• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/kirmizicember/
                                       BAĞIŞBAĞIŞ
        
    

ŞAUD 5: “Ruh’un Düşü “

 

KIRMIZI ÇEMBER MATERYALLERİ

Özgürlük Serisi

ŞAUD 5: “Ruh’un Düşü “ – Geoffrey Hoppe kanallığıyla ADAMUS mesajıdır

2 Şubat  2013 tarihinde Kırmızı Çember’e sunulmuştur.  

www.crimsoncircle.com/www.kirmizicember.com

 

Ben o benim, egemen alandan Adamus.

Toplantımıza hoş geldiniz. Yüksek aydınlanma hükümdarlığına  hoş geldiniz.(Bazıları kıkırdar.) Burada bulunanlar ve bizi dinleyen her biriniz, geçmişte kraliyet  hükümdarlıklarındaydınız. İşte biz şimdi, burada krallar kraliçeler, dükler düşeslerle dolu  aydınlanma hükümdarlığındayız. Özgürlüğün, aydınlanmanın prens ve prensesleri ile bir aradayız. Terimi biraz şaka yollu ifade ediyorum ama ciddiyim çünkü geçmişte hepiniz, hükümdarlıklardaydınız.

Bu çok özel bir toplantı, her ay bir araya geldiğimizde, asillerle bir araya geliyoruz, aydınlanmaya yön verenlerle, biçim getirenlerle, bu yeni çağda aydınlanma bilincine rehberlik edenlerle bir araya geliyoruz. Özgürlük Krallığında-aleminde- bu asil aydınlanma hükümdarlığı. Hımm?  Ahhh!!  Evet, ( İzleyiciler onaylar) O zaman hoş geldiniz. Majesteleri.( Adamus, Linda’ya hitap ederek kıkırdar.)

 

DÜŞLER

Son toplantımızda düşlerden söz etmiştik. Bir düşünüz, bir vizyonunuz, bir özleminiz varsa, ya onu buraya getirin ya da bırakın gitsin demiştim. Hım. Zor iş. Zor iş, çünkü bu –öteki-  çoklu boyutlardaki düşlere sahip olmak, bir biçimde sizi rahatlatıyor ve huzur veriyor. Bu düşlere oralarda sahip olmanız, bu gerçeklikte ki dramlar, travmalar ya da zorluklara tabi olmayacakları için, size bir biçimde rahat geliyor. Onun için size, bunları  ya gerçekleştirin ya da bırakın demiştim.

Onları oralarda bir yerde tutmak büyük enerji kaybı. Aynı zamanda büyük düş kırıklığı. Ve  bu,   bir biçimde içinizde  bölünme de yarattı. Çünkü bir yanda günlük gerçekliğiniz, bir yanda düşsel-hayal dünyanız. Artık bunları bir araya getirme zamanı. Eğer düşleriniz, özlemleriniz, vizyonlarınız, kalbinizin arzuları olacaksa, kahretsin ya onları buraya getirin ya da bırakın gitsinler. Böyle farklı iki durumda olunca veçhe oluşturuyorlar. Oh. ne hoş..Eveet. sütlü kahve, lütfen. Ah, evet.

LINDA: Memnuniyetle.

ADAMUS: Evet, şekersiz..

LINDA: Oh, Hayır, sana şekersiz mi? Ohh.

ADAMUS: Ben zaten yeterince tatlıyım.

LINDA: Ohhh.

ADAMUS: Ama çabuk ol, çabuk ol, Linda. Az sonra, etrafta dolaşmak için mikrofon lazım. Daha çabuk, daha çabuk.(Gülüşmeler) Ooh. Linda buna alışkın. Hep Cauldre’yle yaşıyor. (Adamus ve dinleyiciler kıkırdar.) Düşler, harika şeyler. Ama size bağlı durumdalar, buraya getirmeye başlamanız için size gereksinimleri var. Anlayabiliyor musunuz,, Ne kadar çok insani düş diğer alemlerde (oralarda)  bir yerlerde, başka yerlerde. Bu, diğer alemlerde çok fazla trafik sıkışıklığına yol açıyor. Çok fazla sayıda hayal, çok fazla. (Linda kahve getirir.) Teşekkürler.

LINDA:  Çok sıcak mı ?

ADAMUS:  Hiçbir şey benim için çok sıcak değil. (Güler) Canım, seni mi kahveyi mi kastediyorsun? (Gülüşmeler, Adamus kıkırdar)

Nerede kalmıştık? Düşler. Düşler.

Oralardaki  muazzam sıkışıklığı anlaya biliyor musunuz? Anlaya biliyor musunuz?

(Konuşma kürsüsüne doğru gider.) Teşekkürler. Kendim yapabilirdim. (Adamus kıkırdar.)

Bu gece, kaç  çocuğun  daha iyi bir hayatın, daha iyi bir eğitimin, daha iyi yiyeceklerin, daha iyi ebeveynlerin, her şeyin daha iyisinin hayalleriyle uyuyacaklarını anlayabiliyor musunuz? Kaç tane yaşlı insanın “daha iyi bir hayatları olmuş olsaydı, daha fazla şey yapmış olsalardı” nın hayalleriyle uyuyacaklarını anlayabiliyor musunuz? Ve yaşlandıkça en çok da, geçişlerini yapmaya başlayacaklarını bildikleri için, kendilerine  - Şimdi, buraya  uygun durumumu  almalıyım -  “Keşke yapmasaydım” derler.  Ne  yapmasalardı  Jane? –‘Hayatımda bu kadar çok …’ Nee?

JANE: Oh,  Üzülmeseydim.

ADAMUS:   Üzülmeseydim. Sıyrılabileceğinizi sandınız! (Gülüşmeler) Yalnızca bir ay atlattınız. Böylece  daha çok üzülebilir ve gelip size bunu sorabilirdim.( Adamus ve dinleyiciler kıkırdarlar) Söyledikleri budur. “Bu kadar çok üzülmeseydim” derler. Öyleyse lütfen 72 yaşınıza gelince, gitmeye hazırlanırken, bu diyaloğu yapmayalım. “Dinleyin, bu üzüntüyü ben şimdi burada bitirdim. “Oh! 72 yaş ve hiçbir şeye üzülmemeliyim” derler.

Ama üzülürler. Yatağa yattıklarında “Keşke hayatımda  hiçbir şeye üzülmekle vakit geçirmeseydim, sınırlamalarla ve başkalarını dinleyerek hayatımı geçirmeseydim” derler.  Ölümden önce en çok düşünülen şeylerden biri budur. Hımm, hımm.

Bu gece, bir çok insan yatağına uzanacak ve hayallere dalacak. Daha iyi bir hayatın, kendilerini daha iyi anlamanın, diğerleriyle daha iyi ilişkilerin düşlerine dalacaklar. Gerçekten yapmayı sevecekleri şeylerin, bu bir proje, bir yaratım, diğerlerine yardım olabilir, bunların hayallerine dalacaklar ve ertesi gün uyandıklarında, günlük rutinlerine geri dönecekler ve her şeyi eskisi gibi yapmaya devam edecekler

Şimdi sizin gibi asil varlıklardan oluşan bu  çok özel grupla, buna köprü oluyoruz. Geçen ay konuştuğumuz gibi bu düşleri buraya getiriyoruz. Sadece, gerçekten, gerçekten, gerçekten  tezahür ettirmek istediğiniz düşleri getiriyorsunuz. Diğerlerini bırakın, gitsinler. Sadece göze aldığınız düşleri -cesaret ettiklerinizi – getirin. Ohh! Seni yeniden  görmek güzel sevgilim.( Edith’e hitap eder, elini öper ve izleyiciler alkışlarlar.)

EDITH: Teşekkürler.

ADAMUS: Tanrısal görünüyorsun. İlahi. Tanrısalsın.

Böylece bu, asil hükümdarlıkta yaptığımız şeylerden biri. Bu hoşuma gidiyor. Ben hükümdarlıkları -hayli uzun bir süre boyunca- severdim. Bazı garip tutumları vardı, tabii, ama ahhh..Öyle gösteriş, öyle eğlence , öyle yönetim yönergeleri ..vardı ki. Sen de onlardan biriydin.(Linda’ya söyler. Linda kıs kıs güler, Adamus kıkırdar ve Linda güler.)

Böylece, gerçekten tezahür ettirmek istediğiniz düşleri buraya getirmek ve onları tezahür ettirmek, gerçekleştirmek, üzerlerinde ısrar etmek için yeterince cesaretli olmaktan söz ediyoruz.

Bu kulağa  hoş gelse de, biraz da korkutucu olabilir. Geçen ay konuştuğumuz gibi, bazen düşleri öte alemlerde bir yerlerde tutmak daha kolaydır. Böylece sizi asla düş kırıklığına uğratmazlar. Ve düşlerinizi hiçbir zaman, bu gerçekliğin sertliklerine tabi bırakmak zorunda kalmazsınız. Böylece, hep hayal kurabilir ve gerçekten bu hayallerle yüzleşmek  zorunda kalmazsınız.

Bu, şu soruyu getirir. Düşünüz her neyse, ilk olarak onu niye düşlediniz, düşü niye kurdunuz?  Yüreğinizden gelen bir tutku muydu? Zihniniz için bir avuntu muydu?? Ruhunuzun çok, çok derininden mi geliyordu, ruhunuz bu düşü, bu gerçeklikte deneyimlemek mi istiyordu? Hayaliniz neydi? Nereden geliyordu? Öyleyse bu soru bizi, bunun tutku hakkında olduğuna götürüyor. Tutku.

Gerçekliği yaratan zihin değildir. O kadar. Gerçekliği yaratan düşünceleriniz değildir. Zihniniz, gerçeklikle nasıl baş edeceğini bilir. Gerçekliğin belli veçhelerinden nasıl kaçabileceğini bilir. Ama zihniniz gerçekliği yaratmaz.

Son 80-100 yıldır, böyle olduğunu düşünmek, çok popüler oldu. Ama anahtar sözcük “düşünmek “.Tüm bu- aranızdan bazılarının da katıldığı-  zihin kontrolü, zihnen yaratma sınıfları eğer bu kadar etkili olsaydı, zaten bunlara gerek kalmazdı. Herkes bunlara katılır ve istediklerini yapıyor olurdu. Ama zihne ait bu şeyler, zihninizden geçen düşünceler, tutkuya sahip değildirler.

Buradan ( Kalbi gösterir.) bazen ruhtan, bazen özden, bazen ruh-özünüzden gelen, gerçek özlemler, düşler vardır ki,  tutkuyla birlikte gelir ve işte bu tutku, bu düşleri bu gerçekliğe getirir.

Bu tutku, engelleri ortadan kaldırır. Düşleri bu gerçekliğe getirirken, üstesinden gelinecek bir çok engel vardır. Bu tutku, enerjiyi çeker ve enerji tezahüre yardım eder, düşlerinizi gerçekleştirir.

Öyleyse, düşleriniz, özlemleriniz, vizyonlarınız, istekleriniz neler? Size bütünlük hissi, mutluluk ve neşe getirecek düşleriniz neler? Engellerin üstesinden gelecek olanlar hangileri? Bu engeller, insan bilinci ya da veçheleriniz olsun, her neyse halka üstüne halka, halka üstüne halka gibidirler, çepeçevre sararlar ve bazen de gerçekten bu tutkuları söndürürler.

 

NE DÜŞLÜYORSUNUZ?

Bunun hakkında bugün biraz daha konuşacağız, ama şimdi bir soru soracağım.-Linda mikrofon lütfen.

Geçtiğimiz ay düşler hakkında konuştuklarımızdan sonra, düşlerinizle ilgili olarak  neler öğrendiniz, neler deneyimlediniz? Linda, lütfen.

LINDA: Birini mi kaldırmak istiyorsun?

ADAMUS: Gönüllüler?

LINDA: Tamam, gönüllüler.

ADAMUS: Düşleriniz hakkında neler öğrendiniz, anladınız, deneyimlediniz?

SCOTT: Sanırım benim için şöyle; şu sıralarda  hayatımda bir çok şey devinim halinde ve bunlar -  benim diğer insanların dünyaları hakkında düşünerek  zaman harcamam yerine-  kendi düşlerimi gerçekliğe getirmem ve kendi dünyam yapmak için geçirdiğim zamanla ilgili. Bu ay bende olan bitenin ana fikri bu. İlk önceleri… Son Şaud’dan sonraki ilk hafta ve devamında buna odaklı değildim. Diğer insanların dünyalarını ve gerçekliklerini düşünüyordum. Ama son birkaç haftada, kendimin ne yaratmak istediğine ve bunun olmasına izin vermeye daha fazla odaklandım.

ADAMUS: Ve o nedir?

SHAUMBRA 1: Web sitemin işleri ile ilgili sürüp giden  bir takım fikirlerim var.(Kıkırdar)

ADAMUS: Neyi getireceksin? Neyi gitsin diye bırakacaksın? Tek bir şey. Neyi getireceksin?

SCOTT: (Duraklar) Hımm …

ADAMUS: Bir ayın vardı.( Bazıları kıkırdar) Bir ay. Ne istiyorsun? Bir ya da iki hayat daha mı? Burada, ıvır zıvır şeyler yapmıyoruz.

SCOTT: Pekala, Colorado Yaratıcı Haberler sitemi yüklüyorum.

ADAMUS: Güzel.

SCOTT: Temel olarak bu.

ADAMUS: Güzel. Güzel. Teşekkürler. Derin nefes. Güzel. Mükemmel. Mükemmel. Ve bildiğin şekilde, gerçekten yapılabilir olarak, onu buraya getirmeye hazır mısın?

(“Evet” diye başını sallar.) Güzel. Tamam. Öyleyse getir onu.

Şimdi bazı ımm’lar olacak. Siz onlara, meydan okumalar, diyorsunuz. Bense, eğlence diyorum.

(Gülüşmeler)

Bu düşler bu gerçekliğe gelirlerken, yollarını bulurlarken, sizler ve diğerleri tarafından itilip kakalanırlar ve bu çok farklı olan gerçekliğe gelmek için, kendilerini ayarlamak zorunda kalırlar. Ama tutku oradaysa, enerjilenirler ve gerçekleşirler.

Peki, gerçekleşirlerse  ne olur?

SCOTT: Umarım gerçekleşir. Çünkü üzerinde uzun zamandır çalışıyordum.

ADAMUS: Ama bu, bir noktayı daha ortaya çıkarır ve tekrar, biz bu düşsel sahneye, aslında düşlerin son kerte  özgürlüğüne  girdiğimizde, insanlarda, şeyleri anlamak yerine, onlar üzerinde çalışmayı sevmek konusunda bir eğilim olur. Ve aslında, bu bir kez anlaşıldığında, çoğunlukla bir sıkılma hissiyatı ve daha da kötüsü yaptıklarını yıkma arzusu olur. Küçük çocuklar kum havuzlarında küçük şatolar yaparlar, savaşlar yaratırlar ve sonra hemen onları yıkarlar. Bu nedenle, bu gerçekliğe getirmek istediklerinizi neden getirmek istediğiniz ve  getirdiğinizde ne olacağı, çok çok önemli bir noktadır. Hım.. Güzel. Teşekkür ederim.

Evet.  geçen ay düşlerinizle ilgili olarak neler öğrendiniz, deneyimlediniz ya da anladınız?

TESS: Oh. Sanırım ben kolaylıkla izin veriyorum.

ADAMUS: Evet.

TESS: Mısır gezisi için, gerçekten kendime ait, tek kişilik  oda  istiyordum.

ADAMUS: Evet.

TESS: Bekleme listesindeydim ve sonra o gerçekleşti.

ADAMUS: Güzel. Mükemmel.

TESS: “Ohh. Hayır! Para. Belki de bir oda arkadaşı almalıyım” dediğim bir an oldu. Ama hayır, bir nedenle başından beri bu geziyle ve bu tek kişilik odayla kendimi onurlandırmak istediğimi biliyordum ve bunu gerçekleştirdim. Ve bir an için sorguladım ama başa çıktım.

ADAMUS: Evet, bu güzel bir nokta. Çünkü… bir dakika, hepiniz yalnızca en büyük düşlerinizi hissedin. Mısır’daki kendinize ait odayı değil!

TESS: Evet, ama…

ADAMUS: … Ama bu, gündelik güzel bir örnekti. Yine de kötü bir hayal değil, evet.

TESS: Evet, kendim için seyahat.

ADAMUS: Evet, seyahat, güzel. Bir an hissedin, tam olarak hayalinizdeki tutkuyu hissedin.

Şimdi buraya bir dip not ekleyeceğim. Sizin düşünüz.  Başka birinin düşü için, gerçeklik yaratmanızdan söz etmedim. Burası, insanların tekrar kafasının karıştığı ya da başının derde girdiği yer. Diğerleri için düş kurma çabasına başladığınız anda, bilinci ve enerjiyi karıştırıyorsunuz. Bu genellikle pek iş görmez. Ama bu zor bir şey. “Evet, ama ben.., biliyorsun.., ailem, çocuklarım mutlu olsun istiyorum “ demek gibi bir istek var. Unutun bunu. Gerçekten. Bu size göre değil. Bu o zaman bayağı köstekleyici bir düş olacaktır.

Şimdi bir dakikanızı verin. Sizin düşünüz. Sizin için. Bir an tutkuyu hissedin.

( Duraklama)

Ve şimdi yakınlaştığını, daha da yakınlaşmaya başladığını, gerçekten yakınlaştığını, hayal edin.

(Duraklama)

Gerçekliğinize gelmeye başlıyor. Komik bir şey oluyor. Önce, yakına, daha da yakına gelmeye başlaması çok iyi hissettiriyor ve sonra birdenbire, olabileceğini anladığınızda, korku ve panik karşınıza çıkıyor. Sonra , “Parayla ne yapacağım” lar, tüm insani eski koşullanmalar geliyor ve bir şekilde onu,  nerdeyse uzaklaştırmaya başlıyor. Hemen “ En iyisi ben bunu, bu gerçekliğe getireceğime, düşsel-hayal dünyasında tutayım.” demeye başlıyorsunuz.

Arkasından, zihin ya da veçheler ya da her ne derseniz deyin onlar geliyorlar ve “ Bu işlemezse, başaramazsam ne olur? Tam gerçekten yakınlaşırken bir şey olursa, ya da biri çalarsa, ya da ben sabote edersem ne olur? Ben  bunu, düşsel-hayal dünyamda daha uzun bir süre tutayım.” demeye başlıyorsunuz. Neredeyse bir biçimde orada kalmasının daha iyi olduğunu düşünüyorsunuz, çünkü böylece, kendinizle birkaç dakika geçirdiğinizde, düşlerinizi yaşamak yerine, düşlerinizi  düşleyebilirsiniz.

Ama bu yeni çağda, Yeni Enerjide, artık bu böyle işlemiyor. İşlemeyecek. Ya düşlerinizi bırakacaksınız gidecekler ya da eve getireceksiniz.

Kendi odan için tebrikler. Uğrayıp, ziyaret edebilir miyim? ( Bazıları kıkırdar) Yalnızca merhaba demek için.

Tamam, güzel. Evet. Bu ay düşlerinizle ilgili olarak ne öğrendiniz. Ne deneyimlediniz.? Bu arada, yeri gelmişken, bu ay çok güzel bir düş ayıydı. Bir çok nedenden ötürü. Astroloji, ben, diğer nedenler –ama düşleri deneyimlemek için çok iyi bir aydı. Evet?

TERRY: Ben hemen hemen sınırsız  bolluk hayalini getirmek için çok çalıştım ve somut olarak ne yaptım? Bazı kitaplar aldım…

ADAMUS: Seni durdurmam lazım. Neden- hemen hemen -sınırsız? (Bazıları kıkırdar)

TERRY: Ahhh…

ADAMUS: Bu sınırlı demek oluyor. Gerçekten.(Gülüşmeler)

TERRY: Bu iyi işte.

ADAMUS: Evet.

TERRY: Ama…

ADAMUS: Neden sınırsız değil?

TERRY: Ben sınırsız bolluk için çabalıyordum.

ADAMUS: Evet. Güzel.

TERRY: Ve bunu sağlamak için bazı kaset, kitaplar satın aldım.

ADAMUS: Benimkini mi?

TERRY: Warren Buffett.

ADAMUS: Ya benim bolluk derslerim?

TERRY: Hımmm, Biliyorsun. Ben şeyi satın aldım… …

ADAMUS: Ben Warren Buffett’a benziyor muyum?

TERRY: Ben, burada  satışa sunulan, Gal’in yazdığı kitabı aldım ama o, bir sürü berbat ev ödevi yapmamızı istiyor

ADAMUS: Evet, evet.

TERRY: Bu yüzden ancak ilk bölümü geçebildim..

ADAMUS: Ama o çok şeker. Bak orada oturuyor.(Gülüşmeler)

TERRY: Ben kitabı sevdim. Kitabı seviyorum.

ADAMUS: Mahcup oluyorsun!.( Gülüşmeler)

TERRY: Hey, dürüst olmam gerekirse, kitabı sevdim. Er ya da geç ödevleri de yapacağım.

ADAMUS: Evet.

TERRY: Ama  daha kolayı…

ADAMUS: Kitabın adı neydi? Burada biraz kalitesizce  ticari reklamı yapılıyordu. (Birisi Bilinçli bolluk diye bağırır.)

ADAMUS: Bilinçli Bolluk?! Adını değiştirdiniz mi?! (Adamus kıkırdar.)

TERRY: Bilinçli Para.

ADAMUS: Burada neyle uğraşıyorum, görüyor musun? Bilinçli Para. Mikrofon. Lütfen bir dakika.

TERRY: Evet, ben o kitabı aldım.

ADAMUS: Mikrofonu Patricia’ya uzatırsak, yanıtlayabi…

PATRICIA: Bolluk?! Para!!

ADAMUS: Para! Para!!

LINDA: Oh ayağa kalk!

ADAMUS: Para.

LINDA: Ayağa kalk.! Hissetmek istiyoruz!

ADAMUS: O güzel kitabının adı neydi?

PATRICIA: Bilinçli Para.

ADAMUS: Aynen.

PATRICIA: Ve senin nazik onayın için de teşekkür ederim.

ADAMUS: Evet.

PATRICIA: …Vicki beni video kaydı için ikna etti.

ADAMUS: Güzel.

PATRICIA: Teşekkür ederim. Rekorum var, Kasım ayı Şambra Launchpad ‘den indirilen tüm kitap satışlarında en iyisi! (İzleyiciler alkışlarlar.)

ADAMUS: Şambra’dan.-Evet.

PATRICIA: Çok teşekkürler.

ADAMUS: Güzel.

PATRICIA: Hayalimi anlatabilir miyim?

ADAMUS: Tabii, Terry bitirir bitirmez anlatırsın.

LINDA: Evet. Tamam. Sana geliyorum.

ADAMUS: Güzel.

TERRY: Evet.  Ben Bilinçli Bolluğu sevdim. Ben şeyi ..öneriyorum. Bilinçli para (Gülüşmeler)

ADAMUS: Kamera nerede? Görüyorsunuz, neyle uğraşıyorum. Görüyorsunuz. Ama ben bu insanları seviyorum..!  Devam. Bilinçli Para.

TERRY: Biz, bu Bilinçli Parayı, kaset olarak dinlemeliyiz.

ADAMUS: Evet.

TERRY: Gerçekten… Modern dünyada, zaman bulmak zor. Herkes her zaman dört bir yana koşuşturuyor.

ADAMUS: Güzel fikir..

TERRY: Yani…

ADAMUS: Adamus tarafından seslendirilmiş gibi. (Gülüşmeler)

TERRY: Aynen. Aynen.

ADAMUS: Güzel? Ne öğrendin?

TERRY: Pekala. Yapmaya çalıştığım şey, nefesle ya da Warren Buffet’in - bana ve  bir çoğumuza hayal bile  edilemez gelen-  yaşam tarzını, kendisinin nereden geldiğini, tüm yaşam hikayesini ve iyi şirketleri nasıl seçtiğine ilişkin konuşmalarını dinleyerek, direncimi yenmekti. Senin kitabın da aynı şeyleri söylüyor. İyi şirketler bulup, onlara yatırım yapmakta, o  çok iyi.

ADAMUS: Ne öğrendin? 

TERRY: Bu fikirle daha rahat olmayı öğrendim ki, böylece gerçekten tam şimdi başlayabilir, yatırım yapabilir ve getirebilirim, şeyi…

ADAMUS: Oh oh.

TERRY: … bolluğu.

ADAMUS: Haydi ayağa kalk, Terry. (Adamus ve dinleyiciler kıkırdarlar.) Konuğun ikilemi. (Terry öne gelir.)

Terry, şöyle diyerek başlayayım. Hepsinden önce, özgürlük bir duruştur. Hepsi bu. Özgürlük, yükseliş, aydınlanma sözcükleri hepsi aynıdır. Birini diğerinin yerine koyabilirsin. Hepsi aynıdır. Aydınlanmış, yükselmiş ve özgür olmalısın. Hepsi aynıdır ve bir –hali, duruşu -gösterirler. Bu kadar. Hiç biriniz ona doğru olan yolu çalışamazsınız. Ona doğru olan yolunuzu deneyimleyebilirsiniz ama çalışamazsınız.

O bir duruştur, bir haldir. Üstatlık bir –hal-duruş-dur. İşte bu kadar. Bunu daha önce burada konuşmuştuk. Bir Üstat gibi yürürsünüz ve  birdenbire bir Üstat gibi hissetmeye başlarsınız ve üstat promosyonu alırsınız. (Adamus gösterirken, izleyiciler kıkırdarlar.) Gözlerinizde bir üstat bakışı olur ve özünüzde üstat gibi hissetmeye başlarsınız, çünkü özünüzde öylesiniz. Geri kalan bütün saçmalıklar onun üstüne binmiştir. Bir üstat olmayı unuttunuz.

Üstatlık, aydınlanma, bir ‘ hal-duruş’ tur. ( Burada –tude- sözcüğünü kullanarak,-attitude – sözcüğünün  aldığı son eke (tude)–hal, durum-anlamına vurgu yapıyor.) Büyük bir duruş..( Birisi “Ooo evet” der.) Ohh evet, ohh evet. İhtiyacım olduğunda, Yoham nerede!

Şarkının geldiğini duyabilirim. Bolluk bir haldir. Sizin bolluk halinizi görelim. Kamera işte tam orada.( Terry bir bolluk duruşu sergiler, izleyiciler güler ve alkışlarlar)

Evet, o kolaylıktır. Bir nevi, enerjiyi giymektir. Enerji giysi dolabına gider, bakar ve “Ben bugün bir bolluk görünümü istiyorum” dersiniz. Ve bunu giyinirsiniz. Ben, bunu bire bir  böyle yaparsınız anlamında demiyorum, âmâ sabah kalkış biçiminizi anlatıyorum. Bu bolluk tavrını taşırsınız. Ve komik olan şu ki, kıtlıkta  olan tüm parçalarınız, kendilerini biraz daha önemli hissetmeye başlarlar ya da toz olup giderler. Giderler.

TERRY: Evet.

ADAMUS: Bu bir seçim, ama gerçekten bir tutum, bir duruş. Biz bir bolluk dersi yapacağız. Ama bu sadece –hal-imizle –duruş-umuzla oturmak olacak.(Adamus iskemlesine bir –hal, duruşla - oturur; kıkırdamalar artar.) Biliyorsunuz, biz yükselmiş üstatlar bir arada oturduğumuzda - kendi kulübümüz var, aslında bir çok kulübümüz var- böyle otururuz, aynen böyle.  (Adamus iskemlesine bir edayla oturur. Gülüşmeler) Bu bir duruştur,hal-dir..Ben yükselmiş bir Üstadım.( Adamus göstermeye devam eder, kıkırdamalar artar) İşte tam böyle. Bu bir haldir, duruştur.

Haydi, hep beraber bolluğu yapalım. Haydi, –başlayın, ayağa kalkın- bu bolluk duruşunu  yapalım.(İzleyiciler ayağa kalkar.) Şimdi kafanızdaki her şeyi bir yana bırakın. Çünkü beyin, size sadece bunun da diğerleri gibi bir gün olduğunu ve yine  mücadele gerektiğini söyleyecektir. Haydi, bu duruşu yapalım.

Derin bir nefes alın. O, sizsiniz. O, özünüzde. Bolluk orada. Şimdi onu yüzünüze, bedeninize getirin ve böyle hareket edin.( İzleyiciler hareket etmeye başlarlar) Evet. İşte böyle. Sadece bolluk tutumuyla davranmak. Siz sınırsız bolluğa sahipsiniz. Sınırsız bolluk. Kolaylık ve zarafet içindesiniz. Haydi yapalım. Terry. Haydi yapalım. İşte böyle. Davranmak, tavır ( İzleyiciler bolluk hali- tavrıyla hareket ederler.) Evet. Güzel, güzel. teşekkürler.

Ne kadar aptalca görünürse görünsün, bunu unutmayın. Ne diye bir sürü Warren Buffet  kitaplarını çalışalım ki, o harika biri ama sen, Warren Buffet değilsin, sen Terry’sin!

Şimdi iskemlene geri dönebilirsin.-Hayır, bir dakika, bir dakika bekle, herkes otursun lütfen-iskemlene bolluk tavrı ile geri dön.( Terry ve Adamus kıkırdarlar) Bak, çok düşünüyorsun. Bu koridorda, şöyle der gibi yürümüş olmalıydın Buranın sahibi benim. Altınların üzerinde yürüyorum, elmasların üzerinde dans ediyorum.( Adamus gösterir.)İşte bütün  gereken bu, Haydi başla Terry.

TERRY: Tamam, pekala. Bu biraz korsan bolluğu olacak

ADAMUS: Güzel.

TERRY: Çünkü korsanlarla ilgiliyim.( Terry göstermeye başladığında, birisi, ahhh der.)

ADAMUS: Ah, işte böyle!

TERRY: Aargh!

ADAMUS: Aargh! Aargh! (İzleyiciler alkışlarlar)

TERRY: Altın! Altın!

ADAMUS: Teşekkürler. Ricamı yerine getirdiğin ve herkese iyi bir ders ve eğlence sunduğun için, teşekkürler. Güzel deneyim. Evet. Aslında bolluk sadece bir tavırdır, tıpkı üstatlığınızda, tıpkı düşlerinizde olduğu gibi. Evet. Bu düşlerde yürümeye, bu düşler olmaya başlıyorsunuz. Onları orada tutmuyorsunuz, buraya getiriyorsunuz.

Gayet doğal, ruhsal ve evrensel bir ilke. Nasıl davranırsanız, öyle olursunuz. Bu kadar basit. Ve sonra keşfedersiniz, her şeyden önce, şimdi yaptığınız çok büyük bir şeydi. Ama yaptığınız işin büyüklüğüne bir bakın. Sonra da, istediğiniz herhangi şey için, öyle davranmaya başlayabileceğinizi anlarsınız. Sağlıklı, kuvvetli olarak davranmaya başlayabilirsiniz. Ne istediğinizi biliyormuş gibi, açık ve net davranmaya başlayabilirsiniz. İstediğiniz eylemi sergilemeye başlayabilirsiniz. Ve böylece ne zaman isterseniz, eyleminizi değiştirebileceğinizi anlamaya başlarsınız. Her gün yeni bir eylem olabilir. İşte bu, özgürlüğün keyfidir. İstediğiniz herhangi bir şey duruştan ibaret. Harika eylem, tanrısal eylem. Çok, çok gerçek. Uydurma yada sahte demiyorum. Asla öyle değil.

Yükselmiş Üstatların yaptığı her  eylem;  eylem uğruna eylem veya deneyimleme veya sadece -olma-dır. Çünkü ne zaman eylem içinde olursanız, varlığınızı ifade ediyor olursunuz, kendinizi ifade ediyor olursunuz. Neşe dolu ifade. Eylemde bulunduğunuz her zaman, bunu kendinizi geri çekmeden, sınırlamadan yapmak-bu ilk önce güven konusunu getirir. Kendinize, hiç koşullanmamış gibi davranacak kadar, güvenebilir misiniz? Herhangi bir şeymişsiniz gibi davranıp, her zaman Ben-benim’inize geri döneceğiniz konusunda, kendinize tam olarak güvenebilir misiniz? “Yaparım, yapabilirim. Bolluk tavrı içinde olabilirim. İstediğim herhangi bir şeymişim gibi, davranabilirim” “Ben daima Ben-Benim ‘leyim ve onu taşıyorum ve onu hiç kaybetmeyeceğim”i anladıktan sonra, neşe içinde, çekinmeksizin, vazgeçmeksizin davranabilirsiniz, isterseniz.

Siz olağanüstü eylemlerde bulunabilirsiniz, ama şu sıralarda bunu gerçekten hayli dar çerçevede tutma eğiliminiz var. Bir eylemde bulunuyorsunuz, sonra onu bir hayli uzun süre sürdürüyorsunuz.(Gülüşmeler)

Benim yapmak istediğim tek şey var. O da sizi bu tutumun ötesine taşımak. Biz sadece, biraz  iyi eylemde bulunma çabasında değiliz. Biz sadece, bir eski eylemi yenileştirmek çabasında değiliz. Biz öteye gitme, engelleri aşma çabasındayız, böylece, sadece ifade olabilesiniz. İşte neşe bu.

Evet devam edelim. Geçen ay düşlerinizle ilgili ne öğrendiniz?

PATRICIA: Ah! Geçen ay düşlerle ilgili öğrendiğim şey, düşümün hiç bir şey olduğu, anladığım kadarıyla, işimi, görevimi, amacımı yapmak, bunlardan biri.

ADAMUS: Bravo. Bir Adamus ödülü sana.

PATRICIA: Oh  teşekkürler!

ADAMUS: Evet, evet. (Bazıları alkışlarlar)

LINDA: Vay!  Ödüllerde pek cimri olmuşsun. Bu aylardan beri ilk kez oluyor.

ADAMUS:  O kadar çok geçmemişti.

LINDA: Hayır. Cebinde hiç para var mı?

PATRICIA: Oh, paraya ihtiyacım yok.

LINDA:  Hayır. Ben parayı istiyorum(Gülüşmeler. ) Gerçekten mi?

PATRICIA:  Şey…ben.. Şey… yapıyorum… Ben bolluk tavrındayım.

LİNDA: Evet, Öylesin

ADAMUS: Evet. Güzel. Bu tam da-“ Benim paraya ihtiyacım yok”-durumu. Ama sonra, bunu dediğiniz zaman birden komik bir şey olur. Cauldre elini cebine atar ve senin için bir binlik won ( Kuzey Kore para birimi) çıkarır.

PATRICIA: Oh! Ve won.!

ADAMUS: Kore wonu.

PATRICIA: Vav! (Adamus kıkırdar.) Kore Bankası. Teşekkürler

ADAMUS: Bir Adamus ödülü ve bir Kore wonu aldın.

PATRICIA: Vav!.

LINDA: Bir ne?

ADAMUS: Şey, bir dolar değerinde, ama bin won. Güzel.

PATRICIA: Bu, Kore’ye gideceğim, demek oluyor.

ADAMUS: Belki de öyle.

PATRICIA: Ama bu benim hayalim değil.

ADAMUS: Evet. Sen…

LINDA: Ama orası çok güzel bir yer.

ADAMUS: …iyi gidiyorsun.. Ne öğrendin? Düş gerçekte, işle, çabayla ilgili değildir. Gerçeklik şaşırtıcı. İlginç. Kaçınız düşünüzün, üzerinde çalışmakla, çabayla ilgili olduğunu düşünmüştü? Çalışmak, sadece zaman geçirtir. Bu arada ,harika bir çalışmaydı ama bu…. Düşün ne?

PATRICIA: Benim düşüm,-ama benim onunla ilgili bir sorum var-çünkü ben onu garantiye aldığımı düşünmüştüm. Ama sen, aile üyelerini karıştırmayın dedin.

LINDA: Ohhh.

PATRICIA: Benim düşüm ,şöyle uzunca bir süre.. diyelim 6 ay -1yıl kadar- Fransa’da ya da Fransızca konuşulan İsviçre’de, Alain ile birlikte yaşamak. Onun, böyle bir şeye hayır diyeceğini, düşünmemiştim. Yani demek istediğim …( Alain kaşlarını kaldırır ve Adamus içtenlikle güler)

ADAMUS: Bu arada, tabii bunun videosunu da  görürdük.

PATRICIA:  Ben… şey mi?

ALAIN: Benim adıma konuşma!

PATRICIA: Hayır. Bak, bu doğru ,onun adına konuşamam, ama açıkçası şey.. olurdu.

ADAMUS:  Orada duralım. Neden gitmek istiyorsun?

PATRICIA: Oh, hayatım boyunca istediğim, Fransızca konuşma arzumu yerine getirmek istiyorum.

ADAMUS: Evet. Güzel. Güzel. Şimdi bunu yapabilirsin ve buna Alain’i dahil etmen gerekmez.

PATRICIA: Biliyorum.. 

ADAMUS: Evet.

PATRICIA: Oh, Elbette..

ADAMUS: Evet. Ama eğer bu onunda düşüyse, olabilirdi.

PATRICIA: Evet.

ADAMUS: Bunun, onun düşü olduğunu zannetmiyorum. Sanırım, o zaten Fransızca biliyor.(Gülüşmeler.) ,Huston, bir sorunumuz var.

PATRICIA: Oh, o her zaman bu konuda iyiydi.!

ADAMUS: Ya da , Paris, bir sorunumuz var.! İlginç, gerçekten. Bir dakika duralım… Cauldre acele etmemi söylüyor. Ona kısa keseceğimi söylemiştim. O ve sevgili Linda, Mısır’a gidiyorlar, ben de bu akşam sekizde ayrılacağım. Ben sekiz- sıfır-bir de orada olurum. Benim bir dakikamı alır. Onun oraya gitmesi ise, iki gün sürer. Ama…

PATRICIA: Vav.

ADAMUS: Evet, o zaman tekrar konuya dönelim. Düşlerinizin ne kadarı diğer varlıklara bağlı durumda. Pekala, oran istiyorum.( Birisi “Kesin” der) Herhangi bir tahmin?

PATRICIA: Yüksek oranda. Yüzde yüz.

ADAMUS: Eh, 99.9999, neredeyse sonsuz.. neredeyse hepiniz. Bu çok alışılmışın dışında bir şey değil. Çünkü topluluklarda büyüdünüz, toplumsal hayatlarınız oldu. Biyolojik aileleriniz var ve böyle düşünmeniz son derece doğal. İçinizde bir ilişki içinde olanlar –nasıl diyorsunuz- adanılmış ilişki, adanmış olunmalıdır. (Bazıları kıkırdar.) ama bir ilişki içinde olmak, hayır. Bu iyi bir şey. (Adamus kıkırdar.).

LINDA: Ha, ha.

ADAMUS: Birdenbire “Tamam, benim mutluluğum partnerime ya da çocuğuma bağlı” der gibisiniz. İşte başınız burada derde giriyor. Bu özgürlük değil. Üzgünüm. Onların bir çoğu çok tatlı varlıklar. Onlar güzel, hoş varlıklar. Ama şimdi, çocuklarınız diyelim. Siz, bir zorunluluk, borç, hizmet ve bunlardan gelen şeyleri hissediyorsunuz. Onları  dünyaya getirdiniz., onları yapmak zorundaydınız, lanet olsun, değerini bilin. Yani, düşlerinizi bu gerçekliğe getirmekle ilgili olarak, bu karşılıklı ilişki, çok zorluk çıkarıyor. Kendisi için, kendi hayallerinin düşünü kurabilmek için, çok cesur, cesaretli bir kişi olmak gerekir.

Şimdi-bu yükselişte de aynıdır, hazır yeri gelmişken-çünkü akla gelen ilk şey ”Aman tanrım, anneme, babama, çocuklarıma, eşime ne olacak?’’ -adını siz koyun – “İşim, ya da başka bir şey?”  Ve hemen düşünüzden yaşam gücü enerjisini kesersiniz. Ve sonra “Pekala, okulu bitirmelerine kadar ya da her neyse ona kadar, beklemeliyim.” dersiniz. Böylece, şimdi yerine getirilmemiş düşlere sahip olursunuz.

Beni şaşırtan, pek de anlamadığım şey-aslında anlıyorum ama sadece sizi kışkırtıyorum- size, düşlerinizin, aydınlanmanızın ya da yükselişinizin diğerlerine zarar vereceğini kim söyledi? Aniden eşiniz havaya uçacak ya da çocuklarınız annesiz ya da babasız mı kalacak? Nereden geliyor bu fikirler? Eğer hayallerinizi gerçekleştirirseniz, birileri berbat olacak gibi bir varsayımınız var. İlginç. Kestiğim için özür dilerim, ama,…

PATRICIA: Oh.

ADAMUS: Evet

PATRICIA: Ben onu paylaştım.

ADAMUS: Güzel.

PATRICIA: Kalbimin tutkusuna sahip olmak beni çok heyecanlandırıyor.

ADAMUS: Evet. Evet.

PATRICIA: …buna bağlı.

ADAMUS: Evet.

PATRICIA: Öyle değil.. ama ben yine de  yapabilirdim.. Demek istediğim kesinlikle, ben bunu gidip dünde yapabilirdim. Ama gerçekte sormak istediğim, evren bir dizi muhteşem olay ile bunu gerçekleştirmeyi düzenlemekte… bu düşün olması için ilahi güzellikte düzenlemeyle… yani…

ADAMUS:  Evren  bunu umursamaz, umursamaz. Ben ifadeni anlıyorum ve içinizden herhangi biri bunu ifade ettiğinde, ne demek istediğinizi anlıyorum ama evreni düzenleyen, yöneten sizsiniz.

PATRICIA: Mm.

ADAMUS: Enerjileri çağıran, uygun olarak hizalayan sizlersiniz.. Ama aydınlanmanızda, küçük bir  dönüm noktası gelir gelmez, “Ahh. İşte burada.” dersiniz ki o zordur çünkü bazen, burada olanla yüzleşmek istemiyorsunuz ve suçu evrenin üstüne atmak kolay geliyor. Bu harika olur -bir sonra ki kitabınız – “ Suçu evrene at” ( Birkaç kişi kıkırdar.) Acayip hit olur. Fransa’daki 1 yıllık izninde yazarsın onu.

PATRICIA: Mmm.

ADAMUS: Ah, Evet.. “Suçu evrene at.” Evet.

PATRICIA:  Tekrar teşekkürler Şambra ve Adamus tüm desteğiniz için.

ADAMUS: Evet, teşekkürler.

PATRICIA: Teşekkürler.

ADAMUS: Teşekkür ederim. (İzleyiciler alkışlarlar) Ve bir tane daha. Bir tane daha. Sevgili Bonnie, düşlerin, özlemlerin hakkında neler öğrendin ya da deneyimledin?.

BONNIE: Merhaba

ADAMUS: Elbisen ne güzel bugün.

BONNIE: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Bayramlıklarını giymiş gibisin..

BONNIE: Teşekkür ederim. 

ADAMUS: Farkında. (Birisi “Oo! Bonnie!” diye bağırır) Hazırlanmış.

BONNIE: Ben özgürlük istiyorum.

ADAMUS: Evet. Güzel.

BONNIE: Ama oraya nasıl ulaşacağım?

ADAMUS: Ah!  Bu beni bir sonraki soruma götürüyor. Teşekkürler, teşekkürler. Nasıl… bu benim bir sonraki sorumdu.

 

NE GEREKİR?

Özgürlük için ne gerekir? Özgürlük için ne gerekir Bonnie?

BONNIE: Her gün, gün boyunca  çalışmak zorunda olmamak.

ADAMUS: Çalışmak zorunda olmamak. Güzel. Neden çalışmak zorundasın?

BONNIE: Çünkü paraya ihtiyacım var.

ADAMUS: Tamam, siz… bunu anlamam için yardım edin. Para kazanmak için çalışmak zorundasınız?

BONNIE: Evet.

ADAMUS: Bu ne zaman keşfedildi? (Bonnie kıkırdar.)

BONNIE: Uzun zaman önce. Sanırım.

ADAMUS: Sanırım, bu bir  tutumla başladı Bonnie. Tutumu benimsedin, yetişme tarzın, önceki hayatlarından getirilenler- “Onun için çalış, onun için mücadele et”.- eğer dizlerinin üstünde sürünmez ve acı çekmezsen, hemen hemen her zaman  suçluluk duygusu hissetmek, hatta belki de biraz takdir eksikliği. Haydi bunu salıverelim.. Burada, bu aydınlanma hükümdarlığında, bunu salıverelim. Bu size yakışmıyor. Bu bluzun yakıştığı gibi.( Bonnie kıkırdar.) Yakışmıyor.

Böylelikle, para için çalışmak zorunda olduğunuza dair, derin-yerleşik bir inancınız var. Bu var. Bir çoğunuzda bu var. Bunu bırakabilirsin, Bonny. Bırakabilirsin, sonra… İki şey olur. İlk önce, işinize içerlemek yerine, ondan zevk almaya başlarsınız. İkinci olarak da, onun sadece içeriye akmakta olduğunu fark edersiniz, o olmaktadır, o gerçekliğe getirilmiş düşünüzdür. Bu size bir şey ifade ediyor mu?

BONNIE: Mm hmm.

ADAMUS: Evet. Ama yarın ne yapacaksınız?

BONNIE: Biraz daha iş. 

ADAMUS: Biraz daha iş. Evet. Evet.  Ve sonra ne? Özgürlüğünüz için ne gerekiyor? Ne gerekiyor? Bu soru hepinize, çünkü Linda elinde mikrofonla geliyor. Ne gerekiyor? Evet. Linda mikrofonu getirecek.

LAWRENCE: Keşfetme tutkusu.

ADAMUS: Keşfetme tutkusu. Güzel. Güzel. Keşfetmek için tutkun var mı?

LAWRENCE: Var. Ve düşümü yaşıyorum,  yeni açılan kapı aralıklarının içinden geçiyorum..

ADAMUS: Güzel..

LAWRENCE: Daha, daha fazla potansiyel. O kadar çok potansiyel var ki, insanlarla paylaşmak istiyorum.

ADAMUS: Bir dakika, bir dakika. Burada duralım. Ne söylediğini anladım. Cauldre bana sert bir….

LINDA: Eh, bekle, bekle, bekle. Burada onun bekar ya da uygun olup olmadığını bilmek isteyen bir çok kadın var.(Gülüşmeler)

ADAMUS: Niye bana soruyorsun?

LINDA: Ben sadece... O, paylaşacak çok şeyi olduğunu söyledi. Yani, ben sadece soruyorum

ADAMUS: Evet. tamam. Biz şimdi, tavşan deliğine giriyoruz.

LAWRENCE: Bekarım.

ADAMUS: Bekarsın. Tamam. Telefon numaranı ya da E-Postanı vermek ister misin?

LINDA: Uygun musun?

LAWRENCE: Uygunum.

LINDA: Oooh.( izleyicilerden bazıları ıslık çalar.) Duydun mu?

ADAMUS: Oh, Linda’nın flört hizmeti.

LAWRENCE: Ben oldukça-nasıl söylenir- kendi…

ADAMUS: Bu gece için uygun?

LAWRENCE: …kendi keşif yolculuğumdayım ve kendimin  dışında gerçekten hiçbir şeye bakmıyorum, gerçekten.

ADAMUS: Güzel, Güzel ve paylaşacak çok şeyin var ve ben seni durdurdum. Çünkü bunu, hepinizi rahatsız etmek için yapıyorum. Hala şu dünyayı kurtarma masalına  sahipsiniz. Unutun bunu gitsin. Siz anlamaya başlayana kadar, bu konuya tekrar tekrar gireceğim. İster küçük bir sincapla, ister bir insanla ya da Baş melekle paylaşıyor olun, yalnızca yapmak için paylaşın, ifade için paylaşın, bu harika. Ama yalnızca dünyayı kurtarmak için paylaşmayın ve ben senin bunu demek istemediğini biliyorum, ama..

LAWRENCE: Evet, bana söylendi… Bu kolektif bilinçten geliyor diye şeyler duyuyorum.

ADAMUS: Dur, bekle. Durmak zorundayız. Kim tarafından söylendi?

LAWRENCE: Şey, eh… (Adamus kıkırdar) Oh, Kryon! Kryon. 

ADAMUS: Kryon.

LAWRENCE: Pekala. Tamam.

ADAMUS: Çok iyi. En azından iyi arkadaşlığınız var.

LAWRENCE: Belli miktarda kolektif bilinç gere…..

ADAMUS: Kryon’u dinliyorsun. Beni dinlemiyorsun.

LAWRENCE: Şey, ben çabalıyorum… Dinliyorum.. Ben her şeye açığım. Hiç bir şeye bağlı değilim.(Gülerler)

ADAMUS: Tam şu anda Kryon sana ne söylüyor? ‘Koş! Koş!’( Gülüşmeler)

LAWRENCE: Yok, yok! Aslında aynı şeyi söylüyor.

ADAMUS: Gerçekten  öyle! (Daha fazla gülüşmeler)

LAWRENCE: Um …

ADAMUS: Şu işittiğiniz seslerin, kendi sesiniz olmasını istiyorum. Biz sizinle o kadar fazla konuşmuyoruz. Gerçekten. İnsanlar, kendilerinden yüksek bir varlığın onlarla konuştuğuna, onlara rehberlik ettiğine inanmak istiyorlar. Her şeyden önce Yükselmiş Üstatlar yanıtları bilmiyorlar. Onlar eski osuruklar. Uzun zaman önce öldüler. Onlar anlamazlar. Size tek bir şey söyleyeceklerdir. “İzin verin” ya da “Kendini Sev” diyeceklerdir. Benim şimdi yaptığım gibi, bu vır vıra girmeyeceklerdir.(Adamus kıkırdar.) Açık, net olacaklardır.

Böylece, lütfen, şimdiyle  gelecek toplantı arasında artık “Bana diyorlar ki” yok. Ya bunu sözcük dağarcığınızdan çıkarın ya da buraya tekrar hiç gelmeyin. Ciddiyim, çünkü  gideceğimiz yerde buna yer yok. Onlar-kim bu onlar?! “Onlar” bana göre toplu bilinç. Bunlar saçma sapan şeyler.

Onlar- Onlar, kuralları koyanlar, size ne kadar hızlı araba sürebileceğinizi söyleyenler, sevgililer gününde kırmızı giymenizi söyleyenler. Hep onlar var. Onlar size ne düşüneceğinizi söyleyenler, ne yapacağınızı söyleyenler. “Onlar” ı salıverelim. Sizi anlıyorum, ama yalnızca bu taşı gediğine koyma fırsatlarını seviyorum.

“Onlar”ı bırakalım. Yalnızca biri var, o da sizsiniz. “Kendinize mal edin.” Ben kendime söylüyorum. Ben kendime söylüyorum. Bu, içimdeki derin yankı yapan parça, zaten sahip olduğum, derin bilgiyi paylaşıyor, ben onu bir biçimde engellemiştim. Artık “Onlar” yok.

“Onlar” sizin kitap yazmanızı istemiyorlar. Onlar size yardım ederler. Bir kere düşünüzü gerçekliğe getirmeye karar verdiniz mi, onlar ordu olurlar. Oh tanrım. Onlar burada,- asaleti-sizi desteklemek için varlar. Ama kitap yazmalısın demezler. Her şeyden önce, yapacakları daha iyi şeyler vardır, ikinci olarak da siz yazana kadar ilgilenmezler. Ama siz bu krallıkta tutuklu değilsiniz. Anladınız mı? Siz yapana kadar aldırmazlar. Onlar çevrenizde dolanıp “Bunu yapmanı istiyoruz. Şunu yapmanı istiyoruz” demezler. Eğer böyleyse, sadece gümbürdersiniz. Şimdi, bunu atlayın, geçin. Sona erdirin. Geri gelin, başka bir… Ciddiyim. Evet. Yalnızca bitirin. Çünkü aksi halde gerçekten hayal kırıklığına uğrayacaksınız…

Oh.. Evet, devam etmek durumundayız. Ne diyorduk? (Başını sallar “Evet”)

Gerçekten? Tamam, güzel. Evet, özgürlük ne gerektirir? Bana birkaç söz söyleyin, derin sözler.

LAWRENCE: Yalnızca yapmak ve olmak.

ADAMUS: Olmak. Nasıl ol-ursunuz?

LAWRENCE: İnsan… olmak. (Biraz kıkırdar)

ADAMUS: Biraz daha öteye gidelim. (Adamus kıkırdar.)

LAWRENCE: Tutkunu izle.

ADAMUS: Tutkunu izle.

LAWRENCE: Korkusuzca, endişe olmadan tutkunu izle.

ADAMUS: Endişe yok. Güzel. Bunu sevdim.

Birkaç kişi daha. Özgürlük için ne gerekir? Kendim için sormuyorum. Sizin için soruyorum. Ne gerekir?

MARIANNE: Bana göre, sanırım, yalnızca… yalnızca kendimi sevmem gerekir, çünkü ben kendimi sevmediğim sürece, hiçbir düşümün beni mutlu edemeyeceğini anladım.

ADAMUS: Evet. Güzel. Güzel. Fevkalade. O zaman sana sormam gereken soru, kendini seviyor musun?

MARIANNE: Çalışmalarım sürüyor. Çünkü biliyorsun, bunu gerçekte geçen ay keşfettim. Bildiğin gibi, aslında istediğim her şeye sahibim. Gerçekten hayallerim yok. Onlar orada ve ben mutlu değilim. Yani…

LINDA: Hmm.: Hmmm.

MARIANNE: Bu benim uzun zamandır yaşadığım bir şey.

ADAMUS: Evet.. Evet,

MARIANNE: Peki, ne istiyorum, yani, gerçekten …

ADAMUS: Süren bir çalışma ve kendini sevme. Bu çalışmaları sürdüren biri, bu çalışmanın bir parçası olarak ne yapar?

MARIANNE: Nefes! (Bazıları kıkırdar.) 

ADAMUS: Güzel ve başka?

MARIANNE: Sanırım, bu ilk kez zihnimi durduruyor.

ADAMUS: Teşekkürler.

MARIANNE: Çünkü oradan oraya koşuşturup, bütün bunları bana söyleyen zihnim.

ADAMUS: Tamam, evet. İnsan zihnini nasıl durdurur?

MARIANNE: Nefes! (İkisi de kıkırdarlar.)

ADAMUS: Ve? Ve? Zihin durur. Nefes, ama…

MARIANNE: Sadece biraz daha ruha, Ben-im varlığına, öne çıkması için izin vermek.

ADAMUS: Evet.

MARIANNE: Ve… 

ADAMUS: Evet. Özetleyeyim. Bu gerçekten güvenle ilgili, çünkü zihin hiç güvenmez. Hiç, hiç. Nefes aldığınızda, güvende olduğunuzda, ne olduğunun önemi yok, koşulsuz güven. Şimdi, biz güven hakkında epey konuştuk. Bu yeni bir konu değil. Ama çoğunuzda koşullu güven var. “Biraz ilerleyeyim. Biraz ayağımın ucunu suya değdireyim.”  Ama ben burada, tam ve sonuna kadar açık güvenden söz ediyorum.

MARIANNE: Tamamen öyle. Benim mutlu olduğum yegane anlar, yalnızca kendime tamamen güvendiğim ve kendimle tam temasta olduğum anlar oluyor.

ADAMUS: Evet..

MARIANNE: Bazı nedenlerden dolayı, bu son birkaç ayda, yalnızca… aslında, bir sürü eski veçhe ortaya çıktı ve ben onları bütünlemeye çalışıyorum.

ADAMUS: Şimdi biz bunu, düşlerle ilgili tartışmamızın bir uzantısı olarak alalım. Güven hali içine girdiğinizde, iyi hissetmeye başlarsınız, dengede hissetmeye başlarsınız ve o olmaya başlar.

Şimdi, bu gerçeklikte, birdenbire diğer insanlar buna karşı atağa geçtiklerinde ne olur? Siz yapmazsınız ama diğerleri bu güvene karşı atağa geçerler. “Sen delisin? Ne yapıyorsun? Neden farklı olmak zorundasın? Bizim gibi davran. Senin neyin var?” derler. Bunlara hazırlıklı olmalısınız.  Hazırlıklı olmalısınız. Bir çoğunuz, diğer insanların, sizin hakkınızda ne düşündükleri konusunda fazlaca hassas. O halde, atağa geçtiklerinde nasıl dengede kalacaksınız?

MARIANNE: Ben buldum, asıl atak benim kendi zihnimden geliyor.

ADAMUS: Evet…

MARIANNE: Ve zihnimin ne dediğini dinlemiyorum. Çünkü diğer insanların hakkımda ne dediğini dinlemeyebilirim, ama kendi zihnimi dinlememeye çabalamak bazen biraz hüner istiyor.

ADAMUS: Evet, güzel. Şimdi özetlemek istiyorum. Çalışma sürüyor. Peki biz bunu nasıl bitireceğiz? Yoksa bu çok, çok uzun zaman alabilir.

MARIANNE: Geçenlerde, bunun sadece o seçimi yapmak olduğunu fark ettim. Ve  o seçimin, bazen tam da önünüzde durduğunu görebilirsiniz. Yani, o adımı atmak. Şimdi, o adımı atamadığım ve dengede, merkezde kalamadığım o noktayı görebiliyorum.

ADAMUS: Ben, hepinizle, adımların ötesine gitmek dileğindeyim, çünkü bildiğiniz gibi, bir adım, bir adım daha derken, her adım  bir diğer adıma götürüyor ve insan, çalışmasını sürdürdüğüne inanmaya başlıyor. Halbuki gerçekte bunlar sadece atılan bir sürü adımlar. Adımlardan hoşlanıyorsanız, tamam o zaman. Ama bu yeni çağda, ben atılım yapmak istiyorum. Artık sadece adımlar yok, gerçekten kristal tavanı aşıp geçmek var.

Güzel. Bir tane daha. Ne gerekir? Aydınlanma için ne gerekir?

LINDA H. : Ayağa kalkacağım, yapacağım şey, bana pek normal gelmiyor. Ama ayağa kalkıp söyleyeceğim…ıhh..Bu ay beni bozguna uğratıp korkutan birkaç şey var, ama…

ADAMUS: Güzel.

LINDA H. : Yani..…İlla düşmüydüler, bilmiyorum ama tezahür ettiler.

ADAMUS: Evet.

LINDA H.: Bana karşı beklemediğim kadar iyi ve tatlı olan, hiç tanımadığım birisiyle ilişkiye girdim. Bunu düşünmemiştim, ama işte karşımdaydı, gerçekti. İstediğim hatta istediğimi bilmediğim her şey vardı.

Bir ilişki tezahür ettirdim.-..şey, bizim büyük bir ailemiz var ve her yıl ailemizden biri hepimizi bir araya getirir, bu yıl sıra benim.

ADAMUS: Mm hmm. 

LINDA H.: Ve yakın ailemde 75 kişi var.

ADAMUS: Sevgili Linda, benim sorum neydi?

(Linda duraklar)

Görelim, bakalım ne olmuş?

LINDA H. : Onlar… Evet,  anlamadılar. Ben “Büyük bir yaratanım …”dedim..

ADAMUS: Linda…

LINDA H.: Ben gerçekleştirebilirim ve onlar..

ADAMUS: Soru neydi?

LINDA H.: …yapmayacaktım.

ADAMUS: Soru..

LINDA H.: Onlar …

ADAMUS: Atılım için ne gerekir? Aydınlanma için ne gerekir? Ve sen hikayeler anlatarak, harika bir örnek veriyorsun.

LINDA H.: Tamam.. 

ADAMUS: Neye mal olur? Gerçekten net ol.

LINDA H.: Şey, öyleyse ben anlayamadım , heh heh….olan son şey ki; ihtiyacım olduğunu yada istediğimi ya da her neyse bile bilmediğim başka bir ilişkiydi, karşımdaydı.

ADAMUS: Evet.

LINDA H.: Peki, tamam, hikaye anlatıyorsam bilemiyorum…..

ADAMUS: Ne oluyor görüyor musunuz?

LINDA H.: …Başka türlü nasıl anlatayım ?

ADAMUS: Hayır, hayır. Ne olduğunu görüyorsunuz. Şimdi, bu sizin deneyimlerinizi hiçbir şekilde elinizden almak değil, ama nereye doğru gidiyoruz. Hepimiz bu Asil Aydınlanma Hükümdarlığındayız. Ve üstelik bu berraklıkla ilgili. Berraklıkla ilgili.

Neyi gerektiriyor, Linda? Tek sözcük. Aydınlanmanıza hamle yapmak neye mal olur? Özgürlüğünüze? Özgür değilsiniz. Hiç biriniz gerçek anlamda özgür değilsiniz. Yaklaşıyorsunuz. Adımlar atıyorsunuz. Çalışmalar sürdürüyorsunuz. Neyi gerektiriyor? Ve bu doğrudan doğruya, düşlerle ilgili tartışmamızla ilişkili. Özgürlük düşüne sahipsiniz ama bu bir düş. O burada değil. Neyi gerektiriyor? Bu başka biri ya da başka bir şeyle ilgili değil. Neyi gerektiriyor? Linda, neredeyse yakalıyorsun. Dilinin ucunda. Neyi gerektiriyor?

(Linda duraklar.)

Berraklık, Linda. Netlik.

Berraklık. Şambra. Netlik.

Dikkatin dağılması ne kadar kolay, görüyorsunuz. Hikayelere, sorunlara dalmak çok kolay. Yalnızca berraklık. Berraklık aynı zamanda bir duruştur. Gerçekten öyledir, tıpkı üstatlık gibi, aydınlanma ve yükseliş gibi. Berraklık. Düşlerinizde net olun, seçimlerinizde net olun, Ben-im de net olun.

Her zaman bu dikkat dağılmasını  görüyoruz- burada görüyoruz,  yaptığımız seminerlerde görüyoruz.-  “Peşinde koşmalar”, tavşan kovalamalar, varlıkların peşine düşmeler, “Kovalamacalar,” Şey, onlar dediler ki’ ler. Onlar size söylemediler. Eğer söylüyorlarsa, buraya gelmeyin. Bu kadar basit. Sert ama basit.

Bütün bunlara girmeyeceğiz. -Bu net olmakla, açık olmakla, billur berraklığında ki,- kendisi de düş olan- Ben-İm-inizle ilgili ve o geliyor.

 

RUHUN DÜŞÜ

Sevgili  arkadaşlarım, bu fiziksel bedeniniz, kendini, kendisinin gerçek kristal doğasını, ruhunuzu(soul), Ben-im- inizi kabul etmeye hazırlıyor. Düş, hayal bu. Ohh, bir çok başka düşler, yapmak istediğiniz bir çok başka şey var ama gerçek düş, ya da ruhun(soul) gerçek isteği burada, bedenlenmekle-bütünlenmekle- ilgilidir. Burada bedenlenmek, bütünlemek. Bir seferde iki yerde ya da bin yerde ya da on bin yerde olmak değil, ama yine birlikte olmak. Berraklık tam burada. Bu kristali bedenlemek- ben burada kristal dediğim zaman, taşlardan söz etmiyorum. Kristali berrak, saf anlamında kullanıyorum. Böylece, Ruh(Soul) dediğinizin kristal doğası gelmeye hazırlanıyor.

Düş. Korkutucu düş, çünkü onun peşindeydiniz. Marianne’ın söylediği gibi, bir çok yaşamdan beri bu çalışmayı sürdürmekteydiniz. Bunu çalışıyordunuz.  Kiliselerdeydiniz, kiliseler yaratıyordunuz. Mistik topluluklarda, gizli organizasyonlarda ve bunun gibi bir sürü şeyin içindeydiniz. Ama bir biçimde, bunlar yoldaki adımlardı. Hatta belki de, gerekli adımlar ya da deneyim adımlarıydı. Şimdi artık, adımlar atmaya son verme zamanı geldi.

Bu bedeniniz, Linda, Edith, Roy ve her birinizin bedeni, Ben-im’i kabul etmeye hazırlanıyor. O, daha önce fiziksel dünyaya gelmemiş olan gerçek kristal yapı ve o geliyor. Onun berraklığa-netliğe gereksinimi var. Onun belli bir duruşa gereksinimi var. Düşe gereksinimi var ve bu düş, tüm düşlerin en büyüğü. Ruhun(soul) düşü- burada fiziksel deneyimde beraber olmak. Aynı anda, hem tanrısal hem insan olmak, artık ayrı olmamak. Bu gerçeklikte bütünüyle var olmak. Ruhun(soul) bu isteğini hissetmek için birkaç dakikanızı verin. Ruh(soul) şimdi kendi içine giriyor. Ruh(soul) kendi içine giriyor.

Ruh(soul), bütünüyle gelmeden önce, bir veçhe yaratarak, insan deneyimine girmesini istemişti. Ve bu insan veçhesine-  bir çok geçmiş yaşamları olan bu insan veçhesine-  büyük ölçüde özgürlük ve özgür irade verdi. Ama ruhun(soul), insanın bazı şeylerine hükmettiği zamanlar oldu. Ve insana çok, çok, çok, çok, çok uzun bir yol verilmişti. Ve bu insan ruhtu(soul). Ama ruh(soul) kendi ihtişamında, kendisinin tamamını, kendisine hemen göndermedi. Ruh(soul) “Kendimi bilmek ve kendimi sevmek için tamamıyla kendi içime dalacağım.” dedi. Ve o anda, bu veçhe, ruhun(soul) bu parçası, insan deneyimine girdi. En sonunda kendi içinde, Ben-im varlığında olabilmek için dışarıya çıkmıştı. Önünü aça aça, hızla ilerliyor ya da  frekansları düzenliyordu.

Sahip olduğunuz bu beden, birlikte çalıştığınız zihniniz, bu o yaşam, ruhun(soul) bütünüyle geleceği bu kap, bu araç, bu o yaşam.

Ama o kendine giden yolu zorlamaz. Kendine giden yolu zorlayamaz. O, kendisin o parçası, insan olan parçası hazır olana, berrak-net olana, bir duruşu olana, onu fiziksel bedene kabul etmeye istekli olana kadar sabırla bekleyecektir.

Siz ruhsunuz(soul), ama bir bakıma da ruhun(soul) yalnızca bir gölgesisiniz. Ruh(soul) tam şimdi “Paul, ben tam buradayım, Ben senim, sen bensin. Gerçekten ayırım yok, ama ben harikulade biçimde akıllı olduğum için, seni yarattım, Paul’ün tümü gelmeden önce, önden gelsin diye seni yarattım.” diyor. “Paul, seni seviyorum, çünkü kendimi seviyorum, onun için sen hazır olana kadar bekleyeceğim. Hatta sen kaybolmuş gibi gözüksen bile, gerçekte kaybolmayacağını biliyorum, sen hazır olana kadar bekleyeceğim Paul. Çünkü sen hazır olduğunu söylediğinde, böylece ben hazır olduğumu bileceğim.”

Dikkat dağıtıcılara yerimiz yok, “Onlar, diğerleri”  için yerimiz yok. Daha fazla adımlar için sabrımız ya da yerimiz yok. Dikkat dağıtıcılar için zamanımız yok. Tam şimdi. Tam burada. Zamanı. Ruh gelmeye hazır.

PAUL: Hazırım.

ADAMUS: O, bu bedene, bu varlığa, bu deneyime gelmek istiyor. Ve ben sorumu soruyorum, sevgili insan Paul, bu neyi gerektirir? Neyi gerektirir? Düşlerden konuşmamızın nedeni bu. Bu ruhun düşü ve aynı zamanda insanın düşü. Neyi gerektirir?

Diğer tüm düşleri başınızdan atın dedim. Onlar anlamsızdı. Dikkat dağıtıcıydı. Enerji kaybıydı, zamanımı boşa harcamaktı. Atın onları başınızdan. Salıverin onları. Yalnızca gerçek düşler, insanın ve ruhun düşü. Paul’ ün düşü, Joanne’ın düşü, Terry’nin düşü, her kimse onun düşü. Tam şimdi, inanılmaz  bir dinamik meydana geliyor. Ve sevgili Linda, ruh bu bedene gelmek istiyor ve sen, “Sen’in hakkında berrak-net olmalısın.

Artık daha fazla hikâye yok. Bu asil hükümdarlıkta hikayelere yer yok.

Yalnızca deneyimler. Yalnızca gerçeklikler. Hepsi bu.

Derin nefes alalım. Derin nefes.

Ne oldu? Kahvemi kaybettim. Ne oldu şimdi? Fark eden var mı? Çok ilginç bir şey oldu. Evet.

ELIZABETH: Şey, ben bir değişiklik hissettim.

ADAMUS: Evet. Büyük bir değişim.

ELIZABETH: Evet.

ADAMUS: Neden?

ELIZABETH: Düşünmediğim ve hissetmeye izin verdiğim o yerdeydim, hissettim ve oldu.

ADAMUS: Önceden sıçrayan birçok enerji vardı. Kasıtlı, mikrofondan söylediğiniz, birçok zihinsel düşünce, birçok duygu vardı.  Bunların hepsi bir bakıma dikkat dağıtıcı. Ama siz onları tanıyordunuz. İçinizde, her biriniz içsel olarak  onları tanıyordunuz. Sizler-onlar değil-  sizler seslendiniz ve “Bu nereye gidiyor?  Bu…”  Biliyorsunuz ve bir yere kadar zihin biraz tatmin oldu, çünkü kargaşa vardı. Hareket ve kargaşa ve o bunu bir şekilde sever. Ama daha derinde olan bir şey “Bununla birlikte devam edelim” dedi ve gerçek olana doğru taşımak için hepinizi kullandı. Sonra da Linda’yı itici güç olarak kullandı. Teşekkürler Linda, çok güzel.(İzleyiciler alkışlarlar)

Şimdi devam ediyoruz.. Ohh. Zaman  hiç yeterli olmuyor. Devam ediyoruz.

Bir düş var… Bir düş. Onu bir an hissetmenizi istiyorum. Çünkü şu anda o çok yoğun.-ruhun düşü, en sonunda kendi içinde var oluyor. Bu BEN-İM ve burada oluyor. Fiziksel gerçeklikte. Neden? Çünkü ahhh o, çok zorlu.(Adamus kıkırdar) Çünkü çok gerçek, öyle hayal mahsulü, masal gibi bir şey değil. Burada meydana  gelebilirse!! Meydana geliyor… Görüyorsunuz.

Tuhaf bir biçimde söylersek, ruh(soul), -Ben-im- ,kendisiyle buluşmasında, önceden bazı deneyimlere sahipti. Eğer bu diyeceklerim size anlamlı gelecekse, sözünü ettiğim hemen hemen bir çeşit birleşme gibi, kendi içine derinden dalma ve kendisiyle kaynaşmaydı. Ama bu diğer alemlerde yapıldı, fiziksel olmayan eterik alemlerde.

Ruhun, Ben-im’le bu kendisiyle birleşmesinde, insan kavramlarıyla söylemeye çalışırsak, şüphe ya da  oldukça bir ahhh, tam bir tatmin olmama durumu oldu.  Şöyle dedi “ Hissetmeye… Gerçekten hissetmeye gereksinim duyuyorum. Bunu gerçekten hissedeyim ki, bu öyle gösterişsiz değil de büyük bir deneyim olsun. Ve işte buradasınız.

Ve eğer, bunu bu yaşamda halledebilirseniz, bu bedende, sahip olduğunuz bu kimlikte kristalize ederseniz…  Bırakın ruh tamamen bedeninize girsin, tam tatmin hissetsin, ahh, tam tatmin. Şüphesizce.. İşte buydu. Ruh kendi içine dalıyor.

Ruhun içimizde olma düşü, ruhun düşü ve hatırlamanın ve özün tamamıyla kendine geri gelişinin düşü, bilincinizin tamamı-insanın düşü-büyük düş. Ürkütücü bir düş, çünkü eğer olmazsa ne olur? Başaramazsanız ne olur? Başarısız olmayacaksınız. Başarısız olursanız ne olur ki?

JEFFREY: Önemli değil.

ADAMUS: Evet. Önemi yok.. Güzel yanıt.. Bir Adamus Ödülü, Linda.  Jeffrey’e bir Adamus Ödülü.

Önemli değil, çünkü başarısızlık üzerinde düşündüğünüz zaman, bu nereden geliyor?(İzleyiciler “Zihin” der.) Zihninizden ve gerçekten aslında geçmiş deneyimlerinizden. Çünkü “Oh, Bu yaşamda başaramadım,  biliyorsun.” diyor. Kaç kez başaramadınız?

LINDA: Oooh.

ADAMUS: Zihniniz kurguluyor. Önemli değil, çünkü bunlar insan düşünceleri. İşin içine tanrısal olan girdiğinde… tanrısal olan işin içine girdiğinde, başarı ya da başarısızlık diye bir şey yoktur. Yalnızca deneyim. Doğru ya da yanlış yoktur.

Derin nefes alalım. Zaman azalıyor. Hımm.

 

ESKİ PSİKOLOJİNİN ÖTESİ

Bütün bunları bağlayacak bir şey hakkında konuşmak istiyorum. Konuya devam edeceğiz. Bu sanki Jean ve Cauldre geçen gece telefonla konuşuyorlar gibi bir şey. Çünkü hepimiz rüya halindeyken bilincimizin içinde bunun hakkında konuşuyoruz.

İnsanların sorunları var. Evet.(Adamus ve izleyiciler kıkırdarlar) Evet ,derin sorunlar. Bu en temel ifadelerden biridir. Evet. Köşe başında ya da havaalanında durup ta, “Evet, insanların sorunları var.” gibi şeyler söylersen, bunun doğru olduğuna inanarak söylersen, insanlar senin akıllı olduğunu düşüneceklerdir.

İnsanların- benim değil - insanların sorunları var. İnsanların sorunları var. Diğer insanlar, onları tedavi etmeye çalışıyorlar ve bu çok işe yaramıyor. Hatta her geçen gün daha az işe yarıyor. Buna Psikoloji ya da Psikiyatri deniyor. Aynı zamanda eczacılıkta deniyor. Kimya yoluyla daha iyi bir hayat. Aslında değil. Buna işleri halletmek için hap vermek denir, çünkü eski Psikoloji işe yaramıyor.

Eski psikoloji zihne dayalıdır. Zihne dayalı ve belli bir dereceye kadar da geçmişin dar olan bakış açısına dayalıdır. Geçmiş hayatları dikkate  almakta başarısızdır. Evet, eski Psikoloji, ruhu dikkate almakta başarılı değildir. Bunu yapacağını da beklemiyorum zaten. Olayların, durumların çok dar haline bakar ve çok, çok da zihinseldir. Bu yüzden çok da iyi çalışmıyor ve bu bizi düş konusuna geri götürüyor.

Psikolojik sorunlarda, hepsi zihin odaklı olduğundan, bir sürü zihinsel işlem oluyor, düşünebiliyor musunuz? Zihin, bir dereceye kadar çok akıllıdır. Aynı şeyin etrafında daireler  halinde döner, döner ve adımlar attığını, bir şeyler üzerinde çalıştığını ve gelişme kaydettiğini hisseder,

Ama bu süre zarfında, gülerek “ Evlat, Ben onları aptallaştırdım. Onları aynı şeyin etrafında döndürüp, durdurdum” der. Zihin faaliyeti sever. Neden? Bu onu canlı tutar. Daima aynı şeyi, sakız gibi mekanik bir şekilde çiğneyip durur. Eğer düşünce ve duygulara saplanıp kalmışsa, işini yapmış hisseder.

Psikoloji zihne dayalıdır. Evet, büyük bir bölümü zihne dayalıdır. Ve evet, duygular diyeceksiniz, ama duygular zihinden gelir. Zihin - bazı derslerimizde anlattığımız gibi- hislerin, farkındalığın, bilincin ucuz taklitleri olan duyguları, onların yerini alması için yaratmıştır. Bilincin yerine koymak için… bilincin...

Ve zihin düşlere daldığında, çok çok karışır ve düşlerin peşine düşer. Düşler asla  bir gerçeklik olmazlar. Olan nedir? Arada sırada, sizi sadece, başka bir yerde ki düşte tutmayı devam ettirmek için, birazcık düşünüz gerçekleşse bile,  bu neye yarar ki! Onlar tezahür etmezler. Gelmezler.

İnsanların derin psikolojik sorunları olduğu zaman-kafaları karışmıştır ve ne yapacaklarını bilemezler. Duygu ve düşüncelerin keşmekeşi içindedirler ve artık işin işinden çıkamazlar. Bir psikiyatra ya da psikoloğa giderler ve ne olur? Zihinsel mastürbasyon içine girerler. Birbirleriyle karşılıklı mastürbasyon yaparlar ve sadece süreci başlatmış olurlar.

Ve bu, bir çare bulma hissi verir çünkü “Oh, sonunda bir şeyler çözülüyor” derler. Âmâ çözülmez. Gerçekten çözülmez.

İnsanın terapi yoluyla, belli miktarda şifa bulabileceği zamanlar vardır.,

Ama bunun terapi olmadığını söyleyeceğim. Bu gerçekte, o kişi ya da ruhun ya da her ne derseniz deyin, en sonunda “Bu oyundan yoruldum. Psikolog ne derse desin umurumda değil. Ben kendi dengeme kendim döneceğim” demesidir.

Şimdi uygulanmakta olan, tüm bu psikoloji oyunu, son derece zihinseldir. Biz, bunun ötesine “kendinizden” başlayarak gidebiliriz. Bu daima kendinizle başlar çünkü böyle başladığınızda dışarı çıkıp, bir kürsünün önünde durup, öğütler vermek zorunda kalmazsınız. Yalnızca onu ışıtır ve ışığı saçarsınız. Yeni Psikoloji, ben ona- trompet çalsın lütfen (izleyiciler ayaklarını yere vurmaya başlarlar) teşekkür ederim, teşekkür ederim.–Şefkat Psikolojisi diyorum. Şefkat Psikolojisi.

Bizim son rüya yürüyüşlerinden birinde yaptığımız buydu. Dinleyicilerin hayatlarında ki 18-24 yaşında oldukları zamana geri gittik.-Bu zaman aralığını bilerek seçtim- Geriye gidip, ziyaret ettik. İşlem yapmak, neyin yanlış neyin doğru olduğunu ortaya çıkarmak için değil ya da  size kimin yanlış yaptığını bulmak için değil.– Bu zihin psikolojisinin doğasında olan bir sorun –ama özü ziyarete gittik. Bir şeyi düzeltmeye, ya da onarmaya, sempati duymaya gitmedik, sadece ziyarete gittik.

Sempati şefkatten çok farklıdır. Şefkat 20-30 yıl önceki zaman dilimine, olmuş olan olaya geri gidebilir. Bu arada yeri gelmişken, çok ilginç, ben ’18-24 yaşlarına geri gidin ‘dediğimde, çoğu zaman insanlar “ Hatırlayabileceğimi hiç düşünmediğim, bir olaya geri gittim, kendimi o olayda buldum.” diyorlar. İlginç. Acaba, neden böyle. Çünkü onu düşünmüyordunuz ve çünkü gerçekte büyük bir olasılıkla o olay, düşünüp durduğunuz ve işlemden geçirdiğiniz olaydan çok daha önemli ve etkileyiciydi.

Geriye dönüp ziyaret ettiniz. Ziyarette ne yaptınız? Ne yaptınız? Yalnızca, şefkat içindeydiniz. Şefkat kabuldür. “Ohh. zavallı şey, bak sana neler olmuş” demek değildir. Bu zihin psikolojisidir ve gerçekten çok… bir noktada gerçekten çok zararlı olabilir. Cauldre söylememi istemiyor ama söyleyeceğim. Bundan hoşlanmıyorum. Bir noktada, çok çok zararlı. Ve biliyorum, şimdi birçok kişi tartışmaya girip “Yoo, gerçekten yardımcı oluyor” diyecekler.

“İnsanlar ofise gelip oturuyorlar ve sorunlarını konuşuyoruz ve çocukluklarına geri dönüyorlar” diyecekler. Gerçekten mi? Ve bu yardımcı mı oluyor? Çünkü bir sürü yeniden işlemden geçirme. Bu sanki temcit pilavı gibi aynı şeyi yapıp durmak. Ve çok zihinsel, çok zihinsel ve içinde şefkat yok. Duygusal ve zihni, ama gerçek şefkat yok.

Şefkat Psikolojisi, şimdi olduğunuz Ben-im den, sekiz yaşınıza ziyarete gider. Sekiz yaşınızdaki kendinizi ziyaret edersiniz. Bu sekiz yaşındaki size, hiçbir şey söylemek zorunda değilsiniz. Sadece orada olursunuz. Hiç bir şeyi onarmaya çabalamak zorunda değilsiniz. Sahte umut ya da sözler vermek zorunda değilsiniz. Sadece orada olursunuz.

Hayal edin… Tamam, hadi yalnızca yapalım. Güzel. 

 

ŞEFKAT PSİKOLOJİSİ

Derin nefes alalım. Güzel bir derin nefes alın, müzik yok, John. Sadece derin güzel bir nefes alın.

İşte buradasınız, mevcutsunuz, kristal varlığınıza giriyorsunuz. İster Coal Creek Canyon’da, ister şimdi ya da sonra dinliyor olun, burada,  bu Şaud’da mevcutsunuz. Bedeninizdesiniz. Duyumsuyorsunuz, hissediyorsunuz.

(duraklama)

Bu aslında İnanılmaz, ne kadar çok dikkat dağıtma ile uğraşmak zorundayım. Burada bir sürü sızlanma var. Kendinize izin verebilirsiniz.

Burada bilinçli, farkında bir varlık olarak, kendinize aniden genişleme izni verin, genişleme bedenden çıkacağız anlamına gelmiyor. Bu astral bir projeksiyon değil. Beden dışına çıkmak yok artık. Şimdi her şey bedene ve beden yoluyla geliyor. Ama genişliyoruz. Beden genişleyebilir. O sadece enerji… bilinç tarafından hareket ettirilen.

Şimdi, bedeniniz, varlığınız, ben-iminiz, sekiz yaşında olduğunuz zamana genişliyor.

(duraklama)

Ve orada kendinizle birliktesiniz. 8 yaşında ki kendinizlesiniz. Farkında olmak ve gözlemlemek dışında hiç bir şey yapmıyorsunuz.

(duraklama)     

Bir olay fark edebilirsiniz.8 yaşınızdaki eski bir duygu ya da travmayı fark edebilirsiniz. Bu pekaladır. Oh, onu hissedebilirsiniz ve bu hissetme de pekâlâdır. Ama orada ,işe karışmak için bulunmuyorsunuz ya da danışmanlık ya da terapi için.. ya da reiki, kristal uyumlama, herhangi bir şey. Sadece oradasınız.

Orada ışık saçan varlık olarak, kendinizlesiniz.

(duraklama)

Gözlemleyebilir ve olanı hissedebilirsiniz. .

(duraklama)

Ama hiçbir şeyi değiştirmeye çalışmıyorsunuz. İşte bu, arkadaşlarım, şefkattir. Şefkat, orada kendiniz için olmaktır.

Şefkat, her ne oluyorsa, devam etmesine izin vermenizdir. Şefkat, doğru ya da yanlış diye hiç bir şeyi yargılamamanızdır. Sadece oradasınız.

(duraklama)

Şefkat,sadece kendini kabul etmektir.

Şimdi, bazı komik şeyler oluyor. Şimdi orada 8 yaşındaki siz - sizin sekiz yaşınızda, hayatında bir şeylerden geçmekte olan siz-  birdenbire bir varlık hissediyor. Birdenbire şefkat ve sevgi denen bir şey hissediyor, birdenbire bir umudu oluyor.

Kaybolmuş ve yalnız hissetmiyor. Sekiz yaşındaki biri, bu durumu nasıl tanımlayacağını bilmez. Buna melek ya da aziz diyebilir ya da iki yaşlarında alışkın olduğu ruh arkadaşlarından biri diyebilir. Ama bir şeyler hissediyor.

Ve bir şeyler hissederek, o travma noktasında, orada olan ne  kadar sıkışmış enerji varsa, onlara özgür olma izni veriyor. Sekiz yaşında meydana gelmiş olan o olaya ait algısını, 20’lerinde, 30’larında ve 40’larında da sürdürmüş, o algıyı tutup şimdiye kadar sürdürmüş. Şefkatiniz,-yargısız geriye giden şevkatiniz-8 yaşında ki çocuğa dokundu. Bu şefkat, olayın doğrusal sonucunu değiştirmeye gerek duymaksızın, algıyı değiştirdi. Sevgi, şefkat ve ders.

Bu sevgili arkadaşlar, Şefkat Psikolojisidir.

Bir sonra ki adım. Siz, burada insan olarak, Coal Creek’ de iskemlelerinizde oturanlar, ya da izleyenler ,şimdi hangi yaştaysanız, basitlik ve berraklıkla derin bir nefes alın….Ve kendinize hissetmek  için izin verin.

(duraklama)

Burada bir şey var. Bu ben değilim. Bu “Onlar “ ya da “Onların” değil. Bu sizsiniz ve şefkatli ruhunuz

(duraklama)

Bazıları, onun gelecekten geldiğini söyleyecekler. Bu gerçekten önemli değil. Ama o yargısızca burada. O burada kendini, yalnız olmadığını, hatırlatıyor. O burada, kocaman bir gülümsemeyle “İnanılmaz değil mi? Her şey yolunda gitti.” diyor. Hatta size rağmen, yolunda gitti. Şüpheye, sınırlara, korkulara rağmen yolunda gitti.

Şimdi insan zihniniz “Evet, ama sen nereden geliyorsun? Gelecekte ne kadar öteden geliyorsun? ”diyor. O şefkatli ruh(soul) “Bu gerçekten o kadar önemli mi? Buradayım. Ben o benim.” diyor.

(duraklama) 

Ne gerekir? Özgürlük için ne gerekir? Berraklık-netlik ve şefkat.

Özgürlük, savaşarak girip, çıkış bulabileceğiniz bir şey değil.

Özgürlük başarı belgeleriniz ile kazanabileceğiniz bir şey değil.

Düşünerek girebileceğiniz bir şey hiç değil. Ne kadar çok düşünürseniz, o kadar az özgürlük. Özgürlük şefkattir. Sekiz yaşındaki halinize geri gidip, ziyaret eden sizdiniz.

Şimdi, ruhunuz sizi ziyaret ediyor. Hepsi aynı şey. Hepsi aynı şey.

(duraklama)

Bununla derin bir nefes alalım. Işıkları kapatalım, lütfen. Şimdi bir sonra ki bölüme  geçelim.

Tam şu anda enerji çok güzel olduğundan, bir merabh yapmak istiyorum. Bir merabh. Merabh oturduğunuz yerden gerçekleşmesine izin verdiğiniz bilinçte olan değişimdir. Onun hakkında düşünmek zorunda değilsiniz. Onunla mücadele etmek zorunda değilsiniz. Bununla derin bir nefes alın. Işıkları sönük tutun lütfen. Sadece onunla olacağız, ona izin vereceğiz.

Derin bir nefes alalım. John, fon için biraz müzik.(Müzik başlar; The Water Garden” “Aquaria albümünden – A Liquid Blue Trancescape”   Diane Arkenstone)

Bir merabh, müziği ve beni dinliyor gibi yapmanız ama gerçekte tüm kargaşayı durdurmanız ve şefkatte olmanızdır. Şefkat izin vermektir. Şefkat yüzünüze kocaman  bir gülümseme kondurma halidir. Kocaman aptal bir gülümseme, bu şefkattir. “Neden gülümsediğimi bilmiyorum. Bir neden  mi olması gerek?” dersiniz. Bu duruştur.

Bildiğiniz gibi, insan da, beden de, bir hayli yorulmuş halde. Yorgun. Ve ne yapıyorsunuz? Beden yorgun ve siz çözmeye, anlamaya, işin içinden çıkmaya çalışıyorsunuz. Ben bu noktayı hala anlamaya çalışıyorum.

(Adamus kıkırdar.).

Bedeniniz yorgun. Yaşlanıyor. Bunu ben demiyorum, siz söylüyorsunuz. Ben sadece sizin sözlerinizi tekrar ediyorum. Beden çok kırılgan halde. Mm, mm, mm

Özellikle, şu hassaslık dediğinize sahip olanlarınız. Çoğunlukla dengede değilsiniz. Kendinizden başka her şeye, herkese hassassınız.

Beden herkesin çöpünü topluyor, bazen de gerçekten bunu istiyorsunuz. Başkalarına ait şeyleri doğrudan bedeninize alıveriyorsunuz.

Beden. Off’! Nasıl uyuyacağını unuttu. Beden zaman zaman inciniyor.

Bedenlerinizdeki enerjiye baktım. Korkuyla çok kilitlenmiş durumdasınız.- kendi kendinden korku, biraz ilginç - ama beden gerçekten yorgun… Kuvvetten düşmüş. Öyle ilginç bir dinamik var ki, öyle berbat bir inadınız var ki, durup dinlemeden önce sadece çöküp kalıyorsunuz.

Bu inadınızdan dolayı ”ruhun size gelmesi düşüne” kendinizi bırakmadan önce, beden çok yorgun düşmüş oluyor.

İnsan fiziksel bedeni yorgun olsa bile, Kristal Ben-im bedeniniz, Ruh(soul) bedeniniz yorgun değildir. Ruh bedeniniz yorgun değildir. Size enerji ile dolu olarak gelir.-sınırsız enerji. İnsan yorulmuş, beden eskimiş olabilir, âmâ ruh(soul) öyle değildir. Ruh(soul) yaşsızdır.

Onun deposu bitmez. Bu beden, bu kristal beden ,sizin fiziksel bedeninize giriyor..

Kristal bedeninizi davet ederken, yorgunluğu, hastalıkları, ağrıları ve acıları bırakın gitsinler. Kristal beden, asla insan bedeni gibi yorulmaz. Neden? Çünkü onun bağlı olduğu bir zihni yoktur.

(duraklama)

Kristal beden, gerçekten, asla yaşlanmaz.

(duraklama)

Kristal beden, zarifçe, zarifçe, rüya yürüyüşçüsü bir üstadın şefkatiyle birlikte, tam şimdi, size geliyor.

(duraklama)

İnsan zihni, ohh, çok karışıktır. Kendi içinde öyle döner durur ki, yalnızca günün üstesinden gelmeye çabalar, anlamaya çalışır. Hikâyelerle çok dolu ve aslında, benim kanaatimce, deneyimlerinin çok sınırlı algısı içinde. Başka bir anlatımla, gerçek yerine, korkularla dopdolu. Bu zavallı zihin biraz, korkmuş tavşancık gibi sert davranma gayreti içinde.

(duraklama)

Zihin, kendi içinde sarar, sarar, sarar ve çaresizce çözmeyi ister. Ama nasıl yapacağını bilmez ve sarmaya, daha sıkı, daha sıkı  sarmaya  devam eder.

Tanrısal zeka asla sarmaz. Tanrısal zeka berraklık, basitlik ve kolaylıktır.

Tanrısal zeka, her şeyi bilme gereksiniminde değildir. Çünkü Ben-im’in de, gereksinimi olan her şeyi bileceğinin farkındadır.

İnsan zihni karışıkken, oradan oraya, çaresizce, yanıtlar arayarak koştururken, tanrısal zihin devreye giriyor..

(duraklama)

Tanrısal zihin, insan zihninin gerilimlerini, sıkıntılarını, karışıklığını gevşeterek ve bunu büyük bir neşeyle yaparak, bu gerçekliğe geliyor. Bunu inanılmaz bir şefkatle yapıyor. Sadece, bir an için, sessiz olmanıza gereksinimi var.

Tanrısal zekâ billur gibidir, berraktır. Onun yapısı sürekli özgür ve akışkandır. Deneyimlerine izin verir ama onlara takılıp kalmaz. Tanrısal zihin bu rüya yürüyüşünde, merabh… size geliyor ve merak ediyor. İnsan zihni ne zaman yorulup, sadece izin verecek diye merak ediyor. İnsan zihni ne zaman kendi içinde dönüp durmayı bırakıp, sadece izin verecek.

(duraklama)

O burada. Başka bir yerde değil. O uzak bir düş değil. O burada. Şimdi, ne gerekecek?

Şefkat……….

(duraklama)

Derin bir nefes ve şefkat… ve berraklık.

(duraklama)

İnsan kalbi- siz ona hisleriniz diyor olabilirsiniz- kalp,  bir çok biçimde ihanete uğramış, yüzüstü bırakılmış, umutları yok olmuş ya da başkalarınca çalınmış, hissediyor. İnsan kalbi, başkaları tarafından çiğnenmiş, çoğunlukla da kendi kendini çiğnemiş hissediyor.

Oh… Onun en çok istediği… O, siz ve diğer herkes, onun yumuşaklığını bilsin istiyor. Sevgisini, hayat isteğini bilsin istiyor. Ama ne zaman açılsa, saldırıya uğramış olduğunu hissediyor.

Ve insan kalbi kapanmış… sessizleşmiş… hüzünlenmiş…

(duraklama)

O tanrısal kalp, o, Ben-im. O açık. O canlı. O ihaneti bilmez, asla da bilmeyecek.

Çiğnenmiş ya da çalınmış olmayı bilmez ve hiçbir zaman, hiçbir şekilde bilmeyecek.

Bu insan kalbi, gerçek açıklık ve sevgiyi hissetmeyi çok istiyor.

Ve Tanrısal kalple, bu yeniden olabilir.

Ben-im; Tanrısal kalbiyle, tanrısal zekasıyla, kristal bedeniyle, berrak, enerji dolu ve lekesiz. O her zaman berrak, enerji dolu ve saf kalacak. Bu rüya yürüyüşünde, o size geliyor.

Tüm zamanların başından ya da gelecekte bir noktadan gelip gelmediğinin bir önemi yok. Nasıl geldiğinin bir önemi yok, ama o burada.

Değerli ya da hazır olduğunuzu düşünüp düşünmemenizin  de önemi yok. O biliyor, siz biliyorsunuz, öylesiniz.

(duraklama)

Kim olduğunuzun bu  güzel yeniden bağlantısıyla birlikte, derin bir nefes alın.

Ne gerekiyor?

Daha fazla ıstırap, daha fazla başarısızlık, daha fazla yorgunluk, uykusuz geceler, kötü deneyimler  gerekiyor mu? Gerekmemeli. Biz şimdi yeni bir çağdayız. Biz şimdi yeni bir duruştayız. Gerekmemeli.

(duraklama)

Artık daha fazla ıstırap ya da mücadele olmamalı. Her ay toplandığımızda, içinden geçtiğiniz zorluklardan değil, sadece ne kadar izin verdiğinizden  söz etmeliyiz.

Derin nefes…

Geçmiş, şimdiki, gelecek zamandan ve şimdiden, kendinizi ziyarete geldiniz. Kristal özünüz, size, sizinle bedenlenmeye, bu yorgun bedene, bu karışık zihne, kırık kalbe, Ben-im’e geri geldi.

(duraklama)

Ne gerekir? Sadece bu basitlik. İşte bu kadar. İşte bu kadar.

Birlikte derin bir nefes alalım.

(duraklama)

Nazikçe, nazikçe, yuvaya gelmenize izin verin.

Ona doğru ilerlerken, düşünmek yok.

Artık onun hakkında sadece düş kurmak yok. Bütün bunları başka bir yerlerde, tutmak yok.

Bu kadar basit. Gerçekten, bu kadar basit.

Yapacak çok şeyimiz var, eğlenecek çok şeyimiz var. Bu berraklığı ve şefkati içimize alalım ve geliştirelim.

Bazen böyle toplandığımızda, ben biraz direk ,kışkırtıcı ve son derece cazibeli !!   (Birkaç kişi kıkırdar.) olabiliyorum. Böyle toplandığımızda, ben buna Makyo, makyo demeyi seviyorum. Ama bir ruhsal adım daha atmak için yorgun olan sizler, sizler bunu istediniz. Artık, başka adımlar atmayalım.

Derin bir nefes alalım, ışıkları tekrar açalım ama çok yumuşak bir halde kalalım

Bu toplantı sona ererken, size bazı haberler vereceğim ve biraz nefes yapacağız.

Güzel, derin bir nefes alın.

Bakın, ruhunuzun bu inanılmaz şefkati ve ruhun, geçmiş, şimdi, gelecek zaman ve şimdide sizi ziyarete gelmesi çok gerçektir. Çok gerçek. Ama yine de bunu düşünmeyin desem de, düşüneceksiniz. Buradan eve gittiğinizde “Şimdi, bunu tekrar yapmayı deneyeyim.” diyeceksiniz. Bu sadece izin vermektir. Sadece izin verin. Bu, bir dizi adımlar değildir.

Düşleriniz hakkında konuşurken… şu hafif müziği, kapatabilirsiniz.(Bazıları gülüşür.)

 

ÖZGÜRLÜK DÜŞÜ

Düşlerden konuşurken, bir şeyden söz etmek istiyorum. Düşlerin birçok, birçok düzeyleri vardır. Ben burada özgürlük düşünden, Ben-im ‘in; kristal varlığıyla ve biyolojik varlığıyla bütünleşmesi; tanrısal  zekası ve insan zihniyle  bütünleşmesi, hepsinin birlikte bütünleşip, bedenlenmesi düşünden, bahsediyorum. Sizin özgürlük düşünüzden söz ediyorum. Sizin özgürlüğünüz.

İlginç. Dünya şu sıralarda çok ilginç. Biz birkaç yıldır özgürlükten konuşuyoruz. Soru hala duruyor: İnsanlar gerçekten özgürlüğe hazır mı? Yoksa sadece biraz daha iyi, yeteri kadar, ya da, yeteri kadardan biraz daha fazla mı istiyorlar? Bu güzel soru ve bu çelişki tüm dünyada, her yerde. Mısır’dan, Birleşik Devletler’e, Güney Amerika ‘ya kadar, her yerde patırtı çıkartıyor. Gerçekten, şu sıralar dünyada olanların dinamiği özgürlük hakkında. Dini özgürlük, seksüel özgürlük, kalbin ve ruhun özgürlüğü, bir kadın ya da erkek olmak özgürlüğü. Ben-im olma özgürlüğü.

Eğer dünyanın sorunu ne ve neyle karşı karşıya diye sorarsanız, bizim bakış açımızdan, dünya, kendisinin özgürlük sorununun içinde. Ve her ay asil krallıklarında bir araya gelen bir grup insan var, ahh, “Evet, özgürlük benim seçimim.” diyen bir grup insan var. Yolları boyunca karşılarına,  meydan okumalar, engeller çıkmaya başlıyor. Ama onların, özgürlük için, ateşli tutkuları var.

Bir nokta daha Ah, evet. Bugün kısa kestim. Bir nokta daha.

 

IŞIKLANDIRILMIŞ SERBEST DÜNYA BANKASI

St.Germain Dünya Kredisi denen- siz öyle diyorsunuz - bir şey var. Ooh. St.Germain Dünya Kredisi. Bunun üzerine birçok hikâyeler anlatılıyor ve bir dereceye kadar da doğruluğu var… Bu aslında…. Tam ismi St.Germain Dünya Kredisi değil. Olsa güzel olmaz mıydı? Ama değil. Bazıları böyle diyor. İnanabiliyor musunuz, bazı insanlar benim güzel adımı kullanmaktan hoşlanıyor. Hımm.

Bir dereceye kadar doğru. Çünkü ben –nasıl söylüyorsunuz- Bolluk Bankası olarak başlayan bir grubun parçasıydım. Gerçek adı, Işıklandırılmış Serbest Dünya Bankasıydı. Bu ne anlama geliyor? Uzun zaman önce ben, siz ve bir grup başkaları, gerçek kristaller, değerli mücevherler-elmaslar ve yakutlar, safirler, zümrütler, güzel mücevherleri aldık ve “Biz bunları gerçekten Dünya’ya yerleştireceğiz, çok iyi korunmuş mağaralara, büyük kovuklara yerleştireceğiz” dedik. Biz bunları Dünya’ya yerleştireceğiz. Çünkü –gerçekten, çok güzel görünüyorlar-çünkü  çok miktarda enerji niteliği tutuyorlar.” dedik.

O zaman bu çok kıymetli kristal mücevherler zulasını- çok sayıda çeşitli zulaları-bazıları bu gezegenden bile olmayan, gerçekten yaratılışın çok şaşırtıcı başka yerlerindenler gelen zulaları- dünyada belli mağara ve oyuklara depoladık. Ve biz bunları doğru zamanda, çok boyutlu tanrısal enerjileri  getirme, topraklama mekanizması olarak kullanacağız dedik. Ve bu olduğunda, büyük bir bolluk olacak dedik. Hazır olan, istekli ve becerebilir olanlar için kendi kristal Ben-im’leriyle bütünlenmiş ya da en azından onu bedene getirme sürecini başlatmış olanlar için, sınırsız enerji bolluğu olacak, dedik.

Bu  daha büyük, daha zengin olmak isteyen insanlar için düzenlenmedi. Sadece, daha fazla insani zenginlik isteyenler için işlemeyecek- bunu tekrar hatırlatmam gerekiyor- bu tür insanlar için işlemeyecek. Âmâ kendi kristal bilincini getirenler için, bu mümkün olacak. Buna neredeyse sınırsız ödenek diyebilirsiniz. Bağlı olan enerji miktarı ise inanılmaz. Üstesinden gelebilmeye hazır hissedenlere, projesi olanlara, uygun ve hazır durumda.

Proje, yalnızca ödenmemiş faturalarınızın ödenmesi değil.(Bazıları kıkırdar) Proje, bir şey yaratmak istediğinizi söylemektir. Düşlerinizi gerçekliğe getirmeye başlamak istiyorsunuz ve bunun için bolluğu getireceksiniz. Bu mümkün olacak. Bir komiteden geçmek zorunda kalmayacaksınız. Bankacılar yok. Bu ışıklandırılmış fonun güzel olan tarafı, kendiniz gidip, istediğiniz kadar alıyorsunuz. İnanılmaz değil mi? Kredi hesabı yok. Hayır. Hiç biri yok. Sizi geri çevirecek bir komite de yok. Gidiyorsunuz ve istediğiniz kadar çekiyorsunuz. Güzel olan şu ki, asla geri ödemek zorunda değilsiniz.

Şimdi, kulağa hoş geliyor değil mi?

İnternette  şimdiden  flaş oldu bile. Ohh, e-postalar gidiyor. Ama düşlerini bütünlemeye hazır olmayanlar, Ben-im ‘i getirmeye hazır olmayanlar için bu işlemeyecek. Her şeyden önce, asla yerini bulamazlar. İkincisi, bulsalar bile, bağlı enerjiler, güçlerini ortaya çıkarmaktansa, zayıflıklarını  ortaya çıkarır. Doğrudan doğruya, onlara  karşı işleyeceklerdir.

Bu konuda, gelecek toplantıda daha çok konuşacağız. Çünkü Cauldre’ye erken bitireceğimizi söyledim. Saat beş civarında toparlarım dedim.

Sizin için kullanımınıza hazır. Şimdi ben, 9000 soruyu duyabiliyorum bile. “Bana nakit mi, çek olarak mı gelecek? Işıklandırılmış Serbest Dünya Bankası’na yazılmış çek hesabım mı olacak?”

LINDA: Kime e-posta atmalıyız?

ADAMUS: Kime e-posta atmalıyız? Evet. Linda. (Gülüşmeler.)

Birkaç şeyi daha belirteyim, tartışmaya gelecek ay devam edeceğiz .Bu dinleyici sayısını arttıracak.!

Birkaç şey daha. Gidip, istediğiniz kadar çekersiniz .Borç yok, faiz yok, geri ödeme yok. Ama kullanıma koymak zorundasınız. Onunla bir şey yapmak zorundasınız. Düşlerinizi - başkasının düşlerini değil - tezahür ettirmek için bir şey yapmak zorundasınız. Dünyayı kurtarmak değil. Böyle bir şey için işlemeyecektir. Bu sizin için. Bu sizin için bir armağan ve herkes için çok var. Ama başkalarını biçimlendirmek  için kullanılmamalı.

Şu andan  itibaren-Şefkat Psikolojisi’ni unutmayın. Hayatınızda ki insanlara bunu, biraz şefkat içinde olarak uygulayabilirsiniz.

Buna bağlı enerjiler,  Baş Melekler tarafından destekleniyor. Baş Melekler, Yeni Dünya’da, bir çeşit geçici olarak ikamet halindeler. Yüz kırk dört bin  Baş melek, aynı zamanda bir arada toplandılar. Neden? Bu, Baş Melekler Düzeninin ilk yaratılışından beri ilk defa oluyor. Niye hepsi oradalar? Ne yapıyorlar?

Yeni dünya ile eski dünya arasında ki dengeyi  anladılar - buna da gelecek toplantıda değineceğiz - neler olup bittiğine ve dinamiklere.. Köprüyü inşa etmeye yardım ediyorlar. Onlar, eski ve Yeni Dünya arasına kemer biçiminde  köprü yolu yapıyorlar.. Geri çekilmeleriniz için destek verip, bir denge tutmaya yardım ediyorlar. Onlar, takım olarak, sizin ve projelerinizin ilerlemesi ve enerjileri dengede tutmak için yardım ediyorlar.

Aslında, Baş Melekler Düzeni - tüm Baş meleklerden oluşan –ohh, nasıl dersiniz?

Neredeyse kendilerini yeniden yaratıyorlar, kendilerini taklit ediyorlar, yenidünya düzeni olarak değil, Yeni Dünya’nın düzeni  olarak. Bu bir komplo değil, bir destek mekanizması.

Bu arada içinizden bazıları. St Germain Dünya Kredisi ile ilgili e posta ya da bilgiler alıyor olabilir. Bunlar, kısmen doğru.  Uzun zamandır geliştirilmekte olan, böyle bir yatırım mevcut. Ama bankada altın olarak değil. Bu yatırım, Dünya’da mevcut olan gerçek kristaller, kıymetli taşlar - onları insanların çalmasından korumak da gerekmiyor çünkü böyle bir şey yapsalar bile, işleri rast gitmez -  bulundukları yerlerde, ışık saçıyor ve boyutlar arası enerjileri çekiyorlar.

Şu sırada St.Germain Dünya Kredisi, borçlarınızı, faturalarınız ödemeye yardım edecek mi? diye bir  çok e-posta dönüp duruyor. Bu St. Germain’in söylemi gibi mi? (İzleyiciler “Hayır” der.) Hayır. Hayır. Biz, sadece para vermeyeceğiz.- evet, görüyorsunuz, bugün kısa tutuyorum.- Amaçsızca para dolaştırmayacağız, çünkü her şeyden önce biz birbirimizi tanıyoruz. Yani, ben sizi tanıyorum. Eğer, birdenbire tüm borçlarınızı ödeyecek  miktarda  paranız olsaydı, ne yapardınız? ( Birisi harcarım der)Tekrar borca girersiniz. (Bazıları kıkırdar.)

SART: Ama her şey meydanda!

ADAMUS: Meydanda olan her şeyi satın al, evet ve yine borca gir. Eski hikayeyi duymuşsunuzdur;

Zengin insanların elindeki tüm para alınıp, fakir insanlara verilseydi, iki yıl içinde zenginler parayı geri alırdı. Bu bir davranış biçimi, tutumdur. İster zengin ol, ister fakir ol, bu bir tutumdur. Bu fon, bu ışıklandırılmış fon-  illuminati değil,( İlluminated –ışıklı sözcüğü ile benzerliğinden kelime oyunu yapıyor.) ve ben onun hakkında, hiç bir lanet komplo hikayesi duymak istemiyorum.

( Gülüşmeler)  O, ışıklandırılmış, ışık saçan. O, kullanıma hazır, uygun halde.

Ve gelecek toplantıya kadar olan zamanda, düşleriniz neler olacak? Onları buraya getirmek için ne kadar yeterli cesaretiniz olacak? Çünkü bunun için enerji desteği var. Biraz korkutucu olabilir. Düşleri, orada bir yerde tutmak, daha kolaydır. Ama arkadaşlarım, derin bir nefes alalım, şimdi zamanı geldi.

Düşleriniz ve Işıklandırılmış Serbest Dünya Bankası ile ilgili olarak düşündüğünüzde  - enerjiler, düşlerinizi destekliyor - Siz biraz korkmaya başlıyor ve  “Ohh, ne düşleyeceğimden emin değilim, ya elime yüzüme bulaştırırsam” demeye başlıyorsunuz. Durun bir dakika, derin bir nefes alın ve unutmayın ki,

Tüm yaratımda her şey yolunda.

Teşekkürler, gelecek toplantıya kadar, teşekkür ederim.

 

 

 

 

 

 

KIRMIZI ÇEMBER MATERYALLERİ

Özgürlük Serisi

ŞAUD 5: “Ruh’un Düşü “ – Geoffrey Hoppe kanallığıyla ADAMUS mesajıdır

2 Şubat  2013 tarihinde Kırmızı Çember’e sunulmuştur.

www.crimsoncircle.com/www.kirmizicember.com

 

 

Ben o benim, egemen alandan Adamus.

 

Toplantımıza hoş geldiniz. Yüksek aydınlanma hükümdarlığına  hoş geldiniz.(Bazıları kıkırdar.) Burada bulunanlar ve bizi dinleyen her biriniz, geçmişte kraliyet  hükümdarlıklarındaydınız. İşte biz şimdi, burada krallar kraliçeler, dükler düşeslerle dolu  aydınlanma hükümdarlığındayız. Özgürlüğün, aydınlanmanın prens ve prensesleri ile bir aradayız. Terimi biraz şaka yollu ifade ediyorum ama ciddiyim çünkü geçmişte hepiniz, hükümdarlıklardaydınız.

 

Bu çok özel bir toplantı, her ay bir araya geldiğimizde, asillerle bir araya geliyoruz, aydınlanmaya yön verenlerle, biçim getirenlerle, bu yeni çağda aydınlanma bilincine rehberlik edenlerle bir araya geliyoruz. Özgürlük Krallığında-aleminde- bu asil aydınlanma hükümdarlığı. Hımm?  Ahhh!!  Evet, ( İzleyiciler onaylar) O zaman hoş geldiniz. Majesteleri.( Adamus, Linda’ya hitap ederek kıkırdar.)

 

DÜŞLER

 

Son toplantımızda düşlerden söz etmiştik. Bir düşünüz, bir vizyonunuz, bir özleminiz varsa, ya onu buraya getirin ya da bırakın gitsin demiştim. Hım. Zor iş. Zor iş, çünkü bu –öteki-  çoklu boyutlardaki düşlere sahip olmak, bir biçimde sizi rahatlatıyor ve huzur veriyor. Bu düşlere oralarda sahip olmanız, bu gerçeklikte ki dramlar, travmalar ya da zorluklara tabi olmayacakları için, size bir biçimde rahat geliyor. Onun için size, bunları  ya gerçekleştirin ya da bırakın demiştim.

 

Onları oralarda bir yerde tutmak büyük enerji kaybı. Aynı zamanda büyük düş kırıklığı. Ve  bu,   bir biçimde içinizde  bölünme de yarattı. Çünkü bir yanda günlük gerçekliğiniz, bir yanda düşsel-hayal dünyanız. Artık bunları bir araya getirme zamanı. Eğer düşleriniz, özlemleriniz, vizyonlarınız, kalbinizin arzuları olacaksa, kahretsin ya onları buraya getirin ya da bırakın gitsinler. Böyle farklı iki durumda olunca veçhe oluşturuyorlar. Oh. ne hoş..Eveet. sütlü kahve, lütfen. Ah, evet.

 

LINDA: Memnuniyetle.

 

ADAMUS: Evet, şekersiz..

 

LINDA: Oh, Hayır, sana şekersiz mi? Ohh.

 

ADAMUS: Ben zaten yeterince tatlıyım.

 

LINDA: Ohhh.

 

ADAMUS: Ama çabuk ol, çabuk ol, Linda. Az sonra, etrafta dolaşmak için mikrofon lazım. Daha çabuk, daha çabuk.(Gülüşmeler) Ooh. Linda buna alışkın. Hep Cauldre’yle yaşıyor. (Adamus ve dinleyiciler kıkırdar.) Düşler, harika şeyler. Ama size bağlı durumdalar, buraya getirmeye başlamanız için size gereksinimleri var. Anlayabiliyor musunuz,, Ne kadar çok insani düş diğer alemlerde (oralarda)  bir yerlerde, başka yerlerde. Bu, diğer alemlerde çok fazla trafik sıkışıklığına yol açıyor. Çok fazla sayıda hayal, çok fazla. (Linda kahve getirir.) Teşekkürler.

 

LINDA:  Çok sıcak mı ?

 

ADAMUS:  Hiçbir şey benim için çok sıcak değil. (Güler) Canım, seni mi kahveyi mi kastediyorsun? (Gülüşmeler, Adamus kıkırdar)

 

Nerede kalmıştık? Düşler. Düşler.

 

Oralardaki  muazzam sıkışıklığı anlaya biliyor musunuz? Anlaya biliyor musunuz?

(Konuşma kürsüsüne doğru gider.) Teşekkürler. Kendim yapabilirdim. (Adamus kıkırdar.)

 

Bu gece, kaç  çocuğun  daha iyi bir hayatın, daha iyi bir eğitimin, daha iyi yiyeceklerin, daha iyi ebeveynlerin, her şeyin daha iyisinin hayalleriyle uyuyacaklarını anlayabiliyor musunuz? Kaç tane yaşlı insanın “daha iyi bir hayatları olmuş olsaydı, daha fazla şey yapmış olsalardı” nın hayalleriyle uyuyacaklarını anlayabiliyor musunuz? Ve yaşlandıkça en çok da, geçişlerini yapmaya başlayacaklarını bildikleri için, kendilerine  - Şimdi, buraya  uygun durumumu  almalıyım -  “Keşke yapmasaydım” derler.  Ne  yapmasalardı  Jane? –‘Hayatımda bu kadar çok …’ Nee?

 

JANE: Oh,  Üzülmeseydim.

 

ADAMUS:   Üzülmeseydim. Sıyrılabileceğinizi sandınız! (Gülüşmeler) Yalnızca bir ay atlattınız. Böylece  daha çok üzülebilir ve gelip size bunu sorabilirdim.( Adamus ve dinleyiciler kıkırdarlar) Söyledikleri budur. “Bu kadar çok üzülmeseydim” derler. Öyleyse lütfen 72 yaşınıza gelince, gitmeye hazırlanırken, bu diyaloğu yapmayalım. “Dinleyin, bu üzüntüyü ben şimdi burada bitirdim. “Oh! 72 yaş ve hiçbir şeye üzülmemeliyim” derler.

 

Ama üzülürler. Yatağa yattıklarında “Keşke hayatımda  hiçbir şeye üzülmekle vakit geçirmeseydim, sınırlamalarla ve başkalarını dinleyerek hayatımı geçirmeseydim” derler.  Ölümden önce en çok düşünülen şeylerden biri budur. Hımm, hımm.

 

Bu gece, bir çok insan yatağına uzanacak ve hayallere dalacak. Daha iyi bir hayatın, kendilerini daha iyi anlamanın, diğerleriyle daha iyi ilişkilerin düşlerine  dalacaklar. Gerçekten yapmayı sevecekleri şeylerin, bu bir proje, bir yaratım, diğerlerine yardım olabilir, bunların hayallerine dalacaklar ve ertesi gün uyandıklarında, günlük rutinlerine geri dönecekler ve her şeyi eskisi gibi yapmaya devam edecekler

 

Şimdi sizin gibi asil varlıklardan oluşan bu  çok özel grupla, buna köprü oluyoruz. Geçen ay konuştuğumuz gibi bu düşleri buraya getiriyoruz. Sadece, gerçekten, gerçekten, gerçekten  tezahür ettirmek istediğiniz düşleri getiriyorsunuz. Diğerlerini bırakın, gitsinler. Sadece göze aldığınız düşleri -cesaret ettiklerinizi – getirin. Ohh! Seni yeniden  görmek güzel sevgilim.( Edith’e hitap eder, elini öper ve izleyiciler alkışlarlar.)

 

EDITH: Teşekkürler.

 

ADAMUS: Tanrısal görünüyorsun. İlahi. Tanrısalsın.

 

Böylece bu, asil hükümdarlıkta yaptığımız şeylerden biri. Bu hoşuma gidiyor. Ben hükümdarlıkları -hayli uzun bir süre boyunca- severdim. Bazı garip tutumları vardı, tabii, ama ahhh..Öyle gösteriş, öyle eğlence , öyle yönetim yönergeleri ..vardı ki. Sen de onlardan biriydin.(Linda’ya söyler. Linda kıs kıs güler, Adamus kıkırdar ve Linda güler.)

 

Böylece, gerçekten tezahür ettirmek istediğiniz düşleri buraya getirmek ve onları tezahür ettirmek, gerçekleştirmek, üzerlerinde ısrar etmek için yeterince cesaretli olmaktan söz ediyoruz.

 

Bu kulağa  hoş gelse de, biraz da korkutucu olabilir. Geçen ay konuştuğumuz gibi, bazen düşleri öte alemlerde bir yerlerde tutmak daha kolaydır. Böylece sizi asla düş kırıklığına uğratmazlar. Ve düşlerinizi hiçbir zaman, bu gerçekliğin sertliklerine tabi bırakmak zorunda kalmazsınız. Böylece, hep hayal kurabilir ve gerçekten bu hayallerle yüzleşmek  zorunda kalmazsınız.

 

Bu, şu soruyu getirir. Düşünüz her neyse, ilk olarak onu niye düşlediniz, düşü niye kurdunuz?  Yüreğinizden gelen bir tutku muydu? Zihniniz için bir avuntu muydu?? Ruhunuzun çok, çok derininden mi geliyordu, ruhunuz bu düşü, bu gerçeklikte deneyimlemek mi istiyordu? Hayaliniz neydi? Nereden geliyordu? Öyleyse bu soru bizi, bunun tutku hakkında olduğuna götürüyor. Tutku.

 

Gerçekliği yaratan zihin değildir. O kadar. Gerçekliği yaratan düşünceleriniz değildir. Zihniniz, gerçeklikle nasıl baş edeceğini bilir. Gerçekliğin belli veçhelerinden nasıl kaçabileceğini bilir. Ama zihniniz gerçekliği yaratmaz.

 

Son 80-100 yıldır, böyle olduğunu düşünmek, çok popüler oldu. Ama anahtar sözcük “düşünmek “.Tüm bu- aranızdan bazılarının da katıldığı-  zihin kontrolü, zihnen yaratma sınıfları eğer bu kadar etkili olsaydı, zaten bunlara gerek kalmazdı. Herkes bunlara katılır ve istediklerini yapıyor olurdu. Ama zihne ait bu şeyler, zihninizden geçen düşünceler, tutkuya sahip değildirler.

 

Buradan ( Kalbi gösterir.) bazen ruhtan, bazen özden, bazen ruh-özünüzden gelen, gerçek özlemler, düşler vardır ki,  tutkuyla birlikte gelir ve işte bu tutku, bu düşleri bu gerçekliğe getirir.

 

Bu tutku, engelleri ortadan kaldırır. Düşleri bu gerçekliğe getirirken, üstesinden gelinecek bir çok engel vardır. Bu tutku, enerjiyi çeker ve enerji tezahüre yardım eder, düşlerinizi gerçekleştirir.

 

Öyleyse, düşleriniz, özlemleriniz, vizyonlarınız, istekleriniz neler? Size bütünlük hissi, mutluluk ve neşe getirecek düşleriniz neler? Engellerin üstesinden gelecek olanlar hangileri? Bu engeller, insan bilinci ya da veçheleriniz olsun, her neyse halka üstüne halka, halka üstüne halka gibidirler, çepeçevre sararlar ve bazen de gerçekten bu tutkuları söndürürler.

 

 

NE DÜŞLÜYORSUNUZ?

 

Bunun hakkında bugün biraz daha konuşacağız, ama şimdi bir soru soracağım.-Linda mikrofon lütfen.

 

Geçtiğimiz ay düşler hakkında konuştuklarımızdan sonra, düşlerinizle ilgili olarak  neler öğrendiniz, neler deneyimlediniz? Linda, lütfen.

 

LINDA: Birini mi kaldırmak istiyorsun?

 

ADAMUS: Gönüllüler?

 

LINDA: Tamam, gönüllüler.

 

ADAMUS: Düşleriniz hakkında neler öğrendiniz, anladınız, deneyimlediniz?

 

SCOTT: Sanırım benim için şöyle; şu sıralarda  hayatımda bir çok şey devinim halinde ve bunlar -  benim diğer insanların dünyaları hakkında düşünerek  zaman harcamam yerine-  kendi düşlerimi gerçekliğe getirmem ve kendi dünyam yapmak için geçirdiğim zamanla ilgili. Bu ay bende olan bitenin ana fikri bu. İlk önceleri… Son Şaud’dan sonraki ilk hafta ve devamında buna odaklı değildim. Diğer insanların dünyalarını ve gerçekliklerini düşünüyordum. Ama son birkaç haftada, kendimin ne yaratmak istediğine ve bunun olmasına izin vermeye daha fazla odaklandım.

 

ADAMUS: Ve o nedir?

 

SHAUMBRA 1: Web sitemin işleri ile ilgili sürüp giden  bir takım fikirlerim var.(Kıkırdar)

 

ADAMUS: Neyi getireceksin? Neyi gitsin diye bırakacaksın? Tek bir şey. Neyi getireceksin?

 

SCOTT: (Duraklar) Hımm …

 

ADAMUS: Bir ayın vardı.( Bazıları kıkırdar) Bir ay. Ne istiyorsun? Bir ya da iki hayat daha mı? Burada, ıvır zıvır şeyler yapmıyoruz.

 

SCOTT: Pekala, Colorado Yaratıcı Haberler sitemi yüklüyorum.

 

ADAMUS: Güzel.

 

SCOTT: Temel olarak bu.

 

ADAMUS: Güzel. Güzel. Teşekkürler. Derin nefes. Güzel. Mükemmel. Mükemmel. Ve bildiğin şekilde, gerçekten yapılabilir olarak, onu buraya getirmeye hazır mısın?

(“Evet” diye başını sallar.) Güzel. Tamam. Öyleyse getir onu.

 

Şimdi bazı ımm’lar olacak. Siz onlara, meydan okumalar, diyorsunuz. Bense, eğlence diyorum.

 

(Gülüşmeler)

 

Bu düşler bu gerçekliğe gelirlerken, yollarını bulurlarken, sizler ve diğerleri tarafından itilip kakalanırlar ve bu çok farklı olan gerçekliğe gelmek için, kendilerini ayarlamak zorunda kalırlar. Ama tutku oradaysa, enerjilenirler ve gerçekleşirler.

 

Peki, gerçekleşirlerse  ne olur?

 

SCOTT: Umarım gerçekleşir. Çünkü üzerinde uzun zamandır çalışıyordum.

 

ADAMUS: Ama bu, bir noktayı daha ortaya çıkarır ve tekrar, biz bu düşsel sahneye, aslında düşlerin son kerte  özgürlüğüne  girdiğimizde, insanlarda, şeyleri anlamak yerine, onlar üzerinde çalışmayı sevmek konusunda bir eğilim olur. Ve aslında, bu bir kez anlaşıldığında, çoğunlukla bir sıkılma hissiyatı ve daha da kötüsü yaptıklarını yıkma arzusu olur. Küçük çocuklar kum havuzlarında küçük şatolar yaparlar, savaşlar yaratırlar ve sonra hemen onları yıkarlar. Bu nedenle, bu gerçekliğe getirmek istediklerinizi neden getirmek istediğiniz ve  getirdiğinizde ne olacağı, çok çok önemli bir noktadır. Hım.. Güzel. Teşekkür ederim.

 

Evet.  geçen ay düşlerinizle ilgili olarak neler öğrendiniz, deneyimlediniz ya da anladınız?

 

TESS: Oh. Sanırım ben kolaylıkla izin veriyorum.

 

ADAMUS: Evet.

 

TESS: Mısır gezisi için, gerçekten kendime ait, tek kişilik  oda  istiyordum.

 

ADAMUS: Evet.

 

TESS: Bekleme listesindeydim ve sonra o gerçekleşti.

 

ADAMUS: Güzel. Mükemmel.

 

TESS: “Ohh. Hayır! Para. Belki de bir oda arkadaşı almalıyım” dediğim bir an oldu. Ama hayır, bir nedenle başından beri bu geziyle ve bu tek kişilik odayla kendimi onurlandırmak istediğimi biliyordum ve bunu gerçekleştirdim. Ve bir an için sorguladım ama başa çıktım.

 

ADAMUS: Evet, bu güzel bir nokta. Çünkü… bir dakika, hepiniz yalnızca en büyük düşlerinizi hissedin. Mısır’daki kendinize ait odayı değil!

 

TESS: Evet, ama…

 

ADAMUS: … Ama bu, gündelik güzel bir örnekti. Yine de kötü bir hayal değil, evet.

 

TESS: Evet, kendim için seyahat.

 

ADAMUS: Evet, seyahat, güzel. Bir an hissedin, tam olarak hayalinizdeki tutkuyu hissedin.

 

Şimdi buraya bir dip not ekleyeceğim. Sizin düşünüz.  Başka birinin düşü için, gerçeklik yaratmanızdan söz etmedim. Burası, insanların tekrar kafasının karıştığı ya da başının derde girdiği yer. Diğerleri için düş kurma çabasına başladığınız anda, bilinci ve enerjiyi karıştırıyorsunuz. Bu genellikle pek iş görmez. Ama bu zor bir şey. “Evet, ama ben.., biliyorsun.., ailem, çocuklarım mutlu olsun istiyorum “ demek gibi bir istek var. Unutun bunu. Gerçekten. Bu size göre değil. Bu o zaman bayağı köstekleyici bir düş olacaktır.

 

Şimdi bir dakikanızı verin. Sizin düşünüz. Sizin için. Bir an tutkuyu hissedin.

 

( Duraklama)

 

Ve şimdi yakınlaştığını, daha da yakınlaşmaya başladığını, gerçekten yakınlaştığını, hayal edin.

 

(Duraklama)

 

Gerçekliğinize gelmeye başlıyor. Komik bir şey oluyor. Önce, yakına, daha da yakına gelmeye başlaması çok iyi hissettiriyor ve sonra birdenbire, olabileceğini anladığınızda, korku ve panik karşınıza çıkıyor. Sonra , “Parayla ne yapacağım” lar, tüm insani eski koşullanmalar geliyor ve bir şekilde onu,  nerdeyse uzaklaştırmaya başlıyor. Hemen “ En iyisi ben bunu, bu gerçekliğe getireceğime, düşsel-hayal dünyasında tutayım.” demeye başlıyorsunuz.

 

Arkasından, zihin ya da veçheler ya da her ne derseniz deyin onlar geliyorlar ve “ Bu işlemezse, başaramazsam ne olur? Tam gerçekten yakınlaşırken bir şey olursa, ya da biri çalarsa, ya da ben sabote edersem ne olur? Ben  bunu, düşsel-hayal dünyamda daha uzun bir süre tutayım.” demeye başlıyorsunuz. Neredeyse bir biçimde orada kalmasının daha iyi olduğunu düşünüyorsunuz, çünkü böylece, kendinizle birkaç dakika geçirdiğinizde, düşlerinizi yaşamak yerine, düşlerinizi  düşleyebilirsiniz.

 

Ama bu yeni çağda, Yeni Enerjide, artık bu böyle işlemiyor. İşlemeyecek. Ya düşlerinizi bırakacaksınız gidecekler ya da eve getireceksiniz.

 

Kendi odan için tebrikler. Uğrayıp, ziyaret edebilir miyim? ( Bazıları kıkırdar) Yalnızca merhaba demek için.

 

Tamam, güzel. Evet. Bu ay düşlerinizle ilgili olarak ne öğrendiniz. Ne deneyimlediniz.? Bu arada, yeri gelmişken, bu ay çok güzel bir düş ayıydı. Bir çok nedenden ötürü. Astroloji, ben, diğer nedenler –ama düşleri deneyimlemek için çok iyi bir aydı. Evet?

 

TERRY: Ben hemen hemen sınırsız  bolluk hayalini getirmek için çok çalıştım ve somut olarak ne yaptım? Bazı kitaplar aldım…

 

ADAMUS: Seni durdurmam lazım. Neden- hemen hemen -sınırsız? (Bazıları kıkırdar)

 

TERRY: Ahhh…

 

ADAMUS: Bu sınırlı demek oluyor. Gerçekten.(Gülüşmeler)

 

TERRY: Bu iyi işte.

 

ADAMUS: Evet.

 

TERRY: Ama…

 

ADAMUS: Neden sınırsız değil?

 

TERRY: Ben sınırsız bolluk için çabalıyordum.

 

ADAMUS: Evet. Güzel.

 

TERRY: Ve bunu sağlamak için bazı kaset, kitaplar satın aldım.

 

ADAMUS: Benimkini mi?

 

TERRY: Warren Buffett.

 

 

ADAMUS: Ya benim bolluk derslerim?

 

TERRY: Hımmm, Biliyorsun. Ben şeyi satın aldım… …

 

ADAMUS: Ben Warren Buffett’a benziyor muyum?

 

TERRY: Ben, burada  satışa sunulan, Gal’in yazdığı kitabı aldım ama o, bir sürü berbat ev ödevi yapmamızı istiyor

 

ADAMUS: Evet, evet.

 

TERRY: Bu yüzden ancak ilk bölümü geçebildim..

 

ADAMUS: Ama o çok şeker. Bak orada oturuyor.(Gülüşmeler)

 

TERRY: Ben kitabı sevdim. Kitabı seviyorum.

 

ADAMUS: Mahcup oluyorsun!.( Gülüşmeler)

 

TERRY: Hey, dürüst olmam gerekirse, kitabı sevdim. Er ya da geç ödevleri de yapacağım.

 

ADAMUS: Evet.

 

TERRY: Ama  daha kolayı…

 

ADAMUS: Kitabın adı neydi? Burada biraz kalitesizce  ticari reklamı yapılıyordu. (Birisi Bilinçli bolluk diye bağırır.)

 

ADAMUS: Bilinçli Bolluk?! Adını değiştirdiniz mi?! (Adamus kıkırdar.)

 

TERRY: Bilinçli Para.

 

ADAMUS: Burada neyle uğraşıyorum, görüyor musun? Bilinçli Para. Mikrofon. Lütfen bir dakika.

 

TERRY: Evet, ben o kitabı aldım.

 

ADAMUS: Mikrofonu Patricia’ya uzatırsak, yanıtlayabi…

 

PATRICIA: Bolluk?! Para!!

 

ADAMUS: Para! Para!!

 

LINDA: Oh ayağa kalk!

 

ADAMUS: Para.

 

LINDA: Ayağa kalk.! Hissetmek istiyoruz!

 

ADAMUS: O güzel kitabının adı neydi?

 

PATRICIA: Bilinçli Para.

 

ADAMUS: Aynen.

 

PATRICIA: Ve senin nazik onayın için de teşekkür ederim.

 

ADAMUS: Evet.

 

PATRICIA: …Vicki beni video kaydı için ikna etti.

 

ADAMUS: Güzel.

 

PATRICIA: Teşekkür ederim. Rekorum var, Kasım ayı Şambra Launchpad ‘den indirilen tüm kitap satışlarında en iyisi! (İzleyiciler alkışlarlar.)

 

ADAMUS: Şambra’dan.-Evet.

 

PATRICIA: Çok teşekkürler.

 

ADAMUS: Güzel.

 

PATRICIA: Hayalimi anlatabilir miyim?

 

ADAMUS: Tabii, Terry bitirir bitirmez anlatırsın.

 

LINDA: Evet. Tamam. Sana geliyorum.

 

ADAMUS: Güzel.

 

TERRY: Evet.  Ben Bilinçli Bolluğu sevdim. Ben şeyi ..öneriyorum. Bilinçli para (Gülüşmeler)

 

ADAMUS: Kamera nerede? Görüyorsunuz, neyle uğraşıyorum. Görüyorsunuz. Ama ben bu insanları seviyorum..!  Devam. Bilinçli Para.

 

TERRY: Biz, bu Bilinçli Parayı, kaset olarak dinlemeliyiz.

 

ADAMUS: Evet.

 

TERRY: Gerçekten… Modern dünyada, zaman bulmak zor. Herkes her zaman dört bir yana koşuşturuyor.

 

ADAMUS: Güzel fikir..

 

TERRY: Yani…

 

ADAMUS: Adamus tarafından seslendirilmiş gibi. (Gülüşmeler)

 

TERRY: Aynen. Aynen.

 

ADAMUS: Güzel? Ne öğrendin?

 

TERRY: Pekala. Yapmaya çalıştığım şey, nefesle ya da Warren Buffet’in - bana ve  bir çoğumuza hayal bile  edilemez gelen-  yaşam tarzını, kendisinin nereden geldiğini, tüm yaşam hikayesini ve iyi şirketleri nasıl seçtiğine ilişkin konuşmalarını dinleyerek, direncimi yenmekti. Senin kitabın da aynı şeyleri söylüyor. İyi şirketler bulup, onlara yatırım yapmakta, o  çok iyi.

 

ADAMUS: Ne öğrendin? 

 

TERRY: Bu fikirle daha rahat olmayı öğrendim ki, böylece gerçekten tam şimdi başlayabilir, yatırım yapabilir ve getirebilirim, şeyi…

 

ADAMUS: Oh oh.

 

TERRY: … bolluğu.

 

ADAMUS: Haydi ayağa kalk, Terry. (Adamus ve dinleyiciler kıkırdarlar.) Konuğun ikilemi. (Terry öne gelir.)

 

Terry, şöyle diyerek başlayayım. Hepsinden önce, özgürlük bir duruştur. Hepsi bu. Özgürlük, yükseliş, aydınlanma sözcükleri hepsi aynıdır. Birini diğerinin yerine koyabilirsin. Hepsi aynıdır. Aydınlanmış, yükselmiş ve özgür olmalısın. Hepsi aynıdır ve bir –hali, duruşu -gösterirler. Bu kadar. Hiç biriniz ona doğru olan yolu çalışamazsınız. Ona doğru olan yolunuzu deneyimleyebilirsiniz ama çalışamazsınız.

 

O bir duruştur, bir haldir. Üstatlık bir –hal-duruş-dur. İşte bu kadar. Bunu daha önce burada konuşmuştuk. Bir Üstat gibi yürürsünüz ve  birdenbire bir Üstat gibi hissetmeye başlarsınız ve üstat promosyonu alırsınız. (Adamus gösterirken, izleyiciler kıkırdarlar.) Gözlerinizde bir üstat bakışı olur ve özünüzde üstat gibi hissetmeye başlarsınız, çünkü özünüzde öylesiniz. Geri kalan bütün saçmalıklar onun üstüne binmiştir. Bir üstat olmayı unuttunuz.

 

Üstatlık, aydınlanma, bir ‘ hal-duruş’ tur. ( Burada –tude- sözcüğünü kullanarak,-attitude – sözcüğünün  aldığı son eke (tude)–hal, durum-anlamına vurgu yapıyor.) Büyük bir duruş..( Birisi “Ooo evet” der.) Ohh evet, ohh evet. İhtiyacım olduğunda, Yoham nerede!

 

Şarkının geldiğini duyabilirim. Bolluk bir haldir. Sizin bolluk halinizi görelim. Kamera işte tam orada.( Terry bir bolluk duruşu sergiler, izleyiciler güler ve alkışlarlar)

 

Evet, o kolaylıktır. Bir nevi, enerjiyi giymektir. Enerji giysi dolabına gider, bakar ve “Ben bugün bir bolluk görünümü istiyorum” dersiniz. Ve bunu giyinirsiniz. Ben, bunu bire bir  böyle yaparsınız anlamında demiyorum, âmâ sabah kalkış biçiminizi anlatıyorum. Bu bolluk tavrını taşırsınız. Ve komik olan şu ki, kıtlıkta  olan tüm parçalarınız, kendilerini biraz daha önemli hissetmeye başlarlar ya da toz olup giderler. Giderler.

 

TERRY: Evet.

 

ADAMUS: Bu bir seçim, ama gerçekten bir tutum, bir duruş. Biz bir bolluk dersi yapacağız. Ama bu sadece –hal-imizle –duruş-umuzla oturmak olacak.(Adamus iskemlesine bir –hal, duruşla - oturur; kıkırdamalar artar.) Biliyorsunuz, biz yükselmiş üstatlar bir arada oturduğumuzda - kendi kulübümüz var, aslında bir çok kulübümüz var- böyle otururuz, aynen böyle.  (Adamus iskemlesine bir edayla oturur. Gülüşmeler) Bu bir duruştur,hal-dir..Ben yükselmiş bir Üstadım.( Adamus göstermeye devam eder, kıkırdamalar artar) İşte tam böyle. Bu bir haldir, duruştur.

 

Haydi, hep beraber bolluğu yapalım. Haydi, –başlayın, ayağa kalkın- bu bolluk duruşunu  yapalım.(İzleyiciler ayağa kalkar.) Şimdi kafanızdaki her şeyi bir yana bırakın. Çünkü beyin, size sadece bunun da diğerleri gibi bir gün olduğunu ve yine  mücadele gerektiğini söyleyecektir. Haydi, bu duruşu yapalım.

 

Derin bir nefes alın. O, sizsiniz. O, özünüzde. Bolluk orada. Şimdi onu yüzünüze, bedeninize getirin ve böyle hareket edin.( İzleyiciler hareket etmeye başlarlar) Evet. İşte böyle. Sadece bolluk tutumuyla davranmak. Siz sınırsız bolluğa sahipsiniz. Sınırsız bolluk. Kolaylık ve zarafet içindesiniz. Haydi yapalım. Terry. Haydi yapalım. İşte böyle. Davranmak, tavır ( İzleyiciler bolluk hali- tavrıyla hareket ederler.) Evet. Güzel, güzel. teşekkürler.

 

Ne kadar aptalca görünürse görünsün, bunu unutmayın. Ne diye bir sürü Warren Buffet  kitaplarını çalışalım ki, o harika biri ama sen, Warren Buffet değilsin, sen Terry’sin!

 

Şimdi iskemlene geri dönebilirsin.-Hayır, bir dakika, bir dakika bekle, herkes otursun lütfen-iskemlene bolluk tavrı ile geri dön.( Terry ve Adamus kıkırdarlar) Bak, çok düşünüyorsun. Bu koridorda, şöyle der gibi yürümüş olmalıydın Buranın sahibi benim. Altınların üzerinde yürüyorum, elmasların üzerinde dans ediyorum.( Adamus gösterir.)İşte bütün  gereken bu, Haydi başla Terry.

 

TERRY: Tamam, pekala. Bu biraz korsan bolluğu olacak

 

ADAMUS: Güzel.

 

TERRY: Çünkü korsanlarla ilgiliyim.( Terry göstermeye başladığında, birisi, ahhh der.)

 

ADAMUS: Ah, işte böyle!

 

TERRY: Aargh!

 

ADAMUS: Aargh! Aargh! (İzleyiciler alkışlarlar)

 

TERRY: Altın! Altın!

 

ADAMUS: Teşekkürler. Ricamı yerine getirdiğin ve herkese iyi bir ders ve eğlence sunduğun için, teşekkürler. Güzel deneyim. Evet. Aslında bolluk sadece bir tavırdır, tıpkı üstatlığınızda, tıpkı düşlerinizde olduğu gibi. Evet. Bu düşlerde yürümeye, bu düşler olmaya başlıyorsunuz. Onları orada tutmuyorsunuz, buraya getiriyorsunuz.

 

Gayet doğal, ruhsal ve evrensel bir ilke. Nasıl davranırsanız, öyle olursunuz. Bu kadar basit. Ve sonra keşfedersiniz, her şeyden önce, şimdi yaptığınız çok büyük bir şeydi. Ama yaptığınız işin büyüklüğüne bir bakın. Sonra da, istediğiniz herhangi şey için, öyle davranmaya başlayabileceğinizi anlarsınız. Sağlıklı, kuvvetli olarak davranmaya başlayabilirsiniz. Ne istediğinizi biliyormuş gibi, açık ve net davranmaya başlayabilirsiniz. İstediğiniz eylemi sergilemeye başlayabilirsiniz. Ve böylece ne zaman isterseniz, eyleminizi değiştirebileceğinizi anlamaya başlarsınız. Her gün yeni bir eylem olabilir. İşte bu, özgürlüğün keyfidir. İstediğiniz herhangi bir şey duruştan ibaret. Harika eylem, tanrısal eylem. Çok, çok gerçek. Uydurma yada sahte demiyorum. Asla öyle değil.

 

Yükselmiş Üstatların yaptığı her  eylem;  eylem uğruna eylem veya deneyimleme veya sadece -olma-dır. Çünkü ne zaman eylem içinde olursanız, varlığınızı ifade ediyor olursunuz, kendinizi ifade ediyor olursunuz. Neşe dolu ifade. Eylemde bulunduğunuz her zaman, bunu kendinizi geri çekmeden, sınırlamadan yapmak-bu ilk önce güven konusunu getirir. Kendinize, hiç koşullanmamış gibi davranacak kadar, güvenebilir misiniz? Herhangi bir şeymişsiniz gibi davranıp, her zaman Ben-benim’inize geri döneceğiniz konusunda, kendinize tam olarak güvenebilir misiniz? “Yaparım, yapabilirim. Bolluk tavrı içinde olabilirim. İstediğim herhangi bir şeymişim gibi, davranabilirim” “Ben daima Ben-Benim ‘leyim ve onu taşıyorum ve onu hiç kaybetmeyeceğim”i anladıktan sonra, neşe içinde, çekinmeksizin, vazgeçmeksizin davranabilirsiniz, isterseniz.

 

Siz olağanüstü eylemlerde bulunabilirsiniz, ama şu sıralarda bunu gerçekten hayli dar çerçevede tutma eğiliminiz var. Bir eylemde bulunuyorsunuz, sonra onu bir hayli uzun süre sürdürüyorsunuz.(Gülüşmeler)

 

Benim yapmak istediğim tek şey var. O da sizi bu tutumun ötesine taşımak. Biz sadece, biraz  iyi eylemde bulunma çabasında değiliz. Biz sadece, bir eski eylemi yenileştirmek çabasında değiliz. Biz öteye gitme, engelleri aşma çabasındayız, böylece, sadece ifade olabilesiniz. İşte neşe bu.

 

Evet devam edelim. Geçen ay düşlerinizle ilgili ne öğrendiniz?

 

PATRICIA: Ah! Geçen ay düşlerle ilgili öğrendiğim şey, düşümün hiç bir şey olduğu, anladığım kadarıyla, işimi, görevimi, amacımı yapmak, bunlardan biri.

 

ADAMUS: Bravo. Bir Adamus ödülü sana.

 

PATRICIA: Oh  teşekkürler!

 

ADAMUS: Evet, evet. (Bazıları alkışlarlar)

 

LINDA: Vay!  Ödüllerde pek cimri olmuşsun. Bu aylardan beri ilk kez oluyor.

 

ADAMUS:  O kadar çok geçmemişti.

 

LINDA: Hayır. Cebinde hiç para var mı?

 

PATRICIA: Oh, paraya ihtiyacım yok.

 

LINDA:  Hayır. Ben parayı istiyorum(Gülüşmeler. ) Gerçekten mi?

 

PATRICIA:  Şey…ben.. Şey… yapıyorum… Ben bolluk tavrındayım.

 

LİNDA: Evet, Öylesin

 

ADAMUS: Evet. Güzel. Bu tam da-“ Benim paraya ihtiyacım yok”-durumu. Ama sonra, bunu dediğiniz zaman birden komik bir şey olur. Cauldre elini cebine atar ve senin için bir binlik won ( Kuzey Kore para birimi) çıkarır.

 

PATRICIA: Oh! Ve won.!

 

ADAMUS: Kore wonu.

 

PATRICIA: Vav! (Adamus kıkırdar.) Kore Bankası. Teşekkürler

 

ADAMUS: Bir Adamus ödülü ve bir Kore wonu aldın.

 

PATRICIA: Vav!.

 

LINDA: Bir ne?

 

ADAMUS: Şey, bir dolar değerinde, ama bin won. Güzel.

 

PATRICIA: Bu, Kore’ye gideceğim, demek oluyor.

 

ADAMUS: Belki de öyle.

 

PATRICIA: Ama bu benim hayalim değil.

 

ADAMUS: Evet. Sen…

 

LINDA: Ama orası çok güzel bir yer.

 

ADAMUS: …iyi gidiyorsun.. Ne öğrendin? Düş gerçekte, işle, çabayla ilgili değildir. Gerçeklik şaşırtıcı. İlginç. Kaçınız düşünüzün, üzerinde çalışmakla, çabayla ilgili olduğunu düşünmüştü? Çalışmak, sadece zaman geçirtir. Bu arada ,harika bir çalışmaydı ama bu…. Düşün ne?

 

PATRICIA: Benim düşüm,-ama benim onunla ilgili bir sorum var-çünkü ben onu garantiye aldığımı düşünmüştüm. Ama sen, aile üyelerini karıştırmayın dedin.

 

LINDA: Ohhh.

 

PATRICIA: Benim düşüm ,şöyle uzunca bir süre.. diyelim 6 ay -1yıl kadar- Fransa’da ya da Fransızca konuşulan İsviçre’de, Alain ile birlikte yaşamak. Onun, böyle bir şeye hayır diyeceğini, düşünmemiştim. Yani demek istediğim …( Alain kaşlarını kaldırır ve Adamus içtenlikle güler)

 

ADAMUS: Bu arada, tabii bunun videosunu da  görürdük.

 

PATRICIA:  Ben… şey mi?

 

ALAIN: Benim adıma konuşma!

 

PATRICIA: Hayır. Bak, bu doğru ,onun adına konuşamam, ama açıkçası şey.. olurdu.

 

ADAMUS:  Orada duralım. Neden gitmek istiyorsun?

 

PATRICIA: Oh, hayatım boyunca istediğim, Fransızca konuşma arzumu yerine getirmek istiyorum.

 

ADAMUS: Evet. Güzel. Güzel. Şimdi bunu yapabilirsin ve buna Alain’i dahil etmen gerekmez.

 

PATRICIA: Biliyorum.. 

 

ADAMUS: Evet.

 

PATRICIA: Oh, Elbette..

 

ADAMUS: Evet. Ama eğer bu onunda düşüyse, olabilirdi.

 

PATRICIA: Evet.

 

ADAMUS: Bunun, onun düşü olduğunu zannetmiyorum. Sanırım, o zaten Fransızca biliyor.(Gülüşmeler.) ,Huston, bir sorunumuz var.

 

PATRICIA: Oh, o her zaman bu konuda iyiydi.!

 

ADAMUS: Ya da , Paris, bir sorunumuz var.! İlginç, gerçekten. Bir dakika duralım… Cauldre acele etmemi söylüyor. Ona kısa keseceğimi söylemiştim. O ve sevgili Linda, Mısır’a gidiyorlar, ben de bu akşam sekizde ayrılacağım. Ben sekiz- sıfır-bir de orada olurum. Benim bir dakikamı alır. Onun oraya gitmesi ise, iki gün sürer. Ama…

 

PATRICIA: Vav.

 

ADAMUS: Evet, o zaman tekrar konuya dönelim. Düşlerinizin ne kadarı diğer varlıklara bağlı durumda. Pekala, oran istiyorum.( Birisi “Kesin” der) Herhangi bir tahmin?

 

PATRICIA: Yüksek oranda. Yüzde yüz.

 

ADAMUS: Eh, 99.9999, neredeyse sonsuz.. neredeyse hepiniz. Bu çok alışılmışın dışında bir şey değil. Çünkü topluluklarda büyüdünüz, toplumsal hayatlarınız oldu. Biyolojik aileleriniz var ve böyle düşünmeniz son derece doğal. İçinizde bir ilişki içinde olanlar –nasıl diyorsunuz- adanılmış ilişki, adanmış olunmalıdır. (Bazıları kıkırdar.) ama bir ilişki içinde olmak, hayır. Bu iyi bir şey. (Adamus kıkırdar.).

 

LINDA: Ha, ha.

 

ADAMUS: Birdenbire “Tamam, benim mutluluğum partnerime ya da çocuğuma bağlı” der gibisiniz. İşte başınız burada derde giriyor. Bu özgürlük değil. Üzgünüm. Onların bir çoğu çok tatlı varlıklar. Onlar güzel, hoş varlıklar. Ama şimdi, çocuklarınız diyelim. Siz, bir zorunluluk, borç, hizmet ve bunlardan gelen şeyleri hissediyorsunuz. Onları  dünyaya getirdiniz., onları yapmak zorundaydınız, lanet olsun, değerini bilin. Yani, düşlerinizi bu gerçekliğe getirmekle ilgili olarak, bu karşılıklı ilişki, çok zorluk çıkarıyor. Kendisi için, kendi hayallerinin düşünü kurabilmek için, çok cesur, cesaretli bir kişi olmak gerekir.

 

Şimdi-bu yükselişte de aynıdır, hazır yeri gelmişken-çünkü akla gelen ilk şey ”Aman tanrım, anneme, babama, çocuklarıma, eşime ne olacak?’’ -adını siz koyun – “İşim, ya da başka bir şey?”  Ve hemen düşünüzden yaşam gücü enerjisini kesersiniz. Ve sonra “Pekala, okulu bitirmelerine kadar ya da her neyse ona kadar, beklemeliyim.” dersiniz. Böylece, şimdi yerine getirilmemiş düşlere sahip olursunuz.

 

Beni şaşırtan, pek de anlamadığım şey-aslında anlıyorum ama sadece sizi kışkırtıyorum- size, düşlerinizin, aydınlanmanızın ya da yükselişinizin diğerlerine zarar vereceğini kim söyledi? Aniden eşiniz havaya uçacak ya da çocuklarınız annesiz ya da babasız mı kalacak? Nereden geliyor bu fikirler? Eğer hayallerinizi gerçekleştirirseniz, birileri berbat olacak gibi bir varsayımınız var. İlginç. Kestiğim için özür dilerim, ama,…

 

PATRICIA: Oh.

 

ADAMUS: Evet

 

PATRICIA: Ben onu paylaştım.

 

ADAMUS: Güzel.

 

PATRICIA: Kalbimin tutkusuna sahip olmak beni çok heyecanlandırıyor.

 

ADAMUS: Evet. Evet.

 

PATRICIA: …buna bağlı.

 

ADAMUS: Evet.

 

PATRICIA: Öyle değil.. ama ben yine de  yapabilirdim.. Demek istediğim kesinlikle, ben bunu gidip dünde yapabilirdim. Ama gerçekte sormak istediğim, evren bir dizi muhteşem olay ile bunu gerçekleştirmeyi düzenlemekte… bu düşün olması için ilahi güzellikte düzenlemeyle… yani…

 

ADAMUS:  Evren  bunu umursamaz, umursamaz. Ben ifadeni anlıyorum ve içinizden herhangi biri bunu ifade ettiğinde, ne demek istediğinizi anlıyorum ama evreni düzenleyen, yöneten sizsiniz.

 

PATRICIA: Mm.

 

ADAMUS: Enerjileri çağıran, uygun olarak hizalayan sizlersiniz.. Ama aydınlanmanızda, küçük bir  dönüm noktası gelir gelmez, “Ahh. İşte burada.” dersiniz ki o zordur çünkü bazen, burada olanla yüzleşmek istemiyorsunuz ve suçu evrenin üstüne atmak kolay geliyor. Bu harika olur -bir sonra ki kitabınız – “ Suçu evrene at” ( Birkaç kişi kıkırdar.) Acayip hit olur. Fransa’daki 1 yıllık izninde yazarsın onu.

.

PATRICIA: Mmm.

 

ADAMUS: Ah, Evet.. “Suçu evrene at.” Evet.

 

PATRICIA:  Tekrar teşekkürler Şambra ve Adamus tüm desteğiniz için.

 

ADAMUS: Evet, teşekkürler.

 

PATRICIA: Teşekkürler.

 

ADAMUS: Teşekkür ederim. (İzleyiciler alkışlarlar) Ve bir tane daha. Bir tane daha. Sevgili Bonnie, düşlerin, özlemlerin hakkında neler öğrendin ya da deneyimledin?.

 

BONNIE: Merhaba

 

ADAMUS: Elbisen ne güzel bugün.

 

BONNIE: Teşekkür ederim.

 

 ADAMUS: Bayramlıklarını giymiş gibisin..

 

BONNIE: Teşekkür ederim. 

 

ADAMUS: Farkında. (Birisi “Oo! Bonnie!” diye bağırır) Hazırlanmış.

 

BONNIE: Ben özgürlük istiyorum.

 

ADAMUS: Evet. Güzel.

 

BONNIE: Ama oraya nasıl ulaşacağım?

 

ADAMUS: Ah!  Bu beni bir sonraki soruma götürüyor. Teşekkürler, teşekkürler. Nasıl… bu benim bir sonraki sorumdu.

 

 

NE GEREKİR?

 

Özgürlük için ne gerekir? Özgürlük için ne gerekir Bonnie?

 

BONNIE: Her gün, gün boyunca  çalışmak zorunda olmamak.

 

ADAMUS: Çalışmak zorunda olmamak. Güzel. Neden çalışmak zorundasın?

 

BONNIE: Çünkü paraya ihtiyacım var.

 

ADAMUS: Tamam, siz… bunu anlamam için yardım edin. Para kazanmak için çalışmak zorundasınız?

 

BONNIE: Evet.

 

ADAMUS: Bu ne zaman keşfedildi? (Bonnie kıkırdar.)

 

BONNIE: Uzun zaman önce. Sanırım.

 

ADAMUS: Sanırım, bu bir  tutumla başladı Bonnie. Tutumu benimsedin, yetişme tarzın, önceki hayatlarından getirilenler- “Onun için çalış, onun için mücadele et”.- eğer dizlerinin üstünde sürünmez ve acı çekmezsen, hemen hemen her zaman  suçluluk duygusu hissetmek, hatta belki de biraz takdir eksikliği. Haydi bunu salıverelim.. Burada, bu aydınlanma hükümdarlığında, bunu salıverelim. Bu size yakışmıyor. Bu bluzun yakıştığı gibi.( Bonnie kıkırdar.) Yakışmıyor.

 

Böylelikle, para için çalışmak zorunda olduğunuza dair, derin-yerleşik bir inancınız var. Bu var. Bir çoğunuzda bu var. Bunu bırakabilirsin, Bonny. Bırakabilirsin, sonra… İki şey olur. İlk önce, işinize içerlemek yerine, ondan zevk almaya başlarsınız. İkinci olarak da, onun sadece içeriye akmakta olduğunu fark edersiniz, o olmaktadır, o gerçekliğe getirilmiş düşünüzdür. Bu size bir şey ifade ediyor mu?

 

BONNIE: Mm hmm.

 

ADAMUS: Evet. Ama yarın ne yapacaksınız?

 

BONNIE: Biraz daha iş. 

 

ADAMUS: Biraz daha iş. Evet. Evet.  Ve sonra ne? Özgürlüğünüz için ne gerekiyor? Ne gerekiyor? Bu soru hepinize, çünkü Linda elinde mikrofonla geliyor. Ne gerekiyor? Evet. Linda mikrofonu getirecek.

 

LAWRENCE: Keşfetme tutkusu.

 

ADAMUS: Keşfetme tutkusu. Güzel. Güzel. Keşfetmek için tutkun var mı?

 

LAWRENCE: Var. Ve düşümü yaşıyorum,  yeni açılan kapı aralıklarının içinden geçiyorum..

 

ADAMUS: Güzel..

 

LAWRENCE: Daha, daha fazla potansiyel. O kadar çok potansiyel var ki, insanlarla paylaşmak istiyorum.

 

ADAMUS: Bir dakika, bir dakika. Burada duralım. Ne söylediğini anladım. Cauldre bana sert bir….

 

LINDA: Eh, bekle, bekle, bekle. Burada onun bekar ya da uygun olup olmadığını bilmek isteyen bir çok kadın var.(Gülüşmeler)

 

ADAMUS: Niye bana soruyorsun?

 

LINDA: Ben sadece... O, paylaşacak çok şeyi olduğunu söyledi. Yani, ben sadece soruyorum

 

ADAMUS: Evet. tamam. Biz şimdi, tavşan deliğine giriyoruz.

 

LAWRENCE: Bekarım.

 

ADAMUS: Bekarsın. Tamam. Telefon numaranı ya da E-Postanı vermek ister misin?

 

LINDA: Uygun musun?

 

LAWRENCE: Uygunum.

 

LINDA: Oooh.( izleyicilerden bazıları ıslık çalar.) Duydun mu?

 

 

ADAMUS: Oh, Linda’nın flört hizmeti.

 

LAWRENCE: Ben oldukça-nasıl söylenir- kendi…

 

ADAMUS: Bu gece için uygun?

 

LAWRENCE: …kendi keşif yolculuğumdayım ve kendimin  dışında gerçekten hiçbir şeye bakmıyorum, gerçekten.

 

ADAMUS: Güzel, Güzel ve paylaşacak çok şeyin var ve ben seni durdurdum. Çünkü bunu, hepinizi rahatsız etmek için yapıyorum. Hala şu dünyayı kurtarma masalına  sahipsiniz. Unutun bunu gitsin. Siz anlamaya başlayana kadar, bu konuya tekrar tekrar gireceğim. İster küçük bir sincapla, ister bir insanla ya da Baş melekle paylaşıyor olun, yalnızca yapmak için paylaşın, ifade için paylaşın, bu harika. Ama yalnızca dünyayı kurtarmak için paylaşmayın ve ben senin bunu demek istemediğini biliyorum, ama..

 

LAWRENCE: Evet, bana söylendi… Bu kolektif bilinçten geliyor diye şeyler duyuyorum.

 

ADAMUS: Dur, bekle. Durmak zorundayız. Kim tarafından söylendi?

 

LAWRENCE: Şey, eh… (Adamus kıkırdar) Oh, Kryon! Kryon. 

 

ADAMUS: Kryon.

 

LAWRENCE: Pekala. Tamam.

 

ADAMUS: Çok iyi. En azından iyi arkadaşlığınız var.

 

LAWRENCE: Belli miktarda kolektif bilinç gere…..

 

ADAMUS: Kryon’u dinliyorsun. Beni dinlemiyorsun.

LAWRENCE: Şey, ben çabalıyorum… Dinliyorum.. Ben her şeye açığım. Hiç bir şeye bağlı değilim.(Gülerler)

 

ADAMUS: Tam şu anda Kryon sana ne söylüyor? ‘Koş! Koş!’( Gülüşmeler)

 

LAWRENCE: Yok, yok! Aslında aynı şeyi söylüyor.

 

ADAMUS: Gerçekten  öyle! (Daha fazla gülüşmeler)

 

LAWRENCE: Um …

 

ADAMUS: Şu işittiğiniz seslerin, kendi sesiniz olmasını istiyorum. Biz sizinle o kadar fazla konuşmuyoruz. Gerçekten. İnsanlar, kendilerinden yüksek bir varlığın onlarla konuştuğuna, onlara rehberlik ettiğine inanmak istiyorlar. Her şeyden önce Yükselmiş Üstatlar yanıtları bilmiyorlar. Onlar eski osuruklar. Uzun zaman önce öldüler. Onlar anlamazlar. Size tek bir şey söyleyeceklerdir. “İzin verin” ya da “Kendini Sev” diyeceklerdir. Benim şimdi yaptığım gibi, bu vır vıra girmeyeceklerdir.(Adamus kıkırdar.) Açık, net olacaklardır.

 

Böylece, lütfen, şimdiyle  gelecek toplantı arasında artık “Bana diyorlar ki” yok. Ya bunu sözcük dağarcığınızdan çıkarın ya da buraya tekrar hiç gelmeyin. Ciddiyim, çünkü  gideceğimiz yerde buna yer yok. Onlar-kim bu onlar?! “Onlar” bana göre toplu bilinç. Bunlar saçma sapan şeyler.

 

Onlar- Onlar, kuralları koyanlar, size ne kadar hızlı araba sürebileceğinizi söyleyenler, sevgililer gününde kırmızı giymenizi söyleyenler. Hep onlar var. Onlar size ne düşüneceğinizi söyleyenler, ne yapacağınızı söyleyenler. “Onlar” ı salıverelim. Sizi anlıyorum, ama yalnızca bu taşı gediğine koyma fırsatlarını seviyorum.

 

“Onlar”ı bırakalım. Yalnızca biri var, o da sizsiniz. “Kendinize mal edin.” Ben kendime söylüyorum. Ben kendime söylüyorum. Bu, içimdeki derin yankı yapan parça, zaten sahip olduğum, derin bilgiyi paylaşıyor, ben onu bir biçimde engellemiştim. Artık “Onlar” yok.

 

“Onlar” sizin kitap yazmanızı istemiyorlar. Onlar size yardım ederler. Bir kere düşünüzü gerçekliğe getirmeye karar verdiniz mi, onlar ordu olurlar. Oh tanrım. Onlar burada,- asaleti-sizi desteklemek için varlar. Ama kitap yazmalısın demezler. Her şeyden önce, yapacakları daha iyi şeyler vardır, ikinci olarak da siz yazana kadar ilgilenmezler. Ama siz bu krallıkta tutuklu değilsiniz. Anladınız mı? Siz yapana kadar aldırmazlar. Onlar çevrenizde dolanıp “Bunu yapmanı istiyoruz. Şunu yapmanı istiyoruz” demezler. Eğer böyleyse, sadece gümbürdersiniz. Şimdi, bunu atlayın, geçin. Sona erdirin. Geri gelin, başka bir… Ciddiyim. Evet. Yalnızca bitirin. Çünkü aksi halde gerçekten hayal kırıklığına uğrayacaksınız…

 

Oh.. Evet, devam etmek durumundayız. Ne diyorduk? (Başını sallar “Evet”)

Gerçekten? Tamam, güzel. Evet, özgürlük ne gerektirir? Bana birkaç söz söyleyin, derin sözler.

 

LAWRENCE: Yalnızca yapmak ve olmak.

 

ADAMUS: Olmak. Nasıl ol-ursunuz?

 

LAWRENCE: İnsan… olmak. (Biraz kıkırdar)

 

ADAMUS: Biraz daha öteye gidelim. (Adamus kıkırdar.)

 

LAWRENCE: Tutkunu izle.

 

ADAMUS: Tutkunu izle.

 

LAWRENCE: Korkusuzca, endişe olmadan tutkunu izle.

 

ADAMUS: Endişe yok. Güzel. Bunu sevdim.

 

Birkaç kişi daha. Özgürlük için ne gerekir? Kendim için sormuyorum. Sizin için soruyorum. Ne gerekir?

 

MARIANNE: Bana göre, sanırım, yalnızca… yalnızca kendimi sevmem

gerekir, çünkü ben kendimi sevmediğim sürece, hiçbir düşümün beni mutlu edemeyeceğini anladım.

 

ADAMUS: Evet. Güzel. Güzel. Fevkalade. O zaman sana sormam gereken soru, kendini seviyor musun?

 

MARIANNE: Çalışmalarım sürüyor. Çünkü biliyorsun, bunu gerçekte geçen ay keşfettim. Bildiğin gibi, aslında istediğim her şeye sahibim. Gerçekten hayallerim yok. Onlar orada ve ben mutlu değilim. Yani…

 

LINDA: Hmm.: Hmmm.

 

MARIANNE: Bu benim uzun zamandır yaşadığım bir şey.

 

ADAMUS: Evet.. Evet,

 

MARIANNE: Peki, ne istiyorum, yani, gerçekten …

 

ADAMUS: Süren bir çalışma ve kendini sevme. Bu çalışmaları sürdüren biri, bu çalışmanın bir parçası olarak ne yapar?

 

MARIANNE: Nefes! (Bazıları kıkırdar.) 

 

ADAMUS: Güzel ve başka?

 

MARIANNE: Sanırım, bu ilk kez zihnimi durduruyor.

 

ADAMUS: Teşekkürler.

 

MARIANNE: Çünkü oradan oraya koşuşturup, bütün bunları bana söyleyen zihnim.

 

ADAMUS: Tamam, evet. İnsan zihnini nasıl durdurur?

 

MARIANNE: Nefes! (İkisi de kıkırdarlar.)

 

ADAMUS: Ve? Ve? Zihin durur. Nefes, ama…

 

MARIANNE: Sadece biraz daha ruha, Ben-im varlığına, öne çıkması için izin vermek.

 

ADAMUS: Evet.

 

MARIANNE: Ve… 

 

ADAMUS: Evet. Özetleyeyim. Bu gerçekten güvenle ilgili, çünkü zihin hiç güvenmez. Hiç, hiç. Nefes aldığınızda, güvende olduğunuzda, ne olduğunun önemi yok, koşulsuz güven. Şimdi, biz güven hakkında epey konuştuk. Bu yeni bir konu değil. Ama çoğunuzda koşullu güven var. “Biraz ilerleyeyim. Biraz ayağımın ucunu suya değdireyim.”  Ama ben burada, tam ve sonuna kadar açık güvenden söz ediyorum.

 

MARIANNE: Tamamen öyle. Benim mutlu olduğum yegane anlar, yalnızca kendime tamamen güvendiğim ve kendimle tam temasta olduğum anlar oluyor.

 

ADAMUS: Evet..

 

MARIANNE: Bazı nedenlerden dolayı, bu son birkaç ayda, yalnızca… aslında, bir sürü eski veçhe ortaya çıktı ve ben onları bütünlemeye çalışıyorum.

 

ADAMUS: Şimdi biz bunu, düşlerle ilgili tartışmamızın bir uzantısı olarak alalım. Güven hali içine girdiğinizde, iyi hissetmeye başlarsınız, dengede hissetmeye başlarsınız ve o olmaya başlar.

 

Şimdi, bu gerçeklikte, birdenbire diğer insanlar buna karşı atağa geçtiklerinde ne olur? Siz yapmazsınız ama diğerleri bu güvene karşı atağa geçerler. “Sen delisin? Ne yapıyorsun? Neden farklı olmak zorundasın? Bizim gibi davran. Senin neyin var?” derler. Bunlara hazırlıklı olmalısınız.  Hazırlıklı olmalısınız. Bir çoğunuz, diğer insanların, sizin hakkınızda ne düşündükleri konusunda fazlaca hassas. O halde, atağa geçtiklerinde nasıl dengede kalacaksınız?

 

MARIANNE: Ben buldum, asıl atak benim kendi zihnimden geliyor.

 

ADAMUS: Evet…

 

MARIANNE: Ve zihnimin ne dediğini dinlemiyorum. Çünkü diğer insanların hakkımda ne dediğini dinlemeyebilirim, ama kendi zihnimi dinlememeye çabalamak bazen biraz hüner istiyor.

 

ADAMUS: Evet, güzel. Şimdi özetlemek istiyorum. Çalışma sürüyor. Peki biz bunu nasıl bitireceğiz? Yoksa bu çok, çok uzun zaman alabilir.

 

MARIANNE: Geçenlerde, bunun sadece o seçimi yapmak olduğunu fark ettim. Ve  o seçimin, bazen tam da önünüzde durduğunu görebilirsiniz. Yani, o adımı atmak. Şimdi, o adımı atamadığım ve dengede, merkezde kalamadığım o noktayı görebiliyorum.

 

ADAMUS: Ben, hepinizle, adımların ötesine gitmek dileğindeyim, çünkü bildiğiniz gibi, bir adım, bir adım daha derken, her adım  bir diğer adıma götürüyor ve insan, çalışmasını sürdürdüğüne inanmaya başlıyor. Halbuki gerçekte bunlar sadece atılan bir sürü adımlar. Adımlardan hoşlanıyorsanız, tamam o zaman. Ama bu yeni çağda, ben atılım yapmak istiyorum. Artık sadece adımlar yok, gerçekten kristal tavanı aşıp geçmek var.

 

Güzel. Bir tane daha. Ne gerekir? Aydınlanma için ne gerekir?

 

LINDA H. : Ayağa kalkacağım, yapacağım şey, bana pek normal gelmiyor. Ama ayağa kalkıp söyleyeceğim…ıhh..Bu ay beni bozguna uğratıp korkutan birkaç şey var, ama…

 

ADAMUS: Güzel.

 

LINDA H. : Yani..…İlla düşmüydüler, bilmiyorum ama tezahür ettiler.

.

ADAMUS: Evet.

 

LINDA H.: Bana karşı beklemediğim kadar iyi ve tatlı olan, hiç tanımadığım birisiyle ilişkiye girdim. Bunu düşünmemiştim, ama işte karşımdaydı, gerçekti. İstediğim hatta istediğimi bilmediğim her şey vardı.

 

Bir ilişki tezahür ettirdim.-..şey, bizim büyük bir ailemiz var ve her yıl ailemizden biri hepimizi bir araya getirir, bu yıl sıra benim.

 

ADAMUS: Mm hmm. 

 

LINDA H.: Ve yakın ailemde 75 kişi var.

 

ADAMUS: Sevgili Linda, benim sorum neydi?

 

(Linda duraklar)

 

Görelim, bakalım ne olmuş?

 

LINDA H. : Onlar… Evet,  anlamadılar. Ben “Büyük bir yaratanım …”dedim..

 

ADAMUS: Linda…

 

LINDA H.: Ben gerçekleştirebilirim ve onlar..

 

ADAMUS: Soru neydi?

 

LINDA H.: …yapmayacaktım.

 

ADAMUS: Soru..

 

LINDA H.: Onlar …

 

ADAMUS: Atılım için ne gerekir? Aydınlanma için ne gerekir? Ve sen hikayeler  anlatarak, harika bir örnek veriyorsun.

 

LINDA H.: Tamam.. 

 

ADAMUS: Neye mal olur? Gerçekten net ol.

 

LINDA H.: Şey, öyleyse ben anlayamadım , heh heh….olan son şey ki; ihtiyacım olduğunu yada istediğimi ya da her neyse bile bilmediğim başka bir ilişkiydi, karşımdaydı.

 

ADAMUS: Evet.

 

LINDA H.: Peki, tamam, hikaye anlatıyorsam bilemiyorum…..

 

ADAMUS: Ne oluyor görüyor musunuz?

 

LINDA H.: …Başka türlü nasıl anlatayım ?

 

ADAMUS: Hayır, hayır. Ne olduğunu görüyorsunuz. Şimdi, bu sizin deneyimlerinizi hiçbir şekilde elinizden almak değil, ama nereye doğru gidiyoruz. Hepimiz bu Asil Aydınlanma Hükümdarlığındayız. Ve üstelik bu berraklıkla ilgili. Berraklıkla ilgili.

 

Neyi gerektiriyor, Linda? Tek sözcük. Aydınlanmanıza hamle yapmak neye mal olur? Özgürlüğünüze? Özgür değilsiniz. Hiç biriniz gerçek anlamda özgür değilsiniz. Yaklaşıyorsunuz. Adımlar atıyorsunuz. Çalışmalar sürdürüyorsunuz. Neyi gerektiriyor? Ve bu doğrudan doğruya, düşlerle ilgili tartışmamızla ilişkili. Özgürlük düşüne sahipsiniz ama bu bir düş. O burada değil. Neyi gerektiriyor? Bu başka biri ya da başka bir şeyle ilgili değil. Neyi gerektiriyor? Linda, neredeyse yakalıyorsun. Dilinin ucunda. Neyi gerektiriyor?

 

(Linda duraklar.)

 

Berraklık, Linda. Netlik.

 

Berraklık. Şambra. Netlik.

 

Dikkatin dağılması ne kadar kolay, görüyorsunuz. Hikayelere, sorunlara dalmak çok kolay. Yalnızca berraklık. Berraklık aynı zamanda bir duruştur. Gerçekten öyledir, tıpkı üstatlık gibi, aydınlanma ve yükseliş gibi. Berraklık. Düşlerinizde net olun, seçimlerinizde net olun, Ben-im de net olun.

 

Her zaman bu dikkat dağılmasını  görüyoruz- burada görüyoruz,  yaptığımız seminerlerde görüyoruz.-  “Peşinde koşmalar”, tavşan kovalamalar, varlıkların peşine düşmeler, “Kovalamacalar,” Şey, onlar dediler ki’ ler. Onlar size söylemediler. Eğer söylüyorlarsa, buraya gelmeyin. Bu kadar basit. Sert ama basit.

 

Bütün bunlara girmeyeceğiz. -Bu net olmakla, açık olmakla, billur berraklığında ki,- kendisi de düş olan- Ben-İm-inizle ilgili ve o geliyor.

 

 

RUHUN DÜŞÜ

 

Sevgili  arkadaşlarım, bu fiziksel bedeniniz, kendini, kendisinin gerçek kristal doğasını, ruhunuzu(soul), Ben-im- inizi kabul etmeye hazırlıyor. Düş, hayal bu. Ohh, bir çok başka düşler, yapmak istediğiniz bir çok başka şey var ama gerçek düş, ya da ruhun(soul) gerçek isteği burada, bedenlenmekle-bütünlenmekle- ilgilidir. Burada bedenlenmek, bütünlemek. Bir seferde iki yerde ya da bin yerde ya da on bin yerde olmak değil, ama yine birlikte olmak. Berraklık tam burada. Bu kristali bedenlemek- ben burada kristal dediğim zaman, taşlardan söz etmiyorum. Kristali berrak, saf anlamında kullanıyorum. Böylece, Ruh(Soul) dediğinizin kristal doğası gelmeye hazırlanıyor.

 

Düş. Korkutucu düş, çünkü onun peşindeydiniz. Marianne’ın söylediği gibi, bir çok yaşamdan beri bu çalışmayı sürdürmekteydiniz. Bunu çalışıyordunuz.  Kiliselerdeydiniz, kiliseler yaratıyordunuz. Mistik topluluklarda, gizli organizasyonlarda ve bunun gibi bir sürü şeyin içindeydiniz. Ama bir biçimde, bunlar yoldaki adımlardı. Hatta belki de, gerekli adımlar ya da deneyim adımlarıydı. Şimdi artık, adımlar atmaya son verme zamanı geldi.

 

Bu bedeniniz, Linda, Edith, Roy ve her birinizin bedeni, Ben-im’i kabul etmeye hazırlanıyor. O, daha önce fiziksel dünyaya gelmemiş olan gerçek kristal yapı ve o geliyor. Onun berraklığa-netliğe gereksinimi var. Onun belli bir duruşa gereksinimi var. Düşe gereksinimi var ve bu düş, tüm düşlerin en büyüğü. Ruhun(soul) düşü- burada fiziksel deneyimde beraber olmak. Aynı anda, hem tanrısal hem insan olmak, artık ayrı olmamak. Bu gerçeklikte bütünüyle var olmak. Ruhun(soul) bu isteğini hissetmek için birkaç dakikanızı verin. Ruh(soul) şimdi kendi içine giriyor. Ruh(soul) kendi içine giriyor.

 

Ruh(soul), bütünüyle gelmeden önce, bir veçhe yaratarak, insan deneyimine girmesini istemişti. Ve bu insan veçhesine-  bir çok geçmiş yaşamları olan bu insan veçhesine-  büyük ölçüde özgürlük ve özgür irade verdi. Ama ruhun(soul), insanın bazı şeylerine hükmettiği zamanlar oldu. Ve insana çok, çok, çok, çok, çok uzun bir yol verilmişti. Ve bu insan ruhtu(soul). Ama ruh(soul) kendi ihtişamında, kendisinin tamamını, kendisine hemen göndermedi. Ruh(soul) “Kendimi bilmek ve kendimi sevmek için tamamıyla kendi içime dalacağım.” dedi. Ve o anda, bu veçhe, ruhun(soul) bu parçası, insan deneyimine girdi. En sonunda kendi içinde, Ben-im varlığında olabilmek için dışarıya çıkmıştı. Önünü aça aça, hızla ilerliyor ya da  frekansları düzenliyordu.

 

Sahip olduğunuz bu beden, birlikte çalıştığınız zihniniz, bu o yaşam, ruhun(soul) bütünüyle geleceği bu kap, bu araç, bu o yaşam.

 

Ama o kendine giden yolu zorlamaz. Kendine giden yolu zorlayamaz. O, kendisin o parçası, insan olan parçası hazır olana, berrak-net olana, bir duruşu olana, onu fiziksel bedene kabul etmeye istekli olana kadar sabırla bekleyecektir.

 

Siz ruhsunuz(soul), ama bir bakıma da ruhun(soul) yalnızca bir gölgesisiniz. Ruh(soul) tam şimdi “Paul, ben tam buradayım, Ben senim, sen bensin. Gerçekten ayırım yok, ama ben harikulade biçimde akıllı olduğum için, seni yarattım, Paul’ün tümü gelmeden önce, önden gelsin diye seni yarattım.” diyor. “Paul, seni seviyorum, çünkü kendimi seviyorum, onun için sen hazır olana kadar bekleyeceğim. Hatta sen kaybolmuş gibi gözüksen bile, gerçekte kaybolmayacağını biliyorum, sen hazır olana kadar bekleyeceğim Paul. Çünkü sen hazır olduğunu söylediğinde, böylece ben hazır olduğumu bileceğim.”

 

Dikkat dağıtıcılara yerimiz yok, “Onlar, diğerleri”  için yerimiz yok. Daha fazla adımlar için sabrımız ya da yerimiz yok. Dikkat dağıtıcılar için zamanımız yok. Tam şimdi. Tam burada. Zamanı. Ruh gelmeye hazır.

 

PAUL: Hazırım.

.

ADAMUS: O, bu bedene, bu varlığa, bu deneyime gelmek istiyor. Ve ben sorumu soruyorum, sevgili insan Paul, bu neyi gerektirir? Neyi gerektirir? Düşlerden konuşmamızın nedeni bu. Bu ruhun düşü ve aynı zamanda insanın düşü. Neyi gerektirir?

Diğer tüm düşleri başınızdan atın dedim. Onlar anlamsızdı. Dikkat dağıtıcıydı. Enerji kaybıydı, zamanımı boşa harcamaktı. Atın onları başınızdan. Salıverin onları. Yalnızca gerçek düşler, insanın ve ruhun düşü. Paul’ ün düşü, Joanne’ın düşü, Terry’nin düşü, her kimse onun düşü. Tam şimdi, inanılmaz  bir dinamik meydana geliyor. Ve sevgili Linda, ruh bu bedene gelmek istiyor ve sen, “Sen’in hakkında berrak-net olmalısın.

 

Artık daha fazla hikâye yok. Bu asil hükümdarlıkta hikayelere yer yok.

Yalnızca deneyimler. Yalnızca gerçeklikler. Hepsi bu.

 

Derin nefes alalım. Derin nefes.

 

Ne oldu? Kahvemi kaybettim. Ne oldu şimdi? Fark eden var mı? Çok ilginç bir şey oldu. Evet.

 

ELIZABETH: Şey, ben bir değişiklik hissettim.

 

ADAMUS: Evet. Büyük bir değişim.

 

ELIZABETH: Evet.

 

ADAMUS: Neden?

 

ELIZABETH: Düşünmediğim ve hissetmeye izin verdiğim o yerdeydim, hissettim ve oldu.

 

ADAMUS: Önceden sıçrayan birçok enerji vardı. Kasıtlı, mikrofondan söylediğiniz, birçok zihinsel düşünce, birçok duygu vardı.  Bunların hepsi bir bakıma dikkat dağıtıcı. Ama siz onları tanıyordunuz. İçinizde, her biriniz içsel olarak  onları tanıyordunuz. Sizler-onlar değil-  sizler seslendiniz ve “Bu nereye gidiyor?  Bu…”  Biliyorsunuz ve bir yere kadar zihin biraz tatmin oldu, çünkü kargaşa vardı. Hareket ve kargaşa ve o bunu bir şekilde sever. Ama daha derinde olan bir şey “Bununla birlikte devam edelim” dedi ve gerçek olana doğru taşımak için hepinizi kullandı. Sonra da Linda’yı itici güç olarak kullandı. Teşekkürler Linda, çok güzel.(İzleyiciler alkışlarlar)

 

Şimdi devam ediyoruz.. Ohh. Zaman  hiç yeterli olmuyor. Devam ediyoruz.

 

Bir düş var… Bir düş. Onu bir an hissetmenizi istiyorum. Çünkü şu anda o çok yoğun.-ruhun düşü, en sonunda kendi içinde var oluyor. Bu BEN-İM ve burada oluyor. Fiziksel gerçeklikte. Neden? Çünkü ahhh o, çok zorlu.(Adamus kıkırdar) Çünkü çok gerçek, öyle hayal mahsulü, masal gibi bir şey değil. Burada meydana  gelebilirse!! Meydana geliyor… Görüyorsunuz.

 

Tuhaf bir biçimde söylersek, ruh(soul), -Ben-im- ,kendisiyle buluşmasında, önceden bazı deneyimlere sahipti. Eğer bu diyeceklerim size anlamlı gelecekse, sözünü ettiğim hemen hemen bir çeşit birleşme gibi, kendi içine derinden dalma ve kendisiyle kaynaşmaydı. Ama bu diğer alemlerde yapıldı, fiziksel olmayan eterik alemlerde.

 

Ruhun, Ben-im’le bu kendisiyle birleşmesinde, insan kavramlarıyla söylemeye çalışırsak, şüphe ya da  oldukça bir ahhh, tam bir tatmin olmama durumu oldu.  Şöyle dedi “ Hissetmeye… Gerçekten hissetmeye gereksinim duyuyorum. Bunu gerçekten hissedeyim ki, bu öyle gösterişsiz değil de büyük bir deneyim olsun. Ve işte buradasınız.

 

Ve eğer, bunu bu yaşamda halledebilirseniz, bu bedende, sahip olduğunuz bu kimlikte kristalize ederseniz…  Bırakın ruh tamamen bedeninize girsin, tam tatmin hissetsin, ahh, tam tatmin. Şüphesizce.. İşte buydu. Ruh kendi içine dalıyor.

 

Ruhun içimizde olma düşü, ruhun düşü ve hatırlamanın ve özün tamamıyla kendine geri gelişinin düşü, bilincinizin tamamı-insanın düşü-büyük düş. Ürkütücü bir düş, çünkü eğer olmazsa ne olur? Başaramazsanız ne olur? Başarısız olmayacaksınız. Başarısız olursanız ne olur ki?

 

JEFFREY: Önemli değil.

 

ADAMUS: Evet. Önemi yok.. Güzel yanıt.. Bir Adamus Ödülü, Linda.  Jeffrey’e bir Adamus Ödülü.

 

Önemli değil, çünkü başarısızlık üzerinde düşündüğünüz zaman, bu nereden geliyor?(İzleyiciler “Zihin” der.) Zihninizden ve gerçekten aslında geçmiş deneyimlerinizden. Çünkü “Oh, Bu yaşamda başaramadım,  biliyorsun.” diyor. Kaç kez başaramadınız?

 

LINDA: Oooh.

 

ADAMUS: Zihniniz kurguluyor. Önemli değil, çünkü bunlar insan düşünceleri. İşin içine tanrısal olan girdiğinde… tanrısal olan işin içine girdiğinde, başarı ya da başarısızlık diye bir şey yoktur. Yalnızca deneyim. Doğru ya da yanlış yoktur.

Derin nefes alalım. Zaman azalıyor. Hımm.

 

 

ESKİ PSİKOLOJİNİN ÖTESİ

 

Bütün bunları bağlayacak bir şey hakkında konuşmak istiyorum. Konuya devam edeceğiz. Bu sanki Jean ve Cauldre geçen gece telefonla konuşuyorlar gibi bir şey. Çünkü hepimiz rüya halindeyken bilincimizin içinde bunun hakkında konuşuyoruz.

 

İnsanların sorunları var. Evet.(Adamus ve izleyiciler kıkırdarlar) Evet ,derin sorunlar. Bu en temel ifadelerden biridir. Evet. Köşe başında ya da havaalanında durup ta, “Evet, insanların sorunları var.” gibi şeyler söylersen, bunun doğru olduğuna inanarak söylersen, insanlar senin akıllı olduğunu düşüneceklerdir.

 

İnsanların- benim değil - insanların sorunları var. İnsanların sorunları var. Diğer insanlar, onları tedavi etmeye çalışıyorlar ve bu çok işe yaramıyor. Hatta her geçen gün daha az işe yarıyor. Buna Psikoloji ya da Psikiyatri deniyor. Aynı zamanda eczacılıkta deniyor. Kimya yoluyla daha iyi bir hayat. Aslında değil. Buna işleri halletmek için hap vermek denir, çünkü eski Psikoloji işe yaramıyor.

 

Eski psikoloji zihne dayalıdır. Zihne dayalı ve belli bir dereceye kadar da geçmişin dar olan bakış açısına dayalıdır. Geçmiş hayatları dikkate  almakta başarısızdır. Evet, eski Psikoloji, ruhu dikkate almakta başarılı değildir. Bunu yapacağını da beklemiyorum zaten. Olayların, durumların çok dar haline bakar ve çok, çok da zihinseldir. Bu yüzden çok da iyi çalışmıyor ve bu bizi düş konusuna geri götürüyor.

 

Psikolojik sorunlarda, hepsi zihin odaklı olduğundan, bir sürü zihinsel işlem oluyor, düşünebiliyor musunuz? Zihin, bir dereceye kadar çok akıllıdır. Aynı şeyin etrafında daireler  halinde döner, döner ve adımlar attığını, bir şeyler üzerinde çalıştığını ve gelişme kaydettiğini hisseder,

 

Ama bu süre zarfında, gülerek “ Evlat, Ben onları aptallaştırdım. Onları aynı şeyin etrafında döndürüp, durdurdum” der. Zihin faaliyeti sever. Neden? Bu onu canlı tutar. Daima aynı şeyi, sakız gibi mekanik bir şekilde çiğneyip durur. Eğer düşünce ve duygulara saplanıp kalmışsa, işini yapmış hisseder.

 

Psikoloji zihne dayalıdır. Evet, büyük bir bölümü zihne dayalıdır. Ve evet, duygular diyeceksiniz, ama duygular zihinden gelir. Zihin - bazı derslerimizde anlattığımız gibi- hislerin, farkındalığın, bilincin ucuz taklitleri olan duyguları, onların yerini alması için yaratmıştır. Bilincin yerine koymak için… bilincin...

 

Ve zihin düşlere daldığında, çok çok karışır ve düşlerin peşine düşer. Düşler asla  bir gerçeklik olmazlar. Olan nedir? Arada sırada, sizi sadece, başka bir yerde ki düşte tutmayı devam ettirmek için, birazcık düşünüz gerçekleşse bile,  bu neye yarar ki! Onlar tezahür etmezler. Gelmezler.

 

İnsanların derin psikolojik sorunları olduğu zaman-kafaları karışmıştır ve ne yapacaklarını bilemezler. Duygu ve düşüncelerin keşmekeşi içindedirler ve artık işin işinden çıkamazlar. Bir psikiyatra ya da psikoloğa giderler ve ne olur? Zihinsel mastürbasyon içine girerler. Birbirleriyle karşılıklı mastürbasyon yaparlar ve sadece süreci başlatmış olurlar.

 

Ve bu, bir çare bulma hissi verir çünkü “Oh, sonunda bir şeyler çözülüyor” derler. Âmâ çözülmez. Gerçekten çözülmez.

 

İnsanın terapi yoluyla, belli miktarda şifa bulabileceği zamanlar vardır.,

Ama bunun terapi olmadığını söyleyeceğim. Bu gerçekte, o kişi ya da ruhun ya da her ne derseniz deyin, en sonunda “Bu oyundan yoruldum. Psikolog ne derse desin umurumda değil. Ben kendi dengeme kendim döneceğim” demesidir.

 

Şimdi uygulanmakta olan, tüm bu psikoloji oyunu, son derece zihinseldir. Biz, bunun ötesine “kendinizden” başlayarak gidebiliriz. Bu daima kendinizle başlar çünkü böyle başladığınızda dışarı çıkıp, bir kürsünün önünde durup, öğütler vermek zorunda kalmazsınız. Yalnızca onu ışıtır ve ışığı saçarsınız. Yeni Psikoloji, ben ona- trompet çalsın lütfen (izleyiciler ayaklarını yere vurmaya başlarlar) teşekkür ederim, teşekkür ederim.–Şefkat Psikolojisi diyorum. Şefkat Psikolojisi.

 

Bizim son rüya yürüyüşlerinden birinde yaptığımız buydu. Dinleyicilerin hayatlarında ki 18-24 yaşında oldukları zamana geri gittik.-Bu zaman aralığını bilerek seçtim- Geriye gidip, ziyaret ettik. İşlem yapmak, neyin yanlış neyin doğru olduğunu ortaya çıkarmak için değil ya da  size kimin yanlış yaptığını bulmak için değil.– Bu zihin psikolojisinin doğasında olan bir sorun –ama özü ziyarete gittik. Bir şeyi düzeltmeye, ya da onarmaya, sempati duymaya gitmedik, sadece ziyarete gittik.

 

Sempati şefkatten çok farklıdır. Şefkat 20-30 yıl önceki zaman dilimine, olmuş olan olaya geri gidebilir. Bu arada yeri gelmişken, çok ilginç, ben ’18-24 yaşlarına geri gidin ‘dediğimde, çoğu zaman insanlar “ Hatırlayabileceğimi hiç düşünmediğim, bir olaya geri gittim, kendimi o olayda buldum.” diyorlar. İlginç. Acaba, neden böyle. Çünkü onu düşünmüyordunuz ve çünkü gerçekte büyük bir olasılıkla o olay, düşünüp durduğunuz ve işlemden geçirdiğiniz olaydan çok daha önemli ve etkileyiciydi.

 

Geriye dönüp ziyaret ettiniz. Ziyarette ne yaptınız? Ne yaptınız? Yalnızca, şefkat içindeydiniz. Şefkat kabuldür. “Ohh. zavallı şey, bak sana neler olmuş” demek değildir. Bu zihin psikolojisidir ve gerçekten çok… bir noktada gerçekten çok zararlı olabilir. Cauldre söylememi istemiyor ama söyleyeceğim. Bundan hoşlanmıyorum. Bir noktada, çok çok zararlı. Ve biliyorum, şimdi birçok kişi tartışmaya girip “Yoo, gerçekten yardımcı oluyor” diyecekler.

 

“İnsanlar ofise gelip oturuyorlar ve sorunlarını konuşuyoruz ve çocukluklarına geri dönüyorlar” diyecekler. Gerçekten mi? Ve bu yardımcı mı oluyor? Çünkü bir sürü yeniden işlemden geçirme. Bu sanki temcit pilavı gibi aynı şeyi yapıp durmak. Ve çok zihinsel, çok zihinsel ve içinde şefkat yok. Duygusal ve zihni, ama gerçek şefkat yok.

 

Şefkat Psikolojisi, şimdi olduğunuz Ben-im den, sekiz yaşınıza ziyarete gider. Sekiz yaşınızdaki kendinizi ziyaret edersiniz. Bu sekiz yaşındaki size, hiçbir şey söylemek zorunda değilsiniz. Sadece orada olursunuz. Hiç bir şeyi onarmaya çabalamak zorunda değilsiniz. Sahte umut ya da sözler vermek zorunda değilsiniz. Sadece orada olursunuz.

 

Hayal edin… Tamam, hadi yalnızca yapalım. Güzel.

 

 

ŞEFKAT PSİKOLOJİSİ

 

Derin nefes alalım. Güzel bir derin nefes alın, müzik yok, John. Sadece derin güzel bir nefes alın.

 

İşte buradasınız, mevcutsunuz, kristal varlığınıza giriyorsunuz. İster Coal Creek Canyon’da, ister şimdi ya da sonra dinliyor olun, burada,  bu Şaud’da mevcutsunuz. Bedeninizdesiniz. Duyumsuyorsunuz, hissediyorsunuz.

 

(duraklama)

 

Bu aslında İnanılmaz, ne kadar çok dikkat dağıtma ile uğraşmak zorundayım. Burada bir sürü sızlanma var. Kendinize izin verebilirsiniz.

 

Burada bilinçli, farkında bir varlık olarak, kendinize aniden genişleme izni verin, genişleme bedenden çıkacağız anlamına gelmiyor. Bu astral bir projeksiyon değil. Beden dışına çıkmak yok artık. Şimdi her şey bedene ve beden yoluyla geliyor. Ama genişliyoruz. Beden genişleyebilir. O sadece enerji… bilinç tarafından hareket ettirilen.

 

Şimdi, bedeniniz, varlığınız, ben-iminiz, sekiz yaşında olduğunuz zamana genişliyor.

 

(duraklama)

 

Ve orada kendinizle birliktesiniz. 8 yaşında ki kendinizlesiniz. Farkında olmak ve gözlemlemek dışında hiç bir şey yapmıyorsunuz.

 

(duraklama)     

 

Bir olay fark edebilirsiniz.8 yaşınızdaki eski bir duygu ya da travmayı fark edebilirsiniz. Bu pekaladır. Oh, onu hissedebilirsiniz ve bu hissetme de pekâlâdır. Ama orada ,işe karışmak için bulunmuyorsunuz ya da danışmanlık ya da terapi için.. ya da reiki, kristal uyumlama, herhangi bir şey. Sadece oradasınız.

 

Orada ışık saçan varlık olarak, kendinizlesiniz.

 

(duraklama)

 

Gözlemleyebilir ve olanı hissedebilirsiniz. .

 

(duraklama)

 

Ama hiçbir şeyi değiştirmeye çalışmıyorsunuz. İşte bu, arkadaşlarım, şefkattir. Şefkat, orada kendiniz için olmaktır.

 

Şefkat, her ne oluyorsa, devam etmesine izin vermenizdir. Şefkat, doğru ya da yanlış diye hiç bir şeyi yargılamamanızdır. Sadece oradasınız.

 

(duraklama)

 

Şefkat,sadece kendini kabul etmektir.

 

Şimdi, bazı komik şeyler oluyor. Şimdi orada 8 yaşındaki siz - sizin sekiz yaşınızda, hayatında bir şeylerden geçmekte olan siz-  birdenbire bir varlık hissediyor. Birdenbire şefkat ve sevgi denen bir şey hissediyor, birdenbire bir umudu oluyor.

 

Kaybolmuş ve yalnız hissetmiyor. Sekiz yaşındaki biri, bu durumu nasıl tanımlayacağını bilmez. Buna melek ya da aziz diyebilir ya da iki yaşlarında alışkın olduğu ruh arkadaşlarından biri diyebilir. Ama bir şeyler hissediyor.

 

Ve bir şeyler hissederek, o travma noktasında, orada olan ne  kadar sıkışmış enerji varsa, onlara özgür olma izni veriyor. Sekiz yaşında meydana gelmiş olan o olaya ait algısını, 20’lerinde, 30’larında ve 40’larında da sürdürmüş, o algıyı tutup şimdiye kadar sürdürmüş. Şefkatiniz,-yargısız geriye giden şevkatiniz-8 yaşında ki çocuğa dokundu. Bu şefkat, olayın doğrusal sonucunu değiştirmeye gerek duymaksızın, algıyı değiştirdi. Sevgi, şefkat ve ders.

 

Bu sevgili arkadaşlar, Şefkat Psikolojisidir.

 

Bir sonra ki adım. Siz, burada insan olarak, Coal Creek’ de iskemlelerinizde oturanlar, ya da izleyenler ,şimdi hangi yaştaysanız, basitlik ve berraklıkla derin bir nefes alın….Ve kendinize hissetmek  için izin verin.

 

(duraklama)

 

Burada bir şey var. Bu ben değilim. Bu “Onlar “ ya da “Onların” değil. Bu sizsiniz ve şefkatli ruhunuz

 

(duraklama)

 

Bazıları, onun gelecekten geldiğini söyleyecekler. Bu gerçekten önemli değil. Ama o yargısızca burada. O burada kendini, yalnız olmadığını, hatırlatıyor. O burada, kocaman bir gülümsemeyle “İnanılmaz değil mi? Her şey yolunda gitti.” diyor. Hatta size rağmen, yolunda gitti. Şüpheye, sınırlara, korkulara rağmen yolunda gitti.

 

Şimdi insan zihniniz “Evet, ama sen nereden geliyorsun? Gelecekte ne kadar öteden geliyorsun? ”diyor. O şefkatli ruh(soul) “Bu gerçekten o kadar önemli mi? Buradayım. Ben o benim.” diyor.

 

(duraklama)

 

Ne gerekir? Özgürlük için ne gerekir? Berraklık-netlik ve şefkat.

 

Özgürlük, savaşarak girip, çıkış bulabileceğiniz bir şey değil.

 

Özgürlük başarı belgeleriniz ile kazanabileceğiniz bir şey değil.

 

Düşünerek girebileceğiniz bir şey hiç değil. Ne kadar çok düşünürseniz, o kadar az özgürlük. Özgürlük şefkattir. Sekiz yaşındaki halinize geri gidip, ziyaret eden sizdiniz.

 

Şimdi, ruhunuz sizi ziyaret ediyor. Hepsi aynı şey. Hepsi aynı şey.

 

(duraklama)

 

Bununla derin bir nefes alalım. Işıkları kapatalım, lütfen. Şimdi bir sonra ki bölüme  geçelim.

 

Tam şu anda enerji çok güzel olduğundan, bir merabh yapmak istiyorum. Bir merabh. Merabh oturduğunuz yerden gerçekleşmesine izin verdiğiniz bilinçte olan değişimdir. Onun hakkında düşünmek zorunda değilsiniz. Onunla mücadele etmek zorunda değilsiniz. Bununla derin bir nefes alın. Işıkları sönük tutun lütfen. Sadece onunla olacağız, ona izin vereceğiz.

 

Derin bir nefes alalım. John, fon için biraz müzik.(Müzik başlar; The Water Garden” “Aquaria albümünden – A Liquid Blue Trancescape”   Diane Arkenstone)

 

Bir merabh, müziği ve beni dinliyor gibi yapmanız ama gerçekte tüm kargaşayı durdurmanız ve şefkatte olmanızdır. Şefkat izin vermektir. Şefkat yüzünüze kocaman  bir gülümseme kondurma halidir. Kocaman aptal bir gülümseme, bu şefkattir. “Neden gülümsediğimi bilmiyorum. Bir neden  mi olması gerek?” dersiniz. Bu duruştur.

 

Bildiğiniz gibi, insan da, beden de, bir hayli yorulmuş halde. Yorgun. Ve ne yapıyorsunuz? Beden yorgun ve siz çözmeye, anlamaya, işin içinden çıkmaya çalışıyorsunuz. Ben bu noktayı hala anlamaya çalışıyorum.

 

(Adamus kıkırdar.).

 

Bedeniniz yorgun. Yaşlanıyor. Bunu ben demiyorum, siz söylüyorsunuz. Ben sadece sizin sözlerinizi tekrar ediyorum. Beden çok kırılgan halde. Mm, mm, mm

 

Özellikle, şu hassaslık dediğinize sahip olanlarınız. Çoğunlukla dengede değilsiniz. Kendinizden başka her şeye, herkese hassassınız.

 

Beden herkesin çöpünü topluyor, bazen de gerçekten bunu istiyorsunuz. Başkalarına ait şeyleri doğrudan bedeninize alıveriyorsunuz.

 

Beden. Off’! Nasıl uyuyacağını unuttu. Beden zaman zaman inciniyor.

 

Bedenlerinizdeki enerjiye baktım. Korkuyla çok kilitlenmiş durumdasınız.- kendi kendinden korku, biraz ilginç - ama beden gerçekten yorgun… Kuvvetten düşmüş. Öyle ilginç bir dinamik var ki, öyle berbat bir inadınız var ki, durup dinlemeden önce sadece çöküp kalıyorsunuz.

 

Bu inadınızdan dolayı ”ruhun size gelmesi düşüne” kendinizi bırakmadan önce, beden çok yorgun düşmüş oluyor.

 

İnsan fiziksel bedeni yorgun olsa bile, Kristal Ben-im bedeniniz, Ruh(soul) bedeniniz yorgun değildir. Ruh bedeniniz yorgun değildir. Size enerji ile dolu olarak gelir.-sınırsız enerji. İnsan yorulmuş, beden eskimiş olabilir, âmâ ruh(soul) öyle değildir. Ruh(soul) yaşsızdır.

 

Onun deposu bitmez. Bu beden, bu kristal beden ,sizin fiziksel bedeninize giriyor..

Kristal bedeninizi davet ederken, yorgunluğu, hastalıkları, ağrıları ve acıları bırakın gitsinler. Kristal beden, asla insan bedeni gibi yorulmaz. Neden? Çünkü onun bağlı olduğu bir zihni yoktur.

 

(duraklama)

 

Kristal beden, gerçekten, asla yaşlanmaz.

 

(duraklama)

 

Kristal beden, zarifçe, zarifçe, rüya yürüyüşçüsü bir üstadın şefkatiyle birlikte, tam şimdi, size geliyor.

 

(duraklama)

 

İnsan zihni, ohh, çok karışıktır. Kendi içinde öyle döner durur ki, yalnızca günün üstesinden gelmeye çabalar, anlamaya çalışır. Hikâyelerle çok dolu ve aslında, benim kanaatimce, deneyimlerinin çok sınırlı algısı içinde. Başka bir anlatımla, gerçek yerine, korkularla dopdolu. Bu zavallı zihin biraz, korkmuş tavşancık gibi sert davranma gayreti içinde.

 

(duraklama)

 

Zihin, kendi içinde sarar, sarar, sarar ve çaresizce çözmeyi ister. Ama nasıl yapacağını bilmez ve sarmaya, daha sıkı, daha sıkı  sarmaya  devam eder.

 

Tanrısal zeka asla sarmaz. Tanrısal zeka berraklık, basitlik ve kolaylıktır.

 

Tanrısal zeka, her şeyi bilme gereksiniminde değildir. Çünkü Ben-im’in de, gereksinimi olan her şeyi bileceğinin farkındadır.

 

İnsan zihni karışıkken, oradan oraya, çaresizce, yanıtlar arayarak koştururken, tanrısal zihin devreye giriyor..

 

(duraklama)

 

Tanrısal zihin, insan zihninin gerilimlerini, sıkıntılarını, karışıklığını gevşeterek ve bunu büyük bir neşeyle yaparak, bu gerçekliğe geliyor. Bunu inanılmaz bir şefkatle yapıyor. Sadece, bir an için, sessiz olmanıza gereksinimi var.

 

Tanrısal zekâ billur gibidir, berraktır. Onun yapısı sürekli özgür ve akışkandır. Deneyimlerine izin verir ama onlara takılıp kalmaz. Tanrısal zihin bu rüya yürüyüşünde, merabh… size geliyor ve merak ediyor. İnsan zihni ne zaman yorulup, sadece izin verecek diye merak ediyor. İnsan zihni ne zaman kendi içinde dönüp durmayı bırakıp, sadece izin verecek.

 

(duraklama)

 

O burada. Başka bir yerde değil. O uzak bir düş değil. O burada. Şimdi, ne gerekecek?

 

Şefkat……….

 

(duraklama)

 

Derin bir nefes ve şefkat… ve berraklık.

 

(duraklama)

 

İnsan kalbi- siz ona hisleriniz diyor olabilirsiniz- kalp,  bir çok biçimde ihanete uğramış, yüzüstü bırakılmış, umutları yok olmuş ya da başkalarınca çalınmış, hissediyor. İnsan kalbi, başkaları tarafından çiğnenmiş, çoğunlukla da kendi kendini çiğnemiş hissediyor.

 

Oh… Onun en çok istediği… O, siz ve diğer herkes, onun yumuşaklığını bilsin istiyor. Sevgisini, hayat isteğini bilsin istiyor. Ama ne zaman açılsa, saldırıya uğramış olduğunu hissediyor.

 

Ve insan kalbi kapanmış… sessizleşmiş… hüzünlenmiş…

 

(duraklama)

 

O tanrısal kalp, o, Ben-im. O açık. O canlı. O ihaneti bilmez, asla da bilmeyecek.

 

Çiğnenmiş ya da çalınmış olmayı bilmez ve hiçbir zaman, hiçbir şekilde bilmeyecek.

 

Bu insan kalbi, gerçek açıklık ve sevgiyi hissetmeyi çok istiyor.

 

Ve Tanrısal kalple, bu yeniden olabilir.

 

Ben-im; Tanrısal kalbiyle, tanrısal zekasıyla, kristal bedeniyle, berrak, enerji dolu ve lekesiz. O her zaman berrak, enerji dolu ve saf kalacak. Bu rüya yürüyüşünde, o size geliyor.

 

Tüm zamanların başından ya da gelecekte bir noktadan gelip gelmediğinin bir önemi yok. Nasıl geldiğinin bir önemi yok, ama o burada.

 

Değerli ya da hazır olduğunuzu düşünüp düşünmemenizin  de önemi yok. O biliyor, siz biliyorsunuz, öylesiniz.

 

(duraklama)

 

Kim olduğunuzun bu  güzel yeniden bağlantısıyla birlikte, derin bir nefes alın.

 

Ne gerekiyor?

 

Daha fazla ıstırap, daha fazla başarısızlık, daha fazla yorgunluk, uykusuz geceler, kötü deneyimler  gerekiyor mu? Gerekmemeli. Biz şimdi yeni bir çağdayız. Biz şimdi yeni bir duruştayız. Gerekmemeli.

 

(duraklama)

 

Artık daha fazla ıstırap ya da mücadele olmamalı. Her ay toplandığımızda, içinden geçtiğiniz zorluklardan değil, sadece ne kadar izin verdiğinizden  söz etmeliyiz.

 

Derin nefes…

 

Geçmiş, şimdiki, gelecek zamandan ve şimdiden, kendinizi ziyarete geldiniz. Kristal özünüz, size, sizinle bedenlenmeye, bu yorgun bedene, bu karışık zihne, kırık kalbe, Ben-im’e geri geldi.

 

(duraklama)

 

Ne gerekir? Sadece bu basitlik. İşte bu kadar. İşte bu kadar.

 

Birlikte derin bir nefes alalım.

 

(duraklama)

 

Nazikçe, nazikçe, yuvaya gelmenize izin verin.

 

Ona doğru ilerlerken, düşünmek yok.

 

Artık onun hakkında sadece düş kurmak yok. Bütün bunları başka bir yerlerde, tutmak yok.

 

Bu kadar basit. Gerçekten, bu kadar basit.

 

Yapacak çok şeyimiz var, eğlenecek çok şeyimiz var. Bu berraklığı ve şefkati içimize alalım ve geliştirelim.

 

Bazen böyle toplandığımızda, ben biraz direk ,kışkırtıcı ve son derece cazibeli !!   (Birkaç kişi kıkırdar.) olabiliyorum. Böyle toplandığımızda, ben buna Makyo, makyo demeyi seviyorum. Ama bir ruhsal adım daha atmak için yorgun olan sizler, sizler bunu istediniz. Artık, başka adımlar atmayalım.

 

Derin bir nefes alalım, ışıkları tekrar açalım ama çok yumuşak bir halde kalalım.

 

Bu toplantı sona ererken, size bazı haberler vereceğim ve biraz nefes yapacağız.

 

Güzel, derin bir nefes alın.

 

Bakın, ruhunuzun bu inanılmaz şefkati ve ruhun, geçmiş, şimdi, gelecek zaman ve şimdide sizi ziyarete gelmesi çok gerçektir. Çok gerçek. Ama yine de bunu düşünmeyin desem de, düşüneceksiniz. Buradan eve gittiğinizde “Şimdi, bunu tekrar yapmayı deneyeyim.” diyeceksiniz. Bu sadece izin vermektir. Sadece izin verin. Bu, bir dizi adımlar değildir.

 

Düşleriniz hakkında konuşurken… şu hafif müziği, kapatabilirsiniz.(Bazıları gülüşür.)

 

 

ÖZGÜRLÜK DÜŞÜ

 

Düşlerden konuşurken, bir şeyden söz etmek istiyorum. Düşlerin birçok, birçok düzeyleri vardır. Ben burada özgürlük düşünden, Ben-im ‘in; kristal varlığıyla ve biyolojik varlığıyla bütünleşmesi; tanrısal  zekası ve insan zihniyle  bütünleşmesi, hepsinin birlikte bütünleşip, bedenlenmesi düşünden, bahsediyorum. Sizin özgürlük düşünüzden söz ediyorum. Sizin özgürlüğünüz.

 

İlginç. Dünya şu sıralarda çok ilginç. Biz birkaç yıldır özgürlükten konuşuyoruz. Soru hala duruyor: İnsanlar gerçekten özgürlüğe hazır mı? Yoksa sadece biraz daha iyi, yeteri kadar, ya da, yeteri kadardan biraz daha fazla mı istiyorlar? Bu güzel soru ve bu çelişki tüm dünyada, her yerde. Mısır’dan, Birleşik Devletler’e, Güney Amerika ‘ya kadar, her yerde patırtı çıkartıyor. Gerçekten, şu sıralar dünyada olanların dinamiği özgürlük hakkında. Dini özgürlük, seksüel özgürlük, kalbin ve ruhun özgürlüğü, bir kadın ya da erkek olmak özgürlüğü. Ben-im olma özgürlüğü.

 

Eğer dünyanın sorunu ne ve neyle karşı karşıya diye sorarsanız, bizim bakış açımızdan, dünya, kendisinin özgürlük sorununun içinde. Ve her ay asil krallıklarında bir araya gelen bir grup insan var, ahh, “Evet, özgürlük benim seçimim.” diyen bir grup insan var. Yolları boyunca karşılarına,  meydan okumalar, engeller çıkmaya başlıyor. Ama onların, özgürlük için, ateşli tutkuları var.

 

Bir nokta daha Ah, evet. Bugün kısa kestim. Bir nokta daha.

 

 

IŞIKLANDIRILMIŞ SERBEST DÜNYA BANKASI

 

St.Germain Dünya Kredisi denen- siz öyle diyorsunuz - bir şey var. Ooh. St.Germain Dünya Kredisi. Bunun üzerine birçok hikâyeler anlatılıyor ve bir dereceye kadar da doğruluğu var… Bu aslında…. Tam ismi St.Germain Dünya Kredisi değil. Olsa güzel olmaz mıydı? Ama değil. Bazıları böyle diyor. İnanabiliyor musunuz, bazı insanlar benim güzel adımı kullanmaktan hoşlanıyor. Hımm.

 

Bir dereceye kadar doğru. Çünkü ben –nasıl söylüyorsunuz- Bolluk Bankası olarak başlayan bir grubun parçasıydım. Gerçek adı, Işıklandırılmış Serbest Dünya Bankasıydı. Bu ne anlama geliyor? Uzun zaman önce ben, siz ve bir grup başkaları, gerçek kristaller, değerli mücevherler-elmaslar ve yakutlar, safirler, zümrütler, güzel mücevherleri aldık ve “Biz bunları gerçekten Dünya’ya yerleştireceğiz, çok iyi korunmuş mağaralara, büyük kovuklara yerleştireceğiz” dedik. Biz bunları Dünya’ya yerleştireceğiz. Çünkü –gerçekten, çok güzel görünüyorlar-çünkü  çok miktarda enerji niteliği tutuyorlar.” dedik.

 

O zaman bu çok kıymetli kristal mücevherler zulasını- çok sayıda çeşitli zulaları-bazıları bu gezegenden bile olmayan, gerçekten yaratılışın çok şaşırtıcı başka yerlerindenler gelen zulaları- dünyada belli mağara ve oyuklara depoladık. Ve biz bunları doğru zamanda, çok boyutlu tanrısal enerjileri  getirme, topraklama mekanizması olarak kullanacağız dedik. Ve bu olduğunda, büyük bir bolluk olacak dedik. Hazır olan, istekli ve becerebilir olanlar için kendi kristal Ben-im’leriyle bütünlenmiş ya da en azından onu bedene getirme sürecini başlatmış olanlar için, sınırsız enerji bolluğu olacak, dedik.

 

Bu  daha büyük, daha zengin olmak isteyen insanlar için düzenlenmedi. Sadece, daha fazla insani zenginlik isteyenler için işlemeyecek- bunu tekrar hatırlatmam gerekiyor- bu tür insanlar için işlemeyecek. Âmâ kendi kristal bilincini getirenler için, bu mümkün olacak. Buna neredeyse sınırsız ödenek diyebilirsiniz. Bağlı olan enerji miktarı ise inanılmaz. Üstesinden gelebilmeye hazır hissedenlere, projesi olanlara, uygun ve hazır durumda.

 

Proje, yalnızca ödenmemiş faturalarınızın ödenmesi değil.(Bazıları kıkırdar) Proje, bir şey yaratmak istediğinizi söylemektir. Düşlerinizi gerçekliğe getirmeye başlamak istiyorsunuz ve bunun için bolluğu getireceksiniz. Bu mümkün olacak. Bir komiteden geçmek zorunda kalmayacaksınız. Bankacılar yok. Bu ışıklandırılmış fonun güzel olan tarafı, kendiniz gidip, istediğiniz kadar alıyorsunuz. İnanılmaz değil mi? Kredi hesabı yok. Hayır. Hiç biri yok. Sizi geri çevirecek bir komite de yok. Gidiyorsunuz ve istediğiniz kadar çekiyorsunuz. Güzel olan şu ki, asla geri ödemek zorunda değilsiniz.

 

Şimdi, kulağa hoş geliyor değil mi?

 

İnternette  şimdiden  flaş oldu bile. Ohh, e-postalar gidiyor. Ama düşlerini bütünlemeye hazır olmayanlar, Ben-im ‘i getirmeye hazır olmayanlar için bu işlemeyecek. Her şeyden önce, asla yerini bulamazlar. İkincisi, bulsalar bile, bağlı enerjiler, güçlerini ortaya çıkarmaktansa, zayıflıklarını  ortaya çıkarır. Doğrudan doğruya, onlara  karşı işleyeceklerdir.

 

Bu konuda, gelecek toplantıda daha çok konuşacağız. Çünkü Cauldre’ye erken bitireceğimizi söyledim. Saat beş civarında toparlarım dedim.

 

Sizin için kullanımınıza hazır. Şimdi ben, 9000 soruyu duyabiliyorum bile. “Bana nakit mi, çek olarak mı gelecek? Işıklandırılmış Serbest Dünya Bankası’na yazılmış çek hesabım mı olacak?”

 

LINDA: Kime e-posta atmalıyız?

 

ADAMUS: Kime e-posta atmalıyız? Evet. Linda. (Gülüşmeler.)

 

Birkaç şeyi daha belirteyim, tartışmaya gelecek ay devam edeceğiz .Bu dinleyici sayısını arttıracak.!

 

Birkaç şey daha. Gidip, istediğiniz kadar çekersiniz .Borç yok, faiz yok, geri ödeme yok. Ama kullanıma koymak zorundasınız. Onunla bir şey yapmak zorundasınız. Düşlerinizi - başkasının düşlerini değil - tezahür ettirmek için bir şey yapmak zorundasınız. Dünyayı kurtarmak değil. Böyle bir şey için işlemeyecektir. Bu sizin için. Bu sizin için bir armağan ve herkes için çok var. Ama başkalarını biçimlendirmek  için kullanılmamalı.

 

Şu andan  itibaren-Şefkat Psikolojisi’ni unutmayın. Hayatınızda ki insanlara bunu, biraz şefkat içinde olarak uygulayabilirsiniz.

 

Buna bağlı enerjiler,  Baş Melekler tarafından destekleniyor. Baş Melekler, Yeni Dünya’da, bir çeşit geçici olarak ikamet halindeler. Yüz kırk dört bin  Baş melek, aynı zamanda bir arada toplandılar. Neden? Bu, Baş Melekler Düzeninin ilk yaratılışından beri ilk defa oluyor. Niye hepsi oradalar? Ne yapıyorlar?

 

Yeni dünya ile eski dünya arasında ki dengeyi  anladılar - buna da gelecek toplantıda değineceğiz - neler olup bittiğine ve dinamiklere.. Köprüyü inşa etmeye yardım ediyorlar. Onlar, eski ve Yeni Dünya arasına kemer biçiminde  köprü yolu yapıyorlar.. Geri çekilmeleriniz için destek verip, bir denge tutmaya yardım ediyorlar. Onlar, takım olarak, sizin ve projelerinizin ilerlemesi ve enerjileri dengede tutmak için yardım ediyorlar.

 

 Aslında, Baş Melekler Düzeni - tüm Baş meleklerden oluşan –ohh, nasıl dersiniz?

Neredeyse kendilerini yeniden yaratıyorlar, kendilerini taklit ediyorlar, yenidünya düzeni olarak değil, Yeni Dünya’nın düzeni  olarak. Bu bir komplo değil, bir destek mekanizması.

 

Bu arada içinizden bazıları. St Germain Dünya Kredisi ile ilgili e posta ya da bilgiler alıyor olabilir. Bunlar, kısmen doğru.  Uzun zamandır geliştirilmekte olan, böyle bir yatırım mevcut. Ama bankada altın olarak değil. Bu yatırım, Dünya’da mevcut olan gerçek kristaller, kıymetli taşlar - onları insanların çalmasından korumak da gerekmiyor çünkü böyle bir şey yapsalar bile, işleri rast gitmez -  bulundukları yerlerde, ışık saçıyor ve boyutlar arası enerjileri çekiyorlar.

 

Şu sırada St.Germain Dünya Kredisi, borçlarınızı, faturalarınız ödemeye yardım edecek mi? diye bir  çok e-posta dönüp duruyor. Bu St. Germain’in söylemi gibi mi? (İzleyiciler “Hayır” der.) Hayır. Hayır. Biz, sadece para vermeyeceğiz.- evet, görüyorsunuz, bugün kısa tutuyorum.- Amaçsızca para dolaştırmayacağız, çünkü her şeyden önce biz birbirimizi tanıyoruz. Yani, ben sizi tanıyorum. Eğer, birdenbire tüm borçlarınızı ödeyecek  miktarda  paranız olsaydı, ne yapardınız? ( Birisi harcarım der)Tekrar borca girersiniz. (Bazıları kıkırdar.)

 

SART: Ama her şey meydanda!

 

ADAMUS: Meydanda olan her şeyi satın al, evet ve yine borca gir. Eski hikayeyi duymuşsunuzdur;

Zengin insanların elindeki tüm para alınıp, fakir insanlara verilseydi, iki yıl içinde zenginler parayı geri alırdı. Bu bir davranış biçimi, tutumdur. İster zengin ol, ister fakir ol, bu bir tutumdur. Bu fon, bu ışıklandırılmış fon-  illuminati değil,( İlluminated –ışıklı sözcüğü ile benzerliğinden kelime oyunu yapıyor.) ve ben onun hakkında, hiç bir lanet komplo hikayesi duymak istemiyorum.

 

( Gülüşmeler)  O, ışıklandırılmış, ışık saçan. O, kullanıma hazır, uygun halde.

 

Ve gelecek toplantıya kadar olan zamanda, düşleriniz neler olacak? Onları buraya getirmek için ne kadar yeterli cesaretiniz olacak? Çünkü bunun için enerji desteği var. Biraz korkutucu olabilir. Düşleri, orada bir yerde tutmak, daha kolaydır. Ama arkadaşlarım, derin bir nefes alalım, şimdi zamanı geldi.

 

Düşleriniz ve Işıklandırılmış Serbest Dünya Bankası ile ilgili olarak düşündüğünüzde  - enerjiler, düşlerinizi destekliyor - Siz biraz korkmaya başlıyor ve  “Ohh, ne düşleyeceğimden emin değilim, ya elime yüzüme bulaştırırsam” demeye başlıyorsunuz. Durun bir dakika, derin bir nefes alın ve unutmayın ki, tüm yaratımda her şey yolunda.

 

Teşekkürler, gelecek toplantıya kadar, teşekkür ederim.

 

 

 

 

 

KIRMIZI ÇEMBER MATERYALLERİ

Özgürlük Serisi

ŞAUD 5: “Ruh’un Düşü “ – Geoffrey Hoppe kanallığıyla ADAMUS mesajıdır

2 Şubat  2013 tarihinde Kırmızı Çember’e sunulmuştur.

www.crimsoncircle.com/www.kirmizicember.com

 

 

Ben o benim, egemen alandan Adamus.

 

Toplantımıza hoş geldiniz. Yüksek aydınlanma hükümdarlığına  hoş geldiniz.(Bazıları kıkırdar.) Burada bulunanlar ve bizi dinleyen her biriniz, geçmişte kraliyet  hükümdarlıklarındaydınız. İşte biz şimdi, burada krallar kraliçeler, dükler düşeslerle dolu  aydınlanma hükümdarlığındayız. Özgürlüğün, aydınlanmanın prens ve prensesleri ile bir aradayız. Terimi biraz şaka yollu ifade ediyorum ama ciddiyim çünkü geçmişte hepiniz, hükümdarlıklardaydınız.

 

Bu çok özel bir toplantı, her ay bir araya geldiğimizde, asillerle bir araya geliyoruz, aydınlanmaya yön verenlerle, biçim getirenlerle, bu yeni çağda aydınlanma bilincine rehberlik edenlerle bir araya geliyoruz. Özgürlük Krallığında-aleminde- bu asil aydınlanma hükümdarlığı. Hımm?  Ahhh!!  Evet, ( İzleyiciler onaylar) O zaman hoş geldiniz. Majesteleri.( Adamus, Linda’ya hitap ederek kıkırdar.)

 

DÜŞLER

 

Son toplantımızda düşlerden söz etmiştik. Bir düşünüz, bir vizyonunuz, bir özleminiz varsa, ya onu buraya getirin ya da bırakın gitsin demiştim. Hım. Zor iş. Zor iş, çünkü bu –öteki-  çoklu boyutlardaki düşlere sahip olmak, bir biçimde sizi rahatlatıyor ve huzur veriyor. Bu düşlere oralarda sahip olmanız, bu gerçeklikte ki dramlar, travmalar ya da zorluklara tabi olmayacakları için, size bir biçimde rahat geliyor. Onun için size, bunları  ya gerçekleştirin ya da bırakın demiştim.

 

Onları oralarda bir yerde tutmak büyük enerji kaybı. Aynı zamanda büyük düş kırıklığı. Ve  bu,   bir biçimde içinizde  bölünme de yarattı. Çünkü bir yanda günlük gerçekliğiniz, bir yanda düşsel-hayal dünyanız. Artık bunları bir araya getirme zamanı. Eğer düşleriniz, özlemleriniz, vizyonlarınız, kalbinizin arzuları olacaksa, kahretsin ya onları buraya getirin ya da bırakın gitsinler. Böyle farklı iki durumda olunca veçhe oluşturuyorlar. Oh. ne hoş..Eveet. sütlü kahve, lütfen. Ah, evet.

 

LINDA: Memnuniyetle.

 

ADAMUS: Evet, şekersiz..

 

LINDA: Oh, Hayır, sana şekersiz mi? Ohh.

 

ADAMUS: Ben zaten yeterince tatlıyım.

 

LINDA: Ohhh.

 

ADAMUS: Ama çabuk ol, çabuk ol, Linda. Az sonra, etrafta dolaşmak için mikrofon lazım. Daha çabuk, daha çabuk.(Gülüşmeler) Ooh. Linda buna alışkın. Hep Cauldre’yle yaşıyor. (Adamus ve dinleyiciler kıkırdar.) Düşler, harika şeyler. Ama size bağlı durumdalar, buraya getirmeye başlamanız için size gereksinimleri var. Anlayabiliyor musunuz,, Ne kadar çok insani düş diğer alemlerde (oralarda)  bir yerlerde, başka yerlerde. Bu, diğer alemlerde çok fazla trafik sıkışıklığına yol açıyor. Çok fazla sayıda hayal, çok fazla. (Linda kahve getirir.) Teşekkürler.

 

LINDA:  Çok sıcak mı ?

 

ADAMUS:  Hiçbir şey benim için çok sıcak değil. (Güler) Canım, seni mi kahveyi mi kastediyorsun? (Gülüşmeler, Adamus kıkırdar)

 

Nerede kalmıştık? Düşler. Düşler.

 

Oralardaki  muazzam sıkışıklığı anlaya biliyor musunuz? Anlaya biliyor musunuz?

(Konuşma kürsüsüne doğru gider.) Teşekkürler. Kendim yapabilirdim. (Adamus kıkırdar.)

 

Bu gece, kaç  çocuğun  daha iyi bir hayatın, daha iyi bir eğitimin, daha iyi yiyeceklerin, daha iyi ebeveynlerin, her şeyin daha iyisinin hayalleriyle uyuyacaklarını anlayabiliyor musunuz? Kaç tane yaşlı insanın “daha iyi bir hayatları olmuş olsaydı, daha fazla şey yapmış olsalardı” nın hayalleriyle uyuyacaklarını anlayabiliyor musunuz? Ve yaşlandıkça en çok da, geçişlerini yapmaya başlayacaklarını bildikleri için, kendilerine  - Şimdi, buraya  uygun durumumu  almalıyım -  “Keşke yapmasaydım” derler.  Ne  yapmasalardı  Jane? –‘Hayatımda bu kadar çok …’ Nee?

 

JANE: Oh,  Üzülmeseydim.

 

ADAMUS:   Üzülmeseydim. Sıyrılabileceğinizi sandınız! (Gülüşmeler) Yalnızca bir ay atlattınız. Böylece  daha çok üzülebilir ve gelip size bunu sorabilirdim.( Adamus ve dinleyiciler kıkırdarlar) Söyledikleri budur. “Bu kadar çok üzülmeseydim” derler. Öyleyse lütfen 72 yaşınıza gelince, gitmeye hazırlanırken, bu diyaloğu yapmayalım. “Dinleyin, bu üzüntüyü ben şimdi burada bitirdim. “Oh! 72 yaş ve hiçbir şeye üzülmemeliyim” derler.

 

Ama üzülürler. Yatağa yattıklarında “Keşke hayatımda  hiçbir şeye üzülmekle vakit geçirmeseydim, sınırlamalarla ve başkalarını dinleyerek hayatımı geçirmeseydim” derler.  Ölümden önce en çok düşünülen şeylerden biri budur. Hımm, hımm.

 

Bu gece, bir çok insan yatağına uzanacak ve hayallere dalacak. Daha iyi bir hayatın, kendilerini daha iyi anlamanın, diğerleriyle daha iyi ilişkilerin düşlerine  dalacaklar. Gerçekten yapmayı sevecekleri şeylerin, bu bir proje, bir yaratım, diğerlerine yardım olabilir, bunların hayallerine dalacaklar ve ertesi gün uyandıklarında, günlük rutinlerine geri dönecekler ve her şeyi eskisi gibi yapmaya devam edecekler

 

Şimdi sizin gibi asil varlıklardan oluşan bu  çok özel grupla, buna köprü oluyoruz. Geçen ay konuştuğumuz gibi bu düşleri buraya getiriyoruz. Sadece, gerçekten, gerçekten, gerçekten  tezahür ettirmek istediğiniz düşleri getiriyorsunuz. Diğerlerini bırakın, gitsinler. Sadece göze aldığınız düşleri -cesaret ettiklerinizi – getirin. Ohh! Seni yeniden  görmek güzel sevgilim.( Edith’e hitap eder, elini öper ve izleyiciler alkışlarlar.)

 

EDITH: Teşekkürler.

 

ADAMUS: Tanrısal görünüyorsun. İlahi. Tanrısalsın.

 

Böylece bu, asil hükümdarlıkta yaptığımız şeylerden biri. Bu hoşuma gidiyor. Ben hükümdarlıkları -hayli uzun bir süre boyunca- severdim. Bazı garip tutumları vardı, tabii, ama ahhh..Öyle gösteriş, öyle eğlence , öyle yönetim yönergeleri ..vardı ki. Sen de onlardan biriydin.(Linda’ya söyler. Linda kıs kıs güler, Adamus kıkırdar ve Linda güler.)

 

Böylece, gerçekten tezahür ettirmek istediğiniz düşleri buraya getirmek ve onları tezahür ettirmek, gerçekleştirmek, üzerlerinde ısrar etmek için yeterince cesaretli olmaktan söz ediyoruz.

 

Bu kulağa  hoş gelse de, biraz da korkutucu olabilir. Geçen ay konuştuğumuz gibi, bazen düşleri öte alemlerde bir yerlerde tutmak daha kolaydır. Böylece sizi asla düş kırıklığına uğratmazlar. Ve düşlerinizi hiçbir zaman, bu gerçekliğin sertliklerine tabi bırakmak zorunda kalmazsınız. Böylece, hep hayal kurabilir ve gerçekten bu hayallerle yüzleşmek  zorunda kalmazsınız.

 

Bu, şu soruyu getirir. Düşünüz her neyse, ilk olarak onu niye düşlediniz, düşü niye kurdunuz?  Yüreğinizden gelen bir tutku muydu? Zihniniz için bir avuntu muydu?? Ruhunuzun çok, çok derininden mi geliyordu, ruhunuz bu düşü, bu gerçeklikte deneyimlemek mi istiyordu? Hayaliniz neydi? Nereden geliyordu? Öyleyse bu soru bizi, bunun tutku hakkında olduğuna götürüyor. Tutku.

 

Gerçekliği yaratan zihin değildir. O kadar. Gerçekliği yaratan düşünceleriniz değildir. Zihniniz, gerçeklikle nasıl baş edeceğini bilir. Gerçekliğin belli veçhelerinden nasıl kaçabileceğini bilir. Ama zihniniz gerçekliği yaratmaz.

 

Son 80-100 yıldır, böyle olduğunu düşünmek, çok popüler oldu. Ama anahtar sözcük “düşünmek “.Tüm bu- aranızdan bazılarının da katıldığı-  zihin kontrolü, zihnen yaratma sınıfları eğer bu kadar etkili olsaydı, zaten bunlara gerek kalmazdı. Herkes bunlara katılır ve istediklerini yapıyor olurdu. Ama zihne ait bu şeyler, zihninizden geçen düşünceler, tutkuya sahip değildirler.

 

Buradan ( Kalbi gösterir.) bazen ruhtan, bazen özden, bazen ruh-özünüzden gelen, gerçek özlemler, düşler vardır ki,  tutkuyla birlikte gelir ve işte bu tutku, bu düşleri bu gerçekliğe getirir.

 

Bu tutku, engelleri ortadan kaldırır. Düşleri bu gerçekliğe getirirken, üstesinden gelinecek bir çok engel vardır. Bu tutku, enerjiyi çeker ve enerji tezahüre yardım eder, düşlerinizi gerçekleştirir.

 

Öyleyse, düşleriniz, özlemleriniz, vizyonlarınız, istekleriniz neler? Size bütünlük hissi, mutluluk ve neşe getirecek düşleriniz neler? Engellerin üstesinden gelecek olanlar hangileri? Bu engeller, insan bilinci ya da veçheleriniz olsun, her neyse halka üstüne halka, halka üstüne halka gibidirler, çepeçevre sararlar ve bazen de gerçekten bu tutkuları söndürürler.

 

 

NE DÜŞLÜYORSUNUZ?

 

Bunun hakkında bugün biraz daha konuşacağız, ama şimdi bir soru soracağım.-Linda mikrofon lütfen.

 

Geçtiğimiz ay düşler hakkında konuştuklarımızdan sonra, düşlerinizle ilgili olarak  neler öğrendiniz, neler deneyimlediniz? Linda, lütfen.

 

LINDA: Birini mi kaldırmak istiyorsun?

 

ADAMUS: Gönüllüler?

 

LINDA: Tamam, gönüllüler.

 

ADAMUS: Düşleriniz hakkında neler öğrendiniz, anladınız, deneyimlediniz?

 

SCOTT: Sanırım benim için şöyle; şu sıralarda  hayatımda bir çok şey devinim halinde ve bunlar -  benim diğer insanların dünyaları hakkında düşünerek  zaman harcamam yerine-  kendi düşlerimi gerçekliğe getirmem ve kendi dünyam yapmak için geçirdiğim zamanla ilgili. Bu ay bende olan bitenin ana fikri bu. İlk önceleri… Son Şaud’dan sonraki ilk hafta ve devamında buna odaklı değildim. Diğer insanların dünyalarını ve gerçekliklerini düşünüyordum. Ama son birkaç haftada, kendimin ne yaratmak istediğine ve bunun olmasına izin vermeye daha fazla odaklandım.

 

ADAMUS: Ve o nedir?

 

SHAUMBRA 1: Web sitemin işleri ile ilgili sürüp giden  bir takım fikirlerim var.(Kıkırdar)

 

ADAMUS: Neyi getireceksin? Neyi gitsin diye bırakacaksın? Tek bir şey. Neyi getireceksin?

 

SCOTT: (Duraklar) Hımm …

 

ADAMUS: Bir ayın vardı.( Bazıları kıkırdar) Bir ay. Ne istiyorsun? Bir ya da iki hayat daha mı? Burada, ıvır zıvır şeyler yapmıyoruz.

 

SCOTT: Pekala, Colorado Yaratıcı Haberler sitemi yüklüyorum.

 

ADAMUS: Güzel.

 

SCOTT: Temel olarak bu.

 

ADAMUS: Güzel. Güzel. Teşekkürler. Derin nefes. Güzel. Mükemmel. Mükemmel. Ve bildiğin şekilde, gerçekten yapılabilir olarak, onu buraya getirmeye hazır mısın?

(“Evet” diye başını sallar.) Güzel. Tamam. Öyleyse getir onu.

 

Şimdi bazı ımm’lar olacak. Siz onlara, meydan okumalar, diyorsunuz. Bense, eğlence diyorum.

 

(Gülüşmeler)

 

Bu düşler bu gerçekliğe gelirlerken, yollarını bulurlarken, sizler ve diğerleri tarafından itilip kakalanırlar ve bu çok farklı olan gerçekliğe gelmek için, kendilerini ayarlamak zorunda kalırlar. Ama tutku oradaysa, enerjilenirler ve gerçekleşirler.

 

Peki, gerçekleşirlerse  ne olur?

 

SCOTT: Umarım gerçekleşir. Çünkü üzerinde uzun zamandır çalışıyordum.

 

ADAMUS: Ama bu, bir noktayı daha ortaya çıkarır ve tekrar, biz bu düşsel sahneye, aslında düşlerin son kerte  özgürlüğüne  girdiğimizde, insanlarda, şeyleri anlamak yerine, onlar üzerinde çalışmayı sevmek konusunda bir eğilim olur. Ve aslında, bu bir kez anlaşıldığında, çoğunlukla bir sıkılma hissiyatı ve daha da kötüsü yaptıklarını yıkma arzusu olur. Küçük çocuklar kum havuzlarında küçük şatolar yaparlar, savaşlar yaratırlar ve sonra hemen onları yıkarlar. Bu nedenle, bu gerçekliğe getirmek istediklerinizi neden getirmek istediğiniz ve  getirdiğinizde ne olacağı, çok çok önemli bir noktadır. Hım.. Güzel. Teşekkür ederim.

 

Evet.  geçen ay düşlerinizle ilgili olarak neler öğrendiniz, deneyimlediniz ya da anladınız?

 

TESS: Oh. Sanırım ben kolaylıkla izin veriyorum.

 

ADAMUS: Evet.

 

TESS: Mısır gezisi için, gerçekten kendime ait, tek kişilik  oda  istiyordum.

 

ADAMUS: Evet.

 

TESS: Bekleme listesindeydim ve sonra o gerçekleşti.

 

ADAMUS: Güzel. Mükemmel.

 

TESS: “Ohh. Hayır! Para. Belki de bir oda arkadaşı almalıyım” dediğim bir an oldu. Ama hayır, bir nedenle başından beri bu geziyle ve bu tek kişilik odayla kendimi onurlandırmak istediğimi biliyordum ve bunu gerçekleştirdim. Ve bir an için sorguladım ama başa çıktım.

 

ADAMUS: Evet, bu güzel bir nokta. Çünkü… bir dakika, hepiniz yalnızca en büyük düşlerinizi hissedin. Mısır’daki kendinize ait odayı değil!

 

TESS: Evet, ama…

 

ADAMUS: … Ama bu, gündelik güzel bir örnekti. Yine de kötü bir hayal değil, evet.

 

TESS: Evet, kendim için seyahat.

 

ADAMUS: Evet, seyahat, güzel. Bir an hissedin, tam olarak hayalinizdeki tutkuyu hissedin.

 

Şimdi buraya bir dip not ekleyeceğim. Sizin düşünüz.  Başka birinin düşü için, gerçeklik yaratmanızdan söz etmedim. Burası, insanların tekrar kafasının karıştığı ya da başının derde girdiği yer. Diğerleri için düş kurma çabasına başladığınız anda, bilinci ve enerjiyi karıştırıyorsunuz. Bu genellikle pek iş görmez. Ama bu zor bir şey. “Evet, ama ben.., biliyorsun.., ailem, çocuklarım mutlu olsun istiyorum “ demek gibi bir istek var. Unutun bunu. Gerçekten. Bu size göre değil. Bu o zaman bayağı köstekleyici bir düş olacaktır.

 

Şimdi bir dakikanızı verin. Sizin düşünüz. Sizin için. Bir an tutkuyu hissedin.

 

( Duraklama)

 

Ve şimdi yakınlaştığını, daha da yakınlaşmaya başladığını, gerçekten yakınlaştığını, hayal edin.

 

(Duraklama)

 

Gerçekliğinize gelmeye başlıyor. Komik bir şey oluyor. Önce, yakına, daha da yakına gelmeye başlaması çok iyi hissettiriyor ve sonra birdenbire, olabileceğini anladığınızda, korku ve panik karşınıza çıkıyor. Sonra , “Parayla ne yapacağım” lar, tüm insani eski koşullanmalar geliyor ve bir şekilde onu,  nerdeyse uzaklaştırmaya başlıyor. Hemen “ En iyisi ben bunu, bu gerçekliğe getireceğime, düşsel-hayal dünyasında tutayım.” demeye başlıyorsunuz.

 

Arkasından, zihin ya da veçheler ya da her ne derseniz deyin onlar geliyorlar ve “ Bu işlemezse, başaramazsam ne olur? Tam gerçekten yakınlaşırken bir şey olursa, ya da biri çalarsa, ya da ben sabote edersem ne olur? Ben  bunu, düşsel-hayal dünyamda daha uzun bir süre tutayım.” demeye başlıyorsunuz. Neredeyse bir biçimde orada kalmasının daha iyi olduğunu düşünüyorsunuz, çünkü böylece, kendinizle birkaç dakika geçirdiğinizde, düşlerinizi yaşamak yerine, düşlerinizi  düşleyebilirsiniz.

 

Ama bu yeni çağda, Yeni Enerjide, artık bu böyle işlemiyor. İşlemeyecek. Ya düşlerinizi bırakacaksınız gidecekler ya da eve getireceksiniz.

 

Kendi odan için tebrikler. Uğrayıp, ziyaret edebilir miyim? ( Bazıları kıkırdar) Yalnızca merhaba demek için.

 

Tamam, güzel. Evet. Bu ay düşlerinizle ilgili olarak ne öğrendiniz. Ne deneyimlediniz.? Bu arada, yeri gelmişken, bu ay çok güzel bir düş ayıydı. Bir çok nedenden ötürü. Astroloji, ben, diğer nedenler –ama düşleri deneyimlemek için çok iyi bir aydı. Evet?

 

TERRY: Ben hemen hemen sınırsız  bolluk hayalini getirmek için çok çalıştım ve somut olarak ne yaptım? Bazı kitaplar aldım…

 

ADAMUS: Seni durdurmam lazım. Neden- hemen hemen -sınırsız? (Bazıları kıkırdar)

 

TERRY: Ahhh…

 

ADAMUS: Bu sınırlı demek oluyor. Gerçekten.(Gülüşmeler)

 

TERRY: Bu iyi işte.

 

ADAMUS: Evet.

 

TERRY: Ama…

 

ADAMUS: Neden sınırsız değil?

 

TERRY: Ben sınırsız bolluk için çabalıyordum.

 

ADAMUS: Evet. Güzel.

 

TERRY: Ve bunu sağlamak için bazı kaset, kitaplar satın aldım.

 

ADAMUS: Benimkini mi?

 

TERRY: Warren Buffett.

 

 

ADAMUS: Ya benim bolluk derslerim?

 

TERRY: Hımmm, Biliyorsun. Ben şeyi satın aldım… …

 

ADAMUS: Ben Warren Buffett’a benziyor muyum?

 

TERRY: Ben, burada  satışa sunulan, Gal’in yazdığı kitabı aldım ama o, bir sürü berbat ev ödevi yapmamızı istiyor

 

ADAMUS: Evet, evet.

 

TERRY: Bu yüzden ancak ilk bölümü geçebildim..

 

ADAMUS: Ama o çok şeker. Bak orada oturuyor.(Gülüşmeler)

 

TERRY: Ben kitabı sevdim. Kitabı seviyorum.

 

ADAMUS: Mahcup oluyorsun!.( Gülüşmeler)

 

TERRY: Hey, dürüst olmam gerekirse, kitabı sevdim. Er ya da geç ödevleri de yapacağım.

 

ADAMUS: Evet.

 

TERRY: Ama  daha kolayı…

 

ADAMUS: Kitabın adı neydi? Burada biraz kalitesizce  ticari reklamı yapılıyordu. (Birisi Bilinçli bolluk diye bağırır.)

 

ADAMUS: Bilinçli Bolluk?! Adını değiştirdiniz mi?! (Adamus kıkırdar.)

 

TERRY: Bilinçli Para.

 

ADAMUS: Burada neyle uğraşıyorum, görüyor musun? Bilinçli Para. Mikrofon. Lütfen bir dakika.

 

TERRY: Evet, ben o kitabı aldım.

 

ADAMUS: Mikrofonu Patricia’ya uzatırsak, yanıtlayabi…

 

PATRICIA: Bolluk?! Para!!

 

ADAMUS: Para! Para!!

 

LINDA: Oh ayağa kalk!

 

ADAMUS: Para.

 

LINDA: Ayağa kalk.! Hissetmek istiyoruz!

 

ADAMUS: O güzel kitabının adı neydi?

 

PATRICIA: Bilinçli Para.

 

ADAMUS: Aynen.

 

PATRICIA: Ve senin nazik onayın için de teşekkür ederim.

 

ADAMUS: Evet.

 

PATRICIA: …Vicki beni video kaydı için ikna etti.

 

ADAMUS: Güzel.

 

PATRICIA: Teşekkür ederim. Rekorum var, Kasım ayı Şambra Launchpad ‘den indirilen tüm kitap satışlarında en iyisi! (İzleyiciler alkışlarlar.)

 

ADAMUS: Şambra’dan.-Evet.

 

PATRICIA: Çok teşekkürler.

 

ADAMUS: Güzel.

 

PATRICIA: Hayalimi anlatabilir miyim?

 

ADAMUS: Tabii, Terry bitirir bitirmez anlatırsın.

 

LINDA: Evet. Tamam. Sana geliyorum.

 

ADAMUS: Güzel.

 

TERRY: Evet.  Ben Bilinçli Bolluğu sevdim. Ben şeyi ..öneriyorum. Bilinçli para (Gülüşmeler)

 

ADAMUS: Kamera nerede? Görüyorsunuz, neyle uğraşıyorum. Görüyorsunuz. Ama ben bu insanları seviyorum..!  Devam. Bilinçli Para.

 

TERRY: Biz, bu Bilinçli Parayı, kaset olarak dinlemeliyiz.

 

ADAMUS: Evet.

 

TERRY: Gerçekten… Modern dünyada, zaman bulmak zor. Herkes her zaman dört bir yana koşuşturuyor.

 

ADAMUS: Güzel fikir..

 

TERRY: Yani…

 

ADAMUS: Adamus tarafından seslendirilmiş gibi. (Gülüşmeler)

 

TERRY: Aynen. Aynen.

 

ADAMUS: Güzel? Ne öğrendin?

 

TERRY: Pekala. Yapmaya çalıştığım şey, nefesle ya da Warren Buffet’in - bana ve  bir çoğumuza hayal bile  edilemez gelen-  yaşam tarzını, kendisinin nereden geldiğini, tüm yaşam hikayesini ve iyi şirketleri nasıl seçtiğine ilişkin konuşmalarını dinleyerek, direncimi yenmekti. Senin kitabın da aynı şeyleri söylüyor. İyi şirketler bulup, onlara yatırım yapmakta, o  çok iyi.

 

ADAMUS: Ne öğrendin? 

 

TERRY: Bu fikirle daha rahat olmayı öğrendim ki, böylece gerçekten tam şimdi başlayabilir, yatırım yapabilir ve getirebilirim, şeyi…

 

ADAMUS: Oh oh.

 

TERRY: … bolluğu.

 

ADAMUS: Haydi ayağa kalk, Terry. (Adamus ve dinleyiciler kıkırdarlar.) Konuğun ikilemi. (Terry öne gelir.)

 

Terry, şöyle diyerek başlayayım. Hepsinden önce, özgürlük bir duruştur. Hepsi bu. Özgürlük, yükseliş, aydınlanma sözcükleri hepsi aynıdır. Birini diğerinin yerine koyabilirsin. Hepsi aynıdır. Aydınlanmış, yükselmiş ve özgür olmalısın. Hepsi aynıdır ve bir –hali, duruşu -gösterirler. Bu kadar. Hiç biriniz ona doğru olan yolu çalışamazsınız. Ona doğru olan yolunuzu deneyimleyebilirsiniz ama çalışamazsınız.

 

O bir duruştur, bir haldir. Üstatlık bir –hal-duruş-dur. İşte bu kadar. Bunu daha önce burada konuşmuştuk. Bir Üstat gibi yürürsünüz ve  birdenbire bir Üstat gibi hissetmeye başlarsınız ve üstat promosyonu alırsınız. (Adamus gösterirken, izleyiciler kıkırdarlar.) Gözlerinizde bir üstat bakışı olur ve özünüzde üstat gibi hissetmeye başlarsınız, çünkü özünüzde öylesiniz. Geri kalan bütün saçmalıklar onun üstüne binmiştir. Bir üstat olmayı unuttunuz.

 

Üstatlık, aydınlanma, bir ‘ hal-duruş’ tur. ( Burada –tude- sözcüğünü kullanarak,-attitude – sözcüğünün  aldığı son eke (tude)–hal, durum-anlamına vurgu yapıyor.) Büyük bir duruş..( Birisi “Ooo evet” der.) Ohh evet, ohh evet. İhtiyacım olduğunda, Yoham nerede!

 

Şarkının geldiğini duyabilirim. Bolluk bir haldir. Sizin bolluk halinizi görelim. Kamera işte tam orada.( Terry bir bolluk duruşu sergiler, izleyiciler güler ve alkışlarlar)

 

Evet, o kolaylıktır. Bir nevi, enerjiyi giymektir. Enerji giysi dolabına gider, bakar ve “Ben bugün bir bolluk görünümü istiyorum” dersiniz. Ve bunu giyinirsiniz. Ben, bunu bire bir  böyle yaparsınız anlamında demiyorum, âmâ sabah kalkış biçiminizi anlatıyorum. Bu bolluk tavrını taşırsınız. Ve komik olan şu ki, kıtlıkta  olan tüm parçalarınız, kendilerini biraz daha önemli hissetmeye başlarlar ya da toz olup giderler. Giderler.

 

TERRY: Evet.

 

ADAMUS: Bu bir seçim, ama gerçekten bir tutum, bir duruş. Biz bir bolluk dersi yapacağız. Ama bu sadece –hal-imizle –duruş-umuzla oturmak olacak.(Adamus iskemlesine bir –hal, duruşla - oturur; kıkırdamalar artar.) Biliyorsunuz, biz yükselmiş üstatlar bir arada oturduğumuzda - kendi kulübümüz var, aslında bir çok kulübümüz var- böyle otururuz, aynen böyle.  (Adamus iskemlesine bir edayla oturur. Gülüşmeler) Bu bir duruştur,hal-dir..Ben yükselmiş bir Üstadım.( Adamus göstermeye devam eder, kıkırdamalar artar) İşte tam böyle. Bu bir haldir, duruştur.

 

Haydi, hep beraber bolluğu yapalım. Haydi, –başlayın, ayağa kalkın- bu bolluk duruşunu  yapalım.(İzleyiciler ayağa kalkar.) Şimdi kafanızdaki her şeyi bir yana bırakın. Çünkü beyin, size sadece bunun da diğerleri gibi bir gün olduğunu ve yine  mücadele gerektiğini söyleyecektir. Haydi, bu duruşu yapalım.

 

Derin bir nefes alın. O, sizsiniz. O, özünüzde. Bolluk orada. Şimdi onu yüzünüze, bedeninize getirin ve böyle hareket edin.( İzleyiciler hareket etmeye başlarlar) Evet. İşte böyle. Sadece bolluk tutumuyla davranmak. Siz sınırsız bolluğa sahipsiniz. Sınırsız bolluk. Kolaylık ve zarafet içindesiniz. Haydi yapalım. Terry. Haydi yapalım. İşte böyle. Davranmak, tavır ( İzleyiciler bolluk hali- tavrıyla hareket ederler.) Evet. Güzel, güzel. teşekkürler.

 

Ne kadar aptalca görünürse görünsün, bunu unutmayın. Ne diye bir sürü Warren Buffet  kitaplarını çalışalım ki, o harika biri ama sen, Warren Buffet değilsin, sen Terry’sin!

 

Şimdi iskemlene geri dönebilirsin.-Hayır, bir dakika, bir dakika bekle, herkes otursun lütfen-iskemlene bolluk tavrı ile geri dön.( Terry ve Adamus kıkırdarlar) Bak, çok düşünüyorsun. Bu koridorda, şöyle der gibi yürümüş olmalıydın Buranın sahibi benim. Altınların üzerinde yürüyorum, elmasların üzerinde dans ediyorum.( Adamus gösterir.)İşte bütün  gereken bu, Haydi başla Terry.

 

TERRY: Tamam, pekala. Bu biraz korsan bolluğu olacak

 

ADAMUS: Güzel.

 

TERRY: Çünkü korsanlarla ilgiliyim.( Terry göstermeye başladığında, birisi, ahhh der.)

 

ADAMUS: Ah, işte böyle!

 

TERRY: Aargh!

 

ADAMUS: Aargh! Aargh! (İzleyiciler alkışlarlar)

 

TERRY: Altın! Altın!

 

ADAMUS: Teşekkürler. Ricamı yerine getirdiğin ve herkese iyi bir ders ve eğlence sunduğun için, teşekkürler. Güzel deneyim. Evet. Aslında bolluk sadece bir tavırdır, tıpkı üstatlığınızda, tıpkı düşlerinizde olduğu gibi. Evet. Bu düşlerde yürümeye, bu düşler olmaya başlıyorsunuz. Onları orada tutmuyorsunuz, buraya getiriyorsunuz.

 

Gayet doğal, ruhsal ve evrensel bir ilke. Nasıl davranırsanız, öyle olursunuz. Bu kadar basit. Ve sonra keşfedersiniz, her şeyden önce, şimdi yaptığınız çok büyük bir şeydi. Ama yaptığınız işin büyüklüğüne bir bakın. Sonra da, istediğiniz herhangi şey için, öyle davranmaya başlayabileceğinizi anlarsınız. Sağlıklı, kuvvetli olarak davranmaya başlayabilirsiniz. Ne istediğinizi biliyormuş gibi, açık ve net davranmaya başlayabilirsiniz. İstediğiniz eylemi sergilemeye başlayabilirsiniz. Ve böylece ne zaman isterseniz, eyleminizi değiştirebileceğinizi anlamaya başlarsınız. Her gün yeni bir eylem olabilir. İşte bu, özgürlüğün keyfidir. İstediğiniz herhangi bir şey duruştan ibaret. Harika eylem, tanrısal eylem. Çok, çok gerçek. Uydurma yada sahte demiyorum. Asla öyle değil.

 

Yükselmiş Üstatların yaptığı her  eylem;  eylem uğruna eylem veya deneyimleme veya sadece -olma-dır. Çünkü ne zaman eylem içinde olursanız, varlığınızı ifade ediyor olursunuz, kendinizi ifade ediyor olursunuz. Neşe dolu ifade. Eylemde bulunduğunuz her zaman, bunu kendinizi geri çekmeden, sınırlamadan yapmak-bu ilk önce güven konusunu getirir. Kendinize, hiç koşullanmamış gibi davranacak kadar, güvenebilir misiniz? Herhangi bir şeymişsiniz gibi davranıp, her zaman Ben-benim’inize geri döneceğiniz konusunda, kendinize tam olarak güvenebilir misiniz? “Yaparım, yapabilirim. Bolluk tavrı içinde olabilirim. İstediğim herhangi bir şeymişim gibi, davranabilirim” “Ben daima Ben-Benim ‘leyim ve onu taşıyorum ve onu hiç kaybetmeyeceğim”i anladıktan sonra, neşe içinde, çekinmeksizin, vazgeçmeksizin davranabilirsiniz, isterseniz.

 

Siz olağanüstü eylemlerde bulunabilirsiniz, ama şu sıralarda bunu gerçekten hayli dar çerçevede tutma eğiliminiz var. Bir eylemde bulunuyorsunuz, sonra onu bir hayli uzun süre sürdürüyorsunuz.(Gülüşmeler)

 

Benim yapmak istediğim tek şey var. O da sizi bu tutumun ötesine taşımak. Biz sadece, biraz  iyi eylemde bulunma çabasında değiliz. Biz sadece, bir eski eylemi yenileştirmek çabasında değiliz. Biz öteye gitme, engelleri aşma çabasındayız, böylece, sadece ifade olabilesiniz. İşte neşe bu.

 

Evet devam edelim. Geçen ay düşlerinizle ilgili ne öğrendiniz?

 

PATRICIA: Ah! Geçen ay düşlerle ilgili öğrendiğim şey, düşümün hiç bir şey olduğu, anladığım kadarıyla, işimi, görevimi, amacımı yapmak, bunlardan biri.

 

ADAMUS: Bravo. Bir Adamus ödülü sana.

 

PATRICIA: Oh  teşekkürler!

 

ADAMUS: Evet, evet. (Bazıları alkışlarlar)

 

LINDA: Vay!  Ödüllerde pek cimri olmuşsun. Bu aylardan beri ilk kez oluyor.

 

ADAMUS:  O kadar çok geçmemişti.

 

LINDA: Hayır. Cebinde hiç para var mı?

 

PATRICIA: Oh, paraya ihtiyacım yok.

 

LINDA:  Hayır. Ben parayı istiyorum(Gülüşmeler. ) Gerçekten mi?

 

PATRICIA:  Şey…ben.. Şey… yapıyorum… Ben bolluk tavrındayım.

 

LİNDA: Evet, Öylesin

 

ADAMUS: Evet. Güzel. Bu tam da-“ Benim paraya ihtiyacım yok”-durumu. Ama sonra, bunu dediğiniz zaman birden komik bir şey olur. Cauldre elini cebine atar ve senin için bir binlik won ( Kuzey Kore para birimi) çıkarır.

 

PATRICIA: Oh! Ve won.!

 

ADAMUS: Kore wonu.

 

PATRICIA: Vav! (Adamus kıkırdar.) Kore Bankası. Teşekkürler

 

ADAMUS: Bir Adamus ödülü ve bir Kore wonu aldın.

 

PATRICIA: Vav!.

 

LINDA: Bir ne?

 

ADAMUS: Şey, bir dolar değerinde, ama bin won. Güzel.

 

PATRICIA: Bu, Kore’ye gideceğim, demek oluyor.

 

ADAMUS: Belki de öyle.

 

PATRICIA: Ama bu benim hayalim değil.

 

ADAMUS: Evet. Sen…

 

LINDA: Ama orası çok güzel bir yer.

 

ADAMUS: …iyi gidiyorsun.. Ne öğrendin? Düş gerçekte, işle, çabayla ilgili değildir. Gerçeklik şaşırtıcı. İlginç. Kaçınız düşünüzün, üzerinde çalışmakla, çabayla ilgili olduğunu düşünmüştü? Çalışmak, sadece zaman geçirtir. Bu arada ,harika bir çalışmaydı ama bu…. Düşün ne?

 

PATRICIA: Benim düşüm,-ama benim onunla ilgili bir sorum var-çünkü ben onu garantiye aldığımı düşünmüştüm. Ama sen, aile üyelerini karıştırmayın dedin.

 

LINDA: Ohhh.

 

PATRICIA: Benim düşüm ,şöyle uzunca bir süre.. diyelim 6 ay -1yıl kadar- Fransa’da ya da Fransızca konuşulan İsviçre’de, Alain ile birlikte yaşamak. Onun, böyle bir şeye hayır diyeceğini, düşünmemiştim. Yani demek istediğim …( Alain kaşlarını kaldırır ve Adamus içtenlikle güler)

 

ADAMUS: Bu arada, tabii bunun videosunu da  görürdük.

 

PATRICIA:  Ben… şey mi?

 

ALAIN: Benim adıma konuşma!

 

PATRICIA: Hayır. Bak, bu doğru ,onun adına konuşamam, ama açıkçası şey.. olurdu.

 

ADAMUS:  Orada duralım. Neden gitmek istiyorsun?

 

PATRICIA: Oh, hayatım boyunca istediğim, Fransızca konuşma arzumu yerine getirmek istiyorum.

 

ADAMUS: Evet. Güzel. Güzel. Şimdi bunu yapabilirsin ve buna Alain’i dahil etmen gerekmez.

 

PATRICIA: Biliyorum.. 

 

ADAMUS: Evet.

 

PATRICIA: Oh, Elbette..

 

ADAMUS: Evet. Ama eğer bu onunda düşüyse, olabilirdi.

 

PATRICIA: Evet.

 

ADAMUS: Bunun, onun düşü olduğunu zannetmiyorum. Sanırım, o zaten Fransızca biliyor.(Gülüşmeler.) ,Huston, bir sorunumuz var.

 

PATRICIA: Oh, o her zaman bu konuda iyiydi.!

 

ADAMUS: Ya da , Paris, bir sorunumuz var.! İlginç, gerçekten. Bir dakika duralım… Cauldre acele etmemi söylüyor. Ona kısa keseceğimi söylemiştim. O ve sevgili Linda, Mısır’a gidiyorlar, ben de bu akşam sekizde ayrılacağım. Ben sekiz- sıfır-bir de orada olurum. Benim bir dakikamı alır. Onun oraya gitmesi ise, iki gün sürer. Ama…

 

PATRICIA: Vav.

 

ADAMUS: Evet, o zaman tekrar konuya dönelim. Düşlerinizin ne kadarı diğer varlıklara bağlı durumda. Pekala, oran istiyorum.( Birisi “Kesin” der) Herhangi bir tahmin?

 

PATRICIA: Yüksek oranda. Yüzde yüz.

 

ADAMUS: Eh, 99.9999, neredeyse sonsuz.. neredeyse hepiniz. Bu çok alışılmışın dışında bir şey değil. Çünkü topluluklarda büyüdünüz, toplumsal hayatlarınız oldu. Biyolojik aileleriniz var ve böyle düşünmeniz son derece doğal. İçinizde bir ilişki içinde olanlar –nasıl diyorsunuz- adanılmış ilişki, adanmış olunmalıdır. (Bazıları kıkırdar.) ama bir ilişki içinde olmak, hayır. Bu iyi bir şey. (Adamus kıkırdar.).

 

LINDA: Ha, ha.

 

ADAMUS: Birdenbire “Tamam, benim mutluluğum partnerime ya da çocuğuma bağlı” der gibisiniz. İşte başınız burada derde giriyor. Bu özgürlük değil. Üzgünüm. Onların bir çoğu çok tatlı varlıklar. Onlar güzel, hoş varlıklar. Ama şimdi, çocuklarınız diyelim. Siz, bir zorunluluk, borç, hizmet ve bunlardan gelen şeyleri hissediyorsunuz. Onları  dünyaya getirdiniz., onları yapmak zorundaydınız, lanet olsun, değerini bilin. Yani, düşlerinizi bu gerçekliğe getirmekle ilgili olarak, bu karşılıklı ilişki, çok zorluk çıkarıyor. Kendisi için, kendi hayallerinin düşünü kurabilmek için, çok cesur, cesaretli bir kişi olmak gerekir.

 

Şimdi-bu yükselişte de aynıdır, hazır yeri gelmişken-çünkü akla gelen ilk şey ”Aman tanrım, anneme, babama, çocuklarıma, eşime ne olacak?’’ -adını siz koyun – “İşim, ya da başka bir şey?”  Ve hemen düşünüzden yaşam gücü enerjisini kesersiniz. Ve sonra “Pekala, okulu bitirmelerine kadar ya da her neyse ona kadar, beklemeliyim.” dersiniz. Böylece, şimdi yerine getirilmemiş düşlere sahip olursunuz.

 

Beni şaşırtan, pek de anlamadığım şey-aslında anlıyorum ama sadece sizi kışkırtıyorum- size, düşlerinizin, aydınlanmanızın ya da yükselişinizin diğerlerine zarar vereceğini kim söyledi? Aniden eşiniz havaya uçacak ya da çocuklarınız annesiz ya da babasız mı kalacak? Nereden geliyor bu fikirler? Eğer hayallerinizi gerçekleştirirseniz, birileri berbat olacak gibi bir varsayımınız var. İlginç. Kestiğim için özür dilerim, ama,…

 

PATRICIA: Oh.

 

ADAMUS: Evet

 

PATRICIA: Ben onu paylaştım.

 

ADAMUS: Güzel.

 

PATRICIA: Kalbimin tutkusuna sahip olmak beni çok heyecanlandırıyor.

 

ADAMUS: Evet. Evet.

 

PATRICIA: …buna bağlı.

 

ADAMUS: Evet.

 

PATRICIA: Öyle değil.. ama ben yine de  yapabilirdim.. Demek istediğim kesinlikle, ben bunu gidip dünde yapabilirdim. Ama gerçekte sormak istediğim, evren bir dizi muhteşem olay ile bunu gerçekleştirmeyi düzenlemekte… bu düşün olması için ilahi güzellikte düzenlemeyle… yani…

 

ADAMUS:  Evren  bunu umursamaz, umursamaz. Ben ifadeni anlıyorum ve içinizden herhangi biri bunu ifade ettiğinde, ne demek istediğinizi anlıyorum ama evreni düzenleyen, yöneten sizsiniz.

 

PATRICIA: Mm.

 

ADAMUS: Enerjileri çağıran, uygun olarak hizalayan sizlersiniz.. Ama aydınlanmanızda, küçük bir  dönüm noktası gelir gelmez, “Ahh. İşte burada.” dersiniz ki o zordur çünkü bazen, burada olanla yüzleşmek istemiyorsunuz ve suçu evrenin üstüne atmak kolay geliyor. Bu harika olur -bir sonra ki kitabınız – “ Suçu evrene at” ( Birkaç kişi kıkırdar.) Acayip hit olur. Fransa’daki 1 yıllık izninde yazarsın onu.

.

PATRICIA: Mmm.

 

ADAMUS: Ah, Evet.. “Suçu evrene at.” Evet.

 

PATRICIA:  Tekrar teşekkürler Şambra ve Adamus tüm desteğiniz için.

 

ADAMUS: Evet, teşekkürler.

 

PATRICIA: Teşekkürler.

 

ADAMUS: Teşekkür ederim. (İzleyiciler alkışlarlar) Ve bir tane daha. Bir tane daha. Sevgili Bonnie, düşlerin, özlemlerin hakkında neler öğrendin ya da deneyimledin?.

 

BONNIE: Merhaba

 

ADAMUS: Elbisen ne güzel bugün.

 

BONNIE: Teşekkür ederim.

 

 ADAMUS: Bayramlıklarını giymiş gibisin..

 

BONNIE: Teşekkür ederim. 

 

ADAMUS: Farkında. (Birisi “Oo! Bonnie!” diye bağırır) Hazırlanmış.

 

BONNIE: Ben özgürlük istiyorum.

 

ADAMUS: Evet. Güzel.

 

BONNIE: Ama oraya nasıl ulaşacağım?

 

ADAMUS: Ah!  Bu beni bir sonraki soruma götürüyor. Teşekkürler, teşekkürler. Nasıl… bu benim bir sonraki sorumdu.

 

 

NE GEREKİR?

 

Özgürlük için ne gerekir? Özgürlük için ne gerekir Bonnie?

 

BONNIE: Her gün, gün boyunca  çalışmak zorunda olmamak.

 

ADAMUS: Çalışmak zorunda olmamak. Güzel. Neden çalışmak zorundasın?

 

BONNIE: Çünkü paraya ihtiyacım var.

 

ADAMUS: Tamam, siz… bunu anlamam için yardım edin. Para kazanmak için çalışmak zorundasınız?

 

BONNIE: Evet.

 

ADAMUS: Bu ne zaman keşfedildi? (Bonnie kıkırdar.)

 

BONNIE: Uzun zaman önce. Sanırım.

 

ADAMUS: Sanırım, bu bir  tutumla başladı Bonnie. Tutumu benimsedin, yetişme tarzın, önceki hayatlarından getirilenler- “Onun için çalış, onun için mücadele et”.- eğer dizlerinin üstünde sürünmez ve acı çekmezsen, hemen hemen her zaman  suçluluk duygusu hissetmek, hatta belki de biraz takdir eksikliği. Haydi bunu salıverelim.. Burada, bu aydınlanma hükümdarlığında, bunu salıverelim. Bu size yakışmıyor. Bu bluzun yakıştığı gibi.( Bonnie kıkırdar.) Yakışmıyor.

 

Böylelikle, para için çalışmak zorunda olduğunuza dair, derin-yerleşik bir inancınız var. Bu var. Bir çoğunuzda bu var. Bunu bırakabilirsin, Bonny. Bırakabilirsin, sonra… İki şey olur. İlk önce, işinize içerlemek yerine, ondan zevk almaya başlarsınız. İkinci olarak da, onun sadece içeriye akmakta olduğunu fark edersiniz, o olmaktadır, o gerçekliğe getirilmiş düşünüzdür. Bu size bir şey ifade ediyor mu?

 

BONNIE: Mm hmm.

 

ADAMUS: Evet. Ama yarın ne yapacaksınız?

 

BONNIE: Biraz daha iş. 

 

ADAMUS: Biraz daha iş. Evet. Evet.  Ve sonra ne? Özgürlüğünüz için ne gerekiyor? Ne gerekiyor? Bu soru hepinize, çünkü Linda elinde mikrofonla geliyor. Ne gerekiyor? Evet. Linda mikrofonu getirecek.

 

LAWRENCE: Keşfetme tutkusu.

 

ADAMUS: Keşfetme tutkusu. Güzel. Güzel. Keşfetmek için tutkun var mı?

 

LAWRENCE: Var. Ve düşümü yaşıyorum,  yeni açılan kapı aralıklarının içinden geçiyorum..

 

ADAMUS: Güzel..

 

LAWRENCE: Daha, daha fazla potansiyel. O kadar çok potansiyel var ki, insanlarla paylaşmak istiyorum.

 

ADAMUS: Bir dakika, bir dakika. Burada duralım. Ne söylediğini anladım. Cauldre bana sert bir….

 

LINDA: Eh, bekle, bekle, bekle. Burada onun bekar ya da uygun olup olmadığını bilmek isteyen bir çok kadın var.(Gülüşmeler)

 

ADAMUS: Niye bana soruyorsun?

 

LINDA: Ben sadece... O, paylaşacak çok şeyi olduğunu söyledi. Yani, ben sadece soruyorum

 

ADAMUS: Evet. tamam. Biz şimdi, tavşan deliğine giriyoruz.

 

LAWRENCE: Bekarım.

 

ADAMUS: Bekarsın. Tamam. Telefon numaranı ya da E-Postanı vermek ister misin?

 

LINDA: Uygun musun?

 

LAWRENCE: Uygunum.

 

LINDA: Oooh.( izleyicilerden bazıları ıslık çalar.) Duydun mu?

 

 

ADAMUS: Oh, Linda’nın flört hizmeti.

 

LAWRENCE: Ben oldukça-nasıl söylenir- kendi…

 

ADAMUS: Bu gece için uygun?

 

LAWRENCE: …kendi keşif yolculuğumdayım ve kendimin  dışında gerçekten hiçbir şeye bakmıyorum, gerçekten.

 

ADAMUS: Güzel, Güzel ve paylaşacak çok şeyin var ve ben seni durdurdum. Çünkü bunu, hepinizi rahatsız etmek için yapıyorum. Hala şu dünyayı kurtarma masalına  sahipsiniz. Unutun bunu gitsin. Siz anlamaya başlayana kadar, bu konuya tekrar tekrar gireceğim. İster küçük bir sincapla, ister bir insanla ya da Baş melekle paylaşıyor olun, yalnızca yapmak için paylaşın, ifade için paylaşın, bu harika. Ama yalnızca dünyayı kurtarmak için paylaşmayın ve ben senin bunu demek istemediğini biliyorum, ama..

 

LAWRENCE: Evet, bana söylendi… Bu kolektif bilinçten geliyor diye şeyler duyuyorum.

 

ADAMUS: Dur, bekle. Durmak zorundayız. Kim tarafından söylendi?

 

LAWRENCE: Şey, eh… (Adamus kıkırdar) Oh, Kryon! Kryon. 

 

ADAMUS: Kryon.

 

LAWRENCE: Pekala. Tamam.

 

ADAMUS: Çok iyi. En azından iyi arkadaşlığınız var.

 

LAWRENCE: Belli miktarda kolektif bilinç gere…..

 

ADAMUS: Kryon’u dinliyorsun. Beni dinlemiyorsun.

LAWRENCE: Şey, ben çabalıyorum… Dinliyorum.. Ben her şeye açığım. Hiç bir şeye bağlı değilim.(Gülerler)

 

ADAMUS: Tam şu anda Kryon sana ne söylüyor? ‘Koş! Koş!’( Gülüşmeler)

 

LAWRENCE: Yok, yok! Aslında aynı şeyi söylüyor.

 

ADAMUS: Gerçekten  öyle! (Daha fazla gülüşmeler)

 

LAWRENCE: Um …

 

ADAMUS: Şu işittiğiniz seslerin, kendi sesiniz olmasını istiyorum. Biz sizinle o kadar fazla konuşmuyoruz. Gerçekten. İnsanlar, kendilerinden yüksek bir varlığın onlarla konuştuğuna, onlara rehberlik ettiğine inanmak istiyorlar. Her şeyden önce Yükselmiş Üstatlar yanıtları bilmiyorlar. Onlar eski osuruklar. Uzun zaman önce öldüler. Onlar anlamazlar. Size tek bir şey söyleyeceklerdir. “İzin verin” ya da “Kendini Sev” diyeceklerdir. Benim şimdi yaptığım gibi, bu vır vıra girmeyeceklerdir.(Adamus kıkırdar.) Açık, net olacaklardır.

 

Böylece, lütfen, şimdiyle  gelecek toplantı arasında artık “Bana diyorlar ki” yok. Ya bunu sözcük dağarcığınızdan çıkarın ya da buraya tekrar hiç gelmeyin. Ciddiyim, çünkü  gideceğimiz yerde buna yer yok. Onlar-kim bu onlar?! “Onlar” bana göre toplu bilinç. Bunlar saçma sapan şeyler.

 

Onlar- Onlar, kuralları koyanlar, size ne kadar hızlı araba sürebileceğinizi söyleyenler, sevgililer gününde kırmızı giymenizi söyleyenler. Hep onlar var. Onlar size ne düşüneceğinizi söyleyenler, ne yapacağınızı söyleyenler. “Onlar” ı salıverelim. Sizi anlıyorum, ama yalnızca bu taşı gediğine koyma fırsatlarını seviyorum.

 

“Onlar”ı bırakalım. Yalnızca biri var, o da sizsiniz. “Kendinize mal edin.” Ben kendime söylüyorum. Ben kendime söylüyorum. Bu, içimdeki derin yankı yapan parça, zaten sahip olduğum, derin bilgiyi paylaşıyor, ben onu bir biçimde engellemiştim. Artık “Onlar” yok.

 

“Onlar” sizin kitap yazmanızı istemiyorlar. Onlar size yardım ederler. Bir kere düşünüzü gerçekliğe getirmeye karar verdiniz mi, onlar ordu olurlar. Oh tanrım. Onlar burada,- asaleti-sizi desteklemek için varlar. Ama kitap yazmalısın demezler. Her şeyden önce, yapacakları daha iyi şeyler vardır, ikinci olarak da siz yazana kadar ilgilenmezler. Ama siz bu krallıkta tutuklu değilsiniz. Anladınız mı? Siz yapana kadar aldırmazlar. Onlar çevrenizde dolanıp “Bunu yapmanı istiyoruz. Şunu yapmanı istiyoruz” demezler. Eğer böyleyse, sadece gümbürdersiniz. Şimdi, bunu atlayın, geçin. Sona erdirin. Geri gelin, başka bir… Ciddiyim. Evet. Yalnızca bitirin. Çünkü aksi halde gerçekten hayal kırıklığına uğrayacaksınız…

 

Oh.. Evet, devam etmek durumundayız. Ne diyorduk? (Başını sallar “Evet”)

Gerçekten? Tamam, güzel. Evet, özgürlük ne gerektirir? Bana birkaç söz söyleyin, derin sözler.

 

LAWRENCE: Yalnızca yapmak ve olmak.

 

ADAMUS: Olmak. Nasıl ol-ursunuz?

 

LAWRENCE: İnsan… olmak. (Biraz kıkırdar)

 

ADAMUS: Biraz daha öteye gidelim. (Adamus kıkırdar.)

 

LAWRENCE: Tutkunu izle.

 

ADAMUS: Tutkunu izle.

 

LAWRENCE: Korkusuzca, endişe olmadan tutkunu izle.

 

ADAMUS: Endişe yok. Güzel. Bunu sevdim.

 

Birkaç kişi daha. Özgürlük için ne gerekir? Kendim için sormuyorum. Sizin için soruyorum. Ne gerekir?

 

MARIANNE: Bana göre, sanırım, yalnızca… yalnızca kendimi sevmem

gerekir, çünkü ben kendimi sevmediğim sürece, hiçbir düşümün beni mutlu edemeyeceğini anladım.

 

ADAMUS: Evet. Güzel. Güzel. Fevkalade. O zaman sana sormam gereken soru, kendini seviyor musun?

 

MARIANNE: Çalışmalarım sürüyor. Çünkü biliyorsun, bunu gerçekte geçen ay keşfettim. Bildiğin gibi, aslında istediğim her şeye sahibim. Gerçekten hayallerim yok. Onlar orada ve ben mutlu değilim. Yani…

 

LINDA: Hmm.: Hmmm.

 

MARIANNE: Bu benim uzun zamandır yaşadığım bir şey.

 

ADAMUS: Evet.. Evet,

 

MARIANNE: Peki, ne istiyorum, yani, gerçekten …

 

ADAMUS: Süren bir çalışma ve kendini sevme. Bu çalışmaları sürdüren biri, bu çalışmanın bir parçası olarak ne yapar?

 

MARIANNE: Nefes! (Bazıları kıkırdar.) 

 

ADAMUS: Güzel ve başka?

 

MARIANNE: Sanırım, bu ilk kez zihnimi durduruyor.

 

ADAMUS: Teşekkürler.

 

MARIANNE: Çünkü oradan oraya koşuşturup, bütün bunları bana söyleyen zihnim.

 

ADAMUS: Tamam, evet. İnsan zihnini nasıl durdurur?

 

MARIANNE: Nefes! (İkisi de kıkırdarlar.)

 

ADAMUS: Ve? Ve? Zihin durur. Nefes, ama…

 

MARIANNE: Sadece biraz daha ruha, Ben-im varlığına, öne çıkması için izin vermek.

 

ADAMUS: Evet.

 

MARIANNE: Ve… 

 

ADAMUS: Evet. Özetleyeyim. Bu gerçekten güvenle ilgili, çünkü zihin hiç güvenmez. Hiç, hiç. Nefes aldığınızda, güvende olduğunuzda, ne olduğunun önemi yok, koşulsuz güven. Şimdi, biz güven hakkında epey konuştuk. Bu yeni bir konu değil. Ama çoğunuzda koşullu güven var. “Biraz ilerleyeyim. Biraz ayağımın ucunu suya değdireyim.”  Ama ben burada, tam ve sonuna kadar açık güvenden söz ediyorum.

 

MARIANNE: Tamamen öyle. Benim mutlu olduğum yegane anlar, yalnızca kendime tamamen güvendiğim ve kendimle tam temasta olduğum anlar oluyor.

 

ADAMUS: Evet..

 

MARIANNE: Bazı nedenlerden dolayı, bu son birkaç ayda, yalnızca… aslında, bir sürü eski veçhe ortaya çıktı ve ben onları bütünlemeye çalışıyorum.

 

ADAMUS: Şimdi biz bunu, düşlerle ilgili tartışmamızın bir uzantısı olarak alalım. Güven hali içine girdiğinizde, iyi hissetmeye başlarsınız, dengede hissetmeye başlarsınız ve o olmaya başlar.

 

Şimdi, bu gerçeklikte, birdenbire diğer insanlar buna karşı atağa geçtiklerinde ne olur? Siz yapmazsınız ama diğerleri bu güvene karşı atağa geçerler. “Sen delisin? Ne yapıyorsun? Neden farklı olmak zorundasın? Bizim gibi davran. Senin neyin var?” derler. Bunlara hazırlıklı olmalısınız.  Hazırlıklı olmalısınız. Bir çoğunuz, diğer insanların, sizin hakkınızda ne düşündükleri konusunda fazlaca hassas. O halde, atağa geçtiklerinde nasıl dengede kalacaksınız?

 

MARIANNE: Ben buldum, asıl atak benim kendi zihnimden geliyor.

 

ADAMUS: Evet…

 

MARIANNE: Ve zihnimin ne dediğini dinlemiyorum. Çünkü diğer insanların hakkımda ne dediğini dinlemeyebilirim, ama kendi zihnimi dinlememeye çabalamak bazen biraz hüner istiyor.

 

ADAMUS: Evet, güzel. Şimdi özetlemek istiyorum. Çalışma sürüyor. Peki biz bunu nasıl bitireceğiz? Yoksa bu çok, çok uzun zaman alabilir.

 

MARIANNE: Geçenlerde, bunun sadece o seçimi yapmak olduğunu fark ettim. Ve  o seçimin, bazen tam da önünüzde durduğunu görebilirsiniz. Yani, o adımı atmak. Şimdi, o adımı atamadığım ve dengede, merkezde kalamadığım o noktayı görebiliyorum.

 

ADAMUS: Ben, hepinizle, adımların ötesine gitmek dileğindeyim, çünkü bildiğiniz gibi, bir adım, bir adım daha derken, her adım  bir diğer adıma götürüyor ve insan, çalışmasını sürdürdüğüne inanmaya başlıyor. Halbuki gerçekte bunlar sadece atılan bir sürü adımlar. Adımlardan hoşlanıyorsanız, tamam o zaman. Ama bu yeni çağda, ben atılım yapmak istiyorum. Artık sadece adımlar yok, gerçekten kristal tavanı aşıp geçmek var.

 

Güzel. Bir tane daha. Ne gerekir? Aydınlanma için ne gerekir?

 

LINDA H. : Ayağa kalkacağım, yapacağım şey, bana pek normal gelmiyor. Ama ayağa kalkıp söyleyeceğim…ıhh..Bu ay beni bozguna uğratıp korkutan birkaç şey var, ama…

 

ADAMUS: Güzel.

 

LINDA H. : Yani..…İlla düşmüydüler, bilmiyorum ama tezahür ettiler.

.

ADAMUS: Evet.

 

LINDA H.: Bana karşı beklemediğim kadar iyi ve tatlı olan, hiç tanımadığım birisiyle ilişkiye girdim. Bunu düşünmemiştim, ama işte karşımdaydı, gerçekti. İstediğim hatta istediğimi bilmediğim her şey vardı.

 

Bir ilişki tezahür ettirdim.-..şey, bizim büyük bir ailemiz var ve her yıl ailemizden biri hepimizi bir araya getirir, bu yıl sıra benim.

 

ADAMUS: Mm hmm. 

 

LINDA H.: Ve yakın ailemde 75 kişi var.

 

ADAMUS: Sevgili Linda, benim sorum neydi?

 

(Linda duraklar)

 

Görelim, bakalım ne olmuş?

 

LINDA H. : Onlar… Evet,  anlamadılar. Ben “Büyük bir yaratanım …”dedim..

 

ADAMUS: Linda…

 

LINDA H.: Ben gerçekleştirebilirim ve onlar..

 

ADAMUS: Soru neydi?

 

LINDA H.: …yapmayacaktım.

 

ADAMUS: Soru..

 

LINDA H.: Onlar …

 

ADAMUS: Atılım için ne gerekir? Aydınlanma için ne gerekir? Ve sen hikayeler  anlatarak, harika bir örnek veriyorsun.

 

LINDA H.: Tamam.. 

 

ADAMUS: Neye mal olur? Gerçekten net ol.

 

LINDA H.: Şey, öyleyse ben anlayamadım , heh heh….olan son şey ki; ihtiyacım olduğunu yada istediğimi ya da her neyse bile bilmediğim başka bir ilişkiydi, karşımdaydı.

 

ADAMUS: Evet.

 

LINDA H.: Peki, tamam, hikaye anlatıyorsam bilemiyorum…..

 

ADAMUS: Ne oluyor görüyor musunuz?

 

LINDA H.: …Başka türlü nasıl anlatayım ?

 

ADAMUS: Hayır, hayır. Ne olduğunu görüyorsunuz. Şimdi, bu sizin deneyimlerinizi hiçbir şekilde elinizden almak değil, ama nereye doğru gidiyoruz. Hepimiz bu Asil Aydınlanma Hükümdarlığındayız. Ve üstelik bu berraklıkla ilgili. Berraklıkla ilgili.

 

Neyi gerektiriyor, Linda? Tek sözcük. Aydınlanmanıza hamle yapmak neye mal olur? Özgürlüğünüze? Özgür değilsiniz. Hiç biriniz gerçek anlamda özgür değilsiniz. Yaklaşıyorsunuz. Adımlar atıyorsunuz. Çalışmalar sürdürüyorsunuz. Neyi gerektiriyor? Ve bu doğrudan doğruya, düşlerle ilgili tartışmamızla ilişkili. Özgürlük düşüne sahipsiniz ama bu bir düş. O burada değil. Neyi gerektiriyor? Bu başka biri ya da başka bir şeyle ilgili değil. Neyi gerektiriyor? Linda, neredeyse yakalıyorsun. Dilinin ucunda. Neyi gerektiriyor?

 

(Linda duraklar.)

 

Berraklık, Linda. Netlik.

 

Berraklık. Şambra. Netlik.

 

Dikkatin dağılması ne kadar kolay, görüyorsunuz. Hikayelere, sorunlara dalmak çok kolay. Yalnızca berraklık. Berraklık aynı zamanda bir duruştur. Gerçekten öyledir, tıpkı üstatlık gibi, aydınlanma ve yükseliş gibi. Berraklık. Düşlerinizde net olun, seçimlerinizde net olun, Ben-im de net olun.

 

Her zaman bu dikkat dağılmasını  görüyoruz- burada görüyoruz,  yaptığımız seminerlerde görüyoruz.-  “Peşinde koşmalar”, tavşan kovalamalar, varlıkların peşine düşmeler, “Kovalamacalar,” Şey, onlar dediler ki’ ler. Onlar size söylemediler. Eğer söylüyorlarsa, buraya gelmeyin. Bu kadar basit. Sert ama basit.

 

Bütün bunlara girmeyeceğiz. -Bu net olmakla, açık olmakla, billur berraklığında ki,- kendisi de düş olan- Ben-İm-inizle ilgili ve o geliyor.

 

 

RUHUN DÜŞÜ

 

Sevgili  arkadaşlarım, bu fiziksel bedeniniz, kendini, kendisinin gerçek kristal doğasını, ruhunuzu(soul), Ben-im- inizi kabul etmeye hazırlıyor. Düş, hayal bu. Ohh, bir çok başka düşler, yapmak istediğiniz bir çok başka şey var ama gerçek düş, ya da ruhun(soul) gerçek isteği burada, bedenlenmekle-bütünlenmekle- ilgilidir. Burada bedenlenmek, bütünlemek. Bir seferde iki yerde ya da bin yerde ya da on bin yerde olmak değil, ama yine birlikte olmak. Berraklık tam burada. Bu kristali bedenlemek- ben burada kristal dediğim zaman, taşlardan söz etmiyorum. Kristali berrak, saf anlamında kullanıyorum. Böylece, Ruh(Soul) dediğinizin kristal doğası gelmeye hazırlanıyor.

 

Düş. Korkutucu düş, çünkü onun peşindeydiniz. Marianne’ın söylediği gibi, bir çok yaşamdan beri bu çalışmayı sürdürmekteydiniz. Bunu çalışıyordunuz.  Kiliselerdeydiniz, kiliseler yaratıyordunuz. Mistik topluluklarda, gizli organizasyonlarda ve bunun gibi bir sürü şeyin içindeydiniz. Ama bir biçimde, bunlar yoldaki adımlardı. Hatta belki de, gerekli adımlar ya da deneyim adımlarıydı. Şimdi artık, adımlar atmaya son verme zamanı geldi.

 

Bu bedeniniz, Linda, Edith, Roy ve her birinizin bedeni, Ben-im’i kabul etmeye hazırlanıyor. O, daha önce fiziksel dünyaya gelmemiş olan gerçek kristal yapı ve o geliyor. Onun berraklığa-netliğe gereksinimi var. Onun belli bir duruşa gereksinimi var. Düşe gereksinimi var ve bu düş, tüm düşlerin en büyüğü. Ruhun(soul) düşü- burada fiziksel deneyimde beraber olmak. Aynı anda, hem tanrısal hem insan olmak, artık ayrı olmamak. Bu gerçeklikte bütünüyle var olmak. Ruhun(soul) bu isteğini hissetmek için birkaç dakikanızı verin. Ruh(soul) şimdi kendi içine giriyor. Ruh(soul) kendi içine giriyor.

 

Ruh(soul), bütünüyle gelmeden önce, bir veçhe yaratarak, insan deneyimine girmesini istemişti. Ve bu insan veçhesine-  bir çok geçmiş yaşamları olan bu insan veçhesine-  büyük ölçüde özgürlük ve özgür irade verdi. Ama ruhun(soul), insanın bazı şeylerine hükmettiği zamanlar oldu. Ve insana çok, çok, çok, çok, çok uzun bir yol verilmişti. Ve bu insan ruhtu(soul). Ama ruh(soul) kendi ihtişamında, kendisinin tamamını, kendisine hemen göndermedi. Ruh(soul) “Kendimi bilmek ve kendimi sevmek için tamamıyla kendi içime dalacağım.” dedi. Ve o anda, bu veçhe, ruhun(soul) bu parçası, insan deneyimine girdi. En sonunda kendi içinde, Ben-im varlığında olabilmek için dışarıya çıkmıştı. Önünü aça aça, hızla ilerliyor ya da  frekansları düzenliyordu.

 

Sahip olduğunuz bu beden, birlikte çalıştığınız zihniniz, bu o yaşam, ruhun(soul) bütünüyle geleceği bu kap, bu araç, bu o yaşam.

 

Ama o kendine giden yolu zorlamaz. Kendine giden yolu zorlayamaz. O, kendisin o parçası, insan olan parçası hazır olana, berrak-net olana, bir duruşu olana, onu fiziksel bedene kabul etmeye istekli olana kadar sabırla bekleyecektir.

 

Siz ruhsunuz(soul), ama bir bakıma da ruhun(soul) yalnızca bir gölgesisiniz. Ruh(soul) tam şimdi “Paul, ben tam buradayım, Ben senim, sen bensin. Gerçekten ayırım yok, ama ben harikulade biçimde akıllı olduğum için, seni yarattım, Paul’ün tümü gelmeden önce, önden gelsin diye seni yarattım.” diyor. “Paul, seni seviyorum, çünkü kendimi seviyorum, onun için sen hazır olana kadar bekleyeceğim. Hatta sen kaybolmuş gibi gözüksen bile, gerçekte kaybolmayacağını biliyorum, sen hazır olana kadar bekleyeceğim Paul. Çünkü sen hazır olduğunu söylediğinde, böylece ben hazır olduğumu bileceğim.”

 

Dikkat dağıtıcılara yerimiz yok, “Onlar, diğerleri”  için yerimiz yok. Daha fazla adımlar için sabrımız ya da yerimiz yok. Dikkat dağıtıcılar için zamanımız yok. Tam şimdi. Tam burada. Zamanı. Ruh gelmeye hazır.

 

PAUL: Hazırım.

.

ADAMUS: O, bu bedene, bu varlığa, bu deneyime gelmek istiyor. Ve ben sorumu soruyorum, sevgili insan Paul, bu neyi gerektirir? Neyi gerektirir? Düşlerden konuşmamızın nedeni bu. Bu ruhun düşü ve aynı zamanda insanın düşü. Neyi gerektirir?

Diğer tüm düşleri başınızdan atın dedim. Onlar anlamsızdı. Dikkat dağıtıcıydı. Enerji kaybıydı, zamanımı boşa harcamaktı. Atın onları başınızdan. Salıverin onları. Yalnızca gerçek düşler, insanın ve ruhun düşü. Paul’ ün düşü, Joanne’ın düşü, Terry’nin düşü, her kimse onun düşü. Tam şimdi, inanılmaz  bir dinamik meydana geliyor. Ve sevgili Linda, ruh bu bedene gelmek istiyor ve sen, “Sen’in hakkında berrak-net olmalısın.

 

Artık daha fazla hikâye yok. Bu asil hükümdarlıkta hikayelere yer yok.

Yalnızca deneyimler. Yalnızca gerçeklikler. Hepsi bu.

 

Derin nefes alalım. Derin nefes.

 

Ne oldu? Kahvemi kaybettim. Ne oldu şimdi? Fark eden var mı? Çok ilginç bir şey oldu. Evet.

 

ELIZABETH: Şey, ben bir değişiklik hissettim.

 

ADAMUS: Evet. Büyük bir değişim.

 

ELIZABETH: Evet.

 

ADAMUS: Neden?

 

ELIZABETH: Düşünmediğim ve hissetmeye izin verdiğim o yerdeydim, hissettim ve oldu.

 

ADAMUS: Önceden sıçrayan birçok enerji vardı. Kasıtlı, mikrofondan söylediğiniz, birçok zihinsel düşünce, birçok duygu vardı.  Bunların hepsi bir bakıma dikkat dağıtıcı. Ama siz onları tanıyordunuz. İçinizde, her biriniz içsel olarak  onları tanıyordunuz. Sizler-onlar değil-  