• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/kirmizicember/
                                       BAĞIŞBAĞIŞ
        
    

Merlin Benim Dizisi Şaud: 8

 

Merlin Ben-im Dizisi

ŞAUD 8 – Geoffrey Hoppe kanallığıyla ADAMUS SAINT-GERMAIN tarafından 1 Mayıs 2021 tarihinde Kırmızı Çembere sunulmuştur.

 

 

 

Aloha! Sevgili Şambra, Ben O Ben-im, Egemen Alandan Adamus.

Ah! Dünyanın dört bir yanından toplanmış olan hepinizi hissediyorum. İster şimdi canlı yayında olun, ister daha sonra gelecek dediğiniz zamanda olun, aslında hepimiz hala aslında şimdiki andayız. Bir hafta sonra, hatta bir yıl sonra ya da on yıl sonra buraya bağlansanız da, aslında biz daima şimdi anındayız. Zamansızlığa gitmek ve zamanda olmanın-æterna'nın- güzelliklerinden biri de bu işte. Hepsini bir arada yapabiliyorsunuz.

Derin bir nefes alıyorum ve her birinizin hayatınızda nelerle karşılaştığını, neler yaşadığını hissediyorum. Zaman zaman zor olduğunun farkındayım ama gülümsüyorum. Heh! Gülümsüyorum. Gülümsemem, özensizliğimden ya da kayıtsız kaldığımdan değil. Zor olduğunu, meydan okuyucu olduğunu biliyorum ama bunun aynı zamanda sizin yaşadığınız en unutulmayacak zaman olacağını da biliyorum, en unutulmaz zaman. Gerçekleştiriminize izin verdiğinizi bilerek, bunu yaptığınızı bilerek, gelecekde hayattan keyif alarak yıllarca gezegende kalacağınızı bilerek, gülümseyebilirim. Bununla mutlu olabilirim.

Hepinizin şimdi içinde bulunduğunuz anların tadını çıkardığınızdan emin olmanızı kuvvetle rica ediyorum.

En karanlık günlerinizde bile, en sert olaylarda bile, sadece çılgınca sıkıldığınızda, sabirsiz olduğunuzda bile sizden dibine kadar bunun keyfini çıkarmanızı ısrarla rica ediyorum. Sonradan bana gelip de, “Oh, Adamus,Keşke, yaşadıklarımın keyfini çıkarmamı söyleseydin,” çünkü onlar tatlı acılar ve bu tatlı acılar bazen oldukça hoş olabiliyor, demenizi istemiyorum.

Bazen, sert olaylara odaklanma eğilimi oluyor, kaygılanma ve şüpheye düşme ve benzeri şeyler ama- bununla ilgili olarak daha sonra konuşacağım- ama artık bunu yapmak lüksünüz yok. Yaşadığınız her anın keyfini çıkartabilirsiniz. Evet, başa çıkmanız gereken zor zamanlar oluyor, -Cauldre ile Linda'nın konuşmalarını dinliyordum – hükümet, vergiler, müşteri hizmetleri ile başa çıkmak konuları. Bazen çok zor ve meydan okuyucu olduğunu biliyorum ama aslında bunun keyfini çıkarın. Gerçekten kendinize izin verin, bunların tadını çıkarmak için kesinlikle kararlı olun.

 

Her birinize günlük tutmanızı ısrarla tavsiye ediyorum. Kendinize küçük notlar şeklinde, -öyle sıkıcı, bıktırıcı tarzda olmak zorunda değil, - sadece kendinize küçük notlar şeklinde. Haftada bir kaç kez olabilir, sonradan onlara bakarak gülümsersiniz. Dönüp de geçmiş fotoğraflarınıza nasıl baktığınız bilirsiniz, fotoğrafın çekildiği sırada iyi bir ruh halinde olmayabilirsiniz, bok gibi görünüyorsunuzdur ya da öyle olduğunuzu düşünüyorsunuzdur, bir şeyden rahatsız olmuş durumda olabilirsiniz ya da paramparça halde olabilirsiniz ama yıllar sonra o fotoğrafa baktığınızda, yüzünüze kocaman bir gülümseme yayılır. O fotoğrafa baktığınızda, herşeyden önce ne kadar çok yol kat ettiğinizi anlarsınız. O anın güzelliğine bakarsınız, o anın bütün meydan okumalarıyla birlikte güzelliğine bakarsınız ve kalbinizi bir ılıklık sarar. Bir yolculuk yaparken kendinize notlar tutmanız, küçük resimler çizmeniz gibi. Bu da gayet iyidir. Ama geriye dönüp baktığınızda, bunların en kıymetli zamanlar olduğunu, belki de en meydan okuyucu ama aynı zamanda en kıymetli zamanlar-tüm yaşamlarınızın en kıymetli zamanları- olduğunu anlarsınız.

 

Geçmiş Yaşamlar& Bilgelik

Siz sadece kendinizin bu yaşamdaki ağırlığını taşımıyorsunuz. Demek istediğim şu; Siz bu yaşamınızda Gerçekleştiriminize yol alırken, bu durum tüm veçhelerinizi yuvaya döndürüyor. Bazen bu veçheler can sıkıcı oluyor, bazen kızgın oluyorlar, bazen açıkça size karşı çalışıyorlar gibi hissediyorsunuz, siz onları şimdi yuvaya döndürüyorsunuz ve bu yüzden bu ağırlığı da taşıyorsunuz.

Geçmiş yaşamların ağırlığını da taşıyorsunuz ve bunlar bir bakıma veçhelerdir. Bu geçmiş yaşam veçhelerinin hikayeleri yazıldı, bitti, tamamlandı demek değildir. Hayır. Onlar şimdi değişiyor. Siz bu yaşamda Gerçekleştiriminizi seçtiğiniz için, onlar o yaşamda bir metamorfoz geçiriyorlar. Bunun sonucunda, o yaşamlar aslında değişiyorlar. Bir yönde giden bir geminin, tam o yaşamda o yönde gitmesi hedeflenmişken, şimdi o yaşamda seyri, rotası değişiyor.

Daha iyi bir şekilde açıklamak için, diyelim ki bir yaşamda rotasında giden, geçireceği deneyimleri ve belli bir yerde ölümü olacak olan bir gemi seyrediyor. Ama şimdi ikinci bir gemi var ve başka bir rotada seyrediyor, bu rota o yaşamda Gerçekleştirim yapmak ve diğer yaşamda ki seyri belli gemi bunu hissediyor ve aniden bir şeyin değiştiğini, dönüştüğünü hissediyor ama ne olduğunu bilmiyor, gerçekten anlayamıyor. Ancak, birdenbire bütünüyle farklı bir yolda olduğunu hissediyor.

Bir bakıma, o aslında şeyleri çeşitli farklı yollardan deneyimliyor. Geçmişteki o yaşamın kendi aldığı bir rota vardı ve şimdi ise yolları çeşitlendi. Bir defada şeyleri çok çeşitli yollarla deneyimliyor- artık sadece doğrusal değil, çoklu yollarla - o geçmiş yaşam, bir şeyler olduğunu hissediyor. O geçmiş yaşam hissediyor. Ve belki de meleksi varlıkların, Tanrının ya da dışarıda bir şeyin etkisi olduğunu düşünüyor ama aniden uyanmış gibi, rotasını değiştirmiş gibi hissediyor.

O geçmiş yaşam, zaman zaman korkuyor ve neler olduğuna ilişkin çok tuhaf rüyalar görüyor. O geçmiş yaşamın kafası karışıyor ve bunları soracağı kimsesi de yok. Ama bir yandan da ruh düzeyinde heybetli bir şeylerin olduğunu ve rotasının değiştiğini de biliyor. Olan budur ve siz bunun ağırlığını taşıyorsunuz ama bu aynı zamanda güzellikdir.

 

Tüm geçmiş yaşamlarınızın, kendi yaşam rotalarını aynı anda değiştirirken,uyanışınızdan bedenlenmiş Üstatlığa, Gerçekleştiriminize ilerleyişinizin ne kadar güzel olduğunu, bir an durun ve düşünün. Oh, evet, bazen tüm bu yaşadıklarınız çok yavaşmış gibi hissediyorsunuz, evet, sanki balçığın içinden geçiyormuşsunuz gibi bir şey hissediyorsunuz ama tüm bunlar sizin diğer geçmiş yaşamlarınız. Bir an için bunu hissedin, yaşadıklarınızın destansı doğasını hissedin ve tüm geçmiş yaşamlarınızın seçilmiş yükseleni olduğunuzu ve bu anın güzelliğini fark edin. Bu sadece bu yaşamınızda Gerçekleştirime ulaşmanın mücadelesi ya da tırmalanışı değil. Bu sadece bu yaşamla ilgili değil. Bu tüm yaşamlarınızın evrimi. Bu, ruh düzeyinde bir dönüşüm, bilgeliğinizin dönüşümü. Şimdi, bilgeliğin gelme zamanı.

Bilgelik ruha akıyor ve bu bilgelik tam şimdi sizin erişimizdedir.

Bu bilgelik daha önce hiç görülmemiş potansiyelleri açıyor, perdelenmiş olduğunuz potansiyelleri açıyor, geçmiş yaşamların perdelediği potansiyelleri açıyor ve bu bilgelikle sanki yeni bir güneş, şimdi içinden istediğinizi seçeceğiniz potansiyeller ormanını parlatıyor. İşte şu sıralarda bunlar oluyor. Ve enerjiniz sanki artık, yabancı, alışılmadık ve mesafeli olmak yerine, size hizmet etmek için kendini yeniden düzenliyor.

 

Olanlar bunlar. Bu nedenle ben size, lütfen, lütfen hatırım için, hikayelerinizin hatırı için Yükselmiş Üstatlar Klübüne geldiğiniz zaman, bunun her anının keyfini çıkarın, diyorum. İyi zamanların, kötü zamanların tadını çıkartın çünkü nihayetinde kötü zamanlar olmadığını anlayacaksınız. Hiçbir şekilde kötü zamanlar değillerdi. Sadece bazen hayatınızda sıkıntılı değişiklikler oluyordu. Bildiğiniz gibi, söz yine benim izin vermek dediğim harika şeye geliyor. Sizin “izin vermek” sözünü duymaktan bıktığınızı biliyorum ama siz gerçekten izin verene kadar, onu tekrar etmeyi sürdüreceğim.

