• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/kirmizicember/
                                       BAĞIŞBAĞIŞ
        
    

Şaud 4: "Keşif 4"

 

Keşif Dizisi

Şaud 4: "Keşif 4"


Geoffrey Hoppe kanallığı ile ADAMUS sunumu.

Kırmızı çembere, 7 Aralık, 2013’de sunulmuştur.

 

Ben o benim, Egemen Alan’dan Adamus.

 

Hoş geldiniz sevgili Şambra. Bu tatil, bu neşeli tatil mevsimine, hoş geldiniz. ( Birisi Noel ışıklarından yapılmış bir kolye verir.) Oh, canım.(Adamus kolyeyi takarken, dinleyiciler “Ahhh!” derler.) Ahhh. Evet, biraz renk, biraz tarz. Evet.

 

Hoş geldiniz, bu toplantıya sevgili Şambra. Oda dolu, yalnız insanlarla değil, varlıklarla da dolu ve geçtiğimiz bir kaç aya göre çok daha fazla dolu. Biliyorsunuz, toplantılarımıza sıklıkla misafir almam. Ah. Ara sıra bana soruluyor, aslında bugün soruldu. Bana “ Kuthumi nerede?” diye sorulduğunda, az kalsın kalbim kırılıyordu. Ohhhh. Kuthumi zamanı geldiğinde burada olacak.

 

Ama bu arada, beni bu gübre dolu yolun her adımına aldınız. Her adımına. (Bir kaç kişi "Oley "der. Bazıları alkışlarlar.)

 

Böylece sevgili Şambra, evet gerçekten bu oda dolu. Tatil mevsimi dolayısıyla, bir kaç özel misafirimiz var. Ama aynı zamanda, bugün olacak birçok olayın ki, öyle ümit ediyorum ilki olacak olan, Adamus Ödülüne değer bir olay var.  Çünkü Cauldre'nin parası kalmadı. (Bazıları kıkırdar) ve dandik ama değerli hediyeler veriyoruz. Misafirlerimiz çok.

 

 

Bugünün misafiri

 

Ve çok ilginç, Üstad David ya da David Mcmaster, -Üstatoğlu- (İskoçya’da Mc- oğlu- anlamında olduğundan, kelime oyunu yapıyor.) enerjiyi düzenlemeye yardım ederken, açılışını yaparken, diğer âlemlerden duyulan bir isim söyledi. Nelson Mandela. Öyle ki –David'den gelen bu duygu, bu his ve bu tutku, sizlerden ve hepinizden gelen bu tepkiler -gerçekten Nelson Mandela' yı buraya getirdi. (Bazıları alkışlarlar) Ne kadar kalacağını bilmiyorum. Bugünlerde çok meşgul. Ama gerçekten, kesinlikle David'e bir Adamus ödülü.

 

LINDA: Oh, David için.

 

ADAMUS: David için.

 

LINDA: Mandela için değil.

 

ADAMUS: David için. (Bazıları alkışlarlar)

 

LINDA: David için.

 

ADAMUS: David için.

Gerçekten, dünyanın her tarafından taşan duyguları hayal edebilirsiniz ama tam buradan. Şambra ülkesinin yüreğinden duygular gidiyor ve Mandela, durup; “ İnsanlara ne oluyor?” diyor. “Ben bir uğrayacağım.” Böylece, ben bizzat kapıyı açtım. Kısa bir süre için burada olacak.

 

Nelson Mandela

 

İlginç. Nelson Mandela’ya ne dersiniz? O bir Şambra mı? Şimdiye kadar, Şambradan hiç haberi yoktu. Buraya gel! Odaya geri dön! (Adamus Mr. Mandela'yı" tutma" hamlesi yaparak geri getirirken, güler.) Hiç bilmiyordu. Onun harika bir mizah anlayışı var. İyi bir liderin, mizah anlayışına sahip olması lazım. Lütfen bunu Adamus deyişleri kitabınıza kaydedin. İyi bir mizah anlayışı olmalı.

 

Oh, dünya şu sıralarda öylesine (“Buraya geri gel” büyük olasılıkla Mr. Mandela'ya  söyler)  meydan okuyucu bir yer ki, hepimiz için, hepiniz için. Mizah anlayışınız olması lazım. Kendinize ve evet, diğer insanlara yâda diğer insanlarla demem lazım- birlikte gülebilmeniz lazım. Evet.(Güler)

 

Evet, Nelson Mandela'yı bulunduğu yere getiren neydi? Belki de tasavvur edebilirsiniz. Ben kendi yanıtımı vermeden önce, bir an için hissedin.

 

Böyle bir tutkuya, berraklığa, itici güce ve insanlığa neden olan şey neydi? Sıkıntıya düşmekti. Bilmiyor musunuz, sıkıntıya düşmek. Onu, ruhunun derinliklerine, kalbinin derinliklerine çeken, kendine “ Asla bir daha bir esir tüccarı olmayacağım. Asla bir esir tüccarı olmayacağım.” gibi sözler verdiren zorluklar, sıkıntılardı.

 

Gerçekten, geçmişte bir zamanlar, geçmiş hayatında zalimdi, acımasızdı. ( Bazı aletler bızzz sesi çıkarır) Hayır...üstünde durmayın….  Ve yazıya geçirirken bunu not düşün. Bir şey cızırdıyor, titreşiyor, ne olduğundan emin değilim.

 

LINDA: Ceplerin boş mu? (Linda kıkırdar ve yine cızırdama olur)

 

ADAMUS: Birisinin titreşimi açık. Lütfen onu kapatın. Pek de uygun değil.(Güler) Bunun için sonra çok vaktiniz olacak ama şimdi değil.(Adamus kıkırdar) Larry, senin ki mi yapıyor? Larry, mizah anlayışı. Ha, ha, ha, ha, ha! Ho, ho, ho, ho, ho! Aahhh.

 

Böylece, Nelson Mandela, evet, acımasız bir esir tüccarı. Ve birçoğunuz geçmiş hayatlardan biliyorsunuz, kendi hayatınızdaki sıkıntılardan biliyorsunuz. Bir gün aniden uyanıp  “Ne yaptım? Ne düşünüyordum?” demenizden biliyorsunuz. Bunlardan çıkabilmek sevgili arkadaşlarım, kendinizi ya da bir başkasını incitecek bir şey yapmış olmayı bilmenin berbat duygusundan, kendiniz hakkındaki bu rezillik duygusundan ve yer yarılıp içine girseydimin değersizlik duygusundan çıkabilmek. Bir noktada kendinizi muhteşem, harika bir varlık, patron, büyük adam, büyük kadın, güçlü ve bunlara benzer şeyler olarak hissetmiştiniz. Ve birdenbire - birdenbire sizi pek de bu şekilde görmeyen ruhunuzla yüz yüze gelmek. “Bu yaşam neyle ilgiliydi ?” diyen ruhunuzla. Aniden boşluğa düşmek, kendinizin ve geçmişinizin hayaletlerini görmek. Ve ya sonra? Ya sonrası? Sizi bu derinlerden ve bu karanlıktan çıkarmak, ya sonra?

 

Kendinizi affetmek. Kendinizi affetmek. Derin bir nefes almak ve tüm bu suçluluğu, tüm bu utancı salıvermek. Yapması kolay değil. Söylemek, sadece söylemek ama zihinsel olarak değil, “Kendimi serbest bırakıyorum. Bunlar az farkındalık zamanlarının düşük bilinç deneyimleriydi. Bunlar, benim ve diğerlerinin deneyimlerinin parçalarıydı.” demek.

Bu haklı çıkarma değil. Mutlak surette affetmek. Bu, zihninizde düzeltmeler yapmaya çabalamak değil. Bu, bir durumu pembe gösterme gayreti değil. “Ben, sevgili tanrısal-benlik, kendimi ve tüm diğerlerini affediyorum”  demek. Ve gerçekten, Nelson Mandela affetmedi mi? Katlandığı hapis ve işkencenin bütün hiddet ve öfkesine rağmen Nelson Mandela, onu hapsedenleri, onu geri tutanları affetti.

 

Çünkü onların birçok şekilde kendisine hizmet ettiklerini anlamıştı.

 

Yapmış oldukları için duyduğu suçluluğa hizmet ediyorlardı. Kendisinin ve diğerlerinin içindeki Ben-imin, daha büyük farkındalığına gelmelerine hizmet ediyorlardı. Ve diğerlerini,  bu noktadan affetmesiyle, gerçekten özgürleşti.

 

O noktada, çok derin, çok anlayışlı ve çok berraktı. Ve ancak bu şekilde bir lider olabilirdi. Güç elde etmeye, yeni kurallar getirmeye, diğer insanlara kendisini dayatma gayreti içinde olmaya çalışan bir lider değil, ama bütün insanlara, tek bir şey söyleyen bir lider. “Siz de özgürsünüz. Özgürsünüz.”

 

İlgi odağı olmayı aramıyordu. Parayla ilgilenmiyordu. İnsani kusurları, insani mizacı vardı kuşkusuz. Bu gezegende yaşadığınız sürece, bu kişisel özellikleriniz olacaktır. Ama her şeyden çok, kendi özgürlüğünü kavramıştı ve bunu diğerlerine aktardı.

 

Şimdi o ne yapacak? Karşıya mı geçecek? Bu üçüncü çembere mi girecek? Muhtemel olarak hayır,  muhtemel ki hayır. Bu gezegende, bu çok önemli zamanda yapılacak çok iş var. “Özgürsünüz!” sözlerini işitmeye ihtiyacı olan çok sayıda insan var. Kendi kurbanlıklarından çıkmak ihtiyacında olan çok fazla insan var.

 

Bu mutlaka gidip de, suistimalci ile çalışmaya gayret edecek demek değil. Çünkü suistimalci, bir bakıma, yalnızca kurbana yanıt verir. Böyle öğrenmiş. Bu kurbanlar, bunlar “Ben bunu yapamam, çünkü- rengimden dolayı, yetiştirilmemden dolayı, engelli oluşumdan dolayı, ”  yapamam diyenler. İşte bu sadece kurban enerjisi. Bunu bir kez anladınız mı, bir kez bunu salıverdiniz mi, gerçekten özgür olursunuz. Sevgili Edith, sevgilim. (Yanağından öper) Kurbanlık. “Kurban olma Kumdan Kalesi”nden başka, sizi geride tutacak hiçbir şey yok.

Hiçbir şey yoktur.

 

Evet, sevgili Nelson Mandela dünya liderlerinin peşinden gitmeyecek. Suistimal edenlerin, diktatörlerin, güç ve enerjiyi kötüye kullananların peşinden gitmeyecek. O, kurban rolü oynayanların arkasında olmayacak. Çünkü kurban rolündekiler, bir kez “ Artık bitti” dediklerinde,  artık kötüye kullananlar olamaz. İnsanlar bir kere, onları özgür kılacak ve bu çeşit dengesiz liderlerin sahip olduğu yanıltıcı gücü uzaklaştıracak olan  “Artık bitti” yi dediklerinde, suistimalciler olamaz.

 

Buna derin bir nefes alalım. Biz burada şimdi, Nelson Mandela ile birlikteyiz. David’e ve hepinize, bu sevgili ruhu bugün buraya çağırdığınız için teşekkürler. İşte, burada yeni ruhsal enerji sınıfındayız.

 

 

Din,Ruhsallık ve Şambra

 

Ruhsallık ve din arasındaki fark nedir? (Bir kaç kişi kıkırdar) İlginç soru. İlginç soru. Evet.

Din. Din, genellikle…. Aklımdayken söyleyim, bazı insanları küstüreceğim. Kameram nerede? Bugün bazı insanları küstüreceğim ve bunu biliyorum. Çünkü zaten onları, her gün küstürüyorum. (Güler) Bugün, bazı şeyleri -şu kamerada kal- bile bile, sizi kızdırmak için söyleyeceğim. Sizi kızdırmak için. Sizi rahatlığınızdan çıkarmak için. Kendi içinizin derinliklerine dalmanız için. Ah, interneti kapatmayın. Sonuna kadar bizimle kalın. Çünkü bu sıra dışı kutunun içinde, daima bir sürpriz vardır. (Bazıları güler)

 

Din ile ruhsallık arasında ne fark vardır? Din, ehh, kurbanlarla doludur. Kendileri için düşünmek istemeyen insanlarla doludur. Güç oyunu oynayan insanlarla doludur - her iki taraf ta da –üyeler ve liderler.

 

Din ile Şambra arasında ne fark var?

 

SART: Gece ve gündüz!

 

ADAMUS: Gece ve gündüz. Güzel. Güzel.

 

SART: Evet!

 

ADAMUS: Evet, onları gıcık ediyorsunuz, beni değil. (Güler) Ruhsal kalabalıkların aksine, şimdi bu gezegende olmanızla, yaptıklarınızla, temel de farkınız ne?

 

SHAUMBRA 1 (kadın) Sorumluluk.

 

ADAMUS: Sesini yükselt.

 

SHAUMBRA 1: Sorumluluk.

 

ADAMUS: Sorumluluk. Güzel. Güzel. Bu iyi bir yanıt.

 

SHAUMBRA 2 (kadın):  Sadece ol. Sadece ol.

 

ADAMUS: Sadece ol. Bu güzel.

 

SHAUMBRA 3 (kadın):  Standart olmak.

 

ADAMUS: Standart olmak.( Bir kaç kişi, bir kaç yanıt daha verir.) Güzel. Güzel.Güzel yanıtlar.Harika.

 

MARTY (Mofo): İnsanları sinir etmek.

 

ADAMUS: İnsanları sinir etmek. Evet, işte bu kadar, Mofo, evet.

Büyük fark, ruhunda diyebilirim.-….bir çok insan ruhsallığa bulaşmış durumda. Belli bir noktada dini bırakıyorlar çünkü çok sınırlamalar olduğunu anlıyorlar. Kendi kendilerine düşünmek istediklerini anlıyorlar. Dinle ilgili kesinlikle yanlış bir şey, hiç bir şey yok. Bir noktaya kadar bir amaca hizmet ediyor. Ruhsallık. İnsanlar ruhsallığa karışmış durumda. Bazı harikulade, harikulade şeyler, çünkü bir çeşit, mmm, sizi özgürleştiriyor-kısmen-keşfetmeye başlayış.

 

Örneğin Yeni Çağ hareketi. Merkez ofis yok. Hiyerarşi yok. Oldukça serbest. Gerçekten serbest. Ama ruhsallıkta, çok araştırma ve arayış var. Durmadan suyun sıcaklığını ölçmek için parmağını suya sokmak, fazlasıyla Makyoya götürebilir. Her zaman böyle olur değilse de, böyle olabilir. Çünkü geçen ay konuştuğum, bilme-yi (bilişi) gerçek isteğinizi unutabilirsiniz. Bunu unutabilir ve olduğu gibi makyoya yakalanabilirsiniz. Diyelim ki, uçucu yağlar. Yıllarınızı, yıllarınızı bu uçucu yağlarla geçirirsiniz. Gerçekten değecek, yegane uçucu yağ ise, kahrolası kendi terinizdir. (Bazıları kıkırdar) Benden bunu alıntı yapabilirsiniz! Öhömm, öhöm.

