• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/kirmizicember/
                                       BAĞIŞBAĞIŞ
        
    

ALT DİZİSİ "ŞAUD: 9"


KIRMIZI ÇEMBER MATERYALLERİ

ALT Serisi; Şaud 9

Geoffrey Hoppe tarafından yapılan  ADAMUS SAINT-GERMAIN kanallığı,

3 Haziran 2023 tarihinde Kırmızı Çember’e sunulmuştur


www.crimsoncircle.com          www.kirmizicember.com

 

 

 

Ben Ben’im, St. Germain'in  Adamus’u.


Hepiniz hoş geldiniz. Toplantımıza, Şaud'umuza hoş geldiniz. Dünyanın her yerinden hoş geldiniz. Ah, evet, gerçekten. Hissetmek için biraz zaman ayırıyorum ama burada eksik olan bir şey var. Eksik olan bir şey, bu benim kahvem olabilir mi?


KERRI: Oh, benim olduğunu düşünmüştüm.


ADAMUS: Ah, evet, senin de, ama çoğunlukla benim kahvem. Teşekkür ederim, sevgili Kerri.


KERRI: Bir şey değil.


ADAMUS: Teşekkür ederim. Teşekkür ederim. Ah! Oh, gerçekten minnettarım. Linda, onu (tatlıyı) bir kenara koyabilirsin. Ben hemen yemeyeceğim. Yükselmiş Üstatlar Kulübü'nde büyük bir yemek yedim. Bugün konuşacağımız şeyleri kutlamak için büyük bir parti verdik. Ama kahve, gerçekten de, Dünya gezegeninde her zaman kahve.


Ve "Yükselmiş bir Üstat neden kahve içsin ki?" diye merak edenler için söylüyorum. çünkü içebiliyoruz. Bu kadar basit. Bizler - her Yükselmiş Üstat, şu anda yaklaşık 12.000 kişiyiz - her Yükselmiş Üstat Dünya'dan gelmiştir. Dünya'da olmanın nasıl bir şey olduğunu hatırlıyoruz. Dans etmenin, kahve içmenin nasıl bir şey olduğunu hatırlıyoruz. Eninde sonunda, çoğunlukla nihayetinde iyi günlere dönüşen o kötü günleri geçirmenin nasıl bir şey olduğunu hatırlıyoruz. Aileye ve arkadaşlara sahip olmanın nasıl bir şey olduğunu, doğada uzun bir yürüyüş yapmanın nasıl bir şey olduğunu hatırlıyoruz.


Zorlukları hatırlıyoruz ve bilirsiniz, orada bol bol konuşuyoruz. ""Yoksa bu sadece uydurma bir hikaye mi?"" diye merak edenleriniz var. Hayır, aslında gerçekten de bir Yükselmiş Üstatlar Kulübü var. Yani, siz bir Yükselmiş Üstatsanız, neden olmasın ki? Başka ne yapacaksınız, bütün gün tek başınıza mı takılacaksınız? Bizim bir kulübümüz var. Bir araya geliyoruz - bana bir dakika müsaade edin (kahvesinden bir yudum alır). Ah! Bir araya geliriz. Hikayeler anlatırız. Sizin hakınızda şakalar yaparız (bazı kahkahalar). Ve arada bir de ağlıyoruz. Aslında arada bir ağlıyoruz, çünkü insanların bunu kendileri için ne kadar zorlaştırdığını görüyoruz. Buna mecbur değiller. Biraz gözyaşı döküyoruz. Yani, gerçek gözyaşları.


Elbette, Yükselmiş Üstatlar hakkında: Biz bütün gün hiçbir şey yapmadan etrafta süzülüyormuşuz gibi yanlış bir kanı var. Bunu yapabiliriz ama siz Yükselmiş Üstat olsaydınız bunu yapar mıydınız? Bütün gün öylece süzülür müydünüz? Konuşacak başka Yükselmiş Üstatlar bulmaz mıydınız? Arada bir Dünya'ya geri dönmez miydiniz, bilirsiniz, etrafa karışmaz mıydınız, konuşmaz mıydınız, diğer insanlarla sohbet etmez miydiniz? Ama hayır, gerçekten de Yükselmiş Üstatların tek ortak noktası - tabii ki yükselmiş olmaları dışında - artık insanlığın dışında oldukları için insanlık durumunu sevmeleridir (bazı kıkırdamalar). Sahip oldukları deneyimleri seviyorlar.


Bilirsiniz, Yükselmiş bir Üstadın kendi özel sinema salonu var gibidir. İstedikleri zaman geri dönüp gezegendeki deneyimlerinin kasetlerini oynatabilirler. Biz bunu her zaman yapıyoruz. Harika olan şey ise, bunun insan zihninin hatırladığı gibi olmak zorunda olmamasıdır. Berbat olduğunu düşündüğünüz bir şeyi kasetten oynatabilir ve onu değiştirebilirsiniz. Farklı bir sona ya da farklı bir başlangıca veya farklı bir orta bölüme sahip olabilirsiniz. Onu değiştirebilirsiniz. Her zaman zihninizin hatırladığı şeyi hatırlarsınız ama sonra bunun ötesine geçebileceğinizi fark edersiniz. Onu tam anlamıyla değiştirebilirsiniz.


Yükselmiş bir Üstadın güzelliği - bunu bir an için gerçekten hissetmenizi istiyorum. Yükselmiş Üstatların güzelliği, yükselmiş olmalarıdır - onlar açıkça diğer alemlerde, diyebilirsiniz ki; yolculuklarını bitirmişlerdir,  tamamlamışlardır, kendi egemenliklerindedirler - ama yine de başlangıçtadırlar, Dünya'daki ilk yaşamlarını alıp, onun tüm deneyimlerinden geçebilirler. Onların hepsi yaşanıyor. Burada otururken, bunun sadece bir rüya olmadığını, gezegende şu anda yaşadıklarınızı yaşayan bir insan oluşunuzun kasetinin tekrar oynatımı olmadığını nereden biliyorsunuz? Yükselmiş bir Üstat olmadan önce yaşadığınız deneyimi hissetmediğinizi nereden biliyorsunuz? Ah! Hissedilecek bir şey.


Hepsi burada. Geçmiş, şimdi, gelecek yok. Bugün olduğunuz insan ile Yükselmiş Üstat arasında gerçekte hiçbir fark yoktur. Algıdan başka, insanın "Ah, ben henüz orada değilim" demesinden başka hiçbir fark yoktur. Daha gidecek yolum var. Ben hala yolculuğumdayım. Hala tüm bunların içinden geçiyorum." Yanlış. Bir bakıma, gerçekten oradasınız. Gerçekten orada olduğunuzu elbette Yükselmiş Üstatlar Kulübü'ne, yaklaşık 12.000 kişiden birine kabul edildiğinizde anlayacaksınız. İşte o zaman nihayet, "Ben oradayım ve buradayım. Artık bunu kabul ediyorum."diyeceksiniz. Ama neyse, konuya dönelim.

Biz Yükselmiş Üstatlar otururuz, hikâyeler anlatırız, gözden geçiririz, geri döneriz ve eski hikâyelerimizi yaşarız, istersek onları değiştiririz. Kahve içeriz. Biliyorsunuz, Yükselmiş Üstatların başka bir mükemmel alemde yaşayan büyük bir guru olduğu gibi yanlış bir kanı var. Bu mükemmel bir alem, ama biz hala çok insanız ve hala bu insanlığı oynamayı seviyoruz. Hâlâ partiler veriyoruz. Yükselmiş bir Üstat olduğunuzu ve eğlencelerinizin olmadığını hayal edebiliyor musunuz? En kötüsü de Yükselmiş bir Üstat olduğunuzda o partilere davet edilmemenizdir (bazı kahkahalar). Bu, bilirsiniz... (Adamus kıkırdar) Ama, "Yükselmiş Üstatlar, onların büyük kutsal varlıklar olmaları gerekmiyor mu?" diye  merak edenleriniz için söylüyorum; Evet, olabilirler ama değiller. Bu gerçekten önemli değil. Siz yükselmişsiniz. Enerjiyle istediğiniz gibi oynayabilirsiniz. Bu sizin tiyatronuz. İstediğinizi yapabilirsiniz.


Yükselmiş bir Üstat ile bir insan arasındaki en büyük fark, bunun sadece bir hikâye olduğunun farkına varmanızdır. İçine girip çıkabilirsiniz. Aktör ya da aktörler olabilirsiniz. İçinde kaybolmazsınız. İçinde sıkışmış gibi hissetmezsiniz. İşte büyük fark bu.


O yüzden bugün bunun için derin bir nefes alalım. Ve sonunda bunu fark ettiğinizde, bu şekilde, Yükselmiş Üstatlar Kulübüne kabul edilirsiniz. Önce ölmeniz gerekiyor ama... (birkaç kıkırdama). En azından kabul edilirsiniz.


Yani bugün (Adamus kahvesini yudumlar) - mm - listede. Evet, kahve içiyoruz. Bugün, listede, bugün yapacağımız en önemli şey, merabh sırasında boşluğu ışıkla doldurmak için biraz zaman harcayacağız. Diğer her şeyin arasındaki boşluğu ışıkla doldurmak ve çok fazla boşluk var. Bazıları buna karanlık diyebilir. Sadece boşluk. Sadece boşluk. Bunu yapacağız. Ama saat başı para alıyorum, bu yüzden bir saat boyunca performans sergilemem gerekiyor (birkaç kıkırdama). Yani, merabh'a girmeden önce, şimdi eğlence zamanı.


LINDA: Oh-oh.


ADAMUS: Bu oldukça eğlenceli, biliyorsun.


LINDA: Bana mikrofonu uzattıracaksın, değil mi?


ADAMUS: Evet, öyle yapacağım..


LINDA: Mm hmm. Mm hmm.

 

 

Cennetin Haçından Bu Yana Zarafet


ADAMUS: İlk sorum şu, Cennetin Haçı'ndan bu yana altı hafta - ya da sekiz hafta ya da 12 hafta, fark etmez - biraz zaman geçti. Hayatınız, bir ile on arasında bir ölçekte, zarafet açısından nasıldı? Nasıl geçti? Linda mikrofonla dolaşacak. Birden ona kadar ölçeklendirirsek, Cennetin Haçı'ndan bu yana hayatınız zarafet açısından nasıldı?


HENRIETTA: Ayağa kalkayım mı?


LINDA: On en iyisi mi?


ADAMUS: On en iyisi, evet.


LINDA: Tamam.


ADAMUS: Devam et ve ayağa kalk.


HENRIETTA: Tamam. Bazen süzülüyormuşum gibi hissediyorum ve gerçekten bilinçli olarak ışık yaymak için gerçekten harekete geçtiğimi hissediyorum. Evden çıkarken evimi kutsuyorum. Zorluk yaşadığını bildiğim bazı kişiler var ve onlara şefkat gönderiyorum. Başkalarıyla iletişim kurduğumu ve "Seni ve aileni kutsuyorum" dediğimi fark ediyorum. Daha kutsal olduğumdan değil. Bununla hiçbir ilgisi yok. Ama ben sadece, gerçekten, kutsamayı başkalarıyla paylaşmak istiyorum.


