• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/kirmizicember/
                                       BAĞIŞBAĞIŞ
        
    

ŞAUD:11 "İlerlemek - Güçsüz Yaşam"

İlerlemek - Güçsüz Yaşam Dizisi
Şaud : 11

Adamus mesajı Geoffrey Hoppe kanallığı ile 2 Temmuz 2016’da Kırmızı Çember’e sunulmuştur.




Ben Buradayım. Ben Egemen Alan’dan Adamus.

Hoş geldiniz hepiniz. Ah! Tekrar sınıftayız ve biz bunu olması gerektiği gibi çaba bile harcamadan, düşünmeden veya tek bir kelime bile etmeden yaptık, benim kahvem hazırlandı. (izleyiciler “Vaaaay” der) Teşekkürler sevgili Sandra. 

SANDRA: Almanya’da iken beni aradığını duydum. 

ADAMUS: Ahh! gördün mü! Evet, Almanya’da yokluğunu hissettim. Senin yerine Maria vardı orada ve o çok iyi iş çıkardı ama teşekkür ederim. Teşekkür ederim. Hım. (kahvesinden bir yudum alır) 

 

Ben Buradayım. Bu, Üstatların birbirini selamlamalarının ne kadar güzel bir şekli – “Ben Buradayım.” Tipik insanlar birbirleri ile sokakta veya siz burada birbiriniz ile karşılaştığınızda şöyle diyorsunuz, “Hey, nasıl gidiyor?” “Peki nasılsın?” Peki ya bu nasıl?” “Ben Buradayım. Ben mevcudum.” Bu, sizin için ve selamladığınız kişi için ne kadar güzel bir hediye. “Ben Buradayım.” “Eh, iyiyim ben.” Şeklinde makyolar olmadan. Yani, Üstat, Ben Buradayım.

ŞAMBRA 1(erkek): Üstat, Ben Buradayım. 

ADAMUS: İkimiz de buradayız. Görüyorsun işte, bu kadar basit. Bu mevcudiyet. Mevcudiyet. Mevcudiyet, eh, o tıpkı bir anahtar gibidir. Siz ne kadar çok insanın gerçekte mevcut olmadığını biliyor musunuz? Yani onların gözlerindeki perdeyi görüyorsunuz, onlar fiziksel olarak orada bulunabilirler ama enerjisel olarak öyle değiller. 

“Ben Buradayım” ile siz burada olduğunuzu duyurursunuz, mevcut olduğunuzu, farkında olduğunuzu. Ne kadar güzel bir selamlama. Bunu başkaları ile yapmak istemiyorsanız en azından Şambra ile yapın. “Ben Buradayım” demek dikkatimi sana veriyorum anlamına gelir. “Ben andayım. Ben seninleyim. Ben Buradayım.” Ah! 

Hadi o zaman bunun ile birlikte güzel, derin bir nefes alalım. 

 

Bölüm 1

Biz bugünkü Şaudumuz’u üç bölüm halinde gerçekleştireceğiz. Ben onu biraz değiştireceğim. Bu bizim İlerlemek dizimizin son Şaud’u. Biz İlerlemek’ten ilerleyeceğiz. (kahkahalar) 

 

Ve benim geçen Münih’te de dediğim gibi bu yıl çok hızlı geçti – benim için bile, hatta bazı Üstatlar için de – ama biz biraz toparlama yapacağız. Biz enerjisel olarak tamamlanmamış olan bölümleri tamamlayacağız. 

 

Üç bölüm olacak ve biz her bölümde bir merabh yapacağız. Ya da biz tek bir uzun merabh yapacağız, benim sözcükleri bile kullanmama gerek yok, sevgili  Gerhard ve  Einat müzik yapacak o kadar. Ama ben konuşacağım. Ama ben konuşacağım.

 

Konuşmaktan laf açılmışken, ben yıllarca St. Germain adı altında bana kanallık yapanlardan hiçbir zaman tek bir günde dört varlığa kanallık yapmalarını istemedim. Asla. Şimdi benim enerjisel olarak sevgili Linda ve Cauldre’ye oldukça yakın olmam gerektiğini söylemem gerekiyor yoksa o kadar kısa bir zamanda o kadar yoğun enerjinin geçmesi zihni ve bedeni etkileyebilir. Fakat ben onların aynı günde farklı enerjileri getirmelerinin takdire şayan bir şey olduğuna inanıyorum. Harika. 

EDITH: Teşekkürler.

ADAMUS: İşte, tek alkışlayan olarak Edith’e teşekkürler. (kahkahalar ve alkışlar) Ve  Edith, seni özledim. Seni özledim. 

EDITH: Aynı şekilde.

ADAMUS: Evet, sen de beni özledin mi? 

EDITH: Evet.

ADAMUS: Ben Buradayım. 

EDITH: Ben Buradayım. 

ADAMUS: Ben Buradayım. (kıkırdayarak sarılırlar) 

EDITH: Sana çok teşekkür ederim.

ADAMUS: Teşekkür ederim.

İşte bugün yapılacak üç şeyimiz var, üç farklı bölüm ve ondan sonra da bir toparlama yapacağız. Biz önümüzdeki ay Transhüman dizimize başlayacağız. O, oh, birkaç ağacın sarsılmasına, hayvanat bahçesindeki birkaç kafesin zangırdamasına yol açacak. Bu, Şambra içinde bile birkaç zilin çalmasına neden olacak. O, sizin tabiriniz ile biraz tartışmaya açık olacak. 

LINDA: Sen her zaman tartışmalara neden oluyorsun. 

ADAMUS: Her zaman değil. Genellikle ama her zaman tartışmalı olmuyor. Ama tanıma baktığınızda, Tranhüman’ın (insanötesi) tanımına baktığınızda bazı şeylerin benzer olduğunu, bazı şeylerin de farklı olduğunu göreceksiniz. 


Transhümanizm

 

Transhümanizm bir harekettir, o, temelde ölümsüzlüğü yakalamak için, insan koşullarının ötesine geçmek için teknolojinin kullanıldığı bir harekettir – o çok büyük bir hareket değildir ama gezegende bir harekettir. İnsan koşullarının ötesine geçmek  o kadar da kötü bir fikir değil çünkü gezegendeki bütün insanlarda bu biyolojinin, bu bedenin ve bu zihin kalıbının  milyonlarca yıldır aynı olduğuna dair derin bir hissediş var.

 

Atlantis’te bunlar ile ilgili birçok değişim yapıldı ama bunlar benzerlik olsun diye yapıldı, egemenlik için değil. Bunlar genellikle herkesi aynı boyutta, aynı zihinsel kapasitede yapmak, yaklaşık olarak aynı süre yaşamak için yapıldı.

 

Artık bunların değişme vakti geldi. Doğal evrim bunu aslında gerçekleştirmiyor. İnsan varlığının doğal evrimini aslında kitle bilinci, kitle bilincinin çekimi geri tutuyor.  Temelde düşüncelerden yaratılmış olan ve şimdi gezegenin enerjisini bulut gibi kaplayan o emiş gücü insanların rüya halinde diğer realitelere gitmesini engelliyor, onları geri tutuyor ve onları bu hayvanat bahçesinde kalmaya zorluyor. Bu da bedenin ve zihnin fazla gelişememesine neden oluyor. İnsanlar genelde 40 ya da 50 ömür önce Atlantis’te sahip oldukları benzer beden tiplerine, genellikle benzer zihinsel kalıplara sahipler. 

 

Onun ötesine geçmek için, onu evrimleştirmek için derin bir arzu var ama nasıl? Nasıl? İlaç sektörü ve bilim, beden ve zihin için gerçekte pek bir şey yapmıyor. Bunu teknolojinin gerçekleştireceğini söyleyenler var. Ve o bunu büyük oranda veya en azından beden için yapacak da. 

 

Gezegende şu anda odaklanılan transhümanizmin önce bedeni düşünmesi gerek. Bazıları buna karşı çıkarak, “Eh, zihne giden çok düşünce var – sorun da bu zaten – teknoloji ile birlikte zihinde yoğun bir potansiyel çaba var.” diyecektir. Fakat burada dikkat edilecek derin bir konu var. 

 

Zihninize implant yerleştirileceğini söyleyenler var, siz böylece bir süper bilgisayarın kapasitesine ve anında erişime sahip olacaksınız. Ve yeniden, benim bu dediklerim bilim kurgu hayallerinden ibaret değil, şu anda laboratuarlarda bunun üzerinde çalışılıyor. 

 

Ama benin sorum şu, bu gerçekten zihni evrimleştirecek mi yoksa hayvanat bahçesini daha da mı büyük hale getirecek? Mevcut zihin hayvanat bahçesine eklemeler mi yapılacak? 

 

Ben size fikir versin diye, üzerinde iyice düşünün taşının diye, belki sizi biraz sarssın diye ve başkaları bu gruba lanet olası ne oldu diye şaşırsın diye önümüzdeki dizinin özellikle Transhüman diye adlandırılmasını istedim. (bazı kıkırdamalar) Bu arada transhüman insan özünün değişimi anlamına gelir ama bu sadece teknoloji ile olmaz, o sadece kendini ölümsüz yapmak değildir. Öyle olmasını tercih edeceğinizi sanmam. 

 

Ben bizim, transhümanizmimiz çerçevesinde ölümsüzlüğe odaklanacağımıza ölümün kendisinin ötesine geçeceğimizi biliyorum. Ben geçenlerde gerçekleştirmiş olduğumuz bir çalışmada vurguladığım gibi aslında ölüm diye bir şey yok. O da tıpkı güç gibi büyük bir illüzyon. O da Tanrı kadar büyük bir yalan. 

 

Şimdi, ben bunu anında yalanlayanlar olacağını biliyorum ve onlar beni morga götürerek bütün ölüleri göstereceklerdir. Ama aslında ölüm yok. İnsan biyolojisinden ve olmanın düşünsel halinden bir geçiş söz konusu. Bir geçiş var. 

 

Siz bir kez aslında ölüm diye bir şeyin olmadığını fark ettiğiniz zaman öncelikle seçim yaparak geçiş yapabileceğinizi idrak edeceksiniz, hastalanarak değil. Ve ikinci olarak siz arzu etmeniz halinde teknoloji ve ilaç ve birkaç şeyle daha insan olarak kalışınızı uzatabileceksiniz, eğer isterseniz veya siz bilinçli olarak geri gelmeyi seçebilirsiniz. Bilinçli olarak ayrılmak ve bilinçli olarak dönmek ve bunların hepsinin eski doğum yolu ile gerçekleşmemesi. Ölmek zorunda kalmadan. Kim olduğunu unutarak geri gelmek, hastalıklara ve ailesinin enerjisine karşı savunmasız minik bir bebek olarak doğmak yerine istediğin her şekilde bilinçli olarak gelmek. 

 

Bunu Tobias gibi bir kabuk beden ile yapın. Yazıcıdan çıkmış bir beden ile yapın. Evet. Bunu çeşitli şekillerde yapın. Biz Transhüman dizimiz ile bu yöne doğru gideceğiz. Biz değişim geçiriyoruz. Biz insan bedenini ve zihnini doğal bir şekilde evrimleştiriyoruz.

 

Biz bunu ilaçlar olmadan, teknoloji ile kaynaştırmak zorunda olmadan, beynimize küçük bilgisayarlar koymadan yapacağız. Biz bunu özde yapacağız, izin vererek yapacağız; biz bunu gerçek büyük hayali, resmi görerek, kendi realitemizi yaratarak yapacağız.

Kendi realiteni yaratmak bir modern zaman büyücülüğüdür. İnsanlar size deli olduğunuzu söyleyeceklerdir. Kendi realitenizi yaratamayacağınızı söyleyeceklerdir. Siz bile kendinize muhtemelen delirmiş olduğunuzu söyleyeceksiniz. Ama aslında, gerçekte bunu yapabilirsiniz. Biz Transhüman dizimiz ile bu yöne doğru gideceğiz. 