 

Ve uçucu yağlarda yanlış bir şey yoktur. Ama onları önünüze koyup ”Bu uçucu yağ bazı hatıraları geri getirecek. Bu uçucu yağ, şunu ya da bunu tetikleyecek.” diyorsunuz. Doğal destekleyiciler, şifalı bitkiler almakla aynıdır. Bunda yanlış bir şey yok ama çok fazla bitki öldüren  alabilirsiniz. (Bir kaç kişi kullandığı söze güler) siz…sözü ben uydurdum. Şifalı bitkilere güç vermeye başlarsınız.

 

Şimdi, şifalı bitkiler bedenle rezonansın harika bir yolu ve beden çok çok uzun zaman öncesinden, balinalar ve yunuslardan ve diğer şeylerden geliyor….Bundan konuşmak. Bilim adamlarının, insanlarla yunuslar arasındaki gerçek bağıntıyı anlamaya başlamaları şaşırtıcı değil mi?

 

LINDA: Oooooh!

 

ADAMUS: Pekâlâ, bir balık olduğunuzu kim düşünmüştü?

 

LINDA: Balıklar! Merhaba!

 

ADAMUS: Evet, böylece bu bir sürü bitkisel çareler gerçekten yeniden ortaya çıktılar ve hepsinin orada olduğu yüzlerce, binlerce yıl önceki yaşamlardan, bedenin derinliklerinde ki bir şeyleri hatırlattılar. Şimdi bildiğiniz şekliyle, kimyasallar, ilaçlar yoktu. Böylece, belli bir bitkisel ilaç almanız, size çok, çok, çok yaşamlar öncesindeki bir şeyleri hatırlattı. Bir hatırayı tetikledi. Bu bir noktaya kadar harika. Şeyler eskiden, şimdi olduğundan farklıydı. Bu nedenle bitkisel ilaçlar, o zamanlar özellikle iyiydi ama şimdi aynı işi görmeyebilir.

 

Yine de onlar harika, ancak yeniçağın ruhsal gruplarında, onların belirli ritüellerine kapılmak kolaydır.  Belli kitaplar, dersler ya da başka şeyler fazlasıyla makyoya götürebilir. Genellikle, ruhsal gruplarda olanlar hala araştırıyorlar. Onlar bu bağlılık sözünü vermediler. -Her durumda değil. Lütfen Cauldre’ye, e- postalar göndermeyin. Bana, bunu söyle diyor. Ama ben burada, yeniçağ tipi bir ruhsal kalabalığın önünde değil de, sizin önünüzde duruyorsam, arada önemli fark var demektir. Muazzam fark var. Benim sevgili arkadaşlarım, siz bir söz verdiniz ve bu sözünüz aydınlanmaya ilişkin. Bu ruhsallık hakkında değil.   

 

Ruhsallık çoğunlukla, insan hayatını biraz daha rahat ettirme çabasıyla ilgili. Biraz daha rahat hayat ya da bazen… hatta sadece, hayat hakkında ki zor olan bazı şeyleri haklı çıkarmakla ilgili. Ama siz bir taahhütte bulundunuz. Bu, içinizde derinlerde hissettiğiniz bir şey, hakkında konuştuğumuz -bilme-ye doğru dönen bir şeydi. Pratik edilecek bir şey değildi.

Hazırlandığınız bir şey değildi. Başlangıçta meydana geldi. Belki bir takım sıkıntılardan, belki de sadece, doğum-ölüm, doğum- ölüm döngüsünden yorulmanızdan oldu. Ama içinizde ki bir şey, bu bilme-yi tetikledi.

 

İşte geçen toplantımızda söylediğim gibi bu size, önce kitapları, dersleri getirdi. Ve en sonunda da sizi buradaki yerlerinize getirdi. Bu aydınlanma ve ona olan taahhüt. Ve büyük olasılıkla bildiğiniz gibi, bu spritüel yoldan daha zordur. Çok daha zor. Spritüel yolun, hayatı biraz daha rahat kılmak etrafında döndüğünü söyleyebilirim. Şambra’nın yoluysa; bedeninizle, zihninizle, kendinizle olan ilişkinizle, özünde hayatı tamamen yeniden tanımlamaktır. Çoğu kez bu, hayat hakkında, kendiniz hakkında, rahat hakkında ve mutluluk hakkında ki kavramlarınızı paramparça etmekle, tuzla buz etmekle tamamen beraber gider. Sonunda, bu sözcüklerin çok az ya da hiç manası olmadığını kavrarsınız. Aslında aydınlanma da, bu sözcüklerin birçoğu yalnızca gözden kaybolurlar. Mutlulukla ilgili yapılacak bir iş yoktur. Gerçekte yükselmiş Üstatların etrafta gezindiğini keşfetmezsiniz. (Platformu dışarı alır) Paul’le şimdi başımız dertte. (Etrafta gezinerek) Ne zaman bu platformdan insem, bu uzun süreli olacak.

 

PAUL: Şövalede tehlikeli.

 

ADAMUS: Şövale, çok tehlikeli. Evet. Onu devirmeyeceğim- biraz kahve alana kadar. (Güler) Ama…

 

LINDA: Kahve mi istiyorsun?

 

ADAMUS: Ah evet. Kremalı ve şekersiz. Biraz St. Germain likör… Hayır. (Bazıları kıkırdar)

Şambra yolu, birebir olarak hayatı yeniden tanımlar. Keşfettiğiniz gibi bunun rahatlıkla ilgisi yoktur. Bunu denediniz. Biraz… (Linda, Adamus’a bir peçete önerir) Evet, lütfen. Biraz daha rahat bir hayatı denediniz ve olmadı. Oh ilişkiler. İlişkiler yerlerde süründü. Düşünceleriniz, her şeyiniz. İlginç.  Ehhh, zor. Zor. Ama bırakın olsun. Hala burada olan, her birinizi teker teker onurlandırmak, takdir etmek ve kabul etmek zorundayım çünkü kolay değil ve siz bunu çok hızlı yapıyorsunuz. Bazen biraz korkutucu oluyor. Sanki 72.otobanda, buz üstünde, aşağı doğru son hızla gitmek gibi.(Adamus kıkırdar) Yukarıda, yükselmiş Üstatlar Kulübünde, biz  “Ohhh! Aman Tanrı’m!” halindeyiz. Ama bu, hayat hakkında, kendiniz hakkında düşündüğünüz her şeyin ötesine geçmekle ilgili. İnanılmaz, basitçe inanılmaz.

 

Bazıları tarafından benim sert olduğum söylendi. Biraz sertim. ( “Hayır” diye kafasını sallarken kıkırdar) Biraz kötü. ( “Evet” diye başını sallarken güler). Evet. Ama sevgili arkadaşlarım, bunun sizin için ne kadar önemli olduğunu biliyorum. Bu yaşamda. Sonra ki bir yaşamda değil. Birisi “Pekâlâ, bir sonra ki doğum sürecinden geçtikten sonra, gelecek yaşamınızda …” dediği zaman, ahhh sadece bir düşünce de bile. Ohhhh, hayır, hayır, hayır. Hayır. Siz, onu şimdi istiyorsunuz. Yani biz zorlayacağız. Onu yaparken eğleneceğiz ve iteleyeceğiz. Güzel. (Linda kahveyi getirir) Teşekkür ederim canım.

 

LINDA: (Fısıldayarak) Bir şey değil.

 

ADAMUS: Evet, biraz eğlenelim. Evet. İşaret etmeye çalıştığım nokta, siz farklısınız. (Bazıları kıkırdar ve birisi “ Ne demek istiyorsun?” der)  Ne demek istiyorum? Ne demek istediğimi pekâlâ biliyorsunuz. (Adamus kıkırdar)

 

Siz farklısınız. Spritüel olduğunuz yaşamlarınızdan bile farklısınız. Kesinlikle, dindar olduğunuz yaşamlarınızdan çok farklısınız. Büyük fark var. Aslında bunu biraz hissedeceğiz. Siz, çok farklısınız ve bu çok cesaret istiyor, çok, uh…..kararlılık doğru sözcük değil. Buna sonra geleceğim. Size, bu yerlerde oturmanın neye mal olduğunu, İnternete gelip de ”Bu aydınlanma hakkında” demeyi, size tam olarak anlatacağım.

 

Komik olan, bunu workshoplarımızda söylemiştim ve ben “Aydınlanma nedir?” dediğimde, belki de en büyük bir demet makyo yanıtı almıştım. Bu bir insanı, hayatını tamamen aydınlanmaya odaklayarak burada bulunduğuna ve onun ne olduğuna dair bir fikri olmadığına inanmasına sürükler. Kesinlikle ne olduğuna dair bir fikriniz yok. Ve bu doğru ve güzel bir şey.  Onun ne olduğunu biliyorsunuz. Onu tanımlamak zorunda bile değilsiniz. Zaten biliyorsunuz. Eh, bazen ört bas oluyor. Onu unutuyorsunuz. Kötü geçen aydınlanma günlerinizden birinde oluyorsunuz ve ne yaptığınızı merak ediyorsunuz. Ama o bilme-ye geri geliyorsunuz. Ah, bazen gecenin ikisinde, üçünde, korkmuş, kafanız karışmış, şaşkın bir şekilde uyanıyorsunuz ama o bilme, hala orada.  Bu irade işi değil, güç işi değil, bu sadece tam bir -bilme-işi. Güzel 

 

 

İsa’nın Oyunu

 

Bugün bir oyun oynayalım. İsa oyunu oynayalım.

 

LINDA: Ohhh! (Bazıları kıkırdar)

 

ADAMUS: Şimdi Noel ! 

 

LINDA: Uhhh!

 

ADAMUS: Noeldeyiz. (Daha fazla kıkırdar) Evet. Bilmiyor muydunuz? Paydos edelim.

 

Evet, bir sürü tepki gelecek. Bunu diyorum çünkü canlı olarak izleyen insanlar - siz değil ama canlı izleyenler, tabii ki- “İsa oyunu mu? Hoo! Bunu oynamaları ne kadar berbat!”  diyecekler. Hayır, hayır. İsa oyunu eğlenceli. Bir kaç dakika sonra, göreceksiniz. (Bazıları kıkırdar.)

 

Biz ayrıca… Bunu bir sonraki sayfaya yazabilir misin?

 

LINDA: Neyi?

 

ADAMUS: “İsa oyunu. Başrolde, Yeshua Ben Joseph. İsa Mesih Kurtarıcı (Radyo spikeri sesiyle söylerken, güler) Buna ihtiyacımız yok, sanırım. İsa oyunu. Yazmayacak mısın?  Vili?

 

VILI: Oh tanrım.

 

ADAMUS: ( Linda’ya ) Evet, sen zaten mikrofonu götüreceksin.

 

LINDA: Tamam.

 

ADAMUS: Evet, sevgili Vili. Biraz günahkâr olabilir miyiz? (Dinleyiciler katılır) Tabii! Neden olmasın?! Çünkü bu büyük bir hikâye ve bir dakika içinde bunu anlayacaksınız ve bütünüyle de doğru değil.

 

LINDA: Biraz hassas.

 

ADAMUS: Kime?!

 

LINDA: Bana‼ (Ağlama sesi taklit edip, kıkırdar)

 

ADAMUS: “İsa oyunu” ve altına, parantez içinde “Yeshua bileşimi”

 

LINDA: Ohhh. (Dinleyiciler de “Ohhh” der) 

 

ADAMUS: Yeshua. Ah, bakın. Yeshua Bileşimi demek. Bakın, onu nasıl değiştiriyor?   

Şimdi tatil mevsimindeyiz. Aklımdayken, bugünkü misafirlerimizden birisi de - İsa Mesih- burada. Coal Creek Canyon’da ! Ciddiyim.

 

LINDA: Şahane.

 

ADAMUS: Yeshua. O aslında, biraz daha özel söyleyelim. Sananda Evi’nin enerjisi burada. Sananda,  İsa olarak da bilinir. Burada ve niye olmasın ki?  Bir dakika sonra göreceksiniz“ Bunu nasıl kaçırırdım ki?!” 

 

Böylece, evet. Evet, burada tatil sezonundayız. Bugünün misafiri- İsa ve sevgili arkadaşımız Nelson Mandela. Kesinlikle. Ne harika bir kombinasyon. Biz şimdi, noel zamanındayız ve İsa hakkında konuşacak ne çok şey var. Aslında, Noel ile ilgili her zaman sevdiğim şey, onun, insanların İsa’yı çarmıhtan indirip küçük bir sepete koydukları yılın yegâne günü olmasıdır.

 

LINDA: Evet! Hoo hoo! (Bazıları kıkırdar)

 

ADAMUS: Güzel, çarmıhtan çok daha iyi. (Bir kaç kişi alkışlar) Yılın kalan zamanı? (Çarmıhta olmayı taklit eder) Böyle. (Daha fazla kıkırdar) Yılın bu zamanında, bakire anneye bakıp da “Bu tuhaf anne.” demek. (Daha çok güler)

 

Evet, birçoğunuz Yeshua ile beraber olduğunuz için size soracağım. Yeshua, İsa diye bilinenin gerçek ismidir. Aklımdayken, burada durup belirtmeliyim. Yeshua var. Yeshua- bildiğiniz iki bin yıl kadar öncesinden. Ve de İsa var. Biz burada, daha ziyade Jeshua ileyiz. İsa ile o kadar fazla değil. İsa, Oh! Tanrı’m, galiba gerçekten 800-900 yaşlarında olabilir. Yeshua’dan bir hayli daha genç.

 

İsa da, tıpkı Yeshua gibi bir bileşim. Ama yine de farkı anlayacaksınız. Çünkü İsa, dinlerden oluşturulan bir bileşim. Dinler, İsa’yı yarattı. Birçok insan buna inandığı zaman, o gerçekten meydana gelir. Tıpkı sizin - Şambra olarak bilinen varlığı, bileşik varlığı yaratmanız gibi.

 

Şambra, ortalarda dolanıyor, güzel bir araba kullanıyor, bazen bir kaç kadeh içiyor. Çok havalı. Evet, bir de İsa kurtarıcı bileşimi var, bekleyen İsa. Evet, ne için beklediğini Allah bilir ya.  Şu hiç bir zaman gerçekleşmeyecek ikinci gelişi ile herkesi kurtaracak. Ve bu İsa var. Gerçekten yakışıklı, beyazlar içindeki adam. Hep beyaz giyer. Mavi gözler. Evet. İsrail? Mavi gözler? Mm, bilmiyorum.

 

İşte bu İsa var ve insanların ona tapmasından hoşlanıyor. İnsanların “İsa ne yapardı?” demesinden hoşlanıyor. O sadece oturur ve gülümser. Bilirsiniz asla sorulara yanıt vermez, sadece gülümser. Bu İsa, ona inanan insanların meydana getirdiği bileşim bilinç- Bu İsa, zamanının çoğunu suyun üstünde yürümekle geçirir. (Güler) Çünkü buna inanıyorlar. Böylece, her sabah kalkar ve suyun üzerinde yürür. (Adamus canlandırma yaparken, daha fazla kıkırdamalar) Diğer alemlerde, buzdolabının önüne gidip dolabı açar ve “Ah vay canına, bugün birlikte yiyecek bir şey yok. Ohh, balık ve ekmek somunları” der. (Güler) “Balık ve ekmek somunları ile bir gün daha.”  Bir sürü partiye gider. (Birisi “Şarap var” der)  Şarabın içinde su. Bu tamamen gerçek. Yani ben bunu uydurmuyorum.