 

İzin Vermek

Şu sıralarda hayatınızda olanların hepsi doğal. Gerçekleştirimi yapacak olan insan değildir. İnsan onu yaşamanın, onun içinden geçmenin neye benzediğini deneyimlemeyi seçebilir ama onu yapamaz. Her şey, hayatınıza bilgelik getirmek dahil, yaptığınız her şey izin vermekle ilgilidir. İzin vermek. İzin vermek için çalışmıyorsunuz. Sadece izin veriyorsunuz. O çok doğaldır. İçinden geçtiğiniz her şey çok doğaldır. Oraya her şekilde, er ya da geç varacaksınız.

İzin vererek gerçekten ruhunuzla bağlantıya geçersiniz ve zaten olmakta olan dönüşümlere izin verirsiniz. Onun hakkında çok düşünerek ya da fazlasıyla meditasyon yaparak değil, basitçe izin verirsiniz. Şimdi size sadece göstereyim. ( Adamus bir şemsiye açar) Geçen Şambra toplantısında- Şambra ile yeniden beraber olmak çok güzel-,izin vermeyi biraz daha anlamanıza yardım etmesi için bu şekilde göstermiştim. Burada bana bir şemsiye gerekti.

(Adamus şemsiyeyi açar) Bu kadar basit : Bu, izin vermemek. İzin vermemek. (Sonra, Adamus şemsiyeyi kapar.) Bu izin vermek. İzin vermek.

Artık başınızın üstünde bu şemsiyeye ihtiyacınız yok. Kendinizi kendinizden korumanız gerekmiyor. Bu şemsiyeyi çok çok uzun zamandan beri, Allah bilir kendinizi neden korumak için, tutuyorsunuz. ( şemsiyeyi açar) Kendinizi dışarıdan geldiğini sandığınız enerjiden korumak, başka birine ait olduğunu düşündüğünüz enerjiden korumak, hatta kendinizi ruhunuzdan, insan bilincinden korumak. Kendinizi öylesine korumak ki, görülmeyesiniz!

İzin vermek, işte böyledir. (şemsiyeyi kapar). Bu şemsiyeye artık gerek yok. (şemsiyeyi atar) Sadece izin verin. Ah, evet, kırılgan hissedeceksiniz. Neye karşı kırılgan? Yalnızca kendinize, yalnızca ruhunuza, yalnızca kendi enerjinize. Şemsiyeyi bir yana atıp, “ Evet, şimdi, üstüme yağmur yağacak. Bak, Adamus bana tuzak kurmuş. Şimdi yağmur yağacak, gök gürleyecek, şimşek çakacak.” diye düşüneceksiniz. O yağmur, gerçekte yağmur değil. Sadece sizin bakış açınız. Yağmur aslında, ruhunuzun bulutundan size inen bilgelik. Yağmur aslında başından beri, tümü sizin olan kendi enerjiniz ve şimdi yağıyor. O size indiğinde soğuk ve ıslak değil, ılık ve sizi sarmalayan, yeniden güven veren güzel bir battaniye gibi.

O inen yağmuru, sizin yağmur diye düşündüğünüzün ne olduğunu anlayacaksınız. “Her damlası, hayatımda deneyimlemeyi seçebileceğim bir potansiyel.” diyecek ve onun hiç de yağmur olmadığını idrak edeceksiniz. O, sizin buraya 3 boyutlu insan realitesine inen ruhunuz, o sizin tanrısallığınız. O, sizin bilgeliğiniz ve enerjiniz ve de potansiyelleriniz. O, buraya inen Üstattır ve siz, “ O yağmur değil, o aslında Benim kendimden kendime ışık ışınları. O aslında benim geçmişim ve geleceğimin bana gelişi, onlar tam şimdi ve burada, ben de bir araya geliyorlar.” diyerek, ne kadar uzun zamandan beri onun yağmur olduğunu düşündüğünüzü, kendinizi koruma ve sakınma peşinde olduğunuzu fark edeceksiniz. Kendiniz korumak için perdelediniz ve şimdi derin bir nefes alıp, o şemsiyeyi fırlatıp atıyor ve izin vermeye başlıyorsunuz. Siz izin verdiğinizde, bakış açınız değişir.

O berbat fırtınalı hava algısının, kendi ruhunuzun ılıklığı, rahatlığı ve şefkati olduğunu fark edersiniz. Sizi rüzgarla birlikte gelip, ıslatan, üşüten yağmur damlaları, aslında tam şimdi, buraya sizinle birlikte olmaya gelen kendi ışığınızın ışınlarıdır. Bu izin vermektir. Şemsiyeyi bırakmaktır. Bu derin bir nefes almak ve kendinizi kendinize açmaktır. Bu izin vermektir.

 

Siz rota çizmek zorunda değilsiniz. Siz, mantık yürütmek zorunda değilsiniz. Bütün bunların nasıl olduğunun nedenlerini araştırmak zorunda değilsiniz. Siz onun sadece güzelliğini deneyimleyesiniz diye, bütün bunlar olacak. Evet, zaman zaman zorluklarda olacak ama onlar da güzel. O sadece sizin izin vermeniz ve deneyimlemeniz için. Ah! Bunu yapabilmek, şu sırada deneyimin ortasında bunun bilinçli farkındalığında olmak, ruhunuzu neşeyle dolduruyor. Bu çok derin. Bu Üstat'tır. Hımm.

Haydi şu an bunu hissedelim.

Evet, bununla ilgili olarak çok, çok tutku doluyum. Tutku doluyum, çünkü sizi izliyorum. Geçmiş yaşamlarınızın nasıl dönüştüğünü izliyorum. Asla artık eskisi gibi olmayacaklar. Sizin gelecek hayat dediğinizin de nasıl dönüştüğünü izliyorum, aslında o da gelecek de değil. Şu sıralarda, bu yaşamınızda herşey bir noktada birleşiyor ve sizin bundan haberiniz bile yok. Haberiniz yok. Evet, kendinizden şüphe ediyorsunuz. Ne yapmanız gerektiğini merak ediyorsunuz. Kendinize karşı sert oluyorsunuz. İşlerin neden yürümediğini, tutkunuzun nereye gittiğini merak ediyorsunuz. Çünkü etrafınızda bunlar olurken, bu tanrısal deneyimin güzel anında değilsiniz.

Ne olduğuna dair hiç fikrim yoktu. O kadar kaybolmuştum ki, ne olduğunu anlayamıyordum bile. Sonra oldu ve ben idrak ettim.” Yükselmiş Üstatlar Kulübüne gelip de, böyle bir hikaye anlatmayın.

Onun yerine, “ Gerçekleştirimimin, Üstatlığımın, bedenli Üstat olarak gezegende kalışımın, her anını farkındaydım. Enerjimin, potansiyellerimin, bilgeliğimin tamamiyle farkındaydım.” diyen bir hikayeniz olsun.

Haydi bununla derin güzel bir nefes alalım.

Ben çok tutkuluyum. Canlı dinleyicilerimle yüzyüze olmayı beklemeye dayanamıyorum.Yani, ( kameraya yaklaşır) sizinle yüzyüze olabilirdim ama ben fiziksel olarak yüzyüze olmayı istiyorum. Ah! Güzel.

Evet, merhaba, sevgili Easa'lı Linda.

LINDA: Evet, merhaba, efendim?

ADAMUS: Nasılsın, nasıl gidiyor?

LINDA: Oldukça iyi.

ADAMUS: Ohh!! (Linda kıkırdar) Ah, tanrım! Eh, sen ne dedin ?!

LINDA: Mükemmel. Daha iyisi olamaz.

ADAMUS: Güzel. Evet. Abartı gerekmiyor. Ama “oldukça iyi” bu, -oldukça iyi- yi sevmedim. Ben “muhteşem.” severim. Neden olmasın? Böyle diyebilir misin?

LINDA: Muhteşem!

ADAMUS: Teşekkür ederim. Evet. Yani bana, “Ne? Benden daha azını bekleme.” gibi baktın yahu! Muhteşem olduğun için teşekkür ederim.

 

Enerji Eş Zamanlılığı – Akış Fiziği

 

Evet, bugün tartışmamızda daha da ileri gitmeden önce, biraz geçen Şaud'da yaptıklarımızda konuşalım. Biz, kendinizle enerjisel eşzamanlı olmaktan söz etmiştik. Bu kendi enerjinizle senkronize olma anlamına gelir. Öyle bir an gelir ki, enerji artık dışınızda değildir. Hepsi buradadır. ( Göğsünü işaret eder) Başlangıçta tanıdık gelmez. Sonra anlarsınız, “ Hayır, kahrolası, bu benim enerjim ve ben buna izin veriyorum. Şemsiyeyi bırakıp..” – burada ne gerekiyor, biliyor musun, sevgili Linda?

LINDA: Ne, efendim?

ADAMUS: Bize böyle Şambra şemsiyeleri lazım, ama fes renkli.

LINDA: Emin misin. Ve?

ADAMUS: Parlak fes rengi ve belki de üstünde “Şambra,” yazılı. Böylece Şambra evlerinde pratik yapabilir…

LINDA: Okey.

ADAMUS: … şemsiyeleriyle.

LINDA: Tabii.

ADAMUS: Evet. Okey.

LINDA: Evet.

ADAMUS: Biliyorum, bu seni heyecanlandırdı.

LINDA: Evet, bunu not ediyorum.

ADAMUS: Güzel. Ama yazmadın- yazmış gibi yaptın. Gerçekte yazmadın. Şambra şemsiyeleri, ne muhteşem bir fikir. Keşke bunu daha önce düşünseydim. Evet …

LINDA: Bu şemsiyeleri nasıl dağıtacağız?

