• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/kirmizicember/
                                       BAĞIŞBAĞIŞ
        
    

ŞAUD 7: “Karizma 7”

KIRMIZI ÇEMBER MATERYALLERİ

 

Karizma Serisi

 

ŞAUD 7: “Karizma 7” –  ADAMUS mesajı Geoffrey Hoppe kanallığı

İle 7 Mart 2015’te Kırmızı Çembere sunulmuştur

www.crimsoncircle.com    www.kirmizicember.com

 

 VİDEO                       SES KAYDI                      RESİMLER 

 



ADAMUS: Ben benim, Egemen Alan’dan Adamus.

Hoş geldiniz sevgili dostlar. Hoş geldiniz, hoş geldiniz. Güzel müzik için teşekkürler (müzisyenler Gerhard & Einat’a yönelik). Başlamadan önce hadi derin bir nefes alalım.

Ne muhteşem bir grup var burada. Ne muhteşem bir grup var orada. (kameraya bakarak). Ah! Hadi hepimiz bir araya gelelim, dışarıdakiler ile buradakiler birleşelim ve ben açılışı bir Şambra bilmecesi ile yapmak istiyorum. Hım. Evet, bu, basit bir soru. Bir Şambra bilmecesi.

   Sanırım Şambra bilmecesine geçmeden önce daha uygun bir soru yöneltmem gerekecek, Sandra, benim kahvem nerede? (kahkahalar) Ahhh! (Sandra ona kahveyi uzatır) Sanki bir işaret gibi, bugün bana ne kadar tanrısal bir kupa ile servis yapılıyor. O plastik bardaklardan olmasın artık, gerçek bir üstat için gerçekten zarif bir şey olsun.

 LİNDA: Öyle olmalı (izleyiciler onaylar)

 ADAMUS: Evet. Evet. Ben bugün bir yerde duydum burası Louiville Colarado değil. (Adamus Geoff’un telafuzu ile dalga geçer) Lou-ville (Fransız aksanı ile) Lou–ville. Krallar gibi ‘lou’ ve evler gibi ‘ville’. Evet. Evet. Bizim burada Louie-ville’de olmamız ne kadar uygun. Evet. Louisville değil. (kahkahalar)

Her birinizin ve hepinizin şerefine (kahve kupasını kaldırarak), ah evet, çevirim içi izleyenlerin ve kişisel olarak burada bulunanların şerefine.

Ve burada kimi görüyoruz? (Geçtiğimiz günlerde geçiş yapan Uzay Yolu filmi aktörü Leonard Nimoy onuruna, Vulcan gezegenindekiler gibi giyinmiş olan Linda’ya bakarak)

LİNDA: Özel bir şey değil.

ADAMUS: Spock. Spock. (uzay yolu kahramanına atfen) Ah. Spock. Evet. (Linda’nın omuzlarını ovalar) Ah! Benim burada biraz durmam lazım, Spock. Rahatla Spock. Evet.

LİNDA: Bu hiç de mantıklı değil. (kahkahalar)

ADAMUS: Rahatla. Spock’ı oynayan aktörün kısa bir süre önce geçiş yaptığını duydum. Bu varlık geçiş yaparken, Spock’ın özü neler deneyimledi, bu konuda bir fikriniz var mı? Son derece zihinsel bir varlığı canlandıran bu varlık ne yaptı? Spock, aniden ne fark etti?  

LİNDA: Onun da Tanrı olduğunu.

ADAMUS: Neredeyse hiç (kahkahalar) Hiç. Hiç. Hiç.

Yani, şimdi, bilincin bir parçası olan Spock…ah diğer realitelerde Spock diye biri var. Bu yalnızca Spock’u oynayan kişi değil, sevgili Leonard değil ama şimdi başka realitelerde de bir Spock var.

Spock’ın geçiş yapması, akla uygun gelmedi. Tüm bu geçiş deneyimi, tüm bu ölüm deneyimi mantıklı değildi. Hayır, bu hiç de akla uygun değildi, bu olay sevgili Spock’ın bilincinin biraz karışmasına yol açtı. Sanki içi dışına çıktı, yukarısı aşağıya indi. Akla uygun değildi. Spock,  geçiş denilen şeyi mantıklı kılmaya çalışsa da, bu mantıklı bir şekilde gelişmedi.

Spock, direnmeye çalışsa da, bunu akılcı ve mantıklı bir hale getirmeye çabalasa da, ölümü, boş bir insan deneyimi şeklinde küçümsemeye çalışsa da, Spock’a bir şey oldu, tabi ki aktörün tanımlaması böyle. Fakat bir şey oldu. Spock, mantıktan öte şeyler olduğunu fark etti; akıldan öte ve çok, çok daha fazlası.

Ve Spock özellikle, Dünya’nın mevcut bütün gezegenlerden çok daha muhteşem olduğunu fark etti.  (kahkahalar)

LİNDA: Tabi.

ADAMUS: Ve onun, Dünya’yı ve insan yolculuklarını küçümseyerek bakmasına rağmen, bunlar tabi onun gerçekte asla anlamadığı şeylerdi ve insanlara tepeden bakmasına rağmen, o, aniden hiçbir şeyin asla mantıklı olamayacağını fark etti.

LİNDA: O tepeden bakmadı,o sadece anlamadı!!

ADAMUS: Aynı şey. (Adamus kıkırdar) O, aniden, nihayetinde evrende gerçek bir mantık olmadığını fark etti. Evrende gerçek diye bir şey de yok. O, aniden daha, daha muhteşem şeylerin olduğunu fark etti ve bu da yaşama dair duyusal deneyimlerdir.

LİNDA: Mmm.

ADAMUS: Bu, sadece Dünya’da dolu dolu deneyimlenecek bir şey, sadece Dünya’da.  

Peki Spock’ın bilinci şimdi ne yapıyor?

LİNDA: Kutlama yapıyor.

ADAMUS: (kıkırdar) O, fiziksel forma girip, bir zihni olsun diye enkarne olmayı planlıyor, evet Spock’ın bilinci- aktörünkü değil- Spock’ın bilinci. Ancak bunu, her şeyden daha çok bir kalbi ve tutkusu olsun diye gerçekleştirecek çünkü bunlar, en zeki gezegende bile bulunmayan şeyler çünkü nihayetinde, kalp olmadan, zekâ hiçbir anlam taşımaz.

Böylece Spock, seni, toplantımızda ağırlıyoruz ve sen belki de bugün insan dertleri ve sıkıntıları ile insan trajedileri ve komedileri konusunda bir şeyler öğreneceksin. Sen, sevgili mantıklı varlık, sen belki de seni er ya da geç gerçek aydınlanmaya götürecek tüm bu insan deneyimleri konusunda bir şey öğreneceksin. (Adamus, kahvesinden bir yudum alır) Ahh!

LİNDA: Nefesimi tutuyorum.

ADAMUS: Ve kahve. Ve kahve. Evet.

 

Bir Bilmece

İşte Şambra bilmece, bilmece şu; Hem burada olup hem de olmayan şey nedir?  

LİNDA: Mmm.

 ADAMUS: Hem burada olup hem de olmayan şey ne? Bunu çözmeniz o kadar uzun sürmemeli. Sevgili Spock, Linda, her neyse, arzu edersen mikrofon lütfen. Birkaç kişiye soracağız. Hem burada olup hem de olmayan şey ne? Çok basit.

ŞAMBRA 1 (kadın): Farkındalık.

ADAMUS: Farkındalık. Mutlaka. Güzel. Hem burada olup hem de olmayan şey ne? Mikrofonu oraya uzatma. O istemedi. (Adamus kıkırdar) Burada olup aynı zamanda olmayan şey ne?

ŞAMBRA 2 (erkek): Bilinç.

ADAMUS: Bilinç. Evet. Bu oldukça açık. Bu noktadan sonra soruyu daha fazla uzatmamız gerekmez.

LİNDA: Oh iyi.

ADAMUS: …ama bu, büyük bir Şambra bilmecesi. Burada olup da olmayan şey hissediş, tutku, bilinç, Ben’imlik, Ben Varım’lık. O, burada ama aynı zamanda da burada değil. Bugün, bu konuyu işleyeceğiz ve sizin bir şeyin nasıl hem burada olup hem de olamayacağına dair bir anlayış kazanmanıza yardımcı olacağız.

 

Bir Soru

O zaman, hadi bu güne başlarken ve günün Şaud sorusuna geçerken derin, güzel bir nefes alalım.

Bu yeni yılın ikinci ayını da biraz geçtik işte, bu ilginç bir yıl olacak; bir sürü değişik olayların yılı - evet, bunu fark etmek için bir üstat olmanız gerekmiyor - bu yıl, çok kaosun, çok kargaşa olacak. İnsanların çoğu için yorucu bir yıl olacak, çok, çok yorucu, bu gezegende o kadar çok şey değişiyor ki. Ve siz sadece, “Her şey daha ne kadar değişebilir ki” diye düşününce, o daha çok değişecek. Kesinlikle.

O halde soru...

SARTRE: Haydi bakalım!

ADAMUS: Evet. Heyecanlanma vakti.

Soru şu; geçtiğimiz iki ayda veya bir hafta içerisinde, hangi içsel deneyimleri yaşadınız? Farkındalığınızı yüksek tutmanızı istiyorum. Bunun için bir dakikanızı ayırın- içsel deneyimleriniz.

Şimdi, ben hikâye dinlemek istemiyorum. “Bilmiyorum” gibi şeyler duymak istemiyorum. (Adamus fısıldar) Bunlar olmasın. On kelime veya daha azı. Ve siz, “Bir bakayım ben hangi içsel deneyimleri yaşadım” diye düşünürseniz, daha çok kelimeleri kullanmaya eğilimli olursunuz. (bazıları güler) Sizin tabirinizle, artık sadede gelelim.

Benim bunu yapmamın nedeni de, burada hepinizin bulunmasını istememin nedeni, burada Louisville’de oturuyor olsanız da, çevirim içi izliyor olsanız da, deneyimleriniz arasındaki benzerlikleri fark etmenizi istememden kaynaklanıyor çünkü sizde, yalnız olduğunuzu hissetme eğilimi var, bu şeylerden geçen yegane kişi olduğunuzu hissetme eğilimi var.

Siz, kendi kişisel deneyimlerinizden geçiyorsunuz, bunlar derin deneyimler ama sizin gibi aynı şeylerden geçen benzer ruhlar (spirits) var.

O halde, Linda, arzu edersen, lütfen, mikrofonu özellikle de yeni gelenlere uzatırsan. Evet, onları da alıştıralım.

LİNDA: Oh, yeni gelenler?

ADAMUS: Onları da alıştır.

LİNDA: Uhh, oh. (bazıları kıkırdar)

ADAMUS: Yılbaşından bu yana yaşadığın içsel deneyimlerini özetle.

ŞAMBRA 3 (erkek): Gerçekten kişisel olmaları ve benim zaten biliyor olmam.

 ADAMUS: Eh kişisel deneyimler kişisel olmalı.

ŞAMBRA 3: Zaten biliyor olmam.

ADAMUS: Peki.

ŞAMBRA 3: Zaten biliyor olmak. Bilmek istediğim şey gerçekten bir an sürüyor gibi hissediyorum. Gelmeye başlıyor ve sonra ben, onun, başka bir şey olmasını istiyorum ama gün sonu olunca, ben onu biliyordum.   Sanki zaten biliyormuş gibi. O yüzden…

ADAMUS: Güzel. Güzel.

ŞAMBRA 3: Başka bir yanıtım olsun isterdim ama…

ADAMUS: Bundan eminim. Bunun bir nedeni de; senin ve diğerlerinin zamansız olmaya başlamanız. Ve siz zamansız olduğunuz anlarda, geçmiş ve şimdinin tuhaf bir karışımı oluşur. Sanki geçmiş ve gelecek birbirinin yanından geçerler, bazen kısa bir süre durur, bir anlığına sanki akla uygun bir hale gelir veya en azından kalıcı gibi hissettirir. Ancak bu bilme/bilmeme hali devam edecek. Bu şekilde rahat olabilir misin?

ŞAMBRA 3: Evet. Olabilirim.

ADAMUS: İyi. İyi. Başka bir seçeneğin de yok zaten. (kahkahalar)

LİNDA: İyi cevaptı.

ADAMUS: Neyse o. Evet. Güzel. Teşekkürler. Teşekkürler.

LİNDA: Sen yenilerden değilsin, sen yenisin. (sıradaki Şambra iç çeker).

ADAMUS: Evet.

LİNDA: Mikrofonun sana geldiğini görmüş olmalısın.

ADAMUS: Mikrofon geliyordu.

TERESA: Kahretsin!

 ADAMUS: …fark etmez

TERESA: Kahretsin!

ADAMUS: Ben seni korumaya çalıştım.

TERESA: Biliyorum. Teşekkürler.  

ADAMUS: Evet. Bu yılın başından bu yana geçirilen içsel deneyimler.

TERESA: Delice, kaotik bir duygusallık, yoğun ve baskıcı ama sonra çok güzel, bunlardan gelen çılgınca hediyeler.

ADAMUS: Peki, güzel. Benim için, kendine bir söz verir misin?

TERESA: Evet!

ADAMUS: Daha fazla ders yok. Tüm o çılgınlığa ihtiyacın yok.

TERESA: Biliyorum! Tamam mı?

ADAMUS: Evet, tamam!

TERESA: Ben demiştim, ben… evet! Evet! Ben öyle yapacağım. Öyle yapacağım. (Adamus kıkırdar) Evet.

ADAMUS: Öyle bir deliliğe ihtiyacınız yok ve özellikle öyle bir çılgınlıktan da bir anlam çıkarmaya çalışmayın. Spock öyle yaptı. Bunu akla uygun hale getirmeye çalışmayın. Bu eski bir durum. Bir tür ‘aydınlanma’ hatta ‘aydınlanma öncesi’.  Bu bir tür makyo sınırına gelme. “Ondan öğrenmen gerektiğini sandığın şey işte bu (tükürür!) İşte bunun gibi. (kahkahalar) Hayır, hayır, hayır, hayır, hayır, hayır, hayır, hayır. Çünkü bu şekilde kendinizi “daha çok” kalıbına sokuyorsunuz. “Daha fazla derse ihtiyacım var.” Hayır yok.

Burada meydana gelen şey bu.

TERESA: Tamam.

ADAMUS: …senden önceki beyefendide olduğu gibi. Geçmiş ve gelecek şimdi yan yana gidiyor ve birbirleriyle karşılaşıyorlar. Onlar birbirleriyle dans ediyorlar, birbirlerine tükürüyorlar, birbirleri ile oynuyorlar ve bunda bir mantık yoktur. Spock. Bunun bir mantığı yok.

LİNDA: Bu, 60’ların ortasında geçerliydi! (Adamus kıkırdar).

ADAMUS: Seni şu anda, kesinlikle 2015’e uygun biçimde giyinmiş halde görmüyorum.

LİNDA: Bu 2015 gibi durmuyor mu?!

ADAMUS: 60’ların ortasından kalma olduğunu biraz önce sen söyledin.

LİNDA: O, Spock’ın zamanı.