 

Diğer alemlere gidip, İsa’yı bulabilirsiniz. Oh, sadece kendi günahları için af isteyen tüm insanlar için dinleyin “Oh İsa”. İsa “Ne yapacağımı bilmiyorum. Beni çağırıyorsunuz. Affetmemi istiyorsunuz. Ben sizi çok uzun zaman önce affettim. Aslında ne yaptığınızı bile bilmiyorum ve siz, affetmemi istiyorsunuz. Kendinizi affedin!”  der gibi. Ama duymazlar.

 

Bu İsa, öbür alemlerde gezinip duruyor. (Adamus kıkırdar)  Ohhh, sevgili Şambra, eğlendiğinize çok memnunum. Canlı yayını dinlemekte olan bazıları artık dinlemiyorlar. (Daha fazla kıkırdamalar)

 

LINDA: Evet, bir çiftte odayı terk etti. Yaşasın, sen.

 

ADAMUS:  Ve bazıları var ki, sadece “Nasıl bu kadar günahkâr ve kâfir olabilir?” diyorlar. Çünkü sadece uydurmaca! Çünkü öte yanda, etten ve kemikten gerçek Yeshua var. Bazılarınızın birlikte yürüdüğü Yeshua. Birlikte yürüdüğünüz, dolaştığınız, dokunduğunuz, muhabbet ettiğiniz, kötü şakalar yaptığınız Yeshua’yı kastediyorum. Bazılarınız onunla aynı zamanda buradaydınız. Bu Yeshua’yla belki hiç karşılaşmadınız ama diğer alemlerde bir biçimde onunla birlikte yürüyordunuz. Bu zamanda birlikte geri gelmek için, bir çeşit bütünsel bir anlaşma vardı. Şimdi, Yeshua ile ilgili birçok hikâye var ama sizin gerçek hikâyeyi bildiğinize sahiden inanıyor ve güveniyorum. Böylece biraz oyun oynayacağız.

 

 İlk olarak sizden, Yeshua’yı hissetmenizi istiyorum. İşitmiş olduğunuz her şeyi kafanızdan atın. Bu kendiliğinden gelecek. Yeshua’yı gerçekten nasıl bildiğinizi hissetmenizi istiyorum. Kafanızın size bloke etmesine izin vermeyin. Kalbinize gidin. Yeshua’yı tanıyorsunuz. Neden?  Çünkü Yeshua, sizin, benim ve birazda diğerlerinin bileşimi. Yeshua, en büyük bileşimdir. Başka bir anlatımla, daha önce olmadığı kadar çok sayıda ruha sahip olan varlığın bir araya gelerek “Bu bileşimi yaratalım.” demesidir. O, bir Ruha(soul) sahip olan tek bir varlık değil. Aklımdayken, hala bizimle canlı yayında olup da, yeni katılanlar için, evet, Yeshua, İsa bir ruha(soul) sahip değildi. Hepinizin bileşimiydi. 2000 yıl önce, bu gezegene ilahi tohumu getirmekle ilgiliydi. Evet, biraz - Linda, mikrofonla, lütfen- biraz Yeshua’yı tartışalım. Mikrofonu herhangi birine ver. Herhangi bir kişiye.

 

LINDA:  Sorunun ne olduğunu bilmeden mi?

 

ADAMUS:  Kesinlikle. Bu en iyi yöntem. Güzel, güzel, güzel.

  

 

~ 1nci Soru

 

ADAMUS: Evet, bana Yeshua’nın hangi dine mensup olduğunu söyler misiniz? Katolik miydi?

 

SUSAN: Zihin yanıtı mı yoksa…

 

LINDA:  Mikrofonu alman lazım.

 

ADAMUS: Güzel. Mikronu al ve lütfen ayağa kalk.

 

SUSAN: Tamam. 

 

LINDA: Harika kıyafet.

 

ADAMUS: Harika kıyafet!

 

SUSAN: Bilmiyorum!

 

ADAMUS: Ohhh! Ohhh! (Dinleyiciler de “Ohhhhh!” der)

 

LINDA: Ohhhh! Ohhh!

 

ADAMUS: Mikrofon. Dışarda.

 

LINDA: Ohhh! 

 

ADAMUS: Üç dakika. Devam. Yeshua, İsa hangi dindendi?

 

SHAUMBRA 4 (kız): Uhh…

 

ADAMUS: Bu tamam. Sadece…

 

SHAUMBRA 4: Yahudi.

 

ADAMUS: Yahudi!  Bir çeşit. Bir çeşit. Evet. Essene. Essene. Yeshua bir Essene olarak doğdu ve yetişti ve buradan onun hayatına ilişkin birçok ipucu bulabilirsiniz.

 

Her şeyden önce, annesi bakire değildi. Büyük olasılıkla bunu düşünmüştünüz. (Bazıları güler)

 

SART: Hayır! (Daha fazla güler)

 

LINDA: Uzun bir öğleden sonra olacak!

 

ADAMUS: Uzun öğleden sonra.  

 

Her neyse, Essene’ler … (Masadan iki M&Ms-şekerlemesi alır.)  Her renkten bir tane alıyorum, sadece yeşile, kırmızıya önyargılı olmadığımı göstermek için.(Onları ağzına atarken, kıkırdar) Um, bunları tutar mısın?  Benim konuşmam lazım. (Adamus ağzından şekerlemeleri çıkarır ve Paul’e verir)

 

LINDA: OHHHH!!

 

ADAMUS: Konuşmam lazım ve ağzım doluyken konuşmak istemiyorum (Daha da çok güler)

 

LINDA: Hey, biraz metal var. Dilini ona yapıştırmak istermisin? (Donmuş metalleri yalama tehlikesine dair kanallık öncesi konuşmaya gönderme yapar; daha fazla güler)

 

ADAMUS:  Ebeveynleri evli değildiler. Çünkü Essene’ler illa da evliliğe inanmazlardı. Eğer iyi bir Essene iseniz, daha iyi bir Essene iseniz, aslında hiç bir zaman evlenmezsiniz. Ve bu, sevgili Yeshua için niye bu kadar çelişki ifade ettiğini, size bir kaç dakika içinde göstereceğim.

 

Evet, ebeveynler evli değildi ve birdenbire Mary kendini hamile buldu. Oh! Tabii ki, Joseph’le samimi bir ilişki içindeydi. Şimdi, Essene pratiğinde ki Essene’ler o zamanlarda çok katı, köktenci Yahudilerdi. Çok katı. Böylece Mary, aniden kendini hamile buluvermişti. Ne yapacaktı? Ne yapacaktı? Ah, evet, evli değildi, tabii. Ama çocuğu dünyaya getirmek ve birazcık mahcubiyetle yaşamak, bu tamamen yasak değildi. Ama eğer iyi bir Essene olmak istiyorsanız, hiç de evlilik dışı ilişki içinde olmazdınız. Hayır, hayır, hayır.

 

LINDA:  Serseri.

 

ADAMUS: Evet, pekâlâ. Evet, Yeshua bir piç olarak yetişti, gerçekten babası yoktu…

 

LINDA:Ne ?! Ohh!

 

ADAMUS: Piç, gerçekten son 100 yıl ve sonraki yıllarda sadece kötü bir sözcük oldu. Bir çok insan, piç olarak gösterilirdi. Piç, basit olarak anneyle evli olan bir babaya sahip olmamaktı. Bütün anlamı buydu. Bu yalnızca  “Ben bir lolipopum.”  demek gibiydi. Biliyorsunuz, bir anlamı yoktu. Ama şimdi, onun üstünde uydurmalar var - piç - ama İsa piçti. ( Linda yine ağlar; bazıları güler) Hissetmenizi istiyorum…

 

LINDA: Benim acım! 

 

ADAMUS: …çok fazla katman, sahip olduğunuz eski katmanlar. Ve şimdi, ben sizden bileşiminizi nasıl yarattığınızı hissetmeye dönmenizi istiyorum - bu küçük piçi- (Adamus kıkırdar ve Linda yine yüksek sesle soluk soluğa kalır.)  

 

Bu sizin uydurmanız… (Linda odadan çıkarken daha fazla güler) Oh, kendimi eğlendiriyorum bugün.

 

Tamam. Mikrofon Linda‘dan bir başkasına geçsin. Mikrofon sonrakine.( Linda tekrar döner) Biri odadan kaçıp gitti mi? (Daha fazla kıkırdar)

 

 

~ 2nci Soru

 

Harika. Sonraki. Birine ver. Evet. Merhaba canım.

 

SHAUMBRA 5 (kadın): Merhaba.

 

ADAMUS:  Pekâlâ, İsa hayatını nasıl kazanıyordu?

 

SHAUMBRA 5: Marangozdu.

 

ADAMUS: Marangozdu.

 

SHAUMBRA 5: Mm hmm.

 

ADAMUS: Gerçekten mi?  Bir dakika bekle. Mikrofonu Linda’ya geri ver. Derin bir nefes al. Bir an için hisset. Yeshua’yı şahsen biliyorsun. Onu hiç torna tezgâhı, testere, zımpara ve bunun gibi şeylerle gördün mü?

 

SHAUMBRA 5:  Hayır, ama biri bu piç için böyle söyledi.(Güler) 

 

LINDA: Ohhh! Hızla hiç bir yere gitmiyor! Brrrghh! 

 

ADAMUS: Lütfen not edin ve unutmayın. Bu bileşimi yaratmaya yardım ettiğiniz eski anılarınıza geri gidin. Lütfen bir an için, bunu yeniden hissedin, Yeshua, Yeshua – İncilin İsa’sı değil ama Yeshua. Sizin bileşiminiz. – Yeshua hiç de bir marangoz değildi!

 

Yeshua, iki sopayı soymayı bilmezdi. Her şeyden önce, o zamanlar İsrail’de o kadar ağaç yoktu. İkinci olarak, o bir komünde yaşadı, bir Essene komününde.  Essene’ler çok komünseldiler. Son derece. Gerçekten yaptıkları yegâne iş, yaşayabilmeleri için besin yetiştirmekti. Onlar tüccar değildi. Onlar banker değildi. Ticaret insanları hiç değildiler. Onlar her seferinde, herhangi bir yerde, en az 100 kişi, belki de 500 kişiden oluşan komünler halinde yaşarlardı. Diğer Yahudi topluluklarınca, dışarıdakiler olarak düşünülürlerdi. Onlar, tuhaf tipler olarak düşünülürlerdi.  Oh! (Adamus kıkırdar) İşte yine buradayız! (Güler)

 

Yeshua… olarak eğitilmişti –aslında rahip sözcüğünü pek de kullanmazlar- Yeshua, Yahad öğretmeni olarak eğitilmişti. Yahad, topluluğun okuludur. Onlar, kendilerine haham demezler. Onlar kendilerine, papaz, papa gibi unvanlar vermezlerdi. Onlar sade biçimde… en iyi yorumlama belki de –büyükler- olabilir ama bu dahi kullanılan bir sözcük değildi. Çünkü kendilerini hiç bir zaman diğer insanların üstüne yerleştirmezlerdi. Evet, sadece öğretmen diyelim.. Hm. Hmmm. Birçok ilginç karşılıklı bağlantı. Bir öğretmen.  

 

O, ağaçla çalışmadı. O, iskemleler, masalar ve bunlar gibi şeyler yapmadı. Çok çalıştı. Eski kutsal yazıtları çok çalıştı. Kuralları çok çalıştı çünkü Essenelerin çok kuralları vardı. Ellerini nasıl kullanacağını bilmiyordu. Güçlü kasları olan bir adam değildi. Tüccarlığı ve bunun gibi şeyleri yoktu. İlginç. İlginç. Öyleyse bu İsa’nın marangozluğu nerden ortaya çıktı? Pekala, büyük olasılıkla 5 yaşlarında ortaya çıktı….  M&M (şekerleme) alayım, şimdi.

 

PAUL: Oh.

 

ADAMUS: Ohhh, ellerine bak! (Bazıları kıkırdar) Ohh.  Oradaki kameradan ne haber. Bak … oh, bu ter mi yoksa benim tükürüğüm mü?

 

PAUL: Senin tükürüğün

 

ADAMUS: Oh, benim tükürüğüm. Tamam.

 

Peki, bu marangoz olması nereden ortaya çıktı? Evet, İsa’nın hikâyesini toparlarlarken dediler ki “Evet, ona ticari bir meslek vermemiz lazım” Biliyorsunuz, o zamanlar çok ticari işler vardı. Tuğla örücüler, taşçılar, balıkçılık vardı ve marangozluk vardı. Ve o zamanlar bunların hepsinin, kilise üzerinde büyük etkileri vardı. Evet, İsa’nın bir marangoz olduğunu söylediklerinde, bir miktar para nereden gelmişti acaba? (Birisi “Marangozlar Birliği” der) O zamanların marangoz loncası. Kesinlikle.  “Ohhh! Yeshua marangozdu. Kesinlikle! İşte biraz daha para.”

 

Aslında, yapılan bir kilise toplantısında, büyük ihtimalle şu olmuştu – (Linda ona bir kâğıt mendil verir.) Oh teşekkür ederim – Bu kilise toplantısında, kilise liderleri toplanmış ve onun mesleğini bulmaya çalışmışlardı. Bir ad vermek durumundaydılar. Tabii hiç kimse bilmiyordu. Çünkü bu, yüzlerce, yüzlerce yıl önceydi. Bunların hiç birini kaydedecek İnternet yoktu. Her şey kuşaktan kuşağa intikal ediyordu. Evet, onun mesleğinin ne olduğunu bulmaya çalışıyorlardı ve piskoposlardan biri  “İsa ne iş yapardı?” dedi. (Güler)

 

LINDA: Ohhh! (Dinleyiciler homurdanır ve gülerler) Ohhhh! Booo! Boo!

 

ADAMUS:  Ve bir başka piskopos da “ Marangozdu.”  dedi. Evet. Evet. (Adamus kıkırdar)

 

 

~ 3ncü Soru

 

Sonraki. Mikrofon lütfen. Mikrofon birisine, herhangi birine. Sonraki soru.

Ah, sevgili Michelle. İsa evli miydi?

 

MICHELLE: Evet.

 

ADAMUS: Evet. Güzel. Kiminle? Mikrofonu tam ağzına tut. 

 

MICHELLE: Mary? 

 

ADAMUS: Hayır, ben evli miydi dedim.

 

MICHELLE: Evet, evliydi. Mary ile.

 

ADAMUS:  Mary ile mi evliydi?

 

MICHELLE: Evet.

 

ADAMUS: Evet ve hayır, ama hayır. Hiç bir zaman Mary Magdalene ile değil. (Dinleyiciler “Ahh” der) Ahhh! Ahhh! Ahh! 

 

Şimdi, bu büyük sorun çıkartıyor. Burada, Yahad’da, okulda, komünde,  toplulukta öğretmen olmaya çalışan Yeshua var. Bu onun bir odağıydı- öğretmek ve yardım etmek. Topluluğun dışındaki hiç bir şeye aldırış etmezdi. Sanırım, şimdi buna kibbutz  (İsrail’de kommünal yerleşime verilen ad) diyorlar. Gerçi eskiye göre biraz farklıydı. Dışarıdaki dünyaya aldırmıyordu. Hiç bir şeye aldırmıyordu. Ama bir ölümlü olarak -en azından etten kemikten oluştuğundan, sonunda ölecekti- belli arzuları vardı. (Linda boğazını temizler) Vince, Vince,   “ Bunu kavradım.” der gibisin, yani. (Bazıları kıkırdar) Belli arzuları vardı ve toplulukta Ignes adında genç ve güzel bir kız vardı. İsmi Agnes gibi, ama Ignes. Genç güzel bir kız. Ve bir gece, yıldızların altında otururken -oh şimdi hikâyeyi biliyorsunuz. Ailenizle burada ne yapıyorsunuz biliyor musunuz? (Adamus çocuklarıyla gelmiş birine hitap ederek, kıkırdar) Dişil/eril enerjilerini kucakladılar, ah, birlikte.

