• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/kirmizicember/
                                       BAĞIŞBAĞIŞ
        
    

Oturma (Benching) Sanatı Dizisi Şaud: 3

KIRMIZI ÇEMBER MATERYALLERİ

Bankta Oturma Sanatı Dizisi

ŞAUD 3

Geoffrey Hoppe tarafından  ADAMUS SAINT-GERMAIN Kanallığı

11 Aralık 2021tarihinde Crimson Circle'a sunulmuştur.


 

 

Ben O Ben–im, Egemen Alandan Adamus.

Aralık 2021 Şaud’una hoş geldiniz. Dünyanın dört bir yanından her biriniz bu benzeri görülmemiş zamana, şu anda gezegende olup bitenlere hoş geldiniz.

İlk bir araya gelişimiz daha dün gibi. Tobias gittikten sonra ben geldim ve bu sanki birkaç dakika önceydi. Zaman nasıl da geçti. Birlikte bu kadar çok şeyin üstesinden nasıl geldik.

Haydi şimdi –Şaud'a başlarken– derin bir nefes alalım; ve şimdi gerçekten başka bir köşeyi dönüyoruz ya da yapmakta olduğumuz şeyde başka bir Ayrılık Noktasına geliyoruz. Hadi bu güzel Şaud'da bununla güzel, derin bir nefes alalım.

Ne kadar güzel bir fon oluşturmuşlar, çiçeklerle, ağaçlarla ve oyuncak ayılarla güzel bir sahne. Toplantımızın güzelliği için güzel, derin bir nefes alalım. Hımm.



Olağanüstü zamanlar

 

Bunlar gerçekten de eşi görülmemiş zamanlar, sizin için, her şeyden önce –Şambra için, Kırmızı Çember için– eşi görülmemiş, çünkü bu daha önce hiç olmadı. Daha önce hiçbir zaman gezegen genelinde bir grup insan Aydınlanmaları ve Üstatlık için gelip de, gezegende kalmamıştı.

Geçenlerde Kasama toplantılarının bazılarında Yükselmiş Üstatlar Kulübünde meydana gelen bir olayın hikâyesini anlattım. Kısa versiyonunu burada vereceğim; bir gece Yükselmiş Üstatlar Kulübündeyken, diğer Yükselmiş Üstatlardan bazılarının benim duyabileceğimden emin olacak kadar yüksek sesle, beni bir dereceye kadar rahatsız edecek kadar yüksek sesle konuştuklarını duyduğumda sessizce kendi başıma bir kitap okuyordum.. Ne kadar kolay olduğundan bahsediyorlardı. Bu Yükselmiş Üstat Sebastian anında işaret etti ve dedi ki, "Eh, orada işleri çok kolay. Bütün bu teknolojiye sahipler ve dünyadaki herkesin bir araya gelebileceği, çevirimiçi ortamda toplanıyorlar ve onların bilgisayarları var ve bir uçağa atlayıp Hawaii'deki bir atölyeye gidebiliyorlar. Bütün bu kolaylıklara sahipler. Biz kendi Gerçekleştirilmemize gelirken, tüm bunlara sahip değildik. Kendi başımıza mücadele ettik. Bunu kendi başımıza yapmak zorundaydık. Başka bir grup olduğunu bilmiyorduk. Bize kanallık mesajları veren Yükselmiş Üstatlarımız yoktu. Çok zorlandık."

Bu türde konuşmaya devam ettiler. Sonunda kitabımı bıraktım ve bir an için oturup dinledim, kaygım ve kızgınlığım buna bağlı olarak arttı. Ve diğer Yükselmiş Üstatlardan biri dedi ki, "Evet, onlar çok kolay elde ettiler ve biz burada zor yoldan başardık. Şu anda gezegende olanların işleri çok kolay.”

Sonunda elimi kitaba vurdum, ayağa kalktım, grubun yanına gittim ve dedim ki; "Biliyorsunuz, evet, onlar bazı çağın getirdiği kolaylıklara sahipler. Benimle dünyanın her yerinden Şambra'nın bir tuşla katılabilecekleri bir Şaud yapabilirler ve Bulut Sınıfları dedikleri şeyleri kaydedebilirler ve bu günlerde kolayca kitap basabilirler. Ve evet, şu anda bazı çağa özgü kolaylıklara sahipler, ama hepinize yazıklar olsun”. Böyle dedim. 

"Yazık size, çünkü siz gezegendeyken ve kendi Gerçekleştiriminizin içinden geçerken, bu o kadar da çılgınca değildi. Gezegen o kadar çılgın değildi. İşler çok daha yavaş ilerliyordu. Artık sadece Amerika Birleşik Devletleri'nde günde binlerce ve binlerce patent geliyor. Yüzlerce veya binlerce yıl önce siz Gerçekleştiriminizden geçerken, neredeyse yeni yaratılmış hiç bir şey yoktu. Durumlar hep aynıydı.” Ve dedim ki, "Şu anda orası baş döndürücü hızda ve öfke dolu; siz buna dayanabilir misiniz bilmiyorum. Sadece veri miktarı, bilgi miktarı ve işlerin değişme hızı dikkate alındığında bile, hiçbirinizin bununla gerçekten başa çıkabileceğini sanmıyorum."

Hâlâ bu konuda kıs kıs gülüyorlardı ve kendi kendime, "Pekâlâ, asıl meseleyi ortaya koyacağım" diye düşündüm. Ve asıl mesele şuydu, onlara dedim ki, "Biliyorsunuz, siz Gerçekleştiriminizin içinden geçerken, evet, bu zordu, çünkü bir dereceye kadar benimki de... Ama sizinle Şambra arasında büyük bir fark var ve o da şu; siz Gerçekleştiriminizle birlikte (Dünya’dan) ayrılıp gittiniz. Oh, sizler belki birkaç gün, birkaç hafta kaldınız ya da Kuthumi birkaç yıl, ama geri kalanlarınız hemen ayrıldınız ve bu grup bunu yapmıyor. Bu grup gezegende kalıyor.”

“Onlar kalmak zorunda değiller. Onlar sadece Gerçekleştirimlerini kabul edip, izin verebilir ve gidebilirler; ama kalıyorlar ve çok acı çeken fiziksel bedenlerde kalıyorlar. Burada, eşi görülmemiş hızlarda değişen kitle bilinciyle uğraşmak zorunda kalıyorlar. İşler gerçekten, gerçekten çılgın olduğunda gezegende kalıyorlar. Onlar sadece, hemencecik kaçıp kurtulmayı seçmediler. ‘Tamam, bitiş çizgisini geçtim’, demediler. Gerçekleştirimime ulaştım ve şimdi buradan gidiyorum’, demediler. Kalıyorlar ve Atlantis Rüyası dediğimiz bir şeyi gerçekleştirmek için kalıyorlar. Gezegenin kesinlikle daha önce hiç olmadığı kadar ihtiyacı olduğu bir zamanda, ışıklarını gezegene ışımak için kalıyorlar.”

"Işıklarını parlatmak için kalıyorlar ve onlar için zor günler olacak. Kaygı duydukları günler olacak. Diğer insanlara ve kitle bilincine katlanmanın zor olduğu günler olacak, ama kalıyorlar. Ve sadece birkaç hafta veya birkaç gün için değil. Onlar gezegende yıllarca, hatta on yıllarca kalacaklar ve siz bunu yapmadınız.”

Ve o an içten içe iyi hissettim. Çok nettim; çok emindim. Şu anki gibi biraz bile gülmüyordum. Onların üstüne gittiğim için, içsel olarak iyi hissettim. Oda sessizleşti. O ana kadar, etrafta toplanmış binlerce Yükselmiş Üstat vardı ve her biri sessizdi, nasıl reaksiyon vereceklerini bilmiyorlardı. Ve sonra odanın arkasından, odanın çok gerilerinden, Yükselmiş bir Üstadın –(alkış! alkış! alkış! alkış!)– alkışladığı duyuldu. Ve çok geçmeden beş, sonra 100 ve birkaç bin kişi oldu ve çok geçmeden Yükselmiş Üstatlar Kulübü'ndeki salon sizler için, yapmakta olduğunuz iş için, alkışlarla yıkıldı.

Çok dokunaklı bir andı; unutabileceğimi hiç sanmıyorum. Tüm Yükselmiş Üstatlar Kulübü’nün yaptığınız şeyin önemini anladığı çok dokunaklı bir an. Ve elbette, bazı çağdaş kolaylıklara sahipsiniz, ancak bunlar aynı zamanda bu çağa özgü baş belâları. Sosyal medyayı kastediyorum; iyi yönleri var, ama kötü yönleri de var. Teknoloji ve tıbbın değişme hızı –iyi yanları var ama kötü yanları da olabilir. ProGnost'ta da bahsedeceğim gibi yapay zekâya ilişkin olarak harika noktalar var ama aynı zamanda çok, çok korkutucu noktalar da söz konusu.

Evet, gerçekten de her şey bir bakıma daha kolay, ama başka bir şekilde, her birinizin bildiği gibi, her zamankinden daha zor ya da hiç olmadığı kadar zor. Ve sizinle çalıştığım için biliyorum ve Kuthumi de sizinle çalıştığı için bilir ki; sizin taahhüdünüz burada kalmak. Bunu yapmak zorunda değilsiniz ve bildiğiniz gibi, Gerçekleştirimine gelenlerinizin, gerçekleştirimlerine gelişlerinde bir nokta gelir –artık farkında olduğunuzu fark ettiğiniz, bunun hakkında düşünmediğiniz veya savaşmadığınız, sadece farkında olduğunuzu fark ettiğiniz–  ve ayrıca kalmanız gerekmediğini de bildiğiniz bir nokta gelir.

