• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/kirmizicember/
                                       BAĞIŞBAĞIŞ
        
    

Kanatlar Dizisi: Şaud 8


Adamus Mesajı Geoffrey Hoppe kanallığı ile 7 Nisan 2018'de Kırmızı Çember'e sunulmuştur.








Ben Ben'im Egemen Alan'dan Adamus.

Ah! Yeniden burada olmak güzel ve umarım bu ay iyi kahve vardır. Umarım çay içmek zorunda kalmayız. Hey, bana mı işaret ediyorsun?

LİNDA: Ah, evet. Çok yakışıklısın. (kahvesinden bir yudum alır)

ADAMUS: Konu buradan açılmışken, Yükselmiş Üstatlar Kulübü'nde bana St. Tavuskuşu diyorlar çünkü ben ortalıkta bir tavuskuşu gibi gururlu bir şekilde dolaşıyorum. Ben bizim burada birlikte yaptığımız şeyden çok gurur duyuyorum. (izleyiciler alkışlarlar) Bizim burada yaptığımız şey gerçekten hayranlık uyandıran bir şey.

Geçen aydan sonra, doğrudan yapılan yönlendirmeden sonra kaç kişinin Kırmızı Çember'den ayrıldığını biliyorsun ama...

LİNDA: On bin kişi.

ADAMUS: ... gerçek rakamlar ne mi? Linda on bin diyor. Aslında kaç kişi ayrıldı biliyor musunuz? Kaç kişi - "Enerjinin size hizmet etmesi için şimdi istekliliğin olması gereken zaman." dediğim için çok kırıldı? Kaç kişi sanıyorsunuz? (birisi, "Hiç kimse" der) Hiç kimse. Hayır, hiç kimse değil. Yirmi yedi kişi. Yirmi yedi kişi. Çok kötü değil.

LİNDA: Yirmi yedi mi? Bu etkileyici.

ADAMUS: Yirmi yedi kişi o kadar üzüldü ki...

LİNDA: Vay.

ADAMUS: ... onlar tüm Kırmızı Çember kitaplarını attılar, yaktılar. Üyelik kartlarını yırttılar.

LİNDA: Vay!

ADAMUS: Onlar üstlerini başlarını dağıtıp, "Artık Kırmızı Çember yok" dediler.

LİNDA: Vay.

ADAMUS: Ben aslında çok daha fazla kişi olur sandım ve Yükselmiş Üstatlardan bazıları da çok kişi olur diye düşündü. Onlar, "Kırmızı Çember'den ayrılanları ben alırım. Ben onları grubuma dahil ederim." diye düşündüler ama avuçlarını yaladılar. Ayrılan 27 kişi bunu istemedi. (bazı kıkırdamalar)

Yani sadece 27 kişi ayrıldı. Bu beni çok gururlandırdı çünkü evet o biraz sert bir mesajdı ve çok netti. Ben, "Eğer siz enerjinin size hizmet etmesine hazır değilseniz çıkın. Herkesin iyiliği için bunu şimdi yapın çünkü bizim gittiğimiz yerde buna yer yok." dedim. Ki gerçekten yok.

Bu, 27 kişiyi izlemek açısından ilginç bir ay oldu ama hepiniz gerçekten nerede olduğunuzu, nereye gittiğinizi, enerjiyle olan ilişkinizi düşünüyorsunuz, siz gerçekten içinize bakın ve "Ben eski sorunları bırakmak için istekli miyim?" diye sorun. Onları işlemden geçirmek değil, onlarla savaşmak değil, onları düşünmek değil, siz sadece şunu deyin, "Ben bitirdim. Buraya kadar. Ben bunları salıvermeye istekliyim." Ve sadece o isteklilik her şeyi değiştirecektir. Ve aslında bunun güzel yanı sizin fazla bir şey yapmak zorunda olmayışınız. O isteklilik bilgeliğin içeri gireceği, Üstadın içeri gireceği kapıyı açar ve der ki, "Edith ben senden her şeyini alacağım" - ve sende hala biraz var tatlım ama ah buraya kadar geldin - "Ben senin her şeyini alacağım. Sen şimdi serbest bırakmaya istekli olduğun için ben..." (onun atkısını alır) "Ben onları bilgeleştireceğim. Ben sadece eski sorunları sıkıp çıkaracağım. (kadının atkısını alır) Ben sadece onları bilgeleştireceğim o kadar. (atkıyı fırlatır) Ah atkıdan nefret ediyordu. (kahkahalar) Gerçekten nefret ediyordu.

Sorunlarınızı serbest bırakma istekliliğiniz sizin tüm yaşamlarınızın bilgeliğini içeren Üstada izin vermenizi sağlar. Siz istekliliğiniz ile Üstadın içeri girmesine ve her şeyi - para ve ilişki ve sağlık ve özdeğer sorunlarınızı - bilgeleştirmesine izin verirsiniz; onları bilgelik haline getirirsiniz. Sizin herhangi bir şey yapmanız gerekmez. Sadece sabah kalkın, kahvenizi yapın ve günün geri kalan kısmında ne istiyorsanız onu yapın. O kadar. Ve eğlenin. Hayattan zevk alın. O kadar ve o isteteklilik her şey demektir. O kadar.

Siz bunların hepsini düşünmek zorunda değilsiniz. Düşünemezsiniz. Ben bunun önemini yeterince belirtemiyorum. Siz bunları düşünerek halledemezsiniz. Aranızdan bazılarına, bazı noktalarda şu kitabı yazmak cazip gelecek, biliyorsunuz işte, "Benim yolculuğum" 4.221 sayfa, "Benim Aydınlığa yolculuğum". (Adamus kusar gibi ses çıkarır) Bu sadece...

LİNDA: O da neyin nesiydi? (Adamus yeniden kusar gibi yapar)

ADAMUS: Biraz kusmuk - (kusmuk!) - çok değil. Sadece - (kusmuk!) - biraz kusmuk. Ve siz bunların farkındalığına varacaksınız, neden? Neden? Yani hepsi hikaye, siz bunu düşünerek yapamazsınız ama siz bunlara izin verebilirsiniz. Siz bunlara izin verebilisiniz. Siz bolluğa ve ilişkilere ve hayatınızdaki her şeye izin verebilirsiniz. Hepsi bu.

Ha, evet, St. Tavuskuşu. Ben sadece Yükselmiş Üstatlar Kulübü'nde gururla dolaşıyorum, evet (birisi, "Yu huu!" diye bağırır) ve - tüyler döküldü (kahkahalar) Anlayın. Çok fazla sözcük sarf etmeme gerek yok. Bu sadece tüylerin dökülmesine izin verme meselesi. Ben Şambra ile gurur duyuyorum. (birisi yeniden, "Yu huu" diye bağırır) Biz zaman zaman alışılmıştan farklı olabiliyoruz... (izleyiciler alkışlarlar) ve ben sizinle gurur duyuyorum.

Biz çoğu zaman alışılmıştan farklıyız. Alışılmıştan farklı çünkü öyle olmamız gerekiyor. Alışılmıştan farklı çünkü bizim eski kalıplardan çıkmamız gerekiyordu ve bunu yapmak kolay değildir çünkü siz ne yaptığınızı biliyorsunuz. Siz eski bir kalıbı terk etmeye çalışıyorsunuz ve siz eski kalıptan çıkmaya çalışırken yeni bir kalıp oluşturuyorsunuz. Bu çok işe yaramıyor. Biz o nedenle bugün sondan başlayacağız. Ben sondan başlamayı seviyorum. Bu yine lineer, biz ters yönde gidiyor gibiyiz ki bu da Linda'yı kesinlikle deli ediyor. O ve bazılarınız giriş, gelişme ve sonu olan ve çok da uzun olmayan çok direkt bir mesaj istiyor.

Biz bugün bir sıçrama yapacağız. Biz sondan başlayacağız. Yani...

LİNDA: Sen hep sıçrıyorsun.

ADAMUS: Adamus iken öyle. Ben St. Germain iken gerçekten sıkılıyorum. (kahkahalar) Ben Adamus ile daha çok eğleniyorum. Doğrusunu söylemek gerekirse biz "Üstat Yaşamı, Ben Yaratımım"ı çekerken, ilk bölümleri ben ve St. Germain birlikte yaptık ama sonra o beni bile yordu. Benim nihayetinde son bölüme zorla Adamus olarak girmem ve biraz eğlenmem gerekiyordu. Siz orada altı bölüm, yedi bölüm boyunca öylece orada durmanın ne kadar zor olduğunu anlamıyorsunuz, "Ve siz o nedenle yaratım olmalısınız..." (Linda monoton bir sesle dalga geçer) Yaratıma şunun için izin verin..." Benim sonunda bundan kurtulmam ve siz olan Adamus olmam gerekiyordu. Siz olan. O hepimiz tarafından yaratılmış bir karakterdir.

LİNDA: Kulağa çoklu kişilik bozukluğu gibİ geliyor!

ADAMUS: Bazen hoşuna gider. Bazen nefret edersin. (kıkırdamalar artar)

Yeter

Hadi bugün sondan başlayalım. Ve - eğer sakıncası yoksa sadece arkanıza dönüp ekibin tepkisine bakın - hadi başlamak için videoların jeneriklerini izleyelim.

LİNDA: Ah, bunu sevdim.

ADAMUS: Evet, neden böyle başlamaya...

LINDA: Evet, başla tabii.

ADAMUS: Neden sondan başlamayalım.

LİNDA: Evet, neden olmasın?

ADAMUS: Şimdi başlamadan, başlamadan bir şeye dikkat çekmek istiyorum. Ben sizin karşınızda bir noktada durmak istiyorum ama bazen, evet, döngülere giriyorum, tekrar ediyorum. Bu ay bu şekilde derken öbür ay şu şekilde diyorum. Ben altı ay sonra aynı şeyi başka bir şekilde anlatıyorum. Ben bazen sizin bunu gereğinden fazla bulduğunuzu biliyorum ve siz her seferinde buraya yeni bilgi edinmek için gelmeyi seviyorsunuz ama eski bilgi gerçekten özümsenene kadar, gerçekten hissedilene kadar yeni bir bilgiye fazla yer verilmez çünkü o zaman her şey gerçekten de kafa karışıtırıcı olur.

O nedenle benim bazen bazı şeyleri durmadan tekrar etmem gerekiyor. Ben bunun için saatlerimi harcıyorum. Biz izleyicilerle aramızda yaptığımız o inter aktif şeyi yapıyoruz. Ama sonra arada bir benim dikkatimi çeken bir şey oluyor. Onlar benim anlatmaya çalıştığım her şeyin beş dakikalık mükemmel bir özeti. Her şeyin. Onlar bu yüzden videoların jeneriklerinde yer alacaklardı ama onlar şimdi gerçekten sondan gelip başta olmayı hak ediyorlar. Biz bunu Şimdideki Gelecek diye adlandırıyoruz. Bu gelecekte olacaktı. O, şimdi Şimdide. Yani o bizimle şimdiki zamanda olan gelecekteki Şimdi, tabii bu fark ediyorsa. (kahkahalar)

Hadi o zaman jenerikleri izleyelim. Işıklar azalsın ve evet ve bazıları bunun Bob Newhart'ın bana yaptığı kanallık olduğunu söylüyor. Tüm ışıkları azaltalım.

(videoların jenerikleri başlar, bunu Bob Newhart gösterisinden eğlenceli bir bölüm izler)

Bugünkü Şauda enerjinizi kattığınız için teşekkürler.

Şimdi Bob Newhart takdim ediliyor (Adamus'a mı kanallık yapıyor?)

KATHERİNE BİGMAN (hasta): Doktor Switzer?

DR. SWİTZER (Bob Newhart): Evet, içeri gelin, ben de ellerimi yıkıyordum.

KATHERİNE: Ben Katherine Bigman'im. Beni Janet Carlisle sevketti.

DR. SWİTZER: Ah, evet. (izleyenler alkışlarlar) Bir sandıkta canlı canlı yanma korkusu.

KATHERİNE: Evet. Evet, o benim. Uzanayım mı?

DR. SWİTZER: Ah, hayır, hayır. Biz onu artık yapmıyoruz. Sadece oturun ve fiyatlandırma konusunu anlatmama izin verin. İlk beş dakika için beş dolar ücretlendirme yaptım ve ondan sonra kesinlikle bir ücretlendirme yok. (kahkahalar) Nasıl, iyi mi?

KATHERİNE: Harika! (kıkırdar) Doğrusu gerçek olamayacak kadar iyi.

DR. SWİTZER: Şey, ben seansımızın beş dakikayı geçmeyeceğin de garanti edebilirim. (kahkahalar) Şimdi biz sigorta dahilinde faturalandırma yapmıyoruz yani sizin nakit veya çekle ödeme yapmanız gerekecek.

KATHERİNE: Vay, tamam.

DR. SWİTZER: Ve ben değişiklik yapmam.

KATHERİNE: (kıkırdar) Peki.

DR. SWİTZER: Ve... hadi! (kahkahalar)

KATHERİNE: Hadi ne?

DR. SWİTZER: Bana anlatmak istediğin soruna gel.

KATHERİNE: Ah, peki. Şey, benim bir sandıkta canlı canlı yanma korkum var. (kahkahalar artar) Ben, canlı canlı yanmayı düşünmeye başlıyorum ve ben paniklemeye başlıyorum.

DR. SWİTZER: Şimdiye kadar hiç seni bir sandıkta canlı canlı yakmaya çalışan oldu mu?

KATHERİNE: Hayır. Hayır ama bunu düşünmek hayatımı dehşet verici bir hale getiriyor. Yani ben tünellerden geçemiyorum ya da asansöre binemiyorum ya da bir eve giremiyorum... sandığa benzeyen herhangi bir şeye. (kahakahalar)

DR. SWİTZER: Yani sen kolostrofobik olduğunu söylüyorsun.

KATHERİNE: Evet. Evet, öyle.