ADAMUS: Öyle değil mi - ama iyi bir noktaya değindi. Bunu gündeme getirdiğin için memnun oldum - eskiye hala çok fazla bağlılık yok mu? Bunun, İsa, Buda veya Spock olması umurumda değil. Onlar aynı kategorideler diye değil. (kahkahalar)

LİNDA: Oldukça fazla bağlılık var!

ADAMUS: Onun (Linda) çok fazla var, evet.

LİNDA: Trekker, Trekker’dır. (ç.n: Uzay yolu fanı)

ADAMUS: İsa bile o kadar ilgi toplamadı, Spock açık ara fark atar.

İşte ilginç bir şey daha. Şimdi, zamanında… biliyorsunuz siz inançlara değer verdiniz. Heykelleriniz evde, altarlarınızda (dini amaçlı masa, sunak) veya içsel atlarlarınızda duruyordu ve siz neredeyse (bunları) serbest bırakmaktan korkuyordunuz. Ve evet, onurlandırmak, onurlandırmak, bu harika. Ancak siz, bu bağlılıkları değişirken bulacaksınız ve bunu bekleyin. Bunu kabul edin. Buna izin verin. Sizin tutunduğunuz bu şeyler ile alakanız ve bağlantınız değişmeye başlayacak. Onlar (inançlar) bir yere gitmeyecek ama bunlar ile derin bir bağınız varsa, hatta benimle de varsa (Adamus kıkırdar) işte bu değişecek. Bunlar değişecek.

Peki, hadi devam edelim. Deneyimler, bu yılın başından bu yana deneyimler.

EMMA: Olağanüstü, yoğun, çok boyutlu ve şahane.

ADAMUS: Evet. Güzel. Peki, fiziksel olarak ne durumdasın?

EMMA: Aman Tanrım! (kıkırdayarak) Bedenim çıldırmaya başladı.

ADAMUS: Evet!

EMMA: Ama tamam, o kadar da…

ADAMUS: Neden?

EMMA: Peki. Ehh.

ADAMUS: Bedenin çıldıracak gibi olacak. İkisi farklı olsa da, aynı şey. Beden ve zihin temelde aynıdır.

EMMA: Peki, tamam bu sanki. Bu trans…

ADAMUS: Sen kameraya konuşurken, arkadaşlarının seni izlemesi, seni tuhaf hissettiriyor mu?

EMMA: Selam!

ADAMUS: Sen, dünyanın her yerindesin ve çok boyutlu gibisin. Bu seni garip hissettiriyor mu?

EMMA: Biraz.

ADAMUS: Biraz.

EMMA: Evet.

ADAMUS: Peki. Biraz önce ne yaptım anladın mı?

EMMA: Dikkatimi dağıttın!

ADAMUS: Dikkat dağıtmak! Evet, çünkü neden? Sen zihinsel olmaya başlamıştın ben de bunu istemedim. Paylaşmanı istiyorum. Beden. Bedenine neler oluyor?

EMMA: Sanki dönüşüm geçiriyor.

ADAMUS: Evet, evet.

EMMA: Evet.

ADAMUS: Acı veriyor mu?

EMMA: Evet, bazen.

ADAMUS: Evet. Ve sen onu, sen onu beyin denilen madde ile kontrol etmeye çalışıyor musun?

EMMA: Evet, oldukça fazla!

ADAMUS: Oldukça fazla. Evet. (hanım kıkırdar) Evet ve yine evet. Ve bu işe yaramadı değil mi?

EMMA: Hem de hiç.

ADAMUS: Ahh! Görüyor musunuz?

EMMA: Mmm. Hım.

ADAMUS: Bir tek sen böyle değilsin…

EMMA: Hayır, değiliz.

ADAMUS: …bundan geçerken böyle oluyor.

EMMA: İnan bana.

ADAMUS: Evet.

EMMA: Peki, evet. 

ADAMUS: Güzel. Bunun dışında geriye içsel deneyimler kalıyor. Hiç, hani benim perdenin aralanması dediğim anlardan yaşadın mı? Başka kelimeler ile söylemem gerekirse, ahh! Sadece aniden…

EMMA: Kesinlikle.

ADAMUS: Güzel.

EMMA: Evet.

ADAMUS: Evet. Sanki içinde, derinlerden bir yerden bir şeylerin açığa çıkması gibi.

EMMA: Mmm. Hımm.

ADAMUS: Ve daha sonra bunu başka insanlara açıklamakta zorlanırsın. 

EMMA: Ben, anlatmayı bıraktım.

ADAMUS: Peki.

ADAMUS: O halde, zorluk çekmiyorsun demektir. Sen, sadece bırakıyorsun. (hanım kıkırdar) Tamam, bu akla uygun.

EMMA: Ben, anlatmaya çalışmaktan vazgeçtim.

ADAMUS: Evet, çünkü bu, işe yaramıyor değil mi?

EMMA: Bu, işe yaramıyor.

ADAMUS: Bu, gerçekte… teşekkürler. Teşekkürler.

EMMA: Oh. (Hanım bir öpücük verir)

ADAMUS: Bu, aslında…(Adamus da ona bir öpücük kondurur) Bu, gerçekte...

EMMA: Muhteşemsin. (Linda’ya, kahkahalar ve izleyiciler bakmak için döner)

ADAMUS: Peki, dikkatinizi buraya verin. (kahkahalar artar) Arkadaşlarınıza anlatmaya çalıştınız, ailenize, hatta Şambra gibi insanlara. Bu gerçekten işe yaramaz ve bir açıdan daha iyi. O içsel ışımanın, şimdilik, şimdilik kendinizde kalmasını tercih ederim.  Kendine saklamak gibi. Kendin için hissetmek. Bunu yumurtlamaya başladığınız anda o, makyo olur ve o, eskisi kadar meydana gelmez ve siz sözcüklerin içinde karmakarışık hale gelir ve sonra da hayal kırıklığına uğrarsınız.  Sonra kendinizi aptal gibi hissedersiniz ve sonra sanki herkes size bakıyor gibidir, sanki “Hım peki.” Ve siz, “Vah, bunu neden yapıyorum? Sadece çenemi kapatacağım…” dersiniz. Evet. Sadece vaaayyyyy! (nefesini çekerek)

Biz, içinizde gerçek Karizmanın (ç.n: ifade halindeki Ben Varım, ruhun erdemi) parladığı bir yere gideceğiz, bu, içinizde duyulan, “aman, aman, aman, aman” nidalarından daha tercih edilen bir şey. Evet, bunun gibi. Gelecekte kendinizi, böyle aman derken bulacaksınız. O anda dönüp eski halinize bakacak ve eskiden “ay, ay, ay, ay” derdim diyeceksiniz. “Neydi… bir şey yoktu!” Ve siz, sadece olduğunuz bir üstat gibi – hmmmm – ya da olmadığınız gibi, o halde kalacaksınız. (bazı kıkırdamalar) Öylece, sadece karizmanız ile. Vayyy! Ahhh! Peki. Buraya doğru gidiyoruz. Teşekkürler.

Birkaç tane daha içsel deneyim.

ŞAMBRA 4 (erkek). Anlatması güç, zaten söylendi.

ADAMUS: (kıkırdar) Güzel.

(Kısa duraklama)

Yüksek. Düşük. Karanlık. Işık?

ŞAMBRA 4: Sanırım hepsinden biraz.

ADAMUS: Evet, evet.

ADAMUS: Bir tür karışım gibi.

ADAMUS: Evet.

ŞAMBRA 4: Asla, gerçekte birbirinin benzeri değil.

ADAMUS: Sana bir soru sorabilir miyim?

ŞAMBRA 4: Mmm. (başı ile onaylar)

ADAMUS: Böyle durumlarda daima hayır demelisin. (kahkahalar)

ŞAMBRA 4: Gerçekten hayır diyemezdim. Sen bir şekilde, bana bunu soracaktın. Öyle değil mi?

ADAMUS: Sen kişisel olarak kendini biraz uyuşmuş hissettin mi, bir uyuşukluk hissettin mi?

ŞAMBRA 4: Evet, zaman zaman.

ADAMUS: Evet. Ve neden böyle diye şaşırıyor musun?…

ŞAMBRA 4: Bu nedir?

ADAMUS: Bu nedir? Bu, beynin uyuşması, bedenin uyuşması ve duyusal hissetme uyuşması. Ve senin, diğer zamanlarda da hislerin öyle bir açılıyor ki, uyuşmuş olmayı diliyorsun.

ŞAMBRA 4: Bir de bu var.

 ADAMUS: Bu da var. Bence şöyle oluyor; sen bunları yaşıyorsun ve sonra bir uyuşukluk zamanı gelip çatıyor. Belli günlerde sen, “O nerede? Kendimi sanki bir kaya gibi hissediyorum. Ve… herhangi bir şey için heyecan duyamıyorum. Hatta seks, yemek veya herhangi bir konuda bir şey düşünmek istemiyorum. Eh, hayır. Sadece…”  Aslında bunlar eğlenceliydi. (bazı kıkırdamalar) Hayır, bu grup için demiyorum. Peki. Hayır. Çevirim içi olanlardan bazıları gülüyor. Bu gruba bir seks fıkrası anlatıyorsunuz, “Ha?, haa? diyorlar. (kahkahalar) “Ah evet, hatırlıyorum, 60’larda Spock ile yaptım. Mantıklı seksti. (Adamus kıkırdar) Spock seks yaparken…(Adamus ayakta, mimiksiz bir surat ve sonrasında kısa donuk bir gülümseme ile taklit yapar, yoğun kahkahalar)

LİNDA: Gerçekten mi? Gerçekten mi?

ADAMUS: Bunu bir daha tekrarlayalım.

ŞAMBRA 4: Bu arada bunu bizimle paylaştığın için teşekkürler.

ADAMUS: Spock, seks yaparken. (Adamus taklidi tekrarlar)

LİNDA: Kiminle? Sen bunu nereden biliyorsun? (kahkahalar artar, Adamus kıkırdar)

ADAMUS: Tatlım. Burada giyinen bir tek sen varsın. O tarafı sahneleyen sensin. Bu sadece…

LİNDA: Özür dilerim. Bir Vulcan olmak ile o kadar alakalı ki.

ADAMUS: …sen üstatlığım için doğru adamsın.

LİNDA: Pardon. Pardon.

ADAMUS: Bazı zamanlar bir seks şakasına bile gülemeyecek kadar, bir Spock şakasına bundan da az gülecek kadar uyuşmuş hissetmek ve bir başka zamanda da; saf, çok saf hissetmek. Şunu demek istiyorum, yakınlardaki bir arının, hatta bir kelebeğin çıkardığı ses bile rahatsız eder. Bu sadece fazla yoğundur, renkler ve her şey yoğundur.

Neler oluyor? Bir gün uyuşmuş, diğer gün aşırı hassas. Ne oluyor böyle?

ŞAMBRA 4: Yeni Enerji mi?

ADAMUS: Ah, tabi. (kıkırdar) Hem evet hem hayır. Her şey Yeni Enerji. Evet. Ben size birazdan neler olduğunu anlatacağım. Kendimi mükemmel açıklamalar için hazırlıyorum. Tek yaptığım bu.

ŞAMBRA 4: Berbat ettiğim için özür dilerim.

ADAMUS: Benim geleceğim şimdi anına geliyor. Evet, mükemmel bütünleşme. Ancak bu tip şeyler mümkün. Evet. Güzel. O halde iken rahat olun. Bundan bir anlam çıkarmaya veya mantık yürütmeye çalışmayın. Kontrol etmeye çalışmayın. Eh? Burada bir sürü iyi kontrolcü var fakat kontrol etmeye çalışmayın. Güzel. Teşekkürler.

Buraya kadar, bu toplantıdan keyif aldınız mı?

ŞAMBRA 4: Video kamerada izlemekten çok daha iyi.

ADAMUS: Evet.

LİNDA: Burada olduğun için teşekkürler.

ADAMUS: Video kamerada izlemek hoşuna gitti mi?

ŞAMBRA 4: İyiydi.

ADAMUS: Ehh, eh iyiydi.

LİNDA: Burada olduğun için teşekkürler.

ADAMUS: Peki. Güzel.

LİNDA: Adamus ile birlikte çalıştığın için teşekkürler.

ŞAMBRA 4: Evet.

ADAMUS: Evet. Sonraki. Evet.

SAM: Ben, şöyle hissettim…

ADAMUS: (taklit ederek ve sözcükleri sayarak) Ben, şöyle hissettim…

SAM: Oh, tamam. Kaç sözcük etti?

ADAMUS: Sen, oldun. Teşekkürler.

SAM: Ben, oldum mu? Ya!! Tamam! bazı kahkahalar) Kendimi kitle bilicinin yaşam algısından kurtardım demek.

ADAMUS: Evet.

SAM: Ve bununla ilgili kendi içsel tuzaklarım ve tuzaklarım ile özdeşleşmelerim konusu da. Bunlardan dolayı kendime hayal kırıklığına uğrama izni vermem de ve bu doğru mu?

ADAMUS: Doğru.

Sen ne dedin? (Adamus kıkırdar)

SAM: İçimdeki mırıldamalar bunun için miydi? Özür dilerim.

ADAMUS: Ben “aman, aman” diye bir şeyler duydum ve bu sanki… ben seni tam buraya taşımak istiyorum. (kalp) Yuvaya gir, eğer ne demek istediğimi anlıyorsan.

SAM: Taşıyorsun. Taşınıyorum. (kısa bir süre durur) Bırakıyorum…

ADAMUS: Evet, hayır.

SAM:…hayatın nasıl yaşanmasına dair fikirleri bırakıp, onu sadece yaşamak.

ADAMUS: Evet, kulağa biraz uyuşuk geliyor.

SAM: Evet, uykudaydım. Gerçekten uyukluyordum.

ADAMUS: Şimdi bir yerlere geliyoruz!  (bazı kahkahalar)

SAM: Evet ben bir ton uyudum.

ADAMUS: Neden? Neden? Neden? Neden? Şimdi bir yerlere geliyoruz.

SAM: Evet.

ADAMUS: Bak, biz şu yüzeysel zırvaları hallettikten sonra sen neden uyudun? Ne oldu sana?

SAM: İşte ben, meşgul olduklarını hissettiğim veya söylediklerim ile az çok ilgilenen insanlara esin kaynağı oldum.

ADAMUS: Uykunda mı?

SAM: Hayır, hayır. Uyanık olduğum hayatımda.

ADAMUS: Peki.

SAM: Tamam.

ADAMUS: Hadi, uykun hakkında konuşalım.

SAM: Peki. Uykumda ne yaptığım ile ilgili mi?

ADAMUS: Evet, evet.

SAM: Ben…

LİNDA: Seni ilgilendirmez. (kahkahalar)

SAM: Uykum aktif ama çok fantastik bir şey de yok. Sanki yakın realitelerdeyim gibi. 

ADAMUS: Evet, evet. Ama neler oluyor? Neden çok fazla uyuyorsun? Bu sırada gerçekten neler oluyor?

SAM: Ben, kendimi sınırlandırılmış ve uyarılmamış hissediyorum.

ADAMUS: Sana bununla ilgili kendi perspektifimi sunabilir miyim?