Ayrılmak da çok baştan çıkarıcı. Çok baştan çıkarıcı, yani birdenbire ayrılırsanız, o fiziksel bedenle mücadele etmek zorunda kalmazsınız. Başkalarının veya ailelerinizin canınızı sıkması veya sizi öfkelendirmesiyle uğraşmak zorunda kalmazsınız. Her şeyin  hızla değiştiği, çalkantı içinde olan ve insanların giderek çıldırıyormuş –yani, kelimenin tam anlamıyla– gibi olduğu dünyayla, başa çıkmak zorunda kalmazsınız. Ve dünya yakın zamanda daha iyi olmayacak. Herhangi bir kriz veya herhangi bir felaket ön görmüyorum; ama sadece giderek çok daha hızlanacak ve insanların mücadele etmesi giderek daha zor olacak. Ve önce zihinlerini, sonra bedenlerini etkileyecek, ama zihinlerini, zihinsel istikrarlarını etkileyecek. Ve tabii ki, şimdi yaptıkları şey, sadece zihni sakinleştiren ilaçları kullanmak. Ancak tüm hisler, tüm duyumlar, her şey, tüm drama ve duygular hâlâ orada, sadece şimdi maskeleniyor ve ilaçlarla bastırılıyorlar. Ve modern bilimin keşfettiği bu anti-depresanları kullanıyor olabilirsiniz –oh, merhaba, sevgili Linda.

LİNDA: Merhaba

ADAMUS: Hımm, bugün çok güzel görünüyorsun.

LINDA: Peki, teşekkürler efendim.

ADAMUS: Evet, burada kaygan bir zeminde yürüdüğümü  ve sınırlarımı aşıp aşmayacağımı merak ederek belki de ima ederek arkamda olduğunu hissedebiliyordum. Ama ben başlamadan önce, Linda size söyleyeceklerimin hepsinin sadece eğlence amaçlı olduğunu söyleyecektir.

LINDA: Buraya kadar iyiydin. Çizgiyi aşmadın.

ADAMUS: Evet, evet.

LINDA: Tamam, konuyu kapat.

ADAMUS: Evet.

LINDA: Tamam.

ADAMUS: Çok ciddi sorumluluğun reddi, ama hadi onun ötesine geçelim.

LINDA: Hayır, hayır, hayır. Hayır. Sen iyiydin.

ADAMUS: Tamam, güzel.

LINDA: Tamam.

ADAMUS: Güzel. Beni her zaman uyar...

LINDA: Tamam, teşekkürler efendim.

ADAMUS: … çizgiyi aştığımı hissettiğinde, böylece ben de orayı hemen geçebilirim.

LINDA: Ah, tamam.

ADAMUS: Evet, iyi, güzel.

LINDA: Harika, Adamus.

ADAMUS: Güzel.

LINDA: Harika. Harika. İyi bir nokta.

ADAMUS: Yani, olan şu ki, insanlara bu ilaçlar veriliyor ve giderek sadece anti-depresanları değil, şu anda gezegende sahip olduklarınızdan çok daha fazlasını –opioidler– acıyı hafifletecek her şeyi daha fazla kullanacaksınız. Bu, tüm gezegende giderek daha yaygın hale gelecek, çünkü her şey çok hızlı değişiyor. Eşi görülmemiş zamanlarda yaşıyorsunuz. Daha önce böylesi bir şey görülmedi.

Affedersiniz, kahvemi içmek zorundayım. Buraya geldiğimde biraz Dünya kahvesi içmeyi seviyorum (bir yudum alır). Mm. Ve görüyorum ki burada aslında latte yapıyorlar...

LINDA: Ah…

ADAMUS: Evet.

LINDA: … sizin için gurme.

ADAMUS: Gurme evet, ve bu herkesin buradaki workshop’a gelmesi için iyi bir sebep olmalı.

LINDA: Kahretsin, evet.

ADAMUS: Bir an için bunu hissedin, gezegendeki bu eşi görülmemiş zamanlar, daha önce hiç olmadığı gibi. Bunu karşılaştıracak bir örnek yok. Eski zamanlara dönebilirsiniz. Gezegenin yerli halklarına geri dönebilirsiniz. Atlantis'e, Lemurya'ya, gitmek istediğiniz kadar geriye dönebilirsiniz ancak böyle bir şey bulamayacaksınız. Atlantis'in en parlak zamanlarında bile yok böylesi. Teknolojinin gelişimi, işlerin gidişat hızı, gezegende kelimenin tam anlamıyla patlayan değişiklikler açısından böyle bir şey yoktu. Ve "patlama" kelimesini kullanıyorum, yani sosyal sistemlerde, finansal sistemlerde, işleme ve imalat sektörlerinin inovasyonunda çok fazla değişiklik var. Bu olanlar “patlama”dır ve bu olumsuz bir terim değildir. Bu sadece, her şey o kadar hızlı oluyor ki, tipik bir insan için dengeyi korumanın zor olduğu, anlamına gelmektedir.

Ve bu yüzden, Yükselmiş Üstatlar Kulübünde Şambra için her şeyin çok kolay olduğunu ve bunun için Adamus'tan rehberlik aldıklarına dair konuşmaya başladıklarında, buna, hayır, hayır, hayır diye karşı çıkıyorum. Onlar sanıldığı gibi kolaylığa sahip değiller, diyorum. Çünkü şu anda gezegende neler yaşadığınızı büyük ölçüde biliyorum. Sizin içinde olduğunuz şeyden geçen başka bir grup yok, Gerçekleştirim.

Ve aynı zamanda, şimdi zihnin eski işlevlerine güvenmek yerine sezginize, gnost’unuza gitmeyi öğrenmek, gerçekten bu çok ürkütücü olabilir. “Hayır, mantıklı olmalısın” diyerek sizi tutmaya çalışan zihninizi dinlemek yerine bunu yapmak özgüveninizde büyük bir sıçramayı gerektirir.

Şu anda bütün mesele ışık bedene sahip olmanız. Işık bedeniniz oluşuyor. Işık bedene sahip olmak için kendinize izin veriyorsunuz; Kuthumi “Işık Beden Yaratımı” (Making Light Body.) mesajı ile konuya çok detaylı bir şekilde giriyor. Bunu yapmayı kabul etmesine sevindim. Ama şu anda, yeni insan türünün tam bu zamanında biyolojiniz de çok fazla değişiklik var. Ve ışık bedenin tezahürü kulağa harika gelse de, çok zor olabilir. Bu, fiziksel bedeninizi de etkiler.

Ve tüm bunlarla ve COVID sorunu ile mücadeleden birazdan bahsedeceğim, ancak ProGnost 2022'yi yaptığımızda çok daha fazla konuşacağım. Işık bedenin devreye girmesi kulağa harika geliyor, ancak fiziksel bedeninizi etkilemekte ve zihinde endişe oluşturmaktadır. Tüm bu değişiklikler dolayısıyla şu anda Şambra çok fazla kaygı yaşıyor.

O yüzden hepinize ayrı ayrı hak veriyorum. Yükselmiş Üstatlar Kulübünde veya yaratılışın herhangi bir yerinde, yaptığınız şeyi savunmak ve diğerlerinin şu anda burada, gezegende ne yaptığınızı anlamalarına yardımcı olmak amacıyla sizin için ayağa kalkacağım. Yaşamakta olduğunuz şeyler için, kendi gerçekleştiriminize izin verdiğiniz için, gezegende bedenlenmiş bir Üstat olmanıza izin verdiğiniz için size kişisel teşekkürlerimi sunuyorum.

Her birinize ayrı ayrı teşekkür ederim. Bu kolay bir iş değil, ama bu Atlantis Rüyası ve belki de şimdiye kadar yapacağınız en tatmin edici, güzel şeylerden biri – (Adamus iç çeker).

Öyleyse, bununla güzel, derin bir nefes alalım.



Koronavirüs

COVİD. COVID, hm. Onun hakkında tespitte bulunan diğer tüm Yükselmiş Üstatlar gibi ben de onu yanlış anladım –heh!–. Hiçbirimiz COVID'in kapasitesini gerçekten anlamadık. Hızlı ve şiddetli gelmesi ve nispeten hızlı bir şekilde ayrılması gerekiyordu. İnsanlık yeni türlere doğru ilerlemeye başlamışken, COVID'in biyolojide bir şeyleri sarsması gerekiyordu ve aynı zamanda, birçok şeyi yeniden düşündürmek üzere, çok büyük ölçüde gezegendeki finansal sistemlerde, ekonomide bir şeyleri sarsması gerekiyordu..

Bunun sonuçlarını görüyorsunuz –artık çalışmak istemediğini söyleyen insanlar ki bu onların hakkı "Hayatım boyunca orta düzey yönetici olmak, iki hafta tatil yapıp sonra emekli olup sonra da ölmek istemiyorum" diyorlar. Şu anda tam bir bilinç değişimi yaşanıyor ve bunlar daha önce kendi başlarına sistemin dışına çıkmayı göze almayan, iş, çalışma, kariyerle ilgili olan insanlar. Sadece evde oturup tembel serseriler olmak istediklerinden değil. Diyorlar ki, “Yapmak istediğim bir şey daha var. Ne olduğunu bilmiyorum ama bu gezegende yapmak istediğim bir şey daha var.”

COVID, sistemleri daha önce hiç olmadığı kadar sarsıyor ve evet, onu yanlış anladık ve onun hızlıca gelip çabucak ayrılacağı tahminini yaparak yanıldığımı ilk kabul eden ben olacağım. Ama bu arada tuhaf bir şey oldu. Belki pek de tuhaf değil ama, bu arada bir şey oldu. COVID geldi ve iki yıldır burada, inanıyorum ki…

LINDA: Evet.