Ben bugün biraz bu konuda konuşacağım, realitenin farkındalık içindeki bilinçten, algılayan bilinçten fazlası olmadığını anlatacağım ve böylece bütün enerjiler değişecek ve uyumlu hale gelecek. Ama insanlar önce realitenin orada olduğunu ve kendilerinin daha sonra geldiklerini zannediyorlar. Onlar realitenin, dışsal güçlerin bir öznesi. Onlar zaman zaman o dışsal güçleri ihtiyaçlarına göre uygun hale getirmeye çalışıyorlar ama onlar gerçekte hiçbir zaman realiteyi değiştirmiş olmuyorlar. Peki ama neden? 

Realitenin ne olduğunu anladığınız zaman onun bilince karşılık veren enerjilerin bileşimi olduğunu bileceksiniz. O halde siz neden istediğiniz herhangi bir realiteyi yaratamayasınız ki?

Münih’te söylemiş olduğum gibi, biz bu noktaya gelmek için yıllarca birçok tartışma yaşadık, birçok Şaud yaptık çünkü bilincin gerçekten ne olduğunu anlamadan, “Ben Varım”ı anlamadan, bilincin enerjiyi nasıl etkilediğini anlamadan, hiçbir şeyin bilinç olmadan varolmadığını anlamadan, hiçbir şeyin tüm bu evrende ve diğer evrenlerde bilinç olmadan varolmadığını anlamadan olmazdı. İşin özü bu. O, ölçülemez. O, görünmez. O, güç içermez. Ama o yine de her şeydir. 

Bu anlayışla ve güce ihtiyaç olmadığı, yaşamınızda herhangi bir şey için bir mücadeleye gerek olmadığı, çırpınmak veya çabalamak için bir neden olmadığı  anlayışı ile siz sadece bilinçli olarak istediğiniz her realiteyi harfi harfine yaratabilirsiniz. O kadar.  

Yani ben önümüzdeki dizinin adını kasten öyle seçtim ve ben bilerek konuya erkenden giriyorum. 

Biz buradaki tadilat tamamlanır tamamlanmaz hemen ProGnost güncellemesi yapacağız. Biz bunu kayda alacağız ve ben bir şey isteyeceğim, ben sizden nadiren istediğim gibi ev ödevi yapmanızı isteyeceğim, ben sizin sadece onun üzerinde düşünmenizi değil ama ben Transhüman dizisinin sonundan ziyade erken safhalarında sizden onu dinlemenizi isteyeceğim. Ben Şaudlarda da anlatacağım birçok şeyin ana hatlarını vereceğim. Ama ben size Prognost güncellemesi sırasında onun tamamının dolu dolu bir özetini vereceğim. 

Bu bazen mümkün olacak… ooh, ah! Biraz önce Jean ve Cauldre bunun önümüzdeki Şaud gerçekleşeceğini söylediler. En kısa zamanda kameraya çekilmesi daha iyi olacak. (Linda kıkırdar) Belki de bundan bahseden Linda idi. (Linda yeniden kıkırdar) Ve ben Kırmızı Çember’den herkes katılabilsin diye bunun maliyetinin düşük tutulmasını isteyeceğim ama bu öylece ücretsiz de verilmeyecek çünkü sizin açınızdan yükümlülük altına girilmesine, değiş tokuş yapılmasına dair bir ihtiyaç var. Yani bu bizim yapacağımız şey için bir kaynak oluşturmuş olacak. 

Benim şimdiden hazır ettiğim ama henüz kameraya alınmamış olan ProGnost güncellemesi bazı açılardan biraz korkutucu gelebilir. Bu, aranızdan bazılarına biraz ağır gelebilir. Ancak sizin buraya süreci geçirmeniz için, güzel enerjiyi hissetmeniz için geldiğiniz günler geçmişte kaldı. Biz ilerliyoruz. Biz çok, çok farklı şeylere giriyoruz. 

Biz yıllar boyu adımlar attık. Biz yıllar geçtikçe insanları ayrılmaları için davet ettik. Biz bunu olumsuz bir şekilde yapmadık ama onlar sizin istediğiniz şeyleri istemiyorlardı, onlar hazır değillerdi ve ben özellikle burada – burada (kameraya bakar) bizimle birlikte - sadece yeni bir güç aracı arayanlara bakıyordum. Birçok insan bunu din, spritüalizm, psikoloji, siz ona ne diyorsunuz, kişisel gelişim yolu ile yapıyor. Kişisel gelişim, kişisel güç zırvasıdır ve işe yaramaz. O bir yere kadar çalışır ama o güç dinamiklerine dayanır. O nedenle bizim şimdi bulunduğumuz noktaya gelebilmemiz için yıllar geçtikçe birçok insana bile bile kapı gösterildi. 

Biz bu İlerlemek dizimizde büyük bir sıçrayış yaptık. Siz bunun büyük bir sıçrayış olduğunu düşündünüz; biz önümüzdeki dizimizde çok daha büyük sıçramalar gerçekleştireceğiz. Ve dediğim gibi ben sizden genellikle ev ödevi yapmanızı istemem – isterim ama sizin yapmayacağınız bilirim – ama bu istediğim bizim yapacağımız işin temelini oluşturacak. Yani (personele yönelik konuşur) ben sizin herkesi burada neler döndüğüne dair bilgilendireceğinizden eminim. Ben sizin onları her şekilde bilgilendireceğinizden eminim. 

O zaman hadi güne başlayalım. İlk soru. Mikrofon hazır mı? 

 

Günün Sorusu

LINDA: Oh.

ADAMUS: O her zaman şaşkın bir şekilde hareket eder, “Mikrofon? İzleyiciler? Eh, yazma gereçleri? Evet. 

İşte başlıyoruz, ilk soru. Diyelim kendiniz için yeni bir kartvizit bastıracaksınız. Bazılarınızın şimdiye kadar bir sürü kartviziti oldu, bazılarınızın da hiç olmadı. Ama siz şimdi yaşamınızı gerçekten tanımlayan bir kartvizit bastırıyorsunuz. Siz hoş bir deseni olan bu kartvizitinizin üzerine adınızı yazacaksınız, sizi enerjisel anlamda tanımlayan bir titr yazacaksınız. Sizin kartvizitinizin üzerinde ne yazardı?  

Ha! Hımm! Kartvizitinizde ne yazacak? 

Size bunu düşünmeniz için biraz zaman vereceğiz. Peki, yeterince zaman geçti. (kahkahalar) Linda izleyicilere gidip soracak. 

İşte sevgili Edith, senin kartvizitinde neler yazıyor? Titrin ne? 

EDITH: Sadece Edith Proctor, kalp realitesi yazıyor. 

ADAMUS: Başkan ya da Büyük Üstat Emlakçı filan diye bir şey yok mu? 

EDITH: Oh! Unuttum. Tabii ki var. 

ADAMUS: Elbette. Bu enerjiyi tamamen değiştirebilir. Edith Proctor ne? Ben Büyük Yükselmiş Üstat Adamus’ım. 

EDITH: Ben Büyük…

ADAMUS: Bu oldukça iyi bir titr. 

EDITH: … İkinci Büyük Yükselmiş Üstat. (kahkahalar) 

ADAMUS: Sen yükseldin mi? (kahkahalar; Adamus kıkırdar) Peki. Bunun dışında senin kartvizitinde neler yer alacak Edith? 

EDITH: (duraksar ve içini çeker) Resmimi kotardım çünkü o kadar genç ve güzelim ki. 

ADAMUS: Öylesin. Öylesin. (kadın gözlerini döndürür) 

EDITH: Ve ben iş bölümüne de adresimi yazardım. 

ADAMUS: Ne yapardın Edith? Hangi titr? 

EDITH: Ben… Ben…

ADAMUS: Hayattaki asıl işin nedir, sadece …

EDITH: Ben varım ve Ben Ben’im. Ben her şeyim. Ben tam bedensel bilincim. Ben farkındalığım. Ben Varım. 

ADAMUS: Oh, makyoyu da unutmayalım o zaman. (Adamus kıkırdar ve izleyiciler, “Ohh!” der).

EDITH: Ve makyo.

ADAMUS: Eh, bunu ben dedim. Düşünüyor; gerçekten hissetmiyor. Benim yanından gitmemi istiyor. 

EDITH: Sen bir fikir versen?

ADAMUS: Ben yanıtı zaten biliyorum; soruyu o nedenle sordum. Sen insanların eli ayağına karışmadan, bocalamadan bunu erkenden açıklamamı mı istiyorsun? 

EDITH: Evet. Evet. (bazı kıkırdamalar) 

ADAMUS: Hayır!

EDITH: Evet.

ADAMUS: Hayır! Ben çile çektiklerini görmek istiyorum.  Gerilim istiyorum. (bazı kahkahalar) Ben istiyorum ki…

EDITH: Tamam, ben sadece…

ADAMUS: Burada küçük bir dram yaşanıyor. 

EDITH: Ben izin veriyorum.

ADAMUS: Sen izin veriyorsun. Tamam. Ne istiyorsan yaz – o mikrofonu bana verme. Kartına istediğini yaz. 

LINDA: Onun ile işin bitti mi? 

ADAMUS: Evet, zaman açısından. Evet. Ve bizi izleyen herkes de bunun üzerinde düşünsün. Evet, tembellik yapmayın ve burada stüdyoda bulunanları beklemeyin. Kartvizitinize ne yazardınız? Güzel. Sıradaki. Ah! Evet. 

JOSEPH: Günaydın.

ADAMUS: Lanet olası saat kaç? (bazı kıkırdamalar) Evet. 

JOSEPH: Bir yerlerde sabah. 

ADAMUS: Bir yerlerde sabah. Evet. Yani Joseph?

JOSEPH: Kartvizit.

ADAMUS: Kartvizit. Evet. 

JOSEPH: Buna başlayanlar için bu bir iş değil, bu bir yaşam stili. 

ADAMUS: Peki, hadi biz ona o zaman sadece yaşam stili kartı diyelim. Bu, kulağa sanki…

JOSEPH: Özgürlüğün Üstadı.

ADAMUS: Özgürlüğün Üstadı. Peki. Bir Özgürlük Üstadı. Özgürlük düzeyinden memnun musun? Tatmin edici mi? 

JOSEPH: Şimdi memnunum. 

ADAMUS: Evet, yine de şiddetli bir arzu var. 

JOSEPH: Oh, evet. Kesinlikle. 

ADAMUS: Can attığın bir şey.

JOSEPH: Üzerinde çalışıyorum.

ADAMUS: Evet, evet. 

JOSEPH: Bu…

ADAMUS: Bir şey var – o güzel gidiyor – ama bir şey var ki…

JOSEPH: Bir şey…

ADAMUS: Dürten.

JOSEPH: …var.

ADAMUS: Evet, evet. Peki. Tamam. Peki ya titrin ne? Özgürlüğün Üstadı mı? 

JOSEPH: Özgürlüğün Üstadı. 

ADAMUS: Bu hoşuma gitti. Güzel. Sıradaki. 

Selamlar. 

ŞAMBRA 2 (kadın): Selamlar. 

ADAMUS: Ben Buradayım. 

ŞAMBRA 2: Ben de Buradayım. 

ADAMUS: Güzel. Sen kartvizitine ne yazardın? 

ŞAMBRA 2: Dokunma Üstadı. 

ADAMUS: Dokunma Üstadı. Evet. Hoşuma gitti. Neden? Senin hoşuna…

ŞAMBRA 2: Ben masaj terapistiyim.

 ADAMUS: Oh, bir anlamı var. Evet, evet. 

ŞAMBRA 2: Evet, neden olmasın?

ADAMUS: Evet, evet. Ve buna başka anlamlar da yüklü mü? (kadın içini çeker) Dokunma Üstadı. Yani güzel geliyor ama başka çoklu düzeylerde başka anlamlar içermiyor mu? 

ŞAMBRA 2: Daha çok bedensel özgürlük.

ADAMUS: Evet.

ŞAMBRA 2: Bir başkasının bedenine özgürlük vermek. 

