• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/kirmizicember/
                                       BAĞIŞBAĞIŞ
        
    

Ortaya Çıkış Dizisi. Şaud 5



Adamus Mesajı Geoffrey Hoppe Kanallığı ile 5 Ocak 2019'da Kırmızı Çember'e sunulmuştur.







Ben Ben'im Egemen Alan'dan Adamus

Ah! Hadi derin bir nefes alalım ve 2019'a hoş geldin diyelim. Hoş geldin 2019. Aranızdan kaç kişi - hadi o ışıkları biraz açalım çünkü bu konu biraz sizi ilgilendiren bir konu - aranızdan kaç kişi daha önce 2019'da bu kadar ilerlemiş olacağını düşündü? (kahkahalar) Kaç kişi yaparım diye düşündü? Aranızdan kaç kişi yapacağını düşünmedi ya da sadece ne olacak diye merak etti? Siz 20 yıl önce 2019'u düşündüğünüzde, "Bu, çok uzuuun bir zaman gibi geliyor." bile dediniz. Kaç kişi böyle olacağını sanmadı, 2019'da yapacağından tam emin olmadı? Ben daha çok el kalkmalı diyorum. Belki de onların hepsi internetten izliyordur.

Biliyorsunuz, bu, ilginç bir şey. İçeride adeta süren bir mücadele var. Sizin bir parçanız bu yaşamda, burada uzun bir süre kalmayacağını düşünüyordu. (Linda heyecanla ellerini sallıyor.) Bazılarınızın düşündüğü… evet.

LİNDA: Ama Adamus! Sen bize kalacağımızı söyledin! Bize bunu sen söyledin! Sana inanmamalı mıyız?

ADAMUS: Hayır, ben size, “Eğer kalmak isterseniz” dedim. (Bazı kıkırdamalar) Eğer kalmak isterseniz. Ben bu yüzden o zamanlar aranızdan sadece beş kişi yeter dedim çünkü benim tek beklentim bu kadar kişinin kalmasıydı ama…

LİNDA: Pehhh!! (kahkahalar)

ADAMUS: Ama siz başardınız. Önemli bir yıl. 2019, 2020'den önemli olacak. 2020 kulağa daha iyi geliyor biliyorsunuz, 2020. Ama 2019 daha öenmli olacak - ben şunu da söyleyecek kadar ileri gideceğim - 2019 sizin için 2020'den daha iyi bir yıl olacak. Bundan sonra gelen 2020 biraz sıkıcı olacak. (bazı kıkırdamalar)

LİNDA: Ah-ah.

ADAMUS: Sizin güzel bir rahatlamaya ihtiyacınız olacak.

LİNDA: Ah-ah. Sıkıcı olarak mı? (kıkırdamalar artar)

ADAMUS: Biz yine de başka bir şey yapmadan önce, başka bir şey, güzel, derin bir nefes alalım İzin Vermek için - bir kuantum nefese ne dersiniz?

LİNDA: m.

ADAMUS: İzin vermek için. Belki de sizin kendinize verebileceğiniz en güzel armağan sadece izin vermektir.

Bu yolculuk doğal bir yolculuk. Bu olacak. Siz derin bir nefes alarak ve izin vererek kendinize izin veriyorsunuz. Siz tanrısal olanın, Üstadın, her şeyinizin burada olmasına izin veriyorsunuz. Başka yerlerde parçalar halinde dağılmış bir şekilde olmanıza değil. Bir yerlerdeki Allah'ın belası bir cennetteki tanrısallığa değil. Siz derin bir nefes alıp izin verdiğinizde, hepsinin burada olmasına izin verirsiniz. Bunların içinde, insanın dahil olduğu ve Gerçekleştirim olarak adlandırılan çok doğal bir sürecin başlamasından başka gerçekte hiçbir gizem yoktur. Bu, er ya da geç, yolu Dünya'dan geçen herkesin başına gelir.

Siz muhtemelen şimdiye kadar bu işe bütünüyle karıştığınızda, bu işi çözmeye çalıştığınızda, Gerçekleştiriminizi çalışmaya çalıştığınızda bunun gerçek bir mücadeleye dönüştüğünü öğrenmişsinizdir. Şeyler parçalanır. Siz basitçe izin verdiğinizde - Öz'ünüze izin verdiğinizde, yolculuğunuza izin verdiğinizde, deneyimlerinize izin verdiğinizde, Üstada izin verdiğinizde - siz izin verdiğinizde, o zaman o senkronizasyonun oluştuğu görülür. Sanki her şey basitçe yerine oturur ve olur. Ve sonra, tabii ki insan, “Ah! Ben kontrol etmeliyim. Ben yönetmeliyim. Yapılacakları ben dikte etmeliyim.” diye çıldırır. Hadi biz bu yıla harika, kocaman, muazzam bir İzin Verme ile başlayalım.

LİNDA: m.

ADAMUS: Bu yıl eğlenmenize izin verin.



Bu Yeni Yıl

Ben bu yılı, yeni arkadaşlar yılı diye adlandıracağım. Yeni arkadaşlar yılı. (bazı kıkırdamalar) Evet. Ah, bazılarınız gülüyor çünkü sizin hiç arkadaşınız yok ve siz böyle bir şeyi hayal edemiyorsunuz. (kahkahalar) Ve sizin yol boyunca bir sürü arkadaşınızı kaybetmeniz de çok doğal çünkü onlar pek anlamıyorlardı. Sizin yaşadıklarınızı onlarla konuşmanız, hatta bazen başka Şambralar ile konuşmanız biraz zordu - (birisi, "Tuhaf tip" der) tuhaf tip - bu nedenle sizin çemberinizde çok fazla arkadaşınız yok. Ama bu yıl, 2019, yeni arkadaşların yılı olacak.

Ben bazılarınızın, “Gerçekten yeni arkadaşlar istemiyorum.” diye düşündüğünü görebiliyorum. (Bazı Şambralar, “Hayır!” diye bağırır) “Eh, hayır! Orada bulundum, bunu yaptım. Bu, çok fazla iş.” Bu arkadaşlar farklı. Bu arkadaşlar çok farklı olacaklar ve biz bugün Şaudda buna değineceğiz. Ama şimdilik, izin vermek için o güzel, derin nefese ne dersiniz?

(duraklama)

Ben Yılbaşı Gecesi Yükselmiş Üstatlar Kulübü'ndeydim. Ben orada takılmaya karar verdim. Uzun bir yıl olmuştu. Biraz yorgundum, biraz dinlenmeye ihtiyacım vardı ve diğer Yükselmiş Üstatlardan biri, Mezrah, bana geldi, çok çekici bir kadın. Aah, bugünlerde bunu söyleyebilir miyim? Kadın?

LİNDA: Hayır! Söyleyemezsin.

ADAMUS: Bir insan. Bir insan, eski bir insan bana geldi, Mezrah. Bilirsiniz işte, Yükselmiş Üstatlar Kulübü'nde istediğiniz her şey olabilirsiniz. Erkek olabilirsiniz, kadın olabilirsiniz, her ikisini de aynı anda olabilirsiniz. Neden olmasın? Siz orada istediğiniz her şeyi yapabilirsiniz ama yine de siz oraya gittiğinizde bir eğilim olduğunu fark edeceksiniz, Yükselmiş Üstatların kendilerini hala Dünya'da geçirdikleri en son yaşamlarında olduğu gibi gösterme eğiliminde olduklarını. Onlar hala o kimlikle dolaşma, kendilerini diğerlerine o şekilde projekte etme eğilimindeler. Ben onların bunu, onu en özel yaşam süreci olarak düşündükleri için yaptıklarını sanıyorum. Ünlü olmuş olanlar bile o ünlü karaktere bürünmüyorlar. Onlar en son yaşamlarındaki karaktere bürünüyorlar.

Yani şu var... benim Gerçekleştirimin, Yükselmiş Üstatlar Kulübü'nün ve Yükselmiş bir Üstat olmanın en sevdiğim yönü istediğin her oyunu, her öyküyü oynayabilmen. O rolü oynayabiliyorsun, Yükselmiş Üstatlar Kulübü'nde insan rolü oynayabiliyorsun. Biliyorsunuz biz orada çok viski ve burbon ve şarap içiyoruz ve yemek yiyoruz. Siz bunları yapıyorsunuzdur ama siz bunların hepsinin güzel bir öykü, güzel bir illüzyon olduğunun farkındasınızdır. Siz bunlara hapsolmazsınız. Siz bunlara bağımlı olmazsınız.

Ben Mezrah ile ilgili öyküme devam etmeden önce biliyorsunuz ben size daha önce söyledim ve yine söyleyeceğim: Bu Dünya'da kimyasallar olsun, mineraller olsun veya herhangi bir şey olsun gerçekte, kesinlikle bağımlılık yapan hiçbir şey yoktur. Fiziksel bağımlılık yapan bir şey yoktur. Zihinsel bağımlılık, ah, evet. Siz fiziksel bir maddeye bağımlı olduğunuzu zannedebilirsiniz ama bu gerçekte sadece mental bir bağımlılıktır. İşte bu anlayışla bunu aşmak aslında göreceli olarak daha kolaydır - neye bakıyorsun (Linda'ya) - bağımlılıkları aş. (kahkahalar) Ben Easalı Linda'nın daha sonra bu mental sigara bağımlılığı konusunda Cauldre ile konuşacağını düşünüyorum.

Yani siz gerçekte hiçbir şeye bağımlı olamazsınız ve ben bunu söylüyorum çünkü sizin yeniden çok fazla içki veya esrar içmeye başlayacağınıza dair korkularınızdan kurtulmaya başlamanızı istiyorum - eh, siz bunu, ya da her neyse onu bir şekilde zaten yapıyorsunuz. Şambra için bağımlılıklar geçmişteki bir şey olarak kalacak, bu, gerçekten böyle çünkü bu sizin enerji ile yeni ilişkiniz ve bir bağımlılığın gerçekte ne olduğuna dair anlayışınızla geçmişteki bir şey olarak kalacak. Siz artık bağımlı olmaktan kaygılanmadan hayatın tadını çıkarmakta özgürsünüz. Bu hoş bir şey değil mi? Evet, evet. Evet, evet. (bazıları alkışlar) Ve bağımlı olanlarınız daha sonra, ah, kendilerini koydukları cehennemi, zaman zaman yaptıkları suçlamayı ve umutsuzluğu gerçekten fark etmeye başlayacaklar ve bu gerçekten de sadece mental bir şeydir. Bu hipnozun başka bir formudur.

Ama ben öyküme devam edeyim, ben Mezrah ile konuşuyordum ve o bana - biliyorsunuz onlar bazen benimle alay ederler çünkü ben arada bir biraz kendini beğenmiş olurum. (bazı kıkırdamalar)

LİNDA: Hayırrr!

ADAMUS: Hayır, hayır, hayır, hayır. Ben biraz - ah, ben şimdi çeşit çeşit sözcüklerin telaffuz edildiğini duyuyorum (kahkahalar) - ben arada bir kibirli, bu belki daha iyi bir sözcük, kibirli olabiliyorum ama ben daha çok gururluyum, sizin yaptığınız her şeyden ötürü gururluyum. Ve ben bunun zor olduğunu biliyorum, bu, zor ve siz bunu zorlaştırmayı gerçekten iyi biliyorsunuz (kıkırdamalar artar) ama hayır, ben gerçekten, gerçekten bu kadar ilerlediğimiz için gururluyum. Ve o bana, "Adamus, bugünlerde Şambra'nın durumu nedir? Siz 2019'da neler yapacaksınız? En önemli şey ne?" diye sordu. Ve ben bu konuda bir anlığına düşündükten sonra ona şöyle dedim, "Bilirsin işte, artık gerçekten yeni arkadaşlar edinmenin zamanı geldi - yeni arkadaşlar - ve biz bu yıl bunu yapacağız ve biz bugün bu işleri başlatacağız.

LİNDA: İnsan mı? İnsan arkadaşlar mı?

ADAMUS: Ben bunu henüz tam olarak tanımlamayacağım. Gizemli, belirsiz bırakacağım.

LİNDA: Hımm.

ADAMUS: Öyle - ben küçük teatral dersler vermeyi de seviyorum. Siz bu gezegende bir Üstat, bedenli bir Üstat olacaksınız. Biliyorsunuz, siz her şeyinizi bir araya getireceksiniz ve gerçekte hiçbir şey sizi rahatsız etmeyecek, canınızı sıkmayacak, siz sırf eğlencesine istemediğiniz sürece sizi bunaltmayacak. Ayrıca siz Üstat olarak o teatral duyguya bürünmeyi öğreneceksiniz.

Şimdi ben, benim geçmişte dünyanın gelmiş geçmiş en büyük oyun yazarlarından biri olan bir enkarnasyonum olduğunu biliyorum. (bazı kıkırdamalar) Ama ben ondan çok şey öğrendim - o Shakespeare biraz adi bir karakterdiama ben o yaşamda çok şey öğrendim. Rol yapmayı. Oynamayı. (dramatik bir şekilde konuşur) Griden renkliye gitmeyi. Bir zamanlama duygusuna sahip olmayı. Zamanlama. Siz zamanlamanın ne olduğunu biliyor musunuz? (kıkırdamalar artar) Bu sadece her şeyin her zaman aynı şekilde ulaştırılması demek değildir. (monoton bir ses tonu ile konuşur) ve burada... bir zamanlama duygusu vardır. (dramatik bir tonda konuşur)

Dışavurumcu olun ve bunu öğrencilerinizle çalışırken yapın ki bunu çoğunuz yapacaksınız, sizin mutlaka aydınlanma pratiği yaptığınıza dair kapıda bir tabelanız olacak demek istemiyorum ama siz başkalarıyla çalışacaksınız. Kitap nerede?

LİNDA: Yere düştü.