LINDA: Birden ona kadar.


HENRIETTA: Birden ona kadar mı?


LINDA: Bir sayı seçmelisin.


HENRIETTA: On.


ADAMUS: Tamam. Bir onumuz var. Eşarbını beğendim.


HENRIETTA: Teşekkür ederim.


ADAMUS: Alabilir miyim?


HENRIETTA: Elbette.


ADAMUS: Cauldre bugün biraz sıkıcı giyinmiş. Biraz renge ihtiyacı var (kıkırdarlar). Ben olsam arkadaki gökkuşaklıyı seçerdim. Yani, şimdi mi?


HENRIETTA: Şimdi! (bazı kıkırdamalar)


LINDA: Bu iki eşarp.


HENRIETTA: İki eşarp var.


ADAMUS: Daha sonrayı bekleyeceğiz. Pekala, Cauldre sıkıcı olmaya devam edebilir. Her neyse!


HENRIETTA: Ve bir tanesinin içinde onu yerinde tutmak için bir iğne var, bilirsin.


ADAMUS: Bunun için endişelenme. Bırakalım da o, can sıkıntısı içinde kaybolup gitsin (bazı kıkırdamalar). Tamam, teşekkür ederim. Yani, sen 10'sun. Hemen bir soru sormam lazım. Neden soruya baştan cevap vermedin? Basit bir soruydu, 1'den 10'a kadar.


HENRIETTA: Soru aklımdan çıktı.


ADAMUS: Tamam. Bu iyi bir cevap. Evet. Nereye gitti peki?


HENRIETTA: (hafif bir duraklama) Boşluğa.


ADAMUS: Boşluğa. Tamam. Pekala. Bunu kabul ediyorum. Güzel. Teşekkür ederim.


HENRIETTA: Teşekkür ederim.


ADAMUS: Harika. Peki, o Cennetin Haçı'ndan beri  10’da. Ondan nefret etmiyor musunuz (Adamus kıkırdar). Sıradaki.


MARKO: Oh, hadi ama!


LINDA: Oh, kapa çeneni! (kıkırdarlar)


ADAMUS: Marko! Marko, Marko!


MARKO: Selam.


ADAMUS: Kitabın nasıl gidiyor? (Linda ve Marko gülerler)


MARKO: Reklam zamanı.


ADAMUS: Bana ödeme yaptı ...


MARKO: (kıkırdar) Yaptım!


ADAMUS: ... her zaman kitabı hakkında soru sormam için, pekâlâ. Cennetin Çarmıhı'ndan bu yana hayatının zarafeti?


MARKO: Gerçekten on.


ADAMUS: Tamam.


MARKO: Ondan da öte hissediyorum.


ADAMUS: Tamam.


MARKO: Sayı yok.


ADAMUS: Vay canına!


MARKO: Ben kuantumum.


ADAMUS: Tamam. Harika.


MARKO: (kıkırdar) Evet.


ADAMUS: Neden? Özel bir nedeni var mı?


MARKO: Ben Hawaii'de yaşıyorum, adamım!


ADAMUS: Evet, tamam.


MARKO: Elbette!


ADAMUS: Tamam.


MARKO: Şaka yapıyorum. Ama evet.


ADAMUS: Sen bir kahuna mısın?


MARKO: O da ne?


ADAMUS: Büyük bir rahip gibi.


MARKO: Oh, evet, evet, evet, evet!


ADAMUS: Yani, kendi kendini atayan.


MARKO: Oh, oh, oh, evet.


ADAMUS: Tek yapman gereken ...


MARKO: Bütün gün guruluk yapıyorum.


ADAMUS: ... kendine kahuna diyorsun. Evet.


MARKO: Cidden, ben sadece gerçek bir zarafet içinde yaşıyorum.


ADAMUS: Tamam.


MARKO: Evet. Cennetin Çarmıhı'ndan beri, tüm yaşamların sanki turbo gibi, sanki çok hızlı bir şekilde bütünleştiğini hissediyorum.


ADAMUS: Doğru.


MARKO: Ama bu zarif. Sanki hepsi, sanki, sadece - rüyalarda çoğu zaman farkında bile değilim ve gün boyunca her zaman yaratıcı hissediyorum. Ve kendi enerjimin, kendi yaratımımın tadını çıkarıyorum. Gerçekten - "Bunu daha önce nasıl kaçırmışım?" diyordum. Buna inanamıyorum bile. Ama her neyse, yani.


ADAMUS: Güzel, teşekkür ederim.


MARKO: Teşekkür ederim.


ADAMUS: Birkaç tane daha. Cennetin Haçı'ndan beri hayat.


LINDA: Ben Fransa'ya gidiyorum (hafifçe kıkırdar).


ELISABETH: On numara.


ADAMUS: On, tamam.


ELISABETH: Evet.


ADAMUS: Güzel. Aksaklık yok mu? İçsel zorluklar yok mu? Gerilim yok mu?


ELISABETH: Zorluklar - bağlantı eksik.


ADAMUS: Bağlantı eksik. Tamam. Çalışıyor musun? Bir işin var mı?


ELISABETH: Evet.


ADAMUS: Ne tür bir meslek?


ELISABETH: Tıp doktoru.


ADAMUS: Oh, tıp doktoru. Vay canına. Güzel. Peki Cennetin Çarmıhı'ndan beri mesleğin hakkında ne düşünüyorsun? Sürdürmeyi mi düşünüyorsun? Bırakmayı mı?


ELISABETH: Benim mesleğimle ilgili bir sorunum yok.


ADAMUS: Hayır, tamam. Güzel. Tamam, üç tane onumuz var.


LINDA: Vay canına.


ADAMUS: Tamam.


LINDA: Ben sadece beş derdim! Ama her neyse!


ADAMUS: Bu kadar iyimser olma (birkaç kıkırdama). Selamlar.


AGNES: Merhaba. Ben yedi derdim.


ADAMUS: Yedi. Tamam. On değil.


AGNES: Hayatımda büyük aksaklıklar olmadı ama çok fazla sabırsızlığım vardı. Ve havai fişekler falan beklemiyordum ama bazı oldukça insani sorunların sihirli bir şekilde ortadan kalkmasını bekliyordum!


ADAMUS: Doğru.


AGNES: Ama yok olmadılar.


ADAMUS: Yok olmadılar. Tamam (kıkırdar). Bunları bizimle paylaşabilir misin?


AGNES: Evet, elbette. Bolluk sorunu. Hala orada.


ADAMUS: Bolluk. Oh.


AGNES: Evet. Ben hayatımda büyük değişiklikler yaptım. Yani, insan perspektifinden bakarsam, geldiğim yerden, bu büyük bir değişim gibi.


ADAMUS: Doğru.


AGNES: Ki ben mutluyum.


ADAMUS: Doğru.


AGNES: Ama bazen baktığımda, özellikle de benim olmak istediğim şekilde yaşayan diğer Şambralara baktığımda, "Ah! Ben neyi yanlış yapıyorum?" diyorum.


ADAMUS: Evet, evet (kıkırdar). Evet.


AGNES: Evet. Yani, çok fazla şikayet edemem ama gerçekten memnun değilim.


ADAMUS: Tamam. Bu durumu daha sonra ele alacağız.


AGNES: Bunu çok isterim. Teşekkür ederim.


ADAMUS: Güzel. Güzel. Bu oldukça basit.


AGNES: Bununla ilgili senin de olduğun rüya gördüm.


ADAMUS: Oh.


AGNES: Ve sen bunu çok basit hissettirdin. Yine de, onu topraklayamıyorum. İşe yaramıyor.


ADAMUS: Biz onu bugün topraklayacağız.


AGNES: Teşekkür ederim! Bu harika olur!


ADAMUS: Birkaç tane daha. Cennetin Çarmıhı'ndan beri hayatınızdaki zarafet.


TERRI: İki ya da üç.


ADAMUS: İki ya da üç, tamam. Neler oluyor?


TERRI: Bedenimde hala bir sürü ağrı var. Kök çakranın topraklanması, kalçalar. Oh, vay canına.


ADAMUS: Doğru. Bu arada, çakraları hemen atın.


TERRI: Peki, tamam, kalça bölgesi. Bu ne anlama geliyor?


ADAMUS: Kalçaları at. Yani, bilirsin (Adamus kıkırdar).


TERRI: Evet.


ADAMUS: Başka bir deyişle, şu anda hepsi bütünleşiyor.


TERRI: Evet, bütünleşiyor.


ADAMUS: Bu da sorunun bir parçası.


TERRI: Ve ben komik yürüyorum. Yani, beceriksizce. Ben bunun dışında ...


ADAMUS: Nasıl komik yürüyorsun?


TERRI: Kalçalarım yüzünden ...


ADAMUS: Oh. Oh.


TERRI: ... sallana sallana yürüyeceğim ve dengemi korumak zorunda kalacağım.


ADAMUS: Doğru.


TERRI: Ve bir ya da iki kez "Bu benim bedenim" diye hissettim ve normal yürüyebildim. Yani, bir ya da iki kez.


ADAMUS: Doğru.


TERRI: Ama geri kalan zamanlarda, iki ya da üç, üç ya da dört.


ADAMUS: Bütün bu kalça olayı da ne?


TERRI: Bilmiyorum!


ADAMUS: Bu ne kadar zamandır devam ediyor?


TERRI: Uzun zamandır.


ADAMUS: Uzun zamandır. Nereden geliyor bu?


TERRI: Sanırım bu utanç ve şüphe. Bilmiyorum. Bilmiyorum. Oh! Afedersiniz, hayır! Henüz bilmiyorum.


ADAMUS: Evet, doğru, doğru! (Adamus kıkırdar) "Henüz farkına varmadın." Bunu şimdilik es geçeceğim. Ama orada tuvalete oldukça yakınsın, her ihtimale karşı (bazı kıkırdamalar).


TERRI: Evet.


ADAMUS: Sadece çılgınca bir tahminde bulun. Sence bu kalça sorunu nereden kaynaklanıyor?


TERRI: Şey, ilerlememekten.


ADAMUS: Hayır.


TERRI: Hayır mı?


ADAMUS: Hayır. Hayır, hayır. Bir dakikalığına onu hisset.


(duraklama)


Uzun zamandır birilerini, bir şeyleri, aile meselelerini taşıyorsun.


TERRI: Çok, çok, çok uzun zamandır bakıcıyım.


ADAMUS: Uzun zaman. Uzun zaman. Ve bunun bir kısmı ailenle çok fazla ilgilenmenle bağlantılı. Ve bir süre sonra, yani, sürekli birilerini ya da bir şeyleri taşımaya çalışırsan, bu kalçanı etkileyecektir. Peki, ne yaparsın?


TERRI: Ohh, tamam.


ADAMUS: Evet - eghh! (sağa sola esneyerek) - bırak onu. Ve sonra sadece, sanki ...


TERRI: Ve sonra diğer taraf (kıkırdar).


ADAMUS: Hayır, hayır. Hayır, demek istediğim esnet. Esnet.


TERRI: Ohh! Tamam.


