın nerede devreye girdiğini söyle. Başlangıçta mı?

DENISE: Doğduğumuz gün.

ADAMUS: Bu yaşama mı?

DENISE: Şey, biz burada birçok ömür bulunduk yani o zamandan bu zamana yaratım evrildi.

ADAMUS: Yani benim anladığım başlangıçta önce yaratım oldu sonra o evrimleşti.

DENISE: Çok iyi bir plan evet.

ADAMUS: Peki. Tamam. Güzel. yaratım çıkıp, "Ah! Şuna bak. Pek iyi olmamış" dese ne olur? Geri çekilir. Evrim devam eder miydi?

(kadın duraklar)

Biliyorum bunları söylemek istiyorsun ama ben söylediğimde bak ne oluyor. (bazı kıkırdamalar)

DENISE: O zaman bu...

ADAMUS: Eğer evrim evrime devam etseydi ve diyelim yaratım, Yaratıcı çıkıp, "Eh artık yok." deseydi ne olurdu? Her şey alt üst mü olurdu? Ve bugün benim sizin hepinizle oynadığımı fark ediyorsunuz.

LINDA: Çünkü bunu yapabilirsin.

ADAMUS: Çünkü bunu istiyorum. (Adamus kıkırdarchuckles)

DENISE: Belki bu bizi süper ilginç, muhteşem varlıklar yapar.

ADAMUS: Veya yapmaz.

DENISE: Yani devam edecek.

ADAMUS: Evet, edecek. Peki. Yani yaratım onun arkasında kalsa evrim devam mı eder?

DENISE: Bir şeyler değişmeye ve evrimleşmeye devam eder evet.

ADAMUS: Peki. Bu arada şunu söylemem gerek, ben senin enerjine bakıyorum, sen cevapları çok iyi biliyorsun ama şu an insan bloke ediyor.

DENISE: Evet, öyle.

ADAMUS: Evet ve senin muhtemelen boğazın ağrıyacak.

DENISE: İnsan engel oluyor.

ADAMUS: … ve her şey. Ve sen muhtemelen şöyle dersin, "Ah, Adamus gerçekten de..." Sen güzel yapıyorsun ve sen bir sürü insana yardım ediyorsun. Yani bunlar...

DENISE: Hepsi bu kadar.

ADAMUS: Bunlar zor meseleler. Yani bunlar felsefenin ötesinde şeyler. Bunlar bir çok şeyin ötesinde ve ben bu nedenle bugün baskı yapıyorum. Yani iyi. Sen zaten cevabı biliyorsun.

DENISE: Bana da baskı yapıyorsun onun için teşekkürler.

ADAMUS: Güzel, güzel, güzel. Güzel. Birkaç tane daha.

LINDA: Peki.

ADAMUS: Burada kim felsefe entellektüeli? Kim?

LINDA: Ah ben bir tanesinden eminim.

ADAMUS: Elini kaldırmaya cesaret ediyorsun. Seni azarlayacağımı biliyorsun. Evet. (Linda o kişinin verdiği tepkiye güler)

ADAMUS: Paylaşmak istediğin bir şey var mı?

DIANE: Bu özel bir şaka.

LINDA: İnsanlar bana, "Mikrofonu almamak için ne yapabilirim?" diye soruyorlar. Ve ben de, "Yapmanız gereken tek şey kötü kokmanız veya pis bir yerde olmanız, o zaman mikrofonu vermem." diyorum.

DIANE: Bunun işe yaramadığı açık. (bazı kıkırdamalar)

ADAMUS: Peki. Benim bu gece Yükselmiş Üstatlar Kulübü'ne geri dönmem ve onlara bir şeyler demem lazım ve ben ne söyleyebilirim? (birisi "Vücut kokusu" der) Vücut kokusu. Peki.

DIANE: Ben soruyu unuttum. (kıkırdarlar) Biz ne konuşuyorduk?!

ADAMUS: Yaratılışçılık evrimcilik mi?

DIANE: Şey, ben diğer hanımın dediğini diyeceğim. Her ikisi de.

ADAMUS: İkisi de. Nasıl? Benim kafam karıştı.

DIANE: Biliyorum.

ADAMUS: Her ikisi nasıl olabilir?

DIANE: Şey...

ADAMUS: Her ikisi nasıl olabilir?

DIANE: Biz yaratıcılarız. Bunu sen bize söyledin.

ADAMUS: Evet. Buna inanıyor musun? Kamera bunu kayda al. (kahkahalar) Buna inanıyor musun?

DIANE: Evet.

ADAMUS: Buna inanmak istiyorsun.

DIANE: Evet.

ADAMUS: Ama mutlaka inanıyorsun diye bir şey yok.

DIANE: Şey bu bana çok belli gelmiyor...

ADAMUS: Kesinlikle.

DIANE: … günlük yaşamda...

ADAMUS: Peki. Biz yaratmak ile ilgili fikrin tamamını kaldıracağız tamam mı?

DIANE: Mm hımm.

ADAMUS: Ve sen gerçekten anlayacaksın. Ama her ikisi nasıl olur? Olmazsa... ah, anladım. Anladım. Yani sen biraz ekmek yapacaksın.

DIANE: Mm hımm.

ADAMUS: Ve yaratıcı orada mutfakta ortaya çıkıyor ve unu, tuzu ve yağı ve diğer şeyleri alıyor. Yaratım budur. Ve sonra hepsini yoğuruyor ve fırına atıyor. Evrim budur. Şimdi nasıl her ikisinin de olabildiğini anladım.

DIANE: Peki. (gülerler) Eğer böyle diyorsan. Şey hariç...

ADAMUS: Her ikisi derken bunu mu anlatmak istedin?

DIANE: Şey, o gerçek bir yaratım değil. Yaratım zaten var olan şeyleri almak değildir - bunu bana sen de anlattın - yaratım zaten var olan şeyleri alıp bir araya getirerek yeni bir şey yaratmak demek değildir.

ADAMUS: Tamam.

LINDA: AAh! Hanım dinleniyor.

ADAMUS: İşte bundan dolayı... evet, bu iyi. Bu iyi. İşte bundan dolayı mutfağa gidersin ve bir mutfak olmadığını fark edersin. (Adamus kıkırdar) Ve bir anlığına bir mutfak olduğunu ve o mutfağın malzemelerle dolu olduğunu hayal edin ve sonra siz ekmek yoğuruyorsunuz ve fırına koyuyorsunuz ama fırın hala süren evrimdir. Bu doğru mu? Sen bunu mu söylemeye çalışıyorsun?

DIANE: Hımm (kıkırdar ve duraklar) Sanırım ben böyle demedim.

ADAMUS: Peki. Bu iyi. Ve buradaki kafa karışıklığı, kızgınlık, hüsran ve merabha ne zaman başlayacağımızı merak etme... (kahkahalar) Merabh spiritüel tatlıdır, bunu fark ediyorsunuz. "Güzel, konuşmayı bitirdi ve şimdi biraz uyuyabiliriz, uykuya çok ihtiyaç var." Ya bugün merabh olmadığını söylersen ne olur?

LINDA: Ahh!

DIANE: Ah.

ADAMUS: (kıkırdar) Güzel. O zaman çıkıp arabalarınıza biner ve kendi merabhınızı yaparsınız. İyi. İyi. Ben bugün kasten baskı yapıyorum.

DIANE: Mm hımm.

ADAMUS: Peki. İşte...

DIANE: Tamam.

ADAMUS: Güzel. Teşekkür ederim.

DIANE: Teşekkür ederim.

LINDA: O iyi bir oyuncu.