ADAMUS: Yere düştü. Kitap önemli bir başlangıçtı. Kitabın temelinde bu anlayış var. O sadece Keahakçıların yazdığı öykülerden ibaret değild.

LİNDA: Hadi bakalım.

ADAMUS: O sizin, öyle ya da böyle, öykülerinizi, Üstat öykülerinizi anlatarak ders vereceğinizi söylüyor. Ve siz bir Üstat olarak o öykülerle eğleneceksiniz. Onlar artık sizi bunaltmayacaklar, sizi strese sokmayacaklar ve sizin yakanıza yapışmayacaklar. Siz - teşekkürler - siz kendi öykülerinizle eğleneceksiniz. Ama öğrencileriniz size geldiğinde onlara karşı siz biraz teatral olun. Şöyle şeyleri çok yapın. (Adamus kafasını sallayıp 'ciddi' bir ifade takınınca kahkahalar) Gözlerinizi kullanmayı öğrenin, "Hım, hımm." (gösterir) Orada, "Ah!" deyip oturmayın. (Adamus gözleri ile kızma ifadesi yapınca kahkahalar) Ve bilirsiniz işte, biraz mimik yapmayı öğrenin, siz öğrencilerinizle konuşurken onların gerçekten ilgi duymalarını sağlamak için mimik yapın çünkü onlar size şunun gibi şeyler söyleyebilirler, "Ah, Sart, ben artık yaşamak istiyor muyum, istemiyor muyum onu bile bilmiyorum." ve tipik tepki şöyle olur, "Ah, hayır, hayır, hayır!" Gerçekten öyle diyorsunuz! Ve siz şöyle yapıyorsunuz, Sart şöyle yapıyor... (Adamus başını sallayınca bazı kıkırdamalar) Bu onların gerçekten dikkatini çekecektir. Onun için biraz teatral olun.

Ayrıca bunların yanı sıra, bu yıl resmen yeni arkadaşların yılı ama siz bir öykü de yazabilirsiniz ki bir öyküde harika teatral şeyler vardır, böyle, “Hadi! Dışavurumcu ol. Biraz teatral olun. sözlerini uygulayınca her şeyin altı çizilmiş oluyor. Şambra ne yaptı biliyor musun? Onlar kendi kişisel, sıkıcı, renksiz deneyimlerini aldılar ve onları eğlenceli bir hale getirerek bir öyküye çevirdiler, onları ferah bir hale getirdiler. Onlar kendi kişisel hayatlarında meydana gelen şeyleri aldılar ve bunlar bir trajedi bile olmuş olabilir, onlara bilgelik, mizah ekleyip, biraz dramatize ederek güzel ve eğlenceli bir öykü haline getirdiler.

Bu kitabın yazılmasının nedeni buydu. Ve benim onun 31 Aralık'ta yıl sonunda çıkmasını istememin nedeni, bu yıla teatral öykülerle başlamak istememdendi. Bu kitapla çok eğlenin. Siz hiçbir şey uydurmuyorsunuz. Yani siz böyle bir şey yapmıyorsunuz demek istiyorum. Eğer siz hayatınızdaki bir şeyi süslüyorsanız, bir şey uydurmuş olmazsınız. Siz onu sadece süslemiş olursunuz. Siz ona sadece başka bir şekilde, biraz renk katmış olursunuz… sanki kahverengi et ve kahverengi patates ve kahverengi sostan oluşan tabağınıza biraz yeşil ve sarı koyuyormuş, biraz yaban mersini sosu ekliyormuşsunuz gibi. Siz onu sadece biraz daha eğlenceli hale getirmiş olursunuz.

İnsanlar öykülerini çok kasvetli yapıyorlar. Ben üzerinde şöyle yazan tişörtler görmek istiyorum - ben hep tişört görmek istiyorum ama onlar asla gelmiyorlar - ama "Ben kasvetli değilim." yazan tişörtler görmek istiyorum. Bilirsiniz işte yalın ve basit bir şekilde kendinize bir hatırlatma olarak, "Ben artık kasvetli değilim." Peki. Bu yıl yaşamınızda biraz teatral davranış olsun tamam mı? Dışavurumdan korkmayın.

Yani bu yıl arkadaşlar yılı. Bir sürü şeyin meydana geleceği bir yıl.

Ben bu konuda ProGnost'ta daha çok konuşacağım: Önümüzdeki hafta Ejderha Giriş Yapıyor'da. Bu yıl çılgın bir yıl olacak. Yani bu yıl cehennem gibi bir yıl olacak. Siz bunu şimdiden görebiliyorsunuz. Benim gibi sizin de bunu görmeniz için peygamber olmanız gerekmiyor. İnişler ve çıkışların yanı sıra çok bölücülük olacak. Bu yıl hayal gücünüzü ne kadar esnetseniz de bir Kumbaya (ruhsallıkla ilgili şarkı) yılı olmayacak. Ama ben bu yılın sizin belki yüzde 98'iniz için yine de en iyi yıl olacağını söyleyeceğim. (tezahüratlar ve alkışlar) Neden böyle sanıyorsunuz? Çünkü siz öteki türlüsünü yapmaktan yoruldunuz ve daha kolay olabileceğini biliyorsunuz. Siz zor olması gerekmediğini biliyorsunuz. Siz tüm o deneyimlerin ne olduklarını biliyorsunuz, onlar sadece katmerli öykülerdir.

O halde hadi yaşamınızda artık yalnız olmayacağınız, tüm diğer şeylerin giriş yaptığı bu noktada, o içeri giren Üstat, ruh (spirit), tanrısal olan için derin bir nefes, bir kuantum nefesi alalım.



Şambra Bilgeliği

Peki, Linda mikrofonu alsın, izleyenler için bir sorum var. Bugünkü sorunun konuşacağımız şeylerle çok fazla alakası yok ama ben bilmek istiyorum. Ben gerçekten bir şeyi bilmek istiyorum ve bu ilginç bir soru. İşte biz yılın başındayız ve soru şu, insanlık, ve gezegen şu anda sizin olmasını beklediğiniz gibi mi? Sizin insanlığın, gezegenin bulunduğu nokta konusunda farklı beklentileriniz oldu mu? 2019. Biz Maya Takvimi'ni geçtik. Biz Armonik Yakınsama ve Dizin'i ve diğer her şeyi geride bıraktık. Biz bunların hepsini geçtik. Gezegen sizin umduğunuz yerde mi? Linda lütfen. Bu düşündüren bir soru.

KELLY: Hayır.

ADAMUS: Hayır. Neden?

KELLY: Ama düşündüğümde anlamlı geliyor çünkü hepimiz yeniden inşa etmeden önce yapıyı yıkıyoruz...

ADAMUS: Doğru.

KELLY: … ve yeniden bağlanıyoruz. Bu bağlamda anlamlı.

ADAMUS: Doğru.

KELLY: Ama ben bu kadar çalkantılı ya da...

ADAMUS: Şimdi, ben senin yaşamın hakkında değil, gezegen hakkında konuşuyorum tabii. (gülüşmeler)

KELLY: Eh, ben şunu demek istedim ama... evet! Ben dünyada olanlardan etkilendim ve çok fazla nefret var...

ADAMUS: Evet, tuhaf değil mi?

KELLY: … çok var gibi gözüküyor. Çok yoğun, evet.

ADAMUS: Evet. Sen belki de bu yaşama gelmeden ya da belki bundan 20 yıl önce çocukken her şeyin evrimleşeceğini ve uyumlu bir hale geleceğini bekliyordun ve...

KELLY: Ben bir açıdan herkesin benimle birlikte ilerleyeceğini sandım.

ADAMUS: Doğru, doğru.

KELLY: Ya da bunun gibi bir şey.

ADAMUS: Ve seninle birlikte kaç kişi ilerliyor?

KELLY: Bilmiyorum. Şambra?

ADAMUS: Çok fazla değil! Evet, evet!

KELLY: Çok fazla Şambra yok.

ADAMUS: Şey, iyi bir nokta. İyi bir nokta. Çok fazla yok.

KELLY: Evet.

ADAMUS: Çok fazla yok. Güzel. teşekkür ederim.

KELLY: Tamam. Teşekkür ederim.

ADAMUS: Peki bu sana hiç depresif ve üzücü geliyor mu? Bilirsin işte, geceleri uyumayıp düşünüyor musun?

KELLY: Öyle anlarım vardır.

ADAMUS: Evet. Gezegen saçmalıkları. Evet.

KELLY: Evet ve benim gerçekten silkinmem ve nefes almam ya da yürüyüşe çıkmam gerekiyor. Evet.

ADAMUS: Zor bir şey.

KELLY: Evet.

ADAMUS: Evet.

KELLY: Ağır.

ADAMUS: Evet, güzel.

Gezegen, insanlık seninn olmasını beklediğin gibi mi?

JULİE: Bunun karışık olduğunu söyleyeceğim. İnişli, çıkışlı ve ben bir süredir bağlantılı değilim gibi hissediyorum. "Bugün günlerden neydi ya?" diyerek izlemek yeterince zor.

ADAMUS: Doğru, doğru! (gülerler)

JULİE: VeBen neredeyimI?!” VeŞimdi neler oluyor?!” Ve…

ADAMUS: Yani, sen gençken, diyelim sen ilköğretime giderken hayal kuruyordun, sen o zamanlar gezegenin nerede olacağını bekliyordun? Sen 20 yıl önce ilköğretimdeydin değil mi? (kadın kıkırdar) Peki senin gezegen ile ilgili beklentin neydi?

JULİE: Yani, ben gezegenin kendi kendini havaya uçurabileceğini, insanların gezegeni havaya uçuracağını düşündüğüm bir noktada olduğumu hatırlıyorum.

ADAMUS: Evet, evet.

JULİE: Yani, ben - buraya kadar oldukça memnunum!

ADAMUS: Bu belki de iyi bir şeydir! (gülerler)

JULİE: Ben, "Harika" diyorum! Tamam!

ADAMUS: “Biz bunu henüz yapmadık!”

JULİE: Biz bunu henüz yapmadık.

ADAMUS: Peki, tamam.

JULİE: : Yani, bana göre, biliyorsun, inişler ve çıkışlar var ve farklı zamanlarda şeyleri kesinlikle farklı bakış açılarından görmek var ve çevre hakkında endişe duymak ve sonra "Her şey yolunda ve her şey olacağına varır!" durumu var. (kıkırdar)

ADAMUS: Sen yola pencereden çanta fırlatıyorsun!

JULİE: Hayır!

ADAMUS: Evet. Ve sen bunu üzücü ya da yersiz buluyor musun?

JULİE: Hayır. Benim oynadığım o kadar ilginç ruhlar var ki ve benim doğa ruhları ile bağlantılarım var.

ADAMUS: Doğru.

JULİE: Ve devamlı insanları görüyorum, farklı yerlerdeki ve farklı bakış açılarıyla gelen ve politikaya giren genç insanları, yani bu bir karışım.

ADAMUS: Ever. Bu bir karışım.

JULİE: Kesinlikle bir çılgınlık var ve hiç olmadığı kadar hikayelerini anlatan, bir şeyler deneyimleyen ve oynayan çok insan var. Bu kesinlikle bir karışım.

ADAMUS: Peki ya kendi hayatında? Dördüncü sınıf, beşinci sınıf belki de dördüncü sınıfa baktığında bu noktada mı olmayı düşünmüştün?

(duraklama)

Şimdi yaşamına bak...

JULİE: Çok farklıydı. Ben, ben... hayır, ben çok... (içini çeker) Ben o kadar makinenin içindeydim ki, böyle adlandırıyorum, ben çok matriksin içindeydim.

ADAMUS: Ah, ilginç.

JULİE: Yani, ben...

ADAMUS: İlginç.

JULİE: Ben çok güvendeydim ve çok korunaklıydım, çok sevildim ve çok bakıldım ve o nedenle herhangi bir şeyle bağlantım olmadı...

ADAMUS: Madem o kadar rahattı, o halde neden matriksten çıktın?

JULİE: Ve ben çok mutsuzdum. Ben küçük bir kutunun içindeydim.

ADAMUS: Ah! İlginç. İlginç. Güzel. Olağanüstü.

LİNDA: Sıradaki kapı.

ADAMUS: Aah! Ben daha da çok Üstat öyküleri geliyor diye hissediyorum. Bizim diğer kitabı oldukça kısa zamanda hazırlamamız gerekebilir. Evet. Gezegen, insanlık senin düşündüğün noktada mı, senin beklentin dahilinde mi?

ERİN: Dürüst olacağım. Ben bunu pek düşünmüyorum. Ben bencilim. Ben kendimi düşünüyorum, insanlığı değil...

ADAMUS: Bu hoşuma gitti aslında. Buna destek veriyorum.

ERİN: … ve gezegeni değil. (kadın kıkırdar)

ADAMUS: Hayır kendine iyi bak. Bu aslında gerçekten, gerçekten iyi. Bu sana göre nasıl bir şey.

ERİN: İyi.

ADAMUS: Evet, iyi. Peki.

ERİN: Benim karşıma hep iyi şeyler çıkar.

ADAMUS: Diğer insanlar seni hiç yoruyorlar mı, bilirsin işte, kitle bilinci?

ERİN: Hayır.

ADAMUS: Hayır?!

ERİN: Hayır.

ADAMUS: Ah, olur. (kahkahalar)

ERİN: Henüz gencim! (kıkırdar)

ADAMUS: İyi bir annen var, nedeni bu.

ERİN: Evet!

ADAMUS: Evet. Güzel. Çok teşekkür ederim.

LİNDA: Teşekkürler.

ADAMUS: Birkaç tane daha.

LİNDA: Peki.

ADAMUS: Gezegen beklediğin noktada mı?

CHERYL: Ben genel olarak gezegenden çok uzaklaştığımı söylemeliyim, bu yüzden gerçekten beklentilerim olmadı.