 

EDITH:  Güzel söylem.

 

ADAMUS: Güzel söylem. Hassastı demi? Hassastı demi? Beden yakınlığına girdiler.

Şimdi, iyi Essene’lerin bunu yapması beklenmez. İyi Essene’ler et ve benzer şeyleri yemezler. Bu, Essenelere yasak demek değildir ama gerçekten iyi Essene’ler vejeteryandılar. Ve biz burada, Yeshua’nın sonunda öğretmen olabilmek için çok fazla gayret ettiğini görüyoruz. Tek rüyası, tek tutkusu Yahad’da, toplulukta öğretmen olmak. Ve birdenbire evlilik dışı ilişkiye giriyor, hımmm ve yakalanıyor. (Linda iç çeker ve dinleyiciler  “Ahh” der.) Evet, ahhh.

 

Evet, sonra ne oldu? (Birisi “ Zorunlu evlilik” der.) Bir çeşit zorunlu evlilik. Bakın, anlamaya başlıyorsunuz. Sonra ne oldu? Evet, durum ortaya çıktı ve kızın ebeveynleri bu durumdan hiç de mutlu olmadılar ve hemen   “Evlenmelisiniz.” dediler. Bu Yeshua’nın planlarında muazzam bir değişiklikti ama o, Ignes’i seviyordu. Onu derinden ve candan seviyordu. Öyle ya da böyle muazzam bir şehvet vardı.

 

Evet, gerçekten evlendiler. Ve gerçekten, Essene’lerle olan durumunu yeniden düşünmeye başladı. Çünkü artık o, istenen standartta değildi. Evlilik dışı ilişkiye girmemiş, evlenmemiş değildi. Şimdi sadece Essene topluluğunun avam bir üyesiydi.

 

Daha da kötüsü, oh, ona çok derinden aşık olmuştu, çok derinden ve Ignes hamile kaldı. Ve o da, bir insanın hissedebileceği tutkuları hissetmeye, kendine izin vermeye başladı. Bir çok dini ve ruhsal grupların olumsuzladığı tutkular yerine, o, bir diğer insanı sevme tutkusunu ve sonunda yavaş yavaş kendini de sevme tutkusunu hissetmeye başladı.

 

Sonra ne oldu? Trajedi. Ignes ve çocuğu öldüler. Öldüler. O, hayatının aşkının, çalışmalarında öğrenmiş olduğu her şeyle birlikte- çünkü onu iyileştirmiş olmalıydı- öldüğünü hissetti. Kızgındı çünkü topluluklarındaki bazı kişiler, şifalandırma yapabilirlerdi diye düşünüyordu. Tanrı’nın onu yüz üstü bıraktığını düşünüyordu, buda hayatında bir diğer büyük çöküşe neden oldu. Şimdi, sadece topluluktaki pozisyonunu değil, aşkını da kaybetmişti. Aşkını. Sonra ne oldu? İşte burada, çok genç bir adam, yalnızca 17 yaşında ve birdenbire her şey dönüştü.

 

Sevgili arkadaşlarım, bir sonraki bölüme geçmeden önce, burada biraz duralım. Hissedebiliyor musunuz? Yeshua’da kendinizi hissedebiliyor musunuz? Kendi hayatınızdaki dönüşümleri ve bozulmaları hissedebiliyor musunuz? Hata olduğunu düşündükleriniz olabilir. Yeshua’nın o zamanlar hata diye düşündükleri, mükemmele dönüşmüştü. Mükemmel.

 

İşte burada, 17 yaşındaki yaşlı adamımız, Tanrı’ya kızgın. Kalbi kırık, artık toplulukta dayanağı yok, artık daha fazla kurallar ve düzenlemelerle topluluğu ileri götüreceği düşünülen biri değil. Böylece,  bir gece yarısı terk edip gider. Nereye gitti? Yeshua nereye gitti? Sevgili Linda mikrofon lütfen.

 

 

~ 4ncü Soru

 

Lütfen bunu hissedin. Zaten biliyorsunuz.

 

MARC: Büyük şehre!

 

ADAMUS: Büyük şehre. Kesinlikle. Çiftlikten çıkış ve büyük şehre gidiş. Evet, bir bakıma haklısınız,  kesinlikle ve diğer yerlere. Ama bu sadece bir çıkıştı. Nereye gitti?

 

MARC:  Ne, özellikle mi?

 

ADAMUS: Evet, kalbi kırılmıştı, Bir an için kendinizi yerine koyun. Kalbiniz kırık…

 

MARC: Çöle.

 

ADAMUS: Hayat size bütün bu kötü darbelerini vermişken, nereye gidersiniz?

 

MARC: Çöle.

 

ADAMUS: Çöle. Çöle. Kesinlikle. Kesinlikle haklısınız. Çölde dolaşmaya başladı.

 

LINDA: Vov.  Biri haklı.

 

ADAMUS: Çölde dolaşmaya başladı. Essene’ler Musa ile çok yakındır. Essene’lerin aynı zamanda -evet, Musa ile çok yakındır-ama- onların bir dizi farklı emirleri de vardır.Musa’nın anlayışı, yıllar içinde çok çarpıtılmış ve yeniden yazılmıştır. Aslında On emir, ilk verildiği günden beri, 10.000 değişiklik geçirmiştir. Ve evet, çölde dolaşmaya başladı ve – Marc’a dönersek- o, bu dolaşmaya nerede son verdi, Marc? Siz eğer çölde dolaşmaya başlamış olsaydınız, bu dolaşmayı nerede sonlandırırdınız?

 

MARTY: Las Vegas’da. (Güler)

 

ADAMUS: Las Vegas’da. ! Bu güzel! Bu güzel!

 

MARC:  Çok belli ki, Las Vegas da, doğru değil mi? (Daha çok güler)

 

ADAMUS:  Ve işte, Şambra’yı, özel kılanda bu. Evet.  Las Vegas. Güzel. 

 

MARC: Ehhh, bir suda… (Bir kaç kişi “Oasis” der) Oasis, her ne derseniz ona.

 

ADAMUS: Tamam. İlk geceydi. Sonra, 17 ile 33 yaşları arasındayız. Nerede… Sadece hissedin, lütfen. Bir saniye gözlerinizi kapayın. Hissedin. Yolculuğunun ilk büyük kısmını, nerede noktaladı?

(Marc duraklar, sonra sanki  “Bilmiyorum” der gibi omuz silker.)

 

Hayır, yapma… sadece… Herhangi bir yanıt olabilir. Yalan söyle, ama “Bilmiyorum” deme. Yalan olsun. Söyle, söyle… 

 

MARC: Ben bir şey demedim.

 

ADAMUS: Hindistan.

 

MARC: Hindistan mı?

 

ADAMUS: Özellikle de, Kaşmir diye bilinen bölge.

 

MARC: Tamam.

 

ADAMUS: Ah, Kuthumi’nin avlusu. Evet. Birbirlerini tanımıyorlardı. ….güzel. Teşekkür ederim.

 

MARC: Bir şey değil.

 

ADAMUS: O, evet, çölde dolaşıp cevaplar ararken yolculuğu sona erdi. Hatta o, bu topraklara Hindistan’a nasıl geldiğini hatırlamıyordu. Oraya vardığında, çok depresif ve sefil bir haldeydi. Ve orada, Hindistan civarında dolaşırken, Essene olarak öğrenmiş olduğu her şeyden, tarih ve Tanrı ile ilgili öğrenmiş olduğu her şeyden oluşan dünyasını birebir sarsan, inanılmaz bazı öğretmenlerle karşılaştı. Büyük bir sarsılıştı bu. Çünkü Tanrı’nın yukarılarda olan bir adam olmadığını öğrenmişti. Tanrı’nın, insanlardan tapınılmayı isteyen kızgın biri olmadığını öğrendi. Tanrı, zaten onunlaydı. Tanrı’ydı ve sevgi, kabul ve şefkat olarak bildikleriniz olmaya gelmişti. Bu onun için çok zordu, bunu anlamak onun için çok zordu. Özellikle de, içinden geçmiş olduğu bunca acıyla.

 

O, yanıtlar arıyordu, umutsuzdu, kalbinde çok acı vardı. Ama araştırmalarında – eğer teorik olarak düşünülürse gerçekte ne oluyordu sevgili arkadaşlarım- topluluğunu ve karısını kaybetmenin kaygısına biraz çare aramaktaydı. Daha büyük bir yolculuktaydı. Gerçek yolculuğu kendisi hakkındaydı.  Sizin gerçek yolculuğunuzda kendinizle ilgiliydi. Bazı filozofik yanıtlar bulmakla ilgili değildi. Sonunda oraya gitmesine rağmen, yolculuk, kendinizi bir gizem Okulunda ya da manastırda bulmak değildi. Ama kendi ilahi tohumunuzun özgün yolculuğu, sonuç olarak onun–siz-e gelmesine ilişkindi.

 

Yeshua’nın hikâyesi sizin hikâyenizdir. Bazılarınız bundan bir kaç kez geçti. Bazılarınız ondan çok, çok kez geçti. Ama o sizin hayat hikâyeniz. Öğrenmenizin, bazen kalp kırıklıklarının ve en sonunda keşfin hikâyesi.

 

Yeshua, Hindistan olarak bilinen bölge boyunca yolculuk yaptı ve inanılmaz üstatlarla karşılaştı. Nasıl nefes alacağını öğrendi. Nasıl nefes alacağını. Essene iken son derece anlaşılmaz olan bu basit nefesi. Çünkü Essene’lik kurallar ve düzenlemeler, meliler, malılarla öylesine doluydu ki. Öğrenmişti…

Oh, sonra ki soru- Linda, mikrofonu birisine uzat. Bu benim favori sorum. İki tane… Evet, hepsi tek soruda. Güzel. 

 

 

~ 5nci Soru

 

Yeshua…

 

ALAYA (kadın):  Şimdi bildim! (Kıkırdar )

 

ADAMUS: Yeshua, topluluğunu terk ettikten sonra, Yahad’ı terk ettikten sonra başkalarıyla seks yaptı mı? Gidip de kadınlarla yatmaktan hoşlandı mı? Ya da adamlarla?… Ya da keçilerle?… Ya da koyunlarla? (Dinleyicilerin bazıları kıkırdar ve bazıları homurdanır) Bunu sormanız lazım! 2000 yıl önce sormalıydınız. Sormalıydınız. Yeshua… –kameralar nerede? Kameranın bir tanesinin onun tam yüzünü aldığından emin olun ki, tüm dünya bu yanıtı görebilsin. Yeshua seks yaptı mı?

 

ALAYA: Seks için bir kalite vardır…

 

ADAMUS: Eh, eh, evet ya da hayırdı.

 

ALAYA: O konuya geliyorum. Oraya geliyorum. Nihayetinde, içindeki tanrısalı bulabilmek için tıkanıklıkları temizledi. Ve evet,  seks yaptı.

 

ADAMUS: Oh, seks yaptı.

 

ALAYA: Mm hmm.

 

ADAMUS: Güzel. Sık sık mı?

 

ALAYA: Olabildiğince sık. (Bazıları güler) 

 

ADAMUS: Tamam. Uzunları mı, kısaları mı tercih ediyordu? (Daha fazla kıkırdar)

 

ALAYA: Neyin uzunu, kısası? (Güler)

 

ADAMUS: Güzel soru. (Güler) Böylece evet, Yeshua sıklıkla seks yapıyordu.  Yeshua mastürbasyon yapıyor muydu? (Linda‘nın nefesi kesilir ve birisi “Evet!” diye bağırır.)

 

ALAYA: Evet.

 

ADAMUS: Bunu kameraya söyl -… Kameraya söyle.

 

ALAYA: Evet.

 

ADAMUS: Güzel. Teşekkür ederim. Bugün burada eski bir sürü ıvır zıvrı geride bırakıyoruz. Evet, yaptı! Evet, yaptı. Bunun için suçluluk duydu mu? (Duraklar; dinleyiciler içinden bir kaç kişi “Hayır” der.) Sen hiç bunun için suçluluk duydun mu?

 

ALAYA: İlk yaptığımda evet. Sonra geçti ve şimdi duymuyorum.

 

ADAMUS: Linda arkada deliriyor. Neden… (Çok kişi güler)

 

ALAYA: Hey, ben… Ben… Ben şeyden geçtim…

 

ADAMUS:  Sanırım bu benim favori Şaud’um! (Daha çok güler)

 

ALAYA: SES. (Seksüel Enerji Okulu)

 

ADAMUS: Evet, kesinlikle yaptı ve yaptı ve yaptı.

 

ALAYA: Evet. 

 

ADAMUS: Seks yaptı, mastürbasyon yaptı ve suçluluk duydu. Pekâlâ, …  Cauldre gibi,  bunu o kadar hızlı söyleme.

 

ALAYA: Düzüşme suçluluğu.

 

ADAMUS:  Seks yaptı. Mastürbasyon- İsa mastürbasyonlar yaptı. (Bazıları güler)

 

ALAYA:  Düzüşme suçluluğu.

 

ADAMUS: Ve suçluluk duydu. Ta ki, kendini kabul etmeyi, kendini sevmeyi idrak edene kadar. Masanın altında yada yatakta kendinle oynamanın ve seksin kötü olduğuna dair saçmalığa, birisinin onu şartlandırdığını idrak edinceye kadar. Bunu yenmesi, kendini sevebileceğini idrak etmesi uzun zaman aldı. Kendine dokunabilirdi, kendini hissedebilirdi, kendinden zevk alabilirdi ve gerçekten kendini sevebilirdi. Kesinlikle. Ve canım, bunu bir çoklarına, başkalarına da öğretmeye devam edebilirdi..

 

Ve bazı grupların önüne çıktığında, tepki çok benzerdi- Nefeslerini tutarak! – “Ohhh!  Bundan konuşamazsın” dediler.  Ama o konuştu. “Çünkü bu, sevgili erkek kardeşim, sevgili kız kardeşim, bu kendini sevmekle ilgili. Ve siz, ruhunuzun sizin için duyduğu sevgiyi anlayacaksınız.” dedi. Evet.

 

ALAYA: Doğru. Doğru.  Kendime, en iyi partner, ben kendimim.

 

ADAMUS: Sen kendin için en iyi partnersin. Kesinlikle. Böyle olmalısın. Ve böylece, bir başka birinin de, en iyi partneri olabilirsin. 

 

 

~ 6ncı Soru

 

Neden… Sonra ki mikrofona. Oh, bugün bu güzel bir oyun. Ohhh, eğlendiriyor. 