Ateizm

ADAMUS: Cevapla ilgili kendi yorumumu yapmadan önce söyleyecek birkaç kelimem daha var. Ben iyi bir ateisti severim. Gerçekten severim. Benim bir ateiste muazzam saygım var. Onlar inançları konusunda içtenler. Ateistler fanatik dincilerden daha netler. Onlar buna gerçekten inanıyorlar ve onlar buna gerçekten uyuyorlar ve onların gördükleri tüm şey, "Tanrı yoktur." Ben iyi bir ateisti severim çünkü Tanrı'yı tarif etmek için uzun açıklamalar, tartışmalar ve tanımlamalar yapmamız gerekmez. Siz bir ateiste, "Tanrı nedir?" diye sorarsınız "Tanrı yok." diyebilirsiniz. O kadar. Bizim sonunda Tanrı'nın veya Ruh'un (spirit) veya Theo'nun hiçbir şekilde tanımlanamaz olduğunu kavramamız için o uzun tartışmalardan ve felsefi şakalardan ve açıklamalardan yapmamıza gerek yoktur. O sadece bir deneyimdir ve hep de öyle kalacak, başka türlüsünü denemeyin bile.

Eğer Buda ile yolda karşılaşırsanız ve Buda, "Tanrı nedir?" diye sorarsa cevap, "O basitçe bir deneyimdir." ve Buda o zaman size sıkıca sarılacaktır çünkü o kadardır. O sadece bir deneyimdir. O asla tanımlanamaz. Doğrusu siz onu ne kadar çok deneyimlerseniz o kadar az tanımlamak istersiniz veya tanımlayabilirsiniz çünkü o tüm insan tanımlarının, tüm insan tanımlarının ötesindedir. O bakımdan Tanrı yoktur çünkü insan onu kavrayamaz. Asla kavrayamayacaktır ama onu deneyimleyebilir. Bu iyi haber.

Ben iyi bir ateisti severim çünkü tartışacak veya çekişecek fazla bir şey yoktur. Onlar, "Tanrı yoktur." derler. Ama ben öte yandan ateistler için çok üzgünüm, çok üzgün çünkü hayatın öncesi, her şey, yeşil gölet pisliğinden oluşman ve evrim geçirmen midir? Siz benim hala anlayamadığım büyük kozmik osuruktan, Big Bang'ten oluştunuz. Bu benim şimdiye kadar, şimdiye kadar duyduğum en tuhaf hikayelerden birisi. Çok insanca. Big Bang çok insanca çünkü onlar şu basit soruyu cevaplamıyorlar, "Big Bang'e neden olan şey nedir?" "Şey, bilmiyorum ama Big Bang oldu." Siz en azından o büyük patlamanın diğer tarafında olanla bağlantı kurmadan bana nitrojen ve hidrojen ve güçler ve parçacıklardan bahsetmeyin. Hiçbirisini işitmek istemiyorum çünkü onun diğer tarafında ne var onu açıklamalısınız. Onun öteki tarafında Tanrı mı var? Hiçbir şey olmamış olamaz. Öteki tarafta ne var?

Ama ben iyi bir ateisti severim ama onlar için üzgünüm çünkü onlar sabah kalkınca ne bekliyorlar? Uyanıp biraz daha evrimleşmiş bir yeşil gölet pisliği olmak. O kadar. Siz olanlar konusunda şöyle düşünüyorsunuz, "Ben nereden geldim? Ben de, "Lağıma bakın." diyorum. (bazı kıkırdamalar) Oradan. Siz gidip bir yerlerdeki yosunlarla dolu durgun bir göle bakıp, "Ben buradan geldim. Benim atalarım bunlar." diyorsunuz. Onlar geri dönünce - bunu bana Cauldre söylüyor - atalar.com açarlar. Siz atalarınıza bakıyorsunuz ve siz üç nesil önce dini kavramların baskısından kaçan Avrupa'daki atalarınıza bakıyorsunuz. Ve onlardan öncekiler - belki onlar Kral Artur'du ve İsrailliydiler; belki İsa'yı biliyorlardı ve daha önce de Mısır'da idiler ve ondan önce de bilirsiniz işte, biz geriye gitmeye devam ediyoruz ve siz atalarınızın kökenine bakıp, "Ay, soy ağacı yeşil gölet pisliğine kadar uzanıyor. Ben oradan mı geldim?" diyorsunuz. Bu biraz üzücü, yani atalarınızın, soyunuzun o olması üzücü demek istiyorum. Tek hücreden, tek küçük hücresel zekasıyla küçük bir hücreden oluşmak. Sadece küçük tek hücre farkındalığıyla yalnız tek bir küçük hücre. "Ah, çok yalnızım. Ben küçük bir hücreyim. Ahh! Ah."

LINDA: Bu gerçekten iyi bir dikkat dağıtma.

ADAMUS: Öyle evet. (kahkahalar) "İşte ben küçük tek bir hücreyim" Ve aniden bir şeyle karşılaşırsınız, "Ah! Başka bir hücre. Buraya gel ve benimle seks yap. Ahh!" (Adamus bir kadın Şambra'yı sahneye çeker ve birisi "Vuuu" diye bağırır) Ah! Ah! Ah!! Hadi çoklu hücre olalım. (Adamus başka bir kadın Şambra'yı sahneye çeker ve onlar birlikte dans ederler) Ah, evet! Sonra da, "Gel buraya. Aman Tanrım. Biz üçlü bir hücre yapıyoruz. "Oh! Oh! Ve biz birlikte dans edeceğiz. Biz şimdi çoklu-hücre olduk. Ah! Hadi gel Andy.

ANDY: Evet! Evet! Evet!

$ADAMUS: Hadi! Hadi gel! Biz şimdi çoklu-çoklu-hücre olacağız. Nasıl büyüyüp genişlediğimize bakın! Bakın! Elizabeth, hücre kulübüne katıl. Hadi! (Elizabeth gelip dansa katılır) Çoklu-hücre. Çoklu-hücre. Ve biz tüm hücreler bir araya gelene kadar evrim geçirmeye ve genişlemeye devam edeceğiz. Evet! Kumbaya şarkısı hücreleri. (herkes güler) Peki, teşekkür ederim.

LINDA: Uzun bir yıl olacak!

ADAMUS: Uzun bir yıl. Ve soru, evrimleştiğinize, tek hücreden çoklu-hücreye geçtiğinize, hücrelerin arttığına inananlara sadece sormanız gerekir. Başka sözcüklerle ifade edecek olursak onlar şöyle dediler, "Ah, tek hücreli bir yaşam biraz zor ve biz zekayı yarattık ve biz fiziksel bir bedene evrimleştik."

Ama sizin merak etmeniz gerekirdi - ben merak ediyorum - tekil hücre sonunda neden sellülariteye dönmesin ki? Neden? Hayatın doğal gidişatı belli bir noktada başlangıca dönmektir. O halde sizin tekil hücreleriniz neden diğer hücrelerle bir araya geldi, güçlerini birleştirdi, bir araya toplandı; onlar neden bir noktada, "Bilirsin işte, siz bana yeterli geldiniz. Ben tek hücreye geri döneceğim. Ben nasıl bir şey olduğunu deneyimledim. Siz koktunuz. Siz saldırgansınız. Siz hep benim enerjimi çalmaya çalışıyorsunuz. Ben buradan çıktım. Tekil hücreye döneceğim." Böyle şeyler olmadı. Bu olmadı.

Evrimin daima arttığına, ileri doğru hareket ettiğine, devamlı evrimleşmeye çalıştığına ve kendini geliştirdiğine, kendinin daha çok farkında olduğuna, kendini daha çok geliştirdiğine dair bir inanış var. Bu bir dereceye kadar doğru. Ben buna birazdan değineceğim ama ateiste geri dönelim.