ADAMUS: …COVID ilk ortaya çıktığından bu yana, nüfusa yayılmaya, biyolojiyi etkilemeye başladığında, insanlar tuhaf bir dönüş yaptı, olaylara yaklaşımda şaşılacak bir dönüş yaptılar. Bunu COVID'e ilişkin çok büyük bir deneyim olarak kabul etmek yerine, insanlık, kitle bilinci, genel olarak dediler ki: "Tam bir ev temizliği olsun. Bunu sadece toplumdaki bazı değişiklikler, ekonomideki bazı değişiklikler olarak deneyimlemeyelim. Tümüyle her alanda deneyimleyelim.” Başka bir deyişle, kitle bilinci, onun varyantlarını oluşturmasına izin verdi ve şimdi Delta varyantı dediğiniz şeyin o olduğuna inanıyorum ve ondan sonra bir tane daha var.

 LINDA: Omicron.

 ADAMUS: Hangisi?

 LINDA: Omicron.

ADAMUS: Omicron varyantı. Ve şimdi tüm varyantları geliştiriyor ve ortaya çıkan başka varyantlar da olacak, çünkü COVID, burada insanlığın iznine dayalı olarak tümüyle bir ev temizliği yapıyor. Ve muhtemelen –büyük olasılıkla– gezegende ışıklarını parlatarak, “Hadi yapalım” diyenlerin sayısı oldukça fazla.

 LINDA: Vay canına.

ADAMUS: Kendi yaşamlarına ejderhayı getirmiş yeterince varlık vardı –ve bir anlamda COVID de fazlasıyla bir ejderhaydı– ve yeterli sayıda ejderhadan geçmiş shambra vardı, ki onlar COVID’e şöyle dediler: "Sen küçük bir ejderha gibi davranma; bu işi tamamen yap. Azıcık ev temizliği yapıp, birkaç yıl sonra geri gelip biraz daha fazlasını yapma. Hadi, bunu hemen şimdi yapalım.

Belki de bu ışıkla oldu; o, kitle bilincini şunu diyecek kadar etkilemeye yardımcı oldu; “Tamam gelsin ve gerekeni yapsın; gelip sistemleri tümüyle değiştirmesine izin verelim”. Ve evet, pek çok ölüme neden oldu, ama bir bakıma bunlar, ayrılmaya hazır varlıklardı. Yok, COVID gibi bir şey yüzünden gerçekleşen ölümler sonrasında ortaya çıkan üzüntü ve acıyı önemsizleştirmeye çalışmıyorum, ama genellikle onlar, zaten uzun süre gezegende kalmayacak insanlardı. Ayrılmak için başka bir yol bulacaklardı ve birçoğu “Bu hayatta çok fazla yanlış yola girdim” ya da “Bu hayatta zaten hiçbir şey yapmıyordum” “Yeniden başlatmak üzere bir daha geleceğim" diyenlerdi ve bu onlar için bir yeniden başlama, yeniden başlatmaydı.   

COVID nedeniyle ayrılanların şimdi diğer tarafta biraz gençleşme süresi geçirip, sonra tekrar gelmelerine bağlı olarak, büyük olasılıkla yaklaşık beş ila yedi yıl içinde bir tür mini nüfus patlaması göreceksiniz. Ama sonuç olarak COVID hemen hemen her şeyde derin bir temizlik yaptı ve yapıyor.

COVID kelimenin tam anlamıyla kendisini kitle bilincinin derinliklerine yerleştirmiş bir örgü gibi.  Gelmiş, etkilemiş ve gitmiş olabilirdi ama o kanser gibi kendisini bütün dokulara yerleştirmiş.  Yani şu anda hayatın dokusunun bir parçası haline geldi ve bunu yaparken de her şeyi etkiliyor. Tıp endüstrisini de etkiliyor ve pozitif bir bakış açısıyla ifade edersek, araştırma ve tıbbi araştırmalara harcanan zaman, emek ve para ile çok ilerleme kaydedilecek ve COVID'in de çok ötesine gidilecek. İnsan genomunun yeni bir anlayışına. Atomik parçacıkların birlikte nasıl çalıştığına dair yeni bir anlayışa. Ve her şeyden çok, önümüzdeki 18 ay içinde ortaya çıkacağını hissettiğim parlak bir buluş, elementlerin, parçacıkların realiteye nasıl girip çıktıklarına dair, gerçekten uygulamaya dair bir yaklaşım. Sadece bir fizikçi tarafından ortaya atılan bir teori değil, çok daha derin bir bilgi, bu bir parçacık kayması yaklaşımı.

Bu âlemdeki her parçacığın, her nesnenin bir  karşıtı yada fiziksel olmayan alemde var olan, bir  paralel nesnesi yada bir partikülü vardır. Bu bir gölge ya da hayalet gibidir ve zaman zaman ileri geri gider ve bazen bu âlemdeki parçacık tamamen diğer âleme gider ve sonra geri gelir ya da gölge parçacığı olan şey fiziksel gerçekliğe geri döner.

Mesele şu ki, tıbbi araştırmalar üzerindeki bu yeni odaklanmayla, şimdi parçacıkların gerçekte nasıl çalıştığı anlaşılacak -realiteye girip çıkışları- ve bundan dolayı onlar, insanların diğer boyutlar dediği ama gerçekte  başka âlemler olan şeyi daha iyi anlayacaklar.  

Yani, COVID, koronavirüsün bir dalı –bu terimi tercih ederim– şu anda gezegeni değiştiriyor.  Değişiklikleri hızlandırıyor. Bu, gezegende çok fazla yeniden düşünmeye neden oluyor ve herhangi bir tahminde bulunmasam da bir süre ortalarda olacak. Bana ne kadar süreceğini sormayın.

LINDA: Tamam.

ADAMUS: Bununla ilgili herhangi bir tahminde bulunmayacağım.

Yani, tüm bunlar olurken siz burada kalmayı seçtiniz. Siz bedenlenmiş Üstat olmayı seçtiniz ve bu kolay değil. Ve hadi kabul edin, bazılarınız etrafa belki biraz fazla peri tozu ve peri gazozu serpiştirmişsinizdir, üstatlığınızı bu şekilde gerçekleştirmenin kolay olacağını düşünerek.  Birçok yönden farklı ve kolay olabilir ama bazı yönlerden de çok daha zor olacak.

Kişisel bir bakış açısından değil, “Neyi yanlış yaptım?” bakış açısından da değil;  "Burada olmak istemediğim günler var." diyeceğiniz daha zor zamanlarınız olacak. Ve bununla barışık olun. Bununla savaşmaya çalışmayın, çünkü aşırı yük altında olduğunuzu hissettiğiniz günler olacak, çünkü tüm bunların etrafınızda olup bittiğini hissedeceksiniz. Gazete okumanıza bile gerek yok –insanlar bunu hâlâ yapıyor mu? Ah, bu günlerde internete, YouTube'a ve bu gibi şeylere bakmak zorunda değilsiniz; bu sürecin çok zor olduğunu anlamak ve bunu duyumsal düzeyde hissetmek için.  Etrafınızda hissediyorsunuz ve hâlâ yanlış bir şey yapıyormuşsunuz gibi, sizinle ilgili bir şeymiş gibi üstünüze alma alışkanlığınız var. Yok öyle değil. Siz sadece (çarpma sesi) etrafınızda olanı seziyorsunuz (Adamus kıkırdar).

Öyleyse, burada tepeden bir şeyler düşerken, bununla derin bir nefes alalım. Ama, eh, olacağı kesin. Çünkü etrafınızda olaylar oluyor.



Doğal Koruma

Cauldre ve Linda’nın açılış konuşmalarında da bahsettikleri gibi, bir şeyler oluyor ve olmaya devam edecek. Burada, gezegende kitle bilincinde olduğunuz sürece, insan doğanızda kaldığınız sürece, diğer insanlarla iç içe olduğunuz sürece, bir şeyler olmaya devam edecek.  Bunun örneği son zamanlarda evin üzerine düşen ağaçtı. Ama çok az zarar verdi. Bedensel bir hasar yoktu. Ne onlardan biri yaralandı, ne de Belle.

Ağaç, doğası gereği devrildi. Ağaçlar düşer ve siz sırf bedenlenmiş bir Üstat oldunuz diye ağaçlar düşmeyi bırakmayacak. Yine de bir şeyler olduğunda ve tam sizin çevrenizde vuku bulduğunda, bedenlenmiş bir Üstat olduğunuz için gerçekleşen bir doğal koruma vardır. Ağaç düşebilir ama evin üzerine düşüp çok fazla zarar vermek yerine neredeyse ‘mükemmel’ bir şekilde, yani inanılmaz bir şekilde düştü. Ve bu öyle bir düşüştü ki, hasar minimum oldu. Çok fazla heyecan ve drama yarattı, sanırım Cauldre ve Linda, bir dereceye kadar, bundan zevk aldılar.

 LINDA: (fısıldar) Ne?!

ADAMUS: Kesinlikle dikkatlerini çekti (Linda kıkırdar). Linda burada oturmuş gözlerini deviriyor.  O bunda, gözlerini devirmede, gerçekten çok iyi..

Yalnız, çevrenizde olup bitenlerle ilgili olarak –bir tür– doğal korumaya sahipsiniz. Bu, bir şeylerin olmayacağı anlamına gelmiyor. Olacak ama siz bir tür,  –Cauldre bunu doğru söylüyor ve ben de buna dikkat etmek istiyorum– etrafınızda bir tür koruma çemberine sahipsiniz, ama bunu eskiden beyaz ışıkla yaptığınız şeyler gibi düşünmeyin. Bu bir tür duvar, bir bariyer gibi..  Şimdi etrafınızda bir tür enerji alanı var, bu sizin enerji alanınız; ve bu bir doğal koruma alanı.