ADAMUS: Cauldre benden bir şey istiyor.

CHERYL: Mm hımm.

ADAMUS: Bu kez onu atlamayacağım. (kıkırdar). Hiç... (Adamus kıkırdar) Hiç Donald Trump'ın Amerika Devlet Başkanı olacağını bekler miydin? (Adamus kıkırdar)

CHERYL: Biliyorsun...

ADAMUS: Bu konuda bir yargı yok.

CHERYL: … sanırım o ofiste çok fazla salak var ve ülke hayatta kalabildiği kadar hayatta kalmayı da başardı. Yani …

ADAMUS: Evet, evet.

CHERYL: Yine oy kullanmıyorum. Oyunuz bir şey ifade etmiyor. Hepsi zaten Seçim Kurulun'da bir şekilde, yani.

ADAMUS: Doğru.

CHERYL: Bu yüzden sadece gerçekten…

ADAMUS: Ancak içeri girip, bir fark yaratmayan kolu çekebileceğinizi düşünmek kendini iyi hissettirir.

CHERYL: Hayır, bana değil. Yıllardır kendimi bu işe dahil etmedim.

ADAMUS: Evet. Evet. Aslında bu Şambra arasında oldukça yaygın - bazılarının ileri geri gidip - sadece “Biliyorsun, benim işim değil” demesi oldukça yaygın.

CHERYL: Benim işim değil

ADAMUS: : “Benim savaşım değil, benim oyunum değil” deyip böylece serbest bırakıyorlar.

CHERYL: Evet.

ADAMUS: Ama ben bir noktaya dikkat çekmek istiyorum, Şambra her ne kadar bunu büyük bölümüyle salıvermiş olsa da, bu noktada bunu yapmanın pek yardımı dokunmayacağını fark etmiş olsa da - yardımcı olan şey sizin Aydınlanmanızdır, bunun dünyaya her şeyden daha fazla yardımı dokunur - ama birçok Şambra'da hala gezegende yeniden ışık işçisi olma, o savaşta savaşması zorunluluğuna geri dönme arzusu var - politika, Donald Trump, çevre, her ne olursa olsun. Biliyorsunuz, bu, hala var, bu, onları hala geriye çekiyor. Bu biraz dikkatimi çekti. Evet. Teşekkür ederim. İyi cevaplar.

LİNDA: Bunu İsrail'den gelen kişiye sorabilir miyiz? Gerçekten merak ediyorum.

ADAMUS: Evet ama onu başını duvardaki o büyük şeye (TV) basmaması konusunda uyarın.

SAGY: Beni uyardılar, evet.

ADAMUS: Evet.

SAGY: Peki.

ADAMUS: Evet. İnsanlık olmasını beklediğin yerde mi? Bu arada, seni görmek güzel. Seni uzun zamandır görmedim.

SAGY: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Üç yaşamdır sanırım.

SAGY: En az.

ADAMUS: Evet, evet, evet.

SAGY: En az.

ADAMUS: Güzel.

SAGY: Çok teşekkür ederim.

ADAMUS: Evet.

SAGY: Beklentilerim yoktu.

ADAMUS: Beklentin yoktu.

SAGY: Hayır. Ben büyürken içimde bir sürü korku vardı.

ADAMUS: Evet.

SAGY: Ve...

ADAMUS: Bilirsin, her gün tepende bombalar varken, bu...

SAGY: Her…

ADAMUS: … anlaşılabilir derim.

SAGY: Evet, doğru. Sadece bu değildi. Her şeyi karanlık görmek ve sonra bakış açımı değiştirdim ve şimdi her iki tarafı da görüyorum ve bu güzel.

ADAMUS: Evet. Öyle!

SAGY: Ve ben Donald Trump gibi birini bile takdir edebilirim. Yani, o bir karikatür demek istiyorum. O çok gülünç ama o dışarıdaki bir şey için orada duruyor, değil mi?

ADAMUS: Kesinlikle.

SAGY: Evet, onun bakış açısına göre her şey iş ve şu anda insanlığın bulunduğu nokta orası.

ADAMUS: Ve bir şey yine de hareket ediyor.

SAGY: Doğru.

ADAMUS: Hangi yöne doğru olduğundan emin değiliz ama hareket ediyor.

SAGY: Doğru.

ADAMUS: Evet. Ve bu sıkışmaktan kesinlikle daha iyi. O zaman - eh, senin anavatanına gidelim - Ortadoğu, diyelim sen gençken veya bu enkarnasyona gelmeden önce beklediğin noktada mı.

SAGY: Hayır.

ADAMUS: Hayır. Nerede olmasını bekliyordun?

SAGY: Şu anda olduğu yerde değil. (kıkırdar) Söyleyebileceğim tek şey bu.

ADAMUS: Haritadan çıksın mı istiyorsun? Ya da herkes…

SAGY: Hayır.

ADAMUS: … aynı aileden, Hapiru, olduğunu fark etsin.

SAGY: Ben bunu daha çok umardım, herkesin fark etmesini ve bu büyük bir Kumbaya olayı olurdu.

ADAMUS: Evet, evet.

SAGY: Ama öyle değil ve böyle de sorun yok. Bu...

ADAMUS: Ama sen Ortadoğu'da şu anda bulunanların ağırlıklı olarak Hapiru denilen aynı ruhsal ailden geldiklerini fark ediyorsun ve aile kavgaları en kötüsüdür. Ve dışarıdan aile kavgasına karışanlar da - Baam! - onlar da havaya uçuruluyorlar.

SAGY: Evet.

ADAMUS: Yani evet, eski bir aile kavgası.

SAGY: Doğru. O nedenle İsrail'de değil, buradayım. (kahkahalar)

ADAMUS: Evet. Teşekkür ederim. Burada olduğun için memnun oldum. Senle olmaktan memnun oldum. Seni yeniden görmek güzel.

SAGY: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Önümüzdeki günlerde sen ve ben hakkında bir öykü paylaşacağım.

SAGY: Olur.

ADAMUS: Evet.

SAGY: Çok teşekkür ederim.

ADAMUS: Bir tane daha.

LİNDA: Ah, bir tane daha.

ADAMUS: Gezegen şu anda olmasını beklediğin noktada mı?

LİNDA: Ah, bir bakalım.

ADAMUS: 2019.

LİNDA: Biliyordun.

MARY SUE: Hayır.

ADAMUS: Hayır. Çok netti.

MARY SUE: Çok net.

ADAMUS: Evet, evet. Ve sen nerede olmasını bekliyordun?

MARY SUE: Daha çok Kumbaya gibi olur diye düşünmüştüm.

ADAMUS: Evet. Evet ve sen bu yaşam için geri döndüğünde, biraz hazır hale geldiğinde, "Ah, gezegen gerçekten çok daha iyisini yapacak ve bilirsin işte, biz İkinci Dünya Savaşı'nı sona erdirdik. O, yoldan çekildi. Biz şimdi gerçekten dünyayı bir araya getirebiliriz..." dedin. Vay.

MARY SUE: Bu kadar çok şeyin meydana gelmesi beni şoke etti. Ben tüm bunların ben daha küçükken de meydana geldiğini fark ettim ve bunu bilmiyordum.

ADAMUS: Doğru.

MARY SUE: Ama ben sadece her şeyin bu kadar aleni olmasına ve kimsenin umursamıyor görünmesine şaşırıyorum.

ADAMUS: Doğru. Doğru. Güzel. Peki sen bununla beraber hissettiğin duyguyu nasıl tanımlarsın?

MARY SUE: Ben daha önce hiç soap opera izlemedim ama şimdi sanki onlardan birinin içinde gibiyim. Ben her gün kısa bir süre haberlere bakmaktan keyif alırım ve ben kendimi olanların karşısında şoke olmuş olarak buluyorum.

ADAMUS: Evet. Öyle ve bu bazen üzücü olabiliyor ve bu sana ağır gelebiliyor ve senin, oraya çıkman gerektiğini ve bir şekilde gezegeni kurtarman gerektiğini düşünen parçaların olabilir. Ama o eğilim var ben senin böyle olduğunu belirtmiyorum ama o, "Ben bu gezegen için bir şey yapmalıyım." eğilimi var. Ve benim bu soruyu sorma nedenim - teşekkürler - benim yeni bir yıla girerken bu soruyu sormamın birkaç nedeni var.

Birçoğunuz buraya büyük umutlarla geldiniz. İstisnasız burada bulunan veya internetten bağlanan her biriniz bunun sizin için önemli bir yaşam olacağını biliyordunuz. Sizde buraya gelmeden önce çok büyük bir beklenti vardı, diyelim siz gençken gezegene yardımcı olmak için olağanüstü bir şey yapacaktınız. Bazılarınız bununla ilgili rüyalar gördü, yani hem uyurken hem de uyanıkken hayal kurdunuz demek istiyorum. Birçoğunuzda bir şeyler yapmak için, insanlığa gerçekten faydası dokunması için ya da gezegen üzerinde muazzam bir etkisi olacak bir iş yaratmak için, bir şeyler icat etme arzusu vardı ve sonra bu olmadı. Ve sonra sizin hayatınız farklı şekillerde raydan çıktı. Ve sonra yine o eski rüya, o duygu belirdi, “Bu böyle bir yaşam olsun ve ben bu gezegenin birleşmesi, her şeyi Kumbaya yapmasına yardım etmesi, savaşların sona ermesi, açlığın sona ermesi ve köleliğin sona ermesi için önemli bir şey yapacağım.” dediniz.

Siz sonrasında bundan caydınız. Siz hatalar yaptığınızı düşünmüş olmalısınız veya bir şeyi yanlış yaptığınızı ve işte o zaman şeyler parçalanmaya başladılar - işiniz veya aileniz veya başka bir şeyiniz, her şey parçandı - ve sonra o rüya, o biliş size çok uzaktaki bir yankı gibi geldi. Ve siz sonra zar zor hayatta kaldığınız bir noktaya geldiniz. Yani siz her gün kendi fikirlerinizi korumak ve sağlığınızı dengede tutmaya çalışmaktan başka bir şey yapmadınız.

Ama ben bu rüyanın gerçekleşmemiş olmasını istemiyorum. Ben bu rüyanın unutulmasını istemiyorum, çünkü bu kez o her zamankinden daha önemli. Bu sizin beklediğiniz gibi bir şey değil. Siz kansere çare bulan ya da yiyecekleri fakirlere dağıtmanın bir yolunu bulan ya da yeni bir tür teknoloji icat eden biri olmayacaksınız.

Siz başka bir şey yapıyorsunuz ve siz bunun tam olarak ne olduğunu biliyorsunuz. Siz Gerçekleştiriminize izin veriyorsunuz. Siz o zaman bunu hissetmiştiniz, “Bu çok önemli bir yaşam olacak. Ben çok önemli bir şey yapacağım.” Ve çoğunuz, Tanrım! Benim egom yoluma çıkıyor. Ben büyük bir şey yapmak ve ünlü olmak ve bunun gibi bir şey olmak istedim.” dediniz. Hayır, aslında siz gezegen için bir şey yapmaya motive olmuştunuz, gerçekten, gerçekten önemli bir şey ama bu sizin beklediğiniz gibi bir şey değildi. Bu, büyük bir şirketin CEO’su olmak, bir şirketin başkanı olmak veya ABD’nin başkanı olmak değildi. Bu çok sessizce oldu. Sizin şu anda yaptığınız şey bu. Şu anda.

Ve sizin bir parçanız, Ama ben hiçbir şey yapmıyorum.” diyor. Siz bunu söylediğinizde ben çığlık atmak istiyorum (bazı kıkırdamalar) "Hiçbir şey yapmıyorum. Ben sadece evde oturuyorum ve bilmiyorum, benim adım haber başlıklarında geçmiyor. Ve ben henüz bir kitap yazmadım ve ben yeni şifa verme pratiğimi başlatmadım.” Siz buraya yapmaya geldiğiniz şeyi yapıyorsunuz ve bu sessizce yapılıyor. Bunun sessizce yapılması gerekiyor. Siz bu gezegen için kansere çare bulan birinden daha fazlasını yapıyorsunuz. Bu iddialı bir ifade ama çok doğru.

Sadece birkaç şey gerekiyor. Din değil, retorik değil. Sizin kendinize birkaç izin vermeniz gerekiyor. Tek gereken bu. Biz yaklaşık bir hafta sonra, ProGnost'ta şu anda lanet olası neler olduğu ve neden olduğu hakkında büyük bir tartışma yapacağız. Sadece birkaç şey gerekiyor. Bu, değişim konusunda her şeyden daha fazla etki yapar ve bu, sizin önceden önlem alarak dünyayı değiştirmeye çalışmanızla olmaz. Unutmayın bu şefkat değildir. Fakat sizin ışığınız parladığı zaman, eğer bunu basitçe ifade edeceksek, sizin ışınımınız bu güne kadar hiç görülmemiş potansiyelleri aydınlatır.

Siz bir coffee shopta (ot içilen kafe) ayakta durup kahvenizi beklerken oradan bir uyuşturucu bağımlısı gelir - nasıl adlandırıyorsunuz, bir meth kafa gelir - biraz önce çaldığı para ile hemen arkanızda durur ve sizin bir şey söylemeniz gerekmez. Sizin bu tip insanlara hokus pokus demeniz ya da Reiki yapmanız gerekmez. Önemli olan tek şey Sizin varlığınızdır. O kadar çünkü sizin varlığınız - daha iyi bir sözcük olmadığı için bunu kullanıyorum - hafiftir. Bu farkındalıktır, bilinçtir. Ve onlar birdenbire bir meth kafa olmadıkları, bağımlı olmadıkları, çalmalarına gerek kalmayan potansiyeli görebilirler. Ve onlar bunun sizden geldiğini de asla bilmeyeceklerdir, asla. Onlar sadece kahvelerini içerken aniden bir vahiy indiğini sanırlar ve belki de kahvelerinde çivi ya da başka bir şey olduğunu düşündüler ama siz oraya bunun için gitmişsinizdir. Siz oraya bunun için gitmişsinizdir.