Ateist olsaydınız sizin burada olacağını düşünmüyorum. Ama eğer olsaydınız, eğer ben bir ateist olsaydım her zaman yüzde bir şans verirdim. Ben yüzde 99 ateist olurdum. Ben Tanrı'nın var olmasına yüzde bir ihtimal tanırdım, bakın çünkü öncelikle güvenlik politikasından dolayı. Ben, bilirsiniz işte, öteki tarafa gitseydim ve "Aman Tanrım! Gerçekten bir Tanrı var." deseydim şunu diyebilirdim, "Gördün mü? Biraz inancım vardı." Ama diğer yandan Tanrı'ya yüzde bir inanmak kapıyı bir potansiyele açık tutmak demektir. Aksi halde yıldızları asla göremezsin. Onlar var olmayacaklardır. Eğer yüzde bir açıksan en azından orada bulunan yıldızların yüzde birini göreceksindir ve bu da sana tüm yıldızları göreceğin kapıyı açabilir. Bu size boyutları görebileceğiniz kapıyı açabilir. Bu size şu anda çevrenizde bulunan diğer şeylerin hepsini göreceğiniz kapıyı açabilir. Diğer her şeyi.

Adamus'ın Cevabı

Soruya benim cevabım - yaratılışçılık mı, evrimcilik mi? - ikisiydi. İkisi de. İkisi de. Siz haklısınız. Ben şunu söyelemeye çalışıyorum, "Siz gerçekten inanıyor musunuz yoksa bunlar sadece kelimelerden mi ibaret? Siz hissedebiliyor musunuz? Ama... her şeyde büyük bir "ama" var.

Çoğu insan şeylerin başlangıçtan sona doğru hareket etmesini, bizim daha düşük bir yaşam formundan daha yüksek bir yaşam formuna geçmemizi, o yaratım varsayımını daha çok büyümemiz, daha iyi olmamız, öz gelişim göstermemiz ve öz farkındalığımızı artırmamız olarak anlıyor. Bütün bunların nasıl bu hale geldiğine bakmak çok ilginç. Eğer siz ona sadece lineer bir bakış açısından bakarsanız, akrabalarınıza dönerseniz - gezegende bir yaratım noktası olduğuna inananlar bile var, örneğin ormanda sallanan bir grup maymuna bir melek, Tanrı ya da her neyse onun gelip, "Peki, şimdi bizim bunlara biraz akıl katmamız gerek" dediği bir yaratım noktası ve - (şak!) - Tanrı geni, Tanrı enerjisi maymuna böyle geçirilir. Ve sonra o maymun homo sapiense evrilir ve sonunda da insana. Bazıları buna inanıyor ve ne biliyor musunuz? Bir açıdan hepsi gerçek. Ancak ben burada, neden burada olduğumuzun, gelecekte ne olacağımızın ve işlerin nereye gideceğinin anlaşılmasına etkileri olacak, hepimizin yaptığına işte böyle etkileri olan birazcık farklı bir yorum ekleyeceğim.

Gerçek Yaratım

Bir anlığına gündemi olmayan, spesifik olarak yaratmaya çalışmayan gerçek bir yaratıcının perspektifinden hissedin. Gerçek yaratım basitçe, güç olmadan, hiç zorlamadan bir tutkuya izin vermektir. Sadece izin vermek - onu müthiş keyifli bir gülüş olarak düşünün - enerjiyi yönlendirmeden veya güç veya baskı ya da herhangi bir şey olmadan.

Gerçek bir yaratıcı asla şunun gibi şeyler söylemez, "Ben bu gezegeni yaratacağım. Ben insan denilen şeyi yaratacağım ve onlar sevecekler ve onlar -kavga edecekler ve onlar sıkıntı çekecek ve onlar acı çekecek ve onlar güzel anlar yaşayacak." Gerçek bir yaratıcı asla bunun gibi şeyler yapmaz.

Gerçek bir yaratıcıdan yaratım, farkındalık, dışavurum basitçe fışkırır çünkü öyledir. Gündemi yoktur. Hiçbir şekilde gündem yoktur. Ben'im'in sevincinin o ışımasıyla - ondan yayılması ve aynı zamanda ona girmesiyle - enerjiler o zaman, yaratıcı onları kontrol etmeksizin hizalanır. Yaratıcı bunu asla yapmaz. ve enerjiler çıkar ve sonunda bunun gibi bir şey olarak tezahür eder.

Bu bir tezahürdür. O, maddesel alemdedir, maddededir ama yaratıcı asla, "Ben Dünya'yı yapacağım ve orada madde olacak" dememiştir. Yaratıcı sadece, "Bırak olsun. Bırak olsun" demiştir ve sonra da olmuştur. Ve yaşama yeşil gölet pisliğinden gelmiş veya zamanda bir noktada yaratıcının gelip maymunlara yaratıcı enerji aşılamış ve onlar insanlar haline gelmiş gibi bakmak yerine şeylere Merlin perspektifinden bakın. Siz zamanda geri gidiyorsunuz. Biz aslında sizin hücrelerinizin devamlı evrildiği ve sizin daha zeki hale geldiğiniz evrim yerine gerçek yaratım anından geriye dönüyoruz; biz Dünya'nın bir sürü Dünya'ya bölündüğü, belli varlıkların saf bilinçle geldikleri ve daha az bilincin bulunduğu başka dünyaların olduğu yerden geri dönüyoruz. Yani biz aslında ilerlemekten çok geri gidiyoruz. Zaten oldu. Zaten burada. Her günün nasıl geçtiğine ya da hava durumuna ya da ne kadar paranız olduğuna dair ayrıntılar yok. Onlar geri dönüş yolunda deneyimleyeceğiniz şeyler.

Ve bir bilim insanı işe aslında başlangıçtan, evrilen tek hücreden başlayarak yanlış yönden bakmış oluyor. Aslında bunun yolu bu değil. Bunun yolu daha çok geri dönüp, "Bu nasıl oldu? Zaten oldu. Yaratıcı bir gülüş ile tüm parçalar nasıl bir araya geldi? Parçacıklar nasıl bir araya geldi?" demektir.

Ve bir yaratıcı olarak yaptığınız şey yaratımınızda yüzmektir. Siz bir gündeme bağlı kalmadan, bir zaman bir Dünya'nın olacağını bilmeden, "Bırak olsun." dediniz. Ve o yaratıldı ve siz, "Bu çok ilginç. Vay! Bu nasıl oldu merak ediyorum. Ben o yaratıma dalacağım ve ben dibe kadar yüzeceğim. Ben nasıl sona erdiğini keşfedeceğim." dediniz ki insanlar nasıl başladığını merak ediyorlar. Ama olay nasıl sona erdiği.

Ve ne biliyor musunuz? Atom ve atom altı düzeyde ve şimdi kuantum düzeyde konuşacak olursak sadece bilim zamanda geriye gidiyor ve onlar asla dibe ulaşamayacaklar. Onlar asla dibe ulaşamayacaklar. Onlar başlangıç sanıyorlar. Bu son. Onlar öteki tarafa doğru gidiyorlar. Bütün bunlar nasıl tezahür etti? Atom düzeyinin ötesindeki kuantum düzeyler ilginç çok boyutlu düzeylerdir. Onlar geriye ve geriye ve geriye gitmeye devam edecekler ve on yıl içinde yaşamın nasıl evrildiğine dair çok farklı kuramlar ortaya çıkacak. Yaşam sadece tek hücre düzeyinde başlamadı. O, parçacıkların ve hatta atomların tesadüfen bir araya gelmesi değildi. Bakın siz nasıl sona erdiğini görmek için geriye gideceksiniz, nasıl başladığını görmek için değil. Ve gerçekten de en sonda bir başlangıç noktası yoktur.