ADAMUS: Bilmem – bu benim sorunum değil. Yani, bir yolunu bulun işte. İzin verin. ( Adamus kıkırdar) Ben bilmiyorum. Ooh! Bunu söylememeliydim.

Haydi ben buna yakalanmadan devam edelim. Şambra şemsiyeleri. “Bilmiyorum” şapkası nerede? Kolorado'da kaldı, sanırım. Neyse, devam edelim.

LINDA: Ben, “ Bilmiyorum.” demedim.

ADAMUS: Hayır, ben “ Bilmiyorum.” dedim.

LINDA: Oh.

ADAMUS: Sen de beni yakalayamadın. Ama ekip yakaladı. Hepsi soluksuz kaldı. İkisi soluksuz kalıp, bayıldı.

LINDA: Ben sana karşı toleranslı olmaya çalışıyorum.

ADAMUS: (kıkırdar) Toleranslı olmaya çalışıyorsun. Zor oluyor mu?

LINDA: Bazı zamanlar oluyor..

ADAMUS: Gerçekten mi?

LINDA: Arada bir, ama daha iyiye gidiyorsun.

ADAMUS: Sen, Cauldre'mi Adamus hakkında mı konuşuyorsun?

LINDA: Oh, ayırmak zorunda mıyım?

 

ADAMUS: Belkide her ikisi.(Linda kıkırdar). Belki de  VE (kıkırdarlar).

Pekala, devam edelim, enerjinizle eş zamanlı olmak, onunla uyum içinde olmakla ilgilidir. Enerjinizle zerafet içinde olmanızdır.

Şimdiye kadar, enerjiniz inişli çıkışlı, sizden ayrışmış gibiydi, sanki gerçekte sizin parçanız değilmiş gibiydi. Siz bir kez kendi enerjinizin akış fiziğine geri döndünüz mü, her şey düzene girer. Akış fiziği.

Enerjinizde doğal bir ritm ve akış vardır ve tümü size aittir. Belirli bir sesi ya da vuruşu vardır, demek istemiyorum. O sadece bir histir. Bildiğiniz gibi, bu günlerde siz akıştasınız. Herşey sadece oluyor ve siz onun için çalışmak zorunda değilsiniz. Demek istediğim, o sadece oluyor. Sanki birisi önünüze bir kırmızı halı seriyor ve herşey oluveriyor. İşte arada sırada böyle oluyor. Sonra işlerin yürümediği, diğer günler, kötü günler var ve işler hiç yürümüyor. Hiçbir şey eş zamanlı olmuyor. Ne kadar çabalarsanız, o kadar berbatlaşıyor. Bir sorunun, bir felaketin arkasından diğeri geliyor, günü nasıl sona erdireceğinizi bilemiyorsunuz.

Şu sıralarda, deneyiminizin bir kısmı bir nevi böyle bir değişim içinde. Enerjiyi sizin dışınızda gibi algıladığınız önceki zamanlarda ki enerji ile olan ilişkinizin, artık enerjinin sizin olduğu ilişkiye dönüşümü sırasında ara sıra uyumdan çıkmışlık hissediyorsunuz. İniş çıkışlar, düzensizlikler oluyor. Bu durum pek yakında sona erecek ve enerjinizin sadece akışta olduğu, yeni akış fiziği devreye girecek. Sabahleyin kalkıp, çılgın rüyalar görmüş olduğunuzu hissedebilirsiniz, bu şu sıralarda beklenen bir şey ve siz rahatsız hissedebilirsiniz. O zaman derin bir nefes alın ve akış fiziğini hissetmeye geri dönün. Sizin enerjinizin bir akışı vardır. Enerjinizin bir zerafeti vardır. Derin bir nefes alın ve sadece izin verin. Şemsiyeyi kapatın ve sadece izin verin. Onun hakkında düşünmeyin. Onun hakkında strese girmeyin. Sadece izin verin.

Bildiğiniz gibi, düşünmek bir bakıma izin vermenin anti tezidir. Düşünmek ve izin vermek, zeytinyağı ve sirke gibidir. Birlikte güzel çalışmazlar. Bu nedenle siz sadece akış fiziğine, zerafete, önünüze sizin tarafınızdan size açılan kırmızı halıya dönmeye izin verin. Nihayetinde, kendi fiziğinize, akış fiziğine tanıdık olduğunuz bir noktaya gelirsiniz ve artık onunla ilgili kaygı duymazsınız. Arada sırada yoldan çıkarsanız, kendi akış fiziğinize derin bir nefes alırsınız ve takiben işler çok daha kolaylıkla yerine oturur.

 

Süper duyumsallık

Son toplantımızda söylediğim gibi, akışın bir de sanki eşlikçisi gibi olan – süper duyumsallık vardır. Siz şemsiyenizi kapattığınızda ve kendi akışınıza geri döndüğünüzde, her farklı düzeyde daha farkında, daha duyumsal olursunuz. Biz akıştan ve akışın güzelliğinden konuşuyoruz, ama geliştirdiğiniz duyumsalıktaki meydan okumalardan biri de, herşeye karşı çok hassaslaşmanızdır. Başlangıçta, örneğin daha önce hiç olmamış olan alerjileriniz ortaya çıkabilir. Havadaki parçacıklara, hatta bitki ve çiçeklere karşı çok hassaslaşabilirsiniz. Çoğu zaman bu sadece hava kirliliğinden, çoğu zamanda benim insan alerjisi dediğim şeyden dolayı olabilir. Diğer insanlara ve onların enerjilerine alerjiksiniz. (Linda kıkırdar). Yok, ciddiyim. Bu, çiçekler, sarmaşıklar ve benzerlerinden daha fazla alerjik reaksiyon oluşturur.

LINDA: Vovv.

ADAMUS: Çünkü siz enerjileri hissediyorsunuz, giderek daha farkında oluyorsunuz ve onları reddetmek isteyen “At bunları. Bunlar pek de uygun değil.” diyen bir parçanız var. Ama siz akış fiziğinize daha fazla girdikçe, hiç bir şeyi red etmeye gereksinimiz olmadığını daha iyi anlıyorsunuz. Nihayetinde, aslında hepsi sizin enerjiniz. Onu hapşırıp atmak ya da gözlerinizi yaşla doldurmak zorunda değilsiniz. Bu, harika bir kabul düzeyidir.

Siz, düşüncelere karşı giderek daha da fazla hassaslaşıyorsunuz. Düşüceler, tıpkı radyo dalgaları gibi havada uçuşuyorlar. Siz onlara karşı daha fazla hassaslaşıyorsunuz. Bu duyumsallık, bu hassaslık geldiğinde önceleri drama doğru eğilim gösterir. Çünkü, dram birinin bir markete gidivermesinden daha fazla enerji dinamiği barındırır. Böylece, korkuya yakalanırsınız, diğer insanların dramlarına, öfkelerine, nefretlerine ve benzeri şeylere yakalanırsınız. Siz daha da hassaslaştıkça , dünyanın ağırlığını daha da hissedeceksiniz. Çünkü şimdi, kitle bilincine karşı daha da hassaslaştınız.

Ama sonra anlarsınız ve , “Şimdi, bu gerçekten benim değil. Bana ait olmayanın farkındayım. Orada olan ama bana ait olmayan enerjilerin farkındayım. Ama onların beni etkilemeleri gerekmiyor. Benim doğal enerji akışımı değiştirmeleri gerekmiyor. Onların farkında olabilirim ama beni bozmaları gerekmiyor.” dersiniz.

Takiben, belli bir noktada herşeyi farkında olmanın pek hoş olan bir tarafı da vardır. Kuşkusuz sizin enerjiniz ve diğerleri var, ruhlu varlıklar ve onların enerjileri. Ama artık onların enerjilerinin sizi sarsacağı ya da saptıracağı gibi bir kaygınız hiç kalmaz. Sonra da, bu eğlenceli bir hale gelir. İnsanların enerjilerini yargı olmadan, ama açık olarak hissedebilirsiniz. Sadece gözlemleyerek, diğer enerjileri hissedebilirsiniz ve onların gerçekte kim olduklarını kullandıkları sözcüklerden, ya da takındıkları yüzlerinden değil, enerjilerinden anında anlarsınız. İşte burada eğlenmeye başlarsınız, çok farkındasınızdır, bunun sizin enerjiniz olmadığını fark edersiniz, ama enerjiye karşı hassassınızdır, gayet hassassınızdır.

Diğer alemler diye isimlendirdiğiniz alemlere karşı da süper duyumsal olursunuz. Diğer alemler her yerlerdeler. Onlar başka bir yerde değiller. Siz hayaletlerin de farkında olursunuz. Ama onlarla ilgili olarak kaygılanmazsınız. Sizi kendinizden şüphe ettirecek biçimde kandırmadıkça, size hiç bir şey yapamazlar. Siz yiyip yutamazlar. Bacaklarınızı ısırıp, koparamazlar. Sizi bir biçimde şeytani bir cehenneme alamazlar. Siz, “ Vayy, şu sıralarda Dünya gezegeninin etrafında bir çok enkarne olmamış varlık dolaşıyor.” diye farkındasınızdır. Hatta eski bir eve girdiğiniz zamanda, orada bir çok enerjiler vardır. Belki 50 yıl belki de 200 yıl önce yaşamış olan birinin enerjisi hala oradadır.

İşte, süper duyumsal olmaya başlamanın böyle heyecanlı ve de eğlenceli bir yanı da vardır. Siz sadece onu kontrol edebileceğinizi unutmamalısınız - Cauldre bu kontrol sözcüğünü sevmedim- bu sözcüğü bırak Cauldre. Siz istediğiniz zaman onu bir yana atıp, kendinize, olduğunuz o tatlılığa geri dönebilirsiniz.

 

Enerji Eşzamanlılığı ve Süperduyumsallığı - Hepsine İzin vermek

Bugünün tartışma konusuna girmeden önce derin bir nefes alalım. Biraz müzik koyalım ve kendi enerjinizle eş zamanlı olmaya ve süper duyumsallığa derin bir nefes alalım.