DR. SWITZER: Tamam. Şey, hadi başlayalım Katherine. Ben sana şimdi iki kelime edeceğim. Ben senden bunu çok, çok dikkatli dinlemeni istiyorum. Ben senin sonra ofisten çıkarken o kelimeleri bereberinde götürmeni ve hayatına katmanı istiyorum.

KATHERİNE: Bunları not alayım mı?

DR. SWİTZER: Şey, eğer bu senin daha rahat hissetmeni sağlayacaksa olur. sadece iki kelime. Biz çoğu insanın bunları hatırladığını gördük. (kahkahalar)

KATHERİNE: Peki.

DR. SWİTZER: Hazır mısın?

KATHERİNE: Evet.

DR. SWİTZER: Peki, işte kelimeler. KES ŞUNU!! (kahkahalar)

KATHERİNE: Pardon?

DR. SWİTZER: Kes şunu!

KATHERİNE: Kes Şunu?

DR. SWİTZER: Evet. k-e-s. İkincisi de ş-u-n-u!

KATHENE: Siz ne diyorsunuz?

DR. SWİTZER: Komik olduğunu biliyorsun, ben iki basit kelime söylüyorum ve ben sana kaç kişinin tam olarak senin söylediğin şeyi söylediğini söyleyemem. Yani bunun Eskenazi dili olmadığını biliyorsun Katherine. Bu İngilizce. (kahkahalar artar) Kes şunu!

KATHERİNE: Yani benim bunu sadece kesmem gerek.

DR. SWİTZER: İşte başlıyorsun. Yani sen hayatını korku içinde geçirmek ya da bir sandıkta canlı canlı yanarak ölmek istemiyorsun demek istiyorum, öyle değil mi? Yani bu kulağa ürkütücü geliyor değil mi? (kahkahalar)

KATHERİNE: Öyle.

DR. SWİTZER: O zaman kes! (kahkahalar artar)

KATHERİNE: Yapamam, çocukluğumdan bu yana bu böyle.

DR. SWİTZER: Hayır, hayır. Hayır! Biz oraya girmeyeceğiz. Sadece kes. (kahkahalar)

KATHERİNE: Yani ben sadece canlı canlı bir sandıkta yanmaktan korkmayı kesmeliyim.

DR. SWİTZER: Anladın. İyi kız. Şey, bu sadece... sadece üç dakika sürer, yani üç dolar tutacaktır. (kahkahalar)

KATHERİNE: Ama bende sadece beş dolar...

DR. SWİTZER: Şey, değişiklik yapmıyorum. (kahkahalar)

KATHERİNE: Sanırım o zaman beş dakikayı dolduracağım.

DR. SWİTZER: İyi. Peki başka hangi sorunları konuşmak istersin?

KATHERİNE: Eh, bende bulumia var. Ben parmağımı boğazıma sokuyorum.

DR. SWİTZER: Kes şunu!! (kahkahalar) Nesin sen, deli falan mı? Bunu yapma!

KATHERİNE: Ama ben bunu yapmaya mecburum. Annem bana şişko derdi...

DR. SWİTZER: Hayır, hayır! Hayır, biz oraya girmeyeceğiz. (kahkahalar)

KATHERİNE: Ama şöyle rüyalar görüyorum... (kahkahalar)

DR. SWİTZER: Hayır, biz oraya da girmiyoruz.

KATHERİNE: Ama yıldız falıma göre...

DR. SWİTZER: Biz kesinlikle oraya girmiyoruz. (kahkahalar) Sadece kes! Başka ne var?

KATHERİNE: Şey, erkeklerle olan ilişkilerimde kendime zarar veriyorum.

DR. SWİTZER: Kes şunu!! Bir erkekle olmak istiyorsun değil mi?

KATHERİNE: Mm hımm. Mm hımm. Evet.

DR. SWİTZER: Şey, o zaman kes şunu! (kahkahalar) Öyle koca bir bebek gibi olma. (kahkahalar artar)

KATHERİNE: Ellerimi çok fazla yıkıyorum.

DR. SWİTZER: Bunda sorun yok.

KATHERİNE: Öyle mi?

DR. SWİTZER: Ben ellerimi hep yıkarım. Her yer mikrop dolu. Evet, bu konuda endişelenme. (kahkahalar artar)

KATHERİNE: Otomobil kullanmaya korkuyorum.

DR. SWİTZER: Şey, kes şunu! (kahkahalar) Gitmek istediğin yere nasıl gideceksin? Bin arabaya ve git, antika şey! Kes şunu! (kahkahalar)

KATHERİNE: Sen kes! Sen kes!

DR. SWİTZER: Sorun ne Katherine?

KATHERİNE: Bu hoşuma gitmedi! Ben bu terapiden hiç hoşlanmadım. Sen bana sadece kesmemi söylüyorsun!

DR. SWİTZER: Ve bu senin hoşuna gitmiyor.

KATHERİNE: Hayır, gitmiyor.

DR. SWİTZER: Yani sen bizim çok hızlı gittiğimizi düşünüyorsun değil mi?

KATHERİNE: Evet. Evet, öyle.

DR. SWİTZER: Tamam. O zaman sendeki her şeyin temizlenmesi için sana 10 kelime söylememe izin ver. Bunları not etmek için kağıt ve kalem ister misin?

KATHERİNE: Tamam. (kahkahalar)

DR. SWİTZER: Hazır mısın?

KATHERİNE: Mm hımm.

DR. SWITZER: Tamam, işte on kelime: Kes şunu ya da ben seni canlı canlı bir sandıkta yakacağım! (izleyenler alkışlarlar)

ADAMUS: Yani sevgili Şambra ben bunu daha iyi ifade edemezdim. Yok artık! Yok artık. Bob Newhart'ın dediği gibi, "İki kelime. Bunları not almak ister misiniz?" Bunları not etmeye ihtiyacınız var mı? İki kelime: yok artık. Yok artık ya da siz aynı şekilde başka bir yaşam daha yaşayacaksınız ya da bir sandıkta canlı canlı yanacaksınız. İkisinden biri. Yok artık. Bunun için bir sürü işleme gerek yok. Siz olsaydınız Şambra kadına yani skeçteki kadına çocukluk dönemine geri gitmeyeceğimizi söylerdiniz. Biz yıldız falına ya da onun gibi bir şeye girmiyoruz. Sadece artık yok. Söylemeniz gereken tek şey bu. Yok artık. Yalnız bu kadar çok insanın sorunlarına tutunması ilginç.

Hepsi bu kadar. "Yok artık. Kes şunu ya da her neyse. Ben bitirdim." Bolluk sorunları yok artık. Biz bugün enerjinin size hizmet etmesi ile ilgili olan başka bir düzeye geçeceğiz. Yok artık. Yok artık! Ve siz tutunmakta ısrar ediyorsanız, bahaneler buluyorsanız veya "Ama ben denedim" diyorsanız, kesin bunu. Yok artık. Bu denemekle ilgili bir şey değil ve ben geçen ay Şambra'nın yüzde 42'sinin, "Ama ben denedim" dediğini biliyorum. Hayır, siz bir şey denemediniz. Siz bol bol sorunlarınızı düşündünüz. Siz belki o sorunların nasıl oluştuğuna ve ne kadar uzun zamandır var olduğuna şaşırdınız ama biz oraya girmeyeceğiz. Bu basitçe, "Yok artık. Bitti." meselesidir. Siz sonra derin bir nefes alın ve enerjilerin size hizmet etmesine izin verin. Siz derin bir nefes alın ve o eski acı veren sorunu bırakmaya istekli olduğunuzu fark edin.

Çoğunuz zihninizde şöyle diyorsunuz, "Ah, bilirsin işte, ben onları serbest bırakmaya hazırım." Ama bırakmadınız. Bırakmadınız. Onlar hala oradalar ve onlar hala siz onların orada olmasını istediğiniz için oradalar. Bana sinirlenin umurumda değil. Siz hala onların orada olmasını istiyorsunuz. Onlar konforlu bir alan gibi bir şey olmuşlar. Onlar sizin kimliğinizin bir parçası gibi ve onlar her şeyden çok katmerli kocaman anılar. Katmerli kocaman anılar ve siz basitçe onları bırakmaya istekli değilsiniz. Siz bahaneler buluyorsunuz. Siz, "Bundan nasıl kurtulacağımı bilmiyorum." diyorsunuz. Bu gerçekten basit - "Ben bundan kurtulmaya istekliyim. Yok artık. Bitirdim." İlerleyin. O kadar.

İşte ben bu klasik skeçi görünce bunları daha iyi bir şekilde anlatamazdım diye düşündüm. Bütün kurgu, bütün... biliyorsunuz çoğu insan gerçekten danışmanlık alıyor - Sir Gary, Dr. Gary (izleyenlerin arasında oturan bir psikolog) siz bu konuda benimle hemfikir olabilir ya da olmayabilirsiniz - danışmanlık alanların çoğu şeylerin gerçekten değişmesini istemiyorlar. Belki biraz daha iyileştirilebilirler ve onların kederli hikayelerini dinleyecek birine ihtiyaçları var ama onlar gerçekten de daha iyi olmak istemiyorlar. Onlar bunu gerçekten istemiyorlar. Bu etkleyici bir şey.

Modern insan psikolojisi ne kadardır bilmiyorum, 120 yıldır, yaklaşık olarak, 150 yıldır var ve bir dereceye kadar hizmet de ediyor. Bir farkındalık düzeyi getiriyor. Ama yine de herhangi bir danışmanlıkta enerjiler çok sıkışıyor. Daha derin bir kalıp halini alıyorlar. Onlar şöyle bir inanç oluşturuyorlar, "Ben gerçekten yaralıyım. Ben gerçekten bir kurbanım. Ben gerçekten bir para elde edemem. Gerçekten komplolar var." Ve siz sonra bunları deneyimliyorsunuz, o gerçekliği ve sonra da bunlara inanıyorsunuz. Ve tabii siz o gerçeklikte olup bunlara inandığınızda enerjiye ne oluyor? Enerji kesinlikle bunu destekliyor. Enerji bunu yüzde 100 destekliyor.

Yani biz bu noktadayız ve biz basitçe, "Yok artık. Kes şunu." diyoruz. Siz zaman zaman benim, "Kes şunu! Kes şunu!" dediğimi işiteceksiniz. Bu kadar. Hepsi bu. Kesin şunu ki biz de ilerleyelim.

Hadi güzel, derin bir nefes alalım.

Çöp Günleri

Bedeninizde muazzam derecede değişiklikler oluyor. Siizn DNA'nız değişiyor ve bilim şimdi onun değişebileceğini anlıyor. "Hayır, DNA her zaman DNA'dır, değişmez." denilmesinin üzerinden çok uzun bir zaman geçmedi. O, değişiyor.

Son araştırmalara göre, sanırım Nasa'nın bir araştırmasıydı, uzayda olan biri bir süre yerçekiminin etkisinden çıktığında - mecazi, gerçek yerçekiminden, metaforik yerçekiminden - biri yerçekiminden çıktığında DNA değişiyor. O, bilinçte meydana gelen değişime karşılık veriyor.

Biz şu anda konuşurken sizin DNA'nız değişiyor. Sizin bütün bedeniniz değişiyor ve ben sizin o şanlı ışık bedeni hemen istediğinizi biliyorum ama siz size aşırı gelmeyecek bir hızda bir sürü değişimden geçiyorsunuz.

Sizin zihniniz - onu hatırlıyor musunuz? (Adamus kıkırdar) Sizin zihniniz bir sürü değişimden geçiyor ve benim sık sık dile getirdiğim bir şeyi hatırlayın, "Sizin şu anda yaşadığınız her şey sizin bedenli farkındalığınızla ilgili." Siz sağlıksız değilsiniz; sizin hafızanız zayıflamıyor ve siz yaşlanmıyorsunuz. Bunlarla alakası yok. Siz zihinsel olarak öncesine göre daha hasta hale gelmiyorsunuz. (bazı kıkırdamalar) Bunlardan hiçbirisi değil. Şu anda her şey bedenli farkındalık ile alakalı. Her şey. Ve siz bunu temel olarak anlarsanız ve siz, "Bende yanlış olan ne var ve ben yarın öleceğim ve ben neyi yanlış yapmadım ki?" diye endişe etmeyi bırakırsanız derin bir nefes alırsınız. Hepsini bırakın. Hepsini bırakın. Her şey bedenli Farkındalık ile ilgili.

Siz şu anda çok yüksek bir düzeyde değişim geçiriyorsunuz. İşte ben bu nedenle geçen ay sizin hala hayatta olmanıza sürpriz dedim, bunu yaşadığınız şeyler nedeniyle söyledim. Sizde harika bir şey var, sizde kimsede olmayan bir baş etme mekanizması var. Siz muazzam derecede rahatsızlığı, fiziksel acıyı, zihinsel becerilerden yoksunluğu ve her şeyi kaldırmaya isteklisiniz ve siz kendinizi buna şartladınız. Siz kendinize sanki hani iğne yapılarak verilen şeye ne deniyordu - Novocain veya anestezi ya da her neyse - ondan yaptınız ve o nedenle bunlar tamamıyla dayanılmaz gelmiyor, sizi bedenli aydınlanmaya götüren bu değişimleri delirmeden veya bedeniniz zayıf düşemeden yaşayabiliyorsunuz yani bu bile kendi içinde bir mucize gibi.

Siz eski sorunları bırakmaya istekli olduğunuzu söylediğinize göre şöyle şeyler olduğunu göreceksiniz, siz bir döngüden geçeceksiniz, katı bir kalıptan değil ama siz önümüzdeki birkaç yıl boyunca sadece bir süreliğine döngüsel bir şeyden geçeceksiniz, siz bu döngüde yaklaşık olarak - lütfen bunu takviminizde işaretlemeyin çünkü bu yaklaşık olarak böyle - her 14 günde bir, bir ayarlanma sürecine gireceksiniz. Bu bir günde birkaç saat sürebilir, bu, birkaç gün sürebilir ama muhtemelen 48 saatten fazla sürmeyecektir.