SAM: Başladın zaten- sunmanı isterim. (kahkahalar)

ADAMUS: Nereye gidiyorsun?! (Adamus kıkırdar)

Uyku. Şu anda gerçekten fark etmez. Rüya durumlarınız bile çok farklı olmaya başladı ve bazen de çok sıkıcı. Şimdilerde çoğu zaman, eski şeyler rüya durumlarınıza geliyor ve bunlar genellikle… bu rüyaları peş peşe, peş peşe ve peş peşe görmeye devam ediyorsunuz ve bunlar gerçekten bir anlam teşkil etmiyor. Bir kere de güzel seksi bir rüya görmek istiyorsunuz ama olmuyor. Uykunuz geldiğinde uyumak, şu anda hepiniz için o kadar önemli ki ve değişen uyku kalıpları… Siz, yoğun değişimlerden geçiyorsunuz. Bu, bedeninizi ve zihninizi sessizleştirmek için iyi bir zaman. Bir tür bakım ve onarım zamanı.

SAM: Evet.

ADAMUS: Evi onarmak denir ya hani.

SAM: Evet.

ADAMUS: Evet, evet, Güzel, güzel. Teşekkürler.

SAM: Mmm. Hım.

ADAMUS: Tamam bir tane daha alalım. Yılbaşından bu yana neler oldu?

LİNDA: Aman Tanrım, el kaldırdı.(Ladonna için)

ADAMUS: İçsel hissedişler ve perspektifler. Evet.

LADONNA: Benim sorularım var. Spritüel bir yolculuğa çıktım. Biliyorum. Ben, şimdi kalkıp- şimdi biz şeyleri saymayacağız, yani…

ADAMUS: Peki

LADONNA: Tamam, ben sadece.

ADAMUS: Ben sayıyorum.

LADONNA: Dört yıl önce hayatımı değiştirdim. Hıristiyan olmayı sona erdirdim, bu başıma gelen en iyi şey oldu. 

ADAMUS: Oh hayır! (ikisi kıkırdar)

LADONNA: Aileme bundan bahsetme!

ADAMUS: Sana bir soru sorabilir miyim? Bir kişi Hıristiyan olmayı nasıl sona erdirir? 

LADONNA: Sen…

ADAMUS: “Ben artık Hıristiyan değilim” diyerek bir kâğıda imza mı atıyorsun?

LADONNA: İşte bu zor bir şey.

ADAMUS: Doğru.

LADONNA: Ben buna 10-15 yıl tutundum… bu zor bir şey.

ADAMUS: Neden?

LADONNA: Çünkü bu şekilde yetiştirildik.

ADAMUS: Evet. Peki, nitelikli bir Hıristiyan olmak için senin ne yapman gerekti?

LADONNA: İsa’ya inanıp, doğru şeyler yapmak. 

ADAMUS: İsa’ya inanmak ne demek? Şunu demek istiyorum, ne… İnanmamanı gerektiren ne var ki?

LADONNA: İşte, bilmiyorum.

ADAMUS: Tamam o zaman.

LADONNA: Bu şekilde yetiştirildim ve bu bizim içimize işlemişti. Bırakmak güç oldu. Böylece…

ADAMUS: Evet, o durumda öyle olur.

LADONNA: Ben dört yıldır bu yoldayım.

ADAMUS: Evet.

LADONNA: Ve…

ADAMUS: Bu başka bir Hıristiyan yolculuğu mu?

LADONNA: Hayır. Öyle olduğunu sanmıyorum. Ama hislerim sanki…(Adamus kıkırdar)  Peki, sorum bununla ilgili. 

ADAMUS: Hadi artık burada buna bir son verelim!

LADONNA: Benim sorum bu.

ADAMUS: O konuya değineceğiz.

LADONNA: Tanrısal olmak için içimde o kadar çabaladım ki.

ADAMUS: Evet.

LADONNA: Ve ben, kronik ağrı çekiyorum (ağlamaklı biçimde)

ADAMUS: Eminim.

LADONNA: Ve ben, fiziksel anlamda neden bu yöne gittiğimi bilmiyorum? Ben, çok denedim…

ADAMUS: Yanıtı kendin verdin! Kronik ağrı çektiğini söylemeden hemen önce, “O kadar çabalıyorum ki” dedin.

LADONNA: Kronik ağrı çekmek için değil. Tanrısal olmak için çok çabaladım. 

ADAMUS: Fakat sen, tanrısallığın için öyle bir çabalıyorsun ki. Bunun çabalamak ile alakası yok tatlım.

LADONNA: (şimdi ağlar) Peki, neden ağrı olarak dışa vuruyor? 

ADAMUS: Çünkü sen, kendini çok zorluyorsun çünkü sen hala eski İsa’nın çevresinde dolaşıyorsun. Mesih’i, İsa’yı haçtan indir.

LADONNA: Doğru.

ADAMUS: Evet. Ve kendini de indir. Orada olmak acıtır. Gerçekten acıtır. Ben bunu bir kez denedim. 

LADONNA: Ağrının nereden kaynaklandığını bulamadım. Ben bunu deniyorum, sanki düşün yani yıllar önce, ben bu inançların esareti altında yaşarken…

ADAMUS: Doğru.

LADONNA: …ve…

ADAMUS: Burada dur şimdi.

LADONNA: Peki.

ADAMUS: Şimdi esaret altında değil misin? 

LADONNA: Olmadığımı düşünüyordum…

ADAMUS: İşte…                                                               

LADONNA: Benim acıya ihtiyacım yok.

ADAMUS: Bazı şeyler o kadar derine işliyor ki. Sen, kendin ifade ettin, bu huyunuzu seviyorum, hepinizin. Bunları dile getiriyorsunuz ama fark etmiyorsunuz. O, hem burada hem de değil. İsa! (kahkahalar)

LADONNA: İsa değil! (güler ve gözyaşlarını siler)

ADAMUS: Sen kendin söyledin! O, tam da burada ama sen onu ıskalıyorsun -“tanrısallığım için o kadar çok çalışıyorum ki.” Neden?? Burası Hıristiyan kilisesi değil. (Ladonna kıkırdar) Burası sinagog değil. Burası camii değil. Biz çok çabalamıyoruz. 

LADONNA: Peki. Ama şimdi ne istediğimi biliyorum…

ADAMUS: Sen, benim ne dediğimi duymadın. Ve bu, öyle bir gösterge ki… oh! (Ladonna kıkırdar) Biz… ohhhh! (kahkahalar) Biz bunun için çalışmıyoruz. Biz, tanrısallığımız için, aydınlanmamız için, farkındalığımız için çalışmıyoruz çünkü doğal olan zaten bunlar. Bu, kişinin bunun (tanrısallık) üzerinde çalışmasının doğal olmadığını anlaması ile alakalı bir durum. Onlar, kendilerini değerli görmediklerinde çalışma yapıyorlar. Sen, ne zaman…(Adamus, elini birinin kafasına koyar; Ladonna güler; Adamus, izleyicinin kafasını öper) Eğer sen, bunlar ile ilgili çalışmana bir son verirsen, buna kendi inançların ile mücadele etmek de dâhil…

LADONNA: Tamam.

ADAMUS: … kendin ile mücadele etmek de, Hıristiyanlık da ve her şey buna dahil; eğer basitçe izin verirsen, sevgili, sadece izin verirsen, ilk önce sanki bir fırtına eser, senin üzerinden şiddetli bir kasırga geçer, bu seni berraklaştırmak için meydana gelir. Bu kadar. Fırtınaya karşı çabalamazsın ve fırtınayı anlamlandırmaya çalışmazsın-“İsa neden fırtına estirdi?”-  bunların hepsini bırakırsın. Sadece izin ver çünkü bu farkındalık denilen şey, kesinlikle doğaldır. Bedenin- senin bedenin bunu istiyor ancak bir noktada hala bir direnç vardır çünkü eski implantlar der ki; “Hayır, beden… ahh, vah, beden kötü şeyler yapıyor.” Beden, zina yapar demek istiyorum ve yapar evet bunu da yapar. Evet, o (beden) bu tip şeyler yapar.

Şimdi sen tüm bu bilgiye sahipsin ve bunlara bir anlam katmaya çalışıyorsun. Sen bunları mantıklı hale getirmeye çalışıyorsun. Böyle yapmak zorunda değilsin.

Eğer seçimin buysa, hemen şu anda tüm o çabaya, tüm efora, tüm o, “Ben, neyi yanlış yapıyorum” a bir son verebilirsin. Tek bir şeyi bile yanlış yapmıyorsun.

Hem burada olup, hem de olmayan şey nedir? Burada, doğal halinde var olan, tanrısal insan var. Mevcut olmayan şey, sizin buna izin vermeniz.

LADONNA: Tamam.

ADAMUS: Düşünmeyi bırak. (Ladonna kıkırdar) Hayır, ben ciddiyim. 

LADONNA: Peki.

ADAMUS: Bu artık bir yol değil. Sen, bir yoldan, bir noktaya ulaştın. Yol yok.  .

LADONNA: Tamam.

ADAMUS: Yol yok. Bu sadece senin kabul etmen ile alakalı. 

LADONNA: ‘Ben Varım’ı her sabah yapıyorum. 

ADAMUS: Evet, eh. Şimdi ben sana bu konuda meydan okuyacağım.

LADONNA: Böyle yapmamızı sen söylemiştin!

ADAMUS: İleriye doğru yürü ve ayağa kalk. Ben seni, Ben Varım derken duyuyorum ama sevgili, sen, daha sonra buna başka şeyler ekliyorsun. (hanım nefesini tutar) Seni duyuyorum.

 LADONNA: Aman Tanrım!

ADAMUS: Aman Tanrım, İsa! (bazı kıkırdamalar) Bu, şeyle ilgili… Ben Varım sadece odur. Ben Varım. Kapa çeneni! Daha fazla- “Hım, hım, hım! Ben, bolluk içinde olmak için varım. Ben Varım çünkü…” demek yok. Bu kadar. (o yeniden nefesini tutar) Ben Varım.

LADONNA: Vay!

ADAMUS: Bu kadar. Ben Varım. Sen, bunu hissedince kesinlikle zihinsel, bedensel, spritüel alanlarda bir orgazm yaşayacaksın, sen henüz buna vakıf değilsin. Sen, “Ben Varım çünkü bugün hava güneşli. Ben Varım çünkü…” diyorsun. Kapa çeneni! (hanım kıkırdar) Sen, benim ne demek istediğimi tam olarak anlıyorsun. 

LADONNA: Evet. Evet. Ben, bunu her gün yapıyorum. 

ADAMUS: Kesinlikle ve liste gün geçtikçe uzuyor. “Ben Varım çünkü eskiden Hıristiyan’dım ve hala öyleyim.” Ne?!  “Ben Varım…” Ahh! Ben bazen sizi dinliyorum. Ve ben bağırıyorum. (hanım kıkırdar) Böyle yapma! Ben Varım. Tamam mı?

LADONNA: Tamam.

ADAMUS: Peki.

LADONNA: Vay.

ADAMUS: Bedeniniz sarsılana, zihninizde ürpertiler oluşana ve kesinlikle duyusal bir orgazm yaşayana kadar Ben Varım. Bununla ilgili tüm diğer zırvalara son verin. “Ben Varım”. “Ben Varım” Bu, sizin için fazla kolay belki. Hem burada olup hem de olmayan şey ne? Ben Varım. O burada ama siz onu kaçırıyorsunuz çünkü buna başka şeyler eklemek zorundasınız.

Ben Varım. Ve bu, daha sonra bir hisse dönüşür.

O, mantıklı değildir. Çok çılgın bir dünyada bu akla uygun bir şey değildir.  Ama siz, bunu bir kez yakaladıktan sonra, bir kere bunu hissettikten sonra, o olur. Yuvadasınızdır.

Bir tane daha.

Bu arada ben sizi izliyorum. İzlemiyorum, yok izlemiyorum… özel anlarınızda değil ama biliyorsunuz sadece… eh, birazını. (kahkahalar) Hiçbir şeyi kaydetmiyorum ama üzerinde çalışıyorum. (kahkahalar artar)

SART: Sadece göz ucu ile!

ADAMUS: Spock orgazmı. (Adamus tekrar suratında salak bir ifade ile taklit yapar; kahkahalar) Evet, peki. 

CRISTIAN: İki zorlu ay geçti.

ADAMUS: İki zor ay.

CRISTIAN: Evet.

ADAMUS: Neden?

CRISTIAN: Beden açısından, öksürük.

ADAMUS: Evet.

CRISTIAN: Burnum. Hatta kulaklarım ve gözlerim. 

ADAMUS: Evet.

CRISTIAN: Midem.

ADAMUS: Hadi burada duralım. (kahkahalar)

CRISTIAN: Farklı bir şeyler.

ADAMUS: Evet.

CRISTIAN: Sanki önceden olduğu gibi bedenimin reaksiyonlarını tanıyamıyorum.   

ADAMUS: Evet. Neler olduğunu bilmek istiyorum yine de.

CRISTIAN: Ve ayrıca…

ADAMUS: Devam et. Devam et. Sözünü kesmeme izin verme.

CRISTIAN: Hatta…

ADAMUS: Ama ben bilmek istiyorum…(kahkahalar) Evet.

CRISTIAN: Zihinde de çok gerilim var ve başkaları ile olan ilişkimde onları istememek gibi bir eğilim de var…(iç çeker) 

ADAMUS: Doğrudan konuya girebilir miyim? 

CRISTIAN: Evet.

ADAMUS: Evet, teşekkürler. Hayır, demeliydin ama…(Adamus kıkırdar) Özellikle de son aylarda yoğun korkuların var mı, açıklayamadığın, derin, derin korkular? Ahh, hayır karanlık gibi değil, karanlıklar kralından korkmak gibi değil fakat daha önce hissetmediğin kadar derin korkular.

CRISTIAN: Evet. Doğru.

ADAMUS: Bu halde olan var mı başka? (bazı izleyiciler onaylar) Bu (korku) nereden geliyor? 

Gün be gün korkular oluşuyor anlamında diyorum. Bazı şeyler var bilirsiniz, para konusunda endişeleniyorsunuz. Sağlığınız konusunda endişeleniyorsunuz. Eski karınız veya kocanızı dert ediyorsunuz. (bazı kahkahalar) Bu tip şeyler veya eski karınız veya kocanıza yapmayı düşündüğünüz şeyler ile ilgili. (bazı kahkahalar) Ama ben, çok farklı bir korkudan bahsediyorum, çok kişisel, çok yoğun ve siz de, bunun nereden kaynaklandığını merak ediyorsunuz. O durumlarda neredeyse kendinizi vurma eğiliminiz ortaya çıkıyor çünkü eski gündelik korkuları yönetebiliyordunuz. Bilirsiniz, aynı düzenli korkular hatta fobiler ortaya çıkardı- özellikle birisine bakmıyorum- korkular ve fobiler. Biliyorsunuz, siz bunların yönetilebilir olduklarını fark ediyorsunuz. Ancak şimdi içinizde oluşan korkular o kadar kişisel ki bununla nasıl başa çıkacağınızı dahi bilmiyorsunuz. Ben, sadece bir tahmin yürüttüm. 

CRISTIAN: Sanki bütün fobiler ve korkular bir araya geliyor ve zihin de bunu anlamaya çalışıyor ama hiç şansı yok.