ADAMUS: Ve biliyorsun, uzun bir zaman boyunca gerçekten sana ait olmayan bir sürü ıvır zıvırı taşıdın. Oldukça basit şeyler. Bırak gitsin. Bunu daha sonra ele alacağız.


TERRI: Evet. Buna ihtiyacım var.


ADAMUS: Güzel. Evet. Biliyorsunuz, bunun da ötesinde, şu anda fiziksel sorunlar yaşayan herkes için bu aynı zamanda ışık bedenle, bütünlüğe ya da birliğe gelmekle de çok ilgili.


TERRI: Evet.


ADAMUS: Teşekkür ederim. Tamam. Umarım bugün buradan çıkarsın ve yaklaşık sekiz puan olursun.


TERRI: Umalım da öyle olsun.


ADAMUS: Güzel. Bir tane daha. Cennetin Haçı'ndan beri hayat nasıl?


LINDA: Az önce beni tersledin mi?! ( kıkırdar)


DIANE: Üç.


ADAMUS: Üç. Neler oluyor?


DIANE: Fiziksel sorunlar.


ADAMUS: Evet. Özellikle ne?


DIANE: Nörolojik, çoğunlukla ayaklarımda, sanki topallıyormuşum gibi.


ADAMUS: Doğru.


DIANE: Topraklanmış, ki ...


ADAMUS: Ayaklarınızda çok ağrı var mı?


DIANE: Evet.


ADAMUS: Evet.


DIANE: Sürekli.


ADAMUS: Evet. Çoğunlukla ayaklar. Başka nerelerde var?


DIANE: Eller. Dizler.


ADAMUS: Hemen hemen tüm vücut o zaman (Adamus kıkırdar).


DIANE: Sağ kol.


ADAMUS: Evet, evet. Tamam. Bunun ne hakkında olduğunu düşünüyorsun?


DIANE: (derin bir iç çeker) Bu bir tür ...


ADAMUS: Sen bir Âlem İşçisi miydin? Kendini bir Alem İşçisi olarak tanımlıyor musun?


DIANE: Ben kendimi öyle tanımlamıyorum.


ADAMUS: Tanımlamıyorsun. Tamam.


DIANE: Ama yine de bunun doğru olduğunu varsayıyorum.


ADAMUS: Eğer varsayıyorsan, o doğrudur.


DIANE: Tamam.


ADAMUS: Peki, özellikle ayaklarla ilgili sorunlarda neler oluyor?


DIANE: Sanki bir şey beni aşağı çekiyor gibi. Sanki kalmak ya da gitmek gibi bir soru varsa, bu...


ADAMUS: Aslında daha çok topraklanmış olmakla ilgili. Bilirsiniz, eğer topraklanmamışsanız, eğer enerji akmıyorsa, özellikle ayak sorunlarıyla karşılaşırsınız. Biraz da dizlerle ilgili. Ama kalmak mı yoksa gitmek mi istediğinizden emin olmadığını söylerken haklısın. Ve bu iyi bir şey. Yani, bunu kabullenebilir misin? "Kalmak mı yoksa gitmek mi istediğimi bilmiyorum ve fark etmez. Bugün buradayım. Belki yarın değil." diyebilir misin?


DIANE: Doğru.


ADAMUS: Demek istediğimşey,  bununla olan duygusal mücadeleyi aşmak. Çok önemli. Burada oturan herkesin ve internette çoğunuzun aynı sorunu yaşadığına inanıyorum, "Gerçekten kalmak istiyor muyum? Olamaz! Böyle düşünmemeliyim. Her zaman mutlu olmalıyım." Hayır. Bunu merak edeceksiniz, "Kalmalı mıyım? Bu ne lan?! Neden?!" Yani...


DIANE: Bazen.


ADAMUS: Şambra ile bunu iyice tartışmak isterdim. Neden kalıyorsun?! Neyin var senin?! (Deli falan mısın sen?! Bilirsiniz işte, "Neden?!" Ama ben nedenini biliyorum. Tamam, güzel. Umarım buradan ayaklarınız iyi hissederek ve en azından bir yediyle çıkarsınız.


DIANE: Teşekkür ederim.


ADAMUS: Tamam. Bunu gündeme getirdim, Cennetin Haçı'ndan sonraki zarafet konusunu. Yükselmiş Üstatlar Kulübü'nde bunun hakkında konuşuyorduk ve Kımızı Konsey aracılığıyla Cennetin Haçı'ndan sonraki tüm etkileri ölçüyorduk.


 


Cennetin Haçı Sonrası Etkiler


Bilmiyorduk - "bilmiyorum" demedim - ama olacak olan her şeyin etkilerini anlamıyorduk. Ve bunun arkasında muazzam bir fizik var, ancak ne olacağını anlamıyorduk.


Çoğu zaman enerjisel eğilimlere bakabiliriz. Bilirsiniz, geminin denizde hangi yöne gittiğini, nereye gideceğini görebilirsiniz. Ve genellikle psişik olmanıza gerek yoktur, sadece bir gözlemci olmanız yeterlidir, "İşte olayların muhtemelen gideceği yer."dersiniz. Cennetin Haçı'nda bunu bilmiyorduk. Her yere gidebilirdi. Gerçekleşme olasılığı daha yüksek olan bazı şeyler vardı ama en ufak birşey bile olayı farklı bir yöne sürükleyebilirdi. Ne olacağına dair pek çok endişe vardı. Bilirsiniz, temelde gökyüzünü açarsınız ve bu diğer enerjinin tümünün içeri girmesine izin verirsiniz ve tam olarak ne olacağını bilemezsiniz. Küçük bir şey bile bunu tetikleyebilirdi.


Gezegenin ne kadar zarafet içinde kalacağı, sizin tüm bu süreç boyunca ne kadar zarafet içinde kalacağınız konusunda endişeliydik, çünkü bu büyük bir mesele. Demek istediğim, İsa'dan, hatta Atlantis'ten bile önce gelen en büyük olay. Bu çok büyük bir olay, âlemleri açmak, gezegene gelen bu yepyeni enerjiye açılmak. Bu çok büyük bir olay.


Şimdi, bazılarınızın çok ama çok hayal kırıklığına uğradığını biliyorum ve bana yakındınız, "Adamus, hiçbir şey olmadı! Ben 23 Mart'ta büyük patlamalar bekliyordum. Ekonominin çökmesini, dünyanın savaşa girmesini, havanın kötüleşmesini bekliyordum ama hiçbir şey olmadı." Buna cevabım, " Yaşasın! İyi, oldu." O zaman siz işinizi yaptınız, Âlem İşçileri olan sizler.


Kaç kişi kendini Alem İşçisi olarak tanımladı? (çoğu elini kaldırır) Evet, çok. Hem de çok. Siz işinizi yaptınız ve Dünya'da olanlar da topraklama ve çalışma yaparak işlerin ilerlemesini sağladı. Hepiniz işinizi yaptınız ve bu nedenle, nihayetinde Cennetin Haçı, en azından şimdiye kadar, Kıyamet oldukça zarif, şaşırtıcı derecede zarif, sessizce zarif oldu, tüm bu büyük şeylerin olmasını isteyen bazılarınızın hayal kırıklığına uğramasına rağmen. Ama zarif oldu ve bu, tüm bu olayda çok önemliydi, özellikle de diğer alemlerde çalışanlar, yumuşak bir geçiş olması gerektiğini biliyorlardı. Aksi takdirde, felaket olabilirdi ve küçük şeyler bunu bozabilirdi.


Size birkaç örnek vereceğim. Cennetin Haçı ve kısa bir süre sonra - ve bu Kona'daki toplantılarımızdan birini yaptığımız sırada meydana geldi - büyük bir dünya liderine karşı tüm gezegeni ve ekonomilerini kargaşaya sürükleyebilecek bir suikast girişimi oldu. Ve bu gerçekleşmedi. Yani, her şey planlanmıştı. Her şey planlandığı gibi ilerliyordu. Gerçekleşecekti. Ama son dakikada bir şey bunu değiştirdi.


Bunun nedeni bir grup insanın değişim için dua etmesi değildi. Belli bir sonucu istediğiniz için de değildi. Bu saray darbesinin önlenmesi için yeterli ışık vardı. Bazılarınız, "Bu iyi bir şey olurdu" diye düşünebilir. Ancak bunun sonucunda ortaya çıkacak kargaşa nedeniyle pek de öyle olmazdı.


Cennetin Haçı'ndan bu yana olabilecek bir dizi şey vardı - ve tüm bu dramlara girmek istemiyorum ama olabilirdi - olmadı. Çoğunlukla gezegen için çok zarif bir geçiş oldu.


Şimdi, bunu söylüyorum ve ayrıca pek çok şey de yaklaşıyor. Yakın geleceğinizde pek çok şey var. ProGnost Güncellemesinde bu konu hakkında biraz daha konuşacağım, ancak pek çok şey var. Fakat şu anda bunun kendi kişisel yaşamlarınızda nispeten zarif bir şekilde yapılabileceği konusunda rahatım.


Bir ile on arasında bir ölçekte Shaumbra'nın muhtemelen ortalama olarak beş yada altı civarında olduğunu söyleyebilirim. Bazıları zarafet açısından yaklaşık bir puan alıyor. Bazıları iki alıyor çünkü kutsal bir cehennemden geçiyorlar ama gülümsemeye devam etmeye çalışıyorlar. Bazıları hayatlarında muazzam aksaklıklar yaşıyor ama anlayışlılar; bunun neden olduğunu anlıyorlar. Pek çok nedeni var ama anlıyorlar, bu yüzden derin bir nefes alıyorlar ve bunu yaşamalarına izin veriyorlar. Ancak bedeninizde bu kadar çok şey olduğunda bu yıkıcı oluyor. Beden sorunları, muhtemelen şu anda en büyüğü.  Zihinsel istikrar, Şambra için çok önemli. Olağan bir hayat sürdürmeye çalışmak ve her şeyin değiştiğini bilmek büyük bir şey. Şu anda bazı Şambra'ların vertigo ya da sadece baş dönmesi olarak adlandırdıkları pek çok sorun var ya da pek çoğu "Yaşlanıyorum işte. Artık hafızam yok." diyor. Bunun onunla bir ilgisi yok. Bu, sistemlerde meydana gelen bütünsel bir değişimdir.


Yani, genel olarak, Şambra, zarafet açısından beş, altı. Ama ilk darbeyi siz alıyorsunuz. Bunun etkilerini ilk hissedenler sizlersiniz. Bu sizin bedeninizde oluyor. Zihninizi ve olup biten diğer her şeyi etkiliyor.


Şu anda, gezegende bir tür sessiz dönem olduğunu söylüyorum, çünkü metafizik ya da Adamus Fiziği diye adlandırdığım çok derin seviyelerde değişiklikler oluyor. Çok derin seviyelerde gerçekleşen şeyler. Çoğu insan ne olduğu hakkında hiçbir fikre sahip değil ama eninde sonunda her şeyi etkiliyor.


Bir Dünya işçisi olarak, bir Âlem İşçisi olarak yaptığınız işin büyük bir kısmı sadece tanrısallığa, yüksek âlemlere erişimi açmakla değil, aynı zamanda bunu pürüzsüz bir şekilde yapmakla ilgiliydi.