Peki, Yeshua niye İsrail’e geri döndü? Önce ben söyleyeyim. Hindistan’dan sonra, Avrupa’nın birçok kesiminde, Fransa’da da seyahat etti tabii. Orada uzun zaman kaldı. Bugün Almanya, İngiltere olarak bilinen –isimler değişti tabii- İspanya, Portekiz olarak bilinen yerlere gitti. Seyahat etti. Daha fazla şey öğrenmek, deneyimlemek ve yetiştiği kendi küçük komünün dışındaki başka insanlarla karşılaşmak için seyahat etti. Ama bütün buralara, öğrenmenin ve bilmenin deneyimi için gitti. Gidip piramitleri ziyaret etti. Evet, kesinlikle Mısır’a gitti. Orada bir hayli zaman geçirdi. İsrail’e neden geri döndü? Ve lütfen, ağaç işi aletlerini almak için demeyin. (Güler) Evet. Lütfen, ayağa kalk.

 

SHAUMBRA 6 (erkek): Uçağını unuttu.

 

ADAMUS: Uçağını unuttu. Güzel. Güzel. (Bir kaç kişi güler)

 

SHAUMBRA 6: Hayır, öğretmek için geri döndü.

 

ADAMUS: Öğretmek için geri döndü. Niçin?

 

SHAUMBRA 6: Çünkü ahbaplarıyla paylaşmak için iyi bilgiler edinmişti.

 

ADAMUS: Güzel. Ama niye oraya geri döndü? Orası sıcak, tozlu ve…

 

SHAUMBRA 6: Memleketiydi.

 

ADAMUS: Evet

 

SHAUMBRA 6: Memleketiydi.

 

ADAMUS: Memleketiydi.

 

SHAUMBRA 6: Evet. Ve memleketini seviyordu.

 

ADAMUS: Mm hmm.

 

SHAUMBRA 6: Arkadaşlarını ve ailesini görmek için döndü.

 

ADAMUS: Ehh, onlar onu görmekle çok ilgilenmiyorlardı işin doğrusu. Pek de ilgili değillerdi. Hayır. Hele ki komündekiler - topluluklarındakiler, hiç…  

 

SHAUMBRA 6: Bu da kim oluyor? 

 

ADAMUS: … Hiç de onu görmek istemiyorlardı. Kulağa tanıdık geliyor mu?

 

SHAUMBRA 6: Evet.

 

ADAMUS: Evet, evet bakın.

 

Böylece, evet, eve dönme arzusu vardı.- Teşekkür ederim, güzel yanıtın için teşekkür ederim.

 

Yolculuğunun bir bölümü kendini toparlamak içindi. Seyahat ettiğiniz yerlerde size böyle olmuş muydu? Kendinizi bu kez farklı gözlerle görmek için Mısır’a, Güney Amerika’ya gitmek ya da Avrupa’ya dönmek için karşı konulmaz bir istek, geçmişinize geri dönmek için muazzam bir istek olmuş muydu? Bu en büyük nedendi. Pek de öğretmek için değil ama nasıl değişmiş olduğunuzu görmek için. Kendinizi yıllar öncesinde yada önceki yaşamlarda görmek isteği. Ve onunda yaptığı tam olarak buydu. O da çok farklı bir adam olarak geriye döndü.

 

Gerçekten, aynı zamanda dediğiniz gibi, öğretmek ve diğer insanlarla paylaşmak için de döndü. Ama kendisine açılmış kocaman kollarla karşılaşmadı. Galile Denizi’nin kuzey ucundaki, Magdel civarında bir bölgeye dönmüştü. Ve bir hayli alay edilerek karşılandı. Yine de onu dinleyen bir kaç kişi oldu. O zamanlarda, dini organizasyonlar, sinagoglar ve hahamlarla ilgili temelde tatminsizlikler hisseden bir kaç kişi vardı. “Ben de Tanrı’yım,” sözlerini duymuş olan bir kaç kişi vardı ve o, onların karşısına geçip “ Ben de Tanrı’yım” dedi. Büyük bir çoğunluk ona güldü, alay etti, onu tehdit etti ama bir kaç kişi onu işitti ve onunla kaldılar. Kalanlardan bazıları öğrencisi oldular.

 

Ve sonra, daha çok, daha da çok kişi onun sözlerini işitmeye başladı çünkü o zamanlar sizlerin bir çoğu oraya geri gelmişti. Sizler onu kurtarıcı olarak görmüyordunuz. Sizler onu, bir arkadaş gibi görüyordunuz. Hiç bir şekilde, onu bir çeşit ruhsal lider olarak görmüyordunuz. Çünkü onun bu rolü asla kabul etmeyeceğini, büyük bir gruba liderlik etme rolünü asla kabul etmeyeceğini biliyordunuz. Evet, sevgili arkadaşlarım. O, kendini toparlamak için -ama yeni bir şekilde- geri dönmüştü. Ve bunu yaparken, sizlerden birçoğu ile tekrar karşılaştı.

 

Sizin ona karşı saygıyla karışık bir korku hissetmezdiniz. Çünkü o, aynı zamanda-siz-di. Meraklıydınız, evet. Büyülenmiştiniz, evet. Çok fazla sayıda bu kadar çok yere gitmiş olan birini tanımıyordunuz. Ama onda, bir -oluş- hissediyordunuz. Ne olduğunu bilmiyordunuz. O, ”Aydınlanma” gibi sözler etmiyordu. Gizemlerden bile bahsetmiyordu. İnsanları büyülemek için hiç bir mucizede göstermiyordu. Ama siz, onun rezonansını hissediyordunuz.

 

 

Yeshua ve Mary Magdalene

 

Şimdi, çok ilginç ve yerinde bir soruya doğru ilerliyoruz. Evet, şimdi orada zaman geçirebileceği bazı arkadaşlarıyla beraberdi. Mary Magdalene ile karşılaştı. Birbirlerine aşık oldular. Oh, çok derin bir aşk. Çok yakın anlar paylaştılar.

 

Bakın, Yeshua, bu seyahatlerinde Tantra denen şey hakkında çok şey öğrenmişti. Ve bedenini, zihnini, aşkını nasıl paylaşacağını biliyordu. O zamandan beri, bunu çok az insan öğrenmiştir. Oh, çünkü seks hakkında konuşulduğunda çok fazla zırıltı ve utanç vardır. Ama o kendini nasıl seveceğini ve bu nedenle de karşısındakini nasıl seveceğini biliyordu.

 

O zamanlar karmaşa içinde olan Mary Magdalene ile karşılaştı. Ah, Mary Magdelene’nin şeytanları vardı. O… eh, hikaye bazı diğer çalışmalarımızın içinde.* Ama Mary Magdelene darmadağındı ve Yeshua, ona kendini nasıl seveceğini gösterdi. Bu, uzun zaman aldı. Mary Magdelene’nin çok fazla kurban enerjisi vardı. Çok fazla erkek, eril enerji korkusu vardı. Nihayetinde, gerçekten içindeki eril enerjisi, onu taciz edenlerle tezahür ediyordu. Ama sonunda, içindeki dişil, eril ve tanrısalla barışa ulaştı. Birlikte sevgi içinde yaşadılar. Hiç bir zaman evlenmediler. Evlenmek istemediler. Evlilik Yeshua için dehşet verici bir anıydı ve asla bunu tekrarlamak istemedi. Ama yine de, onları evlendirmek yada aşklarını onaylaması için bir başkasına ihtiyaçları olmadığını biliyorlardı. Bu kesinlikle  kendi aralarında olan bir şeydi. 

 

 *Daha fazla bilgi ,  Tobias ve  Adamus , -Yeshua ve  Mary Magdalene üzerine-  Seksüel  Enerjiler Okulu  (Tobias)  ve  Karanlık ve Aydınlığın Simyasından (Adamus) bulunabilir.

 

Soru şu: Yeshua ve Mary Magdalene’in çocukları var mıydı?  Bu büyük bir soru. Herkes bunu soruyor. Bunun için kitaplar yazdılar.

 

Bunu yaptıkları için hoşnudum ama bu, Yeshua fiziksel bedenden ayrıldıktan sonra oldu. Bunu düşünün. Şimdi bu size, kendiniz için bir parça ipucu vermeli.

 

Hala Dünya üzerinde yürürken, bir çocukları olmasını seçmediler. Yeshua biteceğini biliyordu ve bunu Mary Magdalene ile paylaştı. “ Burada belli bir zaman için bulunuyorum. Gideceğim. Ama sadece fiziksellikten. Hala burada olacağım ve sana bunu göstereceğim. Sana, kendisiyle aşk içinde olan ruhun, ilahinin, gittikten sonra bile neler yapabileceğini göstereceğim. Ne olduğunu göstereceğim” dedi.

 

Onların ki, Yeshua’nın ölümünden sonra meydana gelen, fizikselin ve ruhun bir ilişkiydi ve gerçekten Mary, Yeshua’dan döllenerek iki çocuk sahibi oldu. Ah, evet. İlginç, büyüleyici bir hikâye. Ama arkadaşlarım, Noel’de -  bu tatil zamanında -  bu sizin hikâyeniz. Olacağı öngörülen bir ölüm olduğunda bile, hayatın nasıl devam ettiğine dair bir hikâye.

 

Soru- büyük soru. Linda,  mikrofonu uzat önce, çünkü bu büyük soru.

 

 

~ 7nci  Soru

 

Soru- kamera bu arka tarafı görebiliyor mu? (Birisi “Tabii” der.) Güzel. Soru… Oh güzel!  Soru, İsa başarısız oldu mu? İsa başarısız oldu mu?

 

SUZY: Hayır.

 

ADAMUS: Eh, yanıtından önce… Oh, yanıtın hayır mı?

 

SUZY: Hayır, olmadı.

 

ADAMUS: Hayır. Ama İsa’nın, bu üstadın, bu ilahi varlığın öldürülmesine izin vermesi nedeniyle başarısız olduğunu tartışan bazıları var. “O başarısız oldu çünkü bunun üstesinden gelebilirdi yada gelmeliydi ya da düşmanlarını veya onu öldürmek için peşinde olanları alt edebilirdi. Yaşayacağına öldüğü için başarısızdı” diyenler var. “Acı, ıstırap ve kandan dolayı başarısızdı; gerçek kurtarıcı ölmezdi. Gerçek kurtarıcı, belki de bir konakta her türlü muhafızlarla birlikte yaşardı ve asla böyle ölmesine izin vermezdi.

 

Muhammed’le İsa’nın farkına bakın.” diyenler var. “İsa başarısız oldu, Muhammed yükseldi. O bunlardan geçmedi. İsa enerjilerle barışa ulaşamadı. Bu İsa, belki de bir çeşit sahte kurbandı.” Bunları söyleyen bazıları var, bunlara inanan bazıları var. İsa’nın başarısızlığı. Yeryüzüne gelen İsa -Yeshua ya da İsa hangi terimle düşünürseniz düşünün-  buraya bize yolu göstermeye geldi ve sonunda çarmıha gerildi ki bu arada böyle de oldu. Böyle olmadığını düşünenler için, hayır, çarmıha gerildi. Evet Suzy, sen “Hayır başarısız olmadı” diyorsun. Ama nedenini açıkla.

 

SUZY: Şey, o bir erkekti ve…

 

ADAMUS:  Evet, bu başarısızlık (Güler) O erkekti ve…ve..

 

SUZY:  Ben vaftizle yetiştim ve bizim günahlarımız için öldüğünü biliyorum.

 

ADAMUS: Hala böyle mi biliyorsun?

 

SUZY: Hayır. 

 

ADAMUS: Oh güzel.

 

SUZY: Cennet için vaftiz olmayacağım, yani…. (Bazıları kıkırdar)

 

ADAMUS: Evet. Güzel. Güzel.

 

SUZY: Benim kendi yerime gideceğim. Evet, bizde Tanrı’yızı idrak etti sanırım. Ve sadece bizim oraya daha hızlı ulaşmamıza yardım etti.

 

ADAMUS: Ama niye ölüm? Bana göre, bu… evet, yoldaki biri için kötü bir sinyal.(Bazıları güler,Adamus kıkırdar)  Bir çeşit, bilmiyorum gibi. Belki de bugün biraz hassasım. Ama, vav, bir üstat olduğunuzda elinize geçene bakın.! Evet. Peki, bu nasıl, başarısızlık değil?

 

SUZY: Çünkü üç gün içinde yeniden ayağa kalktı ve sonra da yükseldi. Demek istediğim,  ölüm onu yenmedi.

 

ADAMUS: Ama bedeni yendi.

 

SUZY: Bedeni, evet.  

 

ADAMUS: Evet.

 

SUZY: Ama ruhunu değil.(spirit)

 

ADAMUS: Ama kendisinin ele geçirilmesine izin vermesindeki unsur neydi?  Aslında, ele de geçirilmemişti. Sadece kendisinden vazgeçmişti. Ve sonra daha da kötüleştirdi.. Romalıları ayaklandırdı. Kurtulabilirdi. Çekip gidebilirdi. Biraz diyet ödese, uzun bir zaman idare ederdi. Ama ne demek istediğimi anlıyorsunuz- uzun bir yol-. Ama o, onları kışkırttı. Bunu neden yaptı?

 

SUZY: Özellikle böyle yaptı.

 

ADAMUS: Ne için?

 

SUZY: Böylece, her şeyi biz kendimiz için yapabilecektik.

 

ADAMUS: Romalıları kışkırtmakla?

 

SUZY: Evet! (Kıkırdar, bazıları güler) Bizi uyandırmak için…

 

ADAMUS: Niye…

 

SUZY: Bizi uyandırmak için ve biliyorsun… şey için… şey için…şey, bizi uyandırmak için ve…

 

ADAMUS: Bana bu konuyla ilgili gerçekten samimi olun. Aydınlanmanız için ölecek misiniz? (Birisi “Belki” der.)

 

SUZY: Bazıları ölebilir.

 

ADAMUS: Bazıları ölebilir.

 

SUZY: Bu bir seçim.

 

ADAMUS: Sen bunu ister misin?

 

SUZY: Mecbur değilim.  

 

ADAMUS: Güzel. Güzel. Teşekkür ederim.

 

Bu soruyla devam edeceğim ama bir kaç yanıt daha almak istiyorum. Teşekkür ederim. Biliyorum, bu zor bir soru. Size soruyorum, dünyaya, dinleyenlerden isteyenlere soruyorum.  Bu bir düzeyde başarısızlık değil miydi? Çarmıhta sona ermek, karnında bir mızrakla, bütün bu ıstırabı çekmek, başarısızlık değil miydi ?

 

Her birinize, teker teker, çok derin düzeyde soruyorum çünkü Yeshua bir bileşim ve sizin bir parçanız. Ve eğer o öldürüldüyse, bir bakıma sizde öldürüldünüz. Ve eğer o, fiziksel düzeyde Üstat olarak kalmadıysa, belki de siz de fiziksel düzeyde Üstat olarak kalmayacaksınız. Eğer o, kendini kurban ettiyse, belki de sizin Üstat’lığınız da buna benzer bir şey. Kendini kurban etmek?

 

Linda,  mikrofonu bir başkasına verelim, soru aynı.

 

LINDA: Ooh,  birisi elini kaldırsın. İşi kolaylaştırın.

 

ADAMUS:  Yeshua bir başarısızlık mıydı? Ve biz bu konuyu ele almalıyız arkadaşlarım. Çünkü bu konu bulanık ve havada duruyor. Odada bir fil var ve hiç kimse onun hakkında konuşmak istemiyor.  Bütün bunlar İsa’nın uydurulmuş hikâyesi ama Yeshua’nın da hikayesi var, bileşik varlığın -sizin bir parçanız olduğu için, bir bakıma, sizin üstatlığınızı araştıran -hikâyesi de var. Ama öldürülmüş. Sonraki. Yanıt.