Bu konuda benim düşüncem: Tanrı neydi, evrim neydi veya yaratılışçılık neydi bunlarla ilgili düşüncelerinizi dahi bırakın çünkü siz onları insan zihninde bir araya getirmeye çalışıyorsunuz ve biz bütün bunların ötesine geçiyoruz. Zaten olmuş bitmiş bir şey; siz şimdi sadece geriye gidyorsunuz. Siz kendi yaratımınızda yüzüyorsunuz. O kadar. Ve Tanrı sonuçta sadece deneyimlenebilecek bir şey, "Sen Tanrısın. Sen o Ruh'sun. (spirit) Şimdi kendine onu deneyimleme izni ver."

Bütün bunlar lineer düşüncenin artık işe yaramayacağını söylemenin bir yolu ve biz bugün ilerlerken benim anlatacağım üç ana nokta, üç tane hayati önem taşıyan şey var. Bu ilkiydi.

LINDA: Vay.

ADAMUS: Ne kadar vaktimiz kaldı?

Üç tane zorunluluk, gereklilik - ben onlara ihtiyaç demek istemiyorum çünkü ihtiyaç yok - ama gerçekten biz ilerlerken ilerlemek için üç zorunluluk.

Kırmızı Çember'de Değişiklikler

Bu arada diğerlerine gelmeden çnce benim için zor bir hafta olduğunu söylemeliyim. Zor bir hafta oldu çünkü bakın diğer alemlerdeki Kırmızı Konsey denilen şey meleksi varlıklardan oluşur. Meleksi varlıkların bir araya gelme sebebi - 4000 varlık var - meleksi varlıklar öğretme amacı ile bir araya gelmişlerdir ve bu da Kırmızı Konsey Düzenidir. Ve kırmız rengin (fes kırmızısı), sizin kırmızı olarak algıladığınız spektrumun öğretmek ile alakası vardır. Ve Kırmızı Konsey, o Düzen birçok, birçok farklı boyutta, yaratımın farklı kısımlarında öğretmekle ilgilidir. Onlar bir tarafta öğrenilen şeyleri başka bir tarafa götürürler. Yani o kırmız renk çok önemlidir ve... şey Kırmızı Çember onun dünya şubesidir. Yani siz aslında gezegenin bilinç öğretmenlerisiniz.

Zor bir hafta oldu çünkü, şey, biz geçen hafta her şeyi gözden geçirdik, yıllık toplantımızı yaptık - sıkıcı bir toplantı (bazı kahkahalar) - ve orada Kırmızı Konsey'in bütün temsilcileri vardı. Ve ben onlarla Şambra hakkında konuştum ve dedim ki, "Bilirsiniz işte biz aslında oldukça hızlı ilerliyoruz. Bizim bazı sorunlarımız var ama biz onları aşıyoruz. Biz aslında oldukça hızlı gelişiyoruz. Ve ben, "Bu Şaudda, birlikte yaptığımız şeyde biz gereklikikleri, zorunlulukları işleyeceğiz." dedim. Ve ben onlara bugün sizinle konuşacaklarımı tam olarak anlattım.

Kırmız Konsey'de bazı anlaşmazlıklar oldu. Siz bunu özellikle geçen Salı ve Çarçamba gecesi hissetmiş olabilirsiniz. Ah, uzun bir toplantı oldu. Ben, "İşte bizim gittiğimiz taraf." dedim. Ah, bir sürü sızlanma ve inleme oldu. Sadece uyanışa geçenlere veya Yeni Çağ'da sıkışanlara yardım eden ve benim daha çok Yeni Çağ kökenli melekler diye adlandırdığım melekler benim söylediklerimden hoşlanmadılar. Ben de onları işten attım. (Linda boğulur gibi olur) Hayır, gerçekten attım. Yani gerçekten, gerçekten Ben bunu yapabilirim. (bazı kıkırdamalar) Patron benim. Patron bunun gibi şeyler yapabilir. Hayır, ben onları işten attım.

Bunlar insan sözleri. Ah, bunlar Trump sözleri. Ah! (izleyiciler "ah!" derler ve bazı kıkırdamalar) Aman Tanrım! Off! Peki, ben onları görevlerinden ve sorumlulukllarından azad ettim. Gerçekten.

Aslında çok eğlenceli bir toplantıydı ve orada neredeyse bin yüz meleksi varlık vardı - oldukça fazla bir rakam - onlar, "Hayır, biz seninle devam etmeyeceğiz. Bu bize göre değil, bilirsin işte biz de insanlarla çalışıyoruz ve bizim de çalıştığımız gruplarımız var Adamus ama bizim grubumuz buna hazır değil o nedenle bizim Kırmızı Konsey'den çekilmemiz gerekiyor. " dediler. Ve siz bu şekilde bir salıvermenin onlar için, bizim için, herkes için güzel bir şey olduğunu öğreneceksiniz. Ama bin yüzü gitti yani Kırmız Konsey şimdi biraz daha küçük ve etkili çünkü biz şimdi gerçekten odaklanabiliriz.

Ve bu arada insanlar gibi düşünmeyin. Zor duygular yoktu. Onlar vaktin geldiğini biliyorlardı ve onlar çalıştıkları bireylerin veya grupların basitçe hazır olmadıklarını biliyorlardı. Basitçe hazır değillerdi. Neden basitçe hazır olmadıklarını şimdi anlatacağım.

Zorunluluk 1 - Lineer Düşüncenin Ötesine Geçin

Yani üç zorunluluk. İlki; lineer düşüncenin ötesine geçme zamanı ve bu meydan okuyucu olacaktır. Biz Tanrı'dan veya yaratımdan veya evrimcilikten bahsederken lineer terimlerle düşünmeyi bırakın. Başka sözcüklerle ifade edecek olursak her şeyin olası tekerrürünü keşfetmeye başlayın. Artık bir yola A noktasından F noktasına giden belli uzunluğu olan bir yol olarak bakmayın. Öyle değil. Öyle değil. Öyle ama sadece o kadar değil. Biz evrimden veya yaratılışçılıktan konuştuğumuzda lineer lineer bir şekilde yaptığınız gibi onun nerede ve nasıl başladığı terimleriyle düşünmeyin. O zaten öyle.

Dünya Gezegeni'nin zaten sona erdiğini söyleyebiliriz ve siz şimdi yaratımınızda geriye yüzüyorsunuz, bunların meydana geldiği deneyime dalıyorsunuz. Şeyler nasıl evrimleşti? Veya daha güzel bir şekilde söylersek nasıl geriye doğru gelişti? Şeyler yol boyunca nasıl meydana geldi?

Bakın bilim gerçekten de şuna inanıyor, şey, bilimsel metoda ve onlar her şeyin kanıtlanması gerektiğine inanıyorlar ve onlar bu nedenle sadece kendi inançlarına bakacaklardır. Onlar bilimin doğru olduğunu görmeyeceklerdir, o kısmen doğrudur. Çok tekerrür var. Biz başka Şaudlarda size örnek olarak göstermek için tekerrürlerle oynayacağız. Ama evrim ve yaratılışçılıkla ilgili her şey zaten yaratıldı. Bu yaratım olurken bir gündem veya bir güç yoktu. Önceden saptanan bir şey veya kader yoktu ama zaten oldu.

Yaratıcı gündemi olmadan, senaryo yazmadan sadece, "Buum! Yaratıcı enerji vay canına!" der, o zaten oldu, bitti, tamamlandı ve şimdi yaratıcı geri dönüp yaratımında yüzüyor, onu hissediyor, onun içinde oluyor. Ve siz deneyimlerinizin hepsine girmek zorunda değilsiniz, bazılarını deneyimlersiniz. Ama siz evrim kavramında geriye gitmeyi fark edersiniz, tekil hücrenin oluştuğu 3,5 milyar yıl önce olanları fark edersiniz. Bu nasıl oldu? Onlar bu soruya cevap vermiyorlar. Üç-buçuk-milyar yıl. O tek hücreliden şimdi olduğunuz şeye evrimleşmek için uzun bir zaman. Ben bunun doğru olduğunu düşünseydim çok depresif olurdum... (bazı kahkahalar) Üç-buçuk-milyar yıl? Yani bizim burada gerçek bir ilerleme için daha ne kadar beklememiz gerekiyor?