(müzik başlar)

Ben bunları ortaya koyuyorum, çünkü şu sıralarda olduğunuz yer burası ya da çok kısa zaman zarfında buraya doğru ilerleyeceksiniz. Enerjinizde ki iniş çıkışları biliyorum.

Eonlarca yıldır enerjinin ne olduğunu bilmiyordunuz ve şimdi büyük bir değişiklik yapıyorsunuz. Dünyadan önce melekler işte bunu bulmaya çalışıyorlardı, “ Enerji nedir?” Eonlarca yıldır araştırıyorlardı , “ Enerji denen bu şey nedir?”

Siz bu yaşamda bu dinamiği değiştiriyorsunuz. Demek istediğim, bu yaşamınız  büyük  yaşam.

Evet, zaman zaman inişli çıkışlı olacak, çünkü siz gerçekten enerjinizle olan bütün her şeyi ters yüz ediyor, tersine çeviriyorsunuz.

Ona yönelişiniz, onu anlayışınız, kendi enerjinizle olan akış fiziğiniz -şu sıralarda bunların hepsini değiştiriyorsunuz.-

Bu çok heybetli. Hımmm. İşte bu yüzden , lütfen, lütfen her gün deneyimin tadını çıkarın, diyorum. Onunla ilgili olarak sızlanmayı bırakın.

Yaşadıklarınızın keyfini çıkarın, çünkü gerçekten çok büyük- enerjiyle yeni bir ilişki biçimi gelişiyor – ve pek yakında sizin için nasıl çalıştığını bilinçli olarak anlayacaksınız.

Düşünceyle, bazı hoş olumlamalarla anlamayacaksınız – tükürün! – bunlara. Enerjinin sizin tutku ve arzularınıza nasıl hizmet ettiği, anlayışına varacaksınız.

Ufak tefek işleri bırakın. Küçük işlerle zaman kaybetmeyin, gerçek arzularınız, gerçek tutkularınıza eğilin. Diğer her şey yerini bulur.

Enerjinin kendilerine bir kaç dolar daha fazlasını vermesi için zaman ve enerji harcayanlara yazıklar olsun. Bu gerçek bir kayıp, çünkü bu gibi şeyler doğal olarak zaten yerini bulur.

Geçenlerde söylediğim bir çok şeyden biri gibi, insan metelik peşindeyken, Üstat hazineye izin verir. İnsan bir ekstra dolar, euro yada pezo, yen için kaygılanarak enerjisini harcar. Bu tam olarak enerjiyi ve zamanı boşa harcamaktır. Ne kadar da sınırlı.

Üstat tüm hazineye izin verir. Ufak tefek şeyler için kaygılanmaz, çünkü bu akış fiziğinin bir parçasıdır. O sadece oradadır. Olmak zorundadır.

Üstat, tüm hazineye izin verir, evet tüm hazineye izin verir- bunlar tabii ki maddi şeylerdir- Maddi bolluktur. Sağlıktır. Aynı zamanda bilgelik ve neşedir. Buna sınır yoktur.

Evet, işte siz şimdi bu büyük değişim zamanının içindesiniz, bu ters yüz etmenin, dönüşümün, dönemeçin içindesiniz ve ona ne ad verirseniz verin, o şu sıralarda ola gelen muazzam bir dönüşümdür. Tam olarak bunun göbeğindesiniz.

Bir de bu arada gayet hassaslaşıyorsunuz, süper duyumsal oluyorsunuz. İkisi eş zamanlı oluyor ama bazen biri diğerine karşı çalışıyormuş gibi gözükse de, öyle değil. Onlar karşıt çalışmıyorlar. Siz enerjinizle gerçekten senkronize oldukça sadece, giderek daha hassas oluyorsunuz, daha farkında oluyorsunuz.

Bununla derin bir nefes alalım ve yaşadıklarınızın destansı doğasını, şu sırada hayatınızda olduğunuz yeri hissedelim.

Okey, güzel derin bir nefes alalım. Daha konuşacak şeylerimiz var.

(müzik sona erer)

Güzel.

 

Hikaye Zamanı

Ben Şambramı özlüyorum. Sizi özlüyorum. Şaudlarda ki izleyicilerimi özlüyorum. Bu odayı dolu hissedebilmek için sizin kartondan siluetlerinizin buraya koyulmasını bile önerdim. Sizinle olan karşılıklı etkileşimimizi özledim. Dalkavukluğu özledim, provokasyonu özledim, mizahı özledim. Oh, mizahı çok özledim. Siz burada yokken mizah yapmak zor oluyor. Çünkü mizah genellikle sizin üzerinize oluyordu. Peki şimdi ben nasıl mizah yapayım? Kendi üzerime mi ? Sanmıyorum. Pek de olmaz.

Ben, sizden 50- 60 kişi ,bir Şaud için burada, stüdyoda olduğu zaman enerjiden çok keyif alıyorum. O zaman evlerinde bilgisayarları başında oturanlar için sanki bir mıktanıs çekimi oluşuyor. Bir Şaud yaptığımızda, sizler sanki onlar için bir çapa atıyorsunuz ve onlar da toplanıyorlar. Ne kadar zaman oldu? Dinleyicilerimiz olmayalı, bir yıl yada biraz daha fazla zaman geçti. Evet, geçenlerde workshoplarımız oldu. Benim Şambra'ya karşı çok fazla hasretim, tutkum birikmiş ve sanırım, son bir kaç grupta biraz fazlaya kaçtım. Onlarla biraz fazla yoğun çalışmış olabilirim, değil mi?

LINDA: Olabilir.

ADAMUS: Olabilir. Evet. Ama bu yalnızca Şambrayla yeniden beraber olmanın derin özlemiydi. İşte şimdi yine dinleyicisiz kaldık. Ne yapsak? Ne yapsak? Evet …

LINDA: Devam et, benimle yap. (Adamus kıkırdar).

ADAMUS: Fazlaya kaçmak istemem, Linda. Sana kalıcı bir zarar vemek istemem. Evet, fazlaya kaçmak istemem. Öyleyse, ne yapmak istiyorum biliyor musunuz, ben tiyatral bir oyun yarattım.

LINDA: Hım, hımm.

ADAMUS: Aklıma gelmişken, her biriniz, her hangi bir anda kullanabileceğiniz, bir çok tiyatral araç gerece sahipsiniz. Sadece onları arka cebinizden çekip çıkarın ve arada bir kullanın. Tiyatral araçlar harikadır ve aslında enerji dinamiklerine gerçekten yardım ederler. Çünkü böylece kafanızdan çıkarsınız. Sadece rol yaparsınız. Evet, biraz tiyatral malzemem var. Size bir hikaye anlatacağım.

LINDA: Okey.

ADAMUS: Bu büyük bir hikaye olacak.

LINDA: Eminim.

ADAMUS: Kaldı ki, size tanıdık gelecek – “Üstat ve …” – bu hikayede, evet, “ Üstat ve Soru soran Öğrenciler.” Sen, Üstadın çevresinde toplanmış ve onu dinleyen tüm öğrenciler rolünü oynarmısın?

LINDA: (çoşkuyla) Oh! Çok isterim. Benim çok iyi bir öğrencilik geçmişim var.

ADAMUS: Güzel. Güzel. O zaman , öğrencilerin hepsini sen temsil edeceksin.

LINDA: Tamam.

ADAMUS: Ben Üstat rolünü oynayacağım..

LINDA: Şoke edici.

ADAMUS: Benim için tabii ki çok kolay, hiç çalışmam gerekmez.

LINDA: Okey.

ADAMUS: Ben Üstat rolünü oynayacağım ve biz bu hikayeyi sorularla anlatacağız, sen …

LINDA: Okey.

ADAMUS: .…öğrencilerin sorularını soracaksın ve biz sanki dinleyicilerimiz varmış gibi olacağız.

LINDA: Oh, okey.

ADAMUS: Okey. Öyleyse başlamadan önce derin güzel bir nefes alalım.

LINDA: (duyulur şekilde nefes verir) Evet, tamam.

ADAMUS: Büyük bir Hikaye. Tekrar edeyim, ben Üstat rolünü oynuyorum. Linda ise öğrenci çoğunluğunu oynuyor.

LINDA: Tamam.

 

Üstat ve Soru Soran Öğrenciler”

 

ADAMUS: Üstat, bu güzel yaz gününde meşe ağacının altına bir sandalye çeker. Etrafında 20 kadar öğrenci toplanmıştır. Bu resmi bir sınıf değildir. Üstat ve öğrencilerinin arada bir yaptıkları olağan toplanmalardan biridir. Öğrenciler bu toplantıyı dört gözle beklemekteydiler. Çünkü, toplantı sınıfın dışındaydı ve biraz daha kolay ve rahat geçecekti.

Öğrencilerden bazıları bu toplantılara Zen/ Anti-Zen toplantıları diyordu, çünkü çoğu zaman öğrenciler kocaman, kocaman Zen- tipi sorular soruyorlar ve sonrada artık Anti-Zen olma zamanı olduğunu idrak ediyorlardı

Evet, Üstat sandalyesine oturdu, kahvesinden bir yudum aldı. ( Adamus kahve fincanında kahve olmadığını fark eder.) Yani, biraz hayal kırıklığına uğradım.

LINDA: Benim hatam değil!

ADAMUS: Hala hayal kırıklığı içindeyim. Üstat kahvesinden bir yudum aldı.

LINDA: Sana kahve mi getirmeliydik? Bunu yapabiliriz, biliyorsun.

ADAMUS: Hayır. Ben iyiyim. beni …

LINDA: Iyi gibi değilsin.

ADAMUS: .....dert etme. Hayır, hayır, lütfen.

Üstat oturdu, öğrencilerinden birinin gayet kibarca onun için hazırlayıp, oraya getirdiği kahvesinden bir yudum aldı. Üstat kahve istememişti bile, ancak öğrencileri daima Üstat'ın isteklerini öngörürlerdi. Bu küçük bir ipucu olabilir, olmayabilir de..

LINDA: Konunun üstünde çalışıyorum.