ADAMUS: Evet.

ŞAMBRA 2: Özellikle de gerginse. 

ADAMUS: Evet, evet. Hiç onların çöpünü emdiğin oldu mu? Çöpünü değil ama… (bazı kıkırdamalar) 

ŞAMBRA 2: Bilirsin işte… 

ADAMUS: O sözcüğü benim geçmişte kullanmış olduğum anlamından farklı bir şekilde kullan. Sen hiç onların kötü enerjilerini emdin mi? 

ŞAMBRA 2: Bilirsin işte, ben hayır emmedim demek istiyorum. 

ADAMUS: Hayır?

ŞAMBRA 2: Evet. Bu terapati dünyasında böyledir. Bir zamanlar kendimi korumaya alıyordum ama artık almıyorum. 

ADAMUS:  Evet. Evet.

ŞAMBRA 2: Ben bunun artık canımı sıkmasına izin vermiyorum. 

ADAMUS: Evet. Korunmadan dokunmak. Evet. (bazı kahkahalar) 

ŞAMBRA 2: Eh, neden olmasın? (kıkırdarlar) 

ADAMUS: Evet. Güzel. Yani…

ŞAMBRA 2: Oldukça iyi. 

ADAMUS: Güzel. Dokunma Üstadı. Peki. Benim için bu başka anlamlar da içerirdi, duyumsar gibi dokunmak gibi, insanlar ile duygusal dokunma yeteneğine sahip olmak gibi. İnsanlar ile duygusallık yaşamak sadece dokunmanın çok ötesinde bir şeydir. 

ŞAMBRA 2: Evet, kesinlikle. 

ADAMUS: Evet. Dokunma Üstadı. Oh, güzel. 

ŞAMBRA 2: Önceki gün iyi bir tane oldu. (kıkırdar) 

ADAMUS: Peki. Güzel. Teşekkür ederim. 

ŞAMBRA 2: İşte başlıyoruz.  .

LINDA: Tamam.

ADAMUS: Peki. Sen, bundan sonra böyle adlandıracağız, sen yaşam stili kartına neler yazardın? Evet. 

ALICE: İki titrim olabilir mi? 

ADAMUS: Tabii, tabii. Evet, sekiz tane olabilir. Fark etmez. Evet. 

ALICE: Düşünce Mimarı. 

ADAMUS: Düşünce Mimarı. Bu, hoşuma gitti. Düşünce Mimarı. Güzel. 

ALICE: Ondan sonra araştırmacı ama bu tabii daha çok Bilinç Araştırmacısı gibi bir şey. 

ADAMUS: Bilinç araştırmacısı. Evet. Peki, düşünce mimarlığını nasıl yapıyorsun? 

ALICE: Genelde geceleri rüyalarımda. 

ADAMUS: Genelde geceleri. 

ALICE: Evet, yani…

ADAMUS: Rüyalarında?

ALICE: Mm hmm.

ADAMUS: Peki bunun üzerinde düşünüp sonra insanlar ile paylaşıyor musun? Yani bu senin sadece…

ALICE: Paylaşıyorum evet ama bu onlara delice geliyor. (kıkırdar) 

ADAMUS: Ah, evet, evet. Bilirsin işte, aslında hayır. 

ALICE: Hayır?

ADAMUS: Ben insanların öyle umutsuzca bir şekilde farklı şeyler istediklerini iddia ediyorum ama onlar o kadar korkuyorlar ki çünkü bunu daha önce yaşadılar. Onlar kandırılmışlardır. Bir ton hile var. O nedenle onlarda baştaki o direnç var. Ve onlar size deliymişsiniz gibi bakacaklardır ama onlar içten içe gerçekten de sizin haklı olmanızı istiyorlar. 

ALICE: Mm hmm.

ADAMUS: Ve ben de hepinizi şimdi yaptıklarınızdan dolayı seviyorum. Siz de zaman zaman kendinize, bilirsiniz işte, “Deli miyim?” diye soruyorsunuz. Başkalarının sizi algılama şekline şaşırıyorsunuz ama doğrusu siz onların sizin gerçekten haklı çıkmanızı istediğini fark ettiğinizde bundan çok daha farklı bir haz alacaksınız.

 Evet. Onlar size meydan okuyacaklar. Onlar sizi sorgulayacaklar. Onlar size gülecekler ama onlar sizin kesinlikle haklı olmanız isteyeceklerdir çünkü onlar bir çıkış yolu arıyorlar. Onlar farklı bir yol arıyorlar. Ve onlar çantada keklik olmayacaklar. Onlar o kadar çok şey tarafından kandırıldılar ki – dinler tarafından, spiritüalizm tarafından ve New Age tarafından ve reklamlar tarafından ve ürünler tarafından ve her şey tarafından ama onlar doğru ve hakiki bir şey bilmek istiyorlar. Evet. 

ALICE: Mm hmm.

ADAMUS: Güzel. Teşekkür ederim.

ALICE: Mm hmm.

ADAMUS: Hoş bir titr. Birkaç tane daha. Sen yaşam stili kartına neler yazardın? 

KATE: Ben Buradayım. 

ADAMUS: Ben Buradayım. Bu güzel. Güzel. 

KATE: Hım, hayır.

ADAMUS: Oh, anladım. (kahkahalar) 

KATE: Ben seni selamlıyordum!

ADAMUS: Ben Buradayım. Ben Buradayım. Evet. 

KATE: Ötesine Güvenmek.

ADAMUS: Ötesine Güvenmek. Peki. Ötesine Güvenen. Evet. 

KATE: Ötesine Güvenen.

ADAMUS: Bu hoşuma gitti. Evet. Senin deneyimin nasıldı? 

KATE: Genişledi ve geriledi ama “ve” sayesinde geldi. 

ADAMUS: Evet.

KATE: Bu gerçekten…

ADAMUS: Bilirsin işte, ben sana ki sen tamamen haklısın ben sana bir ipucu vereceğim. Senin ötesinde olana güvenmekten başka seçeneğin yok. Yok. Sen gücünü bir illüzyon olan Tanrı veya melekler veya Yükselmiş Üstatlar gibi şeylere teslim etmedikten sonra neden güvenmeyesin? Mesele sensen ve öteye geçen sensen bunu yapabilcek olan da sadece sensindir. Ve bu cehennem kadar korkutucudur ve bu her şeyden güzeldir. Gerçekten korkutucudur çünkü ona alışkın değilsiniz. 

Her şey sizin kendinizi farklı bir şeye koymanız için çabalıyor – daha yüksek bir kuruma, daha yüksek bir varlığa, daha yüksek bir şeye – siz aniden onların bunu sizin için yapamayacağını ve yapmaması gerektiğini idrak edersiniz. Siz aniden şunu fark edersiniz,  “Ben diğer realitelere yolculuğa çıkarken, ben bu Uzayzaman kavramı ve onun içimizde hareket etmesi gerçeği ile öteye geçerken sadece kendime güvenebilirim.” dersiniz. Bu izin vermektir. Bu izin vermektir. Başka seçimin yok ve güzel olan da bu. Veya seçim olsaydı da bu genellikle sizin gücünüzü birine ya da bir şeye teslim etmeniz olacaktı. Ama o sizi istediğiniz yere götürmeyecektir. Bunu sizin için kimse yapmayacaktır ve sen de bunu biliyorsun. Teşekkür ederim. 

KATE: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Bir tane daha.

LINDA: Bir tane daha. Peki. Oh, pardon. 

ADAMUS: Aman Tanrım! (bazı kıkırdamalar) Sen kartvizitine neler yazacaksın? 

TAD (kadın): Herkese merhaba. Sen aslında şunu demeye getirdin Egemenliğime ve Özgürlüğüme izin vermek. Ve tam altta parantezin içinde “Yol boyunca ödü bokuna karışmış olanlar. (Adamus güler) Yani…(içini çeker)

 ADAMUS: Evet.

TAD: İşte o nefes. O…

ADAMUS: “Egemenliğe İzin Vermek” parantez içinde “Korkmuş ve heyecanlı.” 

TAD: Evet. Ve heyecanlı. Teşekkür ederim. 

ADAMUS: Ben şeyleri netleştirmeyi seviyorum. Korkmuş ve heyecanlı, kesinlikle. 

TAD: Ve ödü bokuna karışmış bölümü.

ADAMUS: Ve hepiniz öyle olmalısınız. Öyle olmalısınız ve bu aslında eğlenceli. Çoğu insan sıkılıyor ve çoğunuz sıkılmıyorsunuz ve bu iyi bir şey. Korkmuş – sen ne diyordun buna? 

TAD: Ödü bokuna karışmış.

ADAMUS: Peki.

TAD: Yol boyunca.

ADAMUS: Evet,  o kötü kelimeyi senin kullanmanı istedim, benim değil. 

TAD: Oh! (bazı kıkırdamalar)

ADAMUS: Korkmuş… korkmuş ve ama heyecanlı. 

TAD: Çok heyecanlı.

ADAMUS: Bilirsiniz işte, hadi bir anlığına imgeleyin. Diyelim yarın sabah kalktınız ve sizin yıllarca kendi egemenliğinize izin vermeniz için yaptığınız her şey sizden alındı ve siz yeniden her zamanki hayatınıza geri döndünüz, ne olurdu? 

TAD: Ben şu anda o seçimin olduğu bir noktadayım. Ben…

ADAMUS: Ah! Ah!

TAD: …ve bu çok korkutucu.

ADAMUS: Benim yanımda mı?

TAD: hayır!

ADAMUS: Oh, oh!

TAD: Ben burada kalacağım.

ADAMUS: Evet, evet.

TAD: Ülkenin sadece başka bir yeri.

ADAMUS: Peki, ülkenin başka bir yeri. Tamam. 

TAD: Burada kalmayı daha önce birkaç kez düşündüm ama bu sanki…burada kalamazdım.

ADAMUS: Bir şey önerebilir miyim? 

TAD: Lütfen.

ADAMUS: Sanki bir yolculuğa çıkmak gibi. Yolculuğa çıkacaksın. O zaman bazı beklenmedik dönemeçler ve dönüşler olacak. Böyle iyi ol. Sadece böle iyi ol. Bu belki beklediğin şey değildi ama her şey giderek daha da görkemli olacak. O yüzden endişe krizine girip neden böyle diye gece geç saatlerde beni çağırma…

TAD: Benim eksikliklerimi gösterme.

ADAMUS: Hayır, hayır, hayır.

TAD: Ve  “Adamus! Neredesin?! Nesin…?!

ADAMUS: Hayır, hayır, hayır, hayır. Hayır. En sadece gülümsüyor olacağım. 

TAD: Teşekkür ederim Teşekkür ederim. 

ADAMUS: Evet ama o kadar, o kadar…bilirsin işte, insanlarda bazen şeylerin nasıl olması gerektiğine dair beklenti oluyor. Ve onlar için olay çoğunlukla o şekilde sonuçlanmıyor ama onlar gözlerini açıp şöyle demeyi unutuyorlar, “Ama aslında böyle daha iyi sonuçlandı. Çok daha iyi. Vay! Sadece sınırlı insan özünü dinlemediğim için Tanrı’ya şükürler olsun.”

 

 TAD: Burası heyecanlı kısmı. Teşekkür ederim. 

ADAMUS: Harika. Eh, teşekkür ederim. 

TAD: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Teşekkür ederim. Bukadar yeterli. Teşekkür ederim. 

İşte yaşam stili kartları. Ben bu dizinin son Şaudu olduğunu bildiğim için sizin enerjilerinizin hepsini hissettim ve ortaya bir titr çıktı, aslında hepiniz bunu kartvizitinizde ya da yaşam stili kartınızda kullanabilirsiniz. Bunu tahtaya yazmak için hazır mısın? 

LINDA: Evet efendim.