Ah, ben sizin bu yaşam süreci için duyduğunuz özlemi ve arzuyu tekrar tekrar hissetmeyi seviyorum, sizin tam olarak nasıl sonuçlanacağını bilmeden, olacağını bilmenizi. Ve bunu şu anda yapıyorsunuz.

Bu benim söylemeye devam etmem gereken şeylerden biri çünkü siz hala inanmıyorsunuz. Siz hala, “Eh, bu kulağa gerçekten güzel geliyor ama Adamus yanımdaki kişiyle konuşuyor olmalı çünkü ben pek bir şey yapmıyorum.” diyorsunuz. Siz insan mantığınızla ne yaptığınızı hayal bile edemezsiniz ve ben bu yüzden sizinle çalışmayı seviyorum. Bu yüzden hepinizi kışkırtmayı, kıçınızı tekmelemeyi seviyorum ve sizi seviyorum.

Hadi o zaman güzel, derin bir nefes alalım.

Beklentiler. Gezegen beklediğiniz gibi değil. Çoğunuz onun bu noktada havaya uçacağını düşündünüz. Çoğunuz herkesin bir araya geleceğini düşündünüz, o zaman elimizde bu harika, küresel gezegende sevgi ve Kumbaya olacaktı ve hiçbirisi olmadı ama çok şey oluyor.



Ego

Ben biraz ego hakkında konuşmak istiyorum. Ego. Ve biliyorsunuz ki biz burada biraz önce sizin gezegende gerçekte ne yaptığınız hakkında konuşurken, sizin egonuzun bir parçası, “Ben önemli olacağım, ben belki ünlü, belki zengin olacağım ama olacağım." diyordu. Sizin bir numaralı önceliğiniz, "Ben bu gezegen için bir şeyler yapmak istiyorum.” Bu sizin hepinizde var, "Ben bu gezegen için bir şeyler yapmak istiyorum.” Siz sonra düşünmeye başlıyorsunuz, "Şey, bu benim egomdu.”

Biliyorsunuz ben Sigmund Freud ile çalıştım, onu tanıdım, bunu gerçekten yaptım. (Adamus kıkırdar) Ve biliyorsunuz ego terimini bu kadar popüler yapan oydu. O konuşmalarında önceliği buna vermedi ama o, egonun tanımlanmasına, popülerleşmesine ve insanların kendi egoları hakkında düşünmesine yardımcı oldu ama o aynı zamanda egoyu canileştirdi. İşin üzücü kısmı buydu. Egoyu kötü bir şey yapmak, o, sanki sizin gölgenizmiş gibi onu canileştirmek. O, egoyu olumsuz olarak nitelendirdi ve bugün bile insanlar konuşurlarken, “Eh, büyük bir egonuz var” diyorlar. (Adamus kıkırdar). Tanrım, teşekkürler!

Bu arada egonun bir boyutu yoktur. Siz büyük ya da küçük bir egoya sahip olamazsınız. Siz kötü ya da herhangi başka bir egoya sahip olamazsınız. Ego, egodur. Ego, Latince "I go" (ben gidiyorum) sözcüğünden türetilmiştir, bazıları bunu "ileri doğru hareket etmek" anlamıyla tercüme edebilir ya da sadece hareket etmek, bir şey yapmak şeklinde. Ego. Aslında ego birçok açıdan harika bir şeydir ama o biraz canileştirildi, kötü bir şeymiş gibi gösterildi.

İnsan egosunu hissetmek için bir anımızı ayıralım. Bir an. Sadece sözcüğü. Ne tür bir his uyandırıyor? Ego.

(duraklama)

Ve mikrofon ile Linda. Ben egoyu tanımlamak için akla hangi kelime geliyor merak ediyorum. Bir kelime.

ŞAMBRA 1 (kadın): Güç.

ADAMUS: Güç. Evet, tamam. Güzel. Linda, sen sadece o mikrofonla koşmaya devam et. Ego, güç.

DİANE: Benlik.

ADAMUS: Benlik, peki. Ne tür bir benlik.

DİANE: Benim bireysel kimliğim.

ADAMUS: m, peki. Ne tür bir kimlik. (kadın kıkırdar) Bu daha çok sahip olmak istediğin bir şey mi? Daha çok egoya mı sahip olmak istiyorsun? Daha mı az? Bu üzerinde çalışılacak bir şey mi - senin egon, üzerinde çalışılması gereken bir şey mi?

DİANE: Sanmam - farkında olduğum kadarıyla kendiminki üzerinde çalışmıyorum.

ADAMUS: Peki. Tamam. Başka?

DİANE: Ah, evet.

ADAMUS: Sen hiç birisini büyük bir egoya sahip olmakla suçladın mı veya bunu sadece düşündün mü?

DİANE: Bunu kesinlikle düşündüm.

ADAMUS: Evet, peki. Özellikle birini mi?

DİANE: Evettt. (güler) Bu da isimsiz kalacak.

ADAMUS: Peki. Güzel, güzel. Güzel.

LİNDA: Onlar sahnede durmuyorlar değil mi? (kıkırdamalar artar)

DİANE: Olabilir! (Linda güler)

ADAMUS: Ego. Biz ego deyince, senin aklına hangi kelime geliyor? Ego.

(Susan duraklar)

LİNDA: Nancy mikrofonu istiyor. Çekinmiyor. Şu anda.

ADAMUS: Hayır! İyi bir cevap verecek! Hoşuma gitti!

LİNDA: Şey, bekle! Önce Nancy cevap verecek, sonra ona geri geleceğiz.

ADAMUS: Hayır! Ben onun söyleyeceklerini duymak istiyorum.

LİNDA: Peki, devam et.

SUSAN: İnsanın özü.

ADAMUS: Öz, peki. Evet.

SUSAN: İnsan.

ADAMUS: İnsan. Peki. Acaba... ama ben heüz bir şey demeyeceğim.

NANCY: Sanırım, o, benim için üçlemenin bir parçası

ADAMUS: Üçlemenin bir parçası

NANCY: … kendimin.

ADAMUS: Evet, tanrısal olana, Üstat ve ego.

NANCY: Evet.

ADAMUS: Peki. Egondan hoşlanıyor musun?

NANCY: Evet.

ADAMUS: Tamam. Kelimelere devam edelim. Daha yeni ısınıyoruz.

Ego. Beraberinde ne getirir?

TOM: Gurur.

ADAMUS: Gurur. Peki. Eşelemeye devam edelim. Ego.

CAROLYN: Kibir.

ADAMUS: Kibir. Peki. Hiç kibirli oldun mu?

CAROLYN: Oldum sanırım. (bazı kıkırdamalar)

ADAMUS: Muhtemelen oldun ve bunda bir sorun yok.

Biliyorsunuz, buradaki mesele kısmen, egoya - kibirli ve kendini beğenmiş ve çalımlı gibi buna benzer - çok fazla olumsuz özellik atfedilmesi. Biz burada tartışmamıza devam ederken, siz gerçekten sadece tüm bu kelimeleri, egoyla ilişkilenidirilenleri hissedin.

Lütfen devam et. Ego.

ALİ: Büyüklenme.

ADAMUS: Peki. Sen bunu yaptın mı?

ALİ: Evet.

ADAMUS: Evet. Bu yüzden kendini kötü hissettin mi?

ALİ: Evet.

ADAMUS: :Tokadı yedin mi?

ALİ: Ben kendime tokat attım.

ADAMUS: Kesinlikle, benim açımdan öyle.

ALİ: Evet.

ADAMUS: Evet. Evet. Sen kendini tokatladın. Baam! Vay! Tanrım!

ALİ: Kötü Ali!

ADAMUS: Ah! “Kötü Ali!” Ve nasıl bir ego ve -ah - sen sadece...

ALİ: Sadece sessiz olmalı!

ADAMUS: Doğru, doğru! Sen dikkat çektiğinde neler oluyor bak! Evet.

ALİ: Evet.

LİNDA: Sadece güven olsa olmaz mı?

ADAMUS: Bırak bunu, lütfen.

LİNDA: Ben onlardan biriyim.

ADAMUS: Lütfen.

LİNDA: Ben onlardan biriyim. (bazı kahkahalar)

ADAMUS: “Ben onlardan biriyim,” peki! Mikrofonu kimin alacağını biliyorum.

SART: Bu Sart-izm.

ADAMUS: Sart-izm. Evet. (Sart güler) Ego.

SART: Kötü tarafı.

ADAMUS: Evet, ego. Sen hangi kelimeyi vereceksin?

SART: (duraklar) Sadece… suçluluk.

ADAMUS: Pardon?

SART: Suçluluk.

ADAMUS: Suçluluk. Peki. Evet, yüzündeki ifade söylüyor zaten. Bu, Eehh … der gibi bir ifade.

SART: Evet.

ADAMUS: Ego. Peki.

SART: Başkalarına bir şey yapmış olmaktan duyulan suçluluk.

ADAMUS: Doğru, doğru. Peki. Güzel.

SART: Evet ve bunu yaptıktan hemen sonra biliyorsun ki bu onlara zarar veriyor.

ADAMUS: Evet, sen böyle düşünüyorsun.

SART: Sen de böyle düşünüyorsun.

ADAMUS: Ya da düşünmek istiyorsun.

SART: Veya…

ADAMUS: Evet.

SART: Demek böyle olmasını istiyorsun.

ADAMUS: Evet, evet. Evet. Peki, egonla ilgili olan en kötü şey neydi?

SART: Ah, en kötü şey içtiğim zamanlarda olmuş olmalı.

ADAMUS: Evet. Evet. (Sart güler) Evet. İçmek egonu nasıl etkiledi? (bazı kıkırdamalar)

SART: Ağzıma gelen her şeyi bana söyletti.

ADAMUS: Evet. Evet. Evet. Ve sen bunu yaptın.

SART: Ah, yaptım.

ADAMUS: Evet. Ve bu nedenle hiç başın derde girdi mi?

SART: Hayır, asla.

ADAMUS: Evet, doğru. (kıkırdarlar) Peki içmeyi bıraktığında egonu çok suçladın mı, başkaları egonu suçladılar mı?

SART: Evet, kesinlikle.

ADAMUS: O halde egoyla ne yaptın?

SART: Onu arkamdaki bavula koydum...

ADAMUS: Ah, hayır, önce içindeki pisliği çırptın. (Sart kıkırdar) Sonra arkandaki bavula koydun ve yine zaman zaman gidip bavulu tekmeledin.

SART: Evet, sonra bavulu tekmeleyerek kapıdan attım.

ADAMUS: İçmeyi bıraktığında kendini ve egonu kurtardın mı?

SART: Hayır.

ADAMUS: Hayır. Peki.

SART: Hayır.

ADAMUS: Hala o ego ile savaşıyor musun?

SART: Evet, hala savaşıyorum.

ADAMUS: Evet. O yüzden mi o büyük, koca iş makinasına (kepçeye) bindin? Sanki, bilirsin işte, bir güç elde etmişsindir de bir miktar hafriyat kazabilirmişsin gibi.

SART: Ah, bunun faydası olur.

ADAMUS: Evet! (gülerler)

SART: Kesinlikle faydası olur.

ADAMUS: O büyük şirketin CEO'su olduğunu hayal edemedin mi? Ben edemedim.

SART: Tanrı çalışanları korusun!

ADAMUS: Kesinlikle. (Sart güler) Kesinlikle öyle çünkü sende o muazzam ego var. Aman tanrım! Haklısın. Bu ego için bir açık büfe gibi bir şey olurdu.

SART: Her sabah yeni insanlarla çalışmak zorunda kalırdım.

ADAMUS: Doğru! (gülerler) Doğru! Fakat şimdi yaptığın iş için doğadasın ve büyük bir ekipmana sahipsin. Kimse seninle uğraşmaz çünkü onlar D9'un ertesi sabah evlerine gelip evlerini yıkacağını bilir, onun için

SART: Ben onlara, “Unutmayın, benim büyük damperli kamyonlarım var” derim.

ADAMUS: Doğru, aynen. (kıkırdarlar) İyi. Teşekkür ederim.

SART: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Egoyla ilgili birkaç tane daha. Zihne hangi kelimeler geliyor?

LİNDA: Bir bakalım.

ADAMUS: Burada atladığımız bir çift var, gerçekten önemli bir çift.

LİNDA: Sylvia.

SYLVİA: Şimdi kafam karıştı.

ADAMUS: Şimdi? Şimdi? mi diyorsun?

SYLVİA: Şimdi kafam karıştı.

ADAMUS: Ben ego deyince zihne ne geliyor?

SYLVİA: Ego. Dediğin gibi, "I go,” (ben gidiyorum) Kendi güvenliğim için gibi.

ADAMUS: Evet, evet. O sensin.

SYLVİA: Bir açıdan böyle, başka bir açıdan bencil olabilir.

ADAMUS: Bencil, peki.

SYLVİA: Sadece kendimi düşündüğümde.

ADAMUS: Sen sık sık mı bencilleşirsin?

SYLVİA: Öyle olmaya çalışıyorum.

ADAMUS: Öyle olmaya çalışıyorsun. Evet, evet.

SYLVİA: Ya da olmamaya.

ADAMUS: Ah, olmamaya çalışıyorsun.

SYLVİA: Evet.

ADAMUS: Bu üzücü. Vay.

SYLVİA: Ben, ben...