ADAMUS: Evet. Güzel. Sana sarılabilir miyim? 

CRISTIAN: Evet.

ADAMUS: Oh. (çok içten sarılırlar) Ben eski ülkemi özlüyorum. Mm. (Christian Romendir)

CRISTIAN: Teşekkürler.

ADAMUS: Transilvanya.

CRISTIAN: Teşekkürler.

ADAMUS: Mmm. Ohhh. (bazı kıkırdamalar) Heyecan verici bir yer. Heyecan verici. O, kendisine ait eski şeyleri dönüştürüyor. Burada olduğun için teşekkürler. Teşekkürler. Sen, kendine çok, çok özel şeyler getirmek üzeresin.

Peki, sevgili dostlar, ben bu soruları neden sıkıntıda olanlarınıza yöneltiyorum? Çünkü ben, hissetmenizi istiyorum. Ben, size ait olduğunu düşündüğünüz şeylerin sizin olduğunu, diğer her şeyin geçip gittiğini benden duymanızı istiyorum. Bunun, sizin için anlam taşıması gerekir; biz bu geçişi yaşıyoruz, yenilenme sürecini. Biz, bir şeylere giriyoruz ve bunların da kendi meydan okumaları var. Bunlar akla uygun şeyler değil. Bunun bir mantığı yok. Siz bununla mücadele etmek istiyorsunuz ve bunu kontrol etmek istiyorsunuz. Siz, bunun üzerinde çalışmak istiyorsunuz ama bunu yapamazsınız. Yapmamalısınız. 

Her şey bir yana, insan, bunların sorumluluğunu almamalı. Şöyle… bunu siz yaratmadınız ki! Hayır, ilginç gelebilir ama gerçekten siz yaratmadınız.

Sizin bunun üzerinde çalışmaya ihtiyacınız yok. Bu, o kadar doğal ki. O sadece burada. Ve ben, sizin, hepinizin bunu uzaklaştırmak için çalıştığınızı görüyorum. Sadece derin bir nefes alalım. Birazdan, çok güzel bir çalışma-yok-  merabh yapacağız ama önce derin bir nefes. 

 

İdrak-Realizasyon

Aydınlanma, –şu an ben “idrak- gerçekleştirme-farkındalık” kelimesini tercih ediyorum-o sadece tek parçalı bir puzzle.  O, sadece tek parçalı bir puzzle ama, kişisel yöntemleri ile onun üzerinde çalışan üstatlara çok meydan okuyan bir labirentmiş gibi hissettiriyor. O, sanki onların içinden geçmeleri gereken bir labirent, sanki ruh (spirit) tarafından test ediliyorlar ve kendi değerlerini görmek için oraya bütün zorlukları yerleştiriyorlar. Ve siz de, tüm bu süreç boyunca kendinize, buradaki “ruh”a, “Ben değerli miyim”, “Geçmemiz gereken hangi test kaldı?” diye soruyorsunuz. Siz böyle yapıyorsunuz.   

Şimdi, böyle bir sürü şeyden geçebiliriz. Kendinizi bir sürü, “Ben, yeterince değerli miyim? Ve “Ben, yeterince güçlü müyüm? Ve “Ben, yeterince ışık mıyım” testine tabi tutabilirsiniz. 

Biz sadece, hadi bir sürü böyle şeyden geçelim deyip bunlardan geçebiliriz. (bazı kıkırdamalar) Bunun için sadece bilincimizi ona, eski Hıristiyanlığa, İsa’ya veya yolunuzda karşılaştığınız her ne ise ona yerleştiririz. Kendinizi kendinize ispatlamanız için. Hadi artık buna bir son verelim.

Siz, oraya asla ulaşamazsınız. Siz, kesinlikle oraya hiçbir zaman ulaşamazsınız. Benim gibi, bunu denemiş olan birçok Yükselmiş Üstat tanıyorum veya hepsini diyelim. Onlar bundan bir anlam çıkarmaya çalıştılar. Onlar, bunu çözmeye çalıştılar. Onlar, dermansızlıktan çökene kadar veya ölünceye kadar veya her ikisi de, hiç durmaksızın kendilerini test ettiler ve fark ettiler; “Yapmam gereken tek şey bilincimi farkındalığıma getirmekti ve o zaman o orada olacaktı.” O, o vakit orada olacaktı, yoldan çekil, gelmesine izin ver. Evet, hayatınızda değişiklikler olacak. Bedeniniz ağrıyacak.  

Ben, sizin bedeninizin en fazla şimdi ağrıdığı kadar ağrıyacağını söyleyecek kadar ileri gitmek istiyorum. Biz astrolojik olarak, “bedeniniz cehennem acısı çekecek” döngüsündeyiz ve bu muhtemelen, yaz sonuna kadar sürecek. Bu, o kadarda kötü değil.

SART: Evet! (Adamus kıkırdar)

ADAMUS: Oh, bir parça kek.

Ve bedeninizin ağrıması uygundur çünkü o değişimlerden geçiyor. Aranızdan bazılarınız çok hasta, bedeniniz değişimlerden geçmeye başladı. O, size ihanet etmiyor. O, size herhangi bir şey anlatmaya çalışmıyor.

“Nerede hata yapıyorum? Burada hangi dersi öğrenmem gerek?” diye endişelenmeye başlarsanız o, daha çok ağrıyacaktır ve siz de, eski inançlar ve eski çöpü yeniden toplamaya başlarsınız. Bedeniniz, temel dönüşümden geçiyor, sadece biraz daha fazla direnç gösteriyor ve sizin hissettiğiniz şey de bu. Neden bu kadar acı var? Hepsi direnç nedeni ile. Çok basit.

Derin bir nefes alın ve sadece fark edin; ah, bu fiziksel varlık, bir tür kötü duyguların, düşüncelerin kaynağı haline geldi- onu sanki kötü bir veçhe gibi değerlendirirsiniz ve garip bir ilişkiniz olur- fiziksel varlık bütünleşme sürecinde olduğundan biraz ağrı çekecek çünkü o, üzerine yerleştirilmiş olan tüm o şeyleri dökmeye çalışıyor.  

Bedeniniz ağrımaya başlayacak. Zihninizde kaos meydana gelecek. Tüm bu şeyler olmaya devam edecek ve bu normaldir. Bu aslında sakin olmakla alakalı. Ben birazdan bunu size göstereceğim.

Fakat bu aydınlanma denilen şey, gerçekten de, sadece tek parçalı bir puzzle. Siz onu çözmeye çalışmadığınız, mantık yürütmediğiniz, anlam çıkarmadığınız, yolun ne olduğunu çözmeye çalışmadığınız ve tüm o eski şeyleri getirmediğiniz sürece onu çözmek (aydınlanma) zor değildir. Ve ben, sizin bunları hemen her gün yaptığınızı görüyorum. Siz, derin bir nefes aldığınızda, “Vay.” Farkındalık, doğal olarak ortaya çıkan bir şey. Bu olacak. Ama siz ne kadar direnç gösterirseniz, siz ne kadar çözmeye çalışırsanız ve bu tür tuhaf seremoniler ve bununla ilgili başka şeyler yaparsanız o daha çok acıtmaya başlayacaktır.Gittiğimiz yön Şambra, benim geri kalan sürem içerisinde yapacağımız şeyler… ve lütfen ne zaman gideceğim konusunda bir tahmin yürütmeyin. (Adamus kıkırdar) Bu büyük bir Şambra dramı, “Adamus burada ne kadar kalacak?” İşte, beş kişi gerçek farkındalığa ulaşana kadar.

O halde, bir sonraki evreye geçerken, biz nereye gideceğiz, biz neler yapacağız diye sorabilirsiniz. Üç şey. Ve Spock… Spock yazabilir misin? Yoksa sadece düşünerek ekranda belirmesini sağlayabilir misin? Yapabilir misin?

LINDA: Sana bağlı. (Adamus kıkırdar)

ADAMUS: Peki. Sadece…

LINDA: Sevgili Adamus, sen bize kostüm giymemizi, rol yapmamızı söyleyen tek kişisin ve sen, şimdi benimle böyle mi oynayacaksın?!

ADAMUS: Evet! Rol yapmak. Bu kadar dikkat çekerek mutlu olmuyor musun? O kadar oyun…

LINDA: Hadi görelim o zaman. En kötü ilgi bile ilgisizlikten iyidir. 

ADAMUS: Oyunculuk. Maskaralık. Ve önümüzdeki ay burada bulunanların yarısının birisi gibi giyinip geldiğini fark edeceksin. Hayır, onlar seni takdir ediyorlar. “Aman Tanrım! Linda ölüler gibi giyinecek. Oh! Bu harika değil mi? 



LINDA: Kostüm giymemizi sen söylemiştin!!

ADAMUS: Biz seviyoruz. Biz seviyoruz, değil mi? (izleyiciler alkışlar) Evet. Tamam. 

Spock’ın partneri seks yapıyor (Adamus, tamamen hareketsiz ve donuk bir ifade ile öylece durur)

LINDA: Ne?!! (izleyenler gülmekten kırılır; Adamus güler) Kötülere dinlenmek yok.

ADAMUS: Güzel. Bugün Cauldre’yi bile heyecanlandırdım. Normalde çok çabuk paniğe kapılıyor.

 



Gittiğimiz yer  – Üç Şey


İşte gittiğimiz yön, üç şey. Bunu ister yazın, ister düşünün. Hadi bunu tahtaya yazalım ki kelimeleri işitmeyenler en azından yazıları görsün. (Adamus kıkırdar)

 

~ Bilinç

Önce bilinç. Ahh. Bu sözcük sizi hasta edecek. Cauldre, bile bilinç hakkında bir makale yazdı. Bu zor bir kelime ve evet, bunun yerine daha iyi kelimeler de var.

LINDA: Bunun tahtaya yazılmasını istiyor musun? 

ADAMUS: Bilinç. Bunu heceleyebilir misin?

ADAMUS: Bu hecelenmesi zor bir sözcük, özellikle…

LINDA: Hayır, değil!

ADAMUS: … birisi konuşurken sen yazmaya çalışırsan ve sen mantıklı olmaya çalışırsan ve sen, benim tarafımdan engellenirsen yanlış yazarsın. Diğer “s”yi unuttun. (İng: Consciousness)

LINDA: Unutmadım. Ben yer açmaya çalışıyordum. (“ Consciouss” yazmıştır) Bu doğru değil. (birçok kahkaha) O kadar kötüsün ki. Kötü, kötü, kötü, kötü, kötü!

ADAMUS: Zzzzzzz! Mantık yok. Yazamıyorsun bile. Zzzz! (kahkahalar artar)

İşte bilinç. Bir sonraki sayfaya gidebilir veya silebilir veya herhangi bir şey yapabilirsiniz. Bilinç, o kadar önemli olacak ki. Bilinç basitçe farkındalık demektir, fark ediş ama o, mantıklı zihniniz ile daha önceden imgelemiş olamayacağınız düzeydedir. 

Bilinç, farkediş her düzeye girer, her realiteye. Sadece olayların ve şekillerin farkındalığı söz konusu değildir. Hatta bunlar anlamsız kalır. Bu sadece yanınızda oturan bir insanın farkına varmanız demek değildir. Bu ortada. Ancak bilinç, farkındalık; bunların ne kadar zengin ve tatmin edici olduğunu birazdan göreceğiz. 

Bilinç, farkındalık. Bu, Ben Varım. Ve biliyorum bazılarınız, “Ah, evet. Anladım. Ben Varım.” diyor. Hayır, anlamadınız çünkü aksi halde bunu bir daha söylemezdiniz. Öyle bir parıldardınız ki, karizmatik. 

LINDA: Mantıklı.

ADAMUS: Evet. Ben varım, sıkılana kadar söyleyeceğiniz bir mantra (zikir) değil. Siz kendinizi zaten başka şekillerde sıkıyorsunuz. Sizin başka bir biçimde kendinizi sıkmanıza ihtiyacınız yok. ( Adamus kıkırdar) Seks. (Adamus taklidi yapar)

SART: Vay! (bazı kahkahalar)

ADAMUS: Şambra seksi (Adamus sanki ne oluyor der gibi gözlerini bir sağa bir sola çevirir; kahkahalar artar)

LINDA: Bu hiç de komik değil! Hiç komik değil! Edepsiz! (Adamus güler)

ADAMUS: Arada bir gülmeniz lazım. Bu, gezegendeki insanların en büyük özelliği gülme kabiliyetleri ve mizah anlayışı. Bir çelişki varsa, insanlar, onu bir yerde mizaha, kahkahaya veya pembe diziye (soap opera) çevirirler. İkisinden biri. İkisinden biri. Ancak bu çelişki, bu meydan okuma bazen aslında oldukça eğlendirici olabilir. Kendinize gülebildiğinizde-ah!- işte, o zaman bu, üstatlık olur.

Bilinç, farkındalık ama farkındalığı düşünmek değil. Farkındalık aslında aktif düşüncenin olmadığı yerdedir. Yani, farkındalık, sözcüklerin artık olmadığı yerdedir. Sözcüklere ihtiyaç yok. Tanımlamaya ihtiyaç yok, hiçbir şekilde. Bilinç budur. Ve sonra, Üstat bunun ardından gerçek farkındalığı öğrenir, sonra da, onunla nasıl temasa geçeceğini. Biz de bu iletişim konusuna giderek daha fazla gireceğiz. 

İletişim, enteresan bir şey çünkü ben burada konuşup iletişime geçerken siz, özellikle de İngilizce biliyorsanız, sözcükleri duyup anlarsınız. Bilmiyorsanız bu size,  “Vır, vır, vır!” gibi gelecektir.

Ama buradaki gerçek iletişim, ah, gerçek iletişim gözler ile jestler ile olandır. Ama aslında gerçek iletişim çok derin bir bağlantıdan gelir. Bunun dışındaki her şey, dikkat dağıtıcıdır. Sözcükleri duyduğunuzu sanırsınız veya bir şey gördüğünüzü veya dokunuşu hissettiğiniz veya başka bir şey. Bu, onun, sadece bir parçasıdır. Gerçek iletişim, başka bir düzeyde gerçekleşir.  

Ve ben, burada sizinle, dikkatinizi dağıtmak gibi hoş bir iş yaparken… bu arada burası biraz serin. Burası dondurucu. (izleyiciler onaylar) Burası dondurucu. Buradaki dikkat dağıtmayı görebiliyor musunuz? Benim umurumda değil çünkü benim bir bedenim yok. Oh! O kadar güzel ki.

Nerede kalmıştım? (birisi iletişim der) evet, iletişim. Hatırlamıyorsunuz değil mi? İletişim. 

Ben burada dikkat dağıtıyorum ve çifte dikkat dağıtıyorum. Ben, insanları öldürene kadar dikkat dağıtabilirim, bundan beş-altı kez daha yoğun bir biçimde. (bazı kıkırdamalar) Şu anda gerçekte olan; siz, sizle iletişim kuruyorsunuz. 

Hem burada olup hem de olmayan şey ne? Bu, bir Şambra bilmecesi. Evet. Ah, tişörtler, ben onları görebiliyorum. Sizlerden de görenler olabilir. Siz, sizle iletişim kuruyorsunuz. 