 

JOANNE (Kadın):Sanırım belki de..o …

 

ADAMUS: Ayağa kalkabilir misin?

 

JOANNE: Oh.

 

ADAMUS: Evet. Teşekkür ederim.

 

JOANNE: Onları kışkırttı, böylece bir şekilde bize, diğer tarafta yaşam olduğunu ve aslında bedenimiz ölebiliri bize kanıtladı.

 

ADAMUS: Evet.

 

JOANNE: Ama sen devam et. Bu benim hissim.

 

ADAMUS: Evet.

 

JOANNE: Sonra.

 

ADAMUS: Peki, öldükten sonra ona ne oldu? Öldükten sonra Mary Magdalene ile biraz aşk yapmıştı. Ama siz, o öldükten sonra onun hakkında, onun ne yaptığı hakkında pek fazla şey duymadınız.

 

JOANNE: Bu doğru. Sanırım, öğrenciler, şey, bir süre korktular ve saklandılar. Ama sanırım, hala üzerinde durdukları…

 

ADAMUS:  Onlardan bir kaçının başı vuruldu ama bu olguya dikkatimizi vermeyelim.

 

JOANNE: Evet, biz hepimiz tümüyle…

 

ADAMUS: Evet.

 

JOANNE: Ama benim hissettiğim bu…

 

ADAMUS: Bu nedenle bugün, bu koruyucu metal boyun bağını takıyorum.(Bazıları kıkırdar)

 

JOANNE: Böylece sonunda, sonunda onlardan bazıları güçlerini geri kazandılar. Çünkü Yeshua ile konuşabiliyorlardı. Hala bir ruh(spirit) olarak onları ziyaret ediyordu ve sanırım bu, bu şekilde devam etti.

 

ADAMUS: Az çok.

 

JOANNE: Az çok?

 

ADAMUS: Bir nevi. Bugün sürdüre geldiğimiz hikâye gibi, bu hikâye güzel miydi yoksa pek de güzel değil miydi?

 

JOANNE: Sanırım, bize getirdiği…

 

ADAMUS: İsa’nın hikâyesi.

 

JOANNE: Evet. Bu, Dünya’ya Mesih tohumu bilincini getirdi.

 

ADAMUS: Evet.

 

JOANNE: Ve bazı insanlar onu alıp farklı yollara gitti ama bizler, hepimiz farklı düzeylerde olabilir miyiz?

 

ADAMUS: Tartışırım, yalnızca… olmak…

 

JOANNE: Tamam.

 

ADAMUS: … tartışılabilir.

 

JOANNE: Bu tamam.

 

ADAMUS: Eğer Dünya’ya Mesih tohumu getirdiyse, inanılmaz bir şey. “Oh, bu uzun zamandan beri planlanmıştı. Biz, hepimiz Dünya’ya geri gelip, Mesih tohumlarımızı serpecektik; biz olan, hepimizi bir araya koyan, bu bileşimi yaratacaktık. Çünkü bu bizim inanılmaz bir şekilde birleşmemizi yaratacaktı. Ve biz buraya 2000 yıl önce geldik, dört bir yanda fiziksel bedenle doğduk.” Ve sonra, Mesih tohumu öldü mü?

 

JOANNE: (Duraklayarak) Ben, hiç bir şekilde öldüğünü hissetmiyorum. Bunun sadece farklı bir biçimde kendini ifade etmek olduğunu düşünüyorum.

 

ADAMUS: Mesih tohumunun modeli, karakteri olan Yeshua, hikayenin sonunda ölüyor..

 

JOANNE: Doğru.

 

ADAMUS: Ve ben, İncil: 2. Bölümü okumadım. Hikâye devam etmiyor, sadece bitiyor. Sona eriyor. Tamam.

 

JOANNE: Tamam. Evet, sanırım bana sorduğun soruyu anlamadım.

 

ADAMUS: Hepinize sorduğum soru. Ona çok cesur bir başlık atacağım. “Yeshua’nın Başarısızlığı” soru işareti. “ Yeshua başarısız mıydı?”  Çünkü her… Teşekkür ederim.

 

JOANNE: Tamam.

 

ADAMUS: Ve siz bunun zor bir soru olduğunu biliyorsunuz. Bu hepinizin içinde olan şey- Yeshua’nın Başarısızlığı. Öyle, evet. Konuşacağınız güzel bir hikaye. Dünya’ya gelmek, bir Üstat olmak ve marangoz İsa olmaktansa, hatta şöyle diyeceğim; Yeshua’nın daha gerçek bir tekrarı olmak. Gerçekten mi?

 

Aklımdayken, Yeshua bu yoksul ailede büyümedi. Doğumu ile ilgili bütün hikaye, handa oda olmayışı vs. bunların hiç biri olmadı. Bu büyük bir hikâye ama o, Essene topluluğunda büyüdü. Onlar zengin değildiler, fakir de değildiler. Paraya o kadar da önem vermiyorlardı. Yemeyi severlerdi. Seksi sevmiyor gibi yaparlardı ama aslında severlerdi.(Bir kaç kişi kıkırdar) Ve çok kuralcıydılar. Çok kuralcı. Ama bu, zavallı bir marangoz hayatı değildi. Hayır, hiç öyle değildi.

 

Böylece, halletmemiz gereken engellerden birini ortaya çıkarıyorum. Belli bir başarısızlık hissi var. İçinizde bir yerde duruyor. Son toplantımızda konuştuğumuz, o güzel bilme-yi gölgelemeye eğilimli. Ama şimdi, bir Üstat geri geliyorsa, Yeshua gibi bir Üstat. Bu Üstadın öldürülmesi akla uygun mu? Haber olması dışında, bu gerçekten bir amaca hizmet eder mi? Bu amacın ne olduğunu anlayabilen kimse var mı?

 

Yeshua, sizin 33 yaşındaki eski yaratımınız. Çarmıhta ölmekle ilgili olan biten tüm bu şey neydi? Linda, elini kaldıran yada aşağıda tutan birine mikrofonu ver. David. Evet.

 

DAVID: Eziyet. Bu haber yayıldı. 

 

ADAMUS: Eziyet. Çok da değil, ama daha sonra, nihayetinde öyle. Sonradan, zamanla öyle oldu. Onun hakkında, o zamanlar pek fazla haber yoktu. Döndüğü topluluktaki Esseneler, döndüğü Yahad da “Evet, bunu istedi. Gençken evlilik dışı ilişkiye giriyordu. Sonra bildiğiniz gibi, ailesinde ve topluluktan vazgeçti. Ve Allah bilir nerelere gitti.. Öldürüldüğüne şaşmamak gerek ” gibi şeyler söylediler. Yani, yani, öyle gözyaşları falan dökülmedi. Küçük bir grup izleyeni, arkadaşı vardı. Onlar yas tuttular.

 

Ama bu hikayenin yayılması gerçekten asırları aldı. Evet. Ama bu öyle iyi bir hikâye miydi? İlginç bir hikâye ama iyi bir hikâye mi? O bir çarmıhta ölüyor. Evet. Hayır. Öyleyse, neden böyle bir sonun olduğunu anlayabilen kimse var mı? Tekrar ediyorum, bu sizin bileşiminiz. Ne amaca hizmet etti?

 

SHAUMBRA 7 (Kadın): Evet, sanırım meşaleyi bize devretmek istedi. Eğer kalmış olsaydı, biz kendimizin sözleri yerine, onun sözlerini takip ediyor olurduk. Ve sanırım, onun yolculuğundan büyük bir olasılıkla öğrendiğimiz şey, bu hikâyenin onun hikâyesi ve onun gerçeği olduğu ve kendi gerçeğini yaşadığı için de Romalılardan korkmadığıdır. Ve bu, onun ölümüne neden olsa bile, o bundan korkmuyordu. Ve bizim, hepimizin de görmemiz gereken şey bu. Aynı zamanda bunun kendi hikâyemiz olduğunu da anlamalıyız. Tabii, kaybolmuş olsa bile.

 

ADAMUS: Uzun zamandan beri duyduğum en iyi açıklama. Evet ve bunun için bir Adamus ödülü lütfen. Teşekkür ederim.(İzleyiciler alkışlarlar)

 

Bu hikayenin sonu iyi bitmese bile Yeshua, arkadaşlarının, öğrencilerinin ve diğerlerinin ona takılıp kaldıklarını hissettiği bir noktaya gelmişti. Sizde şimdi, başka bir sahte idol olan Yeshua adına takılıp kalıyorsunuz. O, birçok insanın can kulağıyla dinlediğini hissediyordu. Evet, ilk başlarda pek fazla toplanılmıyordu ama daha sonra, toplantılar giderek artmak zorunda kaldı. Bir kez daha, sizlerin bir şeyleri ertelediğinizi hissetti ve o zaman öğrencilerini uyardı. “Eğer böyle yapmayı sürdürürseniz, ben gideceğim.” Onun, Hindistan yada bunun gibi bir yere gideceğim dediğini zannettiler. “Eğer böyle devam ederseniz ben ayrılıyorum, çünkü ben burada, Tanrı’nın sizin içinizde olduğunu anlatmak için bulunuyorum. Benim içimdeki Tanrı’ya bakmayın, kendi içinizdeki tanrıya bakın” dedi.

 

Ve en iyisinin, eninde sonunda gitmek olacağını hissediyordu. En başında Mary Magdalene’e bunun uzun vadeli bir ilişki olmayacağını söylemişti. Yakında ayrılacağı için, onlar sallanan koltuklarında oturan ve gençlik günlerinin muhabbetini yapan büyük anne ve büyük baba olmayacaklardı. Ve o, böyle yaparken aslında, asla dramatize etmek istememişti. Bir kurban olmak istememişti. Ama izleyenlerine, o zamanlar bir kaç noktayı kanıtlamak istiyordu. Bunlardan biri de, yaşamın devam ettiğiydi..

 

Hatta kendi yükselişinden bile daha önemli… Çünkü bakın, o zamanlar bazı öğrencileri, sadece halüsinasyon gördüklerini düşünüyorlardı. Bilirsiniz, vizyon görmek ya da bunun gibi şeyler. Kötü şarapla sarhoş oluyorsunuz ve birdenbire İsa beliriyor. Bu bazılarınızın başına gelmişti. Ama o gittikten sonra, Mary Magdalene’ in gebe kalmasının, “Ben yaşıyorum” un gerçek tezahürü olacağını biliyordu. Bu, gittikten sonra yaşamın sürdüğünün bir kanıtı olacaktı. Bedenle yükselebileceğinizin bir kanıtı olacaktı. Yolda yürürken, öğrencilerin Yeshuayı vizyon olarak görmelerinin ve bunun bir hayalet olmadığının kanıtı olacaktı. Ben bu çocuğu Mary’den yapacağım ve siz hayatın devam ettiğini ve bedeninizi de birlikte götürebileceğinizi anlayacaksınız” diye düşünmüştü.

 

Bu hikâye hakkında pek fazla hımm yada hiç bir şey yazılmadı. Bu çok daha iyi bir hikaye olurdu. Yani biliyorsunuz, yalnızca kalkıp, gezinip, bir kaç öğrenciyle buluşmaktan daha iyi… Bu yaşamın gerçek hikâyesi belki de anlatılması gereken gerçek Noel hikâyesi.

Evet, İsa’nın hikâyesiyle derin bir nefes alalım. Evet, soru. Mikrofon lütfen.

 

ALAYA: Mary’nin Yeshua’dan hamile kaldığı nasıl kanıtlandı?  Nasıl oldu? Nasıl? Tabii, Mary  …

 

ADAMUS:  Git ona sor.

 

ALAYA: Evet, ama nasıl… Eminim ki, ona sorulmuştur. Kim… nasıl hamile kaldı.

 

ADAMUS: Evet.

 

ALAYA: Nasıl oldu… Yani, hiç kimse ondan şüphelenmedi mi?

 

ADAMUS: Oh, bunu bugün ki kendi koşullarınızla düşünün. Evet, Yeshua gideli dört ay olmuştu ve aniden bir gün Mary, “Hamileyim. Aylık periyodum geçti” diyor.  Diğerlerini, bilhassa diğer kadınları düşüne biliyor musunuz? “Evet, tabii. Gerçekten mi? Yeshua’nın gittiği, infazı net. O, bütün bunları yaşadı ve sen aniden, bir başkasıyla iş mi pişiriyorsun ?” Kesin olarak böyle düşündüler. O zamanlar tam olarak böyle söylemediler, biraz farklı konuştular. İş pişirmek ne demek biliyorsunuz. Yapmak, bir başkasıyla ilişkiye girmek. Ve bu da, toplulukta çok sorulara, dedikodulara neden oldu ama Mary Magdalene‘i iyi tanıyanlar, eskisini değil, yeni Mary Magdelene’i, reform geçirmiş olan Mary Magdelene’i gerçekten tanıyanlar, onun hiç bir zaman yalan söylemeyeceğini biliyorlardı. Ve akabinde, bebek-bebekler- geldiğinde, gözleri görebilen herkes, çocukların Yeshua’ya benzerliğini, onun gibi bir kızıllıkları olduğunu görebilirdi.

 

Çocuklar çok uzun yaşamadılar. Mary Fransa’ya gittikten sonra öldüler. Çok zor zamanlar geçirmişlerdi. Çünkü iki inanılmaz varlığın, üstelik biri fiziksel bedende olmayan iki varlığın evlatlarıydılar. Onun spermi ışıktandı ve normal spermlerden biraz farklıydı. (Bazıları güler) Öyleydi!  (Adamus kıkırdar) 

 

Bu nedenle enerjilerle başa çıkmak konusunda zor zamanlar geçirdiler. Ama uzun yaşamadılar ve grip gibi bir şey nedeniyle değildi… O zamanlar salgın olan bir hastalık ya da gripten öldükleri söylendi ama sadece enerjilerle başa çıkamamışlardı.

 

Şimdilerde gelen Kristal Çocuklara olduğu gibi. Onlar da çok temiz geliyorlar. Dünya’da işlerin işleyişiyle ilgili bilgileri de yok. Geliyorlar ve ADD (Hiperaktivite-dikkat bozukluğu) ya da başka hassasiyetler ve alerjik bünye, otizm ve benzeri şeyler oluyorlar. Enerjilerini ayarlamakla ilgili çok zor zamanları oluyor.

 

Ve bilin bakalım? Sizin de öyle! Siz, çoğunuz burada bin ya da binden fazla yaşam geçirdiniz ve Dünya’da işlerin yürüyüş biçimine alışkınsınız. Siz de zor zamanlar geçiriyorsunuz. Şimdilerde gelen çok fazla enerji var -geçenlerde konuşan bir kişiden duyduğumuz gibi-ve bu sizi etkiliyor. Evet, geçen yıl, geçen hafta, çılgın enerjiler. Gelecek yıla kadar bekleyin. (Adamus kıkırdar ) Ahh, ama siz mükemmel durumdasınız. Sırf bu nedenle bugün bu İsa oyununu oynattım ve bu sıkıcı çarmıhta ölme sonuna size getirdim. Belki en iyisi değildi ama o zaman için en uygunu olarak görünüyordu. O zamanlar şimdiye göre farklıydı ama siz bunu o zamandan beri içinizde taşıdınız.