Yani, bu şöyle bir şey olabilir; COVID taşıyıcısı olan insanların var olduğu bir kalabalığın içindesiniz ve orada siz doğal bir korumaya sahipsiniz. Orada, bir başkası enfekte olabilir, ancak sizin mutlaka enfekte olmanız gerekmez. Ya da diyelim ki bir araba kazası, biri yolda kayıyor ve bir yığın araba var. Tam önünüzde ama bir şekilde, neredeyse bir mucize gibi görünen bir şey, oluyor ve size hiçbir şey olmuyor.  Sadece arabanızın çamurluğunda ufak bir göçük var. Veya ormanda yürüyor olabilirsiniz ve büyük bir fırtına çıkar ve şimşek ve gök gürültüsü etrafınızda olabilir, ancak doğal korumanız sizi koruyacaktır.

Şimdi, bu meleksi bir koruma değil ve biz bugün burada hayat güvenceniz için sigorta programları satmıyoruz. O sizin doğal enerjinizdir.  Bu, etrafınızdaki bir tür enerji alanı gibidir, şu anda her türlü dramanın, her türlü çılgınlığın tam ortasında olabilirsiniz ama doğal koruyucunuz sizi koruyor.

Şu anda bunu hissetmenizi istiyorum.

O burada; çünkü burada olmasına siz izin verdiniz. O burada; çünkü siz buradanız, farklı bir şeyler yaşanmakta olan bu gezegendesiniz. Bütün günleriniz parlak ve güneşli olmayacak.  Ve kaos ve problemler olacak ve internette yaşanan çöküşler gibi benzeri görülmemiş şeyler olacak; ve sizler o esnada tam orada olabilirsiniz, ancak bunlar sizi, –bir şekilde–, etkilemeyecek.  Sanki herkesin üzerine yağmur yağıyormuş gibi ve siz bunun çok farkında olacaksınız –havadaki yağmuru koklayabilir, hissedebilir ve görebilirsiniz– ama, her nedense,  yağmur sizin üzerinize yağmayacak.

İleride de hayat hep böyle olacak. Bu ansızın, tüm gezegenin temizleneceği ve herkesin Kumbaya söyleyip, birbirine sarılacağı anlamına gelmez. Bu bir noktada gerçekleşebilir, ama şu anda değil, hayır. Gezegende meydana gelen çok fazla değişiklik var, tüm âlemlerde olması için bile haddinden fazla bir değişiklik. Bilakis, bu da sadece daha fazla çatışmayı ortaya çıkaracaktır.

Her şeyden daha fazla, şunu anlamanızı isterim ki; doğal halinize ilaveten –bu bir tür doğal korumadır– bir deliliğin ortasında olabilirsiniz, ama siz deli değilsiniz. Bununla birlikte Şambra'nın hissiyatında hâlâ sürdürdüğü şeylerden birisi derin düzeydeki kaygılarıdır –endişe– ve bu hayal ürünü bir kaygıdır.  Cauldre geçenlerde, bana anlattığını, yazdı. Bu hayali bir endişe ve yaptığınız şey sadece etrafınızdaki şeyleri –diğer insanları, genel olarak gezegeni, geleceği– algılamakla ilgilidir ve bu size ait değildir.



Bu size ait değil

Şambra'nın bir şeyleri üstlenme huyu vardır. Siz bunu çok, birçok yaşamlarda sürdürdünüz. Gezegende enerji tutucular oldunuz. Geçmiş yaşamlarda birçok durumda bir tür kurtarıcı oldunuz. Yani, gezegenden, kitle bilincinden çok fazla şey aldınız. Ve şu anda, içinizde hâlâ bir dereceye kadar bunları taşıyorsunuz ve bu endişeye neden oluyor. 

Bu kaygı, zaman zaman kullandığımız at kılı battaniyesi gibi. Bazılarınız ona aşina olmayabilir, o bir dereceye kadar rahatlık ve sıcaklık sağlar, ancak cehennem sıcağı gibi kaşındırır da. Ve Şambra sizler, hâlâ bu gezegende bebek bakıcısı olma, enerjiyi tutma gibi artık size ait olmayan rolleri sürdürmeyi, kitle bilincine umutla yardımcı olabilmek maksadıyla da olsa, seviyorsunuz. Heyhat bunu bırakmanın zamanı geldi. O at kılından battaniyeyi yakmanın zamanı geldi, çünkü burada, gezegende yaptığınız gerçek işte –ışığınızı parlatmak– buna yer yok. Buna gerek yok. Ve bazen gerçekten bir şeyler yapıyormuş ve dünyanın sorunlarını üstleniyormuş gibi hissetmenin rahatlama ve huzur duygusu verdiğini biliyorum, ancak sizler ışık bedeninizi realize ederken, bunun artık pek de iyi çalışmadığını göreceksiniz. 

Başkalarının sorunlarını, diğer insanların enerjilerini üstlenirseniz, bu fiziksel beden için çok, çok zorluk yaratır. Size ait olmayan fazladan yük almış olursunuz. İçinizde hasta olan, hiç enerjisi olmayan ve bazı hastalıkları olanlar var ki, bu saydıklarımın hiç biri size ait değil.  Kısmen çok hassas olduğunuz için –bunları hissediyorsunuz ve sonra “Ah, bende bir sorun olmalı” diyorsunuz– kısmen de hâlâ sosyal hizmet yapıyor olduğunuz için. Bırakın sosyal işleri diğer insanlar yapsın. Onlar da aşama kaydetmek istiyorlar. Ve diğer insanlar bilinçte daha fazla ilerledikçe, sizin eskiden yaptığınız şeyleri yapmak isterler. 

Enerji tutucu olmak, dünyevi sosyal hizmetler, ruhani sosyal hizmetler, artık sizin işiniz değil.  Ve ışık bedeninize geçişe uyum sağlamanız açısından, bu diğer sorunlarla ilgilenmek ve bunları yüklenmek, sizin için çok, çok zor olacak. Her şeyden önce onlar size ait değil ve bunu kavrayabilmede gerçekten çok akıllı olmanızı istiyorum.  Onlar size ait değiller ancak siz hâlâ size aitmiş gibi düşünme eğilimindesiniz ve bu düşüncenizi haklı çıkarmaya çalışıyorsunuz; ama artık onlar size ait değil.

Peki, size ait olan nedir? Tobias bunu en iyi şekilde ifade etti. "Seçimleriniz." Bir şeyi seçmiyorsanız –beyninizdeki saçma sapan düşünceler, fiziksel sorunlar– seçmiyorsanız, o size ait değildir.  Eğer onu seçiyorsan, öyledir, sana aittir. Bununla birlikte böyle bir hakkınız var ve ayrıca size şunu da söyleyeceğim bir de sorumluluğunuz var –bana, Şambra'ya ve en çok da şu anda kendinize karşı– tüm bu şeyleri salıvermek.

Burada, Kona'daki son toplantılarda, insanların sorunlarını dile getirmelerinden büyük zevk aldım. İnsanlar konuşmayı –eskiden olduğu kadar değil, ama yine de, bir dereceye kadar–seviyorlar, bazı kurban bilincine ait sorunları ve hayatlarında nasıl bir yerde oldukları hakkında konuşmayı seviyorlar, biliyorsunuz, hiçbir şey yapamazsınız ve hiçbir şey çalışmaz çünkü bu şey, hâlâ ona tutunduğunuz için vardır.  Hâlâ onu sahiplendiğiniz için.  Ve o, eğer oradaysa, hâlâ ondan hoşlandığınız içindir. 

Bu yüzden, şimdi her birinizi tüm bunları salıvermeye davet edeceğim. Yapacak başka işlerimiz var. Biz parlayan ışığa sahibiz ve diğerlerinin kara bulutlarını çekmek yerine bu ışığı yaymalıyız. Artık kara bulutları çekmek, tüm o saçmalıkları süreçlerden geçirmek ve onların üstesinden gelip gelemeyeceğinizi görmek için burada değilsiniz. Şimdi ışığınızı yaymak için buradasınız ve arada büyük bir fark var ve neden bahsettiğimi biliyorsunuz. Sadece ışığınızı yaymakla kara bulutları toplamak arasında büyük bir fark var ve bu gerçekten size ait değil.

Şimdi, bununla güzel bir derin nefes alalım. Hm!

Öyleyse devam edelim. Vites değiştirelim. Ama bunu yapmadan önce, bir kez daha vurgulamak istiyorum ki bu doğal korumadır. O, siz gezegende kalırken, bedenlenmiş bir Üstat olurken sizinle birlikte olan bir şeydir. Enerjinin çalışma şeklinden dolayı oradadır. Sizin kendi enerjinizdir, siz onun keyfini çıkarmak istemediğiniz, onu istemediğiniz sürece, size dokunmayacaktır. Ancak diğer yandan, tüm bu saydığımız durumların tam ortasında kalabilirsiniz, Villa Ahmyo'daki düşen ağaç gibi; ağaç düşer, ama çok, çok az hasar verebilir. Ve hasar gerçekten iyi bir örnek ve bu bir iki gün için azıcık eğlenceli bir dramaydı. Ancak diğer insanlarla farklı bir ortamda, muhtemelen evin yaklaşık yarısını veya üçte birini silip süpürürdü.

Öyleyse, bununla derin bir nefes alalım.



Aşk

Sonraki konu – sevgi.  Aşk. 

Pek çok iyi nedenden dolayı aşk hakkında pek konuşmam, ama artık onun hakkında daha fazla konuşmaya başlayacağım.  Aşk hakkında konuşmuyorum, onu Şambra ile olan olağan kelime dağarcığımda kullanmıyorum, Biz Kumbaya ile aşk yapmıyoruz, çünkü benim için aşk çoğu insanın tanımladığı ve hatta deneyimlediği şey değil. Bana göre, insan sevgisi fazlasıyla abartılıyor.

Sevgi büyük ölçüde manipüle edilmektedir ve aslında sevgi genellikle başkalarına vermeniz gereken bir şeydir. Ve bazen belki kendiniz de sevgi alırsınız, ancak onun, daha çok başkalarına vermek olarak tanıtımı yapılır. Sevgi almak hakkında çok fazla konuşma duymazsınız. Sevgi vermek üzerine konuşulduğunu duyarsınız.