Ben, sizden bilinçli olmanızı istiyorum. Ben, sizden farkında olmanızı istiyorum…ben, burada sadece oturup…(Einat’ın sandalyesine oturur ve onun müzik aletlerini karıştırır gibi yapar)

LINDA: Ohh!

ADAMUS: Ben sizin dikkatinizi dağıtırken, sizin, sizle olan iletişiminiz konusunda farkında olmanızı istiyorum. Şimdi olduğu gibi, burada toplanmamızın gerçek yararı bu oluyor. Siz, benim ne dediğimi analiz etmeye çalışıyor veya söylediklerimi düşünüyorsunuz ama gerçekte dalıp gidiyorsunuz. Dikkatinizin belki yaklaşık yüzde altısının burada olduğunu ve geriye kalanının bir tür karışıklık içinde olduğunu fark ediyor musunuz? Ve ben, buna bir tür karışıklık diyorum çünkü… hayır, negatif demek istemiyorum ama çok eğlenceli.

Bla, bla gibi bir şeyler duyuyorum ve siz de o şeyleri çözmeye çalışıyorsunuz. Ve oh, siz daha sonra yapmadığınız veya yapacağınız şeyler ile ilgili flashbackler  (anlık sahneler ile geriye dönüş) yaşıyorsunuz. İçinizde, tüm bu mekanizma, bu bir tür Rube Goldberg (karikatürist Rube Golberg’in çizdiği ve basit bir şeyi karmaşık şekilde yapan düzeneklerin adı) tarzı garip bir makine… yani burada geçirdiğimiz zamanın yaklaşık yüzde 94’ünde size, böyle şeyler oluyor. Siz arada bir,  “Oh, evet, Adamus konuşuyor. Oh! Seks gösterisini bir kere daha yapacak. Tamam. İyi. İyi.” diyorsunuz. (Adamus kıkırdar)

LINDA: Gerçekten mi?!

ADAMUS: Bir gösteri daha yapmayacağım. (Adamus kıkırdar, ne… bana anlatacak mısın – gezegeninizdeki bu varlıkları nasıl adlandırıyorsunuz? 

LINDA: Vulcanlar.

ADAMUS: Vulcanlar. Buraya gel. (birisi  “Oh hayır” der) Oh, evet.  (biri, “yedi yılda bir” der) İhtiyaçları olsa da olmasa da yedi yılda bir… evet. Vulcanlar nasıl seks yapar? (izleyici koltuğuna oturur)

LINDA: Bilmiyorum artık. Zaman içinde o kadar geliştim ki. Sadece bir maymun gibi seks yapıyorsun. (bazı kıkırdamalar)

ADAMUS: İnsan olarak mı, maymun olarak mı? 

LINDA: Ben yarı Vulcan, yarı insanım

ADAMUS: Peki, o halde Vulcan ve insanın nasıl seks yaptığını bize göster.

LINDA: Geoff, bunu kaldıramaz. (kahkahalar ve alkışlar)

ADAMUS: Komik. Komik. Geoff, şu an burada değil. (kahkahalar)

LINDA: Oh, ama haberi olur.

ADAMUS: Ben, onun unutmasını sağlayabilirim… (kahkahalar artar)

LINDA: Sen de, bunu kaldıramazsın.

ADAMUS: … yüz yıllardır öyle. Evet.

LINDA: Sen de bunu kaldıramazsın.

ADAMUS: Evet. (kahkahalar artar) Bu nasıl. (Adamus, ellerini onun omzuna koyar, o direnir) Hayır, hayır, hayır. Gel buraya. (kahkahalar) Özel çekim yapacağız. Evet. Onlar böyle seks yapıyor. (taklit üzerine kahkahalar) Sadece nnnnnhhh! Yapmak nasıl (Linda’nın önünde yakın mesafede durarak) Ahh! Ahh!

LINDA: Oh, bu, var olmak için iyi bir neden, evet.

ADAMUS: O, gülmedi bile. (kahkahalar artar) Hatta “Ahhhh!” bile demedi. Sanki  “Akla uygun değil.” der gibiydi. (küçük bir robota konuşur; kahkahalar artar) Daha sonra tekrar deneyelim. Peki. Bilinç. Evet. Bu kelimeyi tahtaya yazdık mı? Ben, yazılmasını istiyorum.

LINDA: Oh, oh. Bekle. Bekle.

ADAMUS: Bilinç. Biz, buraya doğru gidiyoruz. Bilinç. Farkındalık. Ben Varım. Bu, farklı bir disiplin değil. Bu, başka bir pratik değil. Bu, her şeydir. 

Bilinç, her şeydir. Bunu, son günlerde gruplara anlattım. Bu, dışarıdaki evrenin nokta… öyle değil…(Linda kelimeyi yazmakta zorlanınca kahkahalar) Ben, onun yazısına dikkate almadan, bu ekranı evrenmiş gibi düşüneceğim. Bu ekranın, evren olduğunu varsayın, fiziksel evren. Burada, sanki nokta kadar bir bilinç yok. (Linda sonunda “bilinç” yazar ve izleyiciler “vay!” der ve alkışlar) İçeride küçük bir nokta gibi bir bilinç yok-şuraya küçük bir nokta koy, sadece küçük bir nokta- büyük bir evrende nokta kadar bilinç. Ancak insanlar genellikle böyle yaşıyor, çoğunlukla diğerleri, siz artık o kadar değil ama insanlar bu şekilde yaşıyor. 

Onlar sanki, “Ben burada bu büyük evrendeyim.” Ve bunun adına bilinç bile demiyorlar ama ”İşte buradayım. Büyük evren. Ben sadece küçük bir zerreyim.” diyorlar. Bunun, onların inançlarının temeli olduğunu fark ediyor musunuz-bu İsa inancından daha büyük bir inanç- “Ben büyük bir şeyin içinde meydana gelmiş bir şeyim ve ne yapacağımı bilmiyorum ama şeyler beni nereye sürükleyecek göreceğim.” İnsanların bilinci bu şekilde. Şimdi, biraz ısındınız mı? (izleyiciler “evet” der) Fazla mı sıcak oldu? (izleyiciler “Hayır” der) 

LINDA: Şimdi değil..

ADAMUS: Evet. Güzel.

Hadi bunu açalım. Bilinç her şeydir ve o her şey olan bilincin içinde, mini minnacık bir benek olan, evren yer alır. Evet. Ve o büyük bilinç – ben, sizden ve diğer milyonlarca insandan, milyonlarca uzaylı varlıktan, birkaç Vulcan’dan ve geri kalanlardan bahsetmiyorum.  Ben, sizden bahsediyorum. Ekranın tümü sizsiniz ve o ekranda küçük bir evren ama daha başka çok şey yer alıyor. Hem burada olup hem de olmayan şey ne? Bilinç. Bilinç.

Ve ne yazık ki veya şükürler olsun ki ama maalesef bilince düşünerek ulaşamazsınız. Bunu biliyor muydunuz? Bilmiyordunuz çünkü bunu yapmayı denediniz. Siz, bilince düşünce yolu ile gidemezsiniz. Bu sadece deneyimlenebilir.

Biz, oraya (bilince) gitmeye başlayacağız ve tıpkı Cauldre’nin şu ticari şeylerinden biri ile çıkıp gelmesi gibi bu, Uygulamalı Bilinç olacak. Biz bilinç hakkında fazla konuşmayacağız çünkü o, öteki türlü zihinsel oluyor. Biz, bilinci uygulayacağız. (biri teşekkürler der) Evet, teşekkürler.  

Fakat böyle yapınca siz, birçok meydan okuma ile karşı karşıya kalacaksınız. Siz, bunların içinden düşünerek geçmeyi deneyeceksiniz. Siz, onları mantıklı hale getirmeye çalışacaksınız. Ben de, sizinle güreşip, sizi, yere yatırmayı çalışacağım ve zihninizden çıkıp kendi içinize girmenizi sağlamaya çabalayacağım. Kendi içinize. 

Uygulamalı Bilinç çünkü bilincin uygulandığı yerde yaşam var olur.

Şimdi, sizin, hissetmenizi istiyorum-siz, biraz düşünüyorsunuz ama ben sizin hissetmenizi istiyorum- bilinciniz nerede? Uygulamalı Bilinç realiteyi yaratır. O, nerede? Düşüncelerinizde değil. Düşünce ve bilinç arasında çok büyük bir fark var. O, nedenle ben bugün başlarken size geçtiğimiz aylardaki içsel hissedişinizi veya yolculuğunuzu sordum. Birçoğunuz,  zihniniz ile başladınız. Ne hissettiniz? Derin bir korkunun tutunuşunu hissettiniz mi? Umarım öyledir. Hayır, gerçekten öyle olduğunu umuyorum çünkü ona (korku) bir kez izin vermeye başlarsanız açılıyorsunuz demektir. Evet. Bu korkutucu. O, daha sonra heyecana neden olur çünkü oh, o korku, o yoğun karanlık sanki bir mıknatıs gibidir, sizi içine çeken karanlık bir mıknatıs. 

İlk önce “Ben yaşıyorum’u fark edersiniz çünkü onu çok şiddetli bir biçimde hissedersiniz. Ve ikincil olarak bu noktaya geldiğinizde çok heyecan verici bir şey olur. “Ben, buna sadece izin vereceğim çünkü bunun hepsi bana ait. Hepsi benim.” Başka kelimeler ile ifade edersek, bunlar, karabasan, cin, şeytan, iblis veya başka bir şey bir şey değildir. 

Kendinize izin verebilir misiniz? “Umurumda değil. O korku mıknatısı beni çekebilir çünkü onların hepsi bana ait.” diyebilecek kadar erdemli olabilir misiniz? Bunların hepsi, hareketin bir parçası, deneyimin bir parçası. 

Biz, bilince oldukça uygulamalı ve zihinsel olmayan bir şekilde girmeye başlayacağız. Bilincinizi yerleştirdiğiniz yerde, realiteniz oluşur. Ve ben, kendinizi beş yaş daha gençleştirmek veya beş kilo vermek gibi önemsiz konulardan bahsetmiyorum. Bunlar çocuk oyunu. Tıpkı simyada yapıldığı gibi, eski simyada, “Ben, taşı altına çevireceğim” gibi. Bu numarayı, uzun zaman önce öğrendiğimiz için çok memnunum, farkındalığa gerçek ilgisi olmayanlardan bu şekilde kurtulabiliyorduk. Onlar, sadece insan oyunları ile ilgileniyordu, hepsi buydu, hilekârlığın oldukça nazik bir yoluyla. Biz de, bu şekilde dikkat dağıtarak onlardan kurtuluyorduk.  

Biz, Uygulamalı Bilince gireceğiz, biz, yenidünyalara gireceğiz. İkincisi ve bu çok önemli ve belki de bunu hecelemeye yardımcı olmak isteyebilirsiniz. (Linda dudak büker) Yeni bir sayfa olabilir. 

LINDA: Açmaya çalışıyorum. Açmaya çalışıyorum. 

ADAMUS: Açmaya çalışma. Sadece pıt!

LINDA: Bu tuhaf şey açmıyor.

ADAMUS: Pıt!

LINDA: (fısıltılar) Geliyorum. Geliyorum. (teknik yardım için John Kuderka’nın yanına koşuyor)

ADAMUS: Sonraki. O kadar mantıklı ki. Bir Vulcan, diğer Vulcan’a yardım ediyor. (kahkahalar ve izleyiciler “Ohhh!” der)

Peki, ben şimdiye kadar anlatılmamış ve çok kişisel olan bir şeyi ortaya dökeceğim. Onlar birbirlerini başka gezegenlerden tanıyorlar, başka yerlerden, yaratıkların yaşadığı yerden; onlar, orada iyi ahbap, iyi arkadaştılar. Onlar, göreceli olarak bu gezegende yeniler ve hala çözmeye çalışıyorlar. O nedenle, aralarında bir bağ var, bir tür Spock veya hayalet bağı söz konusu.   (Adamus kıkırdar) Doğru söylemiyor muyum? (birisi cevap verir) “Teşekkürler” der karısı. (John’ın eşine gülerler) Evet! (Adamus kıkırdar) Ve hadi ısıyı biraz düşürelim. Tamam. Bugün ısı ile biraz oynayacağız. 

 

~ Ve

Peki, ona, bundan sonraki kelimenin nasıl yazıldığını sorman gerekiyor mu? (“Daha ne olduğunu bile bilmiyoruz der birisi”) oh, sonraki kelimeyi bilmiyoruz. Sonraki kelime çok önemli. Biz, bu konuya, Keahak’ta değindik ve bu giderek sözlüğünüzde daha önemli bir yere sahip olacak ve bu size yaşamınızda zenginlik ve sevinç için izin verecek. Ve. V-e.

LINDA: Pfft!

ADAMUS: Ve. (Adamus kıkırdar) Bu bir V…E (Linda, tahtaya yazar)

“Ve” yapacaklarımız çerçevesinde çok önemli yere sahip olacak çünkü siz, bedeninizin ağrıdığını ve ağrımadığını fark edeceksiniz. Siz, başka heyecan veren deneyimler yaşayabilirsiniz. Siz, artık tekil değilsiniz. Siz, mantıklı olabilir ve kesinlikle duyusal olabilirsiniz. Mıknatıs gibi yapışkan korkularınız olabilir ve bir göl kenarında oturup kelebekleri izleyebilirsiniz ve şarkılar söyleyebilirsiniz ve bir şişe şarabın tadını çıkarabilirsiniz.

Şimdi, insanlar… sıkıldınız mı?

LINDA: Hiç değil.

ADAMUS: Güzel, güzel. (Adamus, kıkırdar) İnsanlar…

LINDA: Sıkıntılar konusunda ne diyorsun? 

ADAMUS: Evet. İnsanlar ve insanları bilirsiniz. İnsanlar tekildir. Sen, sıkıntılısın ve başka ne? Büyülendim. Görüyorum. Kesinlikle görüyorum. Evet. Sıkıntılı ve Spock’a âşık. (Adamus kıkırdar) Ve Oh! Bu kadar basit. Fakat dışarı çıkıp bunu başkalarına anlatmaya çalışsan sana garip garip bakarlardı.  Ancak siz, bir “ve” hayatı yaşamaya başlayacaksınız, bunun anlamı iyi bir gün ve eşit derecede kötü bir gün geçirebilecek olmanız. Şimdi, bu, akla uygun değil. Bu, mantıklı değil. 

LINDA: Aslında öyle.

ADAMUS: Öyle! (Adamus kıkırdar) Akla uygun değil ama kesinlikle doğal. Çok eğlenceli bir şey değil mi? Biliyorsunuz insanlar, çok tekiller ve gittikçe sıkışıyorlar ve sıkışıyorlar. Onlar, aslında daha fazla yapılandırmaya çalışıyorlar. İnsanlar, zihinlerini ve bedenlerini ve hareketlerini ve düşüncelerini daha fazla yapılandırmak için çalışıyorlar.  Ohhh! Bu çok yorucudur çünkü düşüncelerini, bedenini ve yaşamındaki her şeyi kontrol etmeye çalışırsın. Ne demek istediğimi tam olarak anlıyorsunuz. Siz, her şeyi kontrol etmeye çalışıyorsunuz. Siz, yapılanmış hale geliyorsunuz.