Siz bir ayarlanma yaşayacaksınız. Siz bunu bir süre yaptınız ama bu 14 günde birden biraz daha fazla aralıklıydı ve siz şimdi bir ya da belki iki gün boyunca kötü hissedecek, gerçek odağınızı kaybedecek, doğru kelimeyi bulamayacak, otomobilinizin anahtarlarını bulamayacak, isminizi hatırlamayacaksınız ve bu içsel kaos bir ya da iki gün sürecek. Siz kendinizi yeniden düzenliyorsunuz. Siz böyle bir dönemden geçiyorsunuz ve bu sizin gerçekten 24-48 saat arasında çok hızlı değişimlerin meydan gelmesine izin verdiğiniz uykunuza da sirayet edecek ve siz sonra hayattan zevk almaya ya da her ne yapıyor idiyseniz ondan zevk almaya devam edeceksiniz. Siz daha sonra yeni normalinize döneceksiniz ama yeni normaliniz her iki ya da üç haftada bir değişecek.

O nedenle ben sizden bu sürece izin vermenizi istiyorum. Hemen paniklemeyin. Bazılarınıza bu her gün oldu. Değişken kalıplara sahip olan bazılarınız belki bunu bir hafta yaşayacak, sular gerçekten azgınlaşacak ve sonra şeyler sakinleşecek.

Biz, Kırmızı Konsey, sizinle çalışıyoruz ve biz şimdi bulunduğunuz nokta, bedeninizin enerjisi, zihninizin durumu itibarıyla sizin için şu anda uygun olanı söylüyoruz. Şu anda uygun olanı ve aslında hepinizle çalışarak o ayarlanma dönemini yaratıyoruz. Ve bu 14 ila 21 gün arasında olacak. Bazen 14 günde bir olacak. Bu olacak ve siz sonra sakinlikle ve çok daha zarif geçen 18 ya da 20 gün geçireceksiniz ve sonra - baam! - duvara çarpacaksınız.

Bu asla bir adım geriye gitmek değildir. Bu bedenli Farkındalık süreci, sizin bedeniniz ve zihniniz bu yenilik için biraz zamana ihtiyaç duyuyor. Sanki siz rehabilitasyona başlıyor gibisiniz ama bunlar bedeni ve zihni tamamıyla farklı bir düzeyde rehabilite etmek gibi bir şey. Ah, zihninizin şimdi geçireceği şeyler ilginç olacak. Onu gerçekten kaybetmemeniz benim için sürpriz oldu. Şey, bazılarınız onu kaybetti (bazı kıkırdamalar) ama o ilginç şeyler geçirecek. Ah ve zihin korkuyor ve asilik yapıyor ve değerli hayata tutunuyor. O böyle şeyler yapıyor ama sizin şu anda yaşadıklarınız gerçekten ilginç.

Onun için bizim bunu şimdi her 14 günde bir dengeleyeceğimizi hatırlayın ve bir, iki gün içsel olarak rahatsız hissetmenizi sorun yapmayın, belki biraz acı olacak ama gerçekte acı yoktur. Acı diye bir şey yoktur. Acıya dair bir kanıt yok. Hepsi zihindedir.

Siz biraz acı çekeceksiniz. Siz, "Ben kimim? Ben burada ne yapıyorum? Bu bedenli aydınlanma denilen şey gerçekten gerçek mi?" gibi şeyler yaşayacaksınız. Biliyorsunuz bunlar çöp günleri, sadece çöp günleri. Biliyorsunuz arada bir çöpü çıkarmanız gerekiyor. Bunu yapmaktan hoşlanmıyorsunuz. Çöp kokuyor. Kötü kokuyor. Siz ondan kurtuluyorsunuz ve bu nedenle sizin 14 ila 21 günde bir, bir ya da iki gün sürecek olan çöp günleriniz olacak.

Ve bu günlerin geldiğini bilin, siz daha kolay olsun diye çöpünüzün alındığı günleri programlıyorsunuz. (bazı kıkırdamalar) Çöp yerine... biliyorsunuz işte siz şimdiye kadar o çöpü evin her yerine sakladınız. Gerçek anlamda evinizde değil ama fiziksel, zihinsel evinizde. Siz, "Aman Tanrım! Ben bununla ne yapacağım?" diyerek çöpü orada burada, dolaplarda sakladınız. Sonra çamaşır makinesine attınız, içsel çamaşır makinenize, temizlik makinenize. Ama siz onu çalıştırmayı, ona deterjan koymayı unuttunuz ve o şimdi gerçekten kötü kokuyor ve siz şimdi bu haldesiniz. Ve bütün ev, insan özünün evi bir süre sonra tamamen kokmaya başlıyor.

Bizim yapacağımız şey, biz her iki hafta bir çöpü çıkaracağız. Bu kişiden kişiye değişecek ve evet şimdi sorana cevap olarak çöp kamyonunu Kuthumi sürüyor olacak. (kahkahalar) Öyle ve o bundan büyük keyif alıyor. Ve o yanında pompalı tüfekle gelecek birini arıyor. Biz daha onun kim olduğunu çözmedik. (Adamus kıkırdar)

Yani bunların hepsi, siz şimdi bizim bunu arada bir yapabileceğimiz yere geliyorsunuz demenin bir yolu. Siz bu zihinsel ve fiziksel günleri devamlı yaşamak zorunda değilsiniz. Çöp günleri. Peki. Bunu başkalarıyla paylaşmak konusunda kendinizi özgür hissedebilirsiniz, çöp günleriniz hakkında konuşun. Attıklarınız konusunda ve her konuda konuşun. İyi haber ise siz bu sırada gerçekten bir Üstat gibi yaşamaya başlayacaksınız.

O nedenle her neye tutunuyor olsanız da, hangi sorununuz varsa da - bolluk, ilişkiler, sağlık, özdeğer - hadi hep birlikte o iki kelimeyi söyleyelim:

ADAMUS VE İZLEYİCİLER: Kes şunu!

ADAMUS: Güzel. Teşekkür ederim. Ve siz bizim başta gösterdiğimiz videolardaki mesajı almamanız halinde biz onları...

LINDA: Ah, aman.

ADAMUS: O halde sadece kesin şunu! Bob Newhart bunu diyebildiğine göre ben de diyebilirim.

Şambra Bilgeliği

Hadi güzel, derin bir nefes alalım ve bir sonraki bölümümüze geçelim. Enerjilerin değiştiğini hissedin. Her iki ya da belki üç haftada bir çöp günü olduğunu bilmek harika değil mi? Sizin o aralıksız süren o ızdırabı ve stresi çekmeniz gerekmiyor. Evet ve Linda şimdiden soruyor, "Bunun şeyle bir bağlantısı var mı.." sizin en sevdiğiniz astrolojik olayınız hangisi? Neptün'ün ilerlemesi veya...

LİNDA: Merkür'ün gerilemesi.

ADAMUS: Merkür'ün gerilemesi. Merkür'ün gerilemesi ile hiç alakası yok.

Hadi güzel, derin bir nefes alalım. Soru ve cevap zamanları, benim soru sorduğum sizin de onları cevaplandırdığınız zamanlar benim en sevdiğim bölümlerden. Şambra Bilgeliği zamanı geldi.

("Şambra Bilgeliği" videosu gösterilir ve izleyenler alkışlayıp gülerler)

Harika. (Adamus kıkırdar) Siz bunu hak ediyorsunuz. Şambra şahane bir giriş yapmayı hakediyor - yeniden seyretmek ister misiniz? (izleyiciler "Evet!" derler) Eh, hadi yeniden oynatalım. Evet, Şambra Bilgeliği. Işıkları azaltalım ve hadi yeniden görelim.

(Şambra Bilgeliği videosu jeneriği yeniden gösterilir)

Güzel. Evet yani ya bunu yapacağız ya da oturacağız ve bir süre yoga yapacağız. (bazı kıkırdamalar) Saygısızlık yapmayı seviyorum.

O halde, Linda bugünkü Şambra Bilgeliği sorusu için izleyenlerin arasına geçerken ışıkları açalım. O bir kurban bulur bulmaz soruyu yönelteceğim.

LİNDA: Ah, sen önce kurbanı istiyorsun.

ADAMUS: Önce Şambra Bilgeliği.

LİNDA: Peki.

ADAMUS: Bugün kim ilk Şambra Bilgeliği olacak?

LİNDA: Şey, bunu söylediğim için üzgünüm...

ADAMUS: Ah, hadi Andy'ye merhaba diyelim.

LİNDA: O kadar hazır ki! O kadar hazır ki! (izleyenler alkışlarlar)

ADAMUS: (kıkırdar) Güzel. Andy, bu çok uygun bir soru, bu senin için çok uygun bir soru, Zeka nedir? Zeka nedir?

ANDY: (duraklar) Muhakeme yeteneği mi?

ADAMUS: Muhakeme yeteneği. Bu anlamlı.

ANDY: Kulağa iyi geliyor.

ADAMUS: Evet, kulağa iyi geliyor. Evet, sen bunu söylediğinde çok zeki gibi oluyorsun. (Andy kıkırdar) Ve sen pat diye söylemek yerine o çok uygun olan duraklamayı yaptın, sen bir anlığına kafanda tasarladıktan sonra büyük bir güvenle, "Muhakeme yeteneği." dedin.

ANDY: Mükemmel oldu değil mi?

ADAMUS: Eh, videoyu izle. O kadar mükemmel değil ama... (kahkahalar)

ANDY: Ben üzerinde çalışıyorum.

ADAMUS: Evet, sen üzerinde çalışıyorsun. Peki sen zeki misin Andy?

ANDY: Hım.

ADAMUS: Senin I.Q.'un kaç?

ANDY: Ben... çok yüksek dediler. Kaç olduğunu unuttum.

ADAMUS: Kim dedi?

ANDY: Benim gittiğim lise.

ADAMUS: Kız arkadaş. (kahkahalar)

ANDY: Evet, muhtemelen! (ikisi güler)

LİNDA: Ahhh!

ADAMUS: Evet. "O kadar akıllısın ki Andy (Adamus kıkırdar) beni seçip aldın."

ANDY: Evet.

LİNDA: Mikrofonu ona atma.

ADAMUS: Yani sen zeki misin?

ANDY: Ben kendimi zeki kabul ediyorum, evet.

ADAMUS: Evet. Gezegenin nüfusuna göre sen zekada en yüksek yüzde 90', 95'lik dilime mi girerdin?

ANDY: Hım.

ADAMUS: Bu herkesi hesaba katıyor.

ANDY: Evet, muhtemelen öyle. Ama hatırla, zeka her şey demek değil.

ADAMUS: Gerçekten mi? Ben sadece söylüyorum. Peki.

ANDY: Sanırım...

ADAMUS: Her şey değil. Zeka'nın yerine başka ne var?

ANDY: Ah, duygular!

ADAMUS: Duygular, tamam.

ANDY: Ah, onlar zekadan çok daha iyiler.

ADAMUS: Peki "Ben bir daha asla öyle aptalca bir şey yapmayacağım." diye düşündüğünde duyguların seni bazen ele vermedi mi?

ANDY: Evet ama benim zekam da beni ele verdi.

ADAMUS: Nasıl?

ANDY: Şey, sen mantıksal olarak gidilecek doğru yolun bu olduğu sonucunu çıkarırsın ve ben oraya gideceğim, şeylerin olmasını sağlayacağım ve...

ADAMUS: Kız arkadaşının sözünü dinlemeliydin.

ANDY: Ben kız arkadaşımı... - duygularımı dinlemeliydim... çünkü...

ADAMUS: “O tarafa gitme Andy!” Evet.

ANDY: Evet, biliyorsun, çamurun içindesin ve "Ah, işe yaramadı." diyorsun.

ADAMUS: Evet, doğru.

ANDY: Evet.

ADAMUS: Güzel. Ve başka bir soru daha. Zeka nereden gelir?

ANDY: (yeniden duraklar) Sanırım, muhtemelen beyinden.

ADAMUS: Beyinden. Evet ama beyin zekayı günün birinde mi icat etti yoksa o hep orada mıydı? Annenden ve babandan mı geliyor? Annen ve baban zeki miydi?

ANDY: Evet, zeki olduklarına inanıyorum.

ADAMUS: Evet, evet. Peki. Peki zeka nereden geliyor?

ANDY: Ben onun evrimsel olup olmadığından veya bir armağan gibi verilip verilmediğinden emin değilim.

ADAMUS: Zeka Komitesi'nin bir armağanı olarak?

ANDY: Biliyorsun işte, özden, ruhtan.

ADAMUS: Özden, ruhtan.

ANDY: Evet.

ADAMUS: Ah, yani Ruh'un (spirit) onu dağıttığını düşünüyorsun, sanki o, "Hey! Birkaç gün içinde Andy doğacak. Ona ne kadar zeka verelim? Ona çok verelim çünkü onun hayatında başka bir sürü saçmalık daha olacak. Ona biraz zeka verelim." diyor. Bunu komite mi söylüyor, Daha Yüksek Zeka Komitesi'i?

ANDY: Hayır, ben bunun daha çok içsel bir şey olduğunu düşünüyorum.

ADAMUS: İçsel.

ANDY: Evet.

ADAMUS: İçsel Konsey.

ANDY: Evet. Bu şunun gibi bir şey, nasıl denir, Ruh (spirit) sana bazen insanla iletişim halinde olmayan şeyler yaşatır çünkü insan koşturmayı sever ve...

ADAMUS: Doğru, doğru.

ANDY: Tuhaf... evet.

ADAMUS: Yani Ruh (spirit) bazen seninle iletişimi koparıyor...

ANDY: Ehhh …

ADAMUS: … çünkü sen çok zekisin...

ANDY: Şey, Ruh (spirit) daima orada ama insan her zaman dinlemiyor.

ADAMUS: Ah, güzel, güzel. O halde, bu, insanı aptal mı yapar yoksa zeki mi?

ANDY: Ah, her ikisini de.

ADAMUS: Her ikisini. Peki.

ANDY: İkisi de çünkü...