Sevgi, İncil'de ve diğer bazı kutsal kitaplarda bile fazlasıyla aşırı kullanılmıştır.  Aşk, 60'lardan başlayarak ve giderek artan şekilde Yeni Çağ tarafından kesinlikle ölümüne makyolaştırılmıştır. Yeni Çağ tarafından makyolaştırılmıştır diyorum –“Hepimiz birbirimizi seveceğiz ve Kumbaya aşkı yapacağız ve hepimiz BİRiz ve BİRlik halinde birbirimizi sevmeye yeniden döneceğiz.”– çünkü bu bana göre tam bir saçmalıktır.  Bu, enerjinin ve aslında aşkın gerçekte ne olduğunun büyük bir yanlış anlaşılmasıdır.

Bana göre aşk, ilk kez bu gezegende deneyimlenen bir şey. Ve insanlar Tanrı'nın sevgisini paylaştığından bahsediyorlar –şimdi, tam orada bir şeylerin yanlış olduğunu anlayabiliyorsunuz,– Tanrı'yı bir “o” olarak tanımlıyorlar ve onun sevgiyi bir tür ‘istek üzerine’ veya başvuru üzerine paylaştığını söylüyorlar. Tanrı öteye beriye birazcık sevgi dağıtıyor. Tanrı –işte o her neyse– aşkın ne olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu. Sizin ruhunuzun, Ben'iminizin, insanlar bu gezegene gelene kadar aşkın ne olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu.

Aşkın ne olduğu hakkında hiçbir fikirleri olmadığı için kimse, size “Gezegene sevgiyi deneyimlemeye gideceksiniz” demedi. Sizler bu gezegene, sevgi diye bir şey olmadığı için sevmediğiniz melek aileleriniz adına, bilinç ve enerji arasındaki ilişkiyi anlamak için geldiniz.

Şimdi bu gezegene geliyorsunuz, enerji ve bilinci anlamak için bu inanılmaz çılgın arayışa giriyorsunuz ve ne buluyorsunuz? Sevgi. Saf sevgi. Bir başkası için duyulan aşk. Çok net bir bağlantı, bir hatıra. – bu gerçeklik için bile – İkinizin de çok, çok uzak bir yerden, çok uzun zaman önce geldiğinizi bilme, diğer kişiyle nereden geldiğinizin hatırası. Ve o zaman gezegende hiç deneyimlenmemiş olan bu şeyi ateşleyen o bağlantı vardı –aşk– ve sonunda aşk meleksi duyulardan biri haline geldi.

Sevmeye devam ettiniz ama sonra aşkın karanlık tarafıyla burun buruna geldiniz –boşanma avukatları. Sevginin acımasızlığıyla karşılaştınız. Bir ebeveyn size dayak attıktan sonra “Bunu seni sevdiğim için yapıyorum” dediğinde, bir öğleden sonra eve gelip eşini başka biriyle yatakta bulduğunda ve onlar “Hayır! Hayır, seni gerçekten seviyorum. Bu benim açımdan küçük bir düşüncesizlikti.” dediğinde.. İşte o zaman sevgi incitir. Aşk acıtır.

Ve sonra insanlar –daha önce hiç tanışmamış insanlar aniden “Oh, seni seviyorum” diyorlar, bilirsiniz, sevgi sanki ‘ekmek’ ya da ‘hava’ benzeri sıradan bir kelimeymiş gibi. Hayır, sanırım orada bu ifadeyi biraz laçka kullanıyorlar. Birini sevebilmek için, çoğunlukla 10 dakikadan daha fazla bir süre tanımanız gerektiğini düşünüyorum.

Dolayısıyla aşk, insanların önce Dünya'da deneyimlediği bir olgudur ve şimdi tüm yaratılışta geçerli. Buraya sadece aşkı deneyimlemek için gelen meleksi varlıklar var, bir çeşit Aşk Sirki gibi, "Oraya inmek ve bunun nasıl bir şey olduğunu görmek istiyoruz, aşk denen bu şeyin.."  Ve şarkı sözleriniz neye dair? Aşk. Aşk. Fıstık ezmesi hakkında kaç şarkı yazılır? Çok fazla değil. Ama aşk üzerine fazlasıyla yazılmış. Bilimsel keşifler hakkında kaç şarkı yazılmıştır?  Yaklaşık 10, fakat gezegendeki şarkıların geri kalanının tümü aşka dair.

Aşk hakkında pek konuşmazdım ve şimdi de biraz alaycı olduğumu söyleyebilirsiniz –belki? Aşk hakkındaki tonlamamdan yola çıkarak bunu söyleyebilir misiniz bilmiyorum–, bu sadece aşk abartıldığı, manipüle edildiği, ticarileştirildiği, yanlış anlaşıldığı ve birçok şekilde zarar verdiği için.

Sevgiyle ilgili birçok deneyim yaşadınız ve çoğunuz, birçoklarınız, yaşamınızın bir noktasında kendi başınıza kaldınız ve dediniz ki “Artık aşk yok. Onunla işim bitti." Artık ilişki yok, partner yok. Artık daha fazla, bir diğeriyle derin bir aşk yaşarken, tüm duyularınızı ve benlik bilincinizi kaybettiğiniz, daha önce yaşadığınız o derin aşk yok.  O bir amaca hizmet etti.  Ondan çok şey öğrendiniz ve aşkı tattınız.

Sonra birçoğunuz, son yaşamınızda kendi başınıza kaldınız, yalnızlığı deneyimlediniz, diğer insanlardan ve aşktan uzaklaştınız. Çünkü bir aşk ilişkisinin izinsiz araya girişi olmadan kendi başınıza kalmaya ihtiyacınız vardı. Evet, ‘izinsiz giriş’ dedim çünkü öyle olabilir. Ve sonra bu hayat geldiniz.

Bu zaman dilimine geldiniz ve tüm bilişinizle dünyada, neden burada olduğunuzu biliyorsunuz. Bu yaşamın neyle ilgili olduğuna dair tam bir bilgelik. Demek istediğim, ayrıntılar değil, ama burada bulunma amacınız açısından –Gerçekleştirim için ve daha sonra bedenlenmiş bir Üstat olarak kalmak için. Bir yandan da, çoğunuz işe yaramayan ilişkilere geri dönmeye çalışıyorsunuz. Birçoğunuz yıllarca hatta on yıllarca bir ilişki için, tam bir aile olmak için, aşk için didiniyorsunuz ve bu bir işe yaramıyor. Ve birçoğunuz bugün hala üzgün –gece geç saatte konuştuğumuz zaman–, “Ama Adamus, bu hayatta sadece bir eş, bir sevgili istedim ve hiç bulamadım. Hayatımda asla tatmin olamadığım tek şey, bu partner, ruh eşi konusu ." diyorsunuz. Ve siz "ruh eşi" dediğinizde ben ağzımı kapatıp kusmak istiyorum ve o zaman siz "Oh, hayır! Üzgünüm. İkiz alevimi kastetmiştim.” diyorsunuz. Sonra yüzümde o bakış beliriyor. Ruh eşi veya ikiz alev diye bir şey yoktur.

Böylece, bu hayata tekrar o aşka sahip olmayı umarak geldiniz, ama aynı zamanda bu hayatta o duyguyu kendinizden uzak tutacağınızı da bilerek geldiniz, çünkü hiçbir şeyin Gerçekleştiriminizle aranıza girmesini istemediniz.

Aşk güzel bir şeydir –bahsettiğim aşk, tipik insan aşkı değil– aşk, bir başkasıyla açıkça paylaşabildiğiniz zaman çok güzel bir şeydir. Vücudunuzu paylaşın, en derin en mahrem düşüncelerinizi paylaşın, yolculuğunuzla ilgili hikâyeleri paylaşın, kahkahaları paylaşın, sinemaya gitmeyi veya uzun bir yolculuğa çıkmayı paylaşın. Saklamanız gereken hiçbir şey olmadığında, saklamanız gereken hiçbir şey olmadığında, bu aşktır. Geri tutmanın olduğu, saklanmanın olduğu, ruhunuza giden gizli geçitlerin olduğu, kıskançlığın, suçlamaların ve diğer şeylerin olduğu bir durumdaysanız, bu aşk değildir. Bu aşk değildir. Bu bir ilişkidir, ama benim sözünü ettiğim aşk değildir.

Böylece insanlar bu süreçte aşkı keşfettiler ve onu derinden deneyimlediler ve onun karanlık ve güzel yanını deneyimlediler ve hiç de bile, asla aşka karşı değilim. "Aşk" sözcüğünün yanlış kullanımına karşıyım. Oh Aşk. Ve elbette aşkların en büyüğü ve ulaşılması en zor olanı da kendini sevmektir.

Sevgili Şambra, sevgili Üstatlar, şimdi kendinizi makyo olmayan bir şekilde sevmenin zamanıdır. Eski usul "Oh, kendimi seviyorum, kendimi seviyorum" tarzında değil çünkü o zaman gerçekten sevmiyorsunuz. Kendini gerçekten sevmekten söz ediyorum.

Onun hakkında daha fazla konuşacağım ve zaman zaman “eski tarz aşk” veya boktan aşk diyeceğim şey hakkında çok eleştirel olacağım. Şimdi başkalarını sevmenin öneminden bahsedeceğim, ama asıl kendini sevmenin nasıl bir şey olduğundan. Ve bu zordur, çünkü buraya getirdiğiniz ve olduğunuz bilinç halinde, kendini sevmek hâlâ çok zordur. Ve bir partneriniz olmasına dair söylediklerimi hatırlayın. Gerçek aşk, geri çekilmenin olmadığı zamandır. Hiçbir sır yoktur. Gizli odalar, koridorlar yoktur. Kıskançlık yoktur. Açık ve güvenilirdir. İşte o zaman gerçek aşktır. Ölüm bizi ayırana kadar diyerek birbirinizi sınırlamadığınızda. Çünkü, o zaman bu aşk değildir. Bu dindir.