Bu, hipnotize olmak ve kontrol edilmek yerine kullanılabilecek güzel bir kelime. Kendini, kendini kontrol etmek. Her konuda o kadar hesapçı oluyorsunuz ki hayattan hayatı sıkarak elde ediyorsunuz.

Bundan daha da beteri sizin, bilinçten bilinci çıkarıyor olmanız. Hem burada olup hem de olmayan şey ne? Bilinç. Hayatın kendisi. O burada. Her şey burada. Başka bir yere gitmiyoruz. Başka bir yere gitmiyoruz. Biz sadece burada olduğunu ve burada olmadığını fark ediyoruz. Üstatlar bilir. Ah ha, ha!

Üstat, kendi aptallığına, kendi cahilliğine, kendi kırılganlığına aniden son veren bir farkındalığa sahip olmaz. Onlar, dünyadaki tüm zekâya aniden sahip olacak bir farkındalık edinmezler. Hayır. Hayır. Onlar “ve” derler. Onlar zeki ve aptaldır. Onlar kırılgan ve son derece açıktırlar. “Ve.”

Şimdi, tipik bir insan çok, çok lineer düşünür. İnsanlar, düalitelerine, odaklarına, ölümcül sıkıntılarından uzak tutacak kadar tuz ve biber eklerler.

Onlar, biraz düalite, biraz ışık, biraz karanlık, biraz memnuniyet, biraz acı biraz iyi, biraz kötü eklerler. 

Onların bilinçlerinde, tekillikten sonraki düzey, sadece bir parça düalitedir. Onlar, bunun ötesine geçmezler. Düalitenin ötesinde bir şey yoktur. Çoğu insan siyah ve beyazın, yukarı ve aşağının ötesinde bir şey olmadığını düşünecektir. Bu kadar. Siz, bunların bilincin dış limitleri olduğunu fark ediyor musunuz?

LINDA: Ohhh!

ADAMUS: Dış limitler! Oh hayır!  (lkahkahalar)

LINDA: Ohh! Vay!

ADAMUS: Bunlar, bilincin bir nevi dış limitleri ama biz, belirsiz olana gireceğiz. 

LINDA: Ohhh!

ADAMUS: Bunu, onun (Linda) için yaptım.

LINDA: Oh, benim şarkımı söylüyorsun. Seks mi yapmak istiyorsun? (çok kahkaha)

ADAMUS: Şimdi, çoğu insan… evet. (Vulcan seksini bir daha taklit eder ama bu kez kendisini kasarak yarım bir gülümsemeyle; kahkahalar artar) Ohh! (Adamus kıkırdar) Yani…

LINDA: Utanmaz.

ADAMUS: Siz bir anlığına sadece tekilliğin ve sadece düalitenin var olmadığını ama aslında ve, ve, ve olduğunu imgeleyebilir veya hissedebilir misiniz?

 “Düalitenin ötesinde ne var?” diyeceksiniz. “Karanlık ve ışığın ötesinde ne var?” Bunların ötesinde dünyalar var sevgili dostlarım. Bunların ötesinde dünyalar var. Düalite, bu realitenin sanki bir program kodu gibi. Fakat koda ihtiyaç olmayan, programlanmaya ihtiyaç olmayan başka realiteler var.

Bunun güzel tarafı onun burada deneyimlenebiliyor olması ve sizin aynı anda tekil olabilmeniz.

Tüm bu özellikleri bir an hayal edin. “Ve”- saf, toy, hatta aptal ve her şeyi bilen olma imkânı. Heyecan verici, heyecan verici. Biz, bu yöne doğru gidiyoruz - “ve.”

O nedenle biz, aslında gerçekte aydınlanmaya gitmiyoruz. Bu, çok tekil olurdu. Hayır. Biz “ve” ile ilgileniyoruz. Ve. Siz insan olabilirsiniz ve kesinlikle bir Üstat. 

Bu, çok güzel çünkü siz aniden hareketlerinizin limitli olmadığının farkına varırsınız, kendi hareketinizin. Bu bir “ve” meselesidir.  

Şimdi, bu ilk başta biraz rahatsız hissettirecek. Ve sizlerden bazıları Keahak’ta bundan anlık sahneler yaşadı. İlk başta biraz rahatsız gelecek çünkü zihin böyle bir şeye alışkın değil. Zihin, “Yolu izle. Böyle yap veya uyumaya git” der. O (zihin) çoklu (multi) olmaya alışkın değildir. O “ve” ye alışkın değildir. 

Peki, rahatsız hissedince ne yapacaksınız? Oh, evet; ben rahatsızım ve ben farkındayım. Ve kahretsin bu bedenimi zorluyor ve bu gerçek değil. Heh. Ve benim bir bedenim yok ve benim hafif bir bedenim var.”

Şimdi, bunun temelde şizofrence olduğu söylenebilir. (kahkahalar) Bu arada, sakın terapistinize bundan bahsetmeyin. (kahkahalar artar) Tek kelime bile etmeyin. Bu sadece benim ve sizin aranızda. 

Bu, biraz parçalanmış gibi duruyor ama değil. Hiç değil. Siz, aniden ilk başta veçheler yaratmaya muktedir olmanın bir nedeni olduğunu fark edersiniz-onları kovmanın değil, yaratmanın- ve siz bu harika kombinasyonla, çok boyutlulukla ve veçheler ile var olmanın mantıklı bir şeklini yaşamaya başlayabilirsiniz.

Daha fazla tutsak olmazsınız. Yani, bu kötü diye değil ve biliyorsunuz, ben sizin gömleğinizi beğenirim ve o, çok boyutlu- sizdir. Çok boyutlu – siz.

Bununla birlikte ilginç bir soru ortaya çıkar. Siz, “Gerçek ne? Realite ne?” diye sorarsınız. Ve bir realite yok. Hiç yok. Gerçeği aramayı bırakın. Sonuç alamazsınız. Hayatın bir anlamı yok. Özür dilerim. Bir gerçek yoktur çünkü her şey gerçek haline gelir.

Evrenin çekirdeğinde, tek bir gerçek yoktur o bir yere saklanmıştır. Yok. Gerçek her şeyin gerçek olmasıdır.

Şimdi, siz gerçekten “Ama ben dayanağımı, dengemi nerede arayacağım? Bu, o kadar kaotik ki, benim o konforlu yeri bir süreliğine bulmam lazım.” demek istersiniz. Ben Varım. Budur. Gerisi, “ve”dir.

Biz, “ve” yi deneyimlemeye başlayacağız. Siz, bu şekilde kesinlikle rahatsız hissedeceksiniz ve bu zaman zaman meydana geldiğinde muhtemelen bana da biraz kızacaksınız çünkü siz, “Bu kadar çılgınca bir şey olduğunu fark etmemiştim.” diyeceksiniz. Ben şimdi size anlatacağım. Bu, biraz çılgınca olacak ve eğlenceli olacak ve birçok yönden farklı olacak. Ve siz süpermarketteki ortalama bir insan gibi olacaksınız, onlar da sizi rahatsız etmeyecekler. Hatta onlar, sizi büyük olasılıkla görmeyecek bile. Siz, hem insan olabildiğinizi, insanca davranıp eğlenebildiğinizi ve aynı zamanda da markette iken meyvelerin ve sebzelerin size konuştuğunu fark edeceksiniz.

Oh, onlar hep konuşuyorlar. Bu da, ayrı bir sorun. (kahkahalar) Ve siz, markette iken aç olabilirsiniz. Siz… bazılarınızın markette bir şeyler yediğini gördüm ve ben bunu yapanlar hakkında konuşmuyorum, ben yiyecek aşırıp yemekten bahsediyorum- ben bunları görüyorum. Fakat siz, markete gidip sadece enerjetik olarak beslenebilir ve aynı anda aç olabilirsiniz. Şimdi siz,”Hayır, ben açım. Benim karnımı doyurmam gerek, yemem gerek.” diyeceksinizdir. Hayır, hayır. İkisini de yapabilirsiniz. Biliyorsunuz yemek yemek ve aç olmak bir tür ilginç kokteyl gibidir çünkü yemek yiyip ve hala aç olmak ile hala o duyusal hisse sahip olursunuz. Peki, ben raydan çıktım. “Ve.”   

 

~ Senkronize

Ve hep birlikte gerçekleştirmeye başlayacağımız üçüncü şey burada yaptığımız çalışma açısında çok önemli - hayır, eğlencemiz bakımından. Elimizde bilinç var, “ve” var ve son olarak da çok önemli bir unsur olan senkronizasyon (birbirine uyum) veya her şeyi senkronize etmek var. Her şeyi uyumlu hale getirme.

Şimdi bu konuda iyi bir benzetme, bir metafor; çoğunuz laptop, masaüstü bilgisayar, cep telefonu, tablet, GPS, saat gibi cihazlara sahipsiniz. Sizler, tüm bu cihazlara sahipsiniz. Bunlar, lanet olsun ki gerçekte uyumlu değiller. Bunlar, senkronize değiller. Onları senkronize etmek büyük bir hüsrana uğratır… (duraklar ve Linda’nın yazdığı şeye komik bir yüz ifadesi ile bakar)

LINDA: Sen senkronize dedin. (senkronize yazmıştır) Bu kelime bile değil. Belki de öyledir. N-i-z-e? İyi, her neyse.

ADAMUS: Evet. Yani Spock her zaman mantıklı değil. (Adamus kıkıdar)

Yani sevgili dostlar senkronize.

Cihazlarınızla ilgi bir benzetme yapacak olursak onlar senkronize olmaktan çıkıyorlar. Ve siz, cihazlara kızıyorsunuz ve bunları imal edenlere ve yazılımı üretenlere kızıyorsunuz. Siz, “İsa, birisi yapabilir mi…” İşte, yine İsa demeye başladık. “Bunu yapacak biri var mı” diyorsunuz. Neden İsa, böyle durumlarda kullanılır ki? (kahkahalar) İsa! O, şimdi lanet bir kelime haline geldi. İsa-…sonra da İsa veya Maria Magdelena gibi giyinip Şaudlarımıza geliyorlar. Yüce İsa.

LINDA: Aylık Üstat.

ADAMUS: Senkronize, bir araya getirmek. Bunun için başka bir kelime kullanacak olsak bu entegrasyon (bütünleşme, birleşme) olurdu ama ben senkronizeyi seviyorum.

Yani mobil cihazlarımız ile ilgili böyle bir durum söz konusu. Hepsi senkronize olmaktan çıkmış. Takvimler, rehberleriniz, veri tabanları ve diğer şeyler uyum içinde çalışmıyor. Bu, gerçekte, sadece insanların bir göstergesi değil mi?

Bu, gerçekte dünyada üstesinden gelinecek en basit şey. Ben, bunun düzeltilmesinin mesele haline getirilmesine şaşıyorum-şak- diye çözün bunu. Ama oh, bu yazılımlar var ve sizin bunları satın almanız gerekiyor…

Sizin daha sonra senkronize bir cihaz alıp diğer cihazlara senkronize hale getirmeniz gerek ve o cihaz da diğerleri ile pek de iyi senkronize olmaz, siz de, o zaman müşteri ilişkilerini ararsınız ve onlar da, “Evet bizden senkronize bir cihaz aldınız ama sizin diğer cihazlardan kurtulmanız gerekiyor.” derler. Siz de, “Fakat benim başka cihazım yok!” dersiniz, “O zaman senkronize olmuşsunuzdur.” (kahkahalar) Vay.

“Evet. Bende başka cihaz yok.” İşte, bu çok daha önemli, tüm ıvır zıvırı beraberinizde taşırsınız ve siz, senkronize misinizdir? “Hiçbir şey ile senkronize olmamak.”  “Benim… senkronize olması gereken başka ne var?” “Ah, işte sorununuzu çözdük.” Evet. Evet. (bazı kahkahalar)

Ve cihaz sahibi olabilirsiniz. Aslında farkındalıkta ve aydınlanmada Ivır zıvır sahibi olabilirsiniz. İşe yaramayan şeylere sahip olabilirsiniz ve bunlar senkronize olurlar ya da olmazlar. Fark etmez. Bu, bilincinizi nereye koyduğunuza bağlı.

Bunların hiçbirisi sonsuz veya sabit değildir çünkü bir gün senkronize olmaktan çıkabilirsiniz. Biliyorsunuz, kendinizi senkronize olmadığında bunu takmayan bir Üstat gibi imgeleyin. Siz, tüm bu parçaları, veçheleri ve farkına varmamış Öz’ü ve umursamazsınız. “Vay. Bugün senkronize olmayarak gayet eğleniyoruz.” Çünkü siz bilincinizi uyguladığınız anda –Uygulanmış Bilinç- sadece “Oh, evet, ben şimdi –vay, ahh- bütünleşmeye döneceğim.” diyebileceğinizi bilirsiniz. Senkronize olmak. Bu, işin eğlenceli kısmı. Her zaman senkronize olmak aslında gerçekten eğlenceli değildir. Değildir. Sıkıcıdır. Tanrım, her şey saat gibi çalışıyor. (kahkahalar)      

“Sabah kalkıyorum ve sağlıklıyım ve para basitçe geliveriyor ve herkes beni seviyor ve trafik yok ve vay. Ben mükemmel kilodayım ve yıllar beni yaşlandırmadı. Bu, gezegendeki hayat beni bu yüzden, o kadar yordu ki.” (izleyiciler kıkırdar)  

LINDA: Kulağa bir Vulcan gibi geldi.

ADAMUS: “Umarım bana araba çarpar ama o kadar mükemmelim ki bu olmaz. (kahkahalar) Ben burada 500 yıl kalacağım. Biliyorsun benim diğer vampirler ile bir araya gelmem gerek. “ (Adamus kıkırdar) Yani, biraz sıkıcı.

O halde, bu “ve” üstatlığı sırasında bir gün senkronize olmaktan çıktığınızı hayal edin. “Oh bok! Bu eğlenceli. Evim biraz önce yanıp kül oldu. Ben yine de bunu umursamıyorum çünkü ondan daha büyüğü inşa ediliyor. Ve ben, onu da takmıyorum.” Bedenlenmiş üstatlık böyledir. İnsanların, duyguları var. Daha önceki gruplarda anlattım, Üstatlar orospu çocuğudur. Onlar, toleranssızdırlar. Onlar, hiçbir şeyi sallamazlar. Bir dakika sonra da sallarlar. Ve.  

Siz, birine gerçekten kızdığınızı hayal edebilir misiniz? Edemezsiniz çünkü siz kendinizi sınırlarsınız. “Ben, bunu yapamam. “Bu, kötü bir şey.” Eh, bu aslında arada bir eğlenceli olabilir. “Oooohhhh!” dersiniz, “Peki ne dereceye kadar? Onları öldürebilir miyim? (bazı kıkırdamalar) Bunu, önce onlara sorun. Sormayın, sadece öldürün. (kahkahalar artar)

“Ve” olabilme yeteneği, tüm bu şeyler olabilmek, bilincinizi istediğiniz yere uygulamak ve o, orada asla sıkışmaz. Hatta kusursuzlukta bile sıkışmaz. Güvenin bana, kusursuzluk o kadar sıkıcı ki. Siz, onunla eğlenin.