ADAMUS: Üstat öğrencileri ile birlikte derin bir nefes aldı ve “ Bugün neredeyse ölüme mağlup olmuş olan en eski filozofik tartışmalardan biri hakkında konuşacağız. Ama bugün onun yolculuğunuzda yaşadıklarınızla olan ilişkisini ele alacağız. Bugün mutluluk hakkında konuşacağız.

LINDA: Oh.

ADAMUS: Mutluluk. Üstat, “ Şimdi size soruyorum,” dedi, “ Mutluluğu hissetmenizi istiyorum, kendi mutlululuk düzeyinizi hissetmenizi. Mutluluk nedir? Mutluluk başarılacak bir şey midir? Arzu edilecek bir şey midir ? Mutluluk basitçe anlamsız felsefi bir tartışma mıdır? Bugün, burada her biriniz bir an için bunu hissedin. Mutlu musunuz? Hatta mutluluk sizin için önemli midir?”

(duraklama)

Evet, bir kaç dakika sonra öğrencilerden biri, Üstat'ın kahve fincanının boşaldığını fark etti ve yeni bir fincan kahve getirdi. (Adamus kıkırdar), tam zamanında. Yeni bir fincan kahve getirdi. – öhö – ah, işte başlıyoruz. (birisi bir fincan kahve getirir).

LINDA: Oh, mucize! Kim derdi ki?

ADAMUS: Teşekkür ederim.

LINDA: Kim derdi ki?

ADAMUS: Benim ihtiyaçlarımı öngördüğünüz için teşekkür ederim. Yeni bir fincan kahve- güzel, senden isteyeceğim şey, Linda, lütfen (Linda kahvesine şeker koyar) evet, - Üstat, “Şimdi sizden mutluluk ile ilgili sorularınızı almak istiyorum.” Öhö. Öhö.

LINDA: Evet, evet! “Üstat, mutluluk için çabalamalımıyız?” ohh, bir krema daha, canım.

ADAMUS: Üstat, kahvesinden bir yudum alarak ve Nietzsche'nin “İnsanlar mutluluk için çabalamamalıdırlar. Aslında bunu hep yapan İngilizden başka, hiç bir insan mutluluk için çabalamaz.” sözünü tekrar ederek, “Mutluluk için çabalamalımıyız?” dedi.

Bu ifadesiyle Nietzsche ne demek istedi, bilmiyorum ama temelde, yanıtım hayır- insanlar mutluluk için çabalamazlar. İnsanlar mutluluk hakkında düşünürler, ama gündelik hayatlarıyla o kadar meşguldürler ki, mutluluğa öncelik tanımazlar. İnsanlar para kazanmak, çocuklarına bakmak, iş sorunlarını halletmek gibi şeylerle çok meşguldürler. Üstat,“ Hayır, aslında insanlar gerçekten mutluluk için çaba göstermezler,” dedi ve yeni soru için baktı.

LINDA: “Üstat, şöhret ve servet mutluluk getirir mi?”

ADAMUS: Hımm. “ Şöhret ve servet. Şöhret ve servet mutluluk için istenir. Örneğin birisi, mutluluk getireceğini düşünerek daha fazla para kazanmaya çabalar. Birisi de şan ve şöhreti mutlululuğuna giden yol zanneder. Ama nihayetinde mutluluk kendi başınadır, şöhret, servet istemez. Bunlar, mutluluk peşinde olma araçlarıdır ama sonunda illa da mutluluk vermezler.

Hayır, mutluluk bu araya giren araçlarla ilgili değildir. Mutluluk tek başına durur.”

Mutluluk sıklıkla söylendiği gibi, gerçekte bir hedef ya da varış yeri değildir ve eğer böyle alınırsa da neredeyse anlaşılamaz olur. Mutluluk her andadır ve ben hepinize söylüyorum, öğrencilerim, mutluluk burada, okulda olduğunuz her gündedir. Kolay günler var, zor günler var, ama en zor zamanlarda bile, her bir gün kendi mutluluk örgüsü içindedir. Burada bulunmanızın nedenlerinden biri de, bunu anlamanız, bunun nerede olduğunuzu, nasıl olduğunuzu yargılamakla ilgili olmadığını anlamanız ama deneyimi yaşamanız ve deneyimin içindeki doğal mutluluğu hissetmenizdir.

Üstat, bu bilgelik dolu harika, harika sözlerini herkes sindirebilsin diye biraz durakladı. Üstat, gözünün ucuyla da öğrencilerinden bir kaçının uyukladığını fark etmişti. Üstat olmak böyle bir şeydi.

Sonra, sıradaki soruyu aldı.

LINDA: “ Üstat, mantıklı düşünmeyle- muhakeme ederek-mutluluğu elde edebilir miyim?”

ADAMUS: Bu soruyla birlikte Üstat'ın gözlerini devirdiğini, eğer gözlerini görseydiniz, anlayabilirdiniz. ( Linda kıkırdar) “ Mantıklı düşünme ile mutluluğu elde edebilir miyim?”

Üstat, sesinde olabilecek kızgın ton belli olmasın diye derin bir nefes aldı ve, “ Geçici olarak, evet. Geçici olarak düşünceleri hatta mantıklı düşünmeyi mutluluk yanılsaması yaratmak için kullanabilirsiniz. Kendinize bankada paranız olduğunu söyleyebilirsiniz. Kendinize çocuklarınızın sizi sevdiğini söyleyebilirsiniz. Bir çok insandan daha başarılı olduğunuzu söyleyebilirsiniz. Kendinize önünüze koyduğunuz hayat hedeflerinizi takip ettiğinizi ve bunların size bir miktar benim sahte mutluluk- şeker mutluluğu- dediğim şeyi getireceğini söyleyebilirsiniz. Ama, hayır, sonunda, sonunda, hayatınıza gelecek olan gerçek mutluluk, gerçek mutluluk bu diğer şeylerden gelmez. O ruhunuzdan gelir, Ruh'tan. Gerçek mutluluk tutkunuzda olduğunuzu bilmeniz, tutkunuzu izlemeniz ve sonunda kendinizi kabul edip, izin verdiğinizi bilmenizdir. Bunlar önemli şeyler.”

Üstat, tekrar gözlerini kapatır ve dinleyicilerinin bir sonraki sorusunu bekler.

LINDA: “ Üstat, ben mutsuz bir aileden geliyorum. Bu benim kaderim mi?”

ADAMUS: Ah, bu çok önemli soru, çünkü bir çok öğrenci mutsuz ailelerden geliyor. Üstat, “ Eski bir deyiş vardır,” der ki, ‘ Mutlu ebeveynler, mutlu çocuklar. Mutsuz ebeveynler, çok mutsuz aile .’

Mutluluğunuz, 50% civarında birebir olarak doğduğunuz andaki genlerinize bağlıdır. Atalar genetiğinden taşınır ve o yaşamda ki, büyük ölçüde olmak üzere, mutluluk yeteneğiniz ya da en azından mutluluk farkındalığınız, bu genetikten oluşur. Eğer ebeveynleriniz mutsuzsa, sizin de şansınız o yöndedir. Çünkü onların enerjilerini alıyorsunuz. Siz de bu yaşamınızda, bu mutsuz döngünün içindesiniz. Böylece genellikle, evet, %50 mutluluk genlerle taşınır.”

Yüzde on civarı, iyi talihten diyebiliriz, siz izin verirseniz enerjinizin size hizmet etmesi, şeylerin yolunda gitmesi ile olurken, hala kalan yüzde 40 ise kitle bilincinden gelir, çevrenizden gelir, gerçekliğinizden, gerçekliği algılayışınızdan gelir.

Mutsuz ebeveynleriniz varsa, mutsuzluk kaderiniz mi? “ sorunuza yanıtım, evet, bir çok insan için şansları o yönde. Ancak, bir an için durur ve artık ailenize bağlı olmadığınızı idrak ederseniz - onları candan sevebilir veya onlarda nefret bile edebilirsiniz, sorun değil, - ama artık onlara bağlı olmadığınızın idraki ile artık mutluluğu genlerde yada DNA'da aramazsınız ; karmanın sonucu olarak mutsuzluk gelmez.

Hayatınızda her şekilde özgürsünüz, mutlu olmak için özgürsünüz. Mutluluk, özünüzden gelen hakkınızdır. Bu mutluluk dediğiniz şey, yada ruhun ifadesiyle memnunluk hali, ruhun yoludur. İnsan mutludur, ruh memnundur ve bu sizin hakkınızdır. Siz bu hakkı bir kere geri aldığınız zaman, artık ne toplum ne şans ne de aileniz bile size mutluluk düzeyinizi dikte edemez. Sonra da o mutluluğun daima orada olduğunu, ancak kendi aileniz tarafından karartıldığını ve söndürüldüğünü fark edersiniz.

Bu yüzden egemen bir varlık olduğunuzu, aileye, atalara, soyağacına borçlu olmadığınızı idrak etmek çok önemlidir. Ruhlu varlıklar olarak onları özlerinde, candan sevebilirsiniz, ancak artık karmayı, mutsuzluğu, depresyonu, alkolizmi, hastalıkları ve benzeri şeyleri aile soyağacı ile nesilden nesile aktarmak uygun değildir. Üstat öğrencilerine, evet, şimdi soruyorum size dedi, “ Bu tamamen size kalmış. Kendi mutluluğunuzu kabul edecek misiniz? Yoksa ailenin durumuna devam mı edeceksiniz?”

Üstat derin bir nefes aldi ve kendi ailesini hatırladı. Yetişme çağlarındaki zorlukları, meydan okumaları, yoldan çıkışlarını, kaosu, mutsuz bir ailenin adımlarını izlediği zamanları hatırladı- Üstat olmadan çok çok önceleriydi, ne kadar da çok önce olduğunu fark ederek- Umutsuzluğun en karanlık anlarındaydı ve kendisine “ Artık yeter” demiş ve ailesinin mutsuz adımlarını geride bırakmış, Özünün, nihayetinde kendi mutluluğunun peşinden gitmişti.

Derin bir nefes aldı ve diğer soru için bir an durakladı.