Burada önemli nokta lineer düşünmeyi bırakmaktır ve ben sizin her perspektiften bakmanız için yolun her adımında, her çalıştayda, her Şaud toplantısında size meydan okuyacağım. Sadece lineer değil. O zaten yaratıldı. Bilirsiniz işte ben size zaten aydınlanmış olduğunuzu söylüyorum. Bunu duymak sizin hoşunuza gidiyor; siz buna inanmıyorsunuz. Siz, "Evet, peki. Bu iyi ama ben hala onun üzerinde çalışıyorum." diyorsunuz. Hayır, çalışmıyorsunuz. Buna şimdi bir son verin. Bu, lineer insanın ettiği bir sürü boktan laf. Buna şimdi bir son verin. Ve sonra siz, "Peki bunu yapacağım. Buna bir son vereceğim ama inanmadan önce onu deneyimleyeceğim." diyorsunuz. Şey, o halde kendinize bunu deneyimleme izni verin. Aydınlanmaya dalın. Onu önünüze koymayı bırakın. Onun üzerinde çalışmayı bırakın. Onunla gevşeyin. O olun. Ve sizin, "Şey, bu düzmece ve ben onu haketmiyorum ve benim gelişmem gerek." diyen bir parçanız olacaktır. Hayır, buna bir son verin. Yaratım olsun veya hatta sabah güneşin doğuşu olsun siz her konuda lineer terimlerle düşünmeyi bırakın. Onlar güneşin doğudan yükseldiğini mi söylüyorlar? Tamam bu onun tamamının bir düzeyi, bir katmanı.

Hepimizin önümüzdeki günlerde, haftalarda, aylarda, yıllarda deneyimleyeceği şey dünyanın ayrılması olacak. Şimdi ben bu Dünya'nın parçalara ayrılacağını söylemiyorum. O birçok farklı katmana ve düzeye açılacak. Bu da reenkarne olanları gerçekten karmakarışık yapacak çünkü onlar bazen, "Dünya nerede? Dünyaya giden tünel nerede? Hangi..." diyecekler. Ve şimdi bir sürü farklı Dünya ile bir sürü tünel olacak. Şimdi bunların hepsi meydan okuyor.

Ve sonra bazılarınız şu soruyu soruyorlar, "Peki, şey, ben hangi tüneli kullanacağım? Ben bu yaşamdan ayrıldıktan sonra hangisini kullanacağım? Lineer düşünmeyin. Her şeyden önce istediğiniz herhangi birini veya hepsini kullanın. Herhangi birini ve hepsini. Siz sınırlı değilsiniz ve ileri doğru gitmediğinizi anlayın. Siz çoğalmıyorsunuz. Siz aslında zamanda geriye gidyorsunuz. Siz Merlin olayını yapıyorsunuz. Siz bir yaratımı yaşamanın nasıl bir şey olduğunu deneyimliyorsunuz. O kadar.

Bu birinci nokta ve ben sizin bunları hatırlamanız ve görmeniz için bir yere yazıp asmanızı isterdim. Bizim lineer düşüncenin ötesine geçme vaktimiz ve ben size onu terk etme çağrısında bulunacağım. Düşünmek yanlış bir şey diye değil, o sadece unsurlardan birisi.

Bir anlığına derin bir nefes alın ve tekillikten çıkmayı hayal edin - terime gülesim geldi ama - lineer tekil, lineer lokal. Şimdi siz bazen zihninden çıkıyormuşsunuz gibi hissedeceksiniz . Siz konforlu bir düzeydesiniz, siz farkındalığın ve düşünmenin ve algının belli bir düzeyindesiniz ve konforlu bir düzey birçok insan için her şeyi bir arada tutan, güneşi doğduran Tanrı ile başlıyor. Bizim için bunların hepsi değişecek. Bu yüzden bazıları Kırmızı Konsey'den ayrıldı çünkü onların çalıştıkları gruplar basitçe bunun için hazır değildiler. Bu onlara zarar verecekti. Bu onları çok uzağa atacaktı. Bu çok büyük zihinsel dengesizliğe neden olacaktı ama biz bunun için hazırız. Bu bir numara.

Zorunluluk 2- İşlemin Ötesine Geçin

İki numara birçok meleksi varlığın Kırmızı Konsey'den ayrılmasına neden oldu. Ve onlar kendi gruplarını oluşturdular, sanki daha az Kırmızı Konsey gibi, Pembe Konsey gibi (kahkahalar) bilirsiniz işte Soluk Kırmızı Konsey gibi.

İki numara ve ben size bunun kendiniz için önemini anlatamam. Benim umurumda değil sonuçta ama sizin için. Ve siz birazdan başınızla onaylayacaksınız ama ben yıl boyunca sizin kıçınıza tekme atacağım. (birisi "Ah, hayır." der) Evet, doğru.

Bu zor bir tane. İşlemin, duygusal işlemin ötesine geçmek. Bizim gittiğimiz yerde duygusal işleme yer yok. "Ah! Adamus çocukken dövüldüm." Güzel! (bazı kıkırdamalar) Tamamlamama izin vermediniz. "Ben sadece deneyimimde yüzüyordum."

Bunu aşın. Artık yok. Benim Üstadın Yaşamı'nı yapmam gerekti. Benim, Üstat Yaşamı dizisinde mükemmel iyi bir akışı kesmem gerekti. Üstat Yaşamı 5 - Amyo, Güzel Yaşam. Üstat Yaşamı 6 - Yaratım. Benim ona bir son vermem ve burada bir saniye dur demem gerekti. Biz ilerleyemeyiz çünkü onlar hala duyusal yaralarına tutunuyorlar. Onlar hala, "Ah, zavallı bebeğim. İçsel çocuğum." diyorlar. (Adamus öğürür) Buna yer yok! Çünkü siz yaralarınıza o kadar bağımlı olduğunuzda dairelerde dönmeye başlarsınız. Ve o yara o zaman derinleşecektir. O yara gelişecektir.

Şunu dinleyin. O yara kendi ruhunu (spirit), kendi kimliğini, kendi farkındalığını yaratır. Siz onu rüyanızda görürsünüz. Siz onu diğer boyutlarda yaşarsınız ve siz onu buraya taşırsınız. O bir farkındalığa sahip olur. Evet, sizi sadece... (ürpermiş gibi kendini okşar) Evet, yoksa size mi tükürdüm? (bazı kıkırdamalar)

Sizin bunu aşmanız gerekir. Bunu nasıl yaparsınız? Onu basitçe aşarsınız. Siz işlemden geçirmezsiniz. Birisi, "Şey, bir danışmana gözükmen gerek." dedi giyrlim. Hayır! (kıkırdamalar artar) "Terapiye gitmen gerek." Hayır! Artık terapi yok. O boktan bir şey. (Linda boğulur gibi olur) Öyle. O, insanlara hizmet ediyor - yarı-uyanık, bazen bilinçsiz insanlara. Onlar en azından birinin onları dinlediğini hissediyorlar ve birinin travmalarını dinlemesi onlar için gerçekten çok önemli. Ama sonunda onun size hizmet etmediği bu noktaya gelirsiniz. Ve kendi kendine terapi - sanırım kendi kendine terapi diye bir kelime var - bunu unutun. O sizi dairelerde döndürür. O sizin salıvermeye çalıştığınız şeye güven verir. O ruh verir (spirit), o can verir. Tıpkı bu podyumun bir farkındalığı olduğu gibi, o yara da böyle olacaktır ve bir yara onunla başlanamayacak kadar gerçek de değildir. Siz deneyimin sadece bir parçasını hatırlıyorsunuz, tamamını değil. Siz sadece bir katmanı ve bir düzeyi görüyorsunuz. Hepiniz işlemden geçirmeyi aşın. Büyüyün! (bazı kıkırdamalar) Ah! Bunu seviyorum! (kıkırdamalar artar) Ah!