 


Gezegendeki Dağılma


Size sorum şu ve bu arada, eğer doğru cevabı verirseniz, Linda'nın doğru cevabı verene 100 dolar nakit vereceğini sanıyorum. Gerçekten paranın sana ait olduğuna dair kanıt gösterebilir misin? Yani ... (birisi "Oh, canım" der)


LINDA: Geoff'un bunu bana hediye olarak vermediğini mi söylüyorsun? (kahkahalar)


ADAMUS: Hayır, hayır, hayır, hayır! O benim paramdı! Geoffrey'nin değil, Cauldre'nin değil. Tamam, yani yüzlüğün var. Şuraya koyar mısın? Herkesi kışkırtmak istiyorum. Yani, kim doğru yaparsa.


LINDA: (fısıldar) Bekle, bekle!


ADAMUS: Yani ...


LINDA: (Parayı sayarak) İki ...


ADAMUS: ... şu anda ne oluyor ...


LINDA: ... altı, sekiz, on.


ADAMUS: Sadece bir tane yüz dolarlık banknot alamaz mıydın?


LINDA: Hayır.


ADAMUS: Tamam (bazı kıkırdamalar). Şu anda gezegende neler oluyor? Dağılma açısından, neler oluyor? Şimdi, bir an için bunu hissedin. Düşünmeyin, hissedin. Gezegende dağılma açısından neler oluyor?


( duraklama)


Tamam, Linda mikrofonu uzatacak.


LINDA: Tamam.


TRACY: Oh.


ADAMUS: Evet, "Oh!"


TRACY: Oh. Ne oluyor- ... Tekrar söyleyebilir misin?


ADAMUS: Elbette. Gezegende dağılma açısından neler oluyor? Ve soru kasıtlı olarak biraz belirsiz.


TRACY: Mm hmm.


ADAMUS: Şu anda ne dağılıyor?


TRACY: Evet, bulabildiğim en doğru şey değil sanki - biçim düzeyinde görmüyorum.


ADAMUS: Bir saniye bekle. Linda bu sadece ... (parayı sayıyor) Oh, hepsi burada. Güzel. Güzel. Sadece emin olmak istiyorum.


TRACY: Sanki, onu hissettiğimde, gezegendeki bedenlerimizle aynı olduğunu hissediyorum, ama içeri giren bir ışık var ve maddeyle etkileşime giriyor. Ve maddenin performansını, davranışını bozuyor. O arayüzde olduğu gibi, çok ince ama aynı zamanda devasa.


ADAMUS: Doğru.


TRACY: Her şey değişiyor gibi.


ADAMUS: Bunun eninde sonunda neyi dağıtacağını düşünüyorsun? Bahsettiğin bu dağılmanın nihai sonucu ya da tezahürü nedir?


TRACY: Hm. Bu iyi bir soru. Potansiyelini hissedebiliyorum ama biraz da korkuyorum. Aslında bu konuşmayı Marko ile yapıyordum. Zihnimde bir sonraki adımın ne olduğunu varsaymaktan ya da bilmekten biraz korkuyor olabilirim çünkü oluşmakta olan şeyin potansiyelini hissedebiliyorum. Ama bu formun ne olduğunu, ne yapacağını bilmiyorum.


ADAMUS: Doğru.


TRACY: Ama onu hissediyorum.


ADAMUS: Doğru. Tamam. Güzel.


TRACY: Evet.


ADAMUS: Hayır, bu önemli. Bazen sadece hissetmek, sanki - oh, henüz bitirmedin, o (mikrofonu) geri verme.


TRACY: Oh.


ADAMUS: Bazen sadece hissetmek iyidir çünkü henüz onu tanımlamak zorunda değilsin.


TRACY: Evet.


ADAMUS: Yani bunu hissediyorsun ve daha küresel bir ölçekte, bunun nasıl tezahür edeceğini düşünüyorsun? Sadece çılgınca bir tahminde bulun.


TRACY: Çılgınca bir tahmin. Bence insanların aklını başından alacak şeyler olmaya başlayacak. Yollar gibi ...


ADAMUS: Uzaylıların inmesi gibi mi?


TRACY: Hayır, uzaylıların inmesi değil.


ADAMUS: Evet, evet, evet.


TRACY: Ama üzerinde düşündüğümüz yolların havaya uçması gibi.


ADAMUS: Doğru.


TRACY: "Bu ne lan?" diyeceğimiz bir form gerçekleşecek.


ADAMUS: Evet. Tamam.


TRACY: Evet.


ADAMUS: Bu arada, uzaylıların şu anda gezegene girmesi yasaklandı.


TRACY: Oh, doğru, doğru.


ADAMUS: Yani eğer herhangi biriniz tüm bunlarla ilgileniyorsanız, onlar yasaklandılar. Buraya gelemezler. Tamam.


TRACY: Evet, yani beklenmedik ya da garip şeyler.


ADAMUS: Tuhaf şeyler. Bana sadece çılgın bir örnek verin. Eğer bir bilim kurgu yazarı olsaydın, ne hakkında yazardın?


TRACY: (kıkırdar) Bilmiyorum. Sanki sen bunu söylediğinde aklım duruyormuş gibi hissediyorum.


ADAMUS: Sorun değil. Bir şeyler uydurabilirsin. Pfff! Her neyse, bilirsin. Sen bir yazarsın. Ne istersen uydurabilirsin.


TRACY: Bilmiyorum, aklıma bir şey gelmiyor.


ADAMUS: Tamam.


TRACY: Evet.


ADAMUS: Eğer aklına bir şey gelirse, Linda'ya seslen. Mikrofonla geri dönecektir.


TRACY: Tamam.


ADAMUS: Evet.


TRACY: Tamam.


ADAMUS: Güzel.


LINDA: Tamam. Bir tane daha?


ADAMUS: Dağılma. Evet.


LINDA: Tamam.


ADAMUS: Gezegende dağılma açısından ne tür şeyler oluyor? (Linda Andy'yi mikrofonla şaşırtırken Adamus kıkırdar)


ANDY: (kıkırdar) Merhaba.


ADAMUS: Merhaba.


ANDY: Bence insan beyni tam olarak yeniden kablolanmıyor ama yeniden değerlendiriliyor.


ADAMUS: Genel olarak, tüm insanlarda mı?


ANDY: Genel olarak. Bence insanlar yaşamlarını ya da yönlerini yeniden değerlendiriyorlar.


ADAMUS: Bu COVID'in yaptığı bir şey değil miydi?


ANDY: Yardımcı oldu.


ADAMUS: Evet.


ANDY: Yardımı oldu. Ama sanırım artık derine iniyor.


ADAMUS: Doğru.


ANDY: İnsanlar "Tanrım, bunu tüm hayatım boyunca bir hedef için yaptım," diyorlar ve " Hop! Hedef gitti." Yani, yeniden değerlendirme. Evet.


ADAMUS: Tamam. Nüfusun yüzde kaçının - sadece çılgınca bir tahminde bulunun - beyninde bu gerçekleşiyor olabilir? Herkes mi?


ANDY: Herkes.


ADAMUS: Herkes. Tamam. Vay canına.


ANDY: Herkes. Yani, herkesi kapsıyor. Gerçi bazı insanlar o kadar kemikleşmiş ki, dışa dönük pek bir değişim göremiyorsunuz.


ADAMUS: Doğru, doğru.


ANDY: Ama adamım, gözlerinin içine bakıyorsun ve "Ne oluyor lan?" diyorlar.


ADAMUS: Doğru, doğru.


ANDY: Bilirsiniz, "Oh, farklı bir şey var."


ADAMUS: Evet. O zaman bunun nasıl ortaya çıkacağını düşünüyorsun? Bilirsin, herkes frontal lobotomi (beynin frontal lobunun ameliyatla alınması) gibi bir şey geçiriyor ve sence bu insanlarda nasıl ortaya çıkacak?


ANDY: (duraklar) Değişiklikleri dört gözle bekliyorum ama bir tahminde bulunmayacağım.


ADAMUS: Tamam. Bilgece. Çok akıllıca. Evet.


ANDY: Evet.


ADAMUS: Ama eğer sadece bir şey uyduracak olsaydın, yani, kayıt dışı. Bu kamera mı (kamerayı gösterir) - oh, evet - kayıt dışı, ne olurdu?


ANDY: Bence değerlerin değiştiğini göreceksiniz, hem parasal değerlerin hem de yönelimlerin değiştiğini.


ADAMUS: Bu belirsiz.


ANDY: (kıkırdar) Evet! Evet, oldukça belirsiz, değil mi!


ADAMUS: Tamam. Yine de zor bir soru. Yani, bu zor bir soru.


ANDY: Evet. Bilirsin, bilmiyorum, heteroseksüel insanlar tuhaflaşır. Eşcinsel insanlar hetero olur (bazı kıkırdamalar). Yani, her şey, her şey ...


ADAMUS: Gezegen değişiyor.


ANDY: Her şey değişiyor.


ADAMUS: Evet. Tamam.


ANDY: Evet.


ADAMUS: Pekala. Güzel. Teşekkür ederim.


ANDY: Ve dört gözle bekliyorum.


ADAMUS: Güzel.


ANDY: Evet.


ADAMUS: Birkaç tane daha.


LINDA: Tamam. Birkaç tane daha. Bakalım bu nereye gidecek. Tamam.


ADAMUS: Peki, şu anda dağılma açısından neler oluyor? Ve bu nasıl ortaya çıkıyor?


VANESSA: Sanki eski olan sunuluyor ve yeni olana karşı bir direnç varmış gibi geliyor.


ADAMUS: Doğru. Doğru.


VANESSA: Ve neredeyse bu fırsatlar ya da potansiyeller gibi, bunu sadece arkadaşlarımda ve sıradan insanlarda görüyorum ve onlar bu fırsatlara direniyorlar ve sonra da hayatlarında tamamen hüsrana uğruyorlar. Yani, makrokozmosda, daha büyük ölçekte, bunun bu ışıkta da gerçekleştiğini hayal ediyorum.


ADAMUS: Tamam. Tamam.


VANESSA: Neredeyse - ve bunu kendimde de hissediyorum - sanki bu trende ya da raydayım ve ufak bir şey oluyor ve mevcut olana karşı direnç nedeniyle çok kolay düşebiliyorum.


ADAMUS: Doğru.


VANESSA: Ve bu yüzden de bana çok fazla iniş ve çıkışa neden oluyormuş gibi geliyor.


ADAMUS: Peki Cennetin Haçı'ndan bu yana hayatınız ne kadar zarif oldu?


VANESSA: On da olabilir, sıfır da olabilir.


ADAMUS: Ah, işte böyle. Bu iyi bir yanıt (Adamus kıkırdar). Evet, ve aradaki her şey aynı anda.


VANESSA: Hepsi aynı anda.


ADAMUS: Hepsi aynı anda.


VANESSA: Ve ayarlama.


ADAMUS: Evet.


VANESSA: Biliyor musun, kendime sadece uyum sağladığımı hatırlatıp duruyorum.