ADAMUS: Bunların hepsi, kendine iyi bakmanın kötü bir şey olması nereden geliyor? Tüm bunlar hangi cehennemden geldi? (birisi “kilise” der) Kesinlikle. Kesinlikle. Ben artık kiliseye çok fazla vurmayacağım. Hayır, Yeni Yıl için yemin ettim. Evet, evet. Artık kilise yok. Neden biliyor musun? Çünkü buna artık ihtiyaç yok. Biliyorsun, geçen yıl, bir yıl önce biz burada konuşuyorduk ve ben 2018'de ne olak diye sizin gözlemlerinizi sormuştum ve ben kilisenin dağılacağı sonucuna ulaşmıştım. Ve ben “kilise” derken genel olarak bütün dinleri kastediyorum. Bana göre geçen yıl olan en önemli şey buydu. En çok haber olan şey değil.

Ancak, bir toplumun mitleri varsa - ve din bütünüyle mitlerden ibarettir - onlar mitlere sahipse, mitler onların toplulukları, değerlerini, ahlaklarını ve yasalarını şekillendirmelerine ve oluşturmalarına yardım eder, bu da dünyanın büyük kısmında olan bir şey. Sizin sosyal değerlerinizi ve nihayetinde yasalarınızı oluşturan çok mitleriniz - dinleriniz ve inançlarınız - var. Yani, bu düzeyde böyle bir şey var. Sizde bunlar var, sanırım siz buna gezegenin istikrarı, işleyiş şekli diyorsunuz. Hepsi de, köken olarak mitlerden gelen bu değerlere dayanıyor.

Ve mitler aslında sadece bugün bildiğiniz kiliseyle ilgili değil. Mitler bundan daha da geriye, çok daha geriye gidiyor. Hıristiyan mitlerinden önce İnkaların ve Mayaların ve Aborjinlerin mitleri var ve ah, Hıristiyan mitlerinden önce, 5.000 yıl öncesine dayanan mitler var: Mısırlıların, bir 2500 yıl süren mitleri var. Yani mitler toplumsal değerleri ve yapıları inşa ettiler. Her şeyi bir arada tutan o yerçekimidir.

Şimdi gezegende şu oluyor, kilise dağılıyor, Hıristiyanlık veya Müslümanlık, Musevilik veya hangi din olursa olsun parçalanıyor. Bu eski dini değerlerin çoğuna karşı büyük bir saygı eksikliği ve inançsızlık olduğunu söyleyebilirim. Eğer kiliselerden birine rehberlik ediyor olsaydım, “Zaman zaman bir güncelleme yapalım. Kadınların rahip olamayacağı konusunu aşalım. Demek istediğim, bu çok eski ve çok aptalca. Zaman zaman güncelleme yapalım.” derdim. Ancak onlar eski yöntemlerini sürdürmeye çok kararlılar.

İşte bu şimdi parçalanıyor. Siz bunun bir bölümünü yüzeyde görüyorsunuz. Katolik Kilisesi'nde, rahiplerin cinsel istismarları kimsenin kabul etmek istemeyeceği, çok daha uzun bir zamandır meydana gelen bir şey. Bu son zamanlarda ortaya çıkan bir salgın değil. Bu devamlı olan bir şey. Bu da inanca olan inancın yok olmasına ve inançsızlığa neden oluyor ve sizin inanca inancınız kalmadığında büyük sorunlarınız ortaya çıkıyor.

Yani mitlerin altında yatan yapı bozuluyor. İnsanlar artık kiliseye inanmıyorlar ve onu takip etmiyorlar. Böyle bir şey, yüzeydeki her şeyi, toplulukların ve ülkelerin ve ahlaki değerlerin ve işlerin inşa edilme şekillerini sarsmaya başlar. Ben bu yüzden geçen yıl meydana gelen en önemli şeyin gezegende dini değerlerin bozulmasının devam etmesi olduğunu söyledim ve bu parçalanırken özellikle bu yıl çok muazzam bir darbe etkisi yaratacak.

Bu, mutlaka Katolik Kilisesi'nin işi bırakacağı ya da Protestan Metodistlerin farklı bir metot bulacakları anlamına gelmez. (kahkahalar). Bunu yapabilirler de ancak bunun asıl anlamı onların bir zamanlar olduğu gibi gezegendeki bilinç yerçekimi üzerinde hemen hemen hiç etki yapamayacak olmalarıdır. Ve kilise giderek yıpranır, değerler de yıpranır ki siz bunu eğer izliyorsanız muhtemelen haberlerde görüyorsunuzdur. Değerler parçalanıyor. Her şeyi bir arada tutan inanç, yasa ve diğer şeylerin özündeki yerçekimi dağılıyor. İşte bunlar oluyor.

Ve sonra sizin ofiste Başkan Trump gibi bir karakteriniz olur ve o gerçekten de bu saçmalıkların kıçına tekmeyi atıyor. Ben bunun iyi ya da kötü olduğunu söylemiyorum. Ben sadece insanların bunu hak ettiğini söylüyorum. (kahkahalar) Öyle! Kesinlikle. Hayır, ve buna esasen saygı duyulmalı ve ben hiçbir şekilde politik değilim. Ben şu an gezegeninizde bulunuyor olsaydım oy kullanmazdım. Ben, Tobias'ın, “Kısa duvarın arkasında durun.” dediğini yapıp gülerdim. Gülerdim.

Nerede kalmıştık? (biri, “Ego” der)

LİNDA: Ego.

ADAMUS: Peki. Burada birkaç kelimeye daha ihtiyacım var. Işıkları biraz artıralım çünkü Linda izleyenlerin arasına gidecek.

LİNDA: Tam burada.

ADAMUS: Ego. Burada atladığımız birkaç kelime var.

MONİCA: Benim için ego düalite demek...

ADAMUS: Düalite.

MONİCA: … ya da yargılama çünkü ben egosal olmadığımda birlik oluyor ve şeyler olduğu gibi oluyor. Sanırım senin dediğin İzin Verme oluyor. Yani benim açımdan benim bir insan zihnim ya da egom ve Ruh zihnim var.

ADAMUS: Peki. Ah, ilginç.

MONICA: O nedenle ben her yargıladığımda, "Ah, bu benim insan zihnim. Ruh olsa ne derdi?" diyorum.

ADAMUS: Doğru, doğru.

MONİCA: Evet, Biri de bu işte.

ADAMUS: Ah, ilginç. Şimdi sen ikisi arasında bir çatışma yaşıyorsun. Bu çok bilgece. Teşekkür ederim. Birine daha ihtiyacım var. Gary, o kişi sen misin?

GARY: Öz farkındalık

ADAMUS: Öz farkındalık. Evet. Evet. Öz farkındalık iyi bir şey mi, kötü bir şey mi?

GARY: İkisi de değil.

ADAMUS: İkisi de değil?

GARY: Bu sadece farkındalık.

ADAMUS: Tamam.

GARY: Bu şunun bilinci...

ADAMUS: Sen daha fazla öz farkındalık için egoya güveniyor musunuz?

GARY: Hayır.

ADAMUS: Hayır. Peki öz farkındalık için neye güveniyorsun?

GARY: (duraklar) Öz farkındalık için neye güveniyorum...

ADAMUS: O öz farkındalığı egodan elde etmiyorsan, nereden elde ediyorsun?

GARY: Duyumsadıklarımdan, hissettiklerimden.

ADAMUS: Peki, bu makul çünkü onlar sanki egoyu bertaraf ediyorlar.

GARY: Evet.

ADAMUS: Evet. Peki.

GARY: Umarım.

ADAMUS: Güzel. Güzel cevap. Şu ana kadar tüm cevaplar güzeldi. Ben kötü cevaplar için sizi seçebildiğim günleri özlüyorum. Bunu çok özlüyorum. Yükselmiş Üstatlar Kulübü için harika öyküler çıkıyordu.

LİNDA: Moishe.

ADAMUS: Biraz aptalca makyo cevaplar veremez misin? Hayır! Hayır!

LİNDA: Verme!

ADAMUS: Verebilirsin! (Adamus kıkırdar)

MOİSHE: Vermeye çalışabilirim.

ADAMUS: Verebilirsin. Hadi bakalım efendim.

MOİSHE: Bu, insan için güvendir.

ADAMUS: Güven.

MOİSHE: Ve ben insanların onu küçük gördüğünü düşünüyorum çünkü onlar kendilerini küçük görüyorlar. Ama bu insan için güvendir.

ADAMUS: Peki. Güzel. Harika. Henüz bitirmedim. Birkaç taneye daha ihtiyacım var.

LİNDA: Henrietta o kelimeyi bildiğini düşünüyor ya da onu seçmeni istiyor.

ADAMUS: Her ikisi de. (Linda kıkırdar)

HENRİETTA: Kendini koruma.

ADAMUS: Kendini koruma. peki.

HENRİETTA: Öyle çünkü ego ne kadar büyükse kendini de o kadar fazla sunuyorsun. Kişi bu dünyaya çıktığı sahnesinde gerçekte kendisinin güvende ve sağlamda olduğundan emin olmayı istiyor.Kendisini korumaya çalışıyor.

ADAMUS: Fakat bunun neresi yanlış? Oradasın. Kendini koruyorsun. Bu bir bakıma senin savunman sanırım.

HENRİETTA: Evet.

ADAMUS: Bu senin koruma şeklin.

HENRİETTA: Çünkü insan hiçliğe girmekten korkuyor.

ADAMUS: Doğru... Onlar her şeyden korkuyor ama... (bazı kıkırdamalar)

HENRİETTA: Evet.

ADAMUS: Yani, sen ürettiğin bu egoyu aldın ve sonra onu şişirdin. Sen onu pompaladın ve onun bir parçası senin koruman oldu ama sonra ego kendi rotasını çizdi ve her şeyin kendinine ait olduğuna inanmaya başla. Ama doğal olan ne, sorun ne? Filmi bir dakika durduralım. Senin büyük bir egon var, bu neden sorun olsun ki?

HENRİETTA: Çünkü onun gerçek olduğu sanılıyor. Demek istediğim, ego ne kadar büyükse, kişiye o kadar gerçek gelir. Bu egoyu pekiştiriyor ve sağlamlaştırıyor ve insanın kendini sunuş şekli oluyor.

ADAMUS: Gerçek sorun ne? Sen gerçekten çok yaklaştın ve sen birazdan cevabı verecek birisine ilham kaynağı oldun.

CAROLE: Kendini yargılama ve projeksiyon.

ADAMUS: Bu oraya kadar gidiyor. Neredeyse geldik. Kendini yargılama ve projeksiyon. Şişirilmiş bir egon var, biraz kendini beğenmişlik ve kibir ama bu bir kimlik ve o sen, peki sorun nedir?

TAD: Korku.

ADAMUS: Neredeyse buldun.

TAD: Ah! Korkumsu! Korkulu! Korku.

ADAMUS: Peki. Ehhh! Bunu sana söyleyeceğim. Yargılamak seni korkutur ama ben başka bir kelime arıyoyum. Çok yakınlaştın. Çok yakın.

ALİCE: Ben tuvalete gidiyorum. (kıkırdar)

ADAMUS: Tuvalete gidiyor! (kahkahalar) Evet. Bir şey uydur işte! Herhangi bir şey.

ALİCE: İyi bir tane var, kabul.

ADAMUS: Kabul. Evet, peki. Ben olsam başka bir şey uydururdum. (kıkırdarlar)

ALİCE: Ben aslında Gary'nin dediğini diyecektim, o, insanın öz farkındalığıdır. Ben kendi egomu düşündüğümde...

ADAMUS: Senin egon var mı? Senin büyük bir egon mu var?

ALİCE: Benim egom var. Onun bir boyutu yok ama ben bu insanın farkındayım...

ADAMUS: Senin dinamik bir egon mu var?

ALİCE: Ah, evet!

ADAMUS: Ah, evet! (kahkahalar) Ah, evet, evet, evet, evet, evet. Evet. Egonla ilgili sorun nerede?

ALİCE: Benimkinde bir sorun yok! (kahkahalar ve bazı alkışlar)

LİNDA: Herkes öyle dedi. (Linda kıkırdar)

ADAMUS: Evet ve buna, "Peki seninkinde yanlış olan ne var? cümlesini eklemelisin.

ALİCE: Evet! Evet! Seninkinde yanlış olan ne var?



Adamus’ın Ego Tanımı



ADAMUS: Ego. Artık söyleyeceğim. Sen buna çok yaklaşmıştın Tad ama ego kırılgandır. (izleyenler, ah! derler) O kırılgandır! O, büyük, büyük bir dinamiktir, bir çeşit makyodur, kendini korumadır, kimliktir, her şeydir, ne söylerseniz söyleyin; o kırılgandır. Çok kırılgandır, o, bir yumurtadan bile daha kırılgandır. Birisi ona dokunursa, parçalanır. (ağlak bir sesle) O ne yapacağını bilmez! Palavracıdır ve birisi ona kötü bakınca parçalanır!! O, gerçek değildir. O bir illüzyondur. O gerçektir ama bir illüzyondur ve o gerçekte siz değildir.

O, yine de insanların kimliğidir - ve ben hala Freud'den şikayetçiyim. Eğer, o, Yükselmiş Üstatlar Kulübü'ne girmeye çalışırsa, onun için olumsuz oy kullanacağım. (kahkahalar). Hayır, o, bunu telafi etmek zorunda. O, egoyu kötü, kırılgan ve iğrenç yaptı. O, egoyu canileştirdi.

Fakat benim buradaki amacıma gelirsek ve - bizim yaptıklarımız konusunda benim amacım neydi? Benim bir amacım var. Ego. Benim tanımım - bunu sihirli, mucize tabletine ya da kullandığın şey her ne ise ona yazar mısınız?

LİNDA: Peki.

ADAMUS: O mu?

Peki, ego, benim ego tanımım. O sizin deneyiminiz… (duraklama ve kıkırdamalar; teknik sorun vardır) Ben onun ekranda sihir gibi belireceğini düşünmüştüm ve belirmedi. Bu şekilde Linda sadece kendine yazıyor. (Adamus kıkırdar) Teknolojiyi sevmiyor musun? Ah, o çok faydalı. Benim beyaz tahtam nerede? Bunu yazabilirsek konuyu bitirebilecektik.