Gerçek aşk asla kimseye veya hiçbir şeye tutunmaz.  Onları tutmaya, tutunmaya, zincire vurmaya ihtiyaç duymaz, çünkü o zaman aşk olmaz. Aşk, kendinize ve başkalarına duyduğunuz derin güvendir.

Ama şimdi, daha çok kendinizi sevmekten –kendinize duyduğunuz aşk– bahsedeceğiz ve bu gerçekten en zor ve en zorlu şeylerden biri. Bir başkasını sevmek çok daha kolaydır. Sevgiyi yansıtmak daha kolaydır, sevgiyi vermek, sevgiyi almaktan daha kolaydır, bir başkasından, ama çoğunlukla da kendinizden almaktan çok daha kolaydır. Çoğunlukla kendinizden almaktan daha kolaydır.

Aşk hakkında daha önce hiç duymamış olabileceğiniz bir şekilde konuşmamızın zamanı geldi.  Bazı özel toplantılar yapacağız, aşk oturumları, ama şimdi burada da gündeme getirmek istiyorum. Bu, döndüğümüz bir sonraki köşe veya bir sonraki Ayrılık Noktası, siz buna ne derseniz deyin –kendinize âşık olmak.

Kendinizi koşulsuz sevme olasılığını hayal etmek için şimdi bir dakikanızı ayırın.

Aşk hakkında hiçbir şey bilmeden bu gezegene geldiniz. Sonra keşfettiniz ve âşık oldunuz.  Sonra seks yaptınız ve sonra başka birçok aşk ilişkisi yaşadınız. Ve sonra aşk ekşimtrak bir şey oldu, tıpkı sütün bozulması gibi. Ama böyle olması bile size aşkın ne olmadığını öğretemedi; ancak sonuçta, şimdi burada, kendinizi sevmeyi öğreneceksiniz.

Hakkında konuşacağımız aşk türü hiç de makyo değil ve bunu uygulamaya başlarsanız, ejderhanız gelip sizi bir aşk bisküvisinin içine koyup ısıracak, hemen oracıkta. O öyle şeker kaplı, pamuk şeker türü aşka izin vermeyecek. Kendinize gerçekten âşık olmaktan bahsediyorum. Kulağa çok hoş geliyor, değil mi? Ama yine de bu çok zor. Bu çok çok zor.

Şambra ile bir sonraki adıma geçerken, şimdi birlikte derin bir nefes alalım. Ve Yükselmiş Üstatlar Kulübüne geri döneceğim ve o p*çlere, yaptıklarımızın ne kadar kolay olduğunu söyleyenlere bir iki şey söyleyeceğim ve diyeceğim ki, “Şu anda ne üzerinde çalıştığımızı biliyor musunuz?” –ya da daha doğrusu– “şu anda izin verdiğimiz şeyin ne olduğunu biliyor musunuz, bu kendine duyulan gerçek aşktır.” Bu hercai menekşe aşkı değildir, ya da gerçekten sevmeseniz de, dışarı çıkıp ‘dünyayı sev’ demek değildir. Kendine âşık olmak, gezegene geliş amacınızın tezahür ettirilmesidir, çünkü enerjiyi ve bilinci, onların birlikte nasıl çalıştıklarını gerçekten anlamak, aynı zamanda kendinizi nasıl seveceğinizi de anlamaktır.

Kendini sevmek, kendini, her şeyinle tamamen kabul etmek demektir. Her şeyinle.

Bununla güzel bir derin nefes alalım. Ah! Keyifli kahve.

Tamam, sıradaki.  Hit listemizde, sıradaki.  Hımm.

Eh, bir an için sadece âşık olma hissinin içerisinde kalmak istiyorum.  Hadi bunu yapalım –kendine âşık– ve şimdi bunun bilincinize çıkmasına izin verin. Bu gezegene bilinç ve enerji hakkında bilgi edinmek için geliyorsunuz, ama ne buluyorsunuz?  Bir başkasına âşık olmak ve sonra bunun tüm deneyimlerini yaşamak. Bir başkasını, iyi ya da kötü, sevmek ve bir süre sonra neredeyse bunun hiç yaşanmamış gibi gelmesi. Aşk hayatınızdan çıkmış gibi görünüyor ve işte şimdi kendinize âşık olmanın zamanı geldi.

Şu anda gezegende olanlar ya da daha önce burada bulunmuş olanlar arasında, kendini gerçekten seven pek kimse yok. Çok değil. Bunu biz yapacağız –birlikte değil– ama bunu bir nevi eş-zamanlı olarak biz yapacağız.



Bir Üstat Hikâyesi

Pekâlâ, ben burada vites değiştirirken derin bir nefes alalım.  Bir kez daha bir hikâye anlatmak istiyorum, bir Üstat hikâyesi. 

Üstat bir öğleden sonra kulübesinde oturuyor, şöminenin yanında bir kitap okuyor, güzel bir kadeh şarabın tadını çıkarıyor, arada bir, biraz ağırdan alarak gerçek bir Üstadın yaptığı şeyi yapıyordu. Üstat çok sayıda ders veriyordu ve günleri oldukça doluydu, ancak Üstat arada bir, sadece kendine zaman ayırması gerektiğini de biliyordu. Gel gör ki, oturmuş kitap okurken aniden çanlardan biri çaldı –heh!– bu çan kafasında çalıyordu. Kelimenin gerçek anlamıyla bu bir zil sesi duymak değildi, ama bir dürtmeydi. Aniden ona kitabı bıraktırıp, pelerinini giydirerek, yürüyüşe çıkmak zorunda bırakan bir bilişti.

Burada, ilginç olan, Üstadın ‘neden’ demeyişi ve sorgulamayışıdır, çünkü bir kez sorguladığınızda, zihinsel olmaya başlarsınız. Bir kez, “Şimdi, neden bunu hissediyorum?” dediğinizde veya “Sadece ben miyim?” veya “Ne yapmalıyım? Ruh bana ne söylemeye çalışıyor?” diye sorduğunuzda… Hayır, hayır, hayır, hayır, hayır.

Üstat çanın çaldığını hissetti, ki o bir dürtüydü, pelerinini giydi ve sadece yürüyüşe çıkması gerektiğini algıladı; nedenini bilmeden, nereye sürüklendiğini bilmeden.. Ve bu hepiniz için çok önemli bir nokta. Siz de sadece bir şeyler hissedeceksiniz; eskiden yaptığınız şey bunun hakkında düşünmek, teşhis koymak, incelemek, analiz etmek ve bu konuda iyice aptallaşmak. Şimdiyse, Üstadın yaptığı gibi, bilişe geçmenin tam zamanı. O, pelerinini giydi ve kapıdan çıktı. Sağa mı, sola mı, yoksa düz mü gideceğini bilmeden, en ufak bir şey bilmeden. Ama bunun doğru yol, doğru yer olacağını bilecek kadar bilişte olmak ve kendine güvenmek.

Yaklaşık yedi dakika yürüdü, ve sonunda kampüsteki büyük, güzel ağaçlarla çevrili küçük göle geldi, öğleden sonraydı ve gölün yanındaki parkın bankında öğrencilerinden biri Christina, ağlıyordu, bankta oturmuş ve hıçkırarak ağlıyordu. Üstat bir an duraksadı. Son zamanlarda Christina'da bir şeyler olduğunu hissetmişti, sanki ona azap çektiren bir şey varmış gibi; bu yüzden onun ağladığını gördüğüne gerçekten şaşırmamıştı. O, iyi bir öğrenciydi. O kesinlikle Aydınlanma yoluna tutkuyla bağlı, kendini buna adayan biriydi. Ve aslında iyi bir enerji seviyesi yakalamıştı, ancak araya giren bir şey vardı, yoluna çıkan bir şey.

Bir an için orada durup Christina'yı hissetti, gerçekten hissetti ona yaklaşmasının uygun olup olmayacağını ya da belki de çekip gitmesi mi gerektiğini anlamaya çalıştı. Ama bunu hissetmek için kelimelere takılmadı  ve Christina'nın Yüksek Benliğiyle iletişime geçmek istemedi, sadece enerjiyi hissetmeyi seçti ki siz de öyle yapmalısınız. Bu konuda hiç zihinsel olmayın. Beyninizi işin içine sokup, her şeyi berbat etmeyin. Büyük bir ses duymak için beklemeyin. Sadece hissedin. Bu bilişte olmaktır. Üstadın yaptığı buydu. Bunu hissetti ve ona yaklaşmak çok uygun görünüyordu, sanki enerji onu içeri davet ediyormuş gibi.

Böylece, o –ahem– boğazını onu korkutmamak için birkaç kez temizledi –ahem–, park bankında oturan Christina’ya yaklaşırken o orada hala, başı ellerinin arasında hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.  Üstat hiçbir şey söylemeden, ‘Nasılsın?’ gibi aptalca bir şey söylemeden onun yanına oturdu.  (Linda hafifçe kıkırdadı) Buna nasıl cevap verebilirdi ki? İnsanların söylediği bu değil mi? ‘Nasılsın?’ ‘Kriz geçiriyorum, artık yaşamak istemiyorum, sen nasılsın?’ Hayır! (Linda kıkırdadı) Üstat orada oturdu –Linda'yı eğlendiriyorum, ne mutlu, diye düşündü (Adamus kıkırdadı).