ADAMUS: Evet. Ve bu uyum sağlamaktan daha fazlası. Bu tam bir dönüşüm. Bu arada, "Hayatınız ne kadar zarif oldu?" sorusunun doğru yanıtı "Sıfırdan ona kadar. Yukarıdakilerin hepsi, hepsi aynı anda." Her şey değişiyor. Evet.


VANESSA: Evet.


ADAMUS: Tamam. Bir tane daha - teşekkür ederim - dağılmalar hakkında bir tane daha.


LINDA: Tamam. Genç birini seçmek istiyorum. Bir acemi. Hanginiz - siz karar verin (önde oturan Lucca ve Christina'yı kastederek).


ADAMUS: Ahh!


LINDA: (Luca mikrofona uzanır). Oh! Onu istiyor (kıkırdar).


ADAMUS: Oh, evet!


LINDA: Sen seçtin.


LUCCA: Merhaba.


ADAMUS: Merhaba. Hoş geldin. Burada olmana sevindim.


LUCCA: Teşekkür ederim.


ADAMUS: Evet.


LUCCA: Sanırım büyük dağılmalardan biri şu ki bunu çoğunlukla arkadaşlarımda ve çevremdeki insanlarda görüyorum, onlar içinde çok fazla yerçekimi olan şeyler yapmaya ve bu şekilde enerji elde etmeye alışkınlar. Ama Cennetin Haçı'ndan sonra, seçebilecekleri başka bir yol varmış gibi görünüyor ve bilmiyorum, sanırım bundan yoruluyorlar.


ADAMUS: Doğru.


LUCCA: Bu yüzden onlara bakıyorum ve "Sadece gözlerinizi açın, bilirsiniz, sadece önünüzdeki diğer yolu görün" diyorum. Ama onlar bu konuda ısrar ediyorlar ve bence bu konuda, işleri bu şekilde yapma konusunda ısrar etmeye devam edecekler. Yani, evet ve bence bu biraz zaman alacak.


ADAMUS: Küresel ölçekte, dağılmanın bir sonucu olarak özellikle gerçekleşen herhangi bir şey görüyor musunuz ve eğer öyleyse, nedir?


LUCCA: Evet, bence uluslararası ölçekte daha demokratik bir yapı oluşuyor. Yeni para sistemleri ve insanların çıldırması için potansiyel görüyorum.


ADAMUS: İnsanlar çıldırıyor (Adamus kıkırdar). Güzel. Evet. Gerçekten çıldırıyorlar.


LUCCA: Evet.


ADAMUS: Güzel. Teşekkür ederim. Yani, kimse tam on ikiden vurmadı, ama (Tracy) en yakın olanı sendin, bu yüzden 100'ü sen alıyorsun. Evet, mm-hmm, senin için.


LINDA: Oh.


ADAMUS: Evet, evet. Evet. Yani, şu anda dağılma hakkında konuşuyordunuz ...


LINDA: Bunu ona vermemi ister misin?


ADAMUS: Evet. Evet, lütfen. Evet, evet. Evet. Sanırım bundan hoşlanacaktır.


 


Işığın Etkileri


 En yakını Tracy idi, çünkü şu anda gezegende tamamen ışık faktörü olduğunu söylüyordunuz ve gerçekten değişen şey de bu. Ve sizden bunu gerçekten hissetmenizi istiyorum. Bunu fazlaca düşünmek kolaydır ama şu anda olan şey, Cennetin Haçı'nın, Kıyamet'in bir sonucu olarak gelen ışığın gerçekliğin doğasını değiştiriyor olmasıdır. Gezegendeki her şeyi değiştiriyor. Cauldre makalelerinden birinde bundan biraz bahsetti ve ben de yakın zamanda düzenlenen bir Keahak'ta bundan bahsettim.


Bu gezegendeki ışık değiştiğinde - hacim olarak düşünmeyin, ışıktaki parlaklık, ışıma, genişlik açısından düşünün - içeri girdiğinde, maddeyi etkiler. Parçacıkları etkiler ve düşünceleri de etkiler. Birdenbire daha fazla parlaklık olur. Birdenbire, aslında sadece enerji olan, daha fazla kullanılabilir ışık içeri girer ve bu, statüko üzerinde, gezegende uzun zamandır süregelen şeyler üzerinde büyük bir yıkıcı güçtür. Ve çok, çok yıkıcı olabilir. Her şeyi paramparça edebilir.


Şu anda sahip olduğunuz şey - gezegenin fiziği kırılgan bir şekilde bir arada tutuluyor. Çoğunlukla yerçekimiyle, ama aynı zamanda zaman, uzay ve elektromanyetik unsurlarla bir arada tutuluyor. Ama çoğunlukla yerçekimi. Ve yerçekimi sadece nesnelerin yere düşmesi gibi fiziksel bir şey değildir. Yerçekimi, gerçekliği ya da daha doğrusu yanılsamaları bir arada tutan şeydir.


Buna daha fazla ışık katarsınız, çünkü bu yerçekiminin içinde kendini daha fazla bilince açmış yeterince varlık vardır - siz burada gezegendesiniz - ve bu her şeyi değiştirmeye başlar. Bu yıkıcı bir güçtür.


Bu gerçekliğe gelen ışık, parlamaya başlar - ve yine, daha hızlı ya da daha büyük olarak düşünmeyin, sadece daha fazla parlaklık olarak düşünün - yol boyunca her şeyi dağıtır. İşte bu yüzden Cennetin Haçı'nın şimdiye kadar oldukça zarif olduğunu söyleyerek başladım. Oldukça zarif. İşler gerçekten çığırından çıkabilirdi. Ya da - bu bir "ve/veya" durumudur - bu gerçekliğin bir arada tutulma şeklinin kırılgan doğası nedeniyle her şeyi parçalayabilir ya da her şeyin takılıp-sıkışıp kalmasına neden olabilirdi. Bilirsiniz, neredeyse sistem için bir şok olabilirdi. Gerçekten de her şeyin donmasına ve kilitlenmesine neden olabilirdi. Hayatınızda duygusal bir durum olduğunda bunun nasıl bir şey olduğunu bilirsiniz ve bazen donar ve sonunda bedende sıkışıp kalır ve sonra yıllarca terapi görmeniz ve sonunda onu bırakmak için Crimson Circle'a gelmeniz gerekir (birkaç kıkırdama). Yani şu anda gezegende olan şey bir nevi budur.


Kıyamet başladığından beri ortalık oldukça sessiz. Ama içeri akan bir ışık unsurumuz var. Yine, geçenlerde Keahak'ta bahsetmiştim, gerçeklik - bunun için iyi bir kelime yok, iyi bir insan kelimesi yok - ama buna ruhun, bilincin doğal ışığı ile buradaki gibi bir gerçekliğe gelen ışık arasındaki hız farkı diyelim. Aynı ışık hüzmesinde geliyorlar ama biri deneyime girmek için aşağıya doğru iniyor; böylellikle şimdi bir fark oluşuyor- ben buna hız diyeceğim ama aslında öyle değil - ışık hızı ve ışık hızındaki bu fark, yerçekimini yaratıyor, bu da sonuçta parçacıkları yaratıyor ve düşüncelerin bile bir yerçekimi var. Yani, biz o bölgedeyiz, o arada kalan bölgedeyiz, ki bu her zaman mevcut olan berrak bir ışık anlamına gelir, ama sadece - cıyuuvv! - o bir şekilde bu gerçeklikten geçip gidiyor ve sonra bu gerçekliği - ya da isterseniz illüzyonu - yaratmak için aşağı inen ışık var. Bunlar değişiyor. Bu belirli ışık hüzmesi değişiyor.


Dolayısıyla, bunun gezegendeki her şeyi değiştirmesi gerekir ve Kıyamet de aslında bununla ilgilidir. Bu ışığın ışık hüzmesi kısmen varlıklarına daha fazla bilinç katan gezegendeki insanlar nedeniyle değiştiğinde, bu ışık için farklı bir cezbedici ya da topraklama yaratıyor diyebiliriz.


Dolayısıyla, şu anda her şey altüst oluyor ve şu anda dış dünyada pek bir şey göremiyorsunuz. Kendi içinizde bir çok şey hissediyorsunuz, çünkü bunların çoğu o derin seviyelerde gerçekleşiyor. Çoğu insan bunun farkında bile değil. Çoğu insan uzun bir süre bunun farkında olmayacak, bunun dışında çok garip şeyler olduğunu gözlemlemeye başlayacaklar.


Şimdi, "garip" dediğimde, ekonomi, o kadar da garip değil ve ekonominin iniş çıkışları olacak. Ben insanların beş ya da on yıl önce hayal edebileceklerinin ötesine geçen gerçekten garip şeylerden bahsediyorum. Gerçekten garip şeyler, özellikle de gökyüzünde kimsenin anlam veremediği gerçekten garip ışıkların görülme ihtimali yüksek. "Bu meteorolojik bir olaydır, Dünya'nın değişen manyetiğiyle ya da başka bir şeyle ilgilidir" gibi bir sürü teorileri olacak ama kimse bunu gerçekten çözemeyecek. Birçok insan tarafından görülen, garip, bu çok garip ışıklar. Sonra bunun uzaylılar olduğunu söyleyecekler ama onlara uzaylıların şu anda yasak olduğunu söylediğimi söyleyebilirsiniz. Ve kimsenin tam olarak açıklayamadığı ve tanımlayamadığı garip şeyler oluyor.


Bunlar gerçekleşecek şeyler ve bu arada bu, pek çok başka şeyi, daha çok düşündüğünüz geleneksel şeyleri bozacak. Siyasetten paraya kadar her şeyi altüst edecek - bunlar bariz olanlar - ve insan zihni, genel olarak insan zihni üzerinde çok ama çok yıkıcı olacak. İnsanlar bunu anlamayacak. Birçoğu bir şeyler hissedecek ama ne olduğunu bilmeyecek ve delirdiklerini düşünecekler. Sadece delirdiklerini düşünecekler. Geçmişte bundan bahsetmiştik ama gezegende yepyeni bir çılgınlık faktörü olacak ve insanlar çok tuhaf şekillerde davranacaklar.


Şimdi bunu size geri döndürelim - yaşamınızdaki yıkıcı güçler - onlar, bu ışık içeri girdiğinde ve temelde parçacıklar ve düşünceler arasındaki tüm boşluğu aktive ettiğinde veya doldurmaya başladığında meydana gelirler. Birkaç dakika içinde bununla ilgili bir merabh yapacağız.


Şu anda yaşamınızda her ne yaşıyorsanız, bu zarafet düzeyinde bire ondur. İyi günler, kötü günler açısından bire on. Hepsi oluyor ve hepsi birbirine karışmaya başlıyor. Aynı anda hem çok çok iyi hem de çok çok kötü hissedebilirsiniz ve hatırlamanız gereken şey bunun sadece bir dağılma olduğudur, ama bu dağılmayı siz istediniz, kendi içinizdeki değişiklikleri istediniz. Ve eğer gezegen de değişirse değişsin, ama bu değişiklikleri kendi içinizde olmasını isteyin.