Ve siz, daha sonra zaman içinde geriye ve ileriye kaymaya başlarsınız. Siz, boyutlara (çarpraz) geçiş yapmaya başlarsınız. Siz, “ve” yi deneyimlemeye başlarsınız, Uygulamış Bilinci.

Bundan sonra, siz, öğrenmeye başlarsınız, bunun için henüz iyi bir kelime yok. Ben, bir tane üreteceğim ama siz, bilinci ayırmaya muktedir olmaya başlarsınız. Bakın siz, şimdi tam olarak şöyle düşünürsünüz,”Tamam, ben, senkronize olsun diye bilincimi oraya koyacağım ve sonra da buraya.” Siz, aniden bir kerede ikisi haline gelirsiniz. Ve daha sonra bu kabiliyeti artırarak senkronize olmanın ötesine geçersiniz ve bu çoklu-bilinç, çoklu - farkındalık haline gelene kadar durmaksızın devam eder. Bu, heyecan verici. Gerçekten heyecan verici.

Ah! Hadi derin bir nefes alalım.

Ve siz, oraya doğal olarak gidersiniz. Bunun için bir çalışma yapmak gerekmez. ‘İzin vermeye’ çalışma demiyorsanız, bir çalışma yoktur. Yapmanız gereken tüm çalışma budur. İzin vermek, gerçekte bir çalışma değildir ama çoğu insana çalışma gibi gelir çünkü biliyorsunuz, onlar izin vermek istemezler. Onlar sadece, “Oh, bakalım bugün ne olacak.” demek isterler. Sabah kalktığınızda “Ben Varım” demek için bir an durabilir misiniz? Ve bunu daha sonra başka sözler ile “Ben izin veriyorum” şeklinde ifade edebilir misiniz? Onlar, bunu yapmak istemiyorlar. (birisi el kaldırır)

Soru. Mikrofonu almak için koşuyor (Linda için). Ve bu (Spock efekti yapan) aleti de alır mısın? Belki onu ışınlamak (teleportasyon) istersin. (bazı kahkahalar)

LINDA: Tamam.

ADAMUS: Sadece gerekirse.

Şambra 5 (erkek): O senkronize noktasına gelip daha sonra sıkıcı olduğu için mi senkronize olmaktan çıkılıyor?

 ADAMUS: Veya ikisi bir kerede yapılabilir. Bir kerede ikisini yapmayı hayal edebilir misin? Neden aynı anda hem senkronize olup hem de olmayabilesin? Neden olmasın?

SHAUMBRA 5: Evet, neden olmasın?

ADAMUS: Neden olmasın. Soru bu. Bunun, olmasını engelleyen bir fizik kuralı yok. Hiç yok. Bunun, olmasına engel olacak bir duygusal kural veya zihin yok. Daha önce kimse bunu düşünmedi.

ŞAMBRA 5: Evet. Aksi halde bu çok sıkıcı olurdu ve sen daha sonra bunun ne kadar hoşuna gittiğini fark edersin. “Aman Tanrım. Ben bundan gerçekten çok hoşlandım” dersin. 

ADAMUS: Oh evet. Bu da var.

ŞAMBRA 5: Evet, kesinlikle… oldukça güzel.

ADAMUS: Evet. İnsanlar dramlar olmadan duramıyor. Sıkılıyorlar. 

ŞAMBRA 5: Evet.

ADAMUS: O nedenle onlar, yeniden inşa etmek için şeyleri kasten berbat edeceklerdir. 

LINDA: Ne?!

ADAMUS: Evet, onlar bunu hep yapıyorlar. Siz bu tekillikten sıkılana kadar bunda bir yanlışlık yok-dram, dram, dram, dram. Ama üstatlık, “Ben biraz dram yaşayacağım ve ben dramsız olacağım. Ben sadece…” gibidir. Bu “ve”dir. 

Siz, bilincinizi istediğiniz yeri ve çoklu yerleri seçip uygulayabilecek kadar özgür olduğunuzda, ah! Dostlarım, işte üstatlık budur. Bedenli üstatlık. 

Yani bunlar yapacağımız, deneyimleyeceğimiz ve hissedeceğimiz şeyler arasındaki büyük kategoriler diyebiliriz.  “Ben Kırmızı Çember’den ayrılayım mı? diye soruyor musunuz? Ben size sadece bunun taslağını verdim ve bu size göre değil ise, bu da iyi. Bu da çok, çok iyi.

 

Keahak (Enerjinin hareket, ruhun deneyim halinde olması)

Ben, şimdi Keahak konusuna bir değineceğim. Cauldre ve Linda bunu daha önce belirtmişlerdi. Keahak, şu anda kullandığımız gibi Uygulanmış Bilinç’tir. Ben, Keahak grubundan, Keahak’ı, “hareket halindeki ruh (spirit)”  şeklinde almaya devam etmelerini istemiştim ama biz iki ayda bir, deneyimler, tartışmalar, daha doğrusu tartışma değil benim konuşmalarım için ve biraz önce anlattıklarımı deneyimlemek için bir araya geleceğiz. Keahak, size, bizim birlikte çalışmaya devam edeceğimize dair söz vermeniz için bir şans verecek, siz ve ben, bu bir yıllığına kişisel bazda olacak. Evet, biz grup toplantılarımıza devam edeceğiz ama bu sadece buzdağının görünen kısmı. Sizin, bunun bir parçası haline gelmeniz, beni esasında her gün çevrenizde isteyeceksin anlamına geliyor. Bu, sadece biz ikinci güne gelene kadar hoş bir şey gibi gelecek (kahkahalar) çünkü ben birkaç kişiyi provoke (kışkırtma) edeceğim.   

LINDA: Gerçekten mi?

ADAMUS: Bazılarının da canını sıkıyorum.

LINDA: Vay.

ADAMUS: Ama bu devamlı söylenen bir şey, “Boş ver. Bunu çalışmayı bırak. Buna çaba sarf etmeyi bırak. Bırak…” Eğer acı içindeyseniz orada direnç vardır. Bir nedeni vardır. Siz, bir şeylere direnç gösteriyorsunuzdur. O halde, kapa çeneni ve derin bir nefes al ve izin ver. Bu kadar basit. 

Ve benim görevim Basitleştirici olmak. Ben sizin ile çalışan baş Basitleştiriciyim çünkü sizin dikkatiniz dağılmaya başlayacak.  Siz, bunu çok zor hale getireceksiniz. Siz, bir sürü kaos yaratacaksınız. Siz, kendinizi aşırı baskılayacaksınız ve ben elimde Basitleştirici değneğim ile gelip size yardım edeceğim. (Einat’ın müzik için kullandığı bagetlerini alıp gösterir) “Ya basitleştirirsiniz ya da bunu yersiniz” Mm. Yani…

LINDA: Enteresan.

ADAMUS: Enteresan. Evet. Bu benim Basitleştiricim. Bu, bende sonsuza kadar kalabilir mi? (Einat’a yönelik) Teşekkürler. İşte sevgili dostlar bunlar Keahak’ta yapacaklarımız. Benim açımdan iyi bir Şambra olmanız için Keahak’ a katılmanız şart değil. Hiç değil. Şimdi burada bunu konuştuğumuz için, buna katılmanızın gerekip gerekmediği konusunda doğrusu size sorular sormak isterim. Bu, sizin için doğru olmalı. Bunu gerçekten hissetmenizi istiyorum. Ben, aslında… seni bir dakikalığına dışarı ışınlayabilir miyim?  (Linda, derin bir iç çekerek salonun arkasına gider) Ben, aslında sizi bu Keahak grubuna aniden katılmanız konusunda caydıracaktım çünkü o çok, çok yoğun ve o, çok pahalı ve o, büyük bir sözleşme. O yüzden, buna balıklama atlamayın. Ve benim, sizi davet etmeden caydırmak istememin öncelikli nedeni, sizin doğrudan buna atlayıp, “Ohhh! Bir sürü para harcayıp hayatımı değiştireceğim.” demenizdir. Hayır, hayır, hayır, hayır, hayır. Öyle değil. Katılma sebebiniz bu ise canınız yanacak demektir. Sert gelecek demektir. Sizin için zor bir yıl olacak demektir. Siz, buna büyük bir yenilenmeden geçmek istediğinizi hissettiğiniz için katılacaksınız bu değişim zaman zaman çok meydan okuyucu olacaktır ve orada ben devreye girip bunu sizin için basitleştireceğim o halde bunu değerlendirin. Bunu hissedin. Bunu, çok derinden hissedin. 

Bu, dünyanın dört bir tarafından gelenler ile birlikte çıkacağımız çok güzel bir yolculuk olacak ancak celseler sırasında değil ama başka zamanlarda - bu nasıl ifade edilir sevgili Linda?- biraz fazla yoğun (baskılı) olacak. Evet. Güzel anlatım. Teşekkürler.

Peki, bir başka nokta. Er ya da geç bir merabh yapacağız. (Linda, Adamus için getirdiği bir şeye doğru gider) Bana kurabiyeler ile rüşvet veriyor.

Şimdi, ben kısa bir zamanda ve kısa olmayan bir zamanda başlayacağımızı fark ettim. Evet, hepsini bitireceğiz. Evet, 10 dakika da olsa, 20,30 dakika da olsa fark etmez.

 

Çevrenizdeki Dünyalar

Sonraki nokta. Hemen şu anda çevrenizde dünyalar var. Sizin çevrenizde dünyalar var. O nedenle, hem burada olan hem de olmayan şey ne diye sordum. Çevrenizde dünyalar var, görkemli dünyalar- sadece kelebekler ve periler veya bu tip şeyler değil fakat duyusal dünyalar, yaratıcı deneyimler, hepsi sizin çevrenizde. Onlar ötede değil. Onlar tam olarak burada. Onlar sizin çoklu sözcükleriniz ama orada insan sözcükleri ile veya insan zihni ile tarif edilmesi mümkün olmayan başka şeyler de var. Ancak siz bunları göremiyorsunuz. “Peki neredeler?” Hiçbir şey göremiyorum. Hiçbir şey hissedemiyorum.” Çevrenizde dünyalar olduğunu anlamak nihayetinde izin vermek ile ilgili bir konu ve bu, bu bilince girmeyi de kapsıyor ve siz zaman zaman deliriyormuş gibi hissedeceksiniz. Ve bu da aslında iyi bir işaret çünkü böylece eski sınırlamalar, hapisler yıkılıyor. O kadar çok dünya var ki ve ben sizin onları ne kadar arzuladığınızı biliyorum. O kadar arzu…

Şöyle açıklayayım. Bir mağara yaşamı ve güneşin doğuşunu ve batışını beklemek ama görememek. Güneşin doğuşunu ve batışını düşünebilirsiniz, yağmur bulutlarını düşünebilirsiniz. Rüzgârı düşünebilirsiniz. Fakat mağarada yaşadığınız sürece bunlar sadece birer düşünce olarak kalır. Mağaranın dışında bir şeylerin olduğuna dair bir biliş vardır, bir hissediş, derin bir arzu. Fakat siz mağaranın dışına çıkmadıkça güneşin doğduğunu hissedemezsiniz. Bu çok açık. Çok basit.

 “Tamam, o halde mağaranın dışına çıkalım.” diyebilirsiniz. Ancak ben sizin mağaranın kapısında ne olduğunu göz önüne almanızı istiyorum. İsa, bir kere altına işedi. (kahkahalar) Ama o İsa değil, sizin İsa’nız ve eski bilincin İsa’sı. Ve orada kaplanlar var, dinozorlar var ve orada sizi daha önce incitmiş olan insanlar var ve orada bubi tuzakları var ve orada beklenmedik şeyler var orada yılanlar ve böcekler var. Sizin bütün kâbuslarınız ve kötü deneyimleriniz o kapının ardındadır.

Yani biri, ”Ee, lanet, hadi mağaradan çıkıp güneşin doğuşunu izleyelim.” derse sizin mağarada kalmanız için bir nedeniniz vardır. O mağarada kapı yok. Bunu biliyorsunuz. Ancak birçok engel var. O nedenle siz de mağarada kalır, güneşin doğuşu konusunda konuşur ve bunu hissetmeye çalışırsınız ama bir süre sonra bu hisler de kaybolmuştur. Uyuşukluk vardır. O zaman da mağarayı daha iyi bir hale getirmeye çalışırsınız. Duvarı boyarsınız. Biraz süpürürsünüz. Daha derin olsun diye kazmaya çalışırsınız, mağarayı genişletirsiniz. Ondan sonra da, neden yaşama tutkumu kaybediyorum diye şaşarsınız. Sonra da, “Ben bunu asla çözemeyeceğim.” dersiniz. O nedenle de silip süpürmeye ve mağaraya çeki düzen vermeye başlar ve güneşin doğuşunu unuttuğunuz noktaya geri dönersiniz.

Güneşin doğuşu orada. Biz, o mağaradan yürüyüp çıkacağız. Biz, İsa’ya, şeytanlara, kâbuslara, sizi inciten insanlara doğru yürüyeceğiz ve siz de bunu hissedeceksiniz. Tüm o korkuyu, tüm o terörü ve her şeyi hissedeceksiniz. Her şey açığa çıkacak ve biz de doğrudan bunun ortasından geçeceğiz çünkü “ve” olacak. Ve. “Ve ben güneşin doğuşunu görmeye gideceğim. Mağarada görüşürüz tekrar. Hey, bu arada, kapı yok. Kapı yok.” Ve işte hepsi tekrar oradadır, “Hayır o delirmiş.” Güneşin doğuşunu izlemeye gitmek yok. 

Şu anda çevrenizde dünyalar var ama siz o mağarada yaşıyorsunuz ve oradan çıkmaya korkuyorsanız, delirmekten korkuyorsanız, fobilerinizden korkuyorsanız, bağımlılıklarınızdan korkuyorsanız, kendinizden korkuyorsanız o kapı ağzında bekleyebilirsiniz; orada durup geçmeyebilirsiniz.

Ben sizi provoke edeceğim ve kızdıracağım ve elimden gelen her şeyi yapacağım, sizi eğlendireceğim, siz şöyle diyene kadar ne gerekirse yapacağım, “ Artık fark etmiyor.” delirsem de, bedenim cehenneme gitse de, kaybetsem de umurumda değil. Umurumda değil çünkü bunların hepsi kocaman bir “ve.” Hepsi bu. Bir tane kocaman “ve.” Korkular, fobiler, sevinçler, duyusallıklar ve bu aydınlanma ve aptallık. Bu, “ve.” Bu sadece mağarada yaşamak ve yaşamamak ile ilgili. Dostlarım işte bu farkındalık.

Hadi şimdi kocaman derin bir nefes alalım. Ohh! Mmm, mm, mm. Böylece bir noktaya geldiğimizi hissedebiliyorum. Hm. Güzel.

Ve şimdi harika müzik ile tamamlayacağız, aslında, konuşmadan daha çok müzik olacak. Hadi bu güzellikler içerisinde bir merabh- ya da adına ne demek istersek- yapalım. Hadi bir merabh yapalım.

Şimdi güzelce derin bir nefes alalım ve hazırlanalım. Işıkları kısalım ve siz izleyenler de lütfen bu merabhda bize katılın. Siz de, buradasınız. Siz de, burada bizim ile birlikte  Louisville, Colorado’dasınız.