Üstat onun yanına oturdu –ve buna alışın, sadece orada olmaya.– Üstat sadece ışığının parlamasına izin verdi.  Üzerinde çalışmak zorunda değildi.  Bir düğmeye tıklayıp ‘Işık, devam et’ demesine gerek yoktu.  Gerçek Üstat her zaman ışık yayar.  Üstat orada biraz oturdu ve ona çeşitli iyi enerji titreşimleri göndermeye çalışmadı, Onu iyileştirmeye çalışmadı, herhangi bir ilahi söyleme, dua etme girişiminde bulunmadı. Cebinden tütsü çıkarıp havayı temizlemek için yakmadı.  Hiçbirini yapmadı.  Sadece orada oturdu.  Yaptığı şey mükemmeldi.  Christina’nın ihtiyacı olan tam da buydu.

Onun, o an çok fazla konuşmaya ihtiyacı yoktu. Yaşlı bir adamdan bir sürü tavsiye dersi almaya ihtiyacı yoktu ve kesinlikle etrafındaki tütsü kokusuna da ihtiyacı yoktu. Bazen insanlar, diğer insanlara yardım etmeye çalışmak gibi tuhaf bir kavrayışa sahiptir ve bu benim kitabımda lanet olası bir müdahaledir. Bazen sadece bir oluş halinde kalın –bir davet olduğunu hissettiğinizde, sadece orada olun– ve sözcükler olmasın, mümkünse hiç sözcük olmasın.

Böylece, Üstat Christina'nın yanına oturdu. O, Üstadın orada olduğunu biliyordu. Bunu hemen algılayabilirdi ve o öylece oturdu. Hiçbir şey söylemeden, kendini Christina'ya dayatmaya çalışmadan, öylece oturdu. Yaklaşık beş dakika sonra Christina ağlamayı bıraktı, bir nevi nefesini tuttu, yüzündeki lekeleri sildi ve Üstat elini, pelerininin cebine soktu ve bir şişe brendi çıkardı ve tek kelime etmeden ona uzattı. Christina ondan kocaman bir fırt çekti ve ardından derin bir rahatlama hissetti.

Tabi, Üstadın her zaman bir şişe brendi taşıması gerekmiyor, ama ara sıra bu hiç de kötü bir fikir değil. Bu Christina'nın tam ihtiyaç duyduğu şeydi, tam da onu içinde bulunduğu duygusal boşalma durumdan çekip çıkaracak bir şey. Üstat, onun bunu bir dereceye kadar yaşaması gerektiğini biliyordu, ama aynı zamanda Christina'nın kendisini buna kaptırdığının da farkındaydı. Bu durum onu bir girdap gibi içine çekmişti.

Üstat, onun hayatında istediği gibi gitmeyen bazı sorunlar olduğunu fark etti, özellikle isteyerek sahip olduğu bir ilişkiyle, yaklaşık beş yıldır devam eden bir ilişkiyle ilgili şeyler. Bu beyefendiyle evlenmemişti, ama birlikte yaşıyorlardı, derken adam ansızın toparlanıp, neredeyse hiç haber vermeden terk etmişti. ‘Bitti’ demişti erkek ve Christina harap olmuştu.

Christina, son söz olarak Üstada, "Aşkı tatmak benim kaderimde yok" dedi.

Üstat öylece oturdu. Hiçbir şey söylememenin daha iyi olduğu zamanlar vardır. Üstat orada öylece oturdu ve Christina dedi ki, "Biliyorsun Üstat, bu ilk değil.  Bundan önceki ilişki iki yıl sürdü ve ondan önceki ilişki ancak sekiz ay sürdü ve ondan önceki ilişki yaklaşık beş-altı yıldı.”  Ve dedi ki;, "Bu hayatta asla bir ilişkiye sahip olamayacağım."

Üstat onu gerçekten anladı, çünkü kendisi de Gerçekleştirimine izin vermeden önce, cevaplar bulmaya, anlam bulmaya ve aşkı bulmaya çalışarak bir ilişkiden diğerine gitti ve bunların hiçbiri işe yaramadı. Aşkın karanlığıyla yüzleşmenin, ama sonunda Kendini sevmeyle ortaya çıkmanın nasıl bir şey olduğunu biliyordu ve aslında tek ihtiyacın da bu olduğunu. Ancak o zaman, ancak Öz-sevgisine (Kendini sevmeye)  sahip olduğunuzda, başka biriyle de gerçekten bir ilişkiniz olabilir, gerçekten âşık olabilirsiniz.

Christina konuşmaya başladı. Sanırım büyük bir yudum brendi dilinin biraz çözülmesine yardımcı oldu ve ancak konuşmaya başladı ve “Üstat, geçenlerde bir danışmana gittim” dedi.

Bu söz üzerine Üstat, Linda'nın yaptığı gibi, gözlerini devirdi. “Danışmanlık, aman tanrım.  Danışmanlık bağımlılar içindir,” diye düşündü Üstat içinden. Bunu Christina'ya söylemeye cesaret edemedi, danışmanlık bağımlılar içindir ve şimdilerde insanların başvurduğu danışmanlık türü de böyledir. Onlar kendi sorunlarına bağımlıdırlar ve danışmanlık da bu sorunları pekiştirir. Danışmanlık, onları çözmekten ziyade bu sorunları derinleştirir.  Danışmanlık, çoğu zaman, aslında her şeyden çok bir kurban ve suiistimal bilinci yaratımına yardımcı olur. Ve Cauldre şu anda beni azarlıyor, bununla birlikte ben tüm danışmanları kastetmiyorum ama genel olarak danışmanlık böyle bir şeydir. Dipte yatan nedenlere bakmaz. Yama yapmaya ve onarmaya çalışır ve bu işe yaramadığında da gelsin ilaçlar.

Christina, "Üstat, son zamanlarda neden iyi bir ilişki yaşayamadığıma dair sorularıma yanıt bulmak için bir danışmana gidiyordum, ‘neden her zaman iyi başlıyor –ve ben başlangıçta gerçekten bunun yaşadığım en en iyi aşk olduğunu düşünüyorum.– ama sonra anlaşmazlıklar yaşamaya başlıyoruz.  Sonra tartışmaya başlıyoruz.  Sonra soğukluk var. Sonra sessizlik var.  Sonra suçlamalar var ve güzellikten, mutluluktan hemen kötüye gidiyor.’ Danışmanım bana tüm bunları benim yarattığımı söyledi. Ve danışmanım, burada bu olanların asıl sebebini, içimdeki yaralı bir çocuğun varlığı olarak açıklayıp, benden bir içsel çocuğa dönüş terapisine katılmamı istediğini söyledi. Yaklaşık bir ay sürecek ve yaklaşık sekiz bin dolara mal olacak ama bu seminerlere haftada üç veya dört kez gidiyorum ve içimdeki yaralı çocuğu öğreniyorum.”

Üstat kendi kendine, "Bunun hakkında daha fazla şey duyarsam, tek başına bütün bu brendi şişesini bitireceğim" diye düşünüyordu, çünkü o, bunun gerçekten bir sürü psikolojik saçmalık olduğunu fark etti.

Üstat bir süre daha Christina'nın konuşmasını dinledi. Onu dışarı çıkarmanın onun için önemli olduğunu biliyordu. Neredeyse tek kelime etmedi. Arada bir başını salladı, çokça gözlerini devirdi ama hemen hemen tek kelime etmedi.

Sonunda Christina konuşmaktan kendini tükettiğinde, nihayet Üstad dedi ki; "Christina, sorunun yaralı içsel çocukla ilgisi yok.  Aslında o yaralı olan yetişkinle ilgili.”

"Bir an için gözlerini kapatmanı istiyorum Christina ve bu yaşamda bu gezegene ilk geldiğin zamanı, bu yaşama doğduğun zamanı hatırlamanı istiyorum. Neden bu gezegende bulunduğunun saf bilişinin, ne yapmak ve nereye gitmek istediğine dair saf bilişinin nasıl bir şey olduğunu hatırlamanı istiyorum.  Ve o hala seninle birlikte.”

"Bir – iki yaşındayken elemental varlıklarla, perilerle, benimle ve diğerleriyle konuşmak gibi şeyler yapıyordun ve bu gerçekten güzeldi.  Üç – dört yaşlarındayken, hala net olarak hatırlıyorken, şimdiyse çevrendeki dünyanın, onun tuhaflıklarının, zorluklarının ve sıkıntılarının daha fazla farkında olup; ama yine de net bir şekilde hatırlıyorsun.. Ve beş yaşındayken, hatta belki altı yaşına kadar, neden burada olduğun ve ne yapacağın konusunda hala o net bilince sahipken.."

"Christina, yaralı bir içsel çocuğun yok. O her zaman biliyordu. Her zaman, her zaman biliyordu. Yaralı bir ergen ve yaralı bir yetişkin var içinde, çok incinmiş bir yetişkin, ama tüm bu yaralı içsel çocuk zırvalarına, hayır, hayır.  O hiç de öyle değil.  O, kulağa hoş gelen Yeni Çağ zırvalarından biri, diğer yandan onu içinde hisset” dedi.  

Ve dedi ki, "İçsel çocuğunu, içinde hissetmeni istiyorum. Onu şimdiye getir. Zaman diye bir şey olmadığını biliyorsun. Geçmiş ve gelecek yok, dolayısıyla şimdi içindeki çocuk ol. Onu hisset."

Christina orada bir süre Üstat ile sessizce oturdu, başlangıçta mücadele ediyordu, anlıyorsunuz, çünkü onun için tüm kurgu yaralanmış içsel çocuğu üzerineydi, bu yüzden yaralı bir içsel çocuk beklentisiyle, buna göre davranıyordu. Ama o nefesler almaya ve onu hissetmeye devam etti ve sonunda –en sonunda– gençliğini, deyim yerindeyse içindeki çocuğu hissedebildi. Ve sonra aniden onu tüm netliğiyle farketti ki, neden buraya geldiğini bildiğini biliyordu ve bu bilişi daima içinde taşımıştı.