ADAMUS: Birinin Ruh'u veya aptallıkları dinlememesi zeka ile mi alakalı?

ANDY: Yeniden söylüyorum, her ikisi de. Bunun Dünya'da olma macerası olduğunu hatırlaman gerek...

ADAMUS: Doğru.

ANDY: … o, heyecanın olduğu yerde, biliyorsun eğer robot gibiysen ve her gün...

ADAMUS: Doğru, doğru.

ANDY: Evet, bu oldukça eskidi. Sen karışım yaptın.

ADAMUS: Doğru.

ANDY: Ve Ruh sana falsolu toplar atması ile ünlüdür ki bir gün bir kalkarsın kolun kırık veya bilirisin işte bir olay olmuş...

ADAMUS: Uyanır uyanmaz, "Kahretsin! Bu nasıl oldu?! dersin. (kahkahalar)

ANDY: Bir gece öncesinden sarhoş olursun...

ADAMUS: "Ben uyumaya gittim, iyiydim ve ben uyanıp ona lanet ettim, Ruh! Kolumu kırmayı bırak!" Bu kulağa aptalca geliyor.

ANDY: Tamam.

ADAMUS: Peki. teşekkürler Andy. Ben bugün hepinizle kasten uğraşıyorum.

ANDY: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Kafası acıyan var mı? Derin bir nefes alın, rahatlayın.

LİNDA: Teşekkürler Andy.

ADAMUS: Olmalı. Güzel. Sıradaki.

LİNDA: Bu düpedüz korsan birine gidiyor.

ADAMUS: Ah, güzel, güzel. Güzel. Ah! Zeka nedir? Andy'nin muhakeme yeteneği dediğini duydun. Bu iyi bir cevap.

ALİCE: Yakın bir cevap. Sen bunu sorduğunda benim aklıma yapay zekayı zeki yapan şeyin ne olduğu geldi. Ve gerçekten de muhakeme yeteneği gibi bir şey, mantık işi. Bu nereden geliyor? Bir yerde başlamış olmalı. Eğer bir bilgisayarı düşünürsek, ona bir artı birin iki ettiğini söylemek zorundayızdır.

ADAMUS: Doğru.

ALİCE: İki artı iki dört eder ve böyle gider. Biz zekamızı nereden alıyoruz? Ben ona sezgisel ya da onun gibi bir şey olarak bakmıyorum.

ADAMUS: Mm hımm.

ALİCE: O zaman ben düşünüyorum, peki, şey, biz doğduk, bize öğretildi. Biz hemen öğreniyoruz - bu bir anlamda insan zekası - biz ağlarız, biz besleniriz, bizim göbeğimiz ovulur biliyorsun. (Adamus kıkırdar) Ben zeka kelimesine böyle bakıyorum.

ADAMUS: Evet. Yani üç kelime veya daha azı ile özetle senin için zeka nedir?

ALİCE: Adım adım. (kıkırdar)

ADAMUS: Adım adım. Güzel.

ALİCE: Öğrenmek. (yeniden kıkırdar)

ADAMUS: Öğrenmek, peki, tamam. (Adamus kıkırdar)

ALİCE: Dört.

ADAMUS: Adım adım sanki tek kelime gibi, sanki birbirine bağlı.

ALİCE: Evet.

ADAMUS: Öğrenmek, tamam. Peki bu biraz evrimsel bir şey mi?

ALİCE: Mm hımm.

ADAMUS: Sen evrim geçiriyorsun. Zekan evrim geçiriyor. Neden aynı kültürde doğan, aynı koşullara sahip olan bazı insanlar göze çarpan bir zekaya sahipler de ötekiler değil? Bu farkı yaratan nedir?

ALİCE: Evet, ben bunu düşünüyordum ve ben tuvalete gitmek istemiyorum.

ADAMUS: Hayır, hayır. Tabii ki gitmeyeceksin. (bazı kıkırdamalar)

ADAMUS: Ve şimdi tuvalete gidenler için özel bir müziğimiz var. (kıkırdar) Evet. Ne olduğunu bilmeleri için onu çalabilir miyiz?

LİNDA: Ah, uyarı, uyarı.

ADAMUS: Evet, "Bilmiyorum." dediğinde böyle oluyor. İstiyor musun?

ALİCE: Henüz değil.

ADAMUS: Hayır. peki.

ALİCE: Evet, tatlım!

ADAMUS: Sen şanslısın. (kıkırdar) ve sen bir doktorsun değil mi?

ALİCE: Emekli ama evet.

ADAMUS: Emekli. Nasıl bir doktor?

ALiCE: Kadın doğum uzmanı, jinekolog.

ADAMUS: Kadın doğ... peki. Ve sen kendini zeki buluyor musun?

ALİCE: Kendi tanımımla evet.

ADAMUS: Ki o da?

ALİCE: Adım adım öğrenmiş olmam.

ADAMUS: Olağanüstü. Ve sen dünya nüfusunda hangi yüzdelik dilimdesin? En iyi yüzde iki mi?

ALİCE: On. Ben doktorların genellikle en iyi yüzde onda bulunduklarını biliyorum.

ADAMUS: Umarız öyledir.

ALİCE: Evet. (bazı kıkırdamalar)

ADAMUS: Aptal bir doktordan daha kötü bir şey olamaz. (Linda güler)

ALİCE: Evet, evet. Ama ben gerçekten de...

ADAMUS: Onlar aptal hastaları çekerler. Evet. Evet.

ALİCE: Hayır, benim zeka tanımım gerçekten sınırlı.

ADAMUS: Eminim. Eminim. Peki.

ALİCE: Yani ben şunu dahil etmiyorum...

ADAMUS: Zekanın nereden geldiğine inanıyordun yine? Onun özü.

ALİCE: Öğrenmektir. Yani, yani...

ADAMUS: Öğrenmek. Peki öğrenme yokken nereden geliyordu? Andy her gün kolunu kıracak olan Ruh'tan geldiğini söylüyor (bazı kıkırdamalar), düzenli olsun diye. Sanırım bu senin karın, Ruh değil. (Adamus kıkırdar)

ALİCE: Evet ama...

ADAMUS: ... o nereden geliyor?

ALİCE: … hayvanlar öğreniyorlar. Biz öğreniyoruz.

ADAMUS: Evet, evet. O nereden geldi? Hayvanlar zekalarını nereden alıyorlar?

ALİCE: Tanrı osurdu. (kahkahalar) Yani gerçekten ciddi diyorum. Bu da hepsi gibi iyi bir cevap! Değil mi?

ADAMUS: (kıkırdar) Evet, peki Tanrı'nın hediyesi ya da Tanrı'nın gaz (kıkırdamalar artar) sizin ona nasıl baktığınızın bir önemi yok ama Tanrı'dan. Peki. Vay. Sonra hep benim sormak istemediğim soruyu gündeme getirir, akıllı ya da aptal yapan Tanrı mıdır?

ALİCE: Osuruklu.

ADAMUS: Eğer her şey...

ALİCE: Onu osuruklu yapsaydı.

ADAMUS: Evet, osuruklu.

ALİCE: Çok gazlı! (güler)

ADAMUS: Şimdi, eğer insanın bütün zekası Tanrı'dan gelseydi biz Tanrı'yı akıllı kabul eder midik ya da...

ALİCE: Tanrı'dan geldiğine inanmıyorum.

ADAMUS: Tanrı aldırmıyor denilebilir.

ALİCE: Doğru.

ADAMUS: Hayır, Tanrı aptal denilebilir.

ALİCE: Ama o zaman bir Tanrı'nın olduğunu kabul etmiş olurum.

ADAMUS: Ah! İlginç. İlginç.

ALİCE: Bir sürü Tanrı var ve...

ADAMUS: Bir sürü Tanrı.

ALİCE: … hepimiz aptalız. (kıkırdar)

ADAMUS: Sen on binlerce tanrı gibisin, tıpkı...

ALİCE: Pardon millet! Beni tuvalete gönderecekler! (kıkırdar)

ADAMUS: Tıpkı yüz bin Hindu Tanrısı gibi. Bir kere bütün isimleri nasıl hatırlayacaksın? Yanında kopya çekecek bir kağıt götürmen gerek biliyorsun.

ALİCE: Tanrı David.

ADAMUS: Peki yani sen bir Tanrı olduğunu kabul etmek istemiyorsun.

ALİCE: Hayır, o değil. Ben sadece... (içini çeker) Benim zekayı çok dar odaklı bir tanıma sığdırmamın nedeni benim onun bir kaynağı olduğunu düşünmemem. Sanırım biz bir şekilde ortaya çıktık, Tanrı osurdu, her neyse ve biz öğrenmeye başladık. Köpekler ortaya çıktılar ve öğrenmeye başladılar.

ADAMUS: Tamam.

ALİCE: Atlar ortaya çıktı ve onlar öğrenmeye başladılar.

ADAMUS: Gezegendeki en akıllı hayvan hangisi?

ALİCE: Gezegen. Balinalar? Yunuslar? Muhtemelen bunun gibi bir şey. Domuzlar?

ADAMUS: Domuzlar.

ALİCE: Evet.

ADAMUS: Evet domuzlar oldukça akıllı.

ALİCE: Evet.

ADAMUS: Evet. Evet. İlginç değil mi? Yunuslar ve balinalar ve sonra domuzlar.

ALİCE: Mm hımm.

ADAMUS: Tıpkı şey gibi... evet. Evet. Siz domuzlara hayret edersiniz...

LİNDA: Yavrularını yiyorlar. Gerçekten?!

ADAMUS: Onlar açlar, onlar akıllılar. Onların çok uzağa gitmesi gerekmiyor.

ALİCE: Bu bazen oldukça akıllıca. Beni yemeleri lazım! (kıkırdar) Hayır, sadece şaka yapıyorum.

ADAMUS: İyi o zaman.

ALİCE: Pardon millet. Onlar dinlemiyorlar.

ADAMUS: Peki. harika cevaplar için teşekkürler. Evet. Birkaç tane daha.

LİNDA: Tamam.

ADAMUS: Zeka nedir?

LİNDA: (fısıldar) Çpk özür dilerim. Çok özür dilerim. Çok özür dilerim.

ADAMUS: Ah, özür dilediğini söylüyor.

LİNDA: (fısıldamaya devam eder) Çok özür dilerim.

ADAMUS: Ah. Ahh! Ah!

LİNDA: (kafasını monitöre vurur) İşte! (izleyenler "Ahhh!" derler) Acıtmadı sadece kötü bir ses çıktı.

ADAMUS: Tanrı vurdu ona.

LİNDA: “Ah, çok kötü acıttı! Ah, vah, vah, vah!” Acıtmadı.

CHERYL: Ah!

ADAMUS: Ve o buna yapmaya devam etti.

LİNDA: Fazla büyük olduğunu söyledim!

ADAMUS: Bu çok akıllıca değil. O halde zeka nedir?

CHERYL: Sanırım o bir kombinasyon. onun sezgi olduğunu söyleyebilirim.

ADAMUS: Sezgi, peki.

CHERYL: Öğrenmek ve muhakeme etmenin yanı sıra.

ADAMUS: Tamam.

CHERYL: Sanırım o daha çok şeylerin kombinasyonu.

ADAMUS: Biraz öğrenme, doğru bilgiyle harmanlanmış bilgi.

CHERYL: Evet.

ADAMUS: Peki. Öğrenmeye karşın sezginin oranı nedir?

CHERYL: Benim için mi?

ADAMUS: Evet.

CHERYL: Muhtemelen yüzde ellidir diyebilirim.

ADAMUS: Neyin yüzde ellisi? (kadın kıkırdar) Ben sadece onun uyanık olup olmadığını görmek istiyorum.

CHERYL: Elli...

ADAMUS: Elli. Hangisi yüzde 50?

CHERYL: Şeyin yüzde ellisi...

ADAMUS: Sezginin mi yoksa... hepsi uyuyor.

CHERYL: Sezgi yüzde 50.

ADAMUS: Sezgi yüzde 50. Güzel.


CHERYL:
Evet.

ADAMUS: Peki diğer yüzde ellisi hangisi?

CHERYL: Öğrenmek ve muhakeme etmekten oluşan kombinasyon diyebilirim.

ADAMUS: Güzel. Muhakeme ne kadar o zaman? Yüzde kaç?

CHERYL: Benim ilk cevabım 25 ve 25 olacak.

ADAMUS: Peki, güzel. Peki sen kendini zeki birisi olarak görüyor musun?

CHERYL: Evet.

ADAMUS: Hangi yüzdelikte? (kadın duraklar) Hadi ama! Yani, gerçekten, gerçek gibi hadi... (kadın kıkırdar) Bu benim ve senin aranda biliyorsun.

CHERYL: Tamam, gerçek cevap.

ADAMUS: Gerçek cevap.

CHERYL: Yüzde 90. En yüksek yüzde 90'da.

ADAMUS: Ah, hayır. Ben seni ondan daha iyi istiyorum. Senin ondan daha iyi olduğunu biliyorum.

CHERYL: Şey ben en üst yüzde 10 diyorum, özür dilerim.

ADAMUS: Ben sana belki... ben en yüksek yüzde iki desem ne hissederdin?

CHERYL: Ben, hım... ben çok iltifat ederdim.

ADAMUS: Ah, onun bu konuda sorunu var. O, "Ah, ah gerçekten mi? Tamam." diyor ve bu seni zeki, diğer herkesi aptal yapıyor. (kıkırdarlar) Ama hayır, ben en yüksek yüzde ikide diyeceğim.

CHERYL: Ah, teşekkür ederim.

ADAMUS: Şey, senin de keşfedeceğin gibi bu illaki bir iltifat değil! (kahkahalar)

LİNDA: Ov!

CHERYL: Tamam!

ADAMUS: Şey, hayır...

LİNDA: Baam!

ADAMUS: … öyle. Öyle ama değil. Senin için ve sana karşı çalışıyor.

CHERYL: Ve sana karşı. Tabii.

ADAMUS: Evet. Zeka nereden gelmiştir?