LİNDA: Şişş! Devam et!

ADAMUS: Devam mı edeyim?! Yazman gerek. Yazman gerek.

LİNDA: Benim hatam değil.

ADAMUS: Evet. Şimdi kamerayı bu küçük kargaşaya odaklayalım. (Peter, Linda'nın iPad'ine yardım eder) Ve ışıkları artıralım. Herkesin görmesini istiyorum - ah, bunu çözmeliyiz. Evet.

LİNDA: Teşekkürler Adamus. Böyle bir ilgi bizim gerçekten hoşumuza gitti.

ADAMUS: Biliyorum. Teknik baskı altında değil misin? Aah! Benim seninle bu şekilde oynamamın bir nedeni var.

LİNDA: Gerçekten mi?

ADAMUS: Evet, evet. Bunu birazdan öğreneceksin.

LİNDA: Peki, Senin deneyimin” (görüntü ekranda belirince birisi, "Oley!" der)

ADAMUS: Egonun tanımı, "Sizin duygusal öykülerinize dayanan deneyiminiz" - benim ego tanımım böyle ki bu da yegane tanımdır. (bazı kahkahalar) - "Başkalarının gözünden, sizin duygusal öykülerinize dayanan deneyiminiz."

LİNDA: Aah.

ADAMUS: Bu arada ben Adamus olarak gelmeyi seviyorum. Böylece St. Germain'den daha tasasız olabiliyorum. Ben zaman zaman kasten biraz kibirli davranabiliyorum. Ben kendim hakkında gerçekten iyi konuşabiliyorum çünkü bunu yapabiliyorum ama ben sizin de bu alışkanlığı edinmenizi istiyorum. Siz kendiniz hakkında hep iyi konuşun ama ciddi bir şekilde değil. Bilirsiniz işte "Ben dünyadaki en özel kişiyim." şeklinde değil. (bazı kıkırdamalar) Bilirsiniz işte, bunu yaparken yüzünüzde bir gülümsemeyle yapın, tamam mı? Ve bu konuda şaka yapın ve biliyorsunuz işte, diğer insanların gülmesini sağlayın, o zaman o küçük şey, Ah, bu benim egom ve ben çok kibirliyim.” diyecektir. Ah, evet. Ah, evet. Ve bu eğlencelidir.

Nerede kalmıştık? "Sizin duygusal öykülerinize dayanan deneyiminiz." Her öykü duygusaldır. Sizin zihninizden gelen her şey duygusaldır. Her şey. Ve ben geçenlerde bir iddiada bulunmuştum - kazandım - ben geçenlerde bugün burada bulunan bir arkadaş ile tartışmıştım. Buna birazdan değineceğim. Bu arkadaş şöyle dedi, "Her şeyin duygusal olduğunu söyleyerek ne demek istiyorsun Adamus? Bir rakam örneğin? Bir rakam duygusal mıdır? Bir rakamla ilgili bir duygusallık mı vardır? Ve ben, “6-6-6” dedim. (birisi, Ahh!”diye bağırır, başka biri de, “Bravo” der) ve sonra On üçve Kırk dörtveBir milyon beş yüz yetmiş iki" dedim.

Her şey duygusaldır. Size ait tüm öyküler duygusaldır. Aslında hiç mantık yoktur. Bu gezegende gerçekten mantık olduğunu söylemek yanlış bir şeydir. Her şey duygulara dayanıyor. Sizin verdiğiniz her karar duygulara dayanır. Siz satın alacağınız zaman en iyi otomobili mi araştırdığınızı düşünüyorsunuz? Bu duygudur! Siz araştırma yaparak ve “Ben gerçekten akıllı bir insanım, çünkü bir Prius aldım." diyerek sadece duygularınızı haklı çıkarmış olursunuz. Hayır, bunun temelinde duygular yatar çünkü sizin duygularınız ortaya çıkar, “Ben bir ağaç dostuyum. Ben otomobilimde karbon kullanmıyorum.” Bunların hepsi duygudur. Siz onayladığınız şeylere mantık diyorsunuz ve bir Prius satın alıyorsunuz, bu arada güzel araba. Nerede kalmıştık? Ah, tamam.

Ego konusundaki ilginç olan şu - o çok kırılgandır çünkü o diğer insanların sizin hakkınızdaki düşüncelerinden kaynaklanır. Ego büyük bölümüyle sizin kendi özünüzün, kendi gözlemlerine dayanmaz. O, insanların sizi nasıl gözlemlediğinin gözlemidir. O nedenle ego çok, çok kırılgandır, o başkasının bilgisine, izlenimine bağlıdır.

Ego – size bir örnek vereyim. Diyelim bir fıkra anlatacaksınız ve çoğunuz fıkra anlatmak konusunda pek iyi değilsiniz. Hayır, iyi değilsiniz çünkü iyi değilsiniz, iyi değilsiniz - eh, siz komik değilsiniz. (kahkahalar) Hayır, siz hala fazla ciddisiniz, bunu biliyor musunuz? Hafifleyin, o sıkı iç çamaşırını çıkarın, işte o zaman fıkra anlatabilirsiniz. İşte siz, çok iyi, çok iyi olduğunu düşündüğünüz bir fıkra anlatırsınız ve siz daha önce o fıkrayı bir başkasının anlattığını duymuştunuz ve siz herkes gülmüştü ama siz anlattığınızda kimse gülmez. Siz birdenbire onların bu fıkrayı doğru bulmadıklarını anlarsınız çünkü yaşlı insanlar hakkında fıkra anlatılmaz. Aslında en komik olanı budur ama siz kimsenin gülmediğini fark edersiniz. Şimdi egonuz şöyle bir şey oluşturur: “Ben komik biri değilim. Ben bir daha asla fıkra anlatmamalıyım. Bu gerçekten kötüydü.” Bu her şeyde olduğu gibi sizin egonuza eklenir.

Ego sizin şimdiye kadar yaşadığınız deneyimlerinize dayanır ki onların hepsi harikadır - deneyimler şahanedir - o şimdi duygusal bir öyküdür ki siz bunu böyle kabul ettiğiniz sürece bunda bir sorun yoktur. O, duygusal bir öyküdür. Hepsi bu ve öykü değişebilir. Ama işin pek yararlı olmayan kısmı, "başkalarının gözünde" kısmıdır. Onların sizi nasıl algıladığı.

O halde hadi güzel, derin bir nefes alalım dediğim gibi ego Freud yüzünden ve sizin yüzünüzden bir arkadaş olmamıştır. O, hiçbir şekilde arkadaş olmamıştır. Ego denilen şey sizin kaçtığınız, saklandığınız, cilaladığınız, üzerinde çalıştığınız, yok ettiğiniz, parçaladığınız, sağlamlaştırdığınız bir şey olmuştur.

Ve egonun kökeni Latincedir, ego, Ben gidiyorum. Ben ilerliyorum. Ben deneyimliyorum. Ben genişliyorum. Ben devam ediyorum." demektir. İşte sizin yeni yıldaki ilk arkadaşınız ego. Ego iyi bir şeydir. O, daha önce söylediğim gibi öz farkındalıktır ama o şimdi artık başkalarının gözünden, başkalarının size verdiği tepkiden kaynaklanmıyor.

Bilirsiniz işte, o gün üstünüze bir şey giyersiniz, dışarı çıkarsınız ve birisi sadece bakar, bu bakış size küçümseyici bir bakış gibi gelir, siz o küçümseyici bakış yüzünden (küçümseyici bakış atar), “Ah! Ah! Bu korkunç. Bunu giymemeliydim. Ben turuncu bir elbise giyiyorum… bu nasıl bir kıyafet… üzerinde kraliyet arması olan bir oduncu tişörtüne benziyor. (Tad'ın giydiği üstü tarif eder) Yani kim böyle bir şey giyer ki? (birkaç kişi kıkırdar) Ve harika görünüyor. Ama ego, “Ah! Bunu giymemeliydim. Ben dikkat çekeceğim ve bu aptalca görünüyor.”

Bu yüzden, yapacağımız ilk şey, üçüncü kısmı, “Başkalarının gözünden” kısmıbırakmak olsun. Bunun artık bir önemi yok. Bunun artık bir önemi yok.

Ya duygusal öykü kısmı? Evet. Şimdiye kadar öyküler duygusaldı ve duygular iyi ve eğlenceli olabilirler. Onlar çok insan odaklıdırlar. Ama hadi biz bunu sadece “duygusal öyküler” şeklinde çevirmeyelim, o, duygulardan kaynaklanmak yerine - duygular hangi kelime ile yer değiştirebilir? Siz öykülerinizin nasıl olmasını istersiniz? Neye dayanır - ne diyelim? (birisi, "En iyi öykülerinize." der) En iyi öykülerinize, en müthiş öykülerinize mi? Hadi bunu, "dayanır"ı değiştirelim - şeye ne dersiniz... (birisi “yaratıcı” der) Yaratıcı? (birisi “eğlence” der) Eğlence mi? “Bilge”nasıl? Bilge nasıl? Biliyorsunuz, bilge yine duygusal olabilir. Bilge müthiş ve olağanüstü olabilir ve bilgeliği de beraberinde getirebilir. Şimdi bilgeliği getirebilir. Siz artık kendinizi diğer insanların size verdiği tepkilerle algılamazsınız, öykülerinizdeki bilgelik size aittir. Ve onlar eğlenceli olabilirler. Onlar trajik olabilirler. Onlar kalpten kaynaklanabilirler. Onlar acımasızca olabilirler. Bunun bir önemi yok ama sizde şimdi bilgelik var.

Biz bu konuya gelmişken, Linda …

LİNDA: Bekle, bitirmek üzereyim. (yeni tanımı yazmaktadır)

ADAMUS: (kıkırdar) “Bilge öyküler oluşturmak."

LİNDA: “Bilgelikmi yoksa bilge öyküler" mi?

ADAMUS: “Bilge öykülere dayanan deneyimleriniz." Evet.

Bu yıl için bunu gerçekten hissedelim. Sizin gittiğiniz yön o taraf demek istiyorum. Siz gerçekten bunun üzerinde çalışmak zorunda değilsiniz. Ama hadi… evet. (görüntü tekrar gidince kahkahalar) Ben yapmadım… Ben yapmadım. Ben değil. Bu kez değil. (birisi “Linda kazandı” der)

Yani, bu yıl sizin için en iyi arkadaşların yılı, yeni arkadaşların geldiği bir yıl, yeni arkadaşların yılı. Önce, siz. Ego. Hadi egoyu nefesle içimize çekelim. O, kötü bir şey değil. O, deneyimleyen insandır ve insanın burada olma nedeni bu, deneyimlemek. Ama siz yeni arkadaşınızı, egoyu ki o kötü bir şey değil, - çok egolu olabilirsiniz, demek istediğim, siz gerçekten egoyla dolu olabilirsiniz - o sadece “Ben gidiyorum, ben deneyimliyorum, Ben Ben'im” anlamına gelir ama siz bunu şimdi bilgelikle yaparsınız.



İkinci Arkadaş

Gelen ikinci arkadaş, o bir süredir içeri giriyor ama siz onu bu yıl gerçekten fark edeceksiniz, o, Üstat. Ben onu Üstat diye adlandırıyorum. Bazıları ona tanrısallık diyecektir. Bu kulağa biraz peri gibi bir şeymiş gibi geliyor. Ben "bilgelik" ve Üstat" kelimelerini seviyorum çünkü duygusal olsun, trajik olsun veya başka bir şey olsun tüm öykülerin özüdür. Özüdür.

İşte bu yıl o Üstat - bizim gerçekte bir ya da iki yıldır içeri getirdiğimiz Üstat, bütünleşen Üstat demek istiyorum - bu yıl sizin yaşamınızda çok önemli bir rol oynayacak çünkü siz izin veriyorsunuz. O kadar. Siz gerçekte tanımadığınız bir parçanıza , ego tarafından, eski insan egosu tarafından bozulmamış olan bir parçanıza izin veriyorsunuz. Üstat saftır ve siz Üstadı asla yozlaştıramazsınız. İnsan hep, "Ben bir şeyi bozacak mıyım veya bir şeyi gerçekten berbat edecek miyim? Çünkü ben her şeyi berbat ediyorum." diye kaygılanır. Siz berbat edemezsiniz. Bilgelik, bilgeliktir. Bu kadar ve bu yargı değildir veya başka bir şey ile alakalı değildir.

O halde içeri gelen Üstat için derin bir nefes alalım. O, sizin çok samimi bir şekilde arkadaşınız olacak.

Şimdi şöyle deniliyor, bazılarınız, "Tamam Adamus, biz bunu daha önce konuştuk, biz Üstadın içeri gelmesini konuştuk. Ben ona çağrıda bulunmaya çalıştım. Üstat telefonu açıyor ve yüzüme kapatıyor." diyor. (kahkahalar) "Ben gerçekten bu Üstat olayını anlamıyorum. O süper ego gibi bir şey mi? Bu kadar mı?" Hayır, hayır, hayır, hayır, hayır. Hayır, Üstat basitçe bilgeliktir ve sizin yaptığınız her şeyin özünde bilgelik vardır. Ama siz ona direnç gösterdiniz ve onu yadsıdınız ve onun sizin egonuz olduğunu söylediniz, biliyorsunuz, sizin çok egonuz var ve siz bunlarla başa çıkamıyorsunuz. Ama sizin şimdi içeri gelmekte olan Üstadınız, bilgeliğiniz var.

İşte biz burada tamamen teni bir kelime icat edeceğiz. Linda, ekranda yeni bir sayfa açabilir misin... lütfen?