Çok uzun zaman önce Tobias ve sonra ben, tutku hakkında konuşmaya başladık. Bilirsiniz, uyanışla ilgili en zorlayıcı şeylerden biri eski tutkunun yok olması ve boş hissettirmesidir. Orada hiçbir şey yoktur. Tutku sadece - neden sabah kalkayım ki değildir. Şu anda Cennetin Haçı'ndan sonra olan şey, tutkunun geri dönmesidir ama bu çok farklıdır. Tutku sadece yemek pişirmek, bu da yüzeye çıkabilir, yada resim yapmak ya da diğer insanlara yardım etmek gibi şeyler için değildir. 


Yeni tutku sadece ışığınızın parlamasına izin vermektir. İşte bu kadar. İşte bu kadar. Bazılarınız "Bu biraz sıkıcı" diye düşünebilir. Hiç de değil. Bu tutku şimdi geri dönüyor ve daha önce, "Ben sadece burada gezegende ışığımı parlatmak istiyorum" demek hoş bir düşünce olabilirken, şimdi bu aslında çok yapılabilir ve uygundur. Kıyametten gelen o ışık burada. Şimdi bunu gerçekten yapabilirsiniz ve siz bunu yaparken - tekrar bankta oturmaya dönüyoruz - bu bilinçli bankta oturmayı yaparken, içinizde tam da buraya yapmak için geldiğiniz şeyin bu olduğuna dair yenilenmiş bir his var.


Yeni Işık olarak adlandırdığım bu faktör oluşuyor. Eninde sonunda bilinç ve enerjinin birbirine karışması, birlikte olması faktörüne de sahipsiniz. Buraya gelme nedeniniz bu ve bazılarınızın zaten hissettiği ama hissetmeye devam edeceğiniz tutku da bu. Dolayısıyla, şu soruyu sorduğunuzda, "Neden bu gezegendeyim? Neden kalmalıyım?" diye sorduğunuzda, tam da bunun için, ışığın bu tutkusunun ortaya çıkmasına izin vermek içindir.


Bununla birlikte derin bir nefes alalım.


Şu anda gezegende fizik alanında o kadar çok şey oluyor ki, çoğu insan bunun farkında bile değil. Mesele şu ki, bu yeni fiziği siz yaratıyorsunuz. Gezegendeki ışık fiziğini ve bunun gerçekte nasıl işlediğini siz yaratıyorsunuz. Ve tüm gerçekliği nasıl etkilediğini. Ve yine, son toplantılarımızdan bazılarında bahsettiğim gibi, yeni anlayış, ışığın metafiziği, fizikçiler ve hatta kuantum fizikçileri tarafından şimdiye kadar önerilen ya da konuşulan her şeyin çok ötesine geçiyor. Işık hızındaki fark gerçekliği yaratır. Gerçekliği değiştirmek istiyorsanız - ve tekrar ediyorum, aslında bu hız değildir. Ama bunun için insani bir kelime yok, o yüzden ben buna ışığın parlaklığı diyeceğim. Işığın saf düzeydeki parlaklığı ile maddi düzey dediğiniz şey arasındaki fark, gerçekliği yaratan şeydir. Ve şimdi bu gerçeklikte, bu seviyede daha fazla parlaklığa erişiminiz var; bunun neler yapabileceğini hayal edin. Şu anda içinizde neler yaptığını hayal edin.


Cennetin Haçı'ndan sonraki sessiz dönem bir tür lütuftur çünkü bu ışığın gerçekten içeri girmesine ve tüm bu boşlukları doldurmasına izin vermektedir.

 

 

Karanlık


Gezegendeki en büyük yanılgılardan biri - ve bence hayal kırıklıklarından biri de - karanlığın anlaşılmamasıdır. Karanlığın. Ve her zaman karanlık güçlerle savaşan dinlerden gelen her şey ve hatta Şeytan'ı ve bu şeytan benzeri varlığı, karanlığa bir suret kazandırmak, onu insanlaştırmak için yarattılar. Bu bir savaştır, "Karanlığı yok edeceğiz" ve o şeytani ve kötü olandır savaşı.


Tobias bunu yıllar önce söylemişti (burada), "Karanlık sadece sizin tanrısallığınızdır", o ışıkla doldurulmayı bekler demişti. Karanlık, boşluk, hiçlik sadece nötr bir durumda aktive edilmeyi bekleyen kendi enerjinizdir. Hepsi bu kadar. Ama insanlar onu kötü adama, hortlağa, şeytana dönüştürmek zorunda kaldılar ve "Bununla savaşacağız" dediler. Ve sonra, onu daha da kötüleştirmek için ki Yeni Çağ bunu üstlendi, "Biz ışık işçisiyiz ve kılıçlarımızı taşıyacağız. Başmelek Mikail'i çağıracağız ve karanlığın canına okuyacağız ve ışığımızı her yerde parlatacağız." dediler. Parlattıklarını düşündükleri gerçek ışık değildir. Bu bir tür sahte "iyi niyetli" enerjidir. Karanlığın ne olduğu hakkında hiçbir fikirleri yoktu. Karanlık diye bir şey yok! Dinlerin, New Age'in ve diğerlerinin öne sürdüğü gibi karanlık diye bir şey yoktur, bu savaşılacak bir şey değildir. O sadece ışığı bekleyen, doğru zamanı bekleyen bir şeydi. Hepsi bu kadar.


Dünya nüfusunun, insanlığın karanlığı kötü bir güç, bir dış güç olarak kabul etmesi ne kadar da utanç verici. Tek yaptıkları kendilerini öldürmekti. Tek yaptıkları o kılıcı alıp kendi içlerine saplamaktı.


Uğraştığımız ileri metafizikte, ışık anlayışı - ve ışık basitçe atıl durumda olan enerjidir, enerji şimdi bilinçli hizmete çağrılıyor veya aktive ediliyor. Hepsi bu kadar. Ve ışık her zaman oradadır. Ruhunuzun ışığı asla kaybolmaz ama siz onun orada olmadığı yanılsaması içinde yaşayabilirsiniz. Ya da bu gerçekliği yaratmaya yardımcı olması için o ışığın belli bir miktarını kabul edebilirsiniz, ama sonra gelen ışığa daha fazla parlaklık vererek de onu kolayca değiştirebilirsiniz. Ama konumuza dönelim.


İnsanların bu kadar uzun süre karanlığın kötü olduğuna, kötü bir güç olduğuna inanmış olması ne kadar da utanç verici. Öyle bir şey yok. Sanırım bir süre için harika bir oyundu ama öyle bir şey yok. Ruhunuza karşı bir güç yok. Ruhunuzda pek çok farklı deneyim yaşayabilirsiniz. Eğlenceli ya da kötü bir hayatınız olabilir, bolluk içinde ya da bolluk içinde olmayan bir hayatınız olabilir. Ancak şu anda konuştuğumuz metafizik, eski kavramların ötesine geçiyor. Ve şu anda gezegendeki yıkıcı güç, ışık ve karanlığın yeni anlayışıdır. Işığın hızlarındaki farkın gerçekliği yarattığı anlayışı ve eninde sonunda Kıyametle birlikte gelen bu ışığın, gerçekliği kolayca değiştirmesini sağlayabilirsiniz. Kolayca.

 

 

Savaşlara Son Verin


Şimdi, burada Shaumbra'ya bir meydan okuma yapacağım ve bu meydan okumayı yıl sonuna kadar sürdüreceğiz ve sonra geri dönüp izleyeceğiz. Ancak meydan okuma oldukça basit.


Tüm hayatınızı ve yaşamlarınızı bir şeylerle mücadele ederek geçirdiniz. Hepinizin yanınızda taşıdığınız fiziksel ya da metaforik bir kılıcı vardı. Tüm hayatınızı pek çok farklı şekilde savaşarak geçirdiniz. Gerçek anlamda, savaşta - birçoğunuz dini güçler için savaştınız, birçoğunuz ülkeler için ordularda savaştınız - ama savaşın çoğu günlük olarak yapıldı, hayatınız için bir şeyler elde etmeye çalıştınız, bir şeyi başarmaya çalışmak için çok çalıştınız. Sizharika bir kılıç taşıyıcısısınız. Bırakın onu. Yere bırakın.


Gücünüzü ve enerjinizi kullanıyorsunuz, "Oraya gideceğim ve bunu gerçekleştireceğim!" diyorsunuz. Siktir edin! Cidden, bırakın onu. Çok çalışmaya, çok mücadele etmeye, bir şeyler için savaşmaya o kadar alışmışsınız ki, bir tür başarı elde ettiğinizde, bir şey elde ettiğinizde gurur duyuyorsunuz, "Ben zorlu bir savaşçıyım. Ben bir savaşçıyım. Bunu başarabilirim. Tüm bu enerjiler arasında yolumu bulabilirim. Bunun için savaşacağım." Sonra birkaç küçük savaşı, yani küçük savaşları kazanırsınız ve kendinizi enerji sahibi büyük bir savaşçı mı sanırsınız? Hayır. Hayır, artık olmaz.


Elbette,bunu yapan sadece siz değilsiniz. Dünya bu şekilde işliyor. İnsanların yaptığı şey bu: "Bunun için çalışmalıyım, bunun için savaşmalıyım, bunun için mücadele etmeliyim, bir şeylerin üstesinden gelmeliyim." Ve sonra kendinizle gerçekten gurur duyarsınız, "Bakın hayatımda nelerin üstesinden geldim. Kişisel sorunlarıma, duygusal sorunlarıma, iş sorunlarıma bakın. Bunların hepsini savaşarak yaptım." Bu artık son buluyor. Hepsi sona eriyor. Ve bu zor olacak çünkü siz işleri bu şekilde yapmaya alışkınsınız; gezegen de işleri bu şekilde halletmeye alışkın.


Zor olan, savaşları durdurmak. Kavgaları durdurmak. Tüm o sıkı çalışmayı durdurmak. Her şeyin çok zor ve titiz olması gerektiğini düşünmeyi bırakın ve şimdi alın.


Bundan yüzlerce farklı şekilde bahsettim, "Enerji Üstada hizmet eder." "Enerjinin size hizmet etmesine izin verin." Bunu şu şekilde ifade edeceğim, "Şimdi alın."


Hepsi orada. Kıyametle birlikte gelen ışığın içinde. Bedeniniz için orada. Artık bedeninizle savaşmıyorsunuz ve pek çoğunuz hala bunu yapıyorsunuz. Bir yeriniz ağrıyor ve onunla zihinsel olarak savaşıyorsunuz. Şöyle diyorsunuz: "Bunun üstesinden geleceğim. Ben güçlüyüm. Olumlu düşüneceğim." Sadece mücadele ediyorsunuz. Hepsi bu.


"Bolluk sorunlarım var. Çok çalışmalıyım ve yapmalıyım - neyi yanlış yapıyorum? Diğer insanları görüyorum, çok çalışıyorlar ve bolluk içindeler. Belki ben yeterince sıkı çalışmıyorum. Belki de yeterince zeki değilim." Bu bir savaş. "Yeterince zeki değilim." Bu da bir savaş. "İşin püf noktalarını bilmiyorum." Bu da bir savaş. Bu basit bir şeydir: Almak.