CHERYL: (duraklar) Peki. (kıkırdar)

ADAMUS: Hatırla tuvalet şu tarafta.

CHERYL: Biliyorum, ben başladım ve...

ADAMUS: Evet. Bunu hissedebildim. (yeniden kıkırdar) Zeka nereden geldi?

CHERYL: (yeniden duraklar) ben onun sezgisel parçasının kendimize tanrısal varlıklar olarak verdiğimiz bir armağan olduğunu düşünüyorum.

ADAMUS: O zaman sezgi nereden geliyor? (duraklar) Bu hep hoşuma gider. Ben salondaki, internetteki ve her yerdeki gerilimi hissedebiliyorum. Sezgi nereden gelir?

CHERYL: (duraklar) O bizim kendimize verdiğimiz bir armağandı.

ADAMUS: Hediyeyi nereden aldın? Macy'e mi gittin? İnternetten mi sipariş ettin? (Adamus kıkırdar)

CHERYL: Öğrenme sürecinden geldi.

ADAMUS: Öğrenme süreci.

CHERYL: Mm hımm.

ADAMUS: Peki. Aman Tanrım! Biliyorum Linda çok işin var ama ben bunların tahtaya yazılmasını rica ediyorum. Ama yazmayacağız. Bunu hatırlayın, öğrenme süreci. Peki, teşekkür ederim. İyi cevaplardı.

CHERYL: Rica ederim.

LİNDA: Sen ne dersen yapacağım, çoğunlukla. (bazı kıkırdamalar)

ADAMUS: Sen bana Adamus'a mı konuşuyorsun yoksa kocana mı çünkü arada çok büyük fark var. (izleyenler, "Ahh" derler ve bazı kıkırdamalar)

LİNDA: Bir çizgi var.

ADAMUS: Güzel. (kıkırdamalar artar)

LİNDA: Bir çizgi var.

ADAMUS: Uzun bir çizgi. Sıradaki.

LİNDA: Peki.

ADAMUS: Sıradaki.

HENRIETTE: Ah.

ADAMUS: Ah. Ah.

LİNDA: Ah.

ADAMUS: Bunu beklemeliydim. Evet. O halde senin için zeka nedir?

HENRİETTE: (duraklar) Ben zaten ifade edilmiş olanlara fazla bir şey ekleyemem.

ADAMUS: Neden? Onu durduran biri mi var? (bazı kıkırdamalar) Tanrım, onu sen mi durduruyorsun? Kimse seni durdurmuyor. Bir şeyler ekleyebilirsin.

HENRİETTE: O, bilmektir.

ADAMUS: Bilmek. Peki. Sen kendini zeki kabul ediyor musun?

HENRİETTE: Evet.

ADAMUS: Gerçekten mi? Yüzde kaç?

HENRİETTE: Bunu daha önce hiç düşünmedim ama belki yüzde onda.

ADAMUS: Yüzde onda. Ben yüzde ikiye veriyorum.

HENRİETTE: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Evet, evet. Şey, bu mutlaka bir iltifat diye bir şey yok. (kahkahalar) O kadar akıllı değil. Onlar aynı cevabı vermeye devam edip benden farklı bir şey söylememi bekliyorlar. Ama benim seninle bir meselem var.

HENRİETTE: Ah-ah.

ADAMUS: Evet, ah-ah doğru. (kıkırdarlar) Senin içinde zeka ile ilgili devamlı bir savaş var ver sen akıllı insanlarla çalışıyorsun.

HENRİETTE: Evet.

ADAMUS: Evet ve sen onların yanında - onlar bilerek öyle yapmıyorlar - kendini onlar gibi zeki hissetmiyorsun çünkü sen oturup program kodlayamıyorsun ve onların yaptıkları işi yapamıyorsun. O nedenle kendi zekiliğin konusunda bir çıkmazdasın. Sen bunu çeşitli şekillerde telafi ediyorsun. Sen akıl bakımından çevrendekiler gibi "Ders kitabı" olmadğını söylüyorsun. "Ben onlar gibi üstün yeteneklere sahip değilim." Sen bunu çeşitli şekillerde telafi ediyorsun.

HENRİETTE: Doğru. Sen benim zeka veya akıl dediğim şeyi ulaşmak istediğin şey için, hayatını yaşaman için başka yöntemler kullanarak atlatıyorsun.

HENRİETTE: Evet.

ADAMUS: Yani bir anlamda senin birlikte çalıştığın zeki insanlara karşı bir kin duyuluyor.

HENRİETTE: Öğreniyorum.

ADAMUS: Öğreniyorsun. Neyi öğreniyorsun? Bu olmayacak. Onlar bu konularda aşırı saplantılı zeki tipler.

HENRİETTE: Doğru.

ADAMUS: Ve ben bunu olumsuz anlamda söylemiyorum ama neyi öğrenmek?

HENRİETTE: Bütünleşmeyi öğrenmek.

ADAMUS: Ne bütünleşmesi?

HENRİETTE: Gerçekten her şeyi bütünleştirmek. Adamus ve buradaki öğrenme...

ADAMUS: Makyo.

HENRIETTE: Ah ya!

ADAMUS: Tamam, biz burada makyo yolundan sapıyoruz tamam mı?

HENRİETTE: Tamam. Peki, o zaman onu sadece kabul edelim. Senin içinde bir çatışma var ve sen bugün öyle bir şey keşfedeceksin ki bu sana muazzam bir rahatlama hissi verecek.

HENRİETTE: Güzel. Teşekkür ederim.

ADAMUS: Ve o içsel savaş olmayacak sende. Ve sen de birçokları gibisin. Sen, "Şey, biliyorsun işte, ben akıllı olup olmadığımı bilmiyorum." diyorsun. Ve sen zeka konusunda yüzde 90'ın içinde yer alıp almadığın konusunda bile tereddütlüsün. Sen boğuluyor gibisin. Eh, muhtemelen hepiniz yüksek bir dilimdesiniz - ah, bir kontrol etmem gerek (o kameraya bakınca bazı kıkırdamalar olur) - sizin çoğunuz 96 gibi yüksek bir yüzdedesiniz. Evet. Bu oldukça iyi. Ama bu aynı zamanda senin "Şey, tanrım, bu, gezegenin geri kalanı konusunda bir fikir vermiyor değil mi?" diye merak etmene yol açıyor. (kahkahalar) "Ben orada değil miyim?" Hayır, oradasın.

O nedenle sıradaki soru şu. Zeka nereden geldi? (kadın duraklar ve bazı kıkırdamalar olur) Sadece bir şey uydur.

HENRİETTE: Aklıma gelen kelime enerji.

ADAMUS: Zeka enerjiden gelir. Peki. Yani sen enerji parçacıklarının her şeyi bir formda veya kalıpta tutatacak bir zeka içerdiğini düşünüyorsun.

HENRİETTE: Evet.

ADAMUS: Peki, güzel.

HENRİETTE: Her şeyin zekası var.

ADAMUS: Her şeyin zekası var.

HENRİETTE: Doğru.

ADAMUS: Peki ya hayvanların?

HENRİETTE: Onların da.

ADAMUS: Peki. Çevrendeki havanın bir zekası var?

HENRİETTE: Evet.

ADAMUS: Vay. Peki. Yani senin içinde bulunduğun gerçeklik çok zeki bir gerçeklik.

HENRİETTE: Zeki evren.

ADAMUS: Mm hımm. Evren zekidir. Zekanın olmadığı bir boyutta veya gerçeklikte nasıl hissederdin? Bu nasıl bir şey olurdu?

HENRİETTE: Midem şimdiden ağrımaya başladı.

ADAMUS: Ah! Ah! Mide bulandırıcı. Neden, neden, neden? Biraz hayal et - diyelim biz seni çok gerçek gibi gözüken bir rüya dünyasına fırlatan bir zeka mekanizması geliştirdik - sen daha önce buradaydın ve sen bir rüya tatiline çıkarak zekanın olmadığı bir yere gittin.Bu nasıl olurdu?

HENRİETTE: Kötü bir rüya.

ADAMUS:Fort Lauderdale (Miami yanında bir tatil yeri) gibi olurdu. (kahkahalar)

LİNDA: Ahhh!

ADAMUS: (kıkırdayarak) Kendi kendimi güldürüyorum. Başka kimse gülmüyor. Peki. Yani zekanın olmadığı bir yer nasıl olurdu?

HENRİETTE: Gerçek dışı olurdu.

ADAMUS: Gerçek dışı. Gerçek dışı. Duydunuz mu bunu? Zeka olmadığı için gerçek dışı. Peki.

HENRİETTE: Mm hımm.

ADAMUS: Güzel. Sıradaki. Hepiniz çok akıllıca cevaplar veriyorsunuz.

LİNDA: Bu oldukça önemli bir durum.

ADAMUS: Bu mutlaka önemli bir durum diye bir şey yok. Bir tane daha.

LİNDA: Çok önemli bir durum.

ADAMUS: Önemli bir durum. Bunun bir durum olduğunu biliyorsun. Evet.

MATTHEW: İşte yine ben, merhaba. (kıkırdar)

ADAMUS: Yaşasın! Yaşasın! Evet.

MATTHEW: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Evet, senden haber almak güzel.


MATTHEW: (
kıkırdar) Aksanı olan adam.

ADAMUS: Ona gelmeden, neler yapıyorsun? (Matthew içini çeker) Ahh! Ah!

MATTHEW: Öyleyse sen dünya çapında yapay zekanın geçerli olduğu bir gerçeklikten bahsediyorsun, yeniden daha bilinçli bir toplum şekillendirmek için dünyanın en büyük şirketlerinden bazılarıyla birlikte teknolojiyi kullanmak. İşte bu nedenle...

ADAMUS: Sen bunu bilgisayar programı ile mi yapıyorsun?

MATTHEW: Hayır, her çeşitli türden araçlarla.

ADAMUS: Her türden çeşitli araçlarla.

MATTHEW: Dünyadaki bazı en büyük şirketlerle çalışarak.

ADAMUS: Vay! Vay! Akıllı gibi duruyorsun. Yani akıllıymışşsın gibi konuşuyorsun demek istiyorum. Sen belki öyle değilmiş gibi yapabilirsin ama buradaki herkes, "Aman Tanrım! O çok akıllı!" diyor.

MATTHEW: Evet. Sanırım akıllı sınıfına giriyorum.

ADAMUS: Kim seni o sınıfa sokuyor? CIA?

MATTHEW: Evet.

ADAMUS: “O çok akıllı biri, ona dikkat edin."

MATTHEW: Mm hımm.

ADAMUS: Senin I.Q.'n kaç?

MATTHEW: Hiçbir fikrim yok.

ADAMUS: Hadi ama! Fikrin var.

MATTHEW: Ben Kaynak ile bağlantıdayım, yani bu sonsuz bir şey. İşte buradayız.

ADAMUS: Evet, evet, senin I.Q.'n kaç?

MATTHEW: Bilmiyorum.

ADAMUS: Evet biliyorsun.

MATTHEW: Hayır bilmiyorum.

ADAMUS: Bir fikrin var.

MATTHEW: Bir fikrim var ama ben bunu şimdi paylaşmayacağım. (kıkırdarlar)

ADAMUS: Sen söylemeye istekli olana kadar ben söylemeyeceğim.

MATTHEW: Ben sana söylemeyeceğim.

ADAMUS: Sen kendini hangi yüzdeliğe sokuyorsun? Güzel. Yani sen çok zeki birisin. Büyük hayallerin, hedeflerin var. Muazzam bir anlayışın var ki bu da iyi.

MATTHEW: En yükseğe. Yüzde 1'e.

ADAMUS: Evet, güzel, güzel. memnunum o şey diye...

MATTHEW: Buradaki herkes gibi.

ADAMUS: Dedi işte. En yüksek yüzde birlik dilimde ve o bu konuda utanmadı.

MATTHEW: Yüzde bire işaret etti. (Adamus'ı düzeltir)

ADAMUS: Yüzde bire işaret etti! Ve utanmıyor. Güzel. Sıradaki soru zeka nereden geliyor?

MATTHEW: Kaynak.

ADAMUS: Hangi kaynak?

MATTHEW: Kaynak.

ADAMUS: Kaynak. Nerede bu kaynak?

MATTHEW: Kaynak...

ADAMUS: Kaynak mı dedin yoksa kanyak mı? (yoğun kahkaha) O nefis aksanınla, biz gerçekten emin değiliz!

MATTHEW: Senin mizah anlayışını seviyorum. Kaynak.

ADAMUS: Kaynak.

MATTHEW: Sonsuzluk gibi.

ADAMUS: Sonsuzluk.O nerede?

MATTHEW: Senin geldiğin, benim geldiğim, herkesin geldiği yer.

ADAMUS: Sen kaynaktan mı geldin?

MATTHEW: Kesinlikle kaynaktan geldim.

ADAMUS: Seni kaynak mı doğurdu? Kozmik osuruk?

MATTHEW: Şey, böyle denilebilir ama bizim yüksek benliklerimizi olsun, bu evreni olsun, bu gerçeklikleri veya diğer gerçeklikleri olsun yaratan o Kaynak.

ADAMUS: Peki.

MATTHEW: Biz tanrısalız.

ADAMUS: Evet. Sen bunu serbest bırakmak için hazır mısın?

MATTHEW: Hayır çünkü bu doğru.

ADAMUS: (kısa duraklama) Bu hoşuma gitti. Ben onun bu tutumunu seviyorum. Ama sen bugün öyle bir şey keşfedeceksin ki o şey seni bugün 14 günlük çöp döngüsüne sokacak. (kahkahalar)

LİNDA: Ahhh!

ADAMUS: Kuthumi geliyor. Düt!

MATTHEW: (Fransızca) Hey. Hey.

ADAMUS: Her şeyi bırakmak isteyen herkes için.

MATTHEW: Evet, tabii.

ADAMUS: Gerçekten ve ben bunun nedenini birazdan açıklayacağım.

MATTHEW: Evet, tabii.