EDITH: Sana bir soru sorabilir miyim?

ADAMUS: Sen, bu güzel anı bir soru ile bölmek istiyorsun, üstelik de yanıtı biliyorsun. 

EDITH: Evet.

ADAMUS: Devam et o halde. Mikrofon.

EDITH: İşte, ben merak ettim…

ADAMUS: Mike. Bizim bir mikrofona ihtiyacımız var. Evet. Ve ışıkları tekrar açmamız gerekecek. Her şeyi yeniden değiştireceğiz. Evet.

EDITH: Aradaki fark ne…

ADAMUS: Ayağa kalkar mısın lütfen?

EDITH: Hayır.

ADAMUS: İyi..

EDITH: “Ve” ile bir illüzyon arasındaki fark nedir?

ADAMUS: Ahh!  Bu iyi bir soru. “Ve” ve bir illüzyon.; aradaki fark nedir? Ben sana soruyorum. 

EDITH: İlk ben sordum. (kahkahalar)

ADAMUS: Ben sana, ikinci, üçüncü, dördüncü, beşinci, altıcı, yedinci, onuncu olarak her şekilde sordum. Geriye kalan tüm rakamlarla da. Yani…

EDITH: Hiç..

ADAMUS: Hiç. Hiç. Sizin olmasını istediğiniz gibi bir gerçek yok dostlarım. Tekil bir gerçeklik yok. Bir gerçek varsa o da “ve”dir. Bunun hepsi gerçek. İllüzyon ve realite arasında fark yoktur. Bu, siz onun içine ne kadar girdiğiniz ile sizin ne kadar incindiğiniz ile ilgilidir.  

LINDA: Aaa.

ADAMUS: Bu harfi harfine böyledir çünkü bu bir illüzyon. Bu duvar mutlak bir illüzyon. Ama siz buna çarparsanız-eğer bu boyuta girerseniz- incinir ama daha sonra iyileşirsiniz. İyileşirsiniz ya da her neyse. Fakat diğer illüzyonlar fiziksel değildir ama onlar da bir illüzyondur. Tekillik der ki, “Cisimsel ise gerçektir. Eğer değilse var olmuyordur.” Ama benim buna yanıtım, özellikle de yazmaya başladığımdan bu yana, şöyle; Peki ya sevgi? Bir kütleye sahip değil. Onu bir bardağa koyamazsınız ve duvara çarpmaktan daha çok acıtır. Ah, evet. Bu sevgi dolu bir düşünce değil mi? (bazı kahkahalar)

Peki, gerçek olan ne? İllüzyon ne? “Ve” Bunların hepsi gerçek ve bunların hepsi illüzyon. Bunlardan hiçbirisi gerçek değil ve bunlardan hiçbirisi sahte değil. Bu da, yine bir “ve” durumu. Edith’in bu hareketinin bir illüzyon olduğunu anlayacaksınız. Bu ilginç bir hareket ve böyle daha çok hareket var. Edith bu şekilde artmadı; Edith ve sizin diğer dünyalarınız. Evet. Oraya gider misin? 

EDITH: Ben bunu yanıtlayamam.

ADAMUS: Sen bunu yanıtlayamazsın. Bu ben bilmiyorumdan daha iyi bir şey. (Adamus kıkırdar)

EDITH: Yani tuvalete gitmem gerekmiyor mu?

ADAMUS: Ben … tuvalete git. Ben seni tuvalete götüreceğim.

EDITH: Hayır.

ADAMUS: Lütfen.

EDITH: Hayır.

ADAMUS: Bir hanımı tuvalete götürmeyeli uzun zaman oldu. (Adamus kıkırdar) Sen gelirsen ben de gelirim.

EDITH: Hayır.

ADAMUS: Sen gidersen ben de gelirim. Önce sen git. Ben ikinci olarak gideceğim.

EDITH: Neden?

ADAMUS: Çünkü gitmen gerek. Ben seni herkesin önünde utandırmak istemiyorum. 

EDITH: Tuvalete gitmem gerekmiyor. Hayır, gitmek istemiyorum.

ADAMUS: Oh, gitmek istemiyor, şimdi gitmesi gerekmiyor. “Ve” Gitmek ve gitmemek gibi, hepsi aynı zamanda. Tamam. Şimdi… Edith? Peki, hadi şimdi ışıkları karartalım. (Adamus kıkırdar)

 

Duyusal Merabh




Peki, derin nefes, derin nefes. Derin, derin nefes.

Ve müzik başlamadan size bir soru yöneltmek istiyorum ve ben ışıkları kapattığım için de siz kendinizden veya benden utanmayacaksınız. En son ne zaman gerçekten, gerçekten güzel bir duyusal deneyim yaşadınız? Ne zaman? (“bazıları birkaç dakika önce” der; Adamus kıkırdar) Salonun arkasındaki pantolonsuz kişi “birkaç dakika önce.” dedi. (kahkahalar)

SART: İlk yaşamımda olabilir mi?

ADAMUS: Evet, bu yaşamda. Dokunaklı olmama izin verin. Peki. Başka izleyici yorumu var mı? Tuvalet ihtiyacı olan var mı veya ihtiyaç, biliyorsunuz… Peki.

Hadi derin bir nefes alarak, ana girelim.

Duyusal deneyim. Oh. Biliyorsunuz, bu büyük bir dalga gibidir, büyük bir yoğunluk gibi, bir bakıma o, yaşamınızda büyük duyusal bir esinti deneyimidir.

O tür bir duyusal deneyimi tüm bedeninizde hissedebilirsiniz. O, zihni sessizleştirir ve zihin kendisini ahenkte hisseder. Bu gerçek, duygusal deneyimden genişler. Ben bunun yine de çok kısa sürdüğünü ve yeterince sık meydana gelmediğini söyleme cesaretini göstermek istiyorum. 

(müzik başlar)

Bazen de bundan dolayı bir suçluluk hissedilir çünkü yapılanmanız gerekir. Bu kelimeyi seviyorum. Yapılanmanız gerekir. Ama büyük duyusal bir deneyim gelir ve bu seksüel de olabilir, evet. En son ne zaman gerçekten güzel bir fiziksel orgazm yaşadınız diye sorulabilir, ben sorabilirim? 

GERHARD: Dün gece. (Adamus kahkaha atar, bazı izleyiciler kıkırdar)

ADAMUS: Peki, müziği durduralım, ışıkları açalım ve bu konuyu konuşalım. (kahkahalar) Şaka. Tamam, peki ondan önce dostum? 

GERHARD: Ondan önceki gece (kahkahalar artar)

ADAMUS: Ve ondan önce?

GERHARD: Hatırlamıyorum.

ADAMUS: Gülüyor. Gülüyor. İyi. İyi. Sen iyisin. 

EINAT: Bu çok tuhaf. (Adamus kıkırdar)

ADAMUS: İyisin.

Yeterince sık değil. En son dün gece de olsa, yeterince sık değil. Aynı çizgide devam ederek soruyorum, en son ne zaman zihinsel bir orgazm yaşadınız? Siz şimdi zihinsel orgazmın ne olduğunu düşünüyorsunuz. Nasıl olur da kimse size bundan bahsetmez? Ne? Evet, zihinsel orgazm. Her şeyi bir araya getirip anlam çıkaramazsınız. Bu fark etmediğinde böyledir. Bu güzel bir zihinsel duygusal orgazmdır.  “Fark etmez” diyecek kadar rahatsınızdır. “Ayarlanmaya ihtiyacım yok. Ben serbest bırakabilirim.”  

Zihiniz için bunun nasıl bir rahatlama olduğunu fark ediyor musunuz-zavallı zihniniz-  “Ben hiçbir ayarlama yapmayacağım. Asla.  Anlaşmada böyle bir şey yoktu. Bu, kontratın bir parçası değil. Benim bunu çözmem gerekmiyor .”  Ve bu hiçbir zaman mantıklı olmayacak. Bu asla akla uygun olmayacak, asla, asla. 

Üstatlar bunların hepsini keşfettiler. Oh, filozoflar, bunlardan anlam çıkarmak için o kadar çok çalıştılar ki ama başarısız oldular. Ve “ve” yapabilirseniz –“ve” burada bir fiil halinde - “ve” yapabilirseniz, o zaman bir anlamı olması gerekmez. Hatta fark etmez. 

Ondan sonra zihinsel orgazmlar yaşamaya başlarsınız. Orgazm serbest bırakmaktır, yapılandırmanın serbest bırakılmasıdır, kuralların serbest bırakılmasıdır. Bazen o kadar şiddetli olur ki çünkü içeride şeyler bastırılmıştır. Muazzam bir salıverme olur; Linda’nın kullandığı sözcük gibi; muazzam.

En son ne zaman ruhsal bir orgazm yaşadınız? Siz bunu düşünürken ben sizin zihinlerinizi izlemekten hoşlanıyorum-“Ruh nasıl bir orgazm yaşar?”

Spock gibi sanki. (Adamus kıkırdar) Bu, neredeyse anlatamayacak kadar içseldir ama içeride çok büyük bir şey oluyordur. 

Ruhun (spirit) orgazmı, ruhun yapılanmamasıdır, tün dini inançların serbest bırakılmasıdır ve hatta ruhsal inançların, çünkü gerçekte; dinler, felsefe ve inançlar ruhun kabız olmasıdır.

En son ne zaman ruhsal orgazm yaşadınız? Siz belki de bazı farkındalık hallerinizde, sezgiselken, “ahh” anlarınızda birkaç deneyim yaşamış olabilirsiniz, biliyorsunuz ama yeterince değil. 

Bu her zaman olmalı; Bilinç Bedeninin fiziksel, zihinsel, ruhsal orgazmı tam bir salıverme, açılma, özgürleşme ve sevincin akması anlamına gelir. 

En son ne zaman saf bilişin büyük dalgalarını hissettiniz. Zihinsel değil, anlamaya çalışmak değil ama neredeyse sizi yere yıkacak noktaya gelinceye kadar bilişe izin vermek? Yeterince sık değil.

Siz bunu hak ediyorsunuz. 

En son ne zaman, sadece hissedişten oluşan ve başka hiçbir şeyden oluşmayan o yoğun dalgayı, o bilgeliğin güzel dalgasını –duyusal bilgelik- deneyimlediniz?

Sözcükler yok. “Ne kadar akıllıyım” değil ancak bir bilgelik dalgası. Duyusal hissediş. “Ben bildiğimi biliyorum. Lanet olsun ki, nasıl bildiğimi bile bilmiyorum. Gerçekten de fark etmez. Ben, bilmek için bile çabalamıyorum.

Ama biliyorsunuz bu şeyler sevgili dostlar, bu şeyler her zaman olağan olmalı. Arada bir değil, her üç yılda bir fiziksel orgazm değil, zihinsel bir orgazm veya ruhsal orgazm nedir diye merak ederek değil; bunlar her zaman olmalı. 

Hissedebileceğinizi biliyorum. Sizin bunu arzu ettiğinizi biliyorum. Buna izin verebilir misiniz? Bunun, “İşte ben çok meşgulüm” veya “ben başkalarına bakmakla yükümlüyüm.” ile alakası yok. Hayır. Bunlar bahaneler. Bu makyo. Benim sizin hak ettiğinizi düşündüğüm ama sizin kendinize vermediğiniz bir şeyin bahanesi.

Bu bilgeliktir; düşünce değil.

Bu, duyusal olanın, bedende olmasına izin vermedir, hapsetmek değildir, sınırlamak değildir. Bu, kısıtlamak ve yargılamak yerine, izin vermenin duyusal dalgasıdır,

Sizin duyusal bir dalganız. Duyusal ve gerekli.

En son ne zaman bu duyusal dalgalar bedeninizi, düşünceleriniz, rüyalarınızı, kalbinizi sardı? 

Doğal olan budur. Akışta olması gereken budur. Ve bu sizin izin verebileceğiniz bir şey.

Duyusallık, her düzeyde farkındalık anlamına gelir. Ben bilinçten bahsediyorum. Bilinç farkındalıktır ama duyusallık farkındalığın olduğu yerde ortaya çıkar, farkındalığın uygulandığı ve deneyimlendiği yerde. 

Duyusallık…bilinç gerçek anlamda deneyimlendiği zaman ortaya çıkar.

Buna duyusal orgazm diyebilirsiniz. Bunu talep edemezsiniz, burada olmasını sağlayamazsınız. Siz, buna izin verebilirsiniz. Siz, düşüncelerinizi zorlayarak onu kazanamazsınız. Ancak kendinizi açıp izin verebilir ve onu kabul edebilirsiniz.   

O halde,  hadi şimdi bunu yapalım.

Biz, burada duyusallığı yapılandırmaya çalışmıyoruz. Sadece izin veriyoruz.

Güzelce derin bir nefes alın.

Müzik çalarken siz, kendinizi özgür bırakın.

Kendinizi özgür bırakın.

(uzun duraklama)

Sözcükler olmadan kendinizle olan iletişiminizi duyabiliyor musunuz? Sadece duyusal olarak.

Size daha önce, içine doğru gittiğimiz bilincin, iletişimi de kapsadığını anlatmıştım. İletişim kuracağımızı söylemiştim-sizinle konuşuyorum, sevgili Eesa’lı Linda konuşuyor, Gerhard, Einat müziğin harika rezonansı vasıtası ile iletişim kuruyorlar, siz bu gerçek iletişimi duyabiliyor musunuz?

Ben size, kafanızdaki düşünceler aracılığı ile konuşmanızdan bahsetmiyorum, sizin, Siz’le olan konuşmanızdan bahsediyorum. Ah, bu duyusaldır. Bu çok duyusaldır.

Dinleyin. Sizin her düzeyinizde yer alan o duyusal anlatımı dinleyin “ve” de yer alan.   

(uzun duraklama)

Güzelce derin bir nefes alın.

Siz bedeninizde, o derin, derin kişisel dalgayı;  içsel, duyusal, zihinsel, ruhsal, Ben Varım olarak deneyimleyeli ne kadar zaman geçti. Muhtemelen çok uzun zaman oldu. 

Ben size, bir bakıma son iki aydır, neler olduğunu sormak yerine belki de muhtemelen geçen yılı veya beş yıl öncesini sorma cesareti göstermeliydim.

Kişisel düzeylerde gerçek duyusallık, hissediş, farkındalık, yaratıcılık, bilgelik ve Ben’imlik henüz yeterli değil.

Güzelce derin bir nefes alalım.

Ne muhteşem bir gün geçirdik böyle. Ne muhteşem bir gün. Üstat Gerhard ve Einat’a çok özel teşekkürlerimi sunuyorum.




Bugünün sonuna yaklaşırken, muhtemelen günün sorusunu siz yöneltmiş olmalısınız. Ben de yanıt vereyim;  “Adamus, nasıl sevişiyor?” (Adamus, arkasını dönüp kendi kendine sarılır; kahkahalar)

Böylece sevgili dostlar yaradılışta her şeyin yolunda olduğunu hatırlayın.

Teşekkürler. Hepinizi kutsuyorum. (izleyiciler alkışlar)

 

Çeviri: Meltem Taban