Bu belki de Kıyamet'in bir sonucu olarak ortaya çıkan en büyük değişikliktir. Şimdiye kadar bu konuda çoğunlukla oldukça zarif davrandınız; büyük düzeylerde bozulmalar oldu. Ancak Shaumbra'nın hala "Bu ışığı alacağım ve tüm sorunlarımın üstesinden geleceğim ve fiziksel rahatsızlıklarımın üstesinden geleceğim." diye savaştığını görüyorum. Hayır.


Şimdi, işin zor kısmı, sizin ve insanların içine işlemiş olan, bir şekilde enerjiler aracılığıyla çalışmanız gerektiği; bir şekilde kendinizi zorlamanız gerektiğidir. Bu şeylerin üstesinden gelmek için ya zeki, ya çalışkan, yada iyi görünümlü, üçünden biri olmalısınız. Hayat, üstesinden gelmeye çalıştığınız bu engellerin sürekli bir dizisi haline gelir. Ve bazen, arada bir, engellerin üstesinden gelmekte iyi olursunuz ve sonra şöyle düşünürsünüz, "Oh, gördünüz mü, başardım. Ben bir Üstadım çünkü engellerin üstesinden gelebiliyorum."


Eğer bir Üstat olsaydınız, en başta hiçbir engel olmazdı. Hiç olmazdı. Bu her biriniz için bir meydan okumadır. Kendi ışığınızın alıcısı olursunuz. Artık zorlamak yok. Artık savaşmak yok.


Şimdi, burada Cauldre ile küçük bir tartışma yaşıyorum. O çok komik (Adamus kıkırdar). Diyor ki, "Bu bütün gün kanepede kıçımın üstüne oturup video oyunları oynamam gerektiği anlamına mı geliyor?" Eğer istersen. Ama hayatın eğlenceli hale geldiğini göreceksiniz. Şu anda önünüzde koca bir hayat varken ve bu bir savaş değilken neden kendinizi kıçınızın üstüne oturup video oyunları oynamaya mahkum etmek isteyesiniz ki? İnsanlar neden böyle şeyler yaparlar? Bu bir savaş! Video oyunu oynuyorsun. Bu da başka bir savaş. Sanal gerçeklikte bir savaş. Başkalarıyla savaşıyorsun, değil mi? Hiç video oyunu oynamadım, oynamak da istemiyorum, ama kendinizle yeniden kaynaştığınız, eril-dişil (bazı kıkırdamalar), Adem ve İsis'in yeniden bir araya geldiği ve sonra tüm ışığın hayatınıza girmesine izin verdiğiniz ve diğer alemlerin ötesinde Aydınlanmaya sahip olduğunuz ve yine de burada gezegende topraklandığınız bir video oyunu var mı? "Ben Aydınlandım" adında bir video oyunu var mı? Bundan şüpheliyim! Bütün gün kıçınızın üzerinde oturup video oyunu oynasanız bile, bir şeylerin üstesinden gelmeye çalışarak savaşırsınız.


Şimdi her birinize, hepinize düşen görev alıcı olmaktır, onun yaşamınıza girmesine izin vermek, içine girdiğiniz bollukla olan o savaşı aşmaktır. Ve yaptığınız tek şey onunla savaşmak. Sanırım bir noktaya kadar bu eğlenceli bir şey. Ama o zaman neden sadece almıyorsunuz? Neden sadece ..- ve bu kadar basit. Siz - bu gezegenin- ... (Adamus kıkırdar ve iç çeker)


Sizler, hepiniz, bu gezegenin metafizikçilerisiniz. Sizsiniz. Gezegen, diğer insanlık size güveniyor. Yeni fiziği yaratıyorsunuz ve şimdi büyük meydan okumalardan biriyle karşı karşıyasınız: Savaşmayı bırakın. Eğer kendinizi herhangi bir şey için savaşırken bulursanız, durun. Derin bir nefes alın. Bu eski bir alışkanlık. Yerleşmiş bir alışkanlık.


Işığın ışıkla savaşmasına gerek yoktur. Işığın karanlıkla savaşmasına ise hiç gerek yoktur.


Hiçbir şeyin üstesinden gelmeye gerek yoktur. Sadece almak gerekir. İşte bu kadar.


Bunu yapmak, bir şeylerle savaşmayı bırakmak zor olacak - önce kendi içinizde savaşmayı, sonra diğer insanlarla savaşmayı bırakmak, ama kendinizden başlayın - ve alın. Ama sonra onu tekrar deneyeceksiniz ve anında savaşmaya geri döneceksiniz, "Peki, almak için çok çalışmalıyım." diyeceksiniz. Hayır (Adamus kıkırdar). Hayır, bu şekilde çalışmaz. Üstat, ışığın parlaklığının, yaşamındaki gerçekliğin doğasını değiştirmesine izin verir ve sonra diğer her şey değişir.


Bu gezegendeki eski paradigma olan iş-kavga-iş-kavga-iş-kavga - ve sonra iş-kavga-iş-kavgaya geri dönmeden önce belki biraz kutlama - bunlar bitti. Her şey bitti. Bu belki de kitlesel bilincin en büyük yanılgılarından ve kusurlarından biridir ve bunun değişme zamanı gelmiştir. Ve bu sizinle başlayacak.


Bu tartışmayı diğer bazı Yükselmiş Üstatlarla da yaptım. Onlara ne yapacağımızı söyledim ve onlar güldüler, güldüler ve güldüler. "Adamus, Colorado'da bir şeyler içiyor olmalısın, çünkü bu gezegende böyle bir şey olmayacak" dediler.


Kesinlikle katılmıyorum. Katılmıyorum çünkü (a) siz metafizikçilersiniz. Sizler Alem İşçileriydiniz. Burada, gezegende olanlar sizlersiniz. Alem İşçisi olmasanız bile, tüm bunların gerçekleşmesi için çok gerekli olan içsel çalışmayı yapıyordunuz. Ve şimdi bir sonraki adım - bu büyük bir adımdır - savaşmak yok. Almak var.


Bu güzel güvenli alanda bir an için bunun nasıl bir şey olduğunu hissedin. Sadece ışığınızı alıyorsunuz. Dışarıdaki bir şeyi değil. Sadece ışığınızı. Olumsuzlukların üstesinden gelmeye çalışmamak, üstesinden gelmeye çalışabilmeniz için kendinize durumlar yaratmaya çalışmamak ve pek çoğunuz bunu yapıyor.


Pek çoğunuz bunu yapıyor. Bunu neden yapıyorsunuz? Neden sadece üstesinden gelebileceğiniz durumlar yaratıyorsunuz? Pfft! Böylece üstesinden gelebilirsiniz! Bir sonraki engelin ne kadar yüksek olabileceğini görmek istiyorsunuz ve bunun üstesinden geldiğinizde, yirmi kez düşüp neredeyse kendinizi öldürdükten sonra, engeli daha da yükseğe koyacaksınız.


Gezegendeki bu eski,çok eski paradigmayı sona erdirin ve ışığınızı alın - bu kadar basit - bedeninize, her hücrenize alın. Bu ışığı bilincinize, düşüncelerinize alın. Ayrıntılar hakkında endişelenmeyin, çünkü onlar kendi başlarının çaresine bakarlar. "Bolluğumu nasıl elde edeceğim?" diye endişelenmeyin. Bolluğu unutun. Bolluk eksikliğini unutun. Bırakın bu kelime sözlüğünüzden çıksın. Şimdi mesele sadece almaktır. Sadece kendi ışığınızın parlaklığını almaktır.


Bunu yaparken, saf ruh ışığınızın dinamiklerini değiştirirsiniz ve sonra bu gerçekliği yaratmak için gelen ışık huzmesini değiştirirsiniz, o parlaklığı değiştirirsiniz ve bu da gerçekliğin doğasını değiştirir. Bum! İşte bu kadar. İşte bu kadar. Bunun için çalışmanıza gerek yoktur. Onu öldürmek zorunda değilsiniz. Artık savaşacak bir şey yok. Kendi duygularınız ya da duygusal dengesizlikleriniz de buna dahildir. Ve, Tanrım, siz zihninizle, düşüncelerinizle, eski anılarınızla bile savaşıyorsunuz.


Kılıçları bırakın. Hileleri bırakın. Daha büyük bir engeli atlayıp atlayamayacağınızı görme arzunuzu bir kenara bırakın.


Şimdi ışığınızı almanıza izin vererek yapabilecekleriniz dünyayı değiştirecektir. Bu bir yerden başlamalı ve ben diğer Yükselmiş Üstatlara dedim ki, "Bunu biz başlatacağız. Tam burada, hemen bugün başlatacağız. Daha sonra yetişmeye çalışabilirsiniz ama biz başlayacağız."


Herkese yöneltilen meydan okuma budur: Kabul edin. İşte bu. Tek kelime: Alın.


Bu kelimeyi alıp hakkında uzun tezler yazmanızı ve bu karmaşık prosedürleri yazmanızı istemiyorum. Derin bir nefes alın ve kabul edin. Ne aldığınızı zaten biliyorsunuz. Bunu zihninizde düşünmenize bile gerek yok. Yolunuza çıkacak hiçbir şeyle, hiçbir engelle savaşmak zorunda değilsiniz çünkü gerçek alımda hiçbir engel yoktur. Bunun için çalışmak zorunda değilsiniz. Eğer kendinizi almak için çalışırken bulursanız, durun. Az önce savaş moduna geçtiniz. Durun ve sadece alın.


Artık Kıyamete girdiğimize göre, bu konuda pratik yapacağız. İçinizde ve insan bilincinde kökleşmiş çok eski bir alışkanlığı değiştirmeye başlayacağız, böylece yaşam almakla ilgili olacak.


Haydi derin bir nefes alalım. Güzel, derin bir nefes.


Alem İşçileri olarak, Dünya İşçileri olarak, pek çok şey üzerinde çok sıkı çalıştınız. Şimdi elimizde bu yeni değişken, Cennetin Haçı'ndan sonra şu anda mevcut olan bu yeni unsur var. Bu bir Yeni Işık ve sizin için burada. Savaşlara son vererek onu kullanmaya başlayalım.


 


Işığı Alın - Merabh'ı


O halde, günün merabhı için biraz müzik açalım.


(müzik başlar)


Derin bir nefes alın ve sadece enerjiyi hissedin. Şu anda nerede olursanız olun, sadece enerjiyi ve buradaki odayı hissedin.


(duraklama)


Işık burada. Şimdi alın.


(duraklama)


Bu çok basit. Çok basit.


Şimdi, bu merabh'ta, o ışığın içeri girmesine ve sizin boşluk, karanlık, alan dediğiniz şeyi doldurmasına izin vereceğiz. Bu sizin ışığınız.


O boşluk, o karanlık sadece sizin enerjinizdir - hepsi bu - sadece bekliyordu. Şu ana kadar bekliyordu.


O, sizi bunaltmamak için çok zarif bir şekilde gelir, çünkü bir anda akın etseydi, çok fazla bunalıma neden olurdu. Bu yüzden sadece onun mükemmel bir şekilde geldiğini varsayın.


(duraklama)


Derin bir nefes alın.