Hayır, spiritüel olarak büyüyün diyorum. Spiritüel olarak olgunlaşın. Bunun bir saplantı olduğunu fark edin. Bu, bir bağımlılık. Bu sizin oynadığınız duygusal bir bağımlılık. Siz eski enerji ile oynuyorsunuz ve bu sizi çıkmaza sokuyor. Ve siz, "Ah, Adamus beni çocukken dövdüler ve benim hiç bolluğum yok." demeyi sürdürüyorsunuz." O zaman defolup gidin buradan! Bizim bunlara yerimiz yok. Tıpkı bin yüz meleği bırakmamız gerektiği gibi - ki bunlar oldukça büyük isimler! - bizim onları serbest bırakmamız gerekiyordu çünkü onların grupları hala işlemden geçirmek istiyordu. Onlar uzlaşmaya çalıştılar. Onlar, "Şey, hadi o zaman çok az işlem yapalım, belki biraz işlem. Biz belki kristal terapiyi bırakır başka bir şey, su ve hardal terapisi yaparız." demeye çalıştılar. (bazı kıkırdamalar) Buna burada yer yok! Ve ben ciddiyim. Siz hala bir işlemin içindeyseniz ve onu basitçe bırakamıyorsanız ki bunu yapmanız gerekir o zaman hoşça kalın. Pembe çember'e gidin.

LINDA: (iç çeker) Ah.

ADAMUS: Ne?

LINDA: Pembe Çember?

ADAMUS: Şey, o, Kırmızı Çember kadar parlak değil. O soluk. O, Kırmızı Çember olmak için evrimleşiyor.

İşlemden geçirmek belli bir noktaya kadar iyidir ama o sonra kendi-... kendi kendini iyileştirmez, kendi kendini ebedileştirir ve büyür ve büyür ve büyür ve kansere dönüşür. Nokta. O kansere dönüşecektir. O sizi ya bağırsaklardan, ya ciğerlerden ya da zihinden yakalayacaktır. Ve Şambra için bu muhtemelen daha çok bağırsaklar oluyor.

Bunu aşın! Bu oldu. Bu deneyimin bir parçasıydı. Bizim gittiğimiz yerde basitçe işlem için yerimiz yok. Ve siz, "Peki bunu nasıl aşarım? Bende bu hayaletler ve anılar var ve ben... " diyorsunuz. Derin bir nefes alıyorsunuz ve "Ben Buradayım. Orada değil, burada. Ben Buradayım!" diyorsunuz. Ve onu düşünmüyorsunuz ve onunla savaşmıyorsunuz da. Siz artık o şeytanlarla savaşmıyorsunuz. Siz, "Ah, zavalla ben" ve "Bolluğum yok." ile de savaşmıyorsunuz. Bunlardan hiçbirini yapmıyorsunuz. Bizim bunlara yerimiz yok. Siz bunların bizim gittiğimiz yerde şimdi olduğundan on kat daha fazla canınızı acıttığını keşfedeceksiniz. Siz çoklu katmanlara, gerçekliğin lineer olmayan katmanlarına girmeye başladığınızda ve biz evrimde geriye gitmeye başladığımızda, ileriye değil, biz Merlin etkisini yaptığımızda eğer siz yanınızda bir sürü saçmalık taşıyorsanız bunlar sizin canınızı gerçekten yakacaktır. O küçük içsel canavarlar kocaman şeytanlara dönüşecektir çünkü bakın siz gerçek yaratımı ve gerçek enerjiyi anlamaya başlayacağınız bir yere gidiyorsunuz ve siz o enerjiyi emeceksiniz. Onlar o enerjiyi büyüteceklerdir.

Biz gittiğimiz yere arınmış bir şekilde gitmek istiyoruz. Biz gittiğimiz yere küçük bebek battaniyeleriyle gitmek istemiyoruz. (bazı kıkırdamalar) İşte bu zorunluluklardan ikincisi. Bu, Kırmızı Konsey'de büyük bir çatlağa neden oldu. Bu iki numara - işlemin ötesine geçmek. Bunu aşın, gerçekten. Siz ona neden tutunuyorsunuz?

Ve işlem fiziksel varlığınız, endişeleriniz, beden konusunda aşırı saplantılı olmak gibi şeylerin hepsini içeriyor. Size şu anda olan her şey - beden, zihin, deneyim, her şey - farkındalıkla, aydınlanmayla alakalı. O zaman bedeninizi takıntı haline getirmeyi bırakın. O değişiyor. Değişmeli. Düşüncelerinizi takıntı haline getirmeyi bırakın - doğru mu yapıyorsunuz yanlış mı. Bunları aşmalısınız. Ve bunu sadece siz yapabilirsiniz. sadece siz, "Yeter. Yeter." diyebilirsiniz.

Biz geçenlerde bunu filme çektik, yarattık "Üstat Yaşamı 6 - Yeter." Biliyorsunuz, o, Yaratım olacaktı ama bizim onu ertelememiz gerekti çünkü bazılarınız hala takıntılıydı. Sadece bir çizgi çekin! Yeter! Bu kadar. Onu düşünmeyin. Onu takıntı haline getirmeyin. Onun enerjisiyle de beslenmeyin. Yeter. Tamam mı? Bunlardan yorulmadınız mı? (birisi "Evet" der) Ben de öyle. Güzel.

Ve sıradaki. Sıradaki. Buna başlarken güzel, derin bir nefes alalım. Aman Tanrım. İşte başlıyoruz. Bu bir Merabh olacak. İşte Merabhınız, küçük tatlınız. Hayır o aslında harika büyük bir tatlı.

Merabh ışığı ve merabh müziği olsun. Ben üç numarayı Merabh için sakladım, çok uygun. Eğleniyor musunuz? (izleyiciler "Evet! derler) Güzel. Güzel. Güzel. (Adamus kıkırdar)

(müzik başlar)

1. ve 2. Zorunlulukların Gözden Geçirilmesi

Ve şu ana kadar konuştuğumuz iki şeyi hatırlayın, hadi lineer düşüncenin ötesine geçelim. O çok sıkıcı. Yaşamı ve Tanrı'yı ve evrimi ve şeylerin nasıl iş gördüğünü çözmeye çalışmak çok sıkıcı. Siz cevabı asla bulamayacaksınız. Tıpkı moleküler yapıya bakıp bakıp her seferinde yeni bir şey bulanlar gibi. Onlar gerçekten aradıkları şeyi - bunların nasıl meydana geldiğini - asla bulamayacaklardır. Onlar bulamayacaklardır. Biz tamamen farklı bir yaklaşım sergiliyoruz. Biz lineer düşünceden çıkıyoruz.

Benim size, "Siz uzay ve zamanın içinde hareket etmiyorsunuz. Siz Siz uzay ve zamanın içinde hareket etmiyorsunuz, onlar sizin içinizde hareket ediyor." dediğim zamanı hatırlayın. Gidip bunu bir fizikçiye söyleyin, onlar sizinle tartışacak ve sizin acayip bir tip olduğunuzu söyleyeceklerdir. Ama onlar muhtemelen sizin yaşam sürecinizde bunu bulacaklardır. İlginç bir fizikçi bir teoriyle ortaya çıkacak, tıpkı Einstein'ın bir teoriyle ortaya çıkması gibi ve bu teoriyi kanıtlamak veya çürütmek için nesiller geçecek.