ADAMUS: Ama evet sen çok akıllısın. Sen aynı zamanda çok büyük bir iş yapıyorsun ama öyle değil biliyorsun onlar senin olmasını istediğin şekilde çekiliyorlar.

MATTHEW: Bu doğru.

ADAMUS: Neden biliyor musun?

MATTHEW: Bunu bilmek isterdim.

ADAMUS: Sen çok fazla düşünüyorsun. Ov! Bunun nedeni senin çok akıllı olman.

MATTHEW: Ben buna karşı çıkacağım. Aslında ben...

ADAMUS: Sen her şeye karşı karşı çıkabilirsin.

MATTHEW: Ben her şeye rehberlik etmesi için duygusal zekayı kullanıyorum.

ADAMUS: Duygusal zeka.

MATTHEW: Sezgi ile bağlantılı olan, yüksek benliğimle bağlantılı olan, kaynakla bağlantılı olan.

ADAMUS: Çöp kamyonu. Geliyor, duyuyorum, "Düt, düt, düt, düt, düt!"

LİNDA: Ahhh!

ADAMUS: Geri geri gidiyor.

MATTHEW: Pardon.

ADAMUS: Hayır, istekli ol...

MATTHEW: Bunun için mutlu oldum. Seninle geleceğim cidden.

ADAMUS: Sen akıllısın. Sen çok akıllısın. Ve bu iyi bir şey. Bu muhtemelen şu anda en saygın ve onurlandırıcı insan özelliklerinden ve tutumlarındandır. Vahşi bir hayvan kadar katı olmak ama buna şimdi zeka deniliyor. Ve sen zekisin ama fark edilecek daha çok şey var. Sen bugün o nedenle buradasın.

MATTHEW: Şey, evet. Ve sanırım buradaki herkes zeki. Hepimiz aynı Kaynağa sahibiz.

ADAMUS: Peki.

MATTHEW: Bu o tanrısallığa güvenme meselesidir.

ADAMUS: Düt, düt, düt,düt,düt,düt! (kahkahalar)

MATTHEW: Pardon.

ADAMUS: O kamyon geri geri gidiyor.

MATTHEW: Durayım mı şimdi?

ADAMUS: Onların çıkardıkları sesi bilirsin. Hayır, sorun değil.

MATTHEW: Bütün gün devam edebiliriz. (güler)

ADAMUS: Ama aslında... yapabiliriz. (kıkırdarlar) Yapabiliriz. Ve gerçeklik algısının değişmesine izin veren kişi bilgili birisidir ve biz burada bunu yapıyoruz. Ve sen burada ve yaptığın işte buna yardım ederek bütünleyici oluyorsun.

MATTHEW: Evet, ben buradayım çünkü hala öğrenecek çok şey var.

ADAMUS: Ya da yok.

MATTHEW: Ve ben o nedenle buradayım, dinlemek için.

ADAMUS: Öyle ya da öyle değil.

MATTHEW: Belki.

ADAMUS: Evet, evet. Belki de sadece eğleniyoruz. Ben aslında senin buraya basitçe şekerleme yapmaya, uyumaya geldiğini ileri sürüyorum. Sen bunların yarısını bu şekilde izleyerek, böyle derin bir şekilde uyuyarak fark ediyorsun çünkü bu gerçekten iyi şekerlemeler yapmak için bir zaman. (kıkırdamalar artar) Ve o bir hafta kadar sonra bunu izleyecek ve "Ah, sanırım oradaydım ama bunu yeniden izlesem iyi olur." diyecektir. Hayır, aslında buraya gelmek için önemli bir neden basitçe doğal bir işlemin meydana gelmesi için dikkat dağıtmadır.

MATTHEW: Evet.

ADAMUS: Düşünerek gerçekleşmeyen bir işlem.

MATTHEW: Evet, katılıyorum.

ADAMUS: Evet. Güzel. Teşekkürler.

MATTHEW: Çok teşekkür ederim.

ADAMUS: Bir zevkti. Ve bu arada ben senin anlayabileceğinden çok daha fazla seninle takılıyorum.

MATTHEW: Vay, çok memnun oldum. Teşekkür ederim. Yardımına ihtiyacım var.

ADAMUS: Ben sana yardım etmeyeceğim. Ben sadece çevrede takılıyorum! (kahkahalar) Bazen gülüyorum bazen...

LİNDA: Ona mikrofonu fırlatmadığın için teşekkürler.

ADAMUS: Bir tane daha.

LİNDA: Bir tane daha.

ADAMUS: Bir tane daha.

LİNDA: Aklında bitri var mı? Özellikle biri?

ADAMUS: Ben bunu evrensel zekaya bırakıyorum.

LİNDA: Aman Tanrım. El kaldıran var. Kahretsin.

ADAMUS: Evet. Zeka nedir? Nedir?

HORACE: Zeka odaklanma duyusundan gelir.

ADAMUS: Odaklanma duyusu. Peki. Bu nasıl oluyor? Şeylere odaklanınca onlar zekaya mı dönüşüyor? (bazı kıkırdamalar)

HORACE: Ben geçen yıl bir film izliyordum.

ADAMUS: Öhöm!

HORACE: Ve ben şeye bakıyordum...

ADAMUS: Öhöm! Pardon bir dakika. Burada bir saygısızlık yapılıyor. (Tad'in telefonu çalıyordur)

LİNDA: (boğulur gibi olur) Ahhh! (o gizlice kaçmaya çalışınca yoğun kahkahalar)

ADAMUS: Artık bir şey yapmam bile gerekmiyor. (kahkahalar aratar) Ben burada durup kendi işimle ilgileniyorum. (Adamus kıkırdar) Umarım bunu kayda almışlardır. Bu klasik bir şey. Çekimlerde Şambra hataları. Evet, o halde zeka nedir?

HORACE: Ben bir film izliyordum ve ben filme çok odaklanmış hissediyordum ve benim Ben'im Varlığım büyük bir grup hissetti.

ADAMUS: Evet.

HORACE: Ve ben her şeyin benim önümde hareket ettiğini algılayabiliyordum. Ben hareket etmiyorum. Ve ben... orada olanın sadece zihnim olmadığını fark ettim. Bizim zihnimiz dışarıda lanet büyük bir alan gibi aslında ve o, zekanın kendisi.

ADAMUS: Peki.

HORACE: Zeka...

ADAMUS: Yani zeka grupla ilgili bir şey mi?

HORACE: Hayır.

ADAMUS: Çoğul bir şey mi?

HORACE: Hayır. O, yaşamlar boyu topladığın ve enerji bedenine taşıdığın bir şey.

ADAMUS: Peki.

HORACE: Ve o nakloluyor.

ADAMUS: Peki. O zekayı biriktirmeye devam ettiğimizi söylüyor. Bu hangi noktada yeterli hale geliyor? Hangi noktada, "Gezegende öğrenebileceğim her şeyi öğrendim." dersin?

HORACE: Sanırım...

ADAMUS: İncil'i ezberledin mi?

HORACE: Sanırım ben o noktadayım. Biz o noktadayız. Yeterince zekamız var. Biz onun ötesine geçmek istiyoruz.

ADAMUS: Doğru, doğru. Peki. Peki. O halde sen ne kadar zekisin?

HORACE: Sanırım ben zekadan bilgeliğe doğru değişim gösteriyorum. Ben zeka duyusundan çıkıyorum.

ADAMUS: Evet, evet. Peki. Evet. Kendini nereye dahil ediyorsun?

HORACE: Diğerlerinin olduğu yere. Yüzde bire.

ADAMUS: En yüksek yüzde bire. Güzel. Güzel. Peki zeka nereden geldi?

HORACE: O bir duyu. O içte bir odaklanma duyusunun deneyimlenmesi ile oluştu.

ADAMUS: Peki. Güzel. Bir duyu.

HORACE: Biz deneyim biriktirdik ve içinde bulunduğumuz holograma geri dönerek onu geliştirmeye devam ettik.

ADAMUS: Peki. Güzel.

HORACE: Ama bilişsel olarak değil, enerjisel olarak.

ADAMUS: Enerjisel. Güzel. Harika cevaplar. Harika cevaplar. Linda, mikrofon.

Hadi güzel, derin bir nefes alalım. Zeka. Bu konuda çok ilginç cevaplar geldi.

Ve bu arada sizler hepimizin burada yaptıklarının yanı sıra eğlendiğimizi ve dikkat dağıttığımızı fark ediyorsunuz. Sizler sizden sonra gelecek olan diğerleri için rehberlik edecek kitabı yazıyorsunuz. Yani onlarda bu noktaya gelecekler ve zeka sorununu konuşmaları gerekecek. O nedir? O nedir?

Zeka

Ben zekanın şöyle bir şey olduğunu iddia ediyorum, şey, hadi kelimenin kökenine inelim. Zeka kelimesinde orijinal kök kelime 'hatırlama.' Hatırlama. Hatırlama yeteneği ve sonra sanki 'anlamak'a doğru evrimleşti. (Tad gizlice yerine otururken kahkahalar) Yeniden hoş geldin. (Adamus kıkırdar) Çok incelikli. Çok incelikli. Bugünlerde her şey kameraya denk geliyor. (kıkırdamalar artar)

Yani zeka kelimesi başlangıçta hatırlamak anlamına gelen çok eski bir sözcükten türemişti ve evrimleşerek anlamak oldu. Başka sözcüklerle ifade edecek olursak, siz hatırlıyorsunuz ve bunlara bir anlam yüklüyorsunuz. Bu zekadır. Ve zeka çok, çok uzun bir zaman boyunca bu gezegenin en önemli özelliği olmak için gelişti, zengin olmaktan bile önce akıl geldi çünkü zeki olan zengin veya her ne olmak istiyorsa onu olabilirdi. O nedenle bu muazzam bir özellik.

Eğer birinden zekasını serbest bırakmasını isterseniz o kişi panikler. Birinden zihni, sahip olduğu biriktirilmiş bilgiyi ve enformasyonu serbest bırakmasını isterseniz, birinden kişiliğinin çok özü olan bir şeyi bırakmasını isterseniz, onların bağlantıda kalmasını sağlayan şeyi, kendilerini bu realiteye bağlayan altın kordon gibi, birinden zekasını zserbest bırakmasını isterseniz evde panik başlar. Biz bugün burada bunu yapıyoruz.

Ben zekanın gerçek olmadığını iddia ediyorum. Zeka gerçek değil. O, insanların gerçek olduğunu düşünecek kadar iç içe geçmiş uydurulmuş bir özellik. Ve onlar ondan sonra zekalarını geliştirmeye çalışıyorlar. Verdiğiniz tüm cevaplar ilginç ve doğru. Zeka daha çok hafızadır. Hafıza, bilgiyi, verileri hatırlama, ezberleme ve aklında tutma yeteneğidir.

Zekanın büyük bir bölümü öğrenme sonucunda ortaya çıkar, bir yaşamdan diğerine. Bilgelik değil, deneyim değil veriler ve bilgi üzerinde çalışmaktır o; bunların belki yüzde sekseni kesinlikle yanlıştır, kesinlikle doğru değildir. Ve klasik örneği kullanacak olursak sizin düz bir Dünya'da çalıştığınıza veya yaşadığınıza inandığınız zamanlar oldu ve sizin zekanız o zamanlar öyleydi. Şimdi onu evrimleşerek geçtiniz.

Yani sizin geçmişte edindiğiniz bilginin yüzde 80'i doğru değildir, gerçek değildir. Hatta sizin burada, spiritüel yolculuğunuzda Kırmızı Çember toplantılarında öğrendiklerinizin çoğu gittiğiniz yerde basitçe doğru değil. Bu belki Dünya'nın düz olduğu zamanlarda doğru olabilir ama sizin gittiğiniz yerde doğru değil. Ve yeterince kişi düz olduğuna inanıyorsa düzdür ta ki biri çıkıp, "Hadi onu bugün yuvarlak yapalım çünkü düz gerçekten sıkıcıydı. Hadi yuvarlak bir Dünya yapalım ve hepimiz Avustralya'da olup düşmekten korkalım." diyene kadar, (Adamus kıkırdar) Pardon. Şakaydı. Siz bu şakayı birçok kez duydunuz.

Bu gezegende zekaya o kadar saygı duyuluyor ki şimdi de yapay zekayı yaratıyorlar. Ben başta yapay olan şeyin zeka olduğunu iddia ediyorum. İşte size yapay yapay zeka. O gerçekten daha önce oluşmuş olan insan zekasından türetilmiştir - hadi Lemurya yolunu geri gidelim - sizin bu gezegene çoğunlukla ışık bedende, doğayı, Dünya'yı, Odaklanmayı deneyimlemek için meleksi varlıklar olarak geldiğiniz zaman. Horace sen tamamen haklıydın, odaklanmaktı.

Onlar buraya deneyimlemek için geldiler - öğrenmek için değil ama deneyimlemek için - odaklanmak için ama onlar... onlar hayal gibiydiler, bilirsiniz işte, tam katı değillerdi. Ve sonra onlar balinalara, yunuslara ve belki domuzlara otostop çekip onlarla bütünleşmeye çalıştılar, tam emin değilim ama balinalar ve yunuslar kesin. Onlar onlarla bütünleşmeye çalışarak bu gerçeklikte dengelerini sağladılar.