LINDA: “ Üstat, mutluluğun bir seçim olduğunu mu söylüyorsun?”

ADAMUS: “ Mutluluk bir bakış açısıdır. Mutluluk tamamiyle bir seçimdir, ama bir takım mantık yürütmeleriyle zorlanamaz. Ona nasıl ulaşacağınız ile ilgili düşünerek zorlanamaz. Sizin idrak edeceğiniz şey, onun ruhun insana olan hediyesi olduğudur ve bu sizin hakkınızdır. O hep hakkınızdı ve şimdi soru şudur, siz buna izin verecek misiniz? Daha iyi bir soru ise, neden buna izin vermeyesiniz?”

LINDA: Hımm.

ADAMUS: “Genelde, buna izin vermeyişinizin nedeni hala dış şeylere bağlı kalmanızdır- insanlar ve olaylar- ve hala eski insanca hedefler ve esinlenmelerinize güvenmeniz, bu eski şeylerin mutluluk düzeylerinizi belirlemesi ve bu yüzden mutluluğun ulaşılmaz olması. Bu yüzden nerdeyse imkansızlaşıyor.

Siz bir kere mutluluğun ruhun insana hediyesi olduğunu anladığınız zaman– ruh insanın meydan okuyucu deneyimlerden geçeceğini biliyordu ve dedi ki, ‘ İşte bunun mutluluk adını verdiğimiz hediyesi.’ Haz değil. Bu farklı bir şeydir. Haz insan yapımı duygu ve histir. Mutluluk ruhun hediyesidir ve her biriniz için onu almaya hazır olduğunuzda ve ona değer olduğunuzda oradadır.”

Üstat, uzunca durakladı, kahvesinden bir yudum aldı ve sonra ki soruyu bekledi.

LINDA: “ Üstat, benim mutlu anılarım var, ama genel olarak, mutlu değilim. Mutluluk anılarda mıdır?”

ADAMUS: “ Bir çok insan için öyledir, evet. Bir çok insan anılarını hatırlayarak mutlu olurlar. Çocukluklarını düşündüklerinde, bir fotoğrafa baktıklarında, hatta fotoğrafın çekildiği anı düşündüklerinde – o zaman mutlu olmamış olabilirler- ama şimdi o fotoğrafa bakarak onun mutlu anılarını hatırlarlar. Evet, gerçekten kötü, dehşetli, berbat anılar da vardır ama mutlu anılar da vardır.

Mutluluk hayalleri vardır. Geleceği düşündüğünüzde, önünüzde ki 5 ya da 10 yıl sonra olacakları hayal ettiğinizde, bütün bu zorlu dönüşümleri bitirdiğinizi fark ederek, yüzünüzü bir gülümseme kaplar. Diğer insanlara dayanmayı bıraktınız. Enerjinin hemen orada olduğunu, size hizmet ettiğini, her zaman gayet çabasız, gayet artistik ve yaratıcı olduğunu anladığınızda, gülümsersiniz. Gülümsersiniz ama bu, hemen o anda illa da sizi mutlu etmez.

İşin doğrusu, bir çok insan için mutluluk geçmişde ya da gelecekdedir. Şimdi de değildir. Onlar tam da şu anda mutlu olmaya izin vermezler. Bir çok insan mutlu olmaktan suçluluk duyarlar ve kendilerini diğer insanlarla kıyaslayarak, ‘ Herkes mutlu olana kadar, mutlu olamam.’ derler. Diğer bazıları, zihinsel işlemden geçirmelerle çok meşguldür, şimdiki zamanda, anda, kendilerinden şüphe ederek, şeyler hakkında kaygılanarak, tam da oarada olan bu doğal hediyeyi, mutluluğu fark etmezler. Mutluluk, kaygılanma gibi şeylerle birlikte var olabilir. Mutluluk kötü bir günle birlikte var olabilir. Hepsi birlikte olabilir. Bu sadece bir perspektif meselesidir, nasıl bakmayı seçtiğinize bağlıdır.”

Üstat, derin bir nefes aldı ve sonra ki soruyu bekledi ama öğrencileri söylediği tüm sözleri derinden düşünürken, tam bir hareketsizlik vardı. Üstat kendi kendine mutlu bir şekilde gülümseyerek “Bugün biraz Halil Cibran gibi konuştum. Hepsi harika sorulardı.” dedi.

Bir an bekledi ve sonar ki soru geldi.

LINDA: “Üstat, mutluluk ile huzur arasında ki fark nedir?

ADAMUS: “Evet.”

(duraklama)

Sonra, Üstat kendi kendine gülümsedi ve, “ Evet, bir bakıma ikisi de aynıdır, çünkü ikisinde de çatışma yoktur. Huzur kendinizle uzlaştığınızda gelir. İçinizde ya da dışınızda artık savaş olmadığını fark ettiğiniz zaman huzur vardır. Huzur, herşeyin olması gerektiği gibi olduğunu- öyle görünmese bile- anlamaktır. Her şey olması gerektiği gibidir. Bu bir huzur duygusu yaratır ve bu huzurla insan, mutlululuğun hayatlarının doğal hediyesi olduğunu hatırlayabilir.

Bu hediyeyi hatırlamak zordur. Kendinizle barış içinde olmadıkça, bu mutluluğa sahip olmak zordur. Ama herşey kabul edildiğinde, artık savaşlar ve mücadele olmadığında, dragon daha önce olduğu gibi artık muhalif enerji olarak görülmediğinde, dragon artık evcil hayvanınız olduğunda, bu mutluluğu hissetmek daha kolay olur ve o hediye, hali hazırda oradadır.”

Ve birdenbire bir sonraki soru gelir.

LINDA: “Üstat! Özdeğer ile mutluluk arasındaki ilişki nedir?”

ADAMUS: Üstat, bir kez daha,“Evet,” der. “ Evet. Onlar, -mutluluk ve özdeğer- çok yakından ilişkilidir.

Özdeğer kendinizle ilgili algınızdır. Siz değerli misiniz? Özdeğer kendinizi kim olarak gördüğünüzle ilgilidir. Kendinizi saf berrak bir ayna vasıtasıyla mı görüyor sunuz? Yoksa kendinizi çatlak aynalardan mı görüyor sunuz? Kendinizi diğerlerinin sizi gördüğü gibi mi görüyor sunuz? Yoksa kendinizi ruhunuzun perspektifinden mi görüyor sunuz?

Bu görüşünüz, bir özdeğer düzeyi yaratır ama mutluluk biraz farklıdır. Mutluluk perspektifle ilgili değildir. Mutluluk gayet basitçe, bir esenlik hali, bir kabul ve zerafet hali, mutlu olma hakkına sahip olduğunu idrak etme halidir.

İnsanlar bu gezegende yaşadıklarından beri, çeşitli derecelerde mutsuz oldular. İnsanlar burada yaşadıkları sürece diğerleriyle savaştılar,- nihayetinde kendileriyle savaşıyorlardı- çeşitli yollarla kendilerinden büyük taleplerde bulundular, bu yüzden bu mutluluk, bu esenlik hali ortada yoktu.

Şu sıralarda insanlar stres içindeler. Onlar çok meşguller, meşguller, hayatlarında çok meşguller. Hep bir şeyleri elde etme gayreti içindeler. İnsanlar, başarılarını para, arkadaşlar hatta sağlık gibi şeylere dayandırıyorlar. Nihayetinde bunlar gerçekten mutluluk getirmez. Gayet açık olarak, bunlar mutluluk getirmez. Mevcudiyet (beingness-) halinde olmak zordur.

Siz değerli-layık olduğunuzu anladığını zaman, siz artık hiç bir şey için utanç ve suçluluğa ihtiyacınız olmadığını anladığınız zaman – siz değerlisinizdir – böylece bu mutluluk hali içinde olmak çok daha kolaylaşır.”

Üstat derin bir nefes aldı ve havayı kokladı. Hafif bir meltem esiyordu ve Üstat gruptaki enerji değişimini koklayabiliyordu. Bildiğiniz gibi, enerjiyi algılarken koklamak, çok kolaylıktır. Üstat, bir şeylerin değiştiğini koklayabiliyordu ve bazan büyük değişiklikler olurken, hep de hoş kokular olmaz. Koku geçip giderken, o nahoş kokuyla derin bir değişim oluyordu ve sonra da tatlı bir kokuya, bir nektar kokusuna, bir bal kokusuna, fırından yeni çıkmış taze çörek kokusuna yol açıyordu.

Öğrencilerden bir sonraki soru geldi.

LINDA: “ Üstat, hem meydan okumalar ve maceralar içinde olup, hem de mutlu olabilir miyim?”

ADAMUS: “ Kesinlikle. Hayatınızda ki meydan okumalar ve maceralar- bazılarını bilinçli olarak seçersiniz, bazıları sadece olur- bu mutluluk dediğimiz şeyi bulutlandırabilir. Mutlulukla aranıza mesafe koyabilir hatta yok edebilir. Ancak, nihayetinde, evet, her bir macerada, her bir meydan okuma da zorluklar olsa da, bir tek çok basit şeyi idrak ederseniz, yine de mutluluk vardır; O da, bütün bu meydan okumaları, bütün bu maceraları hayatınıza sizin yerleştirdiğinizdir. Bu ister uyuşturucu bağımlılığı olsun, ister Himalayalara tırmanmak deneyimi olsun, deneyimin dibine dalmak isteyen sizsiniz. Tüm bu deneyimlerin mimarı sizsiniz.

Siz çok fazlasıyla meydan okuma ile karşılaştığınızda bile, korkutucu olabilecek derecede bir macera içindeyken bile, mutluluğu bulabileceğinizi anlarsınız. Bu, işinizi basit bir karar vererek, sonunda bırakabilmek olabilir. Kendi işinizi başlatacaksınızdır. Bu korkutucudur. Bu büyük bir maceradır. Ama siz bütün bunları kendinizin düzenlediğini anladığınız zaman, bu durumun sözünüzün eri olup, ne gerekiyorsa onu yapmanız için harika bir fırsat olduğunu, enerjinin size hizmet etmesine izin vermek için büyük bir fırsat olduğunu idrak edersiniz, evet, stres, macera ve meydan okuma içindeyken de mutluluk olabilir.”

Üstat bir sonraki soruyu bekler.

LINDA: “ Üstat, mutluluk bir düşünce midir, bir his midir?”

ADAMUS: “Evet! Mutluluk bir düşünce olabilir.Mutlu düşünceler içinde olabilirsiniz ve bir çoğunuz bunu yapmayı deniyor. Ama sonunda onların geçici olduklarını, neredeyse sahte olduklarını anlarsınız. Onlar fazla uzun sürmezler. Ne yazık ki, bir süre olumlu düşünceler içinde olduktan sonra kendinizi eskisinden de beter bir hayal kırıklığı içinde yere çakılmış halde bulursunuz. Bu mutluluk düşüncelerde değildir, demek değil ama insanlar genellikle mutluluğa giden yolları düşüncelerle denerler.

Mutluluk nihayetinde bir hisdir. O burada ( kafayı gösterir ) olmayan bir hisdir. O buradan ( kalbi gösterir) başlayan bir hisdir. Söylediğim gibi ruh memnuniyet hisseder, siz buna tatmin olmuş diyebilirsiniz; insan ise çoğunlukla daha fazlasını yapma, daha fazlasına sahip olma, daha fazlasının peşine düşmek, daha fazla değişiklik ihtiyacı hissiyatındadır. İnsan daima mükemmelliyetçilik ister, farklı bir şey ister ve sıklıkla bunlarla ilgili bir şey yapamamanın güçsüzlüğünü hisseder. Evet, insanların şimdiki anın mutluluğu içinde olmaları çok, çok nadir bir şeydir ama kesinlikle mümkündür.

Mutluluk Ruhun hediyesidir ve şimdi o hediyeye kendinizi açmak zamanıdır. Şimdi artık sadece geçmişin mutlu anlarını düşünmek ya da geleceğin mutluluk hayalleri içinde olmak zamanı değil, Ruhun bu hediyesine açılmak zamanıdır.”

Üstat sabısızlanmaya başlamıştı çünkü dışarıya çıkıp araba kullanmak istiyordu. Sınıfa “ Birkaç soru daha alacağım. Başka soru?” dedi.

LINDA: Oh, tamam, “ Eğer para ve sağlık konuları varsa, yine de mutlu olabilir miyim?”

ADAMUS: “ Bu konular onu bayağı zorlaştırır, özellikle sağlık konuları varken mutlu olmak zordur, hele tabii para sorunları olanlarınızın anlayacağı gibi, mali sorunlar mutluluk konusunda çok dikkat dağıtıcıdır.Tüm dikkatiniz sağlık ya da zenginlik gibi konulara odaklanır ve siz tekrar daima sizinle olan, doğal mutluluk doğanızı unutursunuz..

Mutluluk Ruh'un size verdiği hediyedir. Ruh sizin bir çok ilginç deneyimden geçeceğiniz bilerek size der ki, ‘ İşte size mutluluk denen şey, ona istediğiniz anda dönebilirsiniz. O hep orada. En berbat fırıtınanın içinde bile mutluluk hep oradadır. Bedeninizde hastalık olsa bile, mali bolluğunuzun akışı istediğiniz gibi değilse bile, o mutluluğu bulabilmenizi isterim. O daima oradadır. Her şey size o sırada mutlu olmak için hiç bir neden olmadığını söylese bile, mutluluğa geri dönmenizi isterim. Ve onu sakın zihninizde aramayın. Ona, kalbinizle dönün. İçinizde doğal olarak bulunan bu mutluluk hediyesine geri dönün. Bu enerjilerin yönünü değiştirir. O fırtınayı güzel bir okyanus meltemine dönüştürür.'

Sonra ki.

 

LINDA: “ Üstat, iki tane köpeğim var. Hav! Hav!  Evcil hayvanlar mutlu mudur?”

ADAMUS: Hımm. “ Eğer insanlar mutluysa.”

LINDA: Ooh.

ADAMUS: “ Eğer insanlar mutluysa, çünkü, biliyorsunuz, hayvanlar yansımadır. Evcil hayvanlar aynadırlar. Evcil hayvanlar, ister bir köpek, ister bir kedi ya da başka bir evcil hayvan olsun, bir geri bildirim mekanizmasıdır. Mutlu insan, mutlu evcil hayvan. Bir evcil hayvan sizin tüm hislerinizi alır, esasen onların tümünü kendinde yaşar. Bakın, bazan bir evcil hayvan sizin dengesizliğinizi alır, mutsuzluğunuzu alır ve o duyguları kendine absorbe eder. Bazen de o kadar ileriye gider ki, aksi halde sizin yakalanacağınız bir hastalığı üzerine alır. Nihayetinde bir evcil hayvan mutlu mudur? En son noktada, felsefi olarak, kesinlikle mutludur, çünkü siz onu ne hale koyarsanız koyun o size hizmet için oradadır. Teşekkür ederim.”

LINDA: Hımm. “ Üstat, mutluluk ile izin vermek arasındaki bağlantı nedir?

ADAMUS: Hımm. “ İzin vermek ile mutluluk arasında direk bağlantı vardır. Gerçek mutluluğa kavuşmak için, izin vermek önemlidir. Siz bir kere izin verdiniz mi, gerçek mutluluğa sahip olacaksınız. Evet, onların el ele gittiğini söyleyeceğim. Onlar...” İnsan düzeyinde el ele giden iki şey nedir? Ekmek ve peynir. “ Evet, onlar aynı şeyin iki parçasıdır- izin vermek, mutluluk- kesinlikle.”

Üstat derin bir nefes aldı. Şimdi artık biraz sabırsızlanmaya başlamıştı. Yapacak şeyleri, gidecek yerleri, görecek insanları vardı ve bazen soruların kısırlaşıp, birbirinin ardında dönüp durduğu bir nokta gelirdi. Evet, Üstat derin bir nefes aldı ve son soruyu istedi.

LINDA: “ Üstat, siz mutlu musunuz?”

ADAMUS: Üstat, bu soruyu soran öğrenciye doğru, sanki soruyu tekrar sormasını ister edasıyla bir bakış attı. Bu odada ki herkes anlayabilsin diye tiyatral bir ifade ile kaşlarını kaldırarak, sanki, “ Soruyu tekrar et.” dermiş gibi baktı.

LINDA: “ Üstat, siz mutlu musunuz?”

ADAMUS: Üstat ayağa kalktı, derin bir nefes aldı ve, “ Şüphesiz. Şüphesiz.” dedi.

Ve dışarı çıktı, Vintage 911 Porsche 'sine bindi, günbatımına doğru mutlu bir şekilde arabasını sürdü, bir çok arabasından biriyle araba sürme fırsatının keyfini çıkardı. Arabayı seviyordu çünkü araba macerayı, yolu, yolculuğu sembolize ediyordu ve bu kez yolla savaşmak yerine, yol boyunca mücaadele etmek yerine- bir çok arabası vardı, ilgilenip uğraşmayı sevdiği bir çok eski arabası- basitçe sürüşün keyfini çıkarıyordu. Yalnızca mutluluğa izin vermek dışında, hiç bir yere gitmek zorunda değildi.

Evet, böylece Üstat ve öğrencilerinin hikayesi sona erer. Güzel sorulardı, sevgili Linda. Ve bütün hikayenin kıssası gayet basit.

 

Artık Şüphe Yok

Üstat, bir öğrenci ” Üstat mutlu musunuz? Mutlu musunuz? “ diye sorduğu zaman, “ Şüphesiz. Şüphesiz mutluyum.” diyerek, son noktayı koymuştu. İşte bu tüm hikayenin kıssasıydı.

Şüpheler sizi mutluluktan uzaklaştıracak şeylerdir. Şüpheler. Kim olduğunuzdan şüphe, niye burada olduğunuzdan şüphe, şu sıralarda gezegenenin gidişatından şüphe, kendi yeteneklerinizden şüphe, ruhunuzdan şüphe, zihninizden şüphe ve kesinlikle bedeninizden şüphe. Bunlar. sizi tam burada olan( kalbi işaret eder) mutluluktan uzaklaştıracak şeylerdir. O size entegredir. Diyebiliriz ki, insana doğru, ruh düzeyinde o temellenmiş olarak bulunur ancak şüpheler yüzünden onu asla göremez, asla hissedemezsiniz. Siz onu nadiren, çok nadir olarak deneyimlersiniz.

Üstat, “ Şüphesiz, ( Ben-im ) mutluyum,” dedi. Çünkü, şüphelerini bırakmayı öğrenmesi çok uzun sürmüştü. Üstat, şüphelerini bıraktığında, esenlik ve mutluluk hissi ona geri dönmüştü ve o bunun, onun doğal hali olduğunu anlamıştı.

Üstat, kendi hayatında yol boyunca bir çok zorluklar yaşamıştı. O delişmen bir ergendi, başı çok derde girmişti, sayısız kereler yanliş yollara girmişti. Dahi filan olduğundan değil, hayır, çoğunuz gibi birisiydi. Çelişkileri ve zorlukları olmuştu ve bunu gösteren yara izlerine- duygusal ve fiziksel- sahipti. Ama bir kez yola girmişti ve şimdi sizin bulunduğunuz yere geldiği noktada, hocası ona, “ Bu şüphe duymamakla ilgildir. Artık şüphe yok.” dedi.

O zaman Üstat, kendi kendine, “Evet, bu iyi geldi, şüphe yok, ama bir insan için derin bir nefes alıp, tüm şüpheleri bırakmak çok zor. İnsan her düzeyinde şüphelerle doludur.” diye düşündü.

Pekala, şüphelerimi nasıl yeneyim? Şu şüphenin, bu şüphenin, o şüphenin nasıl üstünden geleyim?” deyince Üstadı ona bayağı sertçe baktı ve, “ Senin artık şüphelenme lüksün yok. Artık, bu lüksün yok.” dedi.