O gömüldü (içsel çocuk) O kaybolmamıştı, ama hayattaki birçok şey tarafından gölgede bırakılmıştı, Ama o içsel çocuğu tüm saflığıyla, gerçek bilişiyle hâlâ oradaydı. O anda Christina kafasına bir tuğla düşmüş gibi hissetti. Bu sarsıntıyla artık onun yaralı bir içsel çocuk olmadığını tam olarak idrak etmişti. Onu yolundan saptıran, sapmasına ya da en azından bu gezegendeki gerçek misyonundan ya da tutku-misyonundan saptığını düşünmesine neden olan şey, hayatta olan şeylerdi. 

Bir süre için bunu hissetti ve bu his, içinde taşıdığı bu kristal berraklığındaki küçük çocuğun güzelliği içinden akmaya başladı; ve aynı zamanda içsel çocuğunun değişmesine ve ta içerilere kaçmasına neden olan tüm o zorluklar, tüm bulutlar, gölgeler, insanlığın taşıdığı karanlık... O saklanmıştı, ama yaralanmamıştı. Doğru zamanda açıkça ortaya çıkabilmek için kendini korumaya almıştı.

Evet, içinde akış başlamıştı; gerçek, saf çocuk benliğinin anıları ve aynı zamanda onun saklanmasına neden olan her şey, gençliğine dair her şey, değersizlik duyguları, insanlara hoyrat davranışları, erken yaşlarda uyuşturucu kullanmış olması, yaşamı boyunca kötü partnerlerle birliktelik..  Ve sonra fark etti ki; hayır, içsel çocuğu yaralı değildi ve eğer bu küçük çocuğun o saf bilişine ve netliğine geri dönebilirse, bu, olan diğer tüm şeyleri anlamasına yardım edecekti.

Üstat onun yeniden bağlantı kurma noktasında olduğunu hissedebiliyordu ve dedi ki, "Şimdi, derin bir nefes al ve o gençlik masumiyetinin geri gelmesine izin ver. Seni çevreliyen dünya tarafından sertleştirildin.  Şüpheci ve alaycı biri oldun.  İzin ver, şimdi o masumiyet geri gelsin.  Zamanı geldi."

Ve Christina izin verdi.

Üstat anladı ki, artık kalkıp gitme vaktidir. Christina içine dönmüştü. Kendi içinde bir birlik ve bütünleşme yaşıyordu. Sessizce ayağa kalktı ve tam uzaklaşmak üzereyken, Christina ona güzel ama yine de ağlamaklı gözlerle baktı ve "Üstat, konyak şişenizi bana bırakır mısınız?" dedi.

Sevgili Şambra, asla yaralı bir içsel çocuğa sahip olmadınız. Dahası, kendini uzunca bir süre gizlemiş olan o içsel varlığınıza, o genç, parlak, masum, saf bilişteki özünüze sahiptiniz. O, yaralı değil. Hiçbir zaman da olmadı. İnsan, yetişkin, ergen belki de (yaralanmıştır). Ve o, hayatın çılgınlığından korunaklı bir şekilde uzaklaştırıldı.  ama artık onu geri getirmenin zamanı geldi.

Merabh için biraz müzik açalım.



İç Cristos Çocuğunun Merabh'ı

Yaralı bir içsel çocuk yoktur.

(müzik başlar)

Genç, yetişkin, neredeyse orta yaşta olanlar, hatta yaşlılar var ki, kendilerine ait olmayan çok fazla şey üstlendiler. Çok fazla şey yüklendiler.

Ve üstelik, çoğunuz buraya, bu gezegene geldiniz, ancak burada uzunca süre, gerçek tutkunuzu gerçekleştirmek için, bedenlenmiş Üstatlar olmak için doğru zaman beklemek zorunda kaldınız.

Bekleyenlerden bir kısmı 30, 40, 50 yıl beklediniz ve bu süre içinde, oh, çok sararıp solmuş olabilirsiniz. Ters yönlere gitmiş olabilirsiniz ve bir de üstüne üstlük, gerçekte size ait olmayan o kadar çok şeyi yüklendiniz ki. Ve bunlar öyle çok ki.

Gelin, o veçheyi bu saflık ve masumiyet merabhında bu ana getirelim – getirdiğiniz o veçhe uzun yıllar boyunca öylesine saftı ki, neden burada olduğunuzu bilen o veçhe, ve asıl mesajı getiren o veçhe.

Şimdi o veçhenizi tekrar davet edelim.  Geçmişte değil. Tam burada, şu anda. Başka bir yerde değil. Tam burada.

O, sadece bir tür koruma duygusuyla gizlenmişti. O güzel veçhenizi kirletecek veya bozacak hiçbir şeyi asla istemediniz.  Çocuktu o, aslında Mesih çocuk.

Böyle bir biliş ve niyetle gelen Mesih veya Kristal Çocuk. Tam burada, şu anda. Onu ortaya çıkarmak sorun değil. Artık bir doğal korumanız var. Ve buna izin vermenin zamanı geldi.

‘Yaralı çocuk.’ Bu insanlar bununla ne demeye çalışıyor?  Yaralı çocuk yoktur. O saf çocuktur.  Yaralı yetişkin, olabilir. Yaralı çocuk, değil.

(Duraklama)

Güzel, şimdi derin bir nefes alın ve o saflığın ve masumiyetin geri gelmesine izin verin. Neden burada olduğunuzu mutlak surette bilen veçhenize izin verin.

Belki yedi, sekiz, dokuz yaşınızda bir şeyleri sorgulamaya başladınız. Belki kitle bilincine ya da suçluluk ve utanç duygularına kapıldınız. Önemli değil; bunların hiçbiri önemli değil. Ve bunlar yaralı çocuğa dair değil.

Sizi o saflığı, o bilişi hissetmeye davet ediyorum. Bu gerçek sizsiniz.

Bu başkalarının saçmalıklarını üstlenmeye başlamadan önceydi, kitle bilincini benimsemeye başladınız; neyin yanlış olduğu, kimin yaralı olduğu, neyin doğru çalışmadığı ve nerede yanlış yaptığınıza dair sorunlarınızı listelemeye başladınız.

Bu özünüzdeki saf çocuk, Mesih çocuk, neden burada olduğunuzu biliyordu.

(Duraklama)

O, Mesih çocuk, 2000 yılı aşkın bir süredir sizin Yeshua ile aynı zamanda bu gezegende olduğunuzu biliyordu.  Yeshua bir kolektiftir –ruhlu bir varlık değil, hepinizin bir kolektifidir– ve Yeshua geldiğinde, gezegene tanrısallığın, bilincin tohumlarını ekmenin zamanının geldiğini anladınız ve siz sonunda onu hasat etmek için geri gelecektiniz. Şu andaki yaşamınız tam da budur.

Bu Noel tatilinde, şimdi içinizdeki o Mesih çocuğun ortaya çıkmasına izin verme zamanı.

Yaralı içsel çocuk yok.  Hiçbiri.  Ne saçmalık.

(Duraklama)

Linda, şimdi bana oyuncak ayıyı verir misin?  Evet, tam burada istiyorum.

LINDA: Oh, benim yerime mi geçecek?

ADAMUS: Evet (kıkırdarlar).  Teddy bundan sonra nefes alacak (Linda yalancıktan ağlıyor).

Öyleyse sevgili Şambra, yaralı çocuk yok. Yaralı içsel çocuk yok, hiçbiri.

İçinizde o çocuk var, Mesih çocuk. Teddy ve ben, Linda ve Belle, sizden şimdi güzel, derin bir nefes almanızı istiyoruz.  Belle dışarıda sırtüstü yatıyor, ayakları havada, bacakları ayrı.  Neden bahsettiğimi anlıyor.

Gelin birlikte derin bir nefes alalım.

Şimdi tamam. Doğal korumanız var. O, Mesih çocuğu ortaya çıkarıp, hayatınıza geri almakta bir sorun yok. O, bu yaşamda gerçekten neden buraya geldiğinizin anlayışını ve  tüm anılarını ve tüm bilişini ve tüm saflığı içerir.

O asla gitmedi.  Sadece saklanmıştı ve korunuyordu.

Sizin daha yetişkin varlığınızla yaptığınız gibi, o asla başkalarının zırvalarını, toplu bilincin saçmalıklarını sahiplenmedi.

O asla yaralanmadı ve asla yaralanmayacak.

Bu Mesih çocuğun ortaya çıkmasına izin vererek güzel, derin bir nefes alın.

Bununla ilgili tuhaf olan şey, aslında, oluşmakta olan ışık bedene paralel olarak hareket etmesidir.

Işık bedenin masumiyeti, ışık bedenin sadeliği.  Çöp yok, hurda yok, sadece saflık.

Öyleyse hem Mesih çocuğa hem de ışık bedene izin vermeye ne dersiniz?

Hah!, belki, sadece belki, onlar biraz aynılar.

Şimdi derin nefes alın, Mesih çocuk için.

Bununla dostlarım, size çok ama çok mutlu bir tatil dilerim. 2022'de önümüzde çok şey var. Güçlü bir yıl olacak, çok güçlü bir yıl.

Bu yılın geri kalanını kendin için bir şeyler yapmaya, kendini sevmeye, kendini yenilemeye, bir ayıya sarılmaya, kendine sarılmaya ayır.

Ocak Şaud'u için geri döneceğiz.  Yeniliklere hazır olacağız, ama şimdilik yılın geri kalanı için derin bir nefes alın ve içinizdeki Mesih çocuğu hissedin ve onun ortaya çıkmaya başlamasına izin verin.

Tüm Yükselmiş Üstatlar adına ve onların alkışları adına, sizlere en iyisini diliyoruz ve gezegendeki beraber yaptığımız yolculuğumuzun geri kalanını sabırsızlıkla bekliyoruz.

Bununla, size iyi dileklerimizi sunarız.

Ben Egemen Alanın Adamus'uyum.  Teşekkürler.

 

Çeviren: Tuncay Sürücü