Şimdi, eğer bu gerçekliğe dışarıdan bakacak olursanız, o, süper basınç gibidir. Hayal bile edemeyeceğiniz bir basınç. Milyarlarca ve milyarlarca ufacık varlık her metre kare alanı basılar. Trilyonlarca ve katrilyonlarca ufacık varlık gerçekten koyu bir şekilde yoğunlaşır ve buraya bir kelebek olarak gelmeye çalışır - bilirsiniz işte, sen (Adamus duvara konmuş olan bir kelebeği çekiştiriyordur) sen diğer gerçekliklerde uçarsın ve sonra Dünya'ya gelirsin. (sonunda onu aşağı çeker; bazı kıkırdamalar) Siz Dünya'ya geliyorsunuz; siz bu baskılamayı, yerçekimini, yoğunluğu pike yaparak bombalıyorsunuz ve siz şimdi Odaklanmış haldesiniz. Siz odaklanma duyusu içerisindesiniz ve bu bir süre canınızı cehennem kadar yakar. Ve daha sonra sizi yeniden yuvanızdan çıkarır. (kelebeği uzağa fırlatır) Eğer fiziksel bir beden içindeyseniz ölürsünüz. Siz o kadar yoğun bir odaklanma halindeyken tutunamazsınız. Bu, gerçekten, gerçekten, gerçekten, gerçekten sıcak bir banyo küvetine girmek gibi bir şey olacaktır ve siz ayağınızı içine atarsınız ve çok sıcaktır, sizin hemen geri çıkmanız gerekir yoksa canınızı cehennem kadar yakar. Aynı şey. Siz melek kanatlarınızla buraya indiniz ve siz Dünya'ya indiniz ve kalmak çok zordu.

O zaman ne yaptınız? Siz ezilmeden bir önceki deneyiminizde sizin burada kalmanıza yardımcı olan şeylerin neler olduğunu düşünmeye başladınız? Bunlar neydi? Ah, biraz yemek yemeliydiniz. Enerjiye ihtiyacınız olduğundan değil; çünkü sizi bu gerçeklikle bütünleştiriyor. Sizi burada tutacak biraz yemek yemeniz gerekir. Ve bir dinozorun önüne çıkmayacağınızdan emin olmalısınız çünkü dinozor çok daha büyüktür ve siz sadece o ufacık varlıksınızdır. O, sizin üzerinize basacaktır. Siz bütün bunları hatırlamaya başlıyorsunuz ve siz dişlerinizi günde üç kez fırçalamayı hatırlıyorsunuz. Lemurya'da değil. Bugün hepsi uykuya dalmış!

Siz bir kabuktan çıkmadığınızı hatırlamaya başlıyorsunuz . Siz şu anda, "Şey, evet, tabii." diye düşünüyorsunuz. Ufacık bir varlık olduğunuzu değil. İnsan olmaya çalışan bir kelebek olduğunuzu değil çünkü o zaman yeniden kelebek olabilirsiniz. Yani siz hatırlamaya başlıyorsunuz ve aslında sizin düşünmeye başlamanıza neden olan, odaklanmayı yaratan, mantık denilen şeyi yaratan şey odaklanma duyusudur - baskı, yerçekimi, hepsi de birleşme temeline dayanır. "Elini ateşe tutma. Canını cehennem kadar yakar."

O nedenle siz bunu biriktirmeye başlıyorsunuz. Bu sonunda insan zekası denilen şeye dönüşen şey. Muhakeme etmek, şeyleri rasyonalize etmek ama özde sadece bilgiyi hatırlamak. Hepsi bu kadar, O kadar ve bunlardan hiçbirisi önemli değil. (bazı kıkırdamalar)

Siz bir nedenden ötürü tam zeka sahibi olamazsınız. Olamazsınız. Hatırlanacak çok fazla şey var. Zihnin böyle bir kapasitesi yok ama insanlar deniyorlar. Onlar en zeki olmaya çalışıyorlar.

Hadi şimdi o insan zekasını ele alalım ve ben size hepinizin en üst dilimde olduğunu söyledim, nerede, insan zeka ölçeğinde yüzde dörttte. Hadi burada biraz duralım çünkü siz hala hayatınıza, bu gezegene ve enerjinize zekayla yaklaşıyorsunuz.

Ben'im bilinci hiçbir şekilde zekaya sahip değildir. Hiçbir şekilde.

Eğer siz Ben'imin varlığını duymuyor veya görmüyorsanız, eğer siz ortalıkta, "Şey, nerede o? Nerede o?" diye dolaşıyorsanız bunun sebebi sizin zekanız ile bağlantı kurmaya çalışmanızdır ve onun zekası yok. Neden Ben'imin, saf bilincin zekası olsun ki? Hiç yok.

İnsana göre bu şoke edici, aşırı çünkü insan daha yüksek bir zekaya inanmak isityor. Birisi, "Daha yüksek bir zeka yok. Siz olabileceği kadar yükseğine sahipsiniz." dediği zaman insan çıplak, acemi, güvensiz hissediyor. Korkunç ama gerçek.

Ben'im hiçbir şekilde zekaya sahip değildir. O, bilgi ve veri depolamaz. Çoğunuz meleksi varlıkların, Yükselmiş Üstatların, Ben'imin her şeyi bildiğini sanıyorsunuz. Hiç de öyle değil. Siz Ben'imden göreceli olarak kolay bir matematik sorusunu çözmesini istiyorsunuz, o, "Bilmiyorum, umurumda değil. Neden umurumda olsun ki?" diyor. Bilirsiniz işte 10'un veya 50'nin veya 1000'in kare kökü nedir gibi. Ben'im, "Neyin var? Sanki cevap verecekmişim gibi bu aptal soruları sormaya devam ediyorsun. Bilmiyorum. (birisi, "Kes şunu!" der) Kes Şunu! Evet. (Adamus kıkırdar) Kes şunu! " der.

Ama insan daha yüksek bir güç olması gerektiğini hissediyor. Tanrı'nın bir zekası olmalıdır. Onlar kendilerine bir şeyler getiren evrenden bahsediyorlar. Bu gerçekten aptalca. Evren bir şey getirmiyor. Hiçbir şey! Evren kolunuzu kırmıyor. Evren size herhangi bir şey getirmiyor. Evren bunu ne biliyor ne de umurunda. Bunlar gerçekten daha yüksek bir zekaya inanmak isteyen insana kaygı verici geliyor.

Ama hadi bir anlığına duralım ve bunu sadece hissedelim. Ben'imin zekası yok. Bu özgürlüktür. Ve insan bir kez o zekayı anlamaya başladığında bir noktaya kadar sorun yaşanmaz. Hatırlamakta, anlamakta sorun yok, "Ellerini direksiyondan kaldırma" şayet kendi kendine giden otomobiliniz yoksa tabii ama o zaman bile. "Elini ateşe sokma. Benzin içme" en azından şimdi böyle.

İnsan yolculuğunda iyi olan belli şeyler var ve bedenli Farkındalığınıza beraberinizde götüreceğiniz şeyler var. Bunlar o hafızada olması önemli olan şeyler. Ancak sizin hafıza tabanınız yer değiştirecek. Bu sizin veri tabanınız gibidir, siz bir bilgisayar olmuş olsanız, bu, sizin tüm veri tabanınızın bilgisyarınızdan çıkarılması ve başka bir yere konmasına benzer. Ve siz sonra tabii, "Şey, nereye? " diye sorarsınız. Daha büyük bir bilgisayara mı? Hayır. O Hiçbir Yerde Olmayan Ülkede olacak. O, eterlerde olacak. O, bir yerde olmayacak. O, benim Şimdideki Gelecek diye adlandırdığım şeyde olacak, şimdideki gelecek, öyle ya da böyle. Orada olacak ama orada olmayacak. O daha fazla şurada (beyin) barınmayacak çünkü buna ihtiyaç yok.

Ve biliyorum siz bilgisayar örneğini kullanarak, "Şey, o cloudda olacak." diyeceksiniz. Yok. Yok çünkü cloud bir yer ve bu hiçbir yerde olmayacak ama var olacak. Sonra zeka işin içine girer ve der ki, "Şey, benim nerede olduğunu ve ne kadar uzakta olduğunu ve oraya gitmenin ne kadar sürdüğünü ve ne kadar büyük olduğunu bilmem gerekir..." Bu zekanın konuşması. Bu zekanın konuşması. Biz zekanın ötesine geçmek üzereyiz.

Ben'im hiçbir şekilde zeka sahibi değildir. Onun buna ihtiyacı yokur. İhtiyacı yoktur. O basitçe farkındalıktır, "Ben Ben'im. Ben Varım." Ama, "Ben varım ve ben akıllıyım." değil. "Ben daha akıllı olmak için varım. Ben daha çok bilmek için varım." Bunların hiçbirisi değil. Bunların hiçbirisi uymuyor. Bunun güzelliğini hissedin. Bunun ögürlüğünü hissedin. Ben'imde zeka yok. Bu harika bir şey.

Bilirsiniz işte, siz bir gün yalnız yürüyor olsanız, siz sokakta yürüyor olsanız ve aniden Ben'im'iniz ile karşılaşsanız Ben'im'in zekaya ihtiyacı olmadığını öğrenmek sizin için büyük bir rahatlama olurdu. Ve sonra siz çok zeki olmaya çalıştığınız için kendinizi gerçekten aptal gibi hissetmeye başlarsınız ve "Ah! Biliyorsun işte biz burada bir Odaklanma halinde sıkışmış olarak her şeyi hatırlamaya çalışıyoruz ki her yaşamda ellerimizi yakmaya veya uçurumlarda dolaşmaya veya buna benzer şeyler yapmaya devam etmeyelim. Ve ben bunca zamandır o zekaya gerçekte ihtiyacım olmadığını anladım. O bu kadar önemli değil."

Ve siz şunu anlarsınız, "Benim, öğrendiğim her şeyin - gerçekten hızlı giden bir arabanın önüne çıkmamak gibi - enerjisel özünü artık beynimde tutmaya ihtiyacım yok." Bu beyni özgürleştirir. Onlar enerji damgalarına benzerler, daima size ulaşılabilir olan enerji özleri gibi ama onların artık beyne kaydedilmeleri gerekmez. Bu gerçekten ilginç.

Hadi derin bir nefes alalım.

Bilinçte zeka yoktur ve bu nedenle benim sevgili dostlarım siz bu realitede nasıl yaşanacağına dair bilgiye erişmeye devam edeceksiniz ama yaşamınızda rehberlik etmesi için, mutluluğunuzu sağlaması için, yaratmayı seçtiğiniz şeyi size getirmesi için ona güvenmeyeceksiniz. Bunların zeka ile alakası yoktur.

Sıradaki adım. Enerjinin zekası yoktur. Bu biraz korkutucu. Enerjinin zekası yoktur ve "Şey, evren bana bu şekilde veriyor." diyenlere de hayır diyorum. Hayır. Enerji zeki değildir ve asla zeki olmayacak da. Enerjiye zeki olma sorumluluğu verilmiş olsaydı neler olurdu hayal edebiliyor musunuz? Bu ürkütücü olurdu. O, insanların yaptığını yapar her şeyi mahvederdi.

Şu anda sizin hayatınıza giren enerjilerin hiçbir şekilde bir zekası yok. Ona ihtiyacı yok, onu umursamıyor, ona sahip değil, asla da olmayacak. O nedenle siz bazen dışarıya güvenip, "Şey, enerji benden ne yapmamı istiyor?" diye sorduğunuzda enerjiler, "Ne demek istiyorsun? Biz zeki değiliz. Biz gerçekten de aslında aptalız. Aptal enerji." derler. Ve böyle de olmalı. Enerji size ne yapacağınızı söylemek için değil sadece size hizmet etmek için burada bulunuyor. Sizi etkisi altında bırakmak için değil, sizi sağa ya da sola yönlendirtmek için değil. O sadece size hizmet etmek için var.

Ama hala daha yüksek bir zekanın olduğuna dair tutunulan ortak bir görüş var. Daha yüksek bir zeka yok. Yok. Enerjinin zekaya sahip olduğuna dair tutunulan ortak bir görüş var. İnsanların tutundukları ve kendilerini şöyle diyerek kendilerini ölçeğin çok, çok, çok altına düşürdükleri ortak bir görüş var, "Ben aptalım ve enerjinin zekası var ve Tanrı'nın zekası var ve uzaylıların zekası var ve Pleideslilerin zekası var." Zekaları yok! Pleaidesliler... (Adamus içini çeker) Onlarda insanlardaki zekanın yarısı yok. Bir şeye sahipler. İnsanlar başkalarının kendilerine yapmaları gereken şeyin söylenmesine izin vermek konusunda gerçekten aptallar. İnsanlar şu küçük kusurlarının dışında çok daha zekiler, "Aman Tanrım beni koru. Pleidesliler beni koruyun. Ruh (soul) beni koru. Evren, enerji." Bunların hiçbirisi değil. Bunlarda zeka yok.

Zeka çoğunlukla bir düzen, bir yapı, bir kalıp gibi düşünülüyor ve insanlar çok derin bir odaklanma duyusuna dalmış oldukları için bunun içinde oluyorlar. Siz bunların hepsine derin bir şekilde dalmış bir durumdasınız ve zihin düzeni sever hale geldi. Her şey onun düzenli yerindedir. İki artı iki dört eder. Bu aslında gerçek değildir. Çok daha fazlasıdır. Bu tarafta eksi dörttür, diğer tarafta dört ve bazen iki artı iki sıfır bile etmez. Hiçbir şey etmez.

Siz bir gün Ben'im'de, Ruh'ta (spirit), Tanrı'da zeka olmadığını fark edeceksiniz - Tanrı gerçekten aptal. Neden? Çünkü Tanrı bir insan yaratımı. Onların zekası kendilerinin dışında bir süper zeka yarattı ama sizin Kaynak dediğiniz şeyde zeka yoktur.

Buna Öz'ünüzle, Ben'im'inizle bağlantı kurduğunuzu hayal edin.

Siz bir anlığına zekası olmayan, yargıda bulunmayan enerjilere bağlandığınızı hayal edin. Onlar size öğleden sonra bir arabanın çarpmasını umursamazlar. Gerçekten umursamazlar. Onlar sadece size hizmet ederler. Bu işte zeka yok.

Ve siz bildiğiniz şekliyle zekaya olan ihtiyacın serbest bırakıldığını hayal edin, onu şimdi bir kenara bırakın, gerçeklere dair bir anlayış biriktirdiğinizi söyleyin ama şimdi birçok şey bilgeleşiyor. Birçoğu fıtlatılıp atılıyor. Çöp kamyonu her iki haftada bir gelip onları alacak. Gerçekten.