Ama bu lineer düşüncenin ötesine geçmektir. Uzay ve zaman sizin içinizde hareket eder. O aynı yaratıma bezer. O zaten meydana gelmiştir. Bir gündem yoktu. Bir senaryo yoktu. Bu, yaratıcının sevinç içinde harika, derin bir nefes almasıyla olur ve ekmek fırından çıkar - sıcak, lezzetli ekmek - ve yaratıcı, "Bu nasıl oldu?! Ben ekmeği görüyorum. Ben ekmeği kokluyorum. Ben ekmeği yiyorum. O nasıl ortaya çıktı? Bırakın bunu keşfedeyim." der. Ve yaratıcı o ekmek somununa daldı ve malzemelere, hazırlanma aşamasına, fırının ısıtılmasına geri döndü; yaratıcı kendi yaratımında yüzerken su yüzüne çıkıp, "Şimdi anladım. Onu yaratmakla kalmadım ama onu yapmak nasıl bir şey deneyimledim de." diyene kadar geriye ve geriye dönmeye devam eder. Önce ekmek fırından çıktı.

Sevgili dostlarım buna ek olarak lineer düşünceden çıkmak ah çok eğlenceli olacak. Bu size büyüleyici gelecek. Bazen kafanız karışacak ama büyüleneceksiniz - ama artık işlem olmayacak. Bu basitçe uygun değil. Bu yorucu. Bu enerjiyi tüketen bir şey. İşlemden geçirmek o içsel küçük çocuğun veya o geçmiş yaşamın veya o veçhenin sizden kelimenin tam anlamıyla enerji çalmasına yol açar. O bağımlı bir vampirdir.

Yeter. Bunların sizin veya herhangi bir şeyin üzerinde kontrolleri yok ama siz onların orada olmalarına izin veriyorsunuz çünkü bu size belli bir zevk veriyor ve sizin bir kurban olmanızı sağlıyor. Ve bir yaratıcı bir kurban olamaz. Bir yaratıcı yaratıcıdır. O kadar.

Zorunluluk 3 - İnsan Özünden Korkmanın Ötesine Geçin

Üç numara, teatral bir etkisi olsun diye biraz müzik. Üç numara. Hadi sadece güzel, derin bir nefes alalım ve onu hissedelim.

(duraklama)

İnsan özünden korkmaktan vazgeç.

Müzik! Efekt! Müziğin senfoni efektini izleyen derin sözcükler. (bazı kıkırdamalar ve müzik şimdi daha yüksek sesle çalar) Hadi bunu yeniden deneyelim. Videonun diğer parçasını kesebilirsiniz.

Tamam. Ağır ve hafif müzik. Ben sıradaki noktada insan özünüzden korkmayı bırakın diyorum. (Adamus müziğin yeniden yükselmesi için işaret eder ama bu olmaz, bazı kıkırdamalar) Hollywood'a hazır değil ama kötü değil. Kötü değil.

İnsan özünüzden korkmayı bırakın. Bu konuda çok korku var.

Bütün bunlar geçen Salı ve Çarşamba günü Kırmızı Konsey'de gündeme geldi. Biz uzun tartışmalar yaptık ve biz insanlar hakkında konuştuk. Bu tıpkı sinema müziğine benziyor. Evet. Evet. Evet biraz.

Biz insanlar hakkında uzun uzun konuştuk ve bizim gerçekten gözlemlediğimiz, net olduğumuz şeylerden biri onların kendilerinden korkmalarıydı. Ve bir süre daha kendilerinden korkmaya devam edecek olanlar var ve bu nedenle o kadar çok meleksi varlık Kırmızı Konsey'den ayrıldı. İnsanlarla olmak hala korkutuyor ve işleme ve küçük düşünmeye neden oluyor, aslında onları onurlandırıyor, şey, onlar bunu yapmaktan keyif alıyorlar. Onlar orada olmak istiyorlar. Ama biz ileri ve geri gidiyoruz.

İnsan özüne dair birçok korku var - bedenden, hastalıklardan, ölümden, acılardan ve ağrılardan - ve artık bunlardan korkmayı bırakma zamanı. Tek başına o korkunun kendisi bunların olmasına yol açar. Korku acının daha acı dolu hale gelmesine, yaşlanmanın daha da hızlanmasına yol açar.

Kendi düşüncelerinize karşı korku çok. Çoğunuz gerçekten düşünce kontrolü yapıyorsunuz, kendi zihninizi zihinsel olarak sınırlıyorsunuz, belli düşüncelere izin vermiyorsunuz.

On yıl önce çoğunuz ışığın ve karanlığın aynı şey olduğunu düşünemiyordunuz veya bu düşünceye geçit vermiyordunuz. Siz şeyleri, "Işık iyi, karanlık kötü." diye ayırmalıydınız. Siz karanlık düşünceleri tutmalı, bloke etmeliydiniz. O Şeytandı, kötü enerjiydi. "Eğer ben karanlık düşünürsem, karanlığı yaratırım." Ha ha. Bu sizin yaratımı henüz anlamadığınızı gösterir.

Şu Çekim Yasası şeyi ilginç ama çok zihinsel. İnsanlara ne düşünürsen onu alırsını öğretiyorlar. Bu saçmalık. Bu hiç de öyle değil. Ve bunu hepiniz denediniz. Bu işe yaramaz. Bu biraz işe yarar ama sonra yaramaz çünkü gerçek yaratım değildir. Bu basitçe enerjlerin manipüle edilmesidir ve arada muazzam fark vardır.

Biz gücün olmadığı gerçek yaratıma giriyoruz. Zorlama yok. Gündem yok. Önceden belirlenmiş sonuçlar yok. Sadece yaratım var.

Ama insanın ne yapacağı konusunda çok korkusu var. Her biriniz bilinç altında kendi gücünüzden korkuyorsunuz. Siz onu geçmişte kullandınız ve suistimal ettiniz. Siz kelleler uçurdunuz ve ayaklar ve eller kestiniz. Siz başkalarına zarar verdiniz. Siz insandan muazzam derecede korkuyorsunuz ama yine de kendinizi onunla, bedenle ve düşüncelerle ve zihinle kimliklendiriyorsunuz. Bu yaşamak için bir yol değil.

Kendinden korkarak yaşamak? Başarılı olacak mısın diye korku içinde yaşamak? İyi bir eş olacak mısınız? Yaptığın neye benzerse benzesin yapabilecek misiniz? Korku içinde yaşamak. Bazılarınız geceleri rüyalarında korkuyorlar, o düşüncelerin nereden geldiğini merak ediyorlar. Bazen geceleri uyumaya bile korkuyorlar.

İnsandan korkmayı bırakma zamanı.

Diğer insanlardan da korkmayı bırakma zamanı. Ben siz diğer insanlarla beraberken, sizde muazzam bir güvensizlik hissi olduğunu biliyorum. Ama bakın bu sadece daha sonra diğer insanları da korkutacak olan korku dolu bir insan - onlar kendisinden korkanlar. Sadece kendi bedeninden korkanlar başka insanlar tarafından zarar görmekten, fiziksel olarak zarar görmekten korkarlar. Birine duygusal olarak zarar vermekten korkan biri başkaları tarafından fiziksel, duygusal olarak başlarına gelebileceklerden korkarlar.

Tıpkı bir köpeğin kendi kuyruğunu kovalaması gibi. Onu asla yakalayamayacaktır, bunun anlamı korku kısır döngüsünün daha çok korkuya yol açmasıdır.

Bu her şeyden daha zor olacak. Ben bunu sona, merabha sakladım.