LiNDA: Ah.

ADAMUS: Tamamen yeni bir kelime. Harika. Saf. Yaz - sayfanın sağ tarafının üçte ikisine - büyük harflerle "EGO" yaz. Bu çok çabuk oldu. (bazı kıkırdamalar ve yine teknik sorunlar çıkar) Bu olanların hepsinin bir nedeni var. Özür dilerim. Bunu size birazdan anlatacağım. Bunun bir nedeni var ve bu sizden kaynaklanan bir şey değil. Açıklayacağım.

İşte biz yeni bir kelime icat edeceğiz.

(duraklama)

Linda yazıyor ama ekranda çıkmadı... (Peter ona yeniden yardım edince duraklama)

İyi bir fıkra bilen var mı? (bazı kıkırdamalar) Şimdi bir tane anlatmaya cesaretiniz var mı? (Adamus kıkırdar) Herkes, "Ne?!" der gibi sana bakıyor. Evet. Aranızdan kaç kişi kendini gerçekten komik buluyor? Ah, birkaç kişi var. Peki. Evet. Evet. Peki. Güzel. Biraz. Biraz. Evet. Peki.

O zaman o beyaz tahtayı kullanalım, o üzerinde kağıt olan çalışır aslında.

Biri benim her şeye maydonoz olduğumu söylüyor. Evet, öyleyim. (izleyenler, "Ahh!" derler)

LİNDA: Tamam.

ADAMUS: Tamam. Hadi onu bir daha deneyelim Linda. O kelimeyi senin sihirli ekranının sağ tarafına yazalım.

LİNDA: Sağ tarafın üçte ikisine?

ADAMUS: Büyük harflerle, “EGO.”

LİNDA: Sağ tarafa?

ADAMUS: Evet. Başla - evet. Ah, iyi gidiyor. (ekran yeniden arızalanır, bazı kıkırdamalar)

LİNDA: Ne?! Bir saniye.

ADAMUS: Buraya gel. Onu Adamus amcaya ver. Bana yeni bir sayfa aç.

LİNDA: Tamam.

ADAMUS: Evet, yepyeni bir sayfa. peki. Hop!

LİNDA: İyi iş çıkardın. (bazı kıkırdamalar)

ADAMUS: Hiçbirisi benim hatam değil, bunu birazdan açıklayacağım.

LİNDA: Tabii ki değil.

ADAMUS: Bu, birinin kötü bir mizah anlayışı. Tamam. Gerçekten kötü bir mizah anlayışı, bunun bedelini daha sonra ödeyeceksin. Yeni bir sayfaya ihtiyacım var. Şimdi çok yoruldum. (kıkırdamalar artar)

LİNDA: Yoruldun mu?

ADAMUS: Öteki taraftakiler çok gülüyorlar. Açıklayacağım. (bazı kıkırdamalar) Peki. Peki, biz 2019 için yeni bir kelime icat ediyoruz... (yazmaya çalışır)

LİNDA: Görünüşe göre hayır. (çalışmayınca kıkırdamalar artar) Ben mi berbat ettim sandın? Ben değildim!

ADAMUS: Bu değil... bak benim yazdığım çıkmıyor. Tamam. Devam edelim bari. Ego” kelimesini hayal edin, e-g-o. Yazmasa da buradaki ekrana yazılı olduğunu düşünün. (birisi, Peter büyük yazı tahtasını getirince, "Kağıt geldi." der) Kağıt geldi. Ah, Tanrı'ya şükürler olsun! Tanrı'ya şükürler olsun! Eski iyi tarz kağıda dönüş. Evet. (birisi, "En güvenilir! diye bağırır) Evet, kağıda güvenilir. Bak, kalem yazmıyor. Onu neden bana veriyorsun? (tableti)

LİNDA: Çalıştığı için!

ADAMUS: Yeni bir ekrana ihtiyacım var.

LİNDA: Hayır, ihtiyacın yok. Onu silebilirsin.

ADAMUS: Hayır, yenisine ihtiyacım var - ah, silinebiliyor.

LİNDA: Tamam.

ADAMUS: (içini çeker, gülüşmeler) Bu… (Linda nefes nefese ekranı siler) Bunu yaparken kamerada gerçekten komik gözüküyorsun. (gülüşmeler artar)

ADAMUS: Dur!

LİNDA: Beğenmedin mi?!

ADAMUS: Dur!

LİNDA: Beğenmediğini mi söylüyorsun?! (kahkahalar) Gerçekten beğenmedin mi?! Emin misin? (gülüşmeler artar)

ADAMUS: Dur! (Adamus güler) Peki, evet! Bunu izleyen çocuklar var! Peki. Rahatça devam edebiliyor muyuz?

LİNDA: Hayır, şuraya tıklaman gerek. Kalemle tıkla.

EDİTH: İşte senin tabletin.

LİNDA: Kalemle tıkla.

ADAMUS: Teknoloji.

LİNDA: Oraya. Oraya.

ADAMUS: Peki. İyi.

LİNDA: Yaptık sanırım. (o yazarken bazı kıkırdamalar ve alkışlar)

ADAMUS: Ah, yazma şeklimi beğenmedim.

LİNDA: Ah, çalışıyor! Çalışıyor!

ADAMUS: Ama çok yarım yamalak oluyor. Cauldre iyi...

LİNDA: İşte.

ADAMUS: Ver bana... hayır, hayır. Yeni bir sayfaya ihtiyacım var. Yeni bir sayfaya ihtiyacım var.

LİNDA: Sana yeni bir sayfa veremem.

ADAMUS: Bu tarihsel bir olay olarak...(kahkahalar artar)

LİNDA: Şunu dene.

ADAMUS: Peki, iyi. Sen yaz. Öncelikle, sağ tarafa...

LİNDA: Tamam.

ADAMUS: … ve “O" harfini yaz.

LİNDA: “O”?

ADAMUS: O, bir harf.

LİNDA: O, bir harf.

ADAMUS: Tamam. Şimdi “G” yaz. (gülüşmeler) Şimdi “E” yaz. (Adamus kıkırdar)

Tamam. Şimdi derin bir nefes alalım. Biz şimdi tamamen yeni bir kelime, yeni bir bilinç icat edeceğiz ve yaz… onu bana ver.

LİNDA: Sen yapabilirsin.

ADAMUS: Onu bana ver. ("ego"nun önüne B harfini yazar) Bego (birisiBego!” diye yineler) Bu, Üstat ve insan ikisi bir arada demek. Bu şeye yol açar... (kahkahalar) Ne kadar uzun sürdü! (bazı alkışlar)

(ç.n: Adamus İngilizce wisdom kelimesinin baş harfi olan w harfini ego kelimesinin başına ekleyerek 'wego' kelimesini türetir, aynı şekilde Türkçede bilgelik kelimesinin baş harfini egonun başına ekleyince bego oldu)

LİNDA: Roket bilimi gibi oldu.

ADAMUS: Çok uzun sürdü! Aman Tanrım! Ve hiç de o kadar eğlenceli değildi! Egom olsaydı, şimdi incinirdi. Ama benim Begom var (kahkahalar artar) Ve şimdi bunu kaldırabiliriz. (kağıtlı pedi) Aman tanrım!

Bego (Adamus kıkırdar) Hiç komik değil. Üstat ve insan bir arada, sizin yeni arkadaşınız. Siz artık yalnız değilsiniz.

Ego çok, çok yalnızdı. Çok yalnız. Oynayacak hiç arkadaşı yoktu. Hiç arkadaşı yoktu. Ego kiminle konuşacaktı? Sizinle ve o sizi dövdü. Egonun hiç arkadaşı olmadı. Ama biz şimdi insanı ve Üstadı birleştiriyoruz, o, bir Bego oluyor. Bu sizin kimliğiniz. Bu sizin bilge öykünüz. Hepsi sizin deneyimlerinizle ilgili. Onlar sizin yaşamınıza dair harika öyküler. O, Bego.

O, yumruğunu kaybetti değil mi? (Adamus kıkırdar)



Üçüncü Arkadaş

Bu yıl ortaya çıkacak olan arkadaşlar listenizde sıradaki arkadaş. İnsan ve Üstat var. Onlar sizin yeni arkadaşlarınız ve Bego ile birlikte bir tane daha olacak. Bu, enerji.

LİNDA: Aah.

ADAMUS: Enerji. Biz bu konuyu son aylarda konuşmaya başladık, biz bu konuyu bir süredir Keahak'ta konuşuyoruz ama sizin enerjiyle aranızda sanki düşmanca bir ilişki var. O, sizin düşündüğünüz, istediğiniz bir şey ama siz korkuyorsunuz, eh, o sizin yaşamınızdaki şeyleri daha kötü hale getirebilir. Ego tüm o enerjiyi ve gücü ve her şeyi kötüye kullanıp kullanmayacağını bilmiyordu.

Eğer siz Kırmızı Çember'de kalacaksanız, ben bu yıl ısrar edeceğim - safları sıkılaştırın, pazarlama şefi benim, "Buradan defolun! Başka bir yere gidin!" (Adamus kıkırdar) Eğer siz bu yıl Şambra'nın bir parçası olarak Kırmızı Çember'de kalacaksınız, enerjinin sizin arkadaşınız olmasına izin vermeniz gerekiyor. Bu kadar. Nokta. Artık ilişkide düşmanca enerji olmayacak. Artık enerji kavgaları ve savaşları olmayacak. Enerjinin sizin arkadaşınız olması için izin vermeniz gerekiyor, aksi halde, güle güle.

Bizim gittiğimiz yerde, eskiden olduğu gibi çalışmaya, acı çekmeye, enerjinin kölesi olmaya yer yok. Kesinlikle yer yok. Enerjinin arkadaşı olmasına izin veren geri kalanlarımız için her şey eğlenceli olacak. Her şey kolay olacak. Siz artık bolluk ve buna benzer şeyler için kaygı duymayacaksınız. Tamamen yeni bir dünya açılıyor.

Sizin üç şeyiniz var demektir. Yeni bir egonuz ve Üstadınız, biz ona Bego diyeceğiz. Bu gerçekten Freud'u alt üst edecek. O, bununla ne yapacağını bilemeyecek. Ah, o, bunu paramparça etmeye çalışacak. Ve sizin enerjiniz var.

Hadi bu yıl için derin bir nefes alalım.

Onun için biz şimdi - benim burada bir içecek almam gerek - eğlenceli olan bölüme geçiyoruz. Biz Merabha geçiyoruz. Bu kısım benim konuşmayı biraz bıraktığım ve sizin uykuya daldığınız yer. Ama biz merabha geçmeden önce izninizle burada ne olmuş olduğu konusunda kısa bir açıklama yapayım.



Günün Konuğu

Siz bizim sevgili arkadaşımız John Kuderka'yı hatırlıyor musunuz? O gideli çok uzun bir zaman olmadı. John laboratuvarda çalışmakla meşguldü - lavaboda değil, laboratuvarda (bazı kıkırdamalar) - o devamlı çalışıyor. Onun Şambra'ya karşı çok tutku besliyordu. Biliyorsunuz, o, şuradaki masada otururdu, siz bugün buranın biraz kalabalık ve kaotik olduğunu hissettiniz mi? (ekip, "Evet" diye başını sallar) Ah, ah. Dikkat edin, teknolojiyi kullanmaya başladığımızın dakikasında John’un yüzünde kocaman bir gülümseme oluşuyor. O, “Ben bugün onlarla uğraşacağım” diyor ve bunu yaptı da. Burada çıkan o küçük kargaşa ve ileri geri koşuşturmacalar ve yapılan diğer şeyler sadece John iyi vakit geçiriyor anlamına geliyordu. O, çok mühendisliğe odaklıydı, çok zihinseldi.

John, hayal gücümü ne kadar esnetsem de, benim harika bir iletişimci olarak düşündüğüm biri değildi (Leslie güler ve Adamus kıkırdar) ama onda Şambra'ya ve işe karşı katışıksız bir sevgi vardı. O, uzun zamandır, birçok yaşamda böyleydi. O, ilk kez burada öyle değildi.

O, giderken bir söz verdi. O, diğer tarafa geçtiğinde, "Ben bunun üzerinde çalışacağım." dedi - o, bunu teknoloji diye adlandırıyordu - "bir iletişim teknolojisi, bir bağlantı" çünkü o, Şambra ve kendisi için en zor şeylerden birisinin iletişim olduğunu biliyordu, insanın, egonun Üstatla, Ben'imle, Tanrısal olanla iletişimi. Bu iletişim nasıl kurulur? Çünkü zihninde hapis olan ve gerçekten kendi egosu veya kendi egosuna olan güven eksikliği yüzünden sınırlanan biri bunu aşıp bu insan ve Üstat arasında nasıl bağlantı kuracaktı?

Eh, o başka alemlerde bu konunun üzerinde çalışıyor. O, Şaudlara geliyor ve teknolojimizdeki karışıklıktan anlayacağınız üzere bugün de bizimle beraber. Bilirsiniz işte, onun amacı, teknolojinin onun yokluğunda zor olduğunu göstermek. Evet. Evet. Burada biraz ego var, John. O, gülümsüyor ve gülüyor çünkü o, bu bağlantının, bu teknolojinin üzerinde çalışıyor, o, aslında biraz da Tesla ile çalışıyor ama genelde çoğu şeyi tek başına yapıyor çünkü onun Şambra'ya dair derin bir anlayışı var.

O nedenle bugün gelip bize katılmak istedi ve biz bunu bir merabh eşliğnde, Bego ve yeni arkadaşlarla birlikte yapacağız.

Yalnız ben onun aklında tam oalrak ne var pek emin değilim ve bu Cauldre için biraz kafa karıştırıcı olabilir çünkü ben burada olacağım ama John girip çıkabilir. Bakalım bunu yapınca ne olacak.