Ve şimdi zekanın yerine, aklın yerine basitçe temele, farkında olma yeteneğine, Ben'im'e, Ben Varım'a döndüğünüzü hayal edin.

Bakın Ben'im'in zekaya ihtiyacı yok çünkü Ben'im her neyin farkına varmak istiyorsa onun farkına varır. Ben'im o nedenle gerçekleri umursamaz, sizin son yaşamınızdaki adınızın ne olduğunu takmaz veya kim doğru kim yanlış gibi şeyleri umursamaz. Umursamaz. Ama Ben'im eğer bunu seçerse onların farkındalığına varabilir. Aynısı sizin için geçerlidir.

Sizin zekaya ihtiyacınız yok. Bu şimdi bir farkındalık meselesidir. Ve lütfen onu benim biliş dediğim şeyle etiketlemeyin - ben bunu uzun zamandır söylüyorum - o, zeka değil. Onun içinde akıl yok. Onun içinde yargı yok. Bakın sizin içinde bulunduğunuz gerçeklik, sizin tüm gerçeklik algınız eski çöpe, doğru bile olmayan unsurlara dayalıdır.

Kendinizle gururlandığınız zekanız; ben onu sizden alacak olsam siz dişinizle tırnağınızla benimle mücadele edersiniz çünkü o sizin kimliğiniz için bir kaynak; zeka aslında gerçek olmayan bir sürü rakamsal gerçeklerden oluşan bir şeydir.

Zeka kişisel tecrübenin bir niteliğidir bu da zihnin bir şeyi her şeyle bağdaştırması demektir ve zekanın zihninde artık hiçbir şey yeni değildir. Hiçbir şey yeni değildir. O bundan hoşlanmaz. O, kalıpları sever. O, yeni bir şey istemez.

Biz bunları şimdi geçeceğiz. Biz bunları geçeceğiz. Biz şimdi sizin zeka diye adlandırdığınız şeyi yeniden atayacağız. Biz ona basitçe hatırlama diyoruz ama kesin veriler olmadan ve o siz elinizi ateşe sokmayın diye her an sizin için ulaşılabilir halde.

Ama sizin hayatınıza rehberlik eden yeni etki zeka ve Ben'im, Tanrı zekası ya da onun gibi bir şey değil. Bu basitçe anda olan sizsiniz. Sizin farkındalığınız. Siz şeyleri düşünmek zorunda bile olmadığınızı keşfedeceksiniz ve bu gerçekten korkutucu gelecek çünkü siz düşünmeyi ve kafa yormayı seviyorsunuz. Siz şeylere mantık katmayı seviyorsunuz ve bizim sıradaki gideceğimiz yerde hatıralar var ama onlar sizin içinizde saklı olmayacaklar. Siz onların bütün ayrıntılarına ve ağırlığına sahip olmayacaksınız. Ama buna rağmen ilginç bir şey olur ve şeyler basitçe oradadır ve siz zekası olmayan Ben'im'i, zekası olmayan enerjiye bağlamışsınızdır.

Siz aniden varolmanın tanrısal, zarif halinde yaşadığınızı anlamaya başlarsınız. Zihin isyan edecektir. O çığlık atacaktır. O, şu anda çoğunuza yaptığı gibi şeyleri döndürecektir ve siz biraz bulanıklaşacaksınızdır ve siz onu düşünmeye çalışacaksınızdır. Hepiniz bunu düşünmeye çalışıyorsunuz.

Bir anlığına durun ve sadece izin verin.

Zekanın Ötesinde Merabh

Işıkları azaltalım, biraz müzik çalalım ve hadi merabımızı yapalım. Hadi güzel, derin bir nefes alalım.

Güzel, derin bir nefes alalım. Evet. Ah, şu anda zihnin öylece oraya buraya atladığını biliyorum ama önemli olan sizin gerçekten anlayan bir parçanızın olması ama mantıksal olarak değil, lineer olarak değil.

(müzik başlar)

Sizin şöyle diyen bir parçanız var, "Ah, ben bunu uzun zamandır biliyordum ama nasıl biliyordum bilmiyorum."

Hadi güzel, derin bir nefes alalım ve... biz çok hızlı gidiyoruz. Biz çok hızlı geri geri gidiyoruz, yani gelecekten doğru. Biz onu Şimdiye getiriryoruz.

Doğrusu zeka, şey, aslında gerçek değil. O güç gibi, diğer şeyler gibi. O aslında gerçek değil. Ama yeterince insan oyunu oynuyor ve şey, o zaman da o, gerçek gibi oluyor.

Ben sizden hemen şimdi Ben'im'i hissetmenizi istiyorum, her şeyin kaynağını değil çünkü öyle bir şey yok.

Zihin için kavraması zor ama siz asla yaratılmadınız. Siz asla Ruh'un rahminden ruhlu bir varlık olarak çıkmadınız. Siz hep vardınız. Bunun zihin için, zeka için bir anlamı olmasa da aslında çok özgürleştirici bir şey çünkü asla yaratılmadıysanız asla yok olamazsınız.

Ben'im'in zekası yoktur. Bunu bir anlığına hissedin.

(duraklama)

Sizin Ben'im'iniz sadece saf farkındalıkdır.

(duraklama)

Ve Ben'im'in tutkusu olan enerjinin - ben ona sadece süper tutkulu bilinç derdim - zekası yoktur. Bu kesinlikle özgürleştirici.

Zeka sizi zora sokan şeylerden birisi. Bunlar, ona fazlasıyla sahip olmak - fazla mantıksal olmak, gerçek doğanla temasını yitirmek - ya da asla yeterli gelmemesi, aptal olduğunu hissetmek, diğerleri daha akıllıydı, bir şekilde kaçırdığını hissetmek.

İşte biz sizin yolculuğunuzda şimdi zeka meselesini gerçekten dönüştürüyoruz. Biz onları bir kenara koyuyoruz, başka sözcüklerle ifade edecek olursak, hatıralar var ama onlar sizin hayatınıza rehberlik eden şeyler değil. Onlar size ne yapmanız gerektiğini söyleyen şeyler değil. O sadece hatıraları olan zeka. O, size hizmet etmek için geri dönüyor, size ne yapacağınızı söylemek için değil.

Bilirsiniz işte, ne zaman, "Bunu yapma." diyen bir hatıranız olsa başka bir hatıra, "Şunu yapma." der. Hatıra bazen bir anne, bir babanın veya bir öğretmenin ya da bakanın sesine sahiptir. "Onu yapma, bunu yapma." Bu şimdi değişiyor. Size ne yapacağınızı söyleyen hatıralar, tüm hatıralar - olduğu şekliyle zeka - size hizmet etmek için geri dönüyorlar.

Önümüzdeki aylarda siz o eski sesleri duymamaya başlayacaksınız. Onlar sadece insan formunda yaptığınız bu gezegendeki yolculuğunuzu biraz daha kolaylaştırmak, biraz daha güvenli yapmak için tutunduğunuz hatıralardı. Ama bu şimdi gidecek. Sizin buna ihtiyacınız yok artık.

Sizin evren diye adlandırdığınız şeyin zekası yok. Yok. Bu zeki bir evren değil. Zekaya ihtiyacı yok. Onun veri depolamaya ihtiyacı yok. Biliyorsunuz, hedef veri depolamak olduğunda - bilirsiniz işte, deneyimler, hatıralar, bütün hedef bu olduğunda - siz asla ötesine geçemezsiniz. Siz daha zeki olmaya çalışarak daima zekanın tuzağında kalırsınız ve asla oradan çıkamazsınız.

Bir şeyler atanır atanmaz, zeka size ne yapacağınızı söylemek için değil sadece size destek vermek için bir kenara konulur konulmaz siz aniden yeni bir özgürlük duyusuna sahip olursunuz. Ve asla zeki olmazsınız. Yani biz burada süper zeka veya tanrısal zeka için uğraşmıyoruz demek istiyorum. Zeka ast, ikincil oluyor.

Hemen şimdi Ben'im'i hissedin. Farkındalık. "Ben Varım."

Kimin rehber güç olarak zekaya ihtiyacı var? Siz yargılayanın zeka olduğunu fark ediyorsunuz, size akıllı ya da aptal olduğunuzu, karanlık ya da ışık olduğunuzu söyleyen o zeka. Bunları yapan sadece zeka.

Siz doğal Öz'ünüze - yaratabilen farkındalık varlığınıza - döndüğünüzde sesler dinecektir. Tüm realiteleri yaratın ve gidip sadece deneyim uğruna orada oynayın.

Siz gerçekten zekadan, ona ihtiyaç duymaktan ve evrenin bir zekası olmaması konusundan özgürleştiğiniz gerçeğini hissedin. Bu sadece - evren tanımladığınız gibi - sadece enerjidir. O büyük bir enerji havuzu gibidir. Hepsi bu kadar. Evreni yıldızlar ve kara delikler ve solar sistemler ve güneşler olarak düşünmeyin. Hayır. Evren asla yeniden bağlantı kurmaya ihtiyacınız olmayan bir enerji havuzudur aslında. Sizin onunla bağlantı kurmaya asla ihtiyacınız yok çünkü siz kendi enerjinizsiniz.

Artık ortaklaşa bir şey yapmaya gerek yok, evrene çıkın ve o enerjidir. Siz kendi enerjinizsiniz biz her seferinde burada oturduğumuzda, siz Ben'im'i ve sadece varolmanın tutkusunu hissettiğinizde kendi enerjinizi daha çok getirdiğinizi fark ediyorsunuz. O, ortaklığa ait değil. O, Tanrı'ya ya da evrene ait değil. O sizin.

Ben'im'de, bilinçte, enerjide hiçbir şekilde zeka yoktur. Peki şimdi ne yapacaksın sevgili insan? Vay.

Şey, beyni emekli etme zamanı. Onu emekli etme zamanı ki o böylece yargıç gibi oturup hayatınızı yargılamasın. Böylece enerjiyi evrenin ya da kendisinin dağıttığını düşünmenizi sağlamasın. Bu eskide kalan bir şey.

Zekayı serbest bırakmak çok tuhaf hissettirecek ama sonra gelecek olan şey - ah! - sözcüklerin ötesinde. O halde bunu sadece hissedelim.

Biliyorsunuz ki sözcükler zekadan gelir. O nedenle belli şeyleri açıklamak bu kadar zordur. Belli bir noktada, eh, sözcükler sadece sesli zekadır. Siz zekadan özgür olduğunuz böyle bir noktaya gelirsiniz, siz onun kontrolünden, üzerinizde güç kurmasından özgürleşirsiniz. Ha! Hatta enerjiden. Siz onun zekaya sahip olduğu gerçeğinden özgürleşirsiniz.

Aniden bir özgürlük duyusu oluşur.

(duraklama)

Zihin, "Şey, zekanın yerine süper aklı mı koyacağım?" diyecektir. Hayır. Sadece Ben'im'i.

(duraklama)

Ve Ben'im'de güç yoktur. Zeka yoktur.

Sadece Ben'im vardır. O kadar. Ona bırakalım.

(duraklama)

Siz bu merabda, bu farkındalık değişiminde sadece anılardan, kesin verilerden oluşan zeka denilen şeyi bile hissedebilirsiniz, o şimdi değişiyor. O artık sizin hayatınızın yönetim kurulu değil.

Ve zihin isyan edecektir. O, "Ama biliyorsun benim matematiksel sayıları bilmem gerek. Benim iş yerinde işimi yapabilmem ve bütün bunları bilmem gerek." Hayır, gerekmez. Geçmişte yaptığınız şekliyle değil. Bunların hepsi değişiyor. O beden içinde, o beyin içinde yol alıyor, o şimdi basitçe farkındalık içinde yol alıyor.

Ve sizin rakamsal gerçeklere, hatırlamaya, veriye ihtiyacınız olduğunda onlar aniden orada olacaklardır. Onlar size gelirken sizin zihninize yük olmayacaktır. Başka sözcüklerle ifade edecek olursak, siz düşünmek zorunda olmayacaksınız. Siz bazen ne yaptığınızı biliyorsunuz, siz bir şeyi hatırlamaya çalışıyorsunuz ve sizin yüzünüzde o hoşnutsuz ifade oluşuyor ve siz onu düşünüyorsunuz ve beyniniz strese giriyor. Hayır. Bunlar artık yok.

Derin bir nefes alın.

Onlar size basitçe Ben'im ve Üstadın bilgeliği ile birlikte geliyor.

Siz şu anda böyle bir değişimden geçiyorsunuz ve Ben'im'de, Ruh'ta (spirit), evrende ya da enerjide zeka olmadığını fark ediyorsunuz.

Şimdi, bu sizin zekanızda bir sürü rahatsızlığa neden olacak. Bir sürü. O çöp kamyonunun çok kısa bir zamanda durumu düzelteceğini hatırlayın. İlk yarıda belki buna iki ya da üç kez ihtiyacınız olacak (bazı kıkırdamalar) çünkü siz alt üst olacaksınız. Ah, zihniniz isyan edecek ve sonra siz basitçe delirdiğinizi sanacaksınız ve siz hiç bir boku hatırlayamayacaksınız ve siz... sonra duracak ve Ben'imde, enerjide zeka olmadığını fark edeceksiniz.

Bu, bedenli bir üstadın hayatıdır.

Hadi güzel, derin bir nefes alalım.

Ne gündü.

Siz çok hızlı bir değişim gösteriyorsunuz. Çok, çok olağanüstü hızlı. Biz Kırmızı Konsey'de devam ederken zor zamanlar geçiriyoruz.

Yani biz bugün biraz hatırladık, tabii ki bu konuda bir karışıklık yok, tabii ki karışıklık yok, kes şunu! (kahkahalar)

Eğer bunu hatırlayamıyorsanız, başka beş kelime hatırlayın - eğer yazmanız gerekiyorsa yazabilirsiniz bunları - ben gitmeden önce beş kelime: Tüm yaratımda her şey yolunda.

Teşekkürler sevgili Şambra. Teşekkür ederim. (izleyiciler alkışlarlar)

İngilizceden çeviren Meltem Taban