 

 

Büyük Soru

 

İçinizde her düzeyde zıp zıp zıplayan bir soru var. Bu sizin oldukça pratik olan insan düzeyinizde, ezoterik, ruhsal ve üstat düzeylerinizde kendinize sorduğunuz soru. Linda, lütfen yazabilir misin? Ve başlangıçta belki biraz kafanız karışacak. Sonra da şöyle diyerek, basıp gideceksiniz. “Bugün ne hakkında konuştuğunu anlamadım. Bu İsa Oyunu şeyi yani. Bir biçimde ilginçti. Ve sonra, bu sorunun etrafında gezindiğimi söyledi ama ben böyle yaptığımdan emin değilim.” Ve şu andan itibaren iki gün sonra, bunu yaptığınızı hatırlayacaksınız. Nasıl bitiyor? Bugün benim sorum bu. İsa oyunu oynamamızın nedeni bu. Nasıl bitiyor? Büyük soru. Ve gelecek yıla girerken, bu büyük soru olacak. Nasıl bitiyor?

 

Pratik düzeyde her birinizin sahip olduğu bir soru.”Nasıl bitiyor? 65 imde? 85 imde? Ben bu aydınlanmaya hiç ulaşamayacak mıyım? Aydınlanmaya ulaşacak ve gezegeni terk mi edeceğim? Aydınlanmaya ulaşıca bazı gruplar gelip de -hiç birinden bahsetmek istemiyorum-bazı dini gruplar arkamdan gelip de beni kovalayacaklar mı, beni öldürecekler mi? Kendimi bu gezegenden alıp dışarı atacak kadar diğer insandan farkl mı olacağım? Çünkü beni izleyecekler, bana tapacaklar ve tüm bu iğrenç şeyleri yapacaklar ve beni kendi halime, sadece bir Üstat olmaya- öhö öhö- bırakmayacaklar mı ?”

 

Soru - ve gerçekten bu şaudun ana teması - nasıl bitiyor?

 

Size yanıtı vermeyeceğim. Aslında bu soru, şimdiden itibaren gelecek şauda kadar, karnınızda, kalbinizde, zihninizde gezdirip durmanız için. Ve gelecek toplantımızı benim monologumla açmayacağız. Bu soruya dönerek açacağız. Nasıl sonlanıyor? Bu size ne anlam ifade ediyor? Buna ilişkin olarak ne düşünüyor,  ne yansıtıyor, ne var sayıyorsunuz?

 

Size biraz ipucu vereyim. Nasıl sonlanıyor üzerinde nasıl bir yorumlama yapardınız? Nasıl öleceksiniz? Nasıl bitiyor? Bu güne kadar düşündüğünüz hiçbir şey gibi olmayacak mı? Hiç bir şey.  

 

Evet, bunu gelecek Şaud’umuzda ele alacağız. Gelecek Şaud’umuzun ön satışını yapıyorum. Burada büyük puan toplamak için diğer Yükselmiş Üstatlarla yarışıyorum.(Bazıları güler) Sonu nasıl? Bunun için ne düşünüyorsunuz ya da neden korkuyorsunuz? Nasıl bitiyor?

 

İşte, bu yüzden, bugün İsa oyunu oynadık. Hepsi, ona ne olduğunu söylemeye götürüyordu ve sizin için nasıl sonlanacak? Siz geçiş yaptığınızda, her ne zaman olacaksa, ne olacak? Sonrası nedir? Ah! Büyük bir Şaud olacak.

 

Evet, bu arada biraz da… şeyden konuşalım, hımm, çabucak bir şey yapalım. Yeshua’nın Filistin’e döndüğünü söylemiştim. Ehh, politik olarak doğru değil- İsrail‘e. Çok çok uzun bir süre ayrı olduğu yıllardan sonra İsrail’e geri döndü. Belki de nun İncil’de ki 14 ile 33 yaşları arasındaki boşluğu fark etmişsinizdir. Neden daha fazla insan o arada “ Ne oldu?”  demedi. İsa sandalyeler, masalar hatta büyük haçlar bile yapmıyordu. (Bazıları sızlanır ve güler ) Biz onun seks yaptığını bildiğimiz için şimdi hakkında şaka da yapabiliriz. (Güler)

 

Peki, bu kaybolan yıllar neydi? Bunların nasıl bir açıklaması olmaz?  Bir biçimde üstü örtülmüş durumda. Evet, pekâlâ, biliyorsunuz.  12 yaşlarındayken mabette düşünüp duruyor. Ve sonra 30’lu yaşlarına kadar ondan haber almadınız. Burada oldukça büyük bir boşluk var. Evet. Evet. Soru ya da yorum.

 

SHAUMBRA 8 (erkek):Bir yorum ve yorum da şu; çünkü yaşadıkları, dini propagandanın planına uymuyordu.

 

ADAMUS: Kesinlikle. Kesinlikle. Plana uymuyordu.

 

Neden insanlar bu kadar uyuyor. Siz değil ama genel olarak insanlar o kadar uykudalar ki, biriside kalkıp, kesin bir şekilde “14 yaşından 30 yaşına kadar ne yaptığını öğreninceye kadar cemaate-topluluğa katılmayacağım. Günah çıkarmaya da gitmeyeceğim. Asla… Anlat bana, illaki.” diyemiyor. (Birisi “Bilmiyorlar” der.) Evet, bilmiyorlar. Bu kesinlikle doğru. Ama bir marangoz hikâyesi yada bunun gibi bir şey uydurmayı bile bilmiyorlar. Gitti ve bir süre yardım işleri ile uğraştı diye bir hikâye bile uyduramıyorlar.(Adamus kıkırdar) Hiç bir şey. Hiç bir şey. Sadece soluklarını tutuyorlar! “Bunu tartışmayalım” Bu yalnızca, biraz tuhaf ve bu tür şeyler gelecekte olamaz ve olmayacak. Yapamazlar. Yapamazlar.

 

Şaşırıyorum. Aksi taktirde iyi bir insan yalnızca şöyle derdi “Oh, tamam. Evet, pekâlâ, yazılı kayıt yok ” Bunun gibi şeyler. Ama şimdilerde farkındalık giderek çok artıyor. Bu gibi şeyler devam edemez. İnsanlar artık sorular soracaklardır. Cesur olacaklardır. Ortaya çıkacak ve  “Hayır, hayır, hayır, hayır, hayır, hayır. Bu hiç anlamlı değil, tüm bu bakirenin doğurma işi. Ama perdenin öbür yanından zina yapma hikâyem yok muydu. Evet, evet, hikâye bu. Şimdi işte bu güzel bir yanıt. Budur, evet hikâye budur.” Bu bazı kaşları kaldırtacak. Güzel bir Hollywood filmi yapın.. (Bazıları kıkırdar) Bu içinizdeki cennet. Ve…(Gülmeye devam ederek) bayanlar baylar, burada bir çeşit çift anlamlılık var. (Adamus kıkırdar)

 

 

2014

 

Evet, işte benim yapmak istediğim şey. Bir… şey… yapalım. Bunu usule aykırı yapacağım. 2014 ile başlayalım. 2014’le ilgili önümüzdeki günlerde yapılacak olan, gelecek ayki toplantımızda konuşacağız.( Prognost toplantısına atıfta bulunur) Geçen toplantımızda söylediğim gibi, zorlu bir sevgi yılı olacak. Ayrıca içinizdeki armağanları keşfedeceğiniz bir yıl olacak. Zorlu sevgi, içinizdeki armağanlar.

 

İçinizde bazı şeyler var, hâlihazırda oradalar. Onları siz yarattınız. Onları siz yaptınız. Onlar, Mesih tohumunun parçası ve onlar yalnızca kristaller gibiler. Evet, içinizdeki kristaller. Şimdi, ayrıntısına girmeye gerek olmayan birçok nedenden dolayı, henüz ortaya çıkarılamadılar. Ama sizin olan armağanlar ve yetenekler. Onları size hiç kimse vermiyor. Ve sizi şaşırtacaklar. Sahip olduğunuzu bile bilmediğiniz şeyler; anlayışlar, yetenekler, yaratıcılık. Onlar, ne diyelim, öne çıkacaklar. Ortaya çıkacaklar. Zorlu zamanlar olacak ve bu içinizdeki güzel şeylerin sonunda ortaya çıkmasına neden olacak. Birazcık bir dürtme, onları meydana çıkaracak.

 

Bir şeyin etrafında dönüyorum ama bilerek. Yaratıcılık hakkında bana bir şey söyleyin. Çünkü bu, her zaman sahip olduğunuz ve sizi sadece şaşırtacak olan keşfedeceğiniz armağanlarınızı, bağlayacak. Ve sonra, daha önce ortaya çıkarmamış oluşunuza şaşıracaksınız. Ama şimdilik, yetenekler ve beceriler uyku halindeler. Herhangi bir nedenden ötürü ortaya çıkacaklar.

 

 

~ Yaratıcılık

 

Yaratıcılık hakkında bir tek şey söyleyeyim. Yaratıcılık, deneme-yanılmaya ilişkindir. İlk seferde bir şeyler elde etmek değildir. Tanrısallık da keza bir nevi öyledir ama her ikisi birbiriyle bağlıdır. Her zaman, her seferde doğru yapmak ya da hiç bir zaman yapmamak gibi bir insan arzusu vardır.

 

Diğer bir anlatımla, işe yarayacak, garantili başarı. Gerçekten zeki yaratıcı olanlar, hata yapmaya istekli olanlardır. Tesla – yol boyunca birçok hata yaptı. Ünlü kâşifleriniz, bilim adamlarınız ve ileri düşünenleriniz birçok hata yapmışlardır.

 

Biz, Yükselmiş Üstatlar Kulübünde öylece oturup, bu konuda şakalaşıyoruz. “ Gerçekten başarılı bir insan, zamanın yüzde on sekizinde(18) gereği gibi yapandır.” diyoruz. Tam gereği gibi yapmamak, yüzde kaç olur? Çabucak hesaplayın. Çok. Yalnızca, sadece çok. Buna kilitlendiniz demiyorum. Zamanın yüzde ellisinde tam yapabilirsiniz belki de yüzde yetmişinde. Bundan kuşkuluyum ve bu önemli değil.

 

Yaratıcılık, bir deneme-yanılma meselesidir. Bir yaratıcı, tam olması gerektiği gibi yapma çabasında değildir. Yalnızca bir insan, bir zihinsel varlık tam olması gerektiği gibi yapmaya çabalar. Yaratıcı, basit olarak yaratır. Mesele yoktur. Bir biçimde yargılamanın olmadığını söyleyebilirsiniz.  Ama aslında sonuca büyük bir bağlanma yoktur. “Ben yaratıyorum. Oh, bu harika işledi. Ben yaratıyorum. Püfft! Vav! Pek de umduğum gibi tezahür etmedi”

 

Komik olan, aydınlanmış bir yaratıcı, her hangi bir yerde tezahür ettirdiğini bilir. Belki de başka bir boyutta, mükemmel olarak. Sadece henüz tam olarak tümüyle buraya gelmedi. Niçin? Çünkü enerjiler meydan okuyucu, zor, kesif, ağır, kötücül ve diğer insanlarla ve başka şeylerle ilişkili ve bazen da sadece burada kanıtlanamaz. Bu, siz eksik yaptınız anlamına gelmez. Belki, sadece zamanınızın önündeydiniz, belki de diğer alemlerde yaratmayı seviyorsunuz. Belki de sadece, doğru malzemeler yoktu. Bu nedenle gerçek yaratıcı, doğru mu yanlış mı diye endişe duymadan, deneyimin neşesinden tekrar yaratır.

 

Böylelikle, yaratıcılık bir deneme - yanılma meselesidir. Gerçek bir yaratıcı, her ikisinden de zevk alır ama gerçekten olması gerektiği gibi olduğunda ise kendinden geçer. (Ekstazi) Hissettikleri, söyledikleri tamdır. Burada, bu realitede bir nevi istedikleri tezahür eder. zamanın yüzde on sekizinde. Bayağı iyi. Belki de daha iyi yapabilirsiniz.

 

Gelecek yılın içine doğru gidiyoruz ve hepsi bir araya gelecek. Şimdi bu, hiç bir anlam ifade etmiyor ama ilerleyen günlerden birinde “Oh! Şimdi, anlıyorum” diyeceksiniz. Gelecek yıl hem zorlu sevgi, hem de içinizdeki beceri ve armağanların keşfi. Her ikisi de sizi uçuracak biçimde artacak. Bu Şaud’da bunu yazılı veriyorum ve para iadesi garanti ediyorum. Gelecek yıl, kelimenin tam anlamıyla orada gizli durmakta olan şey sizi uçuracak.

 

 

~ Güven

 

Gelecek yılla ilgili olarak,  bunun eski bir konu olmasına rağme yine de üstünden geçmeliyiz. Ve belki de bundan sonra yeniden üstünden geçmemiz gereken şey, güven. Gelecek yıl özellikle - ve bu endişe ile ilgili değil fakat farkındalıkla ilgili-  elinizdeki tek şeyiniz kendinize başvurmak olacak. Bu güven ister. Eğer kendinize güveniniz yoksa - ki dayanabileceğiniz tek şey bu - oh, bu çok uzun, çok uzun mesafe kat edeceksiniz demektir.

 

Kendinize güveniniz varsa, ama güven tuzak içeren de bir şeydir. Birçoğunuz  “Oh evet, ben kendime güveniyorum.” diyecek. Hayır, gerçekten güvenmiyorsunuz. Bana inanmıyor musunuz? Eylemlerinize ve tepkilerinize bir bakın.

 

Güven bir çeşit teslimiyettir, bir çeşit, ama güven… Güven, bazı Üstatlar için  “ Başka bir şeyim yok. Hiç bir şey kalmadı. Bütün sahip olduğum bu. Ben bunun için çaba bile harcayamam. Kendimi buna inandıramam ama başka her şey gittiği için bütün sahip olduğum bu.” olmuştur. Bu arada gerçek güveni keşfetmek budur. Gelecek yıl, kendinize güvenme yılı olacak.

 

Ben size, bunu anlatabilirim ve buna mutlak surette de inanmayacaksınız, ama sadece yapın bunu. Sadece güvenin kendinize. Yanlış olduğunu düşündüğünüz zaman bile, hala doğrudur. Gerçekten öyledir. Hatta “Oh, yanlış yöne döndüm; Yanlış şeyi yaptım.” dediğiniz zaman bile. Önek olarak Yeshua’ya bakın. Bir gece, yıldızların altında romantik bir gece geçirdi, biraz başı döndü, giysileriyle kalamadı ve birdenbire…(Bazıları kıkırdar) Yahad’da öğretmen olmasıyla ilgili bütün kariyeri uçup gitti. Darmadağın oldu. “Oh, berbat hissetti. Aman tanrım! Öhğğh! O aşağıdaki şeyden nefret ediyorum. Başımı bu kadar çok derde soktu” Aslında olan, tanrısal bir şeydi. Çünkü onu, o komünden çıkardı, o toplumdan çıkardı. Oh, tanrım, orası çok sıkıcıydı.  