ADAMUS: Peki. Ve ben size şu anda hayatınızda gerçekten ne yaptığınızı sordum. Hepinize ve her birinize neler oluyor? Eğer bunu özetleyecek olsaydınız, hangi aktiviteleri yapıyorsunuz, enerjinizi nereye harcıyorsunuz, neye odaklanıyorsunuz? Ve ben tek bir kelime buldum, tek bir kelime. Ben Yükselmiş Üstatlar Kulübü’ne gittim ve dedim ki, Bakın! Bakın ne keşfettim!” Ve tabii onlar şaşırdılar, bilirsiniz işte benim Yükselmiş Üstatlar üzerinde diğer varlıklara göre çok daha fazla etkim var ama… (bazı kıkırdamalar ve Adamus duraklar) 

 Bilirsiniz işte, ben şimdi biraz durup taşı gediğine koyacağım. (kıkırdamalar artar) Eğer siz kendiniz hakkında yüzünüzde bir gülümseme ile iyi konuşamıyorsanız kimse öyle yapmayacaktır. Ve insan bu konuda o kadar hassas o kadar acemi ki, “Eh, acaba ben kendimle bu kadar övünmemeli miyim? Neden olmasın? Bu eğlenceli! Ben bunu yapmayı seviyorum! Benim gerektiği zaman hikayeye biraz renk katmam gerekiyor çünkü sizin bazen gülmeniz gerekiyor. 

İnsanlar kendilerini düşürmeye ve küçültmeye alışmışlar. Üstat bu değildir. Bu, “Ben Buradayım.” değil. Bu, “Ben hıyarın tekiyim.” demek. (bazı kıkırdamalar) Ve bu şöyle bir şeydir, “Ben Buradayım. Ben bir üstadım.” Kendiniz hakkında gerçekten iyi konuşun. Bunu bir gülümseme ile yapın, bilirsiniz işte,  bunu kanıtlamak için enerjisel olarak başkasının arkasından gitmeyin. Ama lanet olsun bu şöyle olmalıdır, aslında ben öğrettim – ve bu doğru – ben başka varlıklardan daha çok aslında insana öğrettim, onların Yükselmiş Üstat olması için dersler verdim (kısa duraklama) ve benim hemen şimdi bir alkış almam lazım. Ben esnedim. (izleyiciler alkışlar) Ben esnedim! (izleyiciler alkışlamaya devam ederken Adamus güler) Ben bunu söyleyince Mofo esnemeye başladı. (kahkahalar artar) 

MOFO: Hepsini daha önce duydum!

ADAMUS: Oh! (kahkahalar artar ve Adamus kıkırdar)

Gerçekten, gerçekten kendiniz hakkında iyi konuşun. Bunu önce kendi kendinize yapın. Yürüyüşe çıktığınızda veya gece yatağınızda yatarken küçük, eğlenceli bir hikaye uydurun, açık olarak, gerçekçi olarak. Şöyle deyin ama “Bilirsin işte,ben herkesten daha iyi kaybettim.” (kahkahalar) Bu benim hikayem değil, bu sizin hikayeniz. “Aydınlanmaya giden en eğri büğrü yol benimkiydi. Bütün o diğer Yükselmiş Üstatların işi o kadar kolaydı ki. Ben en engebeli yoldan gittim biliyorsun.” Kendiniz hakkında iyi konuşun çünkü – ben şimdi sizin kartvizitlerinizde yazması gerektiğini düşündüğüm şeyi açıklayacağım … (kahvesinden bir yudum alır, gerilim oluşur; bazı kıkırdamalar) Bu duyurudan sonra geri geleceğiz. (Adamus kıkırdar)

Ben sizin gözleriniz ve kulaklarınız vasıtasıyla televizyon seyretmeyi seviyorum. Ben bazen salonda sizin yanınızda oturuyorum ve ne izlediğinizi soruyorum. Hiç benim size bunu sorduğumu duyduğunuz oldu mu? Ne izliyorsun?! Ve siz anlatmaya çalışırsınız. “Eh, bilirsin işte, buna realite TV deniliyor. Ne?!! “Realite TV.” Peki. 

Her neyse, benim sizi hepinizin ve her birinizin kartvizitine yazacağım şey Uzlaştırıcı olurdu. (fazla tepki gelmez sadece birisi “Hımm” der) 

LINDA: Gerçekten mi?

ADAMUS: Bunu yazar ve yorum yapmaz mısın lütfen? 

LINDA: Sen benim popomu öper misin? (izleyiciler  “Ohh!” der ve bazıları kıkırdar)

ADAMUS: Uzlaştırıcı. Uzlaştırıcı. 

 

Uzlaştırmak

 

Şimdi izin verin açıklayayım lütfen. Ben şimdi sizin yaşamınızda yaptığınız şeylere bakıyorum ve sizin bir sürü uzlaştırmacılık yaptığınızı görüyorum. Uzlaştırmanın ne anlama geldiğini biliyor musunuz? Sizin aracılık yapmaya çalışmanız, ailedeki barışın sürmesi için çabalamanız ve siz bunu yüksek düzeylerde gerçekleştiriyorsunuz.  

 

Siz, Ben Buradayım olan siz insan sizle uzlaşıyor. İnsan sizin giyinmesi, beslenmesi, barınması, meslek sahibi olması, faturaları ödemesi ve bunun dışındaki her şeyi yapması gerekiyor. Siz uzlaşıyorsunuz. Siz insanın isteklerini ve mızmızlanmasını işitiyor ve siz zamanının çok büyük bir bölümünü okulda geçiren bir varlık olarak bir de Yükseliş Okulu’na gidiyorsunuz, siz tüm zamanınızı, enerjinizi, her şeyinizi ona harcıyorsunuz, siz şimdi tam zamanlı öğrencisiniz ve siz yarın için endişelenen insanı uzlaştırıyorsunuz. 

 

İnsanlar, insanların yaptığı bu. Onlar yarın için endişeleniyorlar. Onlar bugün burada değiller. Onlar yarın için endişeleniyorlar – ne olacak? Ya öyleyse? Yapabilir miyim bilmiyorum.” Yani sizin Ben Buradayım parçanız devamlı uzlaştırıyor. “Her şey yoluna girecek. Her şey yoluna girecek. Bak Adamus geçen ay ne dedi. Her şey yoluna girecek.

 

Ve insan da şöyle der, “Evet, ben Adamus’a güvenmiyorum.” (bazı kıkırdamalar) 

 

“Her şey yoluna girecek. Her şey yoluna girecek. Biz de başka bir şey okuruz o zaman.” (kıkırdamalar artar)

 

“Ama ben onlara da güvenmiyorum. Ben Adamus’a diğerlerinden daha çok güveniyorum  ama ben hiç birine güvenmiyorum.”

“Her şey yoluna girecek. Arada bir gün ayıralım. Hey, hadi şunu yapalım. Hadi biraz nefes alalım. Her şey yoluna girecek.” 

“Nefes almak. Nefes almaktan nefret ediyorum. İşe yaramıyor. Beni bir yere götürmüyor.”

“Hadi o zaman – ehhh – hadi bir şey yapalım. Hadi yürüyüşe çıkalım.” 

“Yürümekten nefret ediyorum. Belim ağırıyor.” 

“Haah! Hadi…” (bazı kıkırdamalar) Siz uzlaşıyorsunuz. Siz insana lanet olası bebek bakıcılığı yapıyorsunuz ve o…(bazı alkışlar) daha iyi olmuyor. Sen de benimkini öpebilirsin. (Linda’ya; kıkırdamalar artar) Dudaklarım. Ohh. 

Ben sizden o insan özünü ne kadar çok uzlaştırdığınızı bir anlığına gerçekten hissetmenizi istiyorum. Ne için? O durmayacak. İnsan mızmızlanmayı ve endişelenmeyi kesmeyecek. O yarın için endişelenmek için programlanmış. Bugünü yaşamak için değil ama endişelenmek için. Ve siz dünyadaki bütün kendine yardım et kitaplarını okuyabilirsiniz ve siz dünyada istediğiniz bütün rehberlikleri alabilirsiniz ve sizin o kendine yardım kitaplarını okumanız o insanın, oh, o insanın hoşuna gidiyor. “Oh! Hepsi beni anlatıyor. Hepsi benim gelişimime yardımcı olmak için. Ben o kadar yaralıyım ki.” Siz istediğiniz bütün rehberlikleri alabilirsiniz ve bu insanın hoşuna gider. “Oh, evet, bu benim hakkımda ve sen bana, insana saatte 175dolar harcıyorsun.”

Ben size insanı görmezden gelin demiyorum. Onun da kendi adetleri var. O da kendi adetlerini sürdürsün ama siz onun adetlerin uzlaştırmacılık yapmayı bırakın. Bırakın o insan olsun. Bu aslında şunun ile ilgili bir şey siz bir kez “ve”ye girdikten sonra onu gözlemlemek hatta bazen onun ile özdeşleşerek ölüm ve diğer insanlar ve güç ve iş insan olmak konusunda endişelenen insanı gözlemlemek aslında eğlencelidir.

Bırakın insan yapsın onları! Bu aslında…aslında gerçekten eğlenceli. Şimdi bu güzel bir realite şovu olurdu – “İnsan ve ben.” Bilirsiniz işte, bir tarafta Üstat var, onlar tamamen aynı ikizler gibi ama orada asla hiçbir şeyden endişelenmeyen Üstat var. Her şey Üstada gelir. Üstat basitçe yaşamın duyusal doğasından keyif alır. Ondan sonra o özdeş ikizi, endişelenen, takıntılı, paranoyak, şizofren insan uzlaşırken kafasını duvara vurur, daima zorda olur. 

 

Yani siz insanı uzlaştırıyorsunuz. Buna bir son verir misiniz? Bu insana iyi gelmiyor. Bu size iyi gelmiyor.

 

Siz aslında ruhunuzu uzlaştırıyorsunuz. Sizde – heh - ruhun orada olduğuna, daha yüksek olduğuna ve daha büyük olduğuna ve bir gün aniden sizin üzerinize çullanacağına dair bir algı var. Siz onu uzlaştırıyorsunuz ve siz aslında ruhunuzun gelmesi için müzakere ediyorsunuz. “Ben iyi olacağım. Ben gerçekten filozofik ve bir anlayışa sahip olduğumu göstereceğim ve ben izin vermeye devam edeceğim.” Bazılarınız izin vermeye engel gibi, sanki onun tarafından kontrol ediliyor gibi bakmaya başladı. Siz onu eziyete dönüştürüyorsunuz. İzin vermek sadece izin vermektir. Derin bir nefes alın ve onu aşın. Onun üzerinde çalışmayın. 

Ama siz ruh dönsün diye arabuluculuk yapıyorsunuz. Siz ruh yaşamınıza gelsin diye uzlaşıyorsunuz. Siz bir nevi arabuluculuk yapıyorsunuz. Yani burada mızmızlanan insan var ve diğer tarafta ruh var ve siz ikisini bir araya getirmeye çalışıyorsunuz. Siz arabuluculuk yapmaya, onu dengede tutmaya çalışıyorsunuz ve bu eziyetli bir şey. Bu cehennem ve hiç de etkili değil. Bu işe yaramıyor. 

LINDA: Uzlaştıran bir merabh için vakit tamam mı? (bazı kıkırdamalar)

ADAMUS: Gibi. Uzlaştırmak konusunu bitirmedim. 

Siz ailenizi uzlaştırıyorsunuz. Siz – çoğunuz bunu salıverdi – ama siz ailenizi ve arkadaşlarınızı, iş yerindeki şeyleri ve hayatınızdaki birçok şeyi bir arada tutmaya çalışıyorsunuz. Siz uzlaştırıyorsunuz ve ben izliyorum. Siz bana onları bir arada tutmaya çabaladığınızı söylüyorsunuz. Hayır, siz sadece arabuluculuk yapıyorsunuz. 

Sizin o gruplarınız var, alt gruplarınız var, alt veçheleriniz var, özellikleriniz var. İşte buradasınız – Ben Buradayım, bilirsiniz işte, Ben’im – işte siz onları bir arada tutmaya çalışıyorsunuz. Şayet siz arabulucu olarak eğlenmiyorsanız bizim gittiğimiz yerde bunlara ihtiyaç yok. Bu bazen kendinizi iyi hissettirir, evet – “Ben her şeyi bir arada tutuyorum” – ama bu yorucu. Tüketici. 