Hadi derin bir nefes alalım ve John Kuderka'ya yeniden hoş geldin diyelim. (izleyenler alkışlarlar ve tezahüratta bulunurlar)

Harika. Hadi biraz müzik açalım ve bu gösteriye başlayalım.



Bağlantı Merabhı

Güzel, derin bir nefes.

(müzik başlar)

Biz bugün ego hakkında konuştuk. O gerçekten de bir cani, kötü bir şey haline getirilmişti. Öyle değil. O, sizin öykülerinizdir. O, sizin deneyimlerinizdir. Bu zamana kadar her şey bir başkasının gözünden görülenlerdi, başkalarının sizinle iligi düşünceleri ile iligili sizin algınız. Ailenizin veya arkadaşlarınızın veya eşinizin veya her kimse onun düşünceleri ile ilgili sizin algınız, ego böyle yaratıldı ve geliştirildi. O ego çok, çok kırılgan, aşırı alıngandı çünkü o gerçekte size ait değildi.

Hadi biz şimdi size ait olana gelelim - size - başkasının etkisi olmaksızın sizin farkındalık duyunuza, sizin algınıza gelelim.

O - ben şimdi bunu John için diyorum - o büyük zorluğu, yaşamının son yılında bunun üzerinde çalışırken yaşadı. O, bunu program diye adlandırıyor. O bir yazılım mühendisiydi, o nedenle onun için her şey programlardan ibaretti ve o bu onun için en büyük meydan okumaydı. Egonun, gerçekte size ait olmayan kimlik duygusunun ötesine nasıl geçilir? O, başkaları tarafından inşa edilmiştir. Siz Size nasıl ulaşırsınız?

Ve Siz - bir kez daha söylüyorum, bu, John'ı şaşırtan bir şeydi - düşünceleriniz değildiniz, bunu fark etti, keşfetti. Onlar siz değilsiniz. Siz kendinizi onlarla özdeşleştiriyorsunuz. Siz onları egonuzla aynı sepete koyuyorsunuz. Peki siz yeniden Siz ile temasta bulunmak için düşüncelerinizin ötesine nasıl geçersiniz.

O sonra çoğu insanın aslında Kendini bilmediğini fark etti. Çoğu insan kendini düşünceleriyle, egosuyla, başkalarına bağlı olan eski egosuyla özdeşleştiriyordu.

Ve John sonra Üstatla, bilgelikle bağlantıyı inceledi. Bunu eski düşünceler ve sınırlamalar olmadan nasıl yaparsınız? Onları, o konuştuklarımızı, bu yılki yeni arkadaşlarınızı nasıl getirirsiniz? Ve enerji ile nasıl bağlantı kurarsınız? Onu en çok büyüleyen şey bu, enerjiyle nasıl bağlantı kurulur?

Biliyorsunuz, ben, Adamus, ben enerjinin ruhun şarkısı olduğunu söylüyorum. Enerji iletişimdir ama onunla nasıl bağlantı kurarsınız? Eğer siz bunu egonozla ve düşüncelerinizle yapamıyorsanız, gerçek sizle, sizin algınızla, sizin kendi farkındalığınızla nasıl bağlantı kurarsınız?

O yüzden John laboratuarda takılıyor.

Ben arada bir onu ziyaret etmek için uğrarım ve onunla dostça sohbet ederim, “Hey, John Kuderka, orada işler nasıl gidiyor? Sen kapıyı kilitlemişsin, kapatmışsın. Sen uzun, uzun bir zamandır oradasın. Orası nasıl gidiyor?” Orada işler nasıl gidiyor?

Ve John dönüp bana bakar ve , "Hım, çalışıyorum." der. (kıkırdamalar) İyi bir iletişimci. Ama ben bilirim, ben onun yaptığı işe çok düşkün olduğunu bilirim.

Altı hafta önce onu ziyarete gittim, kapıyı çaldım, sesini duydum, “Kimse yok” dedi. Tekrar çaldım ve “John, benim, Adamus. Beni kandıramazsın.” dedim.

Bana, “Meşgulüm” dedi. Neredeyse oldu. Yarın gel." dedi.

Ben de o yüzden ertesi gün gittim ve John'un yüzünde kocaman bir gülümseme vardı - yani, onun yüzü yok ama öyle bir şey - yüzünde kocaman bir gülümsemeyle, "Sanırım buldum. Ben bir kablo geliştirdim." dedi - o bir programcıydı, mühendisti, o nedenle bu şekilde düşünüyordu - "Bir kablo geliştirdim, aktif insanı Üstada bağlayan, aktif insanı enerjiye bağlayan bir şey."

Ben, “O nasıl çalışıyor John?” diye sordum. Bana anlatmaya başladı ve ben, “Ehh, hayır. Bana o mühendisliği anlatmana gerek yok. İşe yarıyor mu John? Çalışıyor mu?"dedim.

O da, "Evet, çalışıyor."

Ben, "Bunu nasıl söyleyebiliyorsun? Bunu nereden biliyorsun?" diye sordum.

O da bana, "Bilirsin işte, ben çok eski bir tarihte olmayan o yaşama, gezegendeki insan halime geri döndüm. Ben kendime geri döndüm, diyelim, oradan ayrılmadan bir ya da iki yıl öncesine ve ben bunu kendi üzerimde denedim, sanki zamanda geriye gider gibi." dedi, O, "Bu benim hayatımı değiştirdi. Bir şeyleri dönüştürdü. Benim gezegende kalmayacağımı çok iyi bildiğim zamanlardı, o nedenle çalışmaması durumunda ne olacağını umursamadım. En fazla beni öldürürdü." dedi. O, "Ben onu kendi üzerimde denedim ve oldu. Ben kendimle, sevgili Leslie ile ve başkaları ile farklı bir şekilde iletişim kurmaya başladım..." dedi. (Adamus heyecandan konuşamaz) o, "Ben başka alemlerdeki şeylerin farkına vardım ve evet, benim eski egom benim sadece delirdiğimi söyledi ama delirmemiştim." dedi.

Ben de o yüzden dedim ki, “Öyleyse John, yılın ilk gününe kadar bekleyelim,sen içeri girdin mi? İçeri girdin mi çünkü ben yeni arkadaşlar hakkında konuşacağım. Ben enerjinin arkadaşı olmaktan ve Bego adlı yeni bir egodan bahsedeceğim. Hadi bunu yapalım. ”İşte biz bunun için buradayız.

Hadi derin bir nefes alalım ve izin verelim.

O nedir? John buna bir kablo ya da bağlantı diyor. O, her zaman Kırmızı Çember yazılımının bağlantısını kurardı.

O, bu konuda gerçekten iyiydi, kopan bir şeyi alır bağlardı ve iki tarafın birbiri ile konuşmasını sağlardı. Bonnie, bazen Jean onu çağırır ve "Ah, bu yazılım çalışmıyor." derlerdi ve o da bağlantıyı kurardı. Konuşulmasını sağlardı.

O şu an bunun gelişmişini yaptı, biz buna bir tür bilinç kablosu, bir bağlantı diyebiliriz ve o sizi davet ediyor, ben sizi derin bir nefes almaya ve bu şeye izin vermeye davet ediyorum - o bunu tarif ederek çok fazla zaman harcamak istemiyor ama bu şeye izin vermek - sizin kendinizi bu bağlantıya, Üstada açmanızı sağlar, yani anlaşılmaz bir şey değil, bu, başka bir yerdeki bir şey değil. Siz kelimeler duyacak değilsiniz ama Üstadın ve sizin birlikte olduğunuza dair bir biliş olacak.

Derin bir nefes alın ve buna izin verin.

John aslında, “Ona sahip olun.” diyor. Ona ait değil. Bunu ücret almadan yapıyor. Herkese açık kaynak. Buna hazır olan herkes onu basitçe nefesle içine alabilir. Bu - nasıl söylersin John? - bu bir enerji bağlantısı mı? Yok, hayır.

John, “Sadece deneyin. İşe yarıyor. Anlamaya çalışmayı bırakın. O, basitçe işe yarıyor." diyor.

O nedir? O, insanı ve Üstadı birbirine bağlayan bağlantıdır. O, bir kanal, bir patika, bir bağlantıdır. İnsanı ve Üstadı mücadele etmeden, zihinsel olmadan zarafetle ve kolayca birleştiren iki ışık noktası. O, düşüncenin ötesine geçilmesine izin veren bir tür devre olduğunu keşfetti.

(duraklama)

Ve bir diğeri de, insan Üstadın, sizin Bego'nuzun enerjiyle arasındaki bağlantı.

Enerji bir şarkıdır. O, bir iletişimdir ama o, sağır kulaklara denk gelmiştir. O sanki sizin yaşamınızla bütünleşmiyordu. O gerçekten de harika bir fikirdi ama siz onu onu nasıl içeri getireceksiniz?

Gerçekten nasıl bağlanacaksınız?

Siz gerçekten zaten siz olan bir şeyle nasıl arkadaş olacaksınız?

Siz eski egonun düşüncelerini, eleştirilerini, yargılarını ve eski egoya ait her şeyi, şimdi enerjiyle iletişim kurmak, arkadaş olmak için nasıl bertaraf edeceksiniz?

O nedenle John sizi bunun için, bu güzel devre için - o bunu zarif bir devre diye adlandırıyor - nefes almaya davet ediyor. Hım. O, böyle bir mühendis işte.

(duraklama)

Sizin ile enerji, sizin ile sizin enerjiniz arasında bir patika, bir bağlantı.

(duraklama)

Ve John bunun kendisine ait olmadığını belirtirken çok hassas. Ona ait değil. O sadece sizin onun farkında olmanıza yardım ediyor. Enerjetik konuşursak, o zaten sizin içinizde var olan ancak çok gömülü olan patikayı, devreyi, yazılım programını buldu.

Bu sizin bir implant ya da başka bir şey almanız gibi bir şey değil. Siz sadece çok doğal ve çok güzel bir bağlantının - insanla Üstat arasındaki bağlantının - farkına varıyorsunuz.

Birbirleriyle çok kelime kullanarak konuşmalarına gerek yok. Bu devrenin böyle bir zarafeti var. Çok fazla sözcüklere gerek yok.

Gerçekten çok iyi bir arkadaşla devamlı konuşmak gerekmez, siz bunun ne demek olduğunu bilirsiniz. Oradadır işte.

Derin bir nefes alın ve yapmanız gereken tek şey, izin vermek.

(duraklama)

Üstat ve insan arasındaki o bağlantı.

Biliyorsunuz, siz son birkaç yılınızı bunu anlamaya çalışarak geçirdiniz - “Ne yapmalıyım? Bunu nasıl yaparım? Benim Üstatla bağlantı kurmam için ne yapmam gerekiyor?”- ve John, siz de kendi içinizde açabilin diye farkındalığı, patikayı biraz açdiyebiliriz.

Ve şimdi aynısı olacak, sadece insan, Üstat ve enerji arasındaki bağlantı noktası.

John, çalışmalarında mutlak sadeliğe geri dönmek zorunda kaldığını söylüyor - o, “sıfır noktasında sadelik” terimini kullanıyor - çünkü o, ne zaman işleri karmaşıklaştırdıysa , o, ne zaman işlere mantık katmaya çalıştıysa - bunu o söylüyor - her şey darmadağın oldu. Ama o, sıfıra yakın bir sadeliğe ulaştı ve sonra doğal bir bağın, bilge insan ve enerji arasında zaten var olan doğal bir bağlantının çılgınca farkına vardı.

Derin bir nefes alın. Bu bağlantının zarif tasarımını hissedin.

Güzel, derin bir nefesi

(duraklama)

Şimdi biz bu yıl, Üstadın, enerjinin ve ego ya da Bego'nun yeni arkadaşlarını getiriyoruz. Biz onları bu yıl getiriyoruz ve biz şimdi bağlantıyı, bağııyoruz ki bizim sahip olduğumuz her şey birbiriyle etkileşime girsin, aksın ve birlikte hareket etsin.

Eğer siz Üstat ile olan bağlantınızı kaybettiğinizi veya onun ortadan kaybolduğunu hissederseniz, eğer siz o enerjiyle olan dostluğunuzu kaybettiğinizi hissederseniz, basitçe buna geri dönün.

Ben hadi bunu Kuderka Bağlantısı diye adlandıralım diyecektim ama bu onun hoşuna gitmedi. O, bunun size ait olduğunu söyledi. Bunun tamamıyla size ait.

O, ayrıca buna, kablo diye adlandırdığı şeye ilk rastlayanın kendisi olmadığını da vurguluyor. Bununla ilk kez karşılaşan o değil. Diğer karşılaşanlar bunu basitçe paylaşmamışlar. Onlar gezegende kalmadılar, onlar bunu başka bir insan aracılığıyla iletemediler. Buna rastlayan ilk kişi o değil ama paylaşma sevincini yaşayan ilk kişi o.

Hadi derin bir nefes alalım.

Bu patika, bu, insan, Üstat ve enerji arasındaki bağlantı.

Hadi biz yeni bir yıla, sizin şimdiye kadarki en iyi yılınıza girerken derin bir nefes alalım. Ah, dünya karmakarışık olacak ama (birkaç kişi kıkırdar) bu sizin şimdiye kadarki en iyi yılınız olacak.

(müzk sona erer)

Bununla birlikte, geri döneceğini ve bir dahaki sefere teknolojiye bulaşmayacağını söyleyen John Kuderka'ya içten takdir ve teşekkürler. Onun gerçekte burada olduğunu kanıtlaması gerekiyordu. Bu yüzden John'a ve size özel olarak teşekkür ediyorum.

Sadece tüm yaratımda her şeyin yolunda olduğunu unutmayın.

Teşekkürler ve Yeni Yılınız kutlu olsun. Yeni Yılınız kutlu olsun. (izleyenler alkışlarlar)



İngilizceden çeviren: Meltem Taban