Biz insanın korkusunun ötesine geçiyoruz - geçmeliyiz ve bu zor olacak çünkü siz bunu insanın içindeyken yapıyorsunuz.

Ve insan aslında bunu kendinden ve başka insanlardan korkarak, kendini güvensiz hissederek yapamaz. Bildiğim bir buçuk peki tamam iki tane şey var. Bunlardan en önemlisi İzin Vermek.

İzin vermek demek sevgili insan kendi yolundan çekilmen demek. Sevgili insan kapıları ve pencereleri aç. Onların kilitlerini aç ve Üstadın içeri girmesine izin ver. Biraz değil, kapıyı araladığın kadar değil, pencereden rüzgar girecek kadar değil ama izin ver. Ve işte bu zor olacak.

Biz İzin Vermek konusunda bir hayli konuştuk ama hala inanılmaz bir direnç var. Bazılarınız için İzin Vermek kapıları ve pencereleri açmaktan çok zihinsel bir kavram haline geldi çünkü insan olacaklardan korkuyor, korkuyor. "Üstat nedir? Üstat süpermen gibi bir şey mi?"

Üç numara ve belki de hepsinden önemlisi: İnsandan korkmanın ötesine geçin. Buna ölüm korkusunu, acı korkusunu, bunun gibi şeyleri bırakmak da dahil. İnsan olma korkusundan etkilenen çok şey var ve biz basitçe, basitçe gittiğimiz yere o insan korkusuyla gidemeyiz. Biz daha pistten çıkmadan siz ellerinizin ve dizlerinizin üzerine düşersiniz.

Aslında korkacak bir şey yok. Siz insanın şimdiye kadar asla, asla, asla yanlış yapmamış olduğunu anlayacaksınız. Bana, "Şey, peki ya ben çıkar birini öldürürsem?" gibi felsefi bir şeyle gelmeyin. Bunu yapmayacaksınız. Aksi halde ben burada oturmazdım, bunu size söylemezdim.

Geçmişten korkmayı bırakın çünkü o gerçekte sizin düşündüğünüz gibi bir şey değil.

Kendinizden korkmayı bırakın, kendi gücünüz dediğiniz şeyden. O sizin kendi farkındalığınız.

Başarı gibi şeylerden, başarılı olmak ya da olmamaktan korkmak. Bolluk gibi şeylerden.

Bütün bunların üstesinden nasıl geleceksiniz? Sizi bir yığın korku geri tutuyor. Siz İzin Vermeye giriyorsunuz. Bakın Üstat şimdi tüm bilgeliğiyle geliyor ve Üstat onu sana altın tabakta sunarcasına getiriyor. Ama siz korku içindeyseniz onu kabul etmeyeceksinizdir. Ve Üstat tüm yaşamların bilgeliği ile gelir.

Ama eğer siz sabah uyanmaktan korkuyorsanız, eğer siz yediğiniz ekmeğin kimyasallar ve hastalıklar barındırdığından korkuyorsanız ve içtiğiniz suyun minik yaratıklarla dolu olduğundan korkuyorsanız her şeyden korkuyorsunuz demektir, siz bilgelik hediyesini fark edemezsiniz. Siz ondan da korkacaksınızdır. Siz bir şeyin kimyasallar içinde yetiştirildiğini ve sizin için kötü olduğunu düşüneceksiniz.

Ah, korkular, eğlencelilerdir. Onlar aklınızdan hiç çıkmazlar. Aklınızdan çıkmazlar. .

Eğer tadı daha güzel geliyorsa doğal tavuk yiyin. Ama onu kimyasallardan korktuğunuz için yemeyin. Ciddiyim. Bu saplatıdır. Korkunçtur. Eğer tadını sevdiyseniz harika ama saplantıya ve korkuya bir son verin. Siz bir pısırık değilsiniz, bir Üstatsınız.

Evet bugün konuştuğumuz şeyler arasında insandan korkmak aralarından en zoru olacaktır. O tam da siz gerçekten açılıp genişlediğinizi hissettiğinizde sizin ödünüzü kopartacaktır. Bilirsiniz işte siz o yaratıcı enerjiyi hissettiğinizde o bilinç patlamasına, ruhun (soul) gülüşüne izin verin. Ve nasıl bir şeye benzeyeceğini belirlemeye çalışmayın.

Bilirsiniz işte, yaratıcılığın gerçek keyfi burada. Siz sadece derin bir nefes alırsınız ve yaratırsınız - "Yarattıklarım konusunda, bunun nasıl sona ereceği konusunda bir fikrim yok. Siktir! Bir evren! Gezegenlerle ve yıldızlarla ve insanlarla dolu! Ah, şey. Bu eğlenceliydi." yaratımın gerçek keyfi burada ve basitçe olmasına izin vermekte.

İnsanlar yaratımlar hakkında konuşuyorlar, onların belli bir şekilde olmaları gerekiyor ki bu da yaratımın anti tezidir. Bu sadece Eski Enerji elementlerini alıp onları yeniden düzenlemek ve bir şey yarattın sanmak. Öyle değil.

Gerçek yaratım - “Hahhh!” – bunun gibi bir şey. "Ona ne olacak bilmiyorum, o salıverdiğim o tutkuya ne olacak ama olacak. Olacak ve ben de onun içinde çok güzel yüzeceğim ve nasıl oluştuğunu göreceğim."

O zaman asıl noktaya dönelim. İnsan korkusunun ötesine geçme zamanıdır. İnsan, şey, bir açıdan çizgi film karakterine benziyor tuhaf, sınırlı, acayip.

Siz bir anlığına Üstadın perspektifinden bakın, insanı izler gibi. Üstat asla yargılamaz, asla küçümsemez ama der ki, "Bu gerçekten acayip. İnsanlar en tuhaf şeyleri yapıyorlar."

Üstat insanı korkutmuyor. Üstat insandan korkusunu aşmasını bekliyor. Bizim gittiğimiz yerde basitçe, basitçe insanın korkuları ile gidilmez.

Hadi bir anlığına derin bir nefes alalım ve bugün konuştuğumuz her şeyi alıp bir araya getirelim.

Biz Tanrı'dan, yaratımdan bahsettik. Biz Kırmızı Konsey'de yaşanan büyük ayrılıktan bahsettik. Ve sonra da bizi bekleyenlerden.

Bitirmeden önce ben sizden bir anlığına gerçek yaratımın güzelliğini hissetmenizi ama bunu asla yaratılmadığınız bakış açısıyla yapmanızı istiyorum.

Gerçek yaratımın içinde güzel, derin bir nefes alın. O, zihinsel değil. Onun arkasında yatan bir güç veya bir kudret yok.

(duraklama)

O sadece sizden geldi. O sadece sizden geldi.

(duraklama)

O bir yük değildir. Ağırlık vermez. Sorumluluk bile yoktur. Gerçek yaratımın güzelliği buradadır.

(duraklama)

İşte artık insandan, insanın yapacaklarından korkmaktan, bedenden korkmaktan, düşüncelerden korkmaktan, gelecekten korkmaktan, diğer insanlardan korkmaktan. Bunları atma zamanı.

Hadi 2018 yılının ilk Şaudunda güzel, derin bir nefes alalım.

Zaten gelmiş olan her şey için hadi güzel, derin bir nefes alalım ve biz şimdi sadece geri dönüp onu yaratmak nasıl bir şeymiş keşfedelim.

(müzik sona erer)

Biz bu toplantıyı sonlandırırken güzel, derin bir nefes sevgili Şambra.

Ah. Bazılarınız şimdiden fazla düşünmeye başladı. Derin bir nefes alıp izin verin ve tüm yaratımda her şeyin yolunda olduğunu unutmayın.

Teşekkürler Sevgili Şambra. Bugün için teşekkürler. (izleyiciler alkışlar)

İngilizceden çeviren Meltem Taban