Gideceğimiz yeri dün biraz Keahak 6’da anlattım – biz her şeyi Bilinç Bedeni’ne getireceğiz, her şeyi. Ve o zaman uzlaştırma olmayacak. O zaman sizin her şeyi bira arada tutmanız olmayacak. Siz sadece siz olacaksınız o kadar. Siz belki sızlanan bir insan olsanız da siz arabuluculuk yapmaya, ruhu içeri getirmeye çalışan o parçanızı duyacaksınız ama hadi buna artık bir son verelim. Bu yorucu. Hadi buna son verelim. Hadi bunu, ailenizi, çocuklarınızı uzlaştırmayı  yaşam stili kartınızdan çıkaralım. Siz kitle bilincini uzlaştırmaya çalışıyorsunuz. Uzlaştırmak demek dengede tutmak, bir arada tutmak, şeylerin havaya uçmasını engellemek anlamını taşıyor. 

Edith, soru. Mikrofon sana geliyor. 

EDITH: Ben bizim ruhumuzun zaten bize katıldığını sanıyordum, bunu zaten yaptık sanıyordum. 

ADAMUS: Ama sen… (Adamus içini çeker) Hangi şekilde Edith?

EDITH: Her şekilde.

ADAMUS: Biz ruhun ve diğer şeylerin tanımın ötesine geçeceğiz. Biz ona gerçekten odaklanmayacağız. Biz, “Ben Buradayım’a” odaklanacağız. 

Edith, başka bir şekilde anlatmama izin ver. Tüm bu sözcükler anlamsız kalacak, kesinlikle anlamsız kalacak. Evet. Siz, “Ben neden ruh vs şeyler konusunda konuşuyorum ki… bunların hiçbirinin anlamı yok. Siz, “Ben Buradayım. Başka hiçbir şeyin önemi yok.” dediğiniz noktaya geleceksiniz. 

EDITH: Eh, bu mantıklı ama ben biz bunu neden konuşuyoruz diye şaşırdım. 

ADAMUS: Eh, ben çoğu Şambra’da gördüklerimi tarif ediyorum. 

EDITH: Peki.

ADAMUS: Evet.

EDITH: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Evet, teşekkür ederim. 

Hadi o zaman Linda’nın isteğini yapalım. Hadi o zaman uzlaştırmayı salıveren bir merabh yapalım. Günün ilk bölümü sona ererken biraz müzik. 

Hissedebildiniz mi, siz nasıl uzlaştırmacılık ve arabuluculuk yaptığınızı ben anlatırken hissedebildiniz mi? Siz şeyleri dengede tutmaya çalışıyorsunuz ve buna ihtiyaç yok. 

Bilirsiniz işte,n şeylerin parçalanmaya ihtiyacı varsa bırakın parçalansınlar ve biz bunu önümüzdeki yolculukta konuşacağız. Rosanna bırak sadece olsun. İzin ver. Her şey çalışır o zaman. Senin her gün, “Oh! Yarın ne olacak?” diye ağlayan insan için endişelenmen gerekmiyor. Yani…

(müzik başlar)

Teşekkürler.

Uzlaştırmanın Ötesi Merabhı

Siz enerji tutucuları olduğunuz zaman Tobias zamanında Kırmızı Çember’e geri döndünüz, çoğunuz enerji tutucuları olarak geldiniz. Tobias bir keresinde, “Hayır. Sizin gezegen veya insanlık veya balinalar veya palmiye ağaçları veya Hindistan cevizi veya deniz balıkları veya herhangi bir şey için enerjiyi tutmanız gerekmiyor. Siz artık enerji tutucuları değilsiniz.” dedi. Siz mezun oldunuz. Siz standartların ötesine geçecek olanlarsınız, insanlığın, bedenin, zihnin yeni tasarımızsınız. (Kasım 2004 Şaudu’ndan)

 Ve ben biz İlerlemek dizimizin sonuna gelirken size, siz ve veçheleriniz arasında uzlaştırmacılık rolünü üstlenmeyin diyorum. Siz insan özü ve tanrısal olan arasında arabuluculuk yapmayın. Ve siz işinizde, ailenizde, arkadaşlarınız arasında veya Şambra arasında enerji dengeleyici, uzlaştırıcı rolünü oynamayın.

Biliyorum ki bazılarınız bu konuda kendini kaybolmuş hissediyor. “Aman Tanrım. Onların bana ihtiyacı var. İnsan özümün bana ihtiyacı var. Arkadaşlarımın bana ihtiyacı var.” dersiniz. Ve ben size hemen şimdi aslında ihtiyaçları olmadığını söylüyorum. Onların size başka bir şekilde ihtiyacı var, o şekilde değil. Onların size derinde olanlar için ihtiyacı var ama bu örtülüdür çünkü siz uzlaştırmak ile fazlasıyla meşguldünüz. Siz aydınlanmanızı bile uzlaştırdınız. Bu eğlenceli değil mi? kendi aydınlanmanı uzlaştırma. Bu tıpkı ona arabuluculuk yapmak ya da onu yönetmek gibi bir şey. 

Hadi bunu salıverelim. ve ben biliyorum ki bazılarınız bu rolü seviyor. Bilirsiniz işte, bu sizi sanki bir şey yapıyormuşsunuz gibi önemli hissettiriyor.”Ben her şeyi bir arada tutanım.” Ama siz hiçbir şeyi bir arada tutmya ihtiyacınız olmadığını öğreneceksiniz. Bu çok eski bir kavram. Bu eski, eh, ben bunun izini Atlantis zamanına kadar sürebiliyorum ki o zaman enerji tutucularının olması gerekliydi. O zamanlar kelimesi kelimesine enerji tutucuları vardı ama o zamanlar enerji farklıydı. yani demek istiyorum ki şimdi elektrik vavar, o zamanlar değişik türde enerji vardı ve enerji tutucuları vardı. 

Eh, işte o zaman idrak edeceksiniz, “Ben neyi tutuyorum?” Siz kişisel olarak neyi uzlaştırıyorsunuz? Ruh parçanızı mı? Bütün arkadaşlarınızın güvendiği kişiye mi? be arkadaşlarınızı ter edin demiyorum. Siz sadece enerjisel olarak o rolden çıkın. Bu enerjiyi bloke ediyor, akışı bloke ediyor. Bu aynı zamanda potansiyelleri bloke ediyor. 

Sizin insan parçanız, “Yarın ne olacak?”diye bağırdığında sadece gözlemci olun, uzlaştırıcı değil. 

Eğer insan bir konuda endişeleniyorsa, diyelim bu bir sağlık sorunu, siz uzlaştırmayı, yatıştırmayı kesin. Gözlemci olun. İnsan özünün nasıl hareket ettiğini ve karşılık verdiğini izleyin. Onun ne kadar çok şeye programlandığını izleyin. Eğer öyleyse sorun yok ama sizin bütünüyle ona katılmanız gerekmiyor. 

Gözlemci olun. Onu nasıl düşündüğünüzü gözlemleyin. Onun sizin herhangi bir şeyi uzlaştırmanıza gerek yok. Siz öyle sandınız ama açık kanıt spritüel öğrenimdir. Eh, aydınlamanıza uzlaştırmacılık yapan sizsiniz. Buna gerek yok. Sadece gözlemleyin.

Kendinizi özgürleştirin dostlarım. Kendinizi özgürleştirin. Bu sizin kendinize vereceğiniz büyük bir hediye olurdu ve ben biliyorum ki siz buna direnç göstereceksiniz çünkü şöyle diyeceksiniz, “Eh, benim bir arada tutmam gerek. Benim bunun üzerinde çalışmam gerek. Bunu yapmam lazım, bilirsin işte bu bana karşı çıkan güçleri uzak tutuyor.” Siz o karşı çıkan güçlerden bir olsanız dahi. hayır, yapmayın. Burada sadece izin verin. 

Ve daha önce de söylediğim gibi bu korkutucu ve telaşlandırıcı bir konu ama başka seçiminiz yok gibi. yani sizin olduğunuz yerde kalma gibi bir seçiminiz var ama eğer ilerleyecekseniz sonunda “Ben’im. Ben Buradayım’a” tam güvene çıkacaksınız. 

Hadi derin bir nefes alalım ve şimdi uzlaştırmanın ötesine ilerleyelim. “Ben Buradayım” olun.

Duyusal deneyim olun. 

Yaratıcı olun. 

(duraklama) 

O zaman isterseniz şimdi kendinize bir bakın; hayal edin, diyelim siz büyük bir toplantı masasında oturuyorsunuz ve toplantı masasında sizin insan özünüz ve sizin algınıza göre ruh Özünüz, ruhunuz oturuyor. Ve toplantı masasında sizin birçok veçheniz oturuyor. Ve orada oturan bir de biyolojik özünüz var, sizin biyolojiniz. Ve sonra beyniniz, büyük eski beyin orada masada oturuyor. Kimse değil sadece beyin şöyle düşünür:”Nasıl bir bedene sahip olabilirim?” O, masada sizin biyolojinize bakarak, “Ben o bedene girmek istiyorum. Bana bir beden verin.” der.

Ve orada ayrıca aileniz de temsil ediliyor, iş yeriniz. Kitle bilinci masada oturmuyor. O masanın üzerinden tıpkı bir kötü fırtına bulutu gibi asılı duruyor. Ve onların hepsi orada ve siz uzlaştırmaya, her şeyi dengede tutmaya çalıştınız, beyne, “Sadece bekle. Sana bir beden alacağız ama sabret.” demeye çalıştınız. Siz bedene, “Her şey yoluna girecek. Her şey yoluna girecek. Sorunun olmayacak. Biz beynimizde pozitif düşünceler üreteceğiz ve o zaman beden de iyi olacak. O, birkaç yıl daha yaşayacak. hey, beyin, bedene dair pozitif düşünceler, “Ben sağlıklıyım.” 

Siz onları bir arada tutmaya çalıştınız ve şimdi eğer isterseniz, ben sizden sizin uzlaştırdığınız tüm o veçhelere, tüm o varlıklara, tüm o parçalarınıza cehennem olup gitmesini emretmenizi istiyorum.

Onlara sadece ayrılmalarını emredin ve onlar bunu yapmalıdır. Oh, beyin orada oturuyor, “Ben ayrılmayacağım. Benim birlikte çıkıp gideceğim bir bedenim yok.” Eh, beyni alırsınız, ellerinizde tutarsınız ve onu tıpkı bir bovling topu gibi kapının dışına atarsınız.

Bu oda imdi sizin. Bu odanın içindeki her şey sizin. Sizin için tüm o süregelen gevezelikler, uzlaştırdığınız şeyler için değil. Burası sizin yeriniz ve siz onu istediğiniz hale getirebilirsiniz. Siz içinde istediğiniz değişikliği yapabilirsiniz. Burası sizin sıfır noktası realiteniz. Gerisi size kalmış şimdi.

Hadi güzel, derin bir nefes alalım. Uzlaştırmak yok.

Peki. Teşekkür ederim.

Birinci bölümü bitirirken güzel, derin nefes.

(müzik susar) 

Oh! Güzel. (Adamus derin bir nefes alır) Ah! Hadi bunun ile birlikte derin bir nefes alalım.  Ooof! Ooh! Ooh! Hadi o zaman ikinci bölüme başlayalım. İkinci bölüm. Bu biraz daha iyi hissettirmiyor mu? Sadece… oh! Bütün parçaları bir arada tutmaya çalışmak o kadar yorucu ki. Bunu yapmanıza gerek yok.   

Size küçük bir sır vereceğim. Siz, “Oh ama ben onları attım. Şimdi ne olacak?” diye merak ediyorsunuz. Olan şey şudur onlar bütünleşmiş olarak geri dönerler, bütünleşmemiş olarak değil. Onlar bütüne geri dönerler. Onlar Ben’ime geri dönerler ama onlar mızmızlanmayacaklardır, onlar sizin enerjinizi çekmeyecekler, onlar sizi parçalara ayırmayacaklardır. Siz onlara bir emir verdiniz. “Burası bana ait. Ben Buradayım.” Bu kadar kolay.

Sıradaki. Büyü, derin bir nefes. Teşekkür ederim. Biraz konuştuktan sonra merabha geçeceğiz. Ama sen burada oturabilirsin. (Yoham’a) Eğer bir Yükselmiş Üstada yakın olmak iyi hissettiriyorsa. (bazı kıkırdamalar) 

GERHARD: Harika hissediyorum.

ADAMUS: Harika hissediyorsun. Evet, öyle hissettirir – sizin kendi hakkınızda iyi konuşmanız lazım çünkü başka birisi bunu yapmayacak. Aslında şimdilerde benim hakkımda bir sürü insan iyi diye konuşuyor ama bu böyle çünkü ben kendi hakkımda iyi konuşuyorum. Ve bilirsiniz işte, kendin hakkında iyi konuştuğunda gülümsersin. Evet. Ve siz ne zaman kendiniz hakkınızda kötü konuşursanız, “Eh, ben kaybettim ve hiçbir şey işe yaramıyor.” Bu hiç de iyi hissettirmez. İnsanlar bunu neden yapara? Bu işe… bunu bir kez deneyin. “Oh, ben sadece acınacak bir kaybedenim.” Bu hiç de iyi hissettirmez. Bu, benim ilgi duyduğum enerjiyi çekmez. Ama siz, “Bilirsin işte, ben bir Üstadım” diyorsunuz ve insanlar size komik bakıyorlar. Ama ne biliyor musunuz? Onlar daha sonra fotoğraflarınızı çekecekler ve siz oldukça kısa bir zaman sonra televizyona çıkacaksınız ve siz oldukça kısa bir zaman sonra ünlü bir kişi olacaksınız. İşe yarar. Buna realite esası deniliyor. Ben buna daha sonra gireceğim. 

 

Bölüm 2

Listede sırada olan. Siz ne yazık ki çok sıkı çalıştınız; siz izin vermek yerine bunların üzerinde çok sıkı çalıştınız. Ama siz spritüelliğiniz için, insanlığınız için, işiniz için ve geriye kalan her şey için ömrünüz boyunca çok çalıştınız. Biz uzun zamandır birlikte bunları yapıyoruz ve olmakta olan ilginç şeyi ben size geçen Şaud’da anlattım. İlginç olan şeye ben bir ad verdim, bir Adamus adı, bunun ne olduğunu birazdan açıklayacağım ve Lindada bunu tahtaya yazacak ve o endişelenmeden onu nasıl düzgün bir şekilde yazacağını bilecek. (bazı kıkırdamalar) 

Olmakta olan ilginç şey şudur, siz parça parça bir orada bir burada çalışma yaptınız. Siz bütün bu şeyler üzerinde çalıştınız. Bazen resmin bütününü görmek zordur çünkü sizin insanı da biraz itmeniz gerekiyor. Sizin biyolojinizi itmeniz gerekiyor. Sizin hayatta kalmanız ve kendinize bakmanız için mücadele vermeniz gerekiyor. Siz çabalıyorsunuz – nasıl biraz o yana biraz bu yana koşturduğunuz biliyorsunuz işte. Bu tıpkı – Cauldre bana şimdi kötü bir örnek veriyor, kar küremek, onun aklına böyle bir şey nereden geldi bilmiyorum - ama bilirsiniz işte, siz biraz bu tarafta, biraz o tarafta kar kürediniz ve kısa zamanda her yer kürenmiş oldu. Siz şu anda bu durumdasınız. Siz enerjilerin bir oraya, bir buraya, bir öbür tarafa geldiği noktadasınız. 

 

Tamamlama Direktifi

Siz benim Tamamlama Direktifi dediğim noktadasınız. Bu benim hoşuma gitti. Bunu yazar mısın lütfen? Siz – ve bu benim kendi terimim -  Tamamlama Direktifi. Şimdi, bu iyi bir şey. Ben bu konuya Münih’te gerçekleştirdiğimiz son Şaud’da biraz değindim, bir şeyin değiştiğini, bir şeyin değişime uğradığını söyledim. Ve şöyle bir şey oldu, siz lanet olası o kadar çok çalışma yaptınız ki ve siz…sizde ne var biliyor musunuz? Sizde azim var. Siz inatçısınız. Siz pes etmediniz. Siz gerçekten lanet olası inatçı varlıklarsınız ve sizi bu ilerletti. Çabanız değil. Çok çalışmanız değil. Sizin inatçılığınız oldu, bütün o zor çalışmalara rağmen siz inatçılığınız sayesinde bu noktaya geldiniz. Şimdi Tamamlama Direktifinde neler olur ve ben “direktif” sözcüğünü kullandım çünkü bu kulağa sanki evrensel bir yasaymış gibi geliyor ama siz bunu ilk kez duyuyorsunuz. Bu bir direktif. Bu olacak. Direktifin anlamı aynı zamanda yön içeriyor, bir şeyin bir yöne doğru hareket etmesi. O aynı zamanda bir emir gibi bir direktif. Tıpkı, “Bu olacak.” gibi. 

Tamamlama Direktifi. Siz o çizgiyi aşarak aslında, inanın ya da inanmayın, şimdi süzülebileceğiniz o noktaya ulaştınız. Evet. Şimdiye dek o kadar çok eylemsizlik, hareket, çalışma, baskı oldu ki aniden bir kütle çekimi oluştu – ve ben kütle çekimini sadece Dünya’nın yerçekimi olarak kullanmıyorum ama bir hareket olarak, enerjinin emilmesi olarak kullanıyorm. 

(tahtada yazılı olanları okur) Direk-… tamamlama. Güzel, evet. Güzel durması hoşuma gidiyor. Biz bunu geliştirerek önümüzdeki Şaud bir grafik haline getirebiliriz. Direk… biz daha resmi gözükmesini sağlayalım, sanki bir mahkemeden gelmiş gibi, bilirsiniz işte, bir hukuk bürosundan veya – tamamlama Direktifi – o zaman insanlar inanır. Siz onun legal gibi gözükmesini sağlarsınız, “Aman Tanrım! Ben bir direktif aldım.” 

Tamamlama Direktifi orada bir yerçekimi, şimdi oynayan bir enerji gücü olduğu anlama gelir – inkar edilemez, kesinlikle hareket halinde – o sizi tamamlanmaya götürecektir. Siz artık hiçbir şeyin üzerinde çalışmasanız bile, yaptıklarınızın yeterince momentumu var, buna özellikle izin verişiniz dahil, bütünleşme, tamamlanma için bütün güçler her şeyi bir araya getiriyor. 

Sizin artık bunun üzerinde çalışmanız gerekmiyor. Aslında hiçbir zaman gerekmedi ama siz öyle sandınız. Siz derin bir nefes alıp üstatlığınıza, aydınlanmanıza girişinizi izleyebilirsiniz. Bu çok olağanüstü, oldukça heyecan verici bir şey. 

Zihin orada durup gevezelik edecektir ve “Evet ama bir şey yapman lazım” diyecektir. Hayır sizin bir şey yapmanız gerekmiyor. Sizin arabuluculuk yapmanız gerekmiyor. Sizin çabalamanız gerekmiyor. “Eh ama bir şey yapılması…” Hayır bir şey yapmanız gerekmiyor. Eğer bir şey yapmak istiyorsanız izin verin. Fakat onun gerçekleşmesi için o kadar çok momentum var ki.

Bu, gerçekten iyi haber. Bu, sizin onun üzerinde çalışma yapmanız gerekmediği anlamına geliyor. Sizin arabuluculuk yapmanız gerekmiyor. Sizin artık çabalamanız gerekmiyor. Sizin artık daha iyi bir insan, daha spritüel bir insan, daha entelektüel bir insan veya herhangi bir şey olmaya çalışmanız gerekmiyor. Sizin bu noktada açık bir biletiniz var.

(kısa duraklama) 

Şimdi koridorlarda çığlıkların duyulması gerekiyor ama… (şimdi birileri bağırıyor ve alkışlıyor) Ben o duraklamanın güvensizlik olduğunu sanmıştım. (bazı kıkırdamalar) “O, bizimle dalga mı geçiyor?” Oh, ben ne olduğunu biliyorum. O duraklama, “O buradaki başka insanlar hakkında konuşuyor olmalı. O, benim hakkımda konuşmuyor, bu olamaz.” Hayır sizin açık biletiniz var. Siz ona zamanınızı verdiniz. Siz maalesef onun için çok fazla çabaladınız. Siz çok acı çektiniz ve işte şimdi bir yerçekimi, bir momentum oluştu. 

Bana bunun ne kadar süreceğini sormayın çünkü biliyorum ki sizin bir sonraki sorunuz bu olacak. Bunun ne önemi var? Benim size söylediğim tek şey sizin artık bir şey yapmanız gerekmediği. Sizin artık düşüncelerinizi, duygularınız iyi mi değil mi diye düzenlemeniz gerekmiyor. Sizin dengeleme yapmanız ve enerjileri kontrol etmeniz veya buna benzer şeyler yapmanız gerekmiyor. Bunu eylemsizlik yapıyor. O nedenle şunu deneyin. Siz o aydınlanmaya dair olan o doğal eylemsizliğe direnç göstereceğinize, ona karşı mücadele edeceğinize veya “Gerçek mi? Olacak mı? Adamus mı bize sadece anlatıyor…” diye merak edeceğinize sadece derin bir nefes alın ve akışta olun. Bu tıpkı sizin bir ırmak inşa edip, suyla doldurup ondan sonra ona karşı mücadele etmek yerine bir kanoya atlayıp bu kez onun sizi götürmesi gibi bir şey. Sizin yaptığınız şey bu. “Ben hendeği kazdım, suyla doldurdum, akmasını sağladım ve şimdi akıntıya karşı kürek çekiyorum.” Hayır. Kanoya atlayın ve hadi şu andan itibaren onun ile birlikte süzülelim.

Siz süzülürken… hadi burada biraz müzik yapalım. Biraz merabh müziği. Bu kanoya binmek gibi bir şeydir veya kanolardan hoşlanmıyorsanız kürekleri olmayan bir kayık gibidir. Sizin yapmanız gerekmez… kürek yok. Yaşam ırmağınızda bir yolculuk yapmak güneşli bir öğleden sonrası gevşemekten başka bir şey yapmamaya benzer.

(müzik başlar) 

 

Akışla Gitmek Merabhı

Güzel olmaz mıydı öyle? Siz geri çekiliyorsunuz ve her şeyi rahat bir kano ya da bota bırakıyorsunuz. Bilirsiniz işte, benim gördüğüm botlarda genellikle çok sert oturaklar oluyor ve hiç süslenmemiş oluyorlar. Ama siz kendinize çok görkemli, çok güzel bir bot yarattınız. O çok konforlu. Ve bir motoru yok, kürekleri yok çünkü sizin onlara ihtiyacınız yok. Hatta sizin sizi serinletmesi için küçük bir fana bile ihtiyacınız yok çünkü yolculuğunuzdaki esinti bunu sağlayacak. Ve oh orada bir mini bar var. (kahkahalar) Evet ve ortalıklarda kimse yok o nedenle çıplak olabilirsiniz. Evet ve çevrede sinek de yok. Eh, aslında var ama onlar sizi rahatsız etmeyecek. Sivrisinekler de öyle çünkü çıplakken sivrisinek var diye endişelenmeniz gerekmiyor. 

İşte şimdi sizin zamanınız. Çok güzel bir zaman ve biraz da tuhaf. Sadece atlayın. Atlayın. Çok yumuşak, peluş gibi. Ve oh bu arada orada yolculuktan keyif almak için atıştırmalıklar da var.

Siz şimdi botunuza atlıyor ve sadece nehirde akıyorsunuz ve siz yarattığınız akışı, momentumu o nehrin temsil ettiğini fark ediyorsunuz. O doğrudan aydınlanmaya gidiyor. Siz şimdi konforlu botunuzda oturuyor ve hayatınızda aslında ilk defa yolculuktan keyif alıyorsunuz. Siz manzarayı, kuşları, ağaçları seyrediyorsunuz.

Bu arada telaş yok. Ben bu nedenle, “Peki Tamamlama Direktifi ile ne kaç gün sürer?” diye merak ettiğinizi söylüyorum. Biliyorsunuz işte, siz bu güzel botla şahane bir nehirde süzülüyorsunuz.

Bu arada botta müzik de var. Tabii ki Yoham. Müzik, evet. Onlar güneşli bir öğleden sonrası için çok hoş bir müzik yapıyorlar. Çevrede kimse yok ve siz manzaradan ve doğadan gerçekten keyif alıyorsunuz. 

Bakın, orada bankların arkasında anne ayı suyun içinde yavrusu ile oynuyor. Bakın her yerde kuşlar uçuyor. Suyun içinde iki tane kaplumbağa var. Düzlükte geyikler koşuyor.

Bilirsiniz işte, siz hiçbir zaman bunlardan keyif almak için gerçekten zaman ayırmadınız. Siz o kadar meşguldünüz ki, o kadar sıkı çalışıyordunuz ki, öğreniyordunuz, çabalıyordunuz, güç kullanıyordunuz. Bu botun herhangi bir şekilde güce ihtiyacı yok. O doğal bir enerji akımıyla gidiyor. 

Ve siz ellerinizi suya sokup suyu gerçekten hissediyorsunuz.  Siz daima ona karşı kürek çektiniz ama siz şimdi elinizi serin sulara sokup, çıplak bedeninize su sıçratıp o duyusal deneyimi yaşayabilirsiniz ve bir kez olsun gülümseyebilirsiniz. 

Ve siz bir karartma, bir şüphe olmadan Ben’im botunuzun sizi aydınlanmaya götürdüğünü bilirsiniz. Sizin bu konuda endişelenmeniz bile gerekemez. Sizin yeterince yiyeceğiniz ve içeceğiniz varsa endişelenmeniz gerekmez. Siz çıplaksınız güneşten yanacaksınız diye endişelenmezsiniz. Şimdi sadece keyiflenme vakti. Ve siz biraz suçluluk hissedersiniz, “Oh, benim bir şey yapmam gerekmez mi?” Hayır. Siz bunu zaten yaptınız. Siz ona zamanınızı, çabanızı kattınız. Siz ona bütün korkularınızı ve zor günlerinizi kattınız. Hayır, şimdi artık sürüklenme vakti.

Siz elinizi suya sokuyorsunuz ve bu o kadar iyi hissettiriyor ki. Aniden eliniz sanki, oh, sanki bir şeylere değiyor. Siz elinizi hızlıca çıkarıyorsunuz ve elinize baktığınızda altın paralar görüyorsunuz. Altın paralar var! Siz elinizi sadece suya daldırıyorsunuz. Başka sözcükler ile söylersek orada da bolluk var. İhtiyacınız olan her şey orada çünkü siz o kadar çok şey yaptınız ki. Siz kütle çekimi, bir enerji hareketi yarattınız, o da şimdi yapılmamış hale gelemez. 

Yapılmamış hale gelemez

Ben onu Tamamlanma Direktifi olarak adlandırıyorum, tıpkı resmi bir emir gibi. Sanırım bu sizin kendi kişisel evrensel yasanız olabilir. O basitçe olacak. Ben hangi güçlerin ona müdahale etmeye kalktıklarını umursamıyorum. Bu olamayacak; eğer dışsal güçler, başka insanlar, kitle bilinci, Pleaidesliler – (Adamus kıkırdar) ben Pleaideslilerden hoşlanmam -  varsa bir şey yapılamayacak. Çok fazla eylemsizlik, yerçekimi var. Bu yolculuk şimdi siz keyif alasınız diye var. 

Ben daha önce söyledim ama şimdi bir kere daha hatırlatayım. Bu sizin hayatınızın en güzel zamanı olacak. Ben aydınlanma ve diğer şeyler için bir sabırsızlığın söz konusu olduğunu biliyorum ama şimdi en iyi zaman. 

Siz insan-merkezcilikten henüz transhümanizme geçtiniz. Ama sizde hala o hatırlatıcılar ve deneyimler taze kaldı. 

Siz hala biyolojisiniz. 

Siz hala kendiniz belli güzel bir masumiyette görüyorsunuz.

Şimdi en iyi zaman. Hepsinden iyi. O nedenle ben de sizden keyif almanızı istiyorum. 

Biz bir sonraki toplantımız için güzel bir grafik hazırlayacağız. Ben bunu Tamamlanma Direktifi olarak adlandırmaktan hoşlanıyorum. Resmi olarak alınmış bir karar. Öyle sadece zihinden gelen bir şey değil ama gerçek. Bu olacak o nedenle sadece izin verin. İzin verin ve keyif alın.

(müzik sona erer) 

Hadi hep birlikte güzel, derin bir nefes alın. Ahh! Vay!

Buraya kadar iyi hissettiniz mi? (izleyiciler “evet” der) Güzel, güzel, güzel, güzel. 

Bölüm 3

Peki, bölüm üç. Bölüm üç. Nereden başlamalı? Ah! Hadi basitten başlayalım. 

 

Realite

Realite nedir? Realite nedir? Eh, siz ne algılıyorsanız odur. Bu kadar basit. Felsefeciler bu konuda felsefe yaptılar. Yazarlar bu konuda yazdılar. Öğretmenler bu konuyu öğrettiler ve danışmanlar bu konuda danışmanlık verdiler. Ama realite nedir? O sizin algıladığınızdır. O kadar. 

Realite bu sözcük haline geldi. İnsanlar realite hakkında o taş ve betonmuş gibi konuşuyorlar. Eh, kısmen öyle ama bu onun hareket edemez, değişmez olduğu anlamına gelmez.

Şimdi, insanlar ben bildim bileli, ben kristal hapishanemden kaçtığımdan beri realiteyi değiştirmeye çalışıyorlar. Ben çağlar boyu insanların realiteyi değiştirmeye çalıştıklarını izledim ama ah o kadar küçük adımlarla yaptılar ki bunu ve çok minik başarılar ile ve bir sürü hayal kırıkları ile. Onlar realitenin doğasını değiştirmeye çalıştılar. 

Eh, sorun aslında oldukça basit. Sorun onların realiteye inanması. Onlar bugerçekliğe inanıyorlar. Onlar inançlarından yola çıkarak onu değiştirmeye çabalıyorlar ve bu çok fazla hareket sağlamıyor. Gerçek şu ki bunun realite olduğunu kabul edenlerde realite konusunda anlaşma yapmak ya da onu sağlamlaştırmak yönünde bir eğilim var.

Bu realite değil. Bu, algı. O, bu kadar. Bu kadar, algı. 

Ben özellikle geçtiğimiz yıllarda insan duyuları ve zihin ve he şeyin nasıl bu duyular aracılığı ile algılandığı ve daha sonra bunun realite olduğuna inanıldığı konusunda çok konuştum. Bu realitenin ötesine geçmek isteyenlerde, bu realitenin doğasını gerçekten değiştirmek isteyenlerde bu realiteden çıkıp onun ötesine geçme isteği olmalı ve aynı zamanda onlarda farklı bir takım duyular ile algılama isteği olmalıdır. İnsan duyuları ile değil ama Ben’im duyuları dediğiniz duyular ile. Ben bu konuyu anlaşılması çok önemli olduğu için oldukça geniş bir şekilde ele aldım. Bu sadece algılamanın bir şekli. 

Bilim insanları bile artık maddenin madde olmadığını ya da maddenin önemi olmadığını anladılar. Onlar siz yeri katı, yanınızdaki insanı da et ve kemik olarak algılasanız da bunun böyle olmadığını fark etmeye başladılar. Benimle birlikte gözlerinizi bir anlığına kapatın, gözleriniz şu anda hiçbir şey algılamıyor. Hiçbir şey. 

Sizin gözlerinizle gördüğünüz beden olmanız, saç, yer, tavan ve diğer şeyler. Aslında orada boşluktan başka bir şey yok. Bu heyecan verici değil mi? Ama gözler sizi… gözler odanın insanlarla dolu olduğunu veya eğer online izliyorsanız bilgisayardan bizi izlediğinizi söyleyerek güzel bir iş yapıyorlar. Siz izlemiyorsunuz. Siz büyük oranda boşluğu izliyorsunuz. Orada parçacıkların olduğunu söyleyenler olacaktır; ben onların bile gerçek olmadığını söylüyorum. Plazma var. 

Sizin realitede gerçekten duyumsadığınız şey plazmanın hareketidir. Odur. Prk romantik değil, değil mi? Evet, evet. Evet, siz bu gece yatakta birine sarılırsınız ve siz aslında sadece plazmaya sarılıyor olursunuz.  (bazı kıkırdamalar) Ve plazma da aynı zamanda uzaydan ve zamandan oluşan bir yerçekimi veya bir etki yaratır. Siz o nedenle siz yatakta o kişiye sarıldığınızda bir şey oldu sanırsınız ve siz gün geçiyor sanırsınız ve siz oldukça kısa bir sürede uykuya dalarsınız. Hayır. Siz sadece çevrenizde hareket eden plazmaya batmışsınızdır. 

Siz “Hadi o zaman bunu daha eğlenceli bir hale getirelim. Hadi plazmayı döndürelim, hadi uzay ve zamanın hareketini tanımlanmış deneyim ve realiteye değiştirelim çünkü bir parça plazmanın içinde yüzmek çok eğlenceli değil.” Diyecek kadar parlaksınız. Bu bilince karşılık veren, gerçekte siz olan plazmayı siz yarattınız. Bütün bunları siz yarattınız ve siz yok edebilirsiniz veya tamamen farklı bir şey yaratabilirsiniz. Ve bunu yapmak zor değil.

Realiteyi yaratmak ve ben geçmişte insanların dünyayı değiştirmek için yaptıkları şeylerden bahsetmiyorum. Bunu yapmayı kesin. Kendiniz için realiteler yaratın. 

Şimdi, sizin seçtiğiniz realiteyi yaratmanız için öncelikle hayvanat bahçesinden çıkmak gerekir, zihin ötesine geçmek, endişelenmemek… buradaki önemli nokta bunu kendiniz için yapmanız. Dünya’yı değiştirmeye çalışmaya bir son verin. Bu enerjisel olarak amaca zarar verici. Çoğunuz geçmişte ve şimdi dünyayı değiştirmeye çalışan iyi niyetli insanlar oldunuz ama ben biliyorum ki bu biraz zorluyor; siz her şeyi güzel ve hoş hale getirmek istiyorsunuz ama o illa güzel ve hoş olmak istemiyor. Dünya illa sizin terimleriniz ile tanımlanmak istiyor diye bir şey yok. 

Yani siz dışarı çıkıyor ve dünyayı değiştirmeye çabalıyorsunuz ve iyi bir şey yaptığınızı sanıyorsunuz, iyi niyetli olduğunuz için siz kendiniz ile gururlanıyor ve kendinizi haklı buluyorsunuz; olan şey şu, enerjinin doğal olarak karşılık vermesi ile o zaman o sizi değiştirmeye çalışacaktır. O size geri dönecek. O sizi daha çok sınırlayacak. O siz daha çok alt üst edecek ve daha çok kafanızı karıştıracak. Siz başka birinin doğal düzenini ya da algısını değiştirmeye çalışıyorsunuz, siz şefkat dışı hareket ediyorsunuz o da o zaman sizin yaptığınızın aynısını yapıyor. Dünyayı değiştirmeye çalışmaya son verin. Siz kendi realitenizi değiştirmek için kendinize izin verin.

Öyle yapmanın hiçbir şekilde realite olmadığını anlayın. Bu plazma. Ve biz bu konuda BON’da oldukça uzun konuştuk ama bu sadece sizin hareketlerinizin, güçlerinizin, enerjinizin bir algılanma şekli diyebiliriz. 

Çoğunuz, “Benim buradan çıkmam gerekiyor. Daha fazlası var. Benim realiteyi değiştirmem gerekiyor” diyorsunuz. Bunu istediğiniz zaman yapabilirsiniz, bu izin vermek kadar kolay bir şey.

Bu işin püf noktası şöyle demektir, “Ben dışarıda olan hiçbir şeyi değiştirmeye çalışmayacağım. Ben kötü trafiği veya kaba insanları veya başka bir şeyi değiştirmeyeceğim.” Ve işte burası bazılarınızın sorunlara boğulduğu nokta. “Eh, ben bunların hepsi benim için değişsin istiyorum.” Hayır. Realiteyi değiştirmek bunu kendin için yapmak demek ve bu kendine gerçekten imgeleme izni vermek demek, diğer realiteleri hayal edin veya hissedin, diğer realiteler siz oraya gitmeden varolmuyorlar bile. 

Diğer realiteleri önceden tanımlanmış bir şey olarak düşünmeyin, tanımlanmış cennetler, tanımlanmış diğer şeyler gibi çünkü bu bir tuzaktır. Eğer girerseniz o realiteden gerçekten çok daha fazlası var. Ben o nedenle beşinci boyut, altıncı boyut diyenlere karşıyım çünkü onlar biraz daha cilalanmış bir insan realitesini kabul ediyorlar. Onlar gerçekte anlamıyorlar ve bu boyutlar da yok zaten. 

Siz oraya gidene kadar hiçbir şey yok ve sonra yeni bir realite form almaya başlar, yeni bir realite doğar. O, sizin herkesi oraya dolduracağınız bir realite değil, hatta bu konuda şimdiden endişe etmeyin ama orası sizin kendi kendinize doğabileceğiniz bir yer.

Bu ne anlama gelir? Siz bundan çok daha fazlası olduğunu bilirsiniz ve var da. Ama kendi realitenizin doğmasını sağlamak için başlayacağınız yer “Ben Buradayım” dır.

Siz tabii ki çoğul olarak da bir yerlerde bulunabilirsiniz. Siz “Ben Buradayım” olabilirsiniz, siz başka bir Üstat ile sohbet ediyor olabilirsiniz ve siz aynı zamanda kendiniz için yeni bir realitenin doğmasını sağlayabilirsiniz. 

Burada sıkışmadığınız bilmek sizi özgürleştirecektir. Bilinç koyup şimdi hiçbir şey olanın doğmasını sağlamak ve sonra gelişimini izlemenin güzelliği sizi özgürleştirecektir. İnsan terimleri ile değil, eski insan yöntemleri ile değil ama bu realiteye bağlı olmayan ya da bu realitede bulunmayan bir şekilde izlemek.

Hadi o zaman burada bir anlığına güzel, derin bir nefes alalım. Ben çok zihinsel şeyler hissediyorum.

(duraklama) 

Bundan çok daha fazlası var ve biz Transhüman dizimizde harfi harfine sizin diğer realitelerinizi deneyimleyeceğiz – başkalarına ait olan diğer realiteleri değil – ve siz o deneyimler ile oraya nasıl ulaştığınızı  ve öteye geçmenin ne kadar kolay olduğunu tam olarak anlayacaksınız. O nedenle bu konuda konuşmak yerine hadi biraz müzik ile bunu deneyimleyelim. 

 

Realite Yaratım Merabhı

Realite. O nedir? Eh, o sizin mevcudiyetinizdir. O, sizin, “Ben Buradayım”ınızdır. Realite algılamanın, duyumsamanın bir yoludur. 

Realite bir tür yolculuktur, küçük bir deneyimdir. Aslında onun bir amacı bile olması gerekmiyor.

(müzik başlar) 

Ben insanlar bir amaçlarının olmasına bayıldıklarını biliyorum. Ondan sonra onlar haklı olarak sıkışıyorlar. Sizin bu realitenizde veya başka realitelerde bir amacınızın olmasına ihtiyacınız yok. 

Ben geçenlerde insanların rüya halinde öteye geçmediklerini gördüğüm için üzüldüğümü söyledim. Onların çıkıp kristal realitelere, yaratıcı realitelere, hiçlik diyarlarına gitmeleri gerekir. Ben şimdi bunları izliyorum ve onlar gitmiyorlar. Onlar geceleri uyurken eve yakın yerlerde kalıyorlar. Onlar fiziksel olarak orada olmasalar da insanlıkta kalıyorlar ama onlar başka her şekilde orada bulunuyorlar. Onlar sorunlarına takılı kalıyorlar ve onlar kitle bilincine takılı kalıyorlar. Onlar artık çıkmıyorlar. Onlar tıpkı bugünkü çocuklar gibi – ben sizin söylediklerinizi devamlı duyuyorum – “Günümüzün çocukları içeride durup video oyunları oynuyorlar.” Eh, insanlar da kitle bilincinin sınırlarında kalıyorlar ve oradan çıkmak için bir girişimde bulunmuyorlar. 

Benim sizden en çok yapmanızı istediğim şeylerden biri rüya halinde diğer realiteleri hissetmenizdir; kitle bilinci sınırlarını, sınırlandırmaları, insanlığı aşmanız, şimdi kendinize gerçekten o derin izni vermeniz, bu gece, şimdi başlamanız ve öteye geçerek diğer alemlere dalmanız. Bir kez daha yaratıcılar olma, hiçliğe girme vakti şimdi. 

Bedeniniz uyuyor. Zihniniz bir nebze daha sessiz ve şimdi “Ben Buradayım, Mevcut olan Ben’im” hiçliğe gidebilir. 

Hiçlik nerede? O, hiçbir yerde. Ancak siz hiçliğe gittiğinizde belki plazmayı, enerjiyi biraz yalnız bırakmış olacaksınız ama onlar bile hiçlikte bir hiç halinde basitçe sizi bekliyor olacaklar. 

Ve mevcudiyetiniz daha sonra doğurmaya başlar. O uzaya ya da zamana tabi değildir. Sizin mevcudiyetiniz ile siz onun olmasını istediğiniz hali tanımlamamış olsanız bile enerji hareket etmeye başlar. Bu gerçekte siz hiçlikte mevcut olduğunuzda olur ve özgürlük anlamına gelir. Enerjiler hareket etmeye başlar. 

İnsan onu tanımlamak, ona şekil vermek, onu yapılandırmak, enerjileri algılamak isteyecektir ama buradan çıkıp hiçliğe girdiğinizde ve yaratıma hayat verdiğinizde onu tanımlamanız gerekmez; sizin boyutunu, şeklini ve rengini belirlemeniz gerekmez. Sizin bunların hiçbirini yapmanız gerekmez. Siz basitçe oradasınızdır. Sizin mevcudiyetiniz. 

Bu saf yaratıcılıktır. Bu çabasız yaratıcılıktır. Realite bu şeklide oluşur.

(duraklama) 

Realitenin doğası burada, hiçlikte başlar. O sizden doğar. O sizden doğar. 

Şimdi, ben sizden biraz gözlem yapmanızı isteyeceğim – ve düşünmeyin – ben sizden alışkın olmadığınız bir şekilde gözlem yapmanızı istiyorum ama şimdi sizden sanki yeni bir realite doğuyormuş gibi algılayın. Ben, ‘ –den’ ekini kasten kullanıyorum.

Siz şimdi neler olduğunu görmek, algılamak için gözlemci olun.

(uzun duraklama) 

Realitenin ne kadar kolay olduğunu görüyor musunuz? 

 

 

Özet

O halde hadi biz bugünkü üç bölümümüzü bir final  merabhında birleştirelim. 

Biz önce sizin özgürleşip basitçe kendiniz olmanız için uzlatırıcı olmayı  – insan ve ruh ve veçheler ve dış güçler ve diğer insanlar arabulucu olma gereksinimini – salıvermekten bahsettik. Bu farklı parçalar arasında uzlaştırıcı olmak yok artık. Enerjinizi buna harcamak yok artık. Kendinizi özgürleştirin. Bunların hepsinden kurtulun.

Daha sonra tamamlanma Direktifini anlayın. Başka sözcükler ile ifade edecek olursak sizin yaptığınız bütün çalışmalar, işler, kararlar, tamamlanmaya, aydınlanmaya akış zaten orada. O halde bota atlayın, kolaylıkla o nehirden akın ve oraya ulaşacağınızı bilin. 

Ve sonunda, şimdi, realiteye girmek. Realite nedir? O basitçe enerjinin ve plazmanın hareketleridir. O nedenle siz istediğiniz realitede bulunabilirsiniz. Siz diğer insanlar için bu realiteyi değiştirmeye çalışmayın. Siz kendiniz için bu realitenin algısını değiştirebilirsiniz. Onu başka insanlar için değiştirmeye kalkmayın ama kendinze seçmiş olduğunuz herhangi bir realite için izin verin. 

Kendinize hiçliğe girip realite doğurma izni verin. 

Siz yaratıcılarsınız. Sizin için söylenecek belki de tek doğru şey sizin yaratıcı olmanızdır. Şimdi, hadi buna geri dönelim. Hadi bunların hepsini kapanış merabhımızda bir araya getirelim. 

O halde, onlar nasıl yapıyorlar? Einat and Gerhard onları nasıl bir araya getiriyor? Anda, sezgisel, müzik ile birlikte.

(müzik başlar) 

EINAT: Bir anın içinde.

ADAMUS: Anın içinde. O, “Bir anın içinde” dedi. (Einat kıkırdar) Hayır, anın içinde.  (Adamus kıkırdar)

 

İlerleme Merabhı

Hadi İlerlemek dizimize son verirken şimdi güzel, derin bir nefes alalım. Nasıl bir yıldı. İlerlemek dizisi olarak adlandırıldı çünkü sınırlamalardan, kendinizi dünyaya uydurmak için çektiklerinizden ilerlemek. Dünya hala burada ama siz ilerleyebilirsiniz. Sizin işe yaraması için çabalamanıza, onu geçmeye çalışmanıza gerek yok. 

Size gerçekten hizmet etmediğini bildiğiniz bir sürü eski şeyden ilerlemek ama siz onlara tutunmaya devam ettiniz.

Sadece bir insan olmaktan, demode, eski bedenden veya biyolojik kalıpları bırakıp ilerlemek.

Zihini, yüce bir şeymiş gibi yaşamınızı kontrol eden zihini bırakıp ilerlemek. O yüce değil. 

Korkuları bırakıp ilerlemek. Kendi makyonuzu bırakıp ilerlemek. 

Size hizmet etmeyen gerçekten eski olan inanç sistemlerini bırakıp ilerlemek.

Ben’imin parlak ışığına doğru yürümek.

Hadi güzel, derin bir nefes alalım.

(duraklama) 

Gerçekten bir salıverme yılı oldu, siz sanırım buna size hizmet etmeyen şeyleri bırakmak diyeceksinizdir. 

Biz gelecek ay yeni serimize başlamak için yeniden burada olacağız. Sizin Tamamlanma Direktifiniz olacak. Hım, böylece bayağı eğleneceğiz.

Ama Şambra şimdi benim ilerleme zamanım. Benim için şimdi bu diziyi sona erdirme ve bizim önümüzdeki yıldaki birlikteliğimiz hazırlıklara başlama zamanı.

Size hizmet etmek daima çok büyük bir onur ve çok büyük bir ayrıcalıktır. 

Hadi o zaman birlikte güzel, derin bir nefes alalım ve daima tüm yaratımda her şeyin yolunda olduğunu hatırlayalım.

Ve ben şimdi ilerliyorum.

Teşekkür ederim. Önümüzdeki ay görüşmek üzere. Teşekkür ederim. (izleyiciler alkışlar) 

 

İngilizceden çeviren: Meltem Taban