Bu Üstat'a fena dokundu- artık bu lüksün olmaması- ve ilk önce, Üstat'ına çığlık atıp, “ Lüks ile ne demek istiyorsun * Bundan hiç hoşlanmadım.” demek istedi. Ancak, birdenbire, onun demek istediğini anladı. Kendisine şüphe lüksünü vermekteydi, anlamıştı.

Bu kendisiyle oynadığı bir oyundu. Bu, eski bir oyundu, şüphenin eski oyunu. Şüphe, sizin savaşıp mücadele edeceğiniz, içinize girip de, her bir şüphe bölgesini arayıp bulacağınız şeylerden biri değildir. Siz sadece, artık böyle bir lüksünüz olmadığını idrak edersiniz. Bir yere kadar size gayet iyi hizmet etti. Şüphe size, şeyleri sorgulattı, özellikle kendiniz hakkında sorular sordurdu. Şüphe bir noktaya kadar, kendinizi onunla gerçekten kötü bir biçimde kesene kadar, kılıcınızı keskinleştirdi. Şüphe bakmak için, size bir ayna verdi ama bu çok parçalanmış bir aynaydı.

Artık kendinizden şüphelenmek lüksünüz yok. Artık ilerleme zamanı.

Burada Gerçekleştiriminiz için bulunup bulunmadığınızdan şüphelenmeyi bırakmak zamanı. Bunu ister yapın, ister yapmayın.

Aptal yada zeki olup olmadığınızdan, şüphelenmeyi bırakmak zamanı.

Başkaları kadar iyi ve değerli olup olmadığınızdan, şüphelenmeyi bırakmak zamanı.

Gerçekleştirim zamanınız olup olmadığından, şüphelenmeyi bırakmak zamanı.

Artık böyle bir lüksünüz yok. Şimdi bu bir bırakma meselesi, ya şüphe oyununu bırakacaksınız yada yoldan çıkıp gideceksiniz, ya bırakacaksınız ya da geriye başka bir yere gideceksiniz.

Evet, bugün bu mutluluk gününe derin güzel bir nefes alalım. Bakın, şüphe mutluluğu yıkar. Kesinlikle onu harap eder. Sizin ise, hayatınızda mutlu olmak hakkınız var. Bu hiç bir şeklide bir felsefe tartışması değil. Sizin mutlu olma hakkınız var ve bu gezegende bedenlenmiş Üstat olarak kalmak için mutluluğa ihtiyacınız var.

 

Mutluluk Merabh'ı

Bugünün mutluluk merabh'ına girerken, derin bir nefes alalım.

Güzel derin bir nefes.

(müzik başlar)

İnsanlar sabahları uyandıkları andan itibaren ve gün boyunca çok çeşitli şüphelerle doludurlar ve sonra rüya haline girerler. Şüphe, ardından yine şüphe.

Bir yere kadar, şüphe bir amaca hizmet etti, sizin kendinizi daha iyi anlamanıza, gerçekten kim olduğunuzu anlamanıza yardım etti. Ama artık bir noktada, şüphe artık üzerinize yakışmıyor ve onu bırakmalısınız.

Artık şüphe yok. Belki söylemesi yapmaktan daha kolay ama sizin bunu düşünmek lüksünüz bile yok. Bulunduğunuz yerde, bu artık yok.

Şüphe sizi paramparça eder. Şüphe sizi gerçekten kim olduğunuzu anlamaktan yada niye burada olduğunuzu hatırlamaktan alıkoyar.

Şüphe sizin tutkunuzu boğar. (birisi hapşırır) Gesundheit ve çok yaşa.

Şüphe sizi yıpratır ve bedeninizi hasta eder. Zihninizi yavaşlatır ve kesin olarak farkındalığınızı da yavaşlatatır.

Şüpheyle savaşamazsınız. Bu sadece daha fazla şüphe üretir ve ardından siz şüpheyle savaşmanızın getireceği sonuçlardan bile şüpheye düşersiniz. Şüpheyle savaşamazsınız.

Şüpheyi kendinize cazip kılamazsınız. Diğer bir deyişle, kendinize “ Sevgili şüphe, birbirimize karşı nazik olalım.Ben gerçekten hoş bir insanım. Sadece kendimden hayli şüphe duyuyorum, ama gerçekten iyi bir insanım.” diyemezsiniz. Onu cazip kılamazsınız.

Gerçekten, şüphenin danışılacak bir şey bile olabileceği kanısında değilim, danışmana başvurduğunuz zamanlardan, bilirsiniz. Sadece orada danışmanın karşısında oturmak ya da uzanmak bile kendinizden şüphe etmeye neden olur. Yani, kendinizden şüpheniz olmasaydı, orada olmazdınız ve orada olmak sahip olduğunuz tüm şüpheciliği pekiştirir. Geriye dönüp de hayatınızda ki travmatik anlarınızı yeniden yaşayarak, şüpheden öğüt alabileceğinizi, zannetmiyorum. Aslında, bu sizin kendinizden daha da fazla şüphe ettirir.

Şüphe bir oyundur. Nihayetinde, o şeytanın oyunudur.

Şüphe çok, çok derindir. O zihninizdedir, kalbinize kadar gider. İlişkilerinize, her şeye sızar. Profesyonel hayatınıza, mali hayatınıza sızar.

Evet şüphe, – yolculuğunuzda geldiğiniz bu noktada, bedenli Üstat olarak burada kalırken, size dosdoğru olarak –  artık kendinizden şüphe etme lüksünüz yok. İşte bu kadar. Bu kadar sade. Bu kadar basit. Kendinizden şüphe etme lüksünüz yok.- diyorum.

Çabalayacaksınız. Biliyorum, çabalayacaksınız, oh, gelecek ay ilginç bir ay olacak. Beni bir hayli deli edeceksiniz, şüpheyi ve mutluluğu, beni bunaltıp da tükürmek isteyene kadar, felsefeleştirmeye çabalayacaksınız.

Aslında, gelecek ay içinde daha da yoğun bir şüphe oyunu içine gireceksiniz, çünkü emin emin değilsiniz, eğer..– evet, burada söylediğim şeyden şüphe ediyorsunuz ve bir noktada, “ Allah Kahretsin, Adamus haklıymış. Artık şüphe lüksüm yok.”diye idrak edeceksiniz.

Şüphe kendinizle oynadığınız zihinsel ve duygusal bir oyundur. O sizi insan tutar. O sizi küçük tutar. O sizi kaybolmuş tutar. Ve siz, “ Ben bu oyunu birakabilir miyim? Gerçekten bunu yapabilirmiyim?” diye soruyorsunuz.

Bu soruyu böyle şüpheci bir tavırla sormayın. Evet, şüphenin ötesine yürüyüp geçebilirsiniz. Artık şüphe yok.

Ama şunlarla yüzleşeceksiniz. Siz şüpheyi daima kendi değerinizi biçme aracı olarak kullandınız, risklerden kaçınmak ve şeyler sizi harap etmesin diye kullandınız. Siz en harika biçimde tutku dolu hissettiğiniz dönemlerde bile kendinizden şüphe ettiniz. Siz, başkalarının önünde durmaktan korktunuz, farklı olmaktan korktunuz, hatalı olabilirsiniz diye korktunuz, şüphe ettiniz.

Kendinizden şüphe ettiniz ve küçük kaldınız, gerçekten küçük. Artık yok. Artık bitti.

Bir süre önce makyo, ruhsal saçmalıklar, ruhsal dikkat dağıtıcılar hakkında konuştuğumuz gibi, önümüzdeki toplantımızda da şüphe hakkında daha fazla konuşacağız, ama – bunun için kullanacağım bir sözcük var, onu daha sonra kullanacağım –  şüphe yok. Şüphe yok. Burada artık şüpheye yer yok. Sizin için ve diğer Şambra için şüpheye yer yok.

Arık böyle bir güvenlik ağına ihtiyacınız yok. Kendiniz üzerinde çifte kontrol yapma ihtiyacınız yok. Şüphenin sizi koyduğu sınırlamalara ihtiyacınız yok. Zihninizi, düşüncelerinizi, eylemlerinizi çifte kontrol etme ihtiyacınız artık yok. Siz şüphesizlik üzerine düşündüğünüz de bunlarla karşı karşıya geleceksiniz, “ Beni yerimde ne tutacak? Benim hizamda kalmamı ne sağlayacak? Beni deli olmaktan ne kurtaracak ? Yaptığım şeylerden şüphe etmediğimde ya ortaya çıkıp da delice şeyler yaparsam?”

Hayır, hayır. Siz, şimdi kendinizden şüphe ederek, küçük yaşayarak, her an mutlu olmayarak, delice şeyler yapıyorsunuz. Delice olan bunlar.

Haydi bugün için derin, güzel bir nefes alalım.

Öğrenci Üstat'a, “ Üstat, mutlu musunuz?” diye sorduğu zaman, Üstat basitçe, “ Hiç şüphesiz.” diye yanıt verdi.

Bu ifade, onun “ Evet, ben mutluyum çünkü, kendimden şüphem yok. Ben, olduğum tüm Ben-im. Ben mutluyum çünkü şüphe oyununu geride bıraktım ve şimdi mutlu olabilirim. Şüphe katildir. Şüphe tecavüzcüdür. Şüphe hırsızdır. Ben basitçe ona, hayatımdan çıkıp gitmesinzi söyledim.” deme biçimiydi.

Üstat, şimdi antika kırmızı Porsche 911'i ile açık yolda arabasını sürüyordu. Toplantının güzelliğini ve öğrencilerini gelecek toplantıya kadar düşünmeye bıraktığını hissederek, kendi kendine gülümsüyordu.

Güneş batmaya başlarken, trafiğin olmadığı bu açık yolda arabasını sürerken, derin bir nefes aldı ve, “ Tüm yaratımda her şey yolunda. Ben öylesine lanet olası mutluyum ki.” dedi.

Sevgili Şambra, benim dinleyicilere ihtiyacım yok ama, ( Adamus kıkırdar) gerçekten hepinizi özledim..

Ben egemen alandan Adamus.

 

Çeviren: Nilgün Börükanlar