Bu gerçeklik, bazılarının madde dediği şeyden oluşur. Madde sadece çok yoğunlaştırılmış ışık ya da enerjidir. Bir atom olarak şekil ve biçim alır. Atomun çok sayıda bileşeni vardır - elektronlar, nötronlar ve benzerleri - ve bunlar etrafta dönerler. Gerçek şu ki aslında dönmezler. Bu sadece yoğunlaşmış ışıktır. Dönüyor gibi görünür.


Bu biraz ilginç. Onların dönüyormuş gibi görünmesi aslında, kütle çekiminin parçacık kılığına bürünmüş ışık üzerindeki etkisidir. Aslında dönmüyor, sadece yoğunlaşıyor. Ama bilim insanlarına, fizikçilere göre dönüyor gibi görünür ama dönmez.


Düşünceler bile bir bakıma madde gibidir. Daha çok dalga formları gibidirler. Sadece yoğunlaştırılmış ışık ya da enerjidirler.


Tüm düşüncelerinizi - anılarınızı, geçmişinizi - dışarıda yüzen baloncuklar olarak düşünmeyi seviyorum. Ve bilirsiniz, tüm bu kabarcıklar arasında ve tüm atomlar arasında, her şey arasında muazzam miktarda boşluk vardır.


Bu bilim ve fizikte yaygın olarak kabul edilen bir şeydir. Çok fazla boşluk, çok fazla hiçlik vardır.


Bu biraz ilginç çünkü aslında mesafeyi ölçemezsiniz, gerçekten ölçemezsiniz, atomlar arasında bile. Ama çok fazla boşluk var. Düşünceleriniz arasında bir sürü hiçlik var. Bazen düşüncelerinizde hiçbir şey yoktur.


Ve bilirsiniz, hep merak etmişimdir, neden daha fazla insan "Peki, orada ne oturuyor? Bu boşluk nedir? Bir güç mü? Sadece bir hiç mi? Sadece nasıl yaratıldığını, neden orada olduğunu anlamadığımız bir karanlık mı? En başta neden boşluk var? Bu fikir kimin aklına geldi? Neden bu kadar boşluk var?"


İnsanlar boşluğu doldurmayı sever. Boş alanı sevmezler. Neden bilmiyorum ama boşluğu doldurmak zorundalar. Evinizi mobilyalarla, ıvır zıvırla doldurursunuz. Şehirleri doldurursunuz, o boşluğu doldurmak zorundasınız, "Oh, boş bir arsa var. Oraya bir şey inşa edelim." dersiniz. Ama yine de, maddeler arasında, düşünceler arasında tüm bu boşluğa sahipsiniz.


Çok az kişi şu soruyu sormuştur: "Bu boşluk nedir? Onunla ne yapmamız gerekiyor?" Gerçek şu ki, bu tanrısallıktır; bekleyen enerjidir.Onun bir arada tutulması gerekmez. 


Tüm bu düşünceleri ve parçacıkları bir arada tutan şey ise basitçe, saf ruh ışığı dediğiniz şey ile insan olmaya çalışırken kullandığınız ışık arasındaki fark ya da çeşitliliktir.


Bu ışık şimdi içeri girmeye ve alanı doldurmaya başlar. Bu aniden baraj kapaklarının açılması ve her şeyin sel gibi akması gibi bir şey değildir. O tek bir yönden de gelmiyor. Yukarıdan ya da aşağıdan gelmiyor.


Bu bir ışığın düğmesini kısmak ve açmak gibi bir şey. Yavaş yavaş açılarak o alanı aydınlatmaya başlar. Şu anda Kıyamet'te olan da bu.


O, alanı peri tozuyla doldurmuyor. Lolipoplarla, şeker damlalarıyla doldurmuyor. Sadece ışıkla dolduruyor. Azar azar. Ve acele etmeyin. Hayır.


Burada, zorlamayın. Sadece kabul edin. İşte böyle. Sadece alın. Bu bir savaş değil. Bu bir yarış değil.


Zamana bağlı bir olay da değil. Sadece kabul edersiniz. Ve içinde öyle bir güzellik ve öyle bir görkem vardır ki.


(duraklama)


Görüyorsunuz, savaşlar artık sona erdi.


Fethetmek ya da fethedilmek, çaba sarf etmek ve kendinizi tüketmek zorunda kalmak, bunlar sona erdi.


Burada, şu anda, sadece o ışığı alın. O bütün alanı doldurmaya başlar.


(duraklama)


Sadece nasıl zarifçe geldiğini gözlemliyorsunuz.


Bazılarınız şöyle düşünüyor, "Tamam, şimdi, boşluk arasındaki bu ışık bana daha fazla para mı verecek? Bedenimi daha iyi mi yapacak?" Kesin şunu. Bu çok insani bir davranış. Sadece bu ışığı alın.


Diyorsunuz ki, "Peki, şimdi, atomların daha fazla dönmesini mi sağlayacak? Düşüncelerimi daha temiz, daha saf hale mi getirecek?" Kesin şunu. Çok insani davranıyorsunuz. Sadece onu alın.


(duraklama)


Burada üstesinden gelinecek bir şey yok. Hastalık yok. Bolluk, yokluk ya da herhangi bir şey yok. Üstesinden gelinecek hiçbir şey yok. Bu eski bir oyun - eski bir oyun - ve biz bunu değiştireceğiz.


Tüm mesele şu anda - bu olabildiğince basit - bu ışığı çok uzun zamandır boşluk olan, boş olan alanlara almak.


İşte bedenlenmiş üstatlığın özü tam da burada. Gündem olmadan almak. Bir sonucu etkilemeye çalışmadan almak. Sadece almak. İşte bu.


(daha uzun duraklama)


Birçoğunuzdan gelen soruları hissedebiliyorum, "Bana daha fazla enerji verecek mi? Bana daha fazla güven verecek mi?" Kesin şunu. Görüyorsunuz, bu sadece bir savaş.


Neredeyse bunun için yalvarıyor gibisiniz. "Beni daha genç, daha mutlu yapacak mı?" diye düşünmeye başladığınızda - Gördüğünüz gibi, bir çatışma yaratıyorsunuz. Ayrıca bir gerçeklik temeli de oluşturuyorsunuz. Bu tıpkı şöyle demek gibidir: "Ben bir pisliğim. Bu beni iyi bir insan yapacak mı?"


Bu çatışmayı başlatmayın. Sadece onu kabul edin.


Biliyorum, herkes daha iyi bir insan hayatı istiyor, ama size hemen şunu söyleyeyim. Bütün mesele bu değil. Sadece bu metafizikle, daha iyi bir insan yaşamı için bu ilgilenirseniz, kendinizi çok aşağılara çekmiş olursunuz. Çok daha fazlası var.


Bedenlenmiş üstatlık sadece insan yaşamınızın çok ötesine geçer. O, bu insan aleminin çok ötesine uzanarak, derin hislerinizin tümüne nüfuz eder.


Derin bir nefes alın ve lütfen bu ışığı kabul edin.


(duraklama)


Sanki parçacıklar arasında, düşünceler arasında, gerçekliğin noktaları dediğiniz şeyler arasında bir boşluk okyanusu varmış gibi; sadece bunu bekleyen bir hiçlik okyanusu.


Üstat bunun çok basit olmasına izin verir.


(duraklama)


Şu anda yaptığımız şey, sadece almak, muhtemelen hayatınızda yapacağınız en önemli şeylerden biridir. Cennetin Haçı'ndan beri mevcut olan o ışığı almak, onu kabul etmek ve o alanı aydınlatmaya başlamasına izin vermek.


Bu alan, sizin tanrısallığınız, kendi enerjiniz olarak adlandırılabilir. Size hizmet etmek için bu âlemde bekliyordu.


(duraklama)


Bunu almaktan başka yapmanız gereken başka bir şey yok.


Bunu söylüyorum - bu büyük bir açıklama - ışığınızı almaktan başka yapmanız gereken başka bir şey yok, çünkü o zaman onunla ne yapacağınız konusunda inanılmaz bir netlik elde etmeye başlarsınız, kendi tutkunuz hakkında inanılmaz bir netlik, bu ışığın size nasıl hizmet ettiği konusunda inanılmaz bir netlik.


Bu ışığın gelip o boşlukları, o boş alanları doldurmasına izin vermek için derin bir nefes alalım.


(duraklama)


Aslında karanlık hiç olmadı, değil mi?


İnsanların daha sonra karanlığı kötülüğe, kötüye dönüştürmesi ilginç. Kılıçlarını çıkarıp onunla savaşmaya başladılar, aslında sadece kendilerini kesiyorlardı.


(duraklama)


Bilinçteki en büyük değişimlerden biri, bu gezegendeki paradigmada, yeni bir karanlık anlayışı olacak.


Bu pek çok şeyi değiştirecek. Bilincin karanlık hakkındaki düşüncelerinde sadece bir derece bile değiştiğini hayal edebiliyor musunuz?


(duraklama)


Yeni bir bilince, orada duran ve sadece ışığı bekleyen o büyük boşlukla ilgili yeni bir olgunluğa izin verdiğinizde neler olacağını hayal edin.


Hadi derin bir nefes alalım.


(duraklama)


Tek kelime: Almak.


Bir süredir konuştuğumuz şeye geri dönüyoruz, ama şimdi onu yaşamaya başlayacağız. Bir Üstat enerjinin kendisine hizmet etmesine izin verir.


Bir Üstat, bedenlenmiş bir Üstat, ışığının karanlığa akmasına izin verir ve sonra onlara yepyeni bir şekilde, daha önce yapılamayan bir şekilde hizmet eder. Bir Üstat ışığın tüm bu alanlara akmasına izin vererek gerçekliğin doğasını değiştirir.


Gerçeklik, ışık hızları arasındaki farkın ya da belki de daha iyi bir ifadeyle, karanlık ve aydınlık arasındaki hız ya da değişken farkın bir sonucudur. Gerçekliği yaratan şey budur ve şimdi boşluğu dolduran, o ışığa sahipsiniz. Bu her şeyi değiştirir.


(duraklama)


Birlikte derin bir nefes alalım ve kabul edelim.


Onu doğrudan bu gerçekliğe getirin.


(duraklama)


O halde herkes için meydan okuma: artık savaşmak yok, engeller yok, kendinizi sınamak yok. Şimdi bırakın işi ışık yapsın.


(duraklama)


Derin bir nefes alalım.


Ve bu, kendi içinde çok yıkıcıdır ama çok zarif de olabilir. Bir şeyleri yapmanın çağlar boyu süren eski yollarına karşı çok yıkıcıdır.


(müzik biter)


Sabahları kalkıp iç çamaşırlarınızı, gömleğinizi ve pantolonunuzu giyerken "Bugün nasıl savaşacağım?" diye düşünmenin eski yolları. Ama şimdi durum değişiyor. Bu çok ama çok büyük bir yıkım ama oldukça da güzel olabilir.


O halde, bu Şaud'u sona erdirirken hep birlikte derin bir nefes alalım ve her zaman, her zaman, her zaman tüm yaratılışta her şeyin yolunda olduğunu hatırlayalım.


Teşekkür ederim. Teşekkür ederim.

 

 

Hikmet, Çağrı