 

Ve sonrasında, ilk karısı, yegâne karısı öldüğünde bütün hissettiği suçluluktu. “ Onu şifalandırmalıydım. Yapılacak doğru özlü ilahiyi bilmeliydim”  yada her neyse. O “ ve Tanrı,”  biliyorsunuz, “ Beni dinlemedi, demek ki ben günahkârım.”  Bu onun için ne kadar zordu. Ama yine de, tanrısaldı. Bu onu, bu topluluğun ( cemaatin) dışına çıkardı. Öğrenmenin dışına çıkardı. Bu siz-diniz. Bu iş başında olan Mesih tohumuydu. Ve siz, Yeshua’nın kendine güvenmesinin kolay olduğunu sanıyorsunuz ve şöyle dediğini “Oh evet. Evet, bu tam da benim planladığım yol. Huh,hah.huh.hah. Evet.” zannediyorsunuz. (Bazıları güler)  “Evet, beni yerimden at, karım ölsün, hayatım harap ama tabii bu benim. Ben yaratanım.” Ama aslında öyleydi. Aslında, öyleydi.

 

Bu gerçekten sıkıcı olan toplulukta saplanıp kalması haline karşı, yeterli çareler vardı. Yeterli çareler vardı. Hatta içinden geçtiği endişe bile, araştırmasına başlamasına neden oldu. O zamanlar başka ne yapabilirdi ki? Bazen, çok mu konuşuyorum?  (Bir kaç dinleyici “Hayır” der) Hayır. Güzel. Çünkü konuşmaya devam edeceğim. (Adamus kıkırdar)

 

Karısının ölümü kadar zordu. Karısının ölümü rastlantı değildi, tabiri caizse, eğer kendine güvenmiş olsaydı, bilgeliği anlardı. Eğer kendine güvenmiş olsaydı, aslında karısı asla ölmezdi. Evet, olan bir şey, olmak zorunda olmayacaktı. Eğer yeterli sayıda insan kendine güvenseydi, İsa Çarmıhta ölmek zorunda kalmazdı. Bu biçimde olmak zorunda olmayacaktı.

Eğer kendinize güvenseydiniz, hayatınızda birçok şey olmak zorunda olmayacaktı. Eğer kesin olarak empatik bir biçimde “Hayatımda başka hiç bir şey yok” şeklinde kendinize güvenirseniz, bu deneyimi değiştirir. Sonuç, son hala aynı olacaktır -Aydınlanma. İçinizden çoğunuzun, bunun için taahhütte bulunduğunu söyleyebilirim. Bu yaşamınızda oldukça iyi bir atış yaptınız,  oldukça iyi bir şans. En azından yüzde üç şans bu yaşam için.(Güler ve sızlanır) Bu şakaydı. Yüzde yüz şansınız var. Evet, evet. Evet. Bu potansiyel var.

 

Çoğunuzun, ciddi olarak idrak etmek için mükemmel, mükemmel, mükemmel potansiyeli var. Ona aydınlanma bile demiyorum- idrak etme- eğer kendinize güvenirseniz, bu yaşamınızda.

 

Ben güveni, zorlukla öğretebilirim. Bunu sadece zorlukla yapabilirim. Sözcükleri söyleyebilirim. Bazı güven Merabh’ları yapabiliriz ve bunun gibi şeyler. Ama eğer kendinize güvenmezseniz, kendinize güvenmezseniz.

 

Kendinize güvenmediğinizde, ne olma eğilimi olur? Siz bu yolda iken, aydınlanmanıza gelirken kendinize güvenmiyorsunuz. O zaman her şey lime lime olur ve geriye sahip olduğunuz siz kalır. Bu o kadar da kötü bir şey değil ama böyle olmak zorunda değil. Böyle olmak zorunda değil. Gerçekten sadece kendinize güvenebilirsiniz.

 

Ve geçmiş hayatınızdaki kendinize değil, bu altın meleğe değil. Burada, yüzünde bu harika gülümseyişle oturan siz-e güvenmekten söz ediyorum. Güveneceğiniz bu. Bu sahip olduğunuza güvenmek, bu devamlı olarak gençleşen -bunu söylemem lazım- bu inanılmaz güzel varlığa güvenmek. Ne yaptığınızı bilmiyorum ama, ama beni de beraberinizde alın!

Bu inanılmaz kendine güven. Evet, “Oh, kontrolden çıktım.  Bu duvara doğru safra atar gibiyim ve aniden bummm!” Bu şekilde olmak zorunda değil. Kendinize güvenin-  Fiyuuu!- bütün dinamikler değişir. Güveni öğretemem. Sadece içinizde hissetmenizi isteyebilirim.

 

Şimdi, içinizde hissedersiniz ve “Tamam, kendime güveneceğim” dersiniz ve iki şey olur. Her şeyden önce, “Pekâlâ, geçmişte sıkışıp kalmıştım” dersiniz. Hayır, size daha demin söyledim. Yaratıcılık deneme-yanılma ile ilgilidir. O, bir deneyimdi.

 

İkinci olarak, başka bir alarm çalar, daha büyük bir alarm. “Evet, Kendime güvenebilirim. Peki, ama başkaları ne olacak? Başkalarına güvenemem, çünkü onlar beni alt-üst ederler. Gardımı indirdiğim anda gelip dalıverirler. Evimi, paramı, sahip olduğum her şeyi alırlar. Beni manipüle ederler, benden yararlanırlar.” Hayır. 

 

Bunu da tahtaya yazabilirsiniz.  Siz kendinize güvendiğinizde, birdenbire başka herkese de güvenirsiniz. Birdenbire, başka herkese de güvenirsiniz. Aslında bilmeniz gereken gerçek, kendinize güvendiğinizde, ‘güven’in sözlükten çıkacağıdır. Üstatlıkta, aydınlanmada, artık bu sözcüğe başvurulmaz bile. Birisi gelip de, size güvenden söz ettiğinde, bu sözcükle bir bağlantı bile kuramazsınız. Sözcük, o kadar eski ve yabancıdır ki. “Güven, oh, ne eski bir sözcük.”  Başkalarına güvenmek hakkında düşünmezsiniz bile. O, ifade edilmeden içinizdedir. O zaten oradadır.

 

Ve biliyorum, bazılarınız duyuyorum, özellikle canlı yayın dinleyicileri çığlık atıyor “ Ama, ben bunu daha önce denedim ve ben gardımı indirdiğim anda, benden yararlandılar.” diyor. Pekâlâ, (a)  Gardınızı indirmeye izin vermediniz; (b)  Bir çeşit kurban enerjisi içinde olmadığınız sürece sizden yararlanamazlar. Yararlanamazlar.

 

Kendinize güvendiğinizde, hiç bir zaman başkalarına güvenmek ya da güvenmemek için endişe duyacağınız bir durumda olmayacaksınız. Asla böyle bir durumda olmazsınız. Sadece böyle bir şey meydana gelmez. Ve birisi sizden bir şey alıp-götürecek diye endişelenmek zorunda kalmazsınız. Sadece, böyle bir durumun içinde olmazsınız. Ve böyle olanların hikâyelerini işitirsiniz. Tacize uğrayan, başkalarının yararlandığı insanların hikâyelerini duyarsınız. Bu tıpkı, “Vay, bu bana hiç olmaz. Hah. Acaba neden?” gibidir. Çünkü kendinize güveniyorsunuz. Çünkü kendinize güveniyorsunuz.

 

Zaman ilerliyor. Bir parti olduğunu, anlıyorum. Biraz dans, biraz kostüm filan- Öhöm. Biraz şarap ve hatta biraz St. Germain likörü bile olduğunu biliyorum. (Birisi “Evet! der)

 

LINDA: Mmmm.

 

ADAMUS: Ahhh, evet.

 

Ama bunu toplantımızı sonlandırmayı yapmadan önce, bu toplantıyı biraz deneyimle bitirelim. Bu bir müzik açalım anlamına geliyor. Hafif, gülücüklü merabb için bir müzik-ve ışıklar sönsün. Ahh, evet.

 

Bugün güzel bir toplantı yaptık, İsa oyunu, İsa’nın hikâyesi.

 

 

Nasıl bitiyor?

 

(Müzik başlar; Yalnız Yol,-Lonely Road-  “ Hayatın Günü”  albümünden(Bernward Koch)

Nasıl bitiyor diye konuştuk. Bu gelecek toplantımız için bir ev ödevi gibi.

 

Yeshua için iyi bitmediği söylenebilir. Bu harika bir örnek değil ama belirttiğimiz gibi, bu çok uzun zaman önceydi. O zamanlar bilinç farklıydı, şeyler farklı sona erdi.

 

Mesih tohumu bilinci, bu gezegene getiriliyordu ama gezegenin pek de hazır olmadığının bilişiyle getiriliyordu. Hata yoktu. Şüphe, belirsizlik 2000 yıl aldı. O zamanlar biliniyordu. Bu Mesih tohumunu getirmek, onu ekmek içindi. Ve böylece, başka bir enkarnasyonda yeni bir isimle geri gelebilir ve getirdiğiniz bu özel şeyi alabilirdiniz.

 

Gerçekten bunu dünyanın geri kalanı için getirmediniz. Bir gün bunun yararını göreceğinizi biliyordunuz. Kendiniz için getirdiniz. Bu zamanın, bir otoban gibi olduğunu söyleyebilirsiniz. Zaman, 2000 kilometre yada mil yaptı. O zamanlardan 2000 yıl sonra burada olacağınızı, kozmik yolculuğun bu noktasında olacağınızı biliyordunuz.  Bu Mesih tohumunu oraya 2000 yıl önce attınız, böylece tam şimdi, sizin için burada olacaktı. Bu noktaya geleceğinizi biliyordunuz.  Buna ihtiyacınız olacaktı, bunu istediniz ve işte o, şimdi burada.

 

2000 yıl önce, tohumlandırmanın enerjik dengeleri, belki de gerçekten alt üst edici olurdu.

 

Sizin bileşiminiz Yeshua’da bunu biliyordu. Ona baskı yapanlar ve dayatanlar “Hayır tohumları şimdi çiçeklendir. Onları şimdi getir. Onu senin içinde görüyoruz. Onu şimdi istiyoruz” diyenler, galiba biraz da aç gözlülük içindeydi. Yeshua, “Hayır, şimdi tam zamanı değil.” dedi.

 

Onlar da, “Evet ama Üstat, Üstat, ne zaman hazır olacağız. Bir yıl sonra mı, on yıl sonra mı? Bize nasıl hazır olacağımızı öğretecek misin?” diyorlardı. Yeshua, “Yapamam. Size, kendinize güvenmediğiniz için hazır olmadığınızı söyleyebilirim. Hala beni kürsüye çıkarıyorsunuz. Hala benim sizi korumamı, sizin için mucizeler göstermemi, size öğretmemi istiyorsunuz. Hayır, daha tam hazır değilsiniz.” dedi.

 

Böylece, Yeshua için bir bakıma bitti. Bir başka açıdan da yaşamaya devam etti. Hikâye bölündü, biliyorsunuz, şüpesiz. İncil’den İsa’nın hikâyesi ve Yeshua’nın hikâyesi. Yeshua’nın hikâyesi de yaşamayı sürdürdü. O enerji, o kutsanmışlık, o Mesih tohumu şimdiye kadar yaşamayı sürdürdü.

 

Fakat şimdi, sizin Yeshua olan parçanız tekrar geri gelip “Şimdi, bu Mesih tohumunun çiçek açması, büyümesi için hazırız.” diyor.

 

Yeshua’nın aynı bileşimi şimdi size “Güvenmeye hazır mısın? İki bin yıl sonra Sana geri geldim, Kendine içten, kesin bir biçimde koşulsuz,  eğer-siz,  ve-siz, ama-sız, ya da bilmiyorum-suz güvenmeye hazır mısın? ”diyor. Geri geliyor ve  “Her ne olursan olsun, kendi tanrısal güvenme halinde olmaya hazır mısınız? Yanlışlar yaptığınızı düşünseniz bile, bunun ötesine geçmek, güven içinde olmak. Sizi korkutsa bile, en iç düzeyde sizi dehşete düşürse bile, bütün korkularınızı ortaya çıkarsa bile -hastalık korkuları, yoksulluk korkuları, yalnız kalma korkuları ve evet son bulma korkuları- güvenin bu halinde olmaya hazır mısınız ?” diyor.

 

Ve ben bunu şekerle kaplayıp, şöyle demek istemiyorum. “Oh, kendinize güvenin. Bu çok zevkli ve eğlenceli, mutlu, parlayan güneş ve gökkuşağı. Hayır. Onun şeytanları ve ejderhaları da var. İçinizde ortaya çıkıp, sizi buz kestirecek korkuları var - beyninizi donduracak, bedeninizi donduracak. Buz kestirici, tıpkı soğuk gibi. Kendinize o kadar derinden güvenmek ki, bu sizi kesinlikle fırıl fırıl döndürecek. Çok fazla sorular, çok fazla düşüncelerle-  zihni bunaltacak.

 

İşte bu önümüzdeki yılın aleti -güven. Oh, bunun hakkında çok konuştuk ama şimdi yine konuşacağız.

 

Çünkü bazılarınızın, bir bakıma hiç bir şeyi kalmadı. Tabii, bazı giysileriniz ve buzdolabında ucuz bir şişe şarap var ama gerçekten bütün elinizde kalanlar bunlar. Banka hesabınız batık, araba belki de bir yıl daha dayanmayacak. Ama bu güveniniz var. Bu konuda, İsa oyununu oynamayalım. Onun sonlandırdığı gibi sonlandırmayalım. Çünkü böyle bir güvenle her şey değişir. Komik olan, onun hakkında düşünmek zorunda bile kalmazsınız. Bundan sonra hiç bir şeyi planlamak zorunda olmazsınız. Şeyler üzerinde çalışmak zorunda kalmazsınız. Bu derecede güven içinde olmak. Diğer insanlar için, soya çekim ya da başka bir şey, uzaylı yabancılar ya da komplolar için endişe etmek zorunda olmazsınız

 

Siz, bu derin, basit, temel güven düzeyinde olduğunuzda, diğer şeyler size dokunamaz bile. Sizi etkileyemez.

 

Böylece, bu sizin için yeniden ortaya çıkacak bir şey olacak. Oh, en azından önümüzdeki 30 gün veya önümüzdeki Şaud’dan öncesi için. Soru; “Nasıl sona erecek?”  ve soru; “ Kendime, bu düzeyde güvenme izni verebilir miyim?”

 

Ve siz soruyu yanıtlamadan önce, eğer evet derseniz -nasıl desek- içinizde bunu kanıtlayacak deneyimi yaşayacaksınız. Yani güven sadece zihni bir kavram değil, tam orada, sizin bilme-nizde olan bir şey. Böylece, her şeyden özgürleşebileceksiniz, her şeyden .Derin, güzel bir nefes alalım sevgili arkadaşlarım.. 

 

Bu tatil sezonunda sevincimizle, bugün burada sahip olduğumuz arkadaşlığımız ve kahkahalarımızla, Yeshua ve İsa ile ilgili  bir biçimde saygı göstermeden konuşabildik. Hayır, gerçekten saygısız. Bunun, You Tube kliplerini nasıl da bekleyeceğim.(Güler) Ama konuya geliyorum. Evet, gerçekten mesele nedir? Gerçekten, gerçekten mesele nedir?

 

 Derin güzel bir nefes alalım ve daima bu bilmeyle, ne kadar da zor olsa fark etmez, ne kadar inanılmaz olsa da fark etmez evet, tüm yaratımda her şey yolunda.

 

Ve öyledir.

 

Ben Adamus size neşeyle hizmetteyim. Teşekkür ederim. Teşekkür ederim. (Dinleyiciler alkışlarlar)