• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/kirmizicember/
                                       BAĞIŞBAĞIŞ
        
    

Transhuman Serisi.. Şaud 3


Adamus mesaj
ı Geoffrey Hoppe kanallığı ile 5 Kasım 2016'da Kırmızı Çember'e sunulmuştur.


Ben Ben'im, St. Germain'in Adamus'
ı.

Dostlarım ile yeniden burada, Kırmızı Çember Bağlantı Merkezi'nde buluşmak ne güzel. Ah! Hep birlikte yarattığınız bu harika enerjiye geri gelmek, online olan herkesle yeniden birlikte olmak ne güzel. Ah!

Siz gerçekten de benim dostlarımsınız. Ben yıllarca , yüz yıllarca birçok kişiye ders verdim, birçok kişi ile çalıştım. Ben Gizem Okulları'nda ders verdim, ben gizli topluluklarda eğitim verdim. Geçmişte bana kanallık yapan başkaları da oldu ama onlar pek bu grup gibi, sizler gibi değillerdi. Şambra siz nadir bulunan bir türsünüz, ilginç bir türsünüz (bazı kahkahalar), sizler asiler ve korsanlarsınız ve bu benim hoşuma gidiyor. Ben bunu seviyorum ve biz bugün işte bu enerjiye gireceğiz.

Benim daha önce bir motorsikletli gibi giyinen bir kanalım olmadı ve sanırım bu iyi bir şey. Öyle tahmin ediyorum, bilirsiniz işte, siz rahip cübbesi giyiyor da olabilirdiniz; bu belki bir takım elbise de olabilirdi ama ben bu grubun bu yönünü seviyorum. Ah! Öyle inatçı, en zor anlarda bile öylesine muzipsiniz ki. Ve siz şimdi en iyi ve en zor zamanlardan geçiyorsunuz ve siz hala gülümseyebiliyorsunuz. Siz yine de çıkıp gelebiliyorsunuz. Ben sizin kahve ve bedava yiyecek için geldiğinizi biliyorum ama hadi biz siz başka şeyler için geliyormuşsunuz gibi yapalım.

Kahveden bahsetmişken, nerede lanet... (izleyiciler "Tam arkanda" derler) Kahve arkamda mı? Adamakıllı servis edilmiyor mu? Linda bana kahvemi verir misin? (bazı kıkırdamalar)

LINDA: Bu benim hatam oldu. Ben yaptım. Al.

ADAMUS: Ah! Teşekkür ederim. Bakın, bakın ben sizden bunu bir daha görmenizi istiyorum. Hadi bunu yeniden yapalım. Hayır... enerjide meydana gelen değişimi izleyin. Vermek ve almak, sevgi ve minnetttarlık. (Linda mimik yapınca kıkırdamalar artar) Biliyorum bu... Linda tek dizi üzerine çökünce kahkahalar artar) O benimle alay ediyor. Benimle dalga geçiyor ve bu konuşan Adamus, Cauldre değil. O benimle alay ediyor. Hadi bunu bir kez daha yapalım. Ben sizden... (izleyiciler "Ahh!" der) Hayır, ben...

LINDA: Şansını zorlama.

ADAMUS: Ah! Burada sizin her biriniz ve hepiniz için çok önemli bir nokta var - çok önemli bir nokta. Bunun Linda'nın hoş servisi ile alakası yok. Ama ben sizden enerjideki değişimi izlemenizi isiyorum. (Linda kahveyi ona geri vermeyi reddedince kıkırdamalar artar)

LINDA: Kibar olabilir misin?

ADAMUS: Ben burada her birinizin ve hepinizin yaşamlarınızda kullanabileceğiniz önemli bir şey gösteriyorum.

LINDA: Sadece bir Üstat hizmet edebilir. (kahveyi hala vermiyordur; kıkırdamalar artar) Ben bu hizmet işini yapmıyorum.

ADAMUS: Ben burada çok önemli bir şey gösteriyorum. Peki, hadi bunu bir kez daha oynayalım. Buraya koy. Buraya koy. Devam et. Devam et, buraya koy. (kürsüye) Tamam. Yiyecek ve kahveden konuşmuşken, benim kahvem nerede?

LINDA: Ah, Adamus! Ah, Adamus! İşte burada.

ADAMUS: Şimdi, durun. Enerji değişimini izleyin. (onlar aynısını yaparken kahkahalar) Ah, evet, harika bir enerji değişimi gerçekleşiyor. Kahvenin getirilip kürsüye konmadan ikram edilmesi ile aslında oldukça zarif, oldukça kutsal bir enerji değişimi oluşuyor. Ben o nedenle bunları gösteriyorum...

LINDA: Sana bir kez daha hizmet edebilir miyim? (kıkırdamalar artar)

ADAMUS: Ben bunu örnek olsun diye veriyorum... hayır sen şimdi yerine oturabilirsin. (kahkahalar) Ben bunu sizin her biriniz ve hepiniz için bir araç, çok, çok önemli bir araç olarak kullanıyorum. O size geldiğinde, o size getirildiğinde ve o size servis edildiğinde oluşan enerji değişimini fark edin. Onun farkında olun.

Aranızdan o kadar çok kişi bir açıdan almayı, izin vermeyi bloke etti ki. O, çok güzel yeni yollar vasıtası ile size gelecek. Onu kabul edin. Enerjide meydana gelen değişiminin farkında olun. O size getiren başka birisi ise sevgi, hayranlık, onurlandırma, gerçekten hizmet etme...

...

LINDA: Hayır, seni seviyorum. Seni seviyorum. Özür dilerim.

ADAMUS: … o size geldiğinde.

LINDA: Özür dilerim. Bu... siyah deri beni tutuyor.

ADAMUS: Ve daha sonra kendinize suçluluk veya utanç duymadan alma izni verin. Bütün bunarın içinde çok önemli bir nokta var çünkü o gelir. O orada. Onu kabul edin. Onun sadece orada kürsüde, çatı katınızda veya garajınızda otururken geldiği gibi gelmesine izin vermeyin. Bırakın o size her şekilde gelsin. İzin verin enerji size hizmet etsin. Bu gidip kendi kupanı almak demek değil; öylesi, enerjnin sana gerçek anlamda hizmet etmesi değildir. Bırakın o size hizmet etsin. Bırakın o size hizmet etsin.

Bugün çok güzel bir başlangıç oldu bu çünkü biz bugün eski kalıpları işleyeceğiz. Biz onlardan kurtulacağız. Eski bir kalıba örnek kendi kahveni kendin alma gerekliliğidir. Çoğunuz bunu her sabah yapıyor ama aslında kendiliğinden size gelen bir kahve enerjisi bolluğu da var ve siz onu basitçe kabul edin. (kahveyi ön tarafta oturan Lydia'ya verir) Ve enerji değişimini fark edin. Hayır, hayır. Al. Lanet bir yudum al. (kahkahalar)

LYDIA: (yudum alır) m.

ADAMUS: Oldukça güzel.

SART: Hepsini iç!

LYDIA: Gerçekten güzel.

ADAMUS: Oldukça güzel. Evet. (kahkahalar) Sen de kendi kahveni ister misin? Sandra bir kahve daha lütfen. Latte? Yağsız? Hindistan cevizi sütlü?

LYDIA: Seninki gibi olsun.

ADAMUS: Sadece benimki gibi. Bir tane daha Sandra. Bağırın. (kahkahalar artar)

SANDRA: (diğer salondan) Tamam!

ADAMUS: Bunu ta oradan nasıl duydu?

LINDA: Uzun bir öğleden sonra olacak.

ADAMUS: Eh, kısa bir öğleden sonra olacak. (Adamus kıkırdar)

Evet, tabii siz iyi arkadaşlarsınız. Ben sizler ile birlikte nefis zaman geçirdim ve ben biraz daha hepinizle çalışmaya devam edeceğim. O kadar saygısızlık var ki. (bazı kahkahalar) Öyle bir mizah anlayşı var ki. Bunlar içlerinde o kadar güzel şeyler barındırıyorlar ki. Ben - ve bu çok çok gerçek - ben Yükselmiş Üstatlar Kulübü'ne gidiyorum. Ve bu bir hikaye değil. Ben oraya gidiyorum ve onlar soruyorlar çünkü onların çoğu da başka gruplara ders veriyorlar ve onlar, "Bu Şambra grubu nasıl gidiyor?" diye merak ediyorlar. Ve onlar şunu bilmek istiyorlar, "Başarıyor musunuz?"

Yükselmiş Üstatlardan bazıları gruplarıyla bir mücadele içindeler. Onlar gerçekten mücadele ediyorlar çünkü gruplardaki insanlar kilitli kalmaya öyle eğilimliler ki, gerçek değişimden o kadar korkuyorlar ki. Ben oraya tıpkı gururlu bir baba gibi gidebilirim ve onlara bizim yaptığımızı bildirebilirim. Biz kesinlikle başarıyoruz. Yani...(biri "Yaşasın!" der) Evet, teşekkür ederim. Bir "yaşasın" daha. (şimdi izleyiciler "Yaşasın!" derler ve bazı alkışlar)

Bir Hatırlatma

İşte bir hatırlatma, hatırlanılacak bir nokta - ben Şaudlarda buna daha fazla değineceğim çünkü üzerini örttüğümüz çok şey var - ama benim size önümüzdeki haftalarda işleyeceklerimiz ile bağlantılı olan hatırlatmak istediğim bir nokta şu: Eğer bir şey varsa... bunlar benim size daha önce söylediğim küçük şeyler ama ben bunları tekrar edeceğim çünkü olacakları hissedebiliyorum. Bu da önemli bir konu. Yaşamınızda hoşunuza gitmeyen bir şey varsa ona çok iyi bakın çünkü o hala size hizmet eden bir şey içerdiği için orada. Bu çok temel, önemli bir şey.

Siz bazen bu tip şeyler ile mücadele ediyorsunuz. Siz bolluk yoksunluğunuzdan hoşlanmıyorsunuz. Siz sağlık sorunlarınızı sevmiyorsunuz. Siz partnerinizden ya da her ne ise ondan hoşlanmıyorsunuz. Siz belki kokmuş hayatınızı beğenmiyorsunuz. Orada size hala hizmet eden bir şey var aksi halde orada olmazdı. Ve ben bunları söyleyerek birçok Şambrayı üzdüğümü de biliyorum. "Eh, sen anlamıyorsun. Benim şu hastalığım var" veya "Ben faturalarımı zar zor ödeyebiliyorum. Ben arabamın arkasında yaşıyorum." Peki, ona bir göz atın. Onda hala sizin hoşunuza giden bir şey var. O size bir düzeyde hizmet ediyor. Ve ona derinlemesine dalmak ve onun gerçekten bilincinde ve farkında olmak zordur. Sorunlarınızı bahane olarak kullanmak kolaydır - diyelim bolluk yoksunluğu - "Eh, bende bolluk olmadığı için ben bunu yapamam." Hayır, o senin aslında hala hoşuna gidiyor. Onda senin sevdiğin bir şey var.

Onun çok derinine dal. Hoşunuza giden ne? Eh, çoğunuz için geçerli olan - herkes için geçerli değil - şimdi sizin çoğunuzda var olan bolluk yoksunluğu sizin hayatınızda gerçek değişimler yapmanızı engelliyor. Sizin devamlı tutunduğunuz bolluk yoksunluğu bahanesi, evet, size bir şekilde hizmet ediyor. O aksi halde orada olmazdı. Bu temel evrensel bir prensip sayılan bir şey. Bu çok, çok basit.

Hastanelerde, doktor muayenehanelerinde sıra sıra insanlar var - sıra sıra, kuyrukta bahaneleri ile birlikteekleyen insanlar var. Yanıtları bulmaya çalışan sıra sıra insanlar ama onlar gerçekte yanıtları bulmak istemiyorlar, onlar gerçek anlamda kesinlikle yanıtı bulmaya çalışmıyorlar. Onlar bahaneler bulmaya çalışıyorlar.

Eğer yaşamınızda hoşunuza gitmeyene bir şeyler varsa - bu bir yargı değil - ama eğer yaşamınızda hoşunuza gitmeyen bir şeyler varsa onun size yine de nasıl hizmet ettiğini bulun. Kendinize sorun, Üstat olun ve hoşunuza gitmeyen her ne ise kendinze sorun, "Bu bana nasıl hala hizmet ediyor?" Ah, buraya Lydia'ya. (Sandra kahve getirir) ve hesap Üç Dolar. (kahkahalar ve izleyiciler "Ohhhh!" der) Şaka yapıyorum.

SART: Onu hesaba ekle. (Adamus kıkırdar)

ADAMUS: O halde hadi bunun ile birlikte derin bir nefes alalım.

Bunu biz üç, dört hafta sonra buluşuncaya kadar hatırlayın çünkü bu bizim ileride karşımıza çıkacak: Yaşamınızda hoşunuza gitmeyen bir şey, hoşunuza gitmeyen şeyler size nasıl hizmet ediyor? Aile, ilişkiler. Bilirsiniz işte bu Tobias'ın da yıllar önce özetlemiş olduğu çok temel bir şey: Sizin sağlık sorunlarınız var, bolluk sorunlarınız var ve ilişki sorunlarınız var - ve sizin öz değer ile ilgili sorunlarınız var ama diğer üçüne neden olan öz değer - bunlar size hala nasıl hizmet ediyorlar? Ve bana, kendinize "Bilmiyorum" demeyin. Bu kabul edilebilir bir şey değil. O bir nedenden dolayı orada. Size hizmet eden enerji konusuna ne kadar güzel başladık. (kahvesinden bir yudum alır) Ahhh!

Bedensel Sorunlar

Geçen toplantımızdan bu yana neler oldu? Eh, ben çoğunuzun başına gelen en önemli şeyi söyleyeyim - herkese böyle olmadı ama çoğunuza oldu - bedensel sorunlar. (birisi "Ah, evet" der) Bedensel sorunlar. Bedende ağrı, bedenin tuhaf hareket etmesi, bedenin tuhaf şeyler yapması; bazılarınız kalp krizi geçiriyor ve gecenin ortasında öleceğinizi sanıyorsunuz; bazılarınızın bedeni halsiz, bedeniniz size artık karşılık vermiyorsa siz neyi suçlarsınız? Beni tabii ki. (kahkahalar) Evet, teşekkür ederim! Yaşlanmak. Yaşlanmak. Evet, yirmisinde olanlarınız bile öyle yapıyor. Ah, ben burada yirmi yaşında birini göremiyorum. Yirmi beş? Yaşlanmak. Ah, bu basitçe "Benim yaşım ilerliyor" demek. Hayır, değil. Lütfen, yaşınızın ilerlemiş olmasının veya genç olmanızın bir önemi yok. Yaşlanmaya suç atmak fazlaca kolay. Bunlar sizin geçtiğiniz değişimlerin yoğunluğundan kaynaklanıyor.

Şimdi, siz bedenli bir Üstat olduğunuzda - Edith öyle değerlisin ki (Edith'e) - bu gezegende bedenli Üstat olmak birçok değişim gerektiriyor. Fiziksel biyolojiyi de kapsayan Beden Bilincinde değişimler. Siz bedeninize bilincin ve ışığın ve enerjinin tamamen yeni düzeylerini getiriyorsunuz.

Çoğunuz bir çok şeyi salıverdi - belki her şeyi değil ama çok şeyi - bedeninizde bulunan eski enerjileri. Sizde hala bir parça, benim bedendeki karma enerjileri diye adlandırdığım şeylerden var - sizin bedeninizde - ama bunlar atalarınızdan aldıklarınız kadar kayda değer değil. Eğer siz Atalardan Özgürleşme çalışmamızı dinlemediyseniz lütfen dinleyin. Paranız yetmiyorsa - Atalardan Özgürleşmek ne kadar Beş, Altı Yüz Dolar? Ne kadar? (birisi "Üç yüz sanırım değil mi? der) Üç Yüz.

LINDA: Hayır!

ADAMUS: Ne kadar?

JEAN: Yetmiş beş.

ADAMUS: Yetmiş Beş Dolar! Tüm ödemeniz gereken bu kadar mı? Siz Atalardan Özgürlük için 75$ karşılayamıyorsanız şayet, o zaman bolluk sorunlarınıza bir bakın bakalım. (kahkahalar) Veya kredi kartınıza bakın, evet. Bu gerçekten de sizin kendiniz için yapabileceğiniz en önemli şeylerden birisi olurdu.

Sizlerden çoğu o atalar ile ilgili şeyi serbest bıraktı. Sizin yapınızın temeli onlara dayanıyor. Sizin beden yapınızın temelini onlar oluşturuyor - eski atalar ile ilgili sorunlar, DNA, doku vs. var. Siz onları salıveriyorsunuz. Sizin bedeniniz şimdi daha fazla ışığa ve bilince izin verirken bir düzeyde değişim geçiriyor.

Bilinç Bedeninizde meydana gelen bütünleşmenin... Ben'imin o harika parlak topunu hayal edin ve atalarınızı özleyen fiziksel bedeninizi ve nereden geldiğini Tanrı'nın bildiği zihninizi ve sanki bütünleşen, Bilinç Bedenin bütünlüğüne getirilen her şeyi hayal edin, benim geçmişte söylediğim gibi siz fiziksel bedeniniz, zihniniz, bilişiniz, bilinciniz arasında pek fark hissetmeyeceksiniz. Bunların hepsi bütünleşecek.

Siz son üç ya da dört hafta boyunca özellikle bedeninizden çektiniz. Ah! Ve bu zor. Bu zor çünkü siz o kadar çok ağrı çekiyorsunuz ki, enerjiniz yok, bir şey gerçekten çok, çok acı verici hale gelmeye başlıyor. Bedeniniz her zamanki gibi tepki vermiyor ve tabii ben sizi izliyorum; Ben sizin ağızınıza bir sürü takviye ilaç tıkıştırdığınızı görüyorum. Çoğunuz yeni tür ilaçlar deniyor. Kendinizi sadece birkaç hafta tutabilir misiniz lütfen? Tüm o haplara bir son verin.

Yaptığınız tek şey bedeninize, "Sende yolunda gitmeyen bir şeyler var sevgili beden, ben o nedenle sana vitaminler veya kaktüs suyu veya turp hapı ya da başka şeyler yükleyeceğim." demek. Bu gördüğüm en tuhaf şeylerden biri. En tuhaf şeylerden. Doğrusu siz Facebook'unuza, sosyal medya sayfanıza şöyle şeyler koymalısınız - "Üstatlık yolumda kullandığım en tuhaf şeyler" - çünkü tuhaf olanları var, bunlar benim bedenim olsa asla bedenime sokmayacağım şeyler ve siz onları ağzınıza tıkıştırırken diyorsunuz ki, "Bunlar doğal." Eh, hayır. Onlar bok! (kahkahalar) Tatları da kötü ve bedeninize tuhaf şeyler yapıyor. Gerçekten yapıyor.

Siz şimdi ince, zarif, bazen acı dolu bir süreçten geçiyorsunuz. Bunu berbat etmeyin. Fazladan uyuyun. Bu benim tavsiye edebileceğim belki de en önemli şeylerden birisi, fazladan uyku ve ben sizin bir şekilde hep çok uyuduğunuzu da biliyorum çünkü geceleri siz, sizin zihniniz, insan zihniniz biraz kapandığında beden yapacağı şeyi yapabiliyor.

Biz Yükselmiş Üstatlar Kulübü'nde sizin şimdi gerçekleştirdiğiniz atalardan kalma biyolojiyi bırakma ve her şeyi Bilinç Bedene getirme süreciniz ile ilgili küçük bir toplantı yaptık. Biz araştırdık ve dedik ki, "Bunun için normalde ne kadarlık bir süre gerekir?" Ve biz 179 yıl gibi bir şeye ulaştık. (biri "Vay! der) Eh, biz bunun aslında oldukça kısa olduğunu düşündük. Yüz - yetmiş - dokuz yıl, kaç enkarnasyon? Muhtemelen üç.

179 yıl boyunca delirmeden böyle bir şeyin içinden geçmek. Ve siz şimdi belki yirmi yıldır bunların içindesiniz, kaç? Bazılarınız daha kısa ve bazılarınız daha uzun. Bu bir yarış değil ama siz bunları geçirirken sizin dizleriniz ve sırtınız ve boynunuz ve omuzlarınız ve bağırsaklarınız ve kalbiniz ve ciğeriniz - büyük olan ciğer - ve böbrekleriniz etkileniyor. Her şey etkilenecek. Eski kalplıplar bu şekilde kırılıyor ve düzeliyor. Ama bu gerçekten de doğal bir süreç. O doğal, zarif bir şekilde meydana gelir.

Siz ölmeyeceksiniz. Siz hasta değilsiniz. Sizde yolunda gitmeyen hiçbir şey yok. Siz bazılarınızın yaptığı gibi doktora gidebilirsiniz; siz bir doktora gidersiniz ve neredeyse o doktorun mutlaka bir şey bulmasını umarsınız çünkü öyle olunca ne olur? Siz o zaman hastalık için bir tedavi alırsınız. Siz doktora gidersiniz ve doktor size, "Hım, aslında, hım Elizabeth, hım, biz bütün testleri uyguladık, biliyorsun işte, biz gün be gün testleri değerlendirdik ve biz aslında yanlış olan bir şey bulamadık ama ben sana yine de bir reçete yazacağım. Siz bir psikiyatriste gideceğinize Dr. Düşünceli'ye gidin. "Yakalaymazsın ya." (deli rolü yapar; kıkırdamalar)

ELIZABETH: Gerçekten mi?

ADAMUS: Muah! (kadını öper) O kadar güzelsin ki. Bilirsiniz işte buraya geldiğinizde oynamanız gerekir. (kıkırdamalar artar)

Bazılarınız doktora gitti ve doktor onlara, "Bedeninizde bir şey yok." dedi çünkü yok ve onlar çoğu zaman da bir şey bulamazlar zaten. Şimdi yalanlama bölümüne geldik.

LINDA: Ah. Burada olanlar sadece eğlence amaçlı. Bunlar tıbbi öneriler değiller.

ADAMUS: Teşekkür ederim. Ve şimdi bunu kimse takmadı (bazı kıkırdamalar), yani siz bedensel şeylerden geçiyorsunuz ve ben size gözlemlediğim en önemli şeyi söyleyeceğim - sizin her yeriniz ağrıyor. Her yeriniz. Tepeden tırnağa, baştan aşağıya. Her yer ağrıyor. Bilirsiniz işte, bedeninizin sadece bir bölümünün ağrıması farklıdır, diyelim ağrıyan sırtınız, o zaman her şeyiniz oraya odaklanır. Aman Tanrım, peki siz bütün bedeniniz ağrıdığında ne yaparsınız? Kirpikleriniz ağrıyor. (kahkahalar)

LINDA: Kırmızı şarap.

ADAMUS: Her yeriniz ağrır ama şiddetli bir ağrı da değildir. Ne yaparsınız?

O halde lütfen bunların neden meydana geldiğini anlayın, siz gerçekten bir metamorfoz, bedensel bir transformasyon geçirdiğinizi anlayın. (birisi el kaldırır) Bir dakika. Bazı zamanlarda da hiç enerjiniz olmuyor, hiç. Ben bunu seviyorum. Bu benim favorilerimden biri, "Kalkamıyorum bile. Kanepeden izliyorum... Ne izlediğimi bilmiyorum. (kahkahalar) Haa seçimlermiş. Ben ayağa bile kalkamıyorum. Hiç enerjim yok." Bu benim çok hoşuma gidiyor çünkü bunlar sizi beslendiğiniz eski enerji biberonundan, enerji elde ettiğiniz o eski şeylerden kurtaracak.

Siz o halde iken, "Aman Tanrım, hiçbir şey kalmadı." dersiniz. Kapının açıldığı, enerjinin size çeşitli yollar ile ulaşıp hizmet ettiği nokta burasıdır. Siz içeriden ve dışarıdan fiziksel enerji elde ettiğiniz eski şeyleri bırakırsınız. Ve ben sizin çoğunuzun son zamanlarda gerçekten tuhaf bir şekilde beslendiğini ve sonra suçluluk duyduğunu biliyorum. Bu size çok iyi gelmez. Eğer istiyorsanız deli gibi yiyin tabii. Gerçekten. Bazılarınız deli gibi yiyor, bazılarınız da hiç yemiyor. Ama son zamanlardaki en önemli şey bedene olanlardır.

Bu bir süre devam edecek ama bilirsiniz işte, siz onun neden orada olduğunu bilirseniz bir rahatlama meydana gelir. Bu sizinle ilgili değil. Bu sizin içinden geçtiğiniz, ışığı bedene getirdiğiniz, ışık beden olduğunuz bu harika süreç ile ilgili bir şey ve sizin tam olarak yaptığınız şey de bu zaten. Biz birazdan bir merabh yapacağız - biz merabhla başlayacağız - siz böylece neler olduğunu gerçekten hissedebilirsiniz ve endişelenmeyi bırakabilirsiniz. Evet, bazı düşük, Eski Enerji günleriniz olacak. Ama siz, bazılarınız bunu yaşadı, çok yüksek - eh, yüksek doğru kelime değil - çok genişletici Yeni Enerji günleri de yaşayacaksınız. Soru.

HENRIETTE: Neler olduğunu anlatabilir misin lütfen?

ADAMUS: Linda sana mikrofonu getirsin.

LINDA: Tamam.

HENRIETTE: Zihinde, kafatasında neler olduğunu anlatabilir misin lütfen? Yani, benim deneyimimde... bugün bunları bize anlattığın için sana minnettarım.

ADAMUS: Evet.

HENRIETTE: Gündelik hayatta zihnini kullanman ve plan yapman ve koordinasyon yapman gerekiyor.

ADAMUS: Kesinlikle.

HENRIETTE: Ve onu kullanmaya ihtiyacın oluyor.

ADAMUS: Evet. Pek değil.

HENRIETTE: Bence…

ADAMUS: Evet ama pek değil. Bedensel sorunlar. (kahkahalar) Evet.

HENRIETTE: Ben gündelik hayatımda sanki bir merabhta imişim gibi hissediyorum. Bilirsin işte, günün bazı zamanları diğer zamanlara göre daha yoğun oluyor.

ADAMUS: Kesinlikle.

HENRIETTE: Ama tamam, ben örneğin bir merabhta iken...

ADAMUS: Hadi devam et... özetle.

HENRIETTE: Ben merabh yaparken sanki beynime masaj yapılıyor. Sanki beynim yıkanıyor, arınıyor, bilmiyorum, yeniden kablolar döşeniyor gibi. Bunlar neden ben tam da bir şeyler yapıyorken oluyor...

ADAMUS: Eh, hayır.

HENRIETTE: Neden?

ADAMUS: Ben bugün zihne girmeyeceğim. Bugün daha çok beden günü. Zihin geliyor... (Adamus kıkırdar) Eh, zihin bambaşka bir sorun. Sence bedensel sorunlar mı daha kolay atlatılır yoksa zihinsel sorunlar mı?

HENRIETTE: Benim için hiçbir farkı yok.

ADAMUS: Evet.

HENRIETTE: Ben her ikisini de hissediyorum ve bunu göstermeni takdir ediyorum ama o anlarda neler oluyor diyorsun? Bu yeni kabloların döşenmesinin bir parçası mı? Bu gelen Yeni Enerji'nin bir parçası mı?

ADAMUS: Yanıt evet. Yanıt evet.

HENRIETTE: Bilirsin işte, sanki zihnin içi, kafanın içi fizikselmiş gibi hissettiriyor.

ADAMUS: Ben bedensel sorunları aşmanın daha zor olduğunu söyleyeceğim. Bedeniniz ağrıdığında, acıdığında, siz kanser veya şeker veya başka bir şey olduğunuzu sanıp aniden strese girdiğinizde durdurulursunuz. Siz gerçekten de çok hızlı bir şekilde durdurulursunuz. Daha sonra değineceğimiz zihin çok farklı bir şey. Ben bugün bedeni anlatmak istedim.

Beden İçin Merabh

O zaman hadi kısa bir merabh yapalım. Biz bugünkü konuşmamıza devam etmeden önce sizin fiziksel bedenleriniz için kısa bir merabh yapalım. Güzel. Ve biz zihne de değineceğiz ama bir kerede bir şey olsun. Evet.

Ve Cauldre benden size salonun sıcaklığını sormamı istiyor. (izleyiciler "soğuk" der) Soğuk. Biraz daha açalım o zaman. Burada bir morg falan mı var? (bazı kıkırdamalar) "Biz beden konusunda konuşurken sen onları donduruyorsun." gibi bir şey oldu. Peki.

(müzik başlar)

Oh, Cauldre bana sandalyeye oturmamı söylüyor. Ama ben oturmak istemiyorum ama oturacağım. (kıkırdamalar artar) Peki.

Hadi güzel, derin bir nefes alalım. Güzel, derin bir nefes.

Yani beden şimdi muazzam, muazzam düzeylerde değişim geçiriyor. Aslında bedeninizde yanlış giden, yanlış olan bir şey yok. O sadece 179 yıl, 179 lineer yıl süren değişimlerden geçiyor.

Ben sizden, sizin bu değişimlere, bu meydana gelen birçok değişime izin vererek aslında ne yaptığınızı hissetmenizi istiyorum. Ben bunları "sınırı zorlayan" türden değişimler olarak adlandırmak istiyorum.

Bu ağrılar veya acılar veya düşük enerji mevcut olsa da siz bedeninizi hissedin. Bedeni hissedin, gerçekte neler oluyor? Bakın, siz yüzeyde olanları söylüyorsunuz - her yerin ağrıması - ama siz biyolojinizde gerçekte neler oluyor onu hissedin.

Tek ömürde ve daha önce eşi benzeri görülmemiş düzeyde bir salıveriş.

(duraklama)

Eski kalıpları salıvermek.

(duraklama)

Ve daha önce eşi beneri görülmemiş bir düzeyde size hizmet etmesi için yeni enerjilerin içeri getirilmesi.

(duraklama)

Bizim bugünkü kahve örneğimizdeki gibi enerjilerin size gelmesine izin vermek. Onlar kendilerini size teslim ederler, kendilerini sizin biyolojinize teslim ederler ve siz biyolojinin çok, çok eski bir kalıbı, antik, antik bir kalıbı olan enerjilerin değişimleri için kabul verirsiniz, izin verirsiniz; ötekileri salıverip bu yeni enerjilerin içeri gelmesine kabul verirsiniz, tıpkı kahve örneğinde olduğu gibi.

Evet, size gelmesine izin verirsiniz - sizin dışarı çıkıp o enerjileri aramanız gerekmez - size gelmesine izin verir ve daha sonra onları kabul edersiniz. Sizin kendi biyolojinizi.

(duraklama)

"Ben Buradayım. Ben bana ait olan bu ışık bedenin içinde buradayım. Ben artık sadece fiziksel olmayan ve dış etkilere o kadar açık olmayan, eski biyoloji gibi güvensiz olmayan yeni biyolojim ile buradayım." çünkü o şimdi size ait. "Ben bu Bilinç Bedeni'nin içinde Buradayım."

(duraklama)

Ben bu süreci bütünüyle birkaç ay önce kendimin başlattığını düşünüyorum aslında. Sizin geçen ay yaşadıklarınızı biraz ben ayarladım. Ve daha sonra siz hissettiniz. Ben ölümün illüzyon olduğunu söyledim ve öyle. Tabii ki bir transformasyon, bir geçiş oluyor ama ölüm sizin artık burada olmadığınız, sizin gittiğiniz, sizin başka bir yere gittiğiniz, sizin artık varolmadığınız anlamına gelmiyor - hayır. Hiç değil.

O nedenle ölümün bir illüzyon olduğunu söyleyerek bunu ben başlattım. Siz onu derinlemesine düşündünüz, hissettiniz ve bedeniniz de buna karşılık vermeye başladı. Ölüm sadece eski bedenine, atalardan kalma bedenine tutunanların başına gelir; ama kendi ışık bedenlerini getirenlerin başına değil.

(duraklama)

Ölüm eski fiziksel bedene dair bir kalıp ve biz ona girmeyeceğiz. Biz bedenin de o kalıba girmesine izin vermeyeceğiz.

(duraklama)

Beden size, sizin bilincinize, sizin arzularınıza ve sizin tutkularınıza karşılık verir. Ve o hala kalıplara tutunmaya, o hala belki bin ömür önce bilinen şeylere geri gitmeye çalışıyor.

Ve sonra bunlar işe yaramadığında, o zaman beden, Bilinç Bedeni biyolojisi ışığa gelir. O kendini yeniden yapar ve sizin şimdi tam olarak yaşadığınız şey de bu.

Bunun rahatsızlık verici olduğunu biliyorum ama gerçekte birinin yapabileceği en güzel şey kendi Bilinç Bedeni'ne sahip olmaktır.

(duraklama)

Ben bugün zihin hakkında çok fazla konuşmak istemedim çünkü sizin Üstadı olduğunuz "ve"ye izin vermek bile gerçekten çok zor bir şey; beden zordayken, acı dolu iken, ağırırken veya sizden cehennem gibi korkarken o harika izin verme alanında kalmak zordur.

Bu harika alanda derin bir nefes alın, değişen biyolojinizi hissedin.

(duraklama)

Ve beden için endişelenmek veya onun ile mücadele etmek veya onun hakkından zihinsel düşüncelerinizle gelmek yerine ben sizden hemen şimdi basitçe izin vermenizi rica ediyorum... sadece izin vermenizi.

Bedeninizde olan her şeye, değişenlere, hareket edenlere, bütün etkilere bu yaşama bir şey yapmak için geldiğiniz ve onu gerçekleştirdiğiniz farkındalığı ile sadece izin verin. Bu kadar basit.

(duraklama)

Bedende meydana gelen her şeye izin vermek. Birisi Üstatlığına izin verdiğinde doğal bir evrim, doğal bir transformasyon meydana gelir; bedenleri değişir.

Bunlardan geçen herkes muazzam derecede rahatsızlık yaşanan zamanlar geçirildiğini bilir. Ama bunlar sanki bir anda kayboluverir ve sizin fiziksel varlığınız ile aranızda yeni bir ilişki, tamamıyla yeni bir ilişki başlar, bunu en iyi sizin o zaman söylediğiniz şey ile özetleyebiliriz, "Bu benim. Bu benim!"

Hadi bunun ile birlikte güzel, derin bir nefes alalım.

Güzel, derin bir nefes.

(müzik sona erer)

Geçtiğimiz üç, dört hafta boyunca bunlar oldu. Eh, bazılarınız için bu daha uzun sürüyor ama beden, beden. Beden değişiyor. Evet.

Yani iyi. Bu iyi hissettirmiyor mu? Ah! Nasıl bir hafifleme. Oh! Ooh! Evet. Güzel.

Günün Sorusu

Hadi hemen şimdi sıradakine geçelim, biz bugün şeylerin hareketli olmasını istiyoruz. Sırada sizin için bir soru var. Linda mikrofonu alsın.

LINDA: Memnuniyetle.

ADAMUS: Evet.

LINDA: Hizmette.

ADAMUS: Teşekkür ederim. Kahve çok iyiydi. Soru şöyle ve Linda mikrofon ile geziyor, ah herkes, "Bana gelecek mi merak ediyorum." diye panikliyor.

Soru şu, siz bu yaşam sürecinde kendinizin en çok neyine şaşırıyorsunuz? Sizi şaşırtan dışarıdaki şeyleri demiyorum, benim öyle bir tartışma için zamanım yok. Siz bu yaşam sürecinizde kendinizin en çok neyine şaşırıyorsunuz? "Tanrım bu sürpriz oldu." dediğiniz o şey ne? Eh, ben o neyse sizin onu tamamlamanıza izin vereceğim. Bu yaşam sürecinde siz kendinizin en çok neyine şaşırıyorsunuz? Hadi başlayalım.

Bu arada nasıl hissediyorsun?

JANE: İyi.

ADAMUS: Evet, güzel. Bedeninde akışa benzer bir şey hissediyor musun?

JANE: Evet.

ADAMUS: İyi.

JANE: Evet. Oldukça iyi hissediyorum.

ADAMUS: Evet. Sen - biraz kişisel olmama aldırmazsan eğer - sen birçok değişimden geçtin. Şeylerde - eski aile şeyleri, eski şeyler şeyleri konusunda - o kadar çok eski engel ve eski kanca vardı ki.

JANE: Evet.

ADAMUS: Sen bunları salıvererek birçok şey yaşadın. Bazı zamanlar korktun.

JANE: Evet.

ADAMUS: Gerçekten korktun.

JANE: Düşününce bunlar altı yıl kadar sürdü.

ADAMUS: Evet. Gerçekten korkutucu.

JANE: Çok korkutucu.

ADAMUS: Ama o günler Cauldre'nin de söyleyeceği gibi dikiz aynasında kalacak. Evet.

JANE: Parmaklar çarpraz.

ADAMUS: Evet. (kadın kıkırdar)

JANE: Ama bunlar benim karşıma başka şeylerin çıkmasına yol açtı. Onlar katmanlardı. Beni en çok korkunun katmanları, farkındalığın katmanları, sevincin katmanları, öfkenin katmanları şaşırtıyor. Bunlar o kadar çok, o kadar çok, o kadar çok katmana sahip ki asla tükenmemeleri beni her zaman şaşırtıyor.

ADAMUS: Evet. İçinden geçtiğin katmanları sayacak olsan kaç olurdu?

JANE: Bunu…

ADAMUS: Bir sayı at.

JANE: Ben bu yaşam sürecimin içinde sanki birçok ömür yaşamış gibi hissediyorum ve her bir ömrün içinde katmanlar var. Yani, bilmiyorum. İki bin.

ADAMUS: Dört? Oh, iyi.

JANE: Hayır.

ADAMUS: İki bin. (Adamus kıkırdar)

JANE: Hayır, ben katmanlarca ve katmanlarca diyorum.

ADAMUS: Ben muhtemelen 17,000'in üstü derdim ama doğru. Çok katman.

JANE: Çok katman.

ADAMUS: Evet. Evet. Ve işte o nedenle bunların halolması normalde 179 yıl sürüyor çünkü siz birini soyunca diğeri çıkıyor. Bu bir süre sonra aslında moral bozucu oluyor. Siz, "Bu asla bitmeyecek mi?" diye soruyorsunuz.

JANE: Evet.

ADAMUS: Daha fazla katman olacak mı? Sırada ne var? Başka hangi soğanı soymam gerekiyor?" Yani biz tuhaf bir dinamiğin içindeyiz. Bunun alternatifi - baam diye - bunu bir kerede ya da birkaç tane büyük adım halinde yapmaktır. Ama böyle yapınca bunun aşırı gelmesi sorunu ortaya çıkıyor.

JANE: Evet.

ADAMUS: Bunlar gerçekten yoğun şeyler. Ve Şambra bunu deniyor - onlar oradan çıkmaya çalışıyorlar ve bunu süper hızlı yapıyorlar, sanki yarışıyormuşuz gibi - ondan sonra da kendilerini fiziksel bedenlerinden çıkmış olarak, bilirsiniz işte, öyle bir değişim yaşayarak perdenin benim bulunduğum tarafında buluyorlar. Bunda bir sorun yok ama o zaman onlar kendilerini hemen yeniden gelmeye ve kaldıkları yerden devam etmeye mecbur hissediyorlar.

JANE: Hım, hımm.

ADAMUS: Onlar normalde olduğu gibi birkaç yüz yıl diğer realitelerde takılmıyorlar. Onlar hemen geri gelmeye kendilerini mecbur hissediyorlar ve siz birisi hemen geri geldiğinde neler oluyor biliyorsunuz, siz onların neler yaptıklarını biliyorsunuz. Onlar o aynı aileyi seçiyorlar.

JANE: Evet.

ADAMUS: Aynı aile. Bu sanki şey gibidir, bilirisin işte, aile şöyledir çünkü "Peki, hadi gel. Bu gece birisi hamile kalacak ve bu pekala sen de olabilirsin!" (kahkahalar) Ve daha sonra onlar hemen gelirler ve kendilerini yine çok eski bir kalıbın içinde bulurlar. Ve bu aslında geriye yirmi adım atmak gibi bir şeydir. Yani, evet, zorluk burada. Biz bunu bazılarınızın hoşuna gideceği gibi çok daha hızlı bir şekilde yapabilirdik ama bir zihinsel ve fiziksel denge olayı var günün gerçek konusu da bu; bunları yaparkenki o zihinsel ve fiziksel denge. Evet.

Yani seni katmanların sayısı şaşırtıyor.

JANE: Evet.

ADAMUS: Peki. Sen bu katmanlar ile ne yapıyorsun.

JANE: Bugünlerde kesinlikle daha iyi gidiyor.

ADAMUS: Güzel.

JANE: Sen bedenin parçalandığı zaman ile ilgili bir merabta bir yorum yapmıştın, senin öğretimini almak zor. O kadar dikkat dağıtıcı ki.

ADAMUS: Evet.

JANE: O nedenle ben kendimi sanki diğer tarafta bedenle ortaya çıkmış gibi hissediyorum. O nedenle ben şimdi şeylerden geçmişte olduğundan daha kolay ve daha zarifçe geçebiliyorum. Çok fazla korku yok.

ADAMUS: Bedensel sorunlar, hayalet bedensel sorunlar sana nasıl hizmet ettiler?

JANE: Ahh! (içini çeker) Güven katmanları demek istiyorum. Korkuyu basitçe salıverip daima bir çözüm olduğuna dair gerçekten sadece kendime güvenmek.

ADAMUS: Doğru. Biz burada senin ile birlikte aşağıya bakıyoruz. Ve dediklerime alınmayacaksan eğer bunlar senin ilk veya ilklerin içinde yer almaman için iyi bir gerekçe oluşturuyor. Onlar senin hemen oradan çıkmaman için iyi bir sebep teşkil ediyor. Bazı parçaların hemen orada olmak istiyor - "Ben gerçekten o yenilikçi lider olmak istiyorum, diğer Şambraların önderi - ve sen bunda başarılısın ama sen geçmişte bu konuda bazı sorunlar yaşadın. Ve biliyorsun işte, "Ben bunu bir daha asla yapmayacağım, ilk olmayacağım" konusu var. Bunu en iyi uçurumdan düşen o inek benzetmesi ile anlatabiliriz, sen öyle hissettin. (kadın kıkırdar) Sen ilk düşendin ve diğerleri seni izledi ve çok kısa bir sürede aşağıda bir yığın inek vardı. (bazı kahkahalar) "Ahhh! Bu benim hatam. Ben bir daha asla..."

JANE: Evet.

ADAMUS: Ve sen o nedenle bilerek geri tuttun.

JANE: Evet.

ADAMUS: Ve sen geri tutmak için biyolojik şeyleri kullandın ve öyle parlaksın ki. Ve biz bir uçurumdan aşağı atlayacağız ama inekler gibi düşmeyeceğiz - ve online izleyen birileri şimdiden sızlanmaya başladı, "İşte yine ineklerden bahsediyor." Biliyor musunuz, dinleyin, burası PETA (hayvan hakları organizasyonu) değil. Burası Kırmızı Çember ve biz inekler hakkında konuşabiliriz. Ve onlar ölmedi, bu hayali bir şey. Onlar buna inanıyorlar!

Ama biz uçurumdan düşmek yerine havada süzülüyoruz. O nedenle yeniden sürünün başı olmaktan korkma. Peki.

JANE: Evet. Teşekkür ederim.

ADAMUS: Sıradaki. Bu yaşam sürecinde kendinde en çok şaşırdığın şey ne? Seni en çok şaşırtan şey ne?

JIM: Sen soruyu ilk sorduğunda benim aklıma ilk olarak kendimi ne kadar küçümsediğim geldi.

ADAMUS: Ah! İlginç. Ne kadar küçümsedin. Kendini özellikle hangi konuda küçümsedin?

JIM: Eh, ben salıvermek, düzeltmek, egemenliğe adım atmak üzerinde çalışırken çok zaman harcadım ve kendime diğer tarafı kabul etme izni vermeyi unuttum.

ADAMUS: Evet. Neden?

JIM: (duraklar) Ben bunu söylemedim. (kıkırdarlar ve Jim içini çeker) Bu senin sorduğun sorunun cevabını tam olarak karşılamıyor ama ben artık özel olmamaktan korkuyorum.

ADAMUS: İlginç.

JIM: Ben insanlık denizinde kaybolmaktan korkuyorum, onlar şimdi gerçekten buna adım atıyorlar.

ADAMUS: Evet. Eh, sana şunu söyleyebilirim, sen yine özel olacaksın ama eskiden olduğu gibi değil. Bu çok farklı bir özel olma şekli. Ben şimdi bu konuda çok fazla bir şey söylemek istemiyorum ama ProGnost'a uyumlan gerçekten anlayacaksın. Sen kişisel olarak bir sonraki adımını anlayacaksın. Evet.

JIM: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Güzel. Güzel. Güzel.

Çoğunuzun, çoğu insanın sorunu şu, "Bunların hepsi gerçek mi? Yani bunların hepsi gerçek mi? Yoksa sadece..." ve bu iyi bir soru. "Bu gerçek mi? Ne..." diyen insan özü. Benim bu soruya verebileceğim en iyi yanıt yıllar önce Tobias'ın verdiği yanıt olur - "Eğer olmasına izin verirsen." Bu delice mi? Kesinlikle. Öncekine kıyasla kesinlikle. Kesinlikle, basmakalıp bir insana göre bunlar kesinlikle delice şeyler.

JIM: Varım.

ADAMUS:Kesinlikle çünkü eğer ben sana yolculuğa katılamayacağını söyleseydim bu üstatlık olmazdı, senin birkaç ömür daha beklemen, o eski insan koşullarında kalman gerekecekti - bu da cehennem gibi bir şey olacaktı.

JIM: Yıkıcı.

ADAMUS: Yıkıcı. Yıkıcı.

Ve bunun nedeni senin bu konuda beslediğin umut değil; orada olan biliş. O artık atın önünde sallanan havuç değil; siz artık onun tadına baktınız. Siz onu duyumsadınız ve siz onun gerçek olduğunu biliyorsunuz. Siz onun yeterince tadına baktınız, bu üstatlığın, yeterince anlık belirtiler yaşadınız, hayal kırıklığı burada yatıyor, siz hemen şimdi onun tamamını istiyorsunuz. "Tamam o anlık şeyi yaşadım. Bana hepsini ver." İşte biz bugün böyle komik bir çizgide, böyle eğlenceli bir dengede duruyor ve bunları konuşuyoruz. Ve "Bana yeterli geldi. Ben o eski şekle geri dönmek istemiyorum. Ben şimdi tamamını istiyorum ama lanet olası neden bu kadar uzun sürüyor?" olur. İşte, güzel. Teşekkür ederim.

JIM: Eh, bunun bu kadar uzun sürmesinin nedeninin benim yaşadığım bazı oldukça yoğun deneyimler olduğunu düşünüyorum ve eğer ben yaptıklarımı yaptığımdan daha hızlı yapmış olsaydım yanardım, bundan hiç şüphem yok.

ADAMUS: Doğru söylüyorsun. Çok doğru söylüyorsun ve bunlar burada bulunan, dışarıdan dinleyen herkes için de geçerli. Eğer siz bunu çok daha hızlı bir şekilde yapacak olsaydınız yanardınız. Biz yanma, bedenin ve zihnin yanması konusunda hassas bir denge tutturduk ve bu bedenli üstatlığa izin verildiği anlamını taşır. Çok ince bir çizgi bu ve bazı Şambralar o çizgiyi aştı veya onlar artık taşıyamayacakları bir noktaya geldiler. Ve size söyleyeceklerim biraz ağır gelebilir ama ayrılanlar, bizim olduğumuz realitelere gelenler fazlasıyla inatçı idiler, burunlarının dikine gittiler, bencil davrandılar ve izin vermeyi unuttular. Onlar hız üzerine çalıştı ve kendilerini yakıp bitirdiler. Evet. Güzel.

JIM: Bunu biliyorum.

ADAMUS: Evet, evet. Ve ben aranızdan bazılarınızın, "Ah ama onlar o kadar güzeldiler ki ve biz onları seviyorduk ve sonra onlar geçiş yaptılar." dediğini biliyorum. Onlar kendilerini yakıp bitirdiler. Onlar çok fazla hızlı gittiler.

Benim gelip sizilerle her ay bazen de her gün konuşma ek olarak destek veren o varlıklar var. Sahnelerin arkasında sizinle çalışan yüzlerce, binlerce varlık var. Sizinle çalışan birçok, birçok varlık var. Onlar bunu sizin için yapamaz ama onlar enerjiyi destekleyici bir rol oynuyorlar ve siz onlar ile doğru bir zamanda karşılaşacaksınız. Ama siz muazzam bir şey yapıyorsunuz - muazzam - ve bu yapılanlar kesinlikle zayıf bir kalp için yapılmıyor.

Devam et lütfen. Bu yaşam sürecinde sen kendinde en çok neye şaşırıyorsun?

GEORG: Benim için en önemli şey benim atalarımla bağımı kesişim oldu.

ADAMUS: Bağını mı kestin...?

GEORG: Atalarım ile bağımı kestim, ailemle, ninelerimle, dedelerimle ve de bir süre de oğullarımla.

ADAMUS: Hım hımm.

GEORG: Bu benim için, benim bolluğum için çok önemliydi diyebilirim. Sadece para için değil (kıkırdar) ama hissediş için de.

ADAMUS: İlişkiler ile bağlantıyı koparmak.

GEORG: İlişkiler ile bağlantıyı koparmak. Onlar ne zaman isterlere ben onlar için orada olacağım.

ADAMUS: Doğru.

GEORG: Ama önceden ben onlara gittim ama onlar bana gelmediler.

ADAMUS: Doğru.

GEORG: Ah?

ADAMUS: Ah, ah. Ahh!

GEORG: Evet ve bir akış vardı, benden onlara doğru büyük bir enerji akışı.

ADAMUS: Doğru ama onlar sana gelmediler.

GEORG: Geri gelmediler.

ADAMUS: Doğru. Onlar sana gelmediler.

GEORG: Bu enerji uyumsuzluğu.

ADAMUS: Yani onlar ortaya çıkıp sana biraz kahve ikram etmediler değil mi?

GEORG: Öyle bir şey. (Adamus ona kendi kahvesini verir)

ADAMUS: Evet, iç, biliyorsun işte.

GEORG: Ah, evet.

ADAMUS: Burada güzel bir topluluk var.

GEORG: Bir topluluk. (kahkahalar)

ADAMUS: Hayır, devam et ve iç. Evet. Evet. (George Adamus’ın kahvesinden bir yudum alır) Evet. Başka isteyen? Kendi kahveni ister misin? Sandra! Bir kahve daha.

GEORG: Tamam! (güler ve daha çok izleyici kıkırdar)

SART: Sandra!

ADAMUS: Neden olmasın? Hey, burada bir kahve makinaları var.

GEORG: Biliyorum.

ADAMUS: Sen de alabilirsin.

GEORG: Evet.

ADAMUS: Güzel. İlişkilerinle bağının kopması seni neden şaşırtıyor?

GEORG: Çünkü bunu yapmak benim için çok enerji anlamına geliyordu. Ah ve ben hayatımda bir şeyi değiştirdiğim için şanslıydım. Değişikliklerden birisi tabii eşim Lydia oldu. (kıkırdar) Biz bu hayatlarımızda çok geç karşılaştık. Bizim daha önce bir yaşamımız oldu.

ADAMUS: Mm hımm. Evet. Bu senin ikinci belki de üçüncü yaşamın.

GEORG: Ve biz şimdi birlikte yaşayarak yıllar geçiriyoruz. (kıkırdar)

ADAMUS: Evet. Evet.

GEORG: Evet bu üçüncü yaşam.

ADAMUS: Üçüncü eş, üçüncü yaşam. Evet.

GEORG: Evet, evet. Güzel değil mi? (ikisi de güler)

ADAMUS: Yani çok ilişki değişikliği oldu. Yalnız mısın?

GEORG: Hiç değil.

ADAMUS: Peki.

GEORG: Hiç değil.

ADAMUS: Güzel.

GEORG: Ben benimleyim. Ben daha iyi, daha iyi ve daha iyi hissediyorum.

ADAMUS: Güzel. Sağlığın nasıl?

GEORG: Sağlığım oldukça iyi.

ADAMUS: Oldukça iyi.

GEORG: Güçlü. (kıkırdar)

ADAMUS: Evet, evet. Güzel.

GEORG: Güçlü.

ADAMUS: Teşekkür ederim.

GEORG: Evet.

ADAMUS: Birkaç tane daha. Birkaç tane daha. Şaşırtan en büyük şey...

LINDA: Brezilya'yı özlemek!

ADAMUS: Bu yaşam sürecinde kendin hakkındaki şaşırdığın en büyük şey. Evet. Brezilya'yı özlüyor musun? Yanlış mı duydum?

LIGIA (kadın): Hayır, ben Brezilyalıyım ve ben, "Umarım Adamus beni çağırmaz!" demiştim. (bazı kahkahalar)

ADAMUS: Biliyorum. Biliyorsun, ben yapmıyorum ve kimse de beni suçlayamaz. O suçluyor. (Linda'yı gösterir) Evet. Evet. Bu yaşam sürecinde kendi hakkında şaşırdığın en büyük şey nedir?

LIGIA: Şeyleri bildiğime dair olan hissim. Ben yolu biliyorum ama bir şekilde o yoldan gitmiyorum. Ben beklemeye devam ediyorum.

ADAMUS: Evet, evet.

LIGIA: Bunu biliyorum ama ben zıt yöne gidiyorum.

ADAMUS: Bunu neden yapıyorsun? Benim seni... (kahkahalar) Bunu muhtemelen neden yapıyorsun?

LIGIA: Sen beni neyi şaşırttığını sordun, bu da her şeyi bilmem ama yapmamam.

ADAMUS: Doğru.

LIGIA: Beni şaşırtan bu.

ADAMUS: Yani sen benim sana soru soracağımı biliyordun... sen seçileceğini biliyordun ama sen seçilmek istemiyordun ama işte seçilmiş olarak buradasın. Burada senin istemediğin, hissetmek istemediğin hangi dinamik var. Ve bu olmakta olan her şey ile bağlantılı - bilmek ama öbür yoldan gitmek. Güvenlik. Biliş ile gitmektense diğer yoldan gitmek daha güvenli. Biliş keşfedilmemiş bir alan gibi. Ve o yine de daha güvenli, "Eh, ben sadece yapmaktan nefret ettiğim şeyleri yapmaya devam edeceğim. Ben yapmaktan hoşlanmadığım şeyleri yapmayı sürdüreceğim. Ben eski yolda kalıp yeni yolu hayal edeceğim. Ben biliş konusunda sadece hayal kuracağım. Ben Üstat olma hayali kuracağım ama kahretsin, ben oraya gitmeyeceğim çünkü o zaman neler olacak?

LIGIA: (duraklar) Nereden biliyorsun?

ADAMUS: Evet. Teşekkür ederim. Sıradaki. Sana teşekkür ederim.

LINDA: Sıradaki.

ADAMUS: Teşekkür ederim. Yanıtını takdir ediyoum.

LINDA: Peki.

ADAMUS: Son kişi. Seni bu yaşam sürecinde şaşırtan şey ne?

APRIL (kadın): Sanırım benim bu noktada daha sabırlı olmayı düşünmem gerekirdi. Ve ben gün geçtikçe daha da, dahada, daha da sabırsız oluyorum.

ADAMUS: Kesinlikle. Eh, o zaman doğrusunu yaparsın. (kadın kıkırdar) Hayır, gerçekten. Doğrusunu yaparsın. Dediğim gibi biz bunları Yükselmiş Üstatlar Kulübü'nde konuşuyoruz. Ve biz nelerden geçtiğimizi konuşuyoruz. Ve burada - bu nereden kaynaklanıyor bilmiyorum ama - şöyle bir şey var, "Sen sabırlı olacaksın ve her şey kolay gelecek." Hayır! Daha önce söylediğim gibi, Üstat hoşgörüsüz bir orospu çocuğudur. (kahkahalar)

APRIL: Eh, o zaman ben gerçek bir orospu çocuğuyum çünkü ben gerçekten hoşgörüsüzüm!

ADAMUS: Ben sana sadece senin ne olduğunu söylüyorum. (ikisi güler) Ve bu bir mücadele çünkü sen, "Benim öyle kutsal olmam ve yunusları ve tek boynuzlu atları sevmem gerek." diye çabalıyorsun. Ve biliyor musun Rahibe Teresa Yükselmiş bir Üstat değil. (birisi "Ahh! der) Ben bunu tekrarlayacağım, Rahibe Teresa Yükselmiş Üstat değil ve onun daha katetmesi gereken çok yol var. Onu sev; çok da eğlenceli bir kadın olmasa da... (kahkahalar) Korkunç bir mizah anlayışı ama katedecek çok yolu var. O şehitler için bu çağın poster çocuğuydu. Ve o bazı iyi işler yaptı ama bunların çoğu - çu! çu! çu! tarzı şeylerdi. (Adamus kendisini kamçılar gibi yapar) Bunun gerçekten herhangi birine herhangi bir faydası olur mu?

Biliyorsun benim istediğim şey seni yeni otomobilini sürerken görmek... nasıl bir otomobil istiyorsun?

APRIL: Gıp gıcır bir Subaru istiyorum.

ADAMUS: Ne?! (kahkahalar)

APRIL: Ötekileri sevmiyorum!

ADAMUS: Boulderlı mısın sen?‼

APRIL: Hayır! (yoğun kahkaha ve bazı alkışlar) Ben diğer otomobillerden hoşlanmıyorum. Ben Subarumu seviyorum.

ADAMUS: Hayır. Ben daha etkileyici bir şey istiyorum. Ben bir... Biri Tesla dedi. Hadi bir Tesla'ya atlayıp gidelim.

APRIL: Tamam. Tamam.

ADAMUS: Ama süper lüks olanından ve motoru da elektrikli otomobiller gibi ses çıkarmasın. Onlar elektrikli ama her yere vuum, vuum, vuum diye gidiyor.

APRIL: Ve güçlü değil mi?

ADAMUS: Evet, evet. Ama kulağa etkileyici geliyor. Ve ben senin muhteşem otomobilini bir cüzamlılar topluluğunun veya çocukların kaldığı bir yetimhanenin önüne çekip içeri girdiğini görmek istiyorum - böyle değil (Cauldre'nin kıyafetini gösterir) - ama ben senin oraya muhteşem kıyafetler içinde girmeni istiyorum ve ben bunu seni ışık sarmışken istiyorum, bu mücadele etmekten daha iyidir. Bu insanların üzerinde daha çok etki eder.

Biliyorsun yetimhane veya bunun gibi yerlerde olan insanlar, çocuklar orada bir nedenden dolayı bulunuyorlar. Yani onlar ruh nedeniyle oradalar. Onları oraya sokan toplum veya onun gibi bir şey değil. Orada olmak onlara bir şekilde hizmet ediyor. Aksi halde onlar orada olmazlardı! Bu roket teknolojisi değil. Bunu anlamak zor değil. Onların ruhu, onların insanı bir nedenden dolayı orada bulunuyor. O nedenle kendileri gibi - zorda olan, bolluk yoksunluğu yaşayan, bilmedikleri bir Tanrı için el açan ve dizleri üzerinde çöken - birini görmenin onlara bir faydası olmuyor. Onlar gerçek bir Üstat görmek istiyorlar - ya da ben görmeliler diye düşünüyorum. "Ben Buradayım. Ben mevcudum, ben bolluk içindeyim ve ne biliyor musun? Sen de bunu yapabilirsin ama senin o bokları salıvermen gerekiyor. Bizim gerçekten bazı temel şeyleri salıvermemiz gerekecek. Atalardan kalma bedenini - işte sen şimdi küçük çocuklar ile konuşuyorsun - atalardan kalma bedenini, soyunu. Biliyor musun - evet, senin anne ve baban yok. Senin onları hatırlamaman muhtemelen iyi çünkü bu şekilde onlara çekilmiyorsun. Sana teşekkür ediyorum. (Sandra Georg'a kahve getirir)

SANDRA: Dikkat ediyorum. (bazı kıkırdamalar)

ADAMUS: Evet. Ve bu bolluk yoksunluğu şeyi ve geriye kalan diğer şeyler. Onların mahvolmuş, mücadele eden ve bu insan mücadelesi bokunda oynayan birini değil, onların bir Üstat görmeye ihtiyaçları var. Bu bir oyun. Ah, ben hemen şimdi ProGnost'ı işlemeyi isterdim yoksa evde küfür edeceğim. (kahkahalar)

APRIL: Eh, ben sanki kendimi geri tutuyormuşum gibi hissediyorum çünkü salıveremiyorum.

ADAMUS: Evet. Evet, evet. Ama salıverebilirsin. Biz bugün salıvereceğiz.

APRIL: Peki, tamam. Ben hazırım.

ADAMUS: Bugün salıverebilir misin?

APRIL: Bunun için hazırım.

ADAMUS: Peki. Gerçekten mi?

APRIL: Öyleyim.

ADAMUS: Şimdi, o, yolun yüzde 90'ını geçti. "Bennnn...."

APRIL: Ah. (kıkırdar)

ADAMUS: Hımm. Hadi bunu bir kez daha yapalım, "Ben hazırım."

APRIL: Hazırım!

ADAMUS: Güzel. Güzel. Evet, hazırsın. Hepimiz hazırız ve biz bunu kendimizi kızartmadan veya yakıp küle çevirmeden yapacağız. Ama bizim burada sıçramaya benzer bir şey yapmamız gerekiyor. Bizim yanmadan sıçrama yapmamız gerekiyor ve bugün konu tamamen bunun ile ilgili. O nedenle teşekkür ederim.

APRIL: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Evet. Şimdilik bu kadar. Yanıtlarınız için teşekkür ederim.

Adamus’ın Yanıtı

Hepinizde beni şaşırtan şey adanmışlığınız, bağlılığınız, hala burada olmanız. Bu beni şaşırtıyor. Burada salonda bulunmak, online izlemek. Burada bedende olmak. Bunlar zor şeyler. Gerçekten zor. Ve binlercesi ayrıldı - birçok nedenden dolayı Kırmızı Çember'den muhtemelen binlerce ve binlerce ve binlercesi ayrıldı. Bu konuda doğru ya da yanlış diye bir şey yok ama siz kendiniz için kaldınız. Siz kaldınız. Sizin azim, adanmışlık, inatçılık düzeyiniz heyecan verici. Bu beni şaşırttı çünkü ben sevgili Tobias'tan sonra gelince şunu merak ettim, "Bu şekilde ne kadar yol alabiliriz? Kaç kişi ayrılacak?" Ve bu aslında sizin de belirttiğiniz gibi gerçek sürprizi getiriyor, bilişi. O orada. Biliş o kadar güçlü ki. Şimdi, o bir korku yaratıyor, biliş orada ama siz, "Hadi sadece şeyleri yapmanın önceki gibi rahat, güvenli haline dönelim." diyorsunuz.

Sizin sahip olduğunuz biliş - siz son zamanlarda onun geldiğini gördünüz - son zamanlarda yani son iki ya da üç ayda - ve bazılarınız bunu aniden psişik olmak diye adlandırıyor. Siz basitçe olacakları daha olmadan biliyorsunuz. Siz telefonun çalacağını biliyorsunuz. Siz mağazada birisi ile çarpışacağınızı biliyorsunuz. Sizin bir bilişiniz var ve o giderek daha da berraklaşan bir şeye benzer. Ama siz aynı zamanda ondan - acaba onu izlemeli miyim? - diye korkuyorsunuz çünkü bu aşina olunmayan bir yolu izlemek demek. İşte ben bu nedenle bugün zihin konusuna girmek istemedim. Biz bu konuyu daha sonra konuşacağız ama o biliş gelmeye başlıyor ve ben sizden onun farkında olmanızı istiyorum. Sizin onu şimdilik izlemeniz gerekmez ama siz basitçe onun farkında olun çünkü farkında olduğunuz zaman o böylece giderek daha çok içeri sızan bir ışık haline geliyor.

Yani benim sizin çoğunuz hakkınızda şaşırdığım şey sizin burada sıkışmış olmanız. Ah. Siz orada sıkıştınız. Bu zor! Bu gerçekten, gerçekten zor. Birkaç ömür veya daha fazla geri kalmak daha kolay. İlk olmamak daha kolay ve bazen gidip saklanmak yönünde bir eğilim oluyor ama siz orada asılı kaldınız.

O halde sıradaki. Bugünkü programımızda sırada olan. Hadi bir kahve alalalım. Kahve isteyen? (kahkahalar) Ben bugün kahve dağıtıyorum.

SART: (bağırır) Sandra!! (kahkahalar artar)

ADAMUS: Onun burada olup Şaudu dinlemesi gerekiyor. O bunun yerine ne yapıyor? Kahve.

Kalıplar

Benim anlatmak istediğim şey, kökenine kadar ineceğimiz sıradaki şey şu, siz birçok yaşam süreci geçirdiniz ve siz burada çok fazla bulunmamış, sadece birkaç ömür yaşamış olanlardan bile olsanız yine de yaşam süreçlerinden kalan kalıplara bağlısınız demektir. Binden fazla ömür geçirmiş olanlarınız çok belirgin kalıplar geliştirdi; beden ile ilgili, zihin ile ilgili, her şey ile ilgili belirgin kalıplar.

Siz o kalıpları yineliyorsunuz, siz hep onları tekrarladınız; aslında komik olan şu, siz daha önceki yaşam süreçlerinde bu kalıpları yaratmaya alıştınız. Siz fiziksel beden kalıbında ve zihin kalıbında gelmek istediniz. Siz uçurumdan atlamak istemediniz ki kısa bir zaman öncesine kadar o kalıplardaydınız. Siz şimdi kalıpların artık işlemediği bir noktaya geldiniz.

Kalıplar yaşlanmak gibidir. Yaşlanmak. Yaşlanmak ve aslında ölmek. Yaşlanmak sizin kabul etmiş olduğunuz bir kalıp - "Ben yaşlanacağım" - çünkü bunu bin kere yaptınız. Siz yaşlanmaya oldukça aşinasınız. Siz doğup ondan sonra fiziksel olarak, seksüel olarak, zihinsel olarak gelişmeye alışıksınız siz zirveye ulaşıyorsunuz ve daha sonra yavaşça, yavaşça, yavaşça yaşlanıyorsunuz.

Kalıplar aynı hipnoz gibi ama siz mevcut örneğe göre iş gördüğünüz için onlar bunu da aşıyor ve sizin büyük bir parçanız, "Eh, bu şekilde oluyor. Bilirsin işte biz yaşlanır ve ölürüz." Hayır. Hayır. Biz bu kalıpları kıracağız ya da onları serbest bırakacağız ya da adına ne derseniz öyle.

Gerçek olması gerekmez. Olduğu şekliyle kalması gerekmez. Ama sizin onun üzerinde çalıştığınız, onu oluşturduğunuz, onu deneyimlediğiniz o kadar çok yaşamınız oldu ki siz sanki sadece akışla beraber gidiyorsunuz. Ve sonra bir şey gelip onu değiştirmeye çalıştığında, biliş geldiğinde - benim bugün buraya kadar söylediğim her şeyi siz zaten biliyorsunuz - biliş geldiğinde şöyle oluyor, "Oof! Bununla başa çıkmak bana fazla gelir. Yaşlanmıyorum derken ne demek istiyorsun? Benim artık bedenin eski kalıplarını izlemem gerekmiyor derken ne demek istiyorsun?" Sonra da, "Eh, yarın ne olacak bekleyelim ve ondan sonrada önümüzdeki haftayı." Siz bu şekilde kalıplara bağlanıyorsunuz.

Diğer bir çirkin kalıp da yapamama kalıbı. Siz yaşıyorsunuz ve belli şeyler yapıyorsunuz ve belli şeyler yapmıyorsunuz - sizde ve genelde insanlarda - yapamama kalıbı var - "Ben o yaşam sürecinde gerçekte yapmak istediklerimi yapamadım." ve onlar diğer tarafa geldiklerinde biz onun çevresinde toplanıyoruz ve şöyle bir acele oluyor, "Eh, yapmalıydım. yapmış olmayı dilerdim. Benim o yaşam sürecinde can attığım öyle şeyler vardı ki." Burada bir yapamama kalıbı oluştu. O kısa bir süre sonra basitçe, eh, sizin potansiyelini kullanacağınız bir yaşamınız olmayacak şeklinde bir kabule dönüşüyor. Siz şunları kabul ediyorsunuz, "Eh, ben kendimi sanata adamak istiyordum." veya "Ben gerçekten de belli ruhsal, metafiziksel düzeylere ulaşmak istedim." ve ben bunu Şambra'dan sürekli işitiyorum ve daha sonra başkalarına dönüyorum ve muazzam bir yapamama görüyorum. O bir kalıba dönüştü, kabul edilen bir kalıba. Tamamlanmamak sorun değil.

Biz bunlardan kurtulacağız çünkü bunlar iyi değil. Siz buraya bir şey için geldiniz. Siz bu noktaya ilerleyecek kadar bağlı, inatçı, adanmış davrandınız. Siz diğer tarafa geldiğinizde biz bir sürü yapılamamış şeyle sona ulaşmış olmayacağız - "Bilirsin işte, ben gerçek bedenli farkındalığa o kadar yaklaşmıştım ki. Ama ben o son adımları atmak konusunda bir tavuk gibi davrandım ve atmadım." Bu artık işe yaramayacak. Bu kalıplar size ait değil ama siz onlara biraz daha tutunacaksınız. Siz onlara bizim birazdan konuşaşacığımız nedenlerden dolayı tutunuyorsunuz.

Aile kalıpları tabii. Çoğunuz bunun oldukça ötesine geçti. Başka hangi kalıplar var?

Siz bunu düşünürken ben size bir tanesini daha anlatacağım. Dinlenme ve hazır olma kalıbı var. Siz beden ve zihin içinde iken lanet olası o kadar yorulduğunuzda, "Ben biraz dinlenmek için öleceğim. Ben sadece durmak ve diğer realitelerde dinlenmek için öleceğim. Ben ineklerle ve çiçeklerle ve kuşlarla dolu çimenlikli bir yer yaratacağım ve diğer tarafta 100 yıl uyuyarak yenilenmiş olarak geri geleceğim."

Siz tamamen sıçmış bir şekilde geri geleceksiniz. Siz yeniden başa döneceksiniz, kendinize söylediğiniz her şeyi unutacaksınız, tüm o süreci geçireceksiniz, eski ailenize geri döneceksiniz, ışık bedene değil, eksik fiziksel bedene gireceksiniz. Yani bu bir kalıp.

"Ben yapamıyorum." kalıbı. Ben yapamıyorum. Bu o kadar yoğun ve baskı yaratan bir şey ki. Ben yapamıyorum işte." Ve bu her neyse boşluğu onunla doldurun. "Ben bunun olmasını sağlayamıyorum. Ben denedim. Ben aydınlanma için çabaladım ve Adamus ben yanlış yapıyorum. Ben yapamıyorum. Yanlış olan bir şeyler var. Belki de benim, bilirsin işte, gezegeni terk edip gelip seninle konuşup kendi kendimi kontrol etmem gerekiyordur. Ben diğer tarafa gelirsem daha çok berraklığa sahip olacağım."

Hayır. Bu öyle olmuyor, diğer tarafta - baam diye - ani bir farkındalığa sahip olunmuyor. Diğer tarafa gidince "ha siktir" anları oluyor. Aman Tanrım! Yapmalıydım." Ve siz yeniden aşağıya atlıyor ve tekrar yapmaya çabalıyorsunuz.

Biz başka hangi kalıplara sahibiz? Evet. Linda mikrofon ile size koşacak.

LINDA: Evet, evet! Ben koşuyorum.

ADAMUS: Milyonlarca varlık online izliyor.

JIM: Linda bunu bir kez daha görebilir miyiz? Hayır. (kıkırdar) Benim favorilerimden biri çevrede benim şimdi kurduğum ilişki gibi ilişki kuracak kimsenin olmaması.

ADAMUS: Peki. Evet. Evet. Aslında bu ilginç. Ben bunun eski bir kalıp olduğunu söylemezdim. Eski kalıp şöyle olurdu, "Benim doğru düzgün olmam için bir ilişkiye ihtiyacım var." Aslında siz tamamen yeni bir şeye doğru gidiyorsunuz, "Şu anda benim ile rezone olacak hiçbir ilişki yok." Evet.

Eski kalıp örnek almaktır. Siz küçük bir bebeğin bedenine doğdunuz. Bu böyle olmak zorunda değil. Tobias bize bunu gösterdi. O, on yaşında başladı. Altına kakalar yaptı ve ağlamak, hasta olmak gibi şeylerden geçti. Bedende o testesteronlar ve diğer şeyler salgılandığında ona girin. O zaman girin.

"Benim eğitim almam gerek. Benim ondan sonra bir partnerim olmalı. Benim ondan sonra partnerimle birlikte çocuklarım olmalı. Ben ondan sonra." - yeni kalıp - "Benim boşanmam gerek ve benim ondan sonra yine boşanmam gerek ve yeniden (kahkahalar), yeniden ve ben ondan sonra yaşlanacağım ve param kalmayacak ve kariyerim tamamlanmamış olacak. Ben öleceğim." (kahkahalar artar)

Bunlar kalıplar ve kimse onları sorgulamıyor. Kimse, "Bir dakika dur. Gerçekten istediğin bu mu?" demiyor. Siz bunları çocuklarınıza önerir miydiniz? (biri "hayır" der) Veya torunlarınıza? Siz bunları Tobin'e tavsiye eder miydiniz?

KERRI: Hayır, etmezdim.

ADAMUS: Mikrofon lütfen.

LINDA: Kim bağırıyor? Hayır, Kerri değil. O bağırmazdı. (Adamus kıkırdar)

ADAMUS: Yani Kerri, sen kalıplara bağlandın ama ...

KERRI: Üzücü ama gerçek. (kahkahalar)

ADAMUS: Hayır, sorun yok.

KERRI: Sorun yok. Başa çıkıyorum.

ADAMUS: Onların dışına çıktığın sürece sorun yok.

KERRI: Ben onları fark ediyorum.

ADAMUS: Tamam, güzel.

KERRI: Kendi kendini sabote etme.

ADAMUS: Senin bugün gözünde bir ışıltı var.

KERRI: Evet!

ADAMUS: Evet, var.

KERRI: Sadece senin sayende.

ADAMUS: Görün. (bazı kahkahalar) O halde Tobin'e ne önerirdin?

KERRI: Ben Tobin'e "Sen buraya yaşamak için geldin!" diye öğüt verdim. Ve "Yapman gereken tek şey bu." diye. (yumruğunu havaya kaldırır) Ve o bana iki gece önce ne dedi biliyor musun?

ADAMUS: Bunu derken - o sen miydin - onu yumruklayan?

KERRI: Hayır, hayır. Biz yatakta uzanıyorduk.

ADAMUS: Yine de kontrol edeceğim (Adamus kıkırdar)

KERRI: Ben onun kafasından geçiyor gibiyim ama...

ADAMUS: Evet. Bum! Bum!

KERRI: Yoh, gerçekten, oğlum bana, "Ben yaşamın anlamını keşfettim ve bu bizim ölecek olmamız! Ve yataktan çıkmanın ne önemi var?" Ve ben, "Yaşamak oğul! Gidip kamp yapmak ve çiçekleri koklamak ve hayvanların içinde olmak." dedim, doğru değil mi?

ADAMUS: Evet, nasıl gidiyor?

KERRI: Ve ben dedim ki "90 yılın kaldı. Bu konuda bile endişelenme."

ADAMUS: Evet, evet, evet. Evet. O bütün bunlarla ne yapıyor?

KERRI: Biz biraz aşırıyız, onun anne babası olarak. (bazı kahkahalar)

ADAMUS: Evet, evet. Evet.

KERRI: Ama bu onun hoşuna gidiyor ve o beni seçti ve birlikte buradayız.

ADAMUS: Evet.

KERRI: Artık çok geç. (kıkırdamalar artar)

ADAMUS: O zaman sen ona muhtemelen eski kalıpları tavsiye etmeyeceksin?

KERRI: Hayır, ben ondan üniversiteye gitmesini istemeyeceğim ve liberal bir doktor diploması için elli bin dolar yükün altına girmeyeceğim. Hayır.

ADAMUS: Doğru.

KERRI: Hayır, ben bunu istemem.

ADAMUS: Sen muhtemelen ona önce, "Sadece kalbini izle." diyorsundur.

KERRI: Evet.

ADAMUS: Peki.

KERRI: Ve ben, "Kimsenin tadını bozmasına izin verme evlat." diyorum.

ADAMUS: Doğru.

KERRI: Hani bazı pislikler gelir ve sana...

ADAMUS: Genç oğlunla konuşurken bu dili mi kullanıyorsun?

KERRI: Eh, diyorum ki, bilirsin işte, "O küçük piçler sana gelirse (kahkahalar) ve eğlenceni bozmaya çalışırsa sen onlara de ki, "Hey, oğlum! Sen ortaya çıkana kadar biz çok iyi zaman geçiriyorduk." Kelimesi kelimesine böyle. Bilirsin işte, ben ona seksüel enerji virüsünü öğretiyorum ve bu tür şeyleri.

ADAMUS: Güzel. Ama sen onun için eski kalıpları istemezdin.

KERRI: Hayır, ben onun özgür olmasını istiyorum. O her zaman öyle bir ışık saçıyor, öyle eğleniyor ki. Ve benim onun istediğim ve her zaman ona söylediğim şey işte bu, "Biz buraya yaşamak için geldik ve başka hiçbir şeyin önemi yok."

ADAMUS: Ne sormam gerektiğini biliyorsun.

KERRI: (fısıldayarak) Sor.

ADAMUS: Sen onun için iyi bir örnek misin?

KERRI: Her zaman değil. Hayır. (bazı kıkırdamalar) Çünkü ben iş yerimde hücremde eziyet çekiyorum.

ADAMUS: İşinde yanlış olan bir şey yok.

KERRI: Ben yine de senin önerin üzerine derine dalacağım ve bunu çözeceğim.

ADAMUS: Evet, o sana hizmet ediyor. O sana hizmet ediyor.

KERRI: O bana hizmet ediyor biliyorsun. Ben bir çocuk büyüttüm. Ben başımızın üstüne bir çatı yaptım ve bildiğin gibi ben birkaç kez gezegeni neredeyse terk ediyordum ama o sırada yaptıklarımı onurlandırdım.

ADAMUS: Ve ben sana yanıtı vermek için seninle özel görüşecektim ama ben bunu sonra yapması için Cauldre'ye bırakacağım.

KERRI: Ah, harika!

ADAMUS: Bu biraz kişisel bir şey.

KERRI: Eminim – oh.

ADAMUS: Evet ama…

KERRI: Ben asla umursamam. Devam et.

ADAMUS: Eh, sen çocuğunu bahane olarak kullanıyorsun.

KERRI: Oh, evet! Bunu biliyordum.

ADAMUS: Evet, evet. Evet.

KERRI: Ben bunu biliyordum!

ADAMUS: Ama aslında senin yaptığın şey bunun bir parçası, ona bütün kötü enerjileri atmak. Sen orada sanki bir zulüm çeken rolü oynuyorsun. O bunu hissedebiliyor, "Annem bunu benim için yapıyor aksi halde o bir Yükselmiş Üstat olmuş olurdu."

KERRI: Biliyorum, tamam mı?

ADAMUS: Doğru. Doğru.

KERRI: Ben bunu biliyordum ama ne yapayım o zaman, onu kimsesizler yurduna mı bırakayım? (kahkahalar) Belki orada daha iyi olur.

ADAMUS: Bence sen… (Adamus kıkırdar)

KERRI: Babasına onu almasını söyledim. Ona, "Bunu bir dene." dedim.

ADAMUS: Onu bir bahane olarak kullanmayı bırak.

KERRI: Tamam öyle yapacağım.

ADAMUS: Kullanmayı bırak…

KERRI: Bıraktım.

ADAMUS: "Benim bakmam gerek..." Ben senin Tobin'in geldiği zamanlamaya ve kendi evrimine bakmanı istiyorum ve yaşamında meydana gelen şeyler mısırın patlamasına neden olabilirdi ve Tobin'i içeri aldınız, bu harika bir şey ama sen onu yaşamında bir bahane olarak kullandın. Ve o bu enerjiyi bazı düzeylerde hissediyor. Sen onun bazı hareketlerine şaşırıyorsun bu böyle çünkü o, o enerjiyi hissediyor. Onu bir bahane olarak kullanmayı bırak.

KERRI: Peki, bırakacağım. Ve ben bunu kabul ediyorum. Ben gerçekten dürüstçe... yani arkadaşlarım söylediğimi biliyorlar.

ADAMUS: O zaman sen önümüzdeki ay üç sayfalık bir rapor ile geliyorsun ve onu herkesin önünde sunuyorsun. (kahkahalar artar)

KERRI: Ben bunun yerine bir şarkı söyleyip dans edebilir miyim? Çünkü bu daha eğlenceli.

ADAMUS: Evet, sonrasında.

KERRI: Tamam. Tamam.

ADAMUS: Güzel.

KERRI: Ama teşekkür ederim. Ben bunu kabul ediyorum.

ADAMUS: Teşekkür ederim. Artık bahane yok.

KERRI: Yok!

ADAMUS: O bir kalıp. O tipik bir kalıp... teşekkür ederim. Özel hayatına girmeme bu kadar izin verdiğin için teşekkürler.

Benim burada hızlıca söyleyeceğim bir başka kalıp da başkaları ne düşünür diye endişe etme kalıbı. Ah! Bu çok ağır bir şey - "Onlar ne düşünür?" Bunun gerçekten bir önemi yok ve siz tamamlanmadan diğer tarafa geldiğinizde benim size, "Bunlar da neyin nesiydi? Neden... sen zaten oradaydın. Sen gerçek bedenli aydınlanmaya sadece birkaç nefes uzaktaydın." demem üzücü olmaz mı?

"Biliyorum ama ben başkaları ne düşünür diye korkuyordum." Gülmezler mi, Yükselmiş Üstatlar buna kıçıyla gülecektir. Onlar gerçekten öyle yapacaklardır. "Gerçekten mi?! Sen diğer insanların düşüncelerine izin vereceksin; sen yaptıklarına eski bilincin rehberlik etmesine mi izin vereceksin?" Ve ben buna gülerim ve onlar da buna güler ama siz, "Ne düşünürler?" kalıplarına tutunabilirsiniz. Farklı olma kalıplarına da.

Siz zaten farklısınız ve bu iyi bir şey. Siz zaten farklısınız. Aslında siz farklı olmanın orta bölgelerinde geziniyor gibisiniz. Siz yeterince farklısınız ama henüz özgün değilsiniz. Aradaki farkı anlıyor musunuz? Siz çoğunluktan farklısınız ve onlar bu nedenle sizinle dalga geçiyorlar ama siz henüz özgün hale gelmediniz.

Benim yüzlerce yıl öncesinden bildiğim ressamlar var. Onlar farklıydı. Onlar önce herkes gibi resim yapmayı öğrendi ve onlar size de biraz benziyorlar; siz önce herkes gibi nasıl insan olunacağını öğrendiniz. Ondan sonra onlar farklı olmaya başladılar. Onlar kendi tarzları ve kendi yöntemleri ile devam ettiler ve herkes onlarla alay etti. Onlar özgün olunca, sanatı başka şekillerde icra edince, soyut resme geçince alay etme bitti. Onlar böylece özgün oldular ve herkes onları kabul etti, aslında onları onurlandırdı ve taparcasına sevdi. Ve... (birisi "Onlar öldü" der) Mutlaka öyle değil. Bazıları öldükten sonra, evet. Bazıları da, hayır - ben epeyce tanıdım - bazıları da hayatta olduğu sırada özgün oldu. Onlar dalga geçilme döneminden geçtiler. Ama siz farklısınız ama siz kendinize özgün olma izni vermediniz. Siz farklısınız ama siz mutlak bir şekilde özgün, egemen olmak, bütün kalıplardan özgürlşmek için yolun kalan kısmınına devam etmenize izin vermediniz. Biz bu nedenle buradayız.

Gerçekten hızlı bir şekildeolsun, birkaç kalıp daha. Ben el kaldıranlar görmüştüm. Linda mikrofonu getiriyor. Teşekkür ederim Linda. Sen buraya döndüğünde kahve ister misin?

LINDA: Mm hmm. Mm hmm. Mm hmm. Mm hmm. Mm hmm.

ADAMUS: Kalıp.

ŞAMBRA 1 (kadın): Kendi gücümden korkmak.

ADAMUS: Kendi gücünden korkmak, evet. Hadi o kelimeyi değiştirelim. Kendi ışığından korkmak. Güç gerçekten bir illüzyon. Ben senin ne demek istediğini anlıyorum ama yine de; Ben'im olmak. Daha öz anlatacağım - "Ben Buradayım" olmak. Ben buradayımın anlamı, "Onu düşünmek ve hayal etmenin yerine, aydınlanmayı hayal etmenin yerine, Ben Buradayım. Ben Üstadım. Ondan sonra insan parçası atlar ve der ki, "Evet ama bak, bak. Sen hala..." Bu sonra, "Bekle. Bekle insan. Ben seni duyuyorum. Ben Buradayım ve sen insan da hala buradasın ve biz birlikteyiz." Bu "ve"dir. Yani basitçe kendi ışığında olmak, "Ben Buradayım" olmak. O sizin çok iyi tanıdığınız, çok iyi hissettiğiniz bir parçanız; "Ben Buradayım. Ben Orada değilim. Ben beklemiyorum. Ben Buradayım." ihtişamı. Güzel. Ben bu konuda çok tutkulu bir hale geldim.

El kaldıranlardan bir tane daha Linda. Başka ne var? Başka hangi kalıplar var?

MARY SUE: Şu da var, sona erecek. Bir kere gerçekleştikten sonra her şey daha iyi olacak.

ADAMUS: Evet, evet. Doğru. (Adamus kıkırdar). Bize gerçek yaşamdan bir örnek ver.

MARY SUE: Ah, Benim bunu yapmam gerekiyor ve benim şuna odaklanmam gerekiyor ve ben her şey geçmeden hayatımı yaşayamıyorum çünkü o benim hayatıma hükmediyor.

ADAMUS: Doğru.

MARY SUE: Ve ben bunlar geçince kendimden keyif alacağım.

ADAMUS: Her şey yoluna girecek.

MARY SUE: Evet.

ADAMUS: Ta ki başka bir şey...

MARY SUE: Kesinlikle!

ADAMUS: Ve o sıradaki şey.

MARY SUE: O hep ortaya çıkıyor. Bazen daha fazla. Evet.

ADAMUS: Evet. Harika – bu harika bir örnek.

MARY SUE: Peki.

ADAMUS: Bir kalıp daha ve ben ondan sonra ilerleyeceğim. Bir kalıp da... peki.

LINDA: Bekle. Evet, evet.

ADAMUS: Birkaç tane daha. Güzel. Güzel.

LINDA: Ünlü Patricia Aburdene.

PATRICIA: Evet, ünlü Patricia Aburdene. Tamam, işte burada. .

ADAMUS: Evet.

PATRICIA: Bu gerçekten bir saçmalık ama bana öyle gerçek geliyor ki. Yani evet, siz gerçekten muazzam şeyler yapabilirsiniz ama sizin bunun çok stresli olduğunu fark etmeniz gerek.

ADAMUS: Doğru.

PATRICIA: Bleagghhh! Ama bu benim içimde! Aman Tanrım. Bu benim o kadar içimde ki.

ADAMUS: Bu konuda iş gören bir örneğe ne dersin?

PATRICIA: Heh! Benim hayatım!! (kahkahalar)

ADAMUS: Sen gerçekten harika şeyler yapabilirsin ama...

PATRICIA: Bunun çok stresli ve zor olacağı belli.

ADAMUS: Doğru.

PATRICIA: Ama bir şekilde stresli.

ADAMUS: Evet.

PATRICIA: Bunu bekleyeceksin.

ADAMUS: Stres, mücadele.

PATRICIA: Eğer gerçekten harika şeyler yapmak istiyorsan stres olacak.

ADAMUS: Evet. Evet. Bu nereden geliyor?

PATRICIA: Püff! İşte bu bir kalıp.

ADAMUS: Kesinlikle. Bunlar kalıplar. Bunlar yaşam süreçleri. Onu rahibe diye nitelendirmenin ya da böyle bir şeyin bir önemi bile yok. Ama bu...

PATRICIA: Rahibeler stresli değil.

ADAMUS: Uhhh …

PATRICIA: En azından benim kafamda.

ADAMUS: O başka bir tür stres, kutsal stres.

PATRICIA: Kutsal stres! (kahkahalar)

ADAMUS: Bugün online izleyenlerinizden rahibe olanlar varsa onlara söylüyorum rahibeler çok stresli. Stres var çünkü hiçbir zaman yeterince iyi olamazsın. Siz - ve peder, yani peder ve Peder - sizler iyi olamazsınız... bilirsiniz işte, kadınlar yeterince iyi değildir. Kadınlar – mm-mm-mm – yeterince iyi yapamaz.. Ve bu nedenle ne olursa olsun eğer siz bir kadın bedeni içindeyseniz üzgünüm ama sizler asla yeterince iyi yapamazsınız. O nedenle rahibeler çok stres altındadır.

PATRICIA: İşte belki ben - belki...

ADAMUS: Evet!

PATRICIA: … bu benim saçmalığımın bir parçası.

ADAMUS: Evet. Siz bugün benim elime koz veriyorsunuz. (kıkırdamalar) Evet, bu saçmalık. Ve evet bu bir kalıp, bu, "Benim bunun için çok çalışmam lazım, benim strese girmem gerek, değerli olması için zor olması gerekiyor. Onun değeri olması için benim kanımı, terimi, gözyaşlarımı ve ruhumu vermem gerekir." Bu eğlenceli bir şey çünkü siz kendinize bir şey ispatlarsınız. Ama bunu tekrar ve tekrar ve tekrar yaparsınız.

PATRICIA: Bu çok da eğlenceli bir şey değil.

ADAMUS: İlkinde öyle.

PATRICIA: Ah evet, ilkinde öyle.

ADAMUS: Ondan sonra... ilk seferi şöyle olur, "Başardım! Ben her şeyin üstesinden geldim. Ben buna odaklandım. Bu o kadar aşırıydı ki ben hastalandım ve başıma başka şeyler geldi. Bu eski bir kalıp. Bu eski bir kalıp. Bundan nasıl kurtulursun?

PATRICIA: Bilmiyorum.

ADAMUS: Ben o lafı sevmiyorum.

LINDA: Ah ah‼ (kahkahalar) Ohh! Söyledin!

PATRICIA: Söyledim.

ADAMUS: İşte, söyledin.

PATRICIA: Söyledim.

ADAMUS: Sadece rol yap. Herhangi bir rol. Sen öyle yaptığında enerji hareket etmeye başlar... herhangi bir rol yap. Hadi o zaman bunu bir kez daha oynayalım.

LINDA: Onun canına oku, Patricia!

PATRICIA: Birisi bana yanıtı verdi.

ADAMUS: Sorun yok. Biz zamanda geriye...

PATRICIA: Pes etmek!

ADAMUS: … ve söyle. Yani bununla nasıl başa çıkarsın? Ne yaparsın? Bunun üstesinden nasıl gelirsin?

PATRICIA: Biri bana yanıtı verdi. Pes etmek.

ADAMUS: Pes etmek. Sadece pes etmek! Ben bunu ve verdiğin her yanıtı sevdim. Ama evet sen pes ediyorsun. Ama bu bir kalıp ve o nedenle o seni yine ayartmaya çalışacak...

PATRICIA: Evet, öyle.

ADAMUS: … kalıba gir diye. Neden? Çünkü öylesi rahat, tanıdık geliyor. Bu seni çok da iyi hissettirmese de bir kalıp ve sen onu tanıyorsun.

PATRICIA: Yani ben pes ettim ve hiçbir şey olmadı.

ADAMUS: Evet, peki. Güzel. (yüksek sesli kıkırdamalar)

PATRICIA: Ben pes ettim! Hiçbir şey olmuyor.

ADAMUS: Tamam. Sen ne zaman pes ettin? (kadın kıkırdar) Ne zaman pes ettin?

PATRICIA: Son kitabımdan sonra.

ADAMUS: Tamam hım...

PATRICIA: Eh, ben gerçekte pes etmedim değil mi? (yoğun kahkahalar)

ADAMUS: Tamam. Peki. Sen yüzde 8.2 oranında pes ettin.

PATRICIA: Yüzde 8.2 mi?

ADAMUS: Yüz üzerinden. Sen biraz pes ettin.

PATRICIA: Oh, yüz üzerinden. (Adamus güler) Ben de on üzerinden sanmıştım, o zaman çok iyi! (kahkahalar artar)

ADAMUS: Hayır, hayır, hayır, hayır!! Yoksa bin üzerinden miydi? Hayır sen yüzde 8.2 pes ettin, yani biraz pes ettin ve bu iyi bir başlangıç. Ama bu sıradaki şey için mükemmel bir giriş. Peki.

PATRICIA: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Teşekkür ederim. Bunu takdir ettim. Ve katılan herkese teşekkürler.

Ben Şambrayı sevdiğimi söyledim. Biz oynayabiliriz. Biz eğlenebiliriz. Biz yaşamınızın çok derin, acılı, dokunaklı yönlerini konuşsak da siz burada kalıyorsunuz. Siz buradasınız. Bu o kadar güzel ki. Size teşekkür ederim. Teşekkür ederim.

O halde biz bunlarla ne yapacağız? Eh, bugün bizim kalıpları konuştuğumuz bir gün. Bedendeki kalıpları. Siz bedensel ağrılar geçirdiniz, sizin enerjiniz düştü.

Hadi ısıyı biraz artıralım çünkü... (izleyiciler onaylar) Evet, evet, evet. Evet. Biraz serin ve biz birazdan bir merabh yapacağız. Ben sizin çok gevşemenizi istiyorum ve...

LINDA: Uyuşuk mu olsunlar?

ADAMUS: Kesinlikle. Uyuşuk. Eh, evet. Başlamadan önce kahve isteyen var mı?

LINDA: Aghhhh!

ADAMUS: Herkes merabh sırasında tuvalete gitmek için ayağa kalkar.

Farkındalık

Nokta. Kalıplar size birçok açıdan hizmet etti. Biz bugün temel olarak, "Yaşamınıza bakın" diyerek başladık. Hoşunuza gitmese de neler olduğuna bakın. O orada çünkü o size hizmet ediyor. Ona bakın. Onunla savaşmaya kalkmayın ama farkında olun. "Ah! Kalıplar vardı ve onlar rahat geliyordu. Onlara aşinaydım. Benim gerçekten farklı olmam gerekmez. Benim özgün olmam gerekmez. Ben biraz daha farklı olabilirim." Kalıplar vardı çünkü siz onların sizi öldürebileceğini düşünmediniz ama öldürüyorlar. Kalıplar vardı çünkü unutkanlık var. Bir hipnoz var. Gerçek farkındalığın üzerinde sanki bu örtü var ve siz sadece onlara uyuyorsunuz. Siz sadece o gösteriye katılıyorsunuz ve bilişiniz, "Ben artık bu gösteriye dahil olmamalıyım, ben orada yürümemeliyim" dese de siz diğer herkes gibi yürüyorsunuz.

Soru şu, siz bunun ötesine nasıl geçersiniz? Geçemezsiniz - ben size bunu şimdi söyleyebilirim - siz bununla mücadele edemezsiniz. Siz bunu deneseniz de o kendini aşmaya çabaladığın, kendinle savaşmaya çalıştığın, kendini almaya çalıştığın takıntılı bir oyuna dönüşür. Bunlar işe yaramaz. Bunların hiçbir işe yaramaz. Siz o zaman kendinizi daha derine gömmüş olursunuz.

O halde ne yapıyoruz? Eh, öncelikle bizim meydana gelen gelişmelere dair bir farkındalığımız var - kalıplarınız var, onlar sizi bir anlamda içerde tutuyor; kalıplar sizi bu atılımları yapmaktan alıkoyuyor - ve ondan sonra bir kuantum sıçraması gerçekleştirmek için çok net ve bilinçli bir seçim yapılıyor. Küçük bir sıçrama değil bu ve yaşamdaki diğer kalıplardan birisi - giderek hızlanan bir süreç, kaplumbağa tarzı. (bazı kıkırdamalar) Bu size iyi geliyor ama hadi biz kuantum olalım. Hadi izin verelim. Ve bu - ben bu konuya geri dönmeye devam edeceğim - bu izin vermek. Bu kadar. İzin vermek.

İzin vermek demek kendi yolundan, insan yolundan çekilmek demektir. Birisi izin verdiği takdirde doğal bir evrim, doğal bir dönüşüm meydana gelir, bu, ışığın yeni düzeylerini, gerçek ışığı sizin o bedeninize doldurur; insan onlara tutunmaya çabalasa da sizi kalıplardan çıkaracak olan o ışıktır, eğer izin verirseniz tabii.

Ve ben ışık dedim çünkü o ışık - biz güneşten veya burada stüdyodaki ışıktan bahsetmiyoruz - biz Ben'imin tutkusunun hareketinden bahsediyoruz. O, ışık ve bu ışık sonra enerjiyi çekiyor. O, yapılanmaları ve mekanikleri ve dış dünyayı değiştiren enerji ve o bedene girmesine izin verilen ve bedenin kalıplarını değiştiren ışık. O izin verildiğinde zihne girip, zihni bile değiştiren ışık.

İnsan buna kesinlikle direnç gösterecektir. İnsan her şeyden önce somut çizelgeler ister, onları bana göstermek ister ve sonra da bunun yapılabileceğini ispatlamak için benim sizin kafanızın üzerinde süzülmemi ister. Bu insandır.

SAM: Bu güzel olurdu.

Bu güzel olurdu evet. Ve bunu yapmayacağımı nereden biliyorsun? Nereden biliyorsun? (bazı kıkırdamalar)

SAM: Eh, yani sen sordun, bu algıya girer, ben seni havada değil, yerde algılıyorum.

ADAMUS: Evet. Bu, algı ve duyular ile ilgili. Sen şu anda hangi duyularını kullanıyorsun?

SAM: Çoğunlukla görsel. Ben senin tam da burada olduğunu teyit ediyorum.

ADAMUS: Senin algının yüzde altmışı görselliğe dayanıyor ama başka duyular da var. Ve ben şu anda kolaylıkla senin başının üzerinde süzülüp senin omuzlarına inebilirdim ama sen bu noktada sadece göz duyusunu, biraz da işitme duyusunu kullanıyorsan bunun farkında olamazsın.

SAM: Doğru.

ADAMUS: Sen kendini onun ötesine, diğer duyulara açarsın, diğer 200,000 duyuya ve aniden dünya açılır. Sen kendini açarsın. Evet.

SAM: Bak benim için mesele...

LINDA: Vay, vay, vay, vay. Konuşmaya devam ederseniz mikrofona ihtiyacınız olacak.

ADAMUS: Evet, evet. Mikrofon.

SAM: Ah, tamam.

ADAMUS: Kahve ister misin? (bazı kıkırdamalar)

SAM: Hayır, teşekkürler. Benim için mesele yine de - bilirsin işte, kalıplardan çıkınca, egemen alanda olunca, bilirsin işte - bunun bunlarla ne ilgisi var? Pratik. Bana meydan okuyan bu sanırım.

ADAMUS: Ne ile ilgili? İşinle mi? Kız arkadaşınla mı?

SAM: Yukarıdakilerin hepsi, bilirsin işte ve vesaire tamam mı? Yani biz buradayız ve...

ADAMUS: Ben seni insan gibi düşünmeyi bırakmaya davet ediyorum çünkü sen beş duyunla ve zihnin ile düşünüyorsun.

SAM: Doğru.

ADAMUS: Ve sen, gerçekte izin verene kadar hayal bile edemeyeceğin bir şey için "Bunun bana ne faydası olacak?" diye düşünüyorsun ve insan, "Peki benim bundan ne çıkarım olur? Bunun insana ne faydası var?" der.

SAM: Eh, bu bir davranış meselesi değil mi? Yani benim katılımımın, benim yeni deneyimlere uyumlanmamın, benim izin vermemin insan ölçeğinde bir etkisi olması gerekir diye düşünüyorum.

ADAMUS: Kesinlikle. Kesinlikle.

SAM: Ve bu benim hep sıkıştığım bir nokta.

ADAMUS: Sen nasıl bir ilgisi olduğunu düşünüyorsun?

SAM: Bir nevi kolaylık, öyle değil mi? Yani evrensel değer bu değil mi?

ADAMUS: Evet ama sadece o kadar değil. -Ben bunu kısaca özetleyecek olursam - ve biz biraz zamanın dışına taşıyoruz - burada şöyle bir alaka var sen siyah beyaz ve gri bir dünyada yaşadığını biliyorsun ve sen renkli bir dünyanın da olduğunu biliyorsun.

SAM: Evet.

ADAMUS: Sen çok daha fazlası olduğunu biliyorsun. Bunun insan ile olan alakası bu. Bunun daha genç, daha seksi, daha zengin veya bunun gibi bir şey olmakla ilgisi yok. Bunlar eski kalıplar. Ve onlar insan tarafından neredeyse ulaşılamaz kalıplar olarak kabul edilir. Böyle şeyler konusunda yeterince bariyer yaratıldı. Gerçekte bunun alakası griden, çok sınırlı duyusal bir deneyimden renkliye geçmek.

SAM: Mm hmm.

ADAMUS: Ve ben burada sizin 3B, 5D - beş duyu - deneyimlerinizi iyileştirmek için bulunmuyorum. Neden? Çünkü bu er ya da geç bir şekilde sizi yoracaktır.

SAM: Mm hmm.

ADAMUS: Benim rolüm sizin 3B, 5D deneyimlerinizi daha iyi hale getirmek değil. Siz bir kitapçıya gidip yaşamınızı birazcık değiştirmek için bir sürü kitap alabilirsiniz. Bizim burada bulunma nedenimiz tamamen duyusal deneyime girmek için. Sadece insanı hoşnut etmek için değil ama sizin kapınıza vuran ve "İnsan içeri girmeme izin ver" diyen Üstadı hoşnut etmek için. Ve insan şöyle der, "Eh ama ben senin büyük, kötü kurt olmadığını nereden bileceğim? Sen ne getiriyorsun? Sen benim evimi nasıl daha iyi hale getireceksin?" Ve siz yine daha önce yaşamış olduğunuz sıkıcı şeyler yaşarsınız. Biz o nedenle burada değiliz. Siz insanı daha iyi hale getirmek için değil bedenli aydınlanma için buradasınız.

SAM: Mm hmm.

ADAMUS: Evet. Bu bir fark yaratıyor mu?

SAM: Evet. Benim öne sürdüğüm bu muydu bilmiyorum ama bu anlamlı.

ADAMUS: Evet.

SAM: Bu büyük, kötü kurt korkusu gibi bir korku değil. Bu kendini ifade etmek için çok yer yok gibi bir şey veya onu burada herkesle paylaştığımız realitede ortaya koyuyoruz gibi bir şey. İçinde yaşamamız gereken bu fiziksel realitede, 3B'de oluyorsun sonra onu içeri getiriyorsun ve bilirsin işte kalıbın dışına çıkmışsındır ama kendini yine de aynı yerde bulursun öyle değil mi?

ADAMUS: Doğru. Yani sen, bu soru herkes için, sen şimdi yaşadığın hayata devam mı etmek istiyorsun? Ona ince bir ayar çekmek, bazı keskin uçları zımparalamak ama aslında şimdi sürdüğün yaşama, mevcut perspektifin ile devam etmek? Eğer bunu yaparsan bu senin için iyi olur ama ben sana er ya da geç yorulacaksın diye meydan okuyorum. Ve biliş var - zaten sahip olduğun ama buraya getirdiğin biliş var. "Lanet olsun! Daha zengin, daha tutkulu, daha anlamlı bir şey var. Başka bir şey var." Ve siz onun tadına baktınız ve şimdi onun tamamını istiyorsunuz ve bu iyi. Evet.

Ama ben insanın bundan yararlanacağını iddia ediyorum ama biz bunu insan fayda görsün diye yapmıyoruz. İnsan kesinlikle fayda görecek. Yani şu anda bunları izleyen insanın bedensel ağrıları ve acıları geçtiğinde belki sen daha genç, daha sağlıklı, daha mutlu, daha tutkulu olacaksın. Aksi halde sen aynı eski kalıpların içinde sıkışıp kalacaksın.

Eğer sen bu durumda insanı sıkıştıranın ne olduğunu merak ediyorsan bir kitapçıya git ve - ne diye adlandırıyorlar - okült, kişisel gelişim, kişisel neyse o kitaplardan bul. Git ara. Bunlar insan için faydalı şeyler. Başlıklara bak, çoğunu karıştır. Ben birkaç istisna hariç onların insanın yararına olduğunu söyleyebilirim ve biz bunu yapmıyoruz.

Senin burada yaptığın şey sevgili Üstat insana fayda sağlayacak ama biz bunu insan için yapmıyoruz. O eski bir kalıp ve sizi burada tutar. Ve biz onu delip geçeceğiz.

Hadi derin bir nefes alalım, ışıkları azaltalım ve merabhımız için hazırlanalım.

Ben sizinle birlikte olmayı seviyorum! Ben Yükselmiş Üstatlar Kulübü'ne döndüğümde hikayeler anlatmayı seviyorum. (bazı kıkırdamalar ve alkış) Hayır, hikayeleri. Ve ben anlatıyorum, "İşte ben sahnedeyim ve Linda uzanıp bana vuruyor ve üzerime kahve döküyor! Ve sonra izleyiciler arasından bazı üyeler bana tükürmeye başlıyorlar ve bana elmalar atıyorlar. (kahkahalar) Ve sonra bir yumruk dövüşü çıkıyor ve oldukça kısa bir süre sonra enerjiler birleşiyor ve biz hepimiz çıplak dans ediyoruz ve... (kahkahalar)

LINDA: Rüyalarında tabii! (kahkahalar artar)

ADAMUS: Ben hikaye anlatmayı seviyorum. Bu arada onlar da bunlara inanmıyorlar çünkü çoğu buraya geliyor.

Kalıpların Ötesine Geçme Merabhı

Biraz müzik açalım ve salonun ışıklarını kısalım.

(müzik başlar)

Bugün zamana ne oldu bilmiyorum. Tuhaflaşmaya başladı. Sevgili Cauldre ve Linda şaşırttılar. Onlar slayt gösterisini vaktinden önce bitirdiler. Ben? Ben bugün gerçekten daha uzun tutabilirim. Ama sanki yeni başlamış gibi değil miyiz? (izleyiciler onaylar)

Bunlar başka kalıplar, eski zaman kalıpları. Onlar kayıp gidiyorlar.

(duraklama)

İyi arkadaşlar ve iyi müzik ve çok iyi kahve gibisi yok. Ben insana dair bazı şeyleri özlüyorum ama ben Cauldre ve sizler vasıtasıyla duyumsayabiliyorum ve deneyimleyebiliyorum. Ben evet bir fincan güzel kahveyi özlüyorum. Ben yulaf ezmesi, bal ve fındıktan oluşan güzel bir öğünü özlüyorum, bunlar şimdi bile benim ağzımın suyunu akıtıyor.

(duraklama)

Aslında en çok neyi özlediğimi düşünüyorum ve bu gerçekten insan gülüşü. Sanırım ben en çok bunu özlüyorum. Ben başka kanallık yapanlarla da çalıştım, başka gruplar ile de onlar ile fazla gülemiyorduk. Ve ben ne zaman onları biraz güldürmek için antika şakalarımdan birini yapsam onlar gidiyorlardı. (kahkahalar) Eh, onların düşüncesi... onlar işte o spiritüel kalıptaydılar, her şey belli bir şekilde olmak zorundaydı.

İşte biz şimdi benim bugün gelmek istediğim noktaya geldik. Oluşturulan bütün kalıplar, şeyleri yapma şekli - bedenin yaşama ve ölme şekli, zihnin düşünme şekli - bunların hepsi değişiyor. Kalıplara, kişisel kalıplara göre çok çalışmalı ve strese girmeli. Ah! Onlar o kadar içe işliyor ki. Lanet olsun! Gerçekten kökleşiyorlar. Ve ne oluyor biliyor musunuz? İnsan bunlarla savaşmaya çalışınca, insan bunlarla savaşmaya çalışınca onlar aslında daha çok yerleşiyorlar. Bu tuhaf değil mi? Onlar daha çok içe işliyorlar. Yapmamaya çalıştığınız o lanet şeyi daha da çok yapmaya başlıyorsunuz çünkü orada eski kalıpların lineer ve lokal kalmasını sağlayan zihinsel enerji odaklanması var. Bu odaklanma kalıpları sabit tutuyor.

Siz zihninizde bu şeyler ile savaşmaya çalışırsanız, siz yaşlanmaya karşı mücadele etmeye çalışırsanız - örneğin, "Ben gençleşeceğim" veya "Ben daha iyi hissedeceğim" diye - çabalar durursunuz, ben afirmasyonlardan (olumlama) hiçbir zaman hoşlanmadım. Ben sekiz yıl önce Sedona'da bunu söylediğim için neredeyse kovuluyordum ama bazı insanlar bunun nedenini fark etmeye başlıyor. Yapılan tek şey dengesizliği olumlamak, hiç hoşlanmadığın o şeyi onaylamak ve o orada kalacaktır.

O halde ne yapmalı? Ne yapmalı? Yapılacak şey aynen bizim şimdi yaptığımız şeydir. Biraz gülmek, biraz kahve içmek ve enerjinin hizmet etmesi için izin vermek.

Bugün nasıl başladığımızı hatırlıyor musunuz? Doğaçlama, prova yapılmamıştı, tartışılmamıştı bile. Kimse ne ile karşılaşacağını bilmiyordu. "Kahvem nerede?" Ve o enerjiye size hizmet etmesi için izin vermek. Umarım bunun sizin üzerinizde bir etkisi olmuştur. Ve enerjinin basitçe size hizmet etmesine karşı oluşan direnç ve izin verirseniz hizmet eder.

İzin vermek bu durumda bir kuantum sıçramasıdır. Belki "kuantum" aşırı kullanılmış bir terim ama bu lineer olmayan, öngörülemeyen bir sıçrama; eski kalıplardan kurtulmak - bedene dair kalıplardan, çalışma alışkanlıklarına dair kalıplardan - ve onlara karşı bir savaş veremeyiz ama izin verebiliriz.

Bakın izin vermenin işe yaramasının nedeni o kalıpların enerjinin doğal halinde olmamalarından.

Bu tıpkı çömlekçinin eline aldığı toprağın çömlek, vazo haline gelmesi gibi bir şey ve bu hoş, bu güzel. Ama neticede onların sonsuza kadar o şekilde kalması doğal değil. Şeyler bu nedenle kırılıyor, bozuluyor. Onlar doğal hallerine dönüyorlar.

Kalıplar, çömlekçilik bir süre güzeldi. Ama bu hep o şekilde yapılması için değildi. Sizin kalıplarınız, bunlar kendi yaratımınız olsalar da veya kitle bilinci tarafından yaratılmış olsalar da, binlerce yılda yaratılmış olsalar da sonsuza kadar kalacaklar diye yaratılmadılar.

Üstat enerjilerin değişim zamanının geldiğini fark eder.

Şimdi yoldan çekilme ve izin verme vakti. Gerçek anlamda izin vermek. İzin vermek konusunda sadece konuşmak değil ama kuantum olana izin vermek, planlardan çıkmak anlamında.

(duraklama)

Kalplar ile bin ömür, bu şimdi değişiyor.

Bu insana biraz korkutucu geliyor ama Üstada nefis geliyor. Enfes.

(duraklama)

Bin ömür vazo yaratmak ve biz şimdi tamamen bambaşka bir şeye doğru ilerliyoruz.

(duraklama)

Bu noktada izin verilir. Ve enerjilere size hizmet etmesi için izin vermek; o kahvenin sizin ayağınıza getirilmesi için izin vermek.

(duraklama)

Hayatınıza baktığınızda belki hoşunuza gitmeyen bir şeyler görüyorsunuzdur, bırakmaya hazır olduğunuz ama hala orada olan şeyler. Neden? İşte burası kendinize onun, mücadele vermenin veya stresli olmanın, berraklıktan yoksunluğun neden hala orada olduğu yanıtını duymak için sizin izin verdiğiniz nokta." O orada çünkü o bir şekilde size hizmet ediyor ve o siz izin verecek olsanız değişmeye o kadar hazır ki, değişime o kadar istekli ki.

(duraklama)

Bunların hiçbirisi o kadar zor değil. Bunların hiçbirisinde çok büyük sırlar gizli değil.

(duraklama)

Aslında bir değişime, kalıplardan çıkmaya gerçekten olanak tanımak tuhaf değil mi, bu aslında sizin düşündüğünüz şeyin antitezi. Bu onun üzerinde çok çalışmak demek değil. Bu bir sırra vakıf olmak değil. Bu lanet olası sadece doğal bir hale, doğal bir evrime izin vermek.

Kalıptan çıkınca bir tür enerji hareketi meydana gelir; sizin bedeninize ışığı getiren bir enerji hareketi, sizin bedeninizi Bilinç Bedenine getiren bir enerji hareketi. Bu doğal bir hareket. Bu zarif bir hareket.

Bunu bir anlığına hissedin. Bedene ışığı getiren o zarafet dolu hareketi bir anlığına hissedin.

(duraklama)

Şimdi o zarif hareketi hissedin, o genişleyen, özgür enerji hareketini...

(duraklama)

onu düşünmeye, onu zihinsel olarak zorlamaya nazaran onun olmasını istemek. Bu iki enerji arasındaki farkı hissedin. Bir şeyi zihinsel olarak yapmaya çabalamak...

(duraklama)

yerine ona izin vermek.

(duraklama)

Büyük bir fark değil mi?

Biliyorum bazılarınız, "Eh, izin vermek. Benim bir şey yapmam gerekmez mi? Hayır. Hayır. Biz bu nedenle merabhları yarattık. Hayır. Onu sadece nefesle içinize çekin.

(duraklama)

Bazılarınız, "Eh, bir ilahi filan söylemeyecek miyiz şimdi" diye soruyor. Hayır. Sizin şu an yapabileceğiniz şey müziği dinlemek. Veya şekerleme bile yapabilirsiniz.

Ama biz bu bilinçteyiz, biz, "Hadi bin ömürlük kalıpları salıverelim. Hadi onların doğal hallerine dönmelerine izin verelim" arzusunda ve bilincindeyiz. Ve sonra siz sadece onun olmasına izin verirsiniz.

(duraklama)

Bu sadeliktir, ben sizin ona; Üstadın sadeliği diyeceğinizi var sayıyorum ve sonra harika bir şey olur. Aniden, "Ben Buradayım. Ben kalıpların çıkmış bir şeklide Buradayım. Ben Burada ışığımdayım. Vay! Keşke bu kadar kolay olduğunu bilseydim. Evet. Ben Burada ışığımdayım, benim bedenim olan ışıkta."

(duraklama)

Benim bilişim olan ışığım.

(duraklama)

Geceleri benim rüyama giren ışığım.

(duraklama)

Uyanık olduğum her an benim farkındalığıma giren ışık. Ben ışığım içinde Buradayım.

Ve sonra olur.

(duraklama)

Sizin şu anda destansı bir değişim geçiriyorsunuz, bedende ve zihinde gerçekten destansı değişimler ve bu değişimler sizin düşünebileceğiniz türden değişimler değil. Siz bu değişimleri zihinsel olarak planlayamazsınız. Siz bu değişimleri yapmak için çabalayamazsınız. Bunlar zihnin kapasitesini aşar; bunlar zihnin mümkün diye kabul edebileceğinin ötesinde şeyler.

Değişim her şekilde geliyor. Duyularınız değişiyor, realiteyi algılma şekliniz değişiyor.

Biz bu konuda - duyularınız - bir süre konuştuk. Duyular sizin realiteyi algılamanızın bir yolu ama bütün bunlara şimdi başka bir şeyler oluyor. Sadece duyular değişmiyor, ki bu da çok büyük bir şey. Çok muazzam bir şey.

Şu anda sizin içinizde değişim meydana geliyor ve yaratma şeklinizde değişiklik oluyor.

(duraklama)

Nasıl yaratıyorsunuz. Sınırlı bir şekilde, küçük miktarlarda artan bir şekilde.

Ama o değişiklikler var ve ben bu konuda konuşmak için bugün bu bölüme gelmemizi bekledim. Ben duyular hakkında, sizin realiteyi algılma biçiminiz hakkında konuştum ve konuşmaya da devam edeceğim. Ama ben sizden bir anlığına siz yaratırken - realitenizi yaratırken, enerji akışınızı yaratırken, herhangi bir şey yaratırken, mutluluk yaratırken hangi kalıplara sahiptiniz hissetmenizi istiyorum.

Yaratma şekliniz. Bu herşeyden çok ve haddinden fazla bastırılmış, en sınırlı olanı, bütün kalıplardan en büyük olanı değil mi?

(duraklama)

Küçük yaratımlar. Çoğunlukla renksiz yaratımlar. Tamamlanmamış yaratımlar. Çoğunlukla korkutucu yaratımlar, çok az büyük yaratım.

(duraklama)

Ben'im bir yaratıcıdır.

(duraklama)

Siz özünüzde, kalbinizde bir yaratıcısınız. Bütün kalıpların en büyüğü sizin gerçek Öz'ünüzü, doğuştan kazanılan hakları, varlığınızın haklarını, varolma hakkını sınırlayandır. Kalıplara sokulan bunlardı. Geri tutulan bunlardı. Bugün sorulan bütün soruların yanıtının, bütün konuşmaların özü bunlardır.

"Yaratıcı olan o Ben'im nerede?"

Biz bugün bu kalıbı değiştiriyoruz ve buna izin veriyoruz. Bugünkü hemen her şey biz bu noktaya - yaratma şeklinizdeki kuantum değişime - ulaşabilelim diye bir dikkat dağıtıcı idi.

(duraklama)

Ve doğru yaparsınız; sizin eski yaratma yönteminiz artık iş görmeyecek. Siz bunu son zamanlarda keşfettiniz. O eski yöntem artık işe yaramıyor.

Hadi o değişime hemen şimdi izin verelim.

Sadece izin verin. Onu düşünmeyin. Onu strese dönüştürmeyin. Hatta ona odaklanmayın bile. Sadece izin verin - o çok eski kalıbın kuantum, çoklu-kozmik, heyecan verici, genişleyici olanla değişmesine izin verin.

(duraklama)

Hadi sizin yaratma kalıbınızı kıralım.

Tanrım o gerçekten çok eski ve sıkıcı, korkutucu, ustaca değil.

Derin bir nefes alın ve özgür yaratıcıya izin verin.

Sizin sadece derin bir nefes almak ve izin vermekten başka yapmanız gereken bir şey yok. Bu sizi değiştiren ve özgürleştiren, sizi açan enerjiyi çeken ışığı içeri getiren bir bilinç yaratır.

Lanet olsun! Yaratıcı olmamak ya da sınırlı yaratıcı olmak gerçekten, gerçekten zor olmuş olmalı.

(müzik sona erer)

Güzel, derin bir nefes sevgili dostlarım. Güzel, derin bir nefes.

(duraklama)

bedeniniz biraz ağrıyabilir. Siz zihninizin içinde bir mücadele olduğunu hissediyorsunuz. Siz kesinlikle yönsüz hissedebilirsiniz. Siz bazen merkezinizden çıkmış gibi hissedebilirsiniz ve bu noktada derin bir nefes alır ve izin verirsiniz ve yaptığınız şeyin normalde 170 yıl sürmesi gerekirken sizin bunu birkaç kısa yılda gerçekleştirdiğinizi fark edersiniz.

Siz normal olmaktan belirgin bir şeklide farklı olmaya, kesinlikle özgün olmaya doğru gidiyorsunuz. Evet!

O halde hadi güzel, derin bir nefes alalım.

Ve siz biraz korktuğunuz ve ağladığınız zaman derin bir nefes alır ve şunu hatırlarsınız...

ADAMUS VE İZLEYİCİLER: Tüm yaratımda her şey yolunda.

ADAMUS: Bunun yanı sıra sizler benim sevgili dostlarım olduğunuz için ben büyük memnuniyet duyuyorum. Teşekkür ederim. Teşekkür ederim. (izleyiciler alkışlar)

İngilizce aslından çeviren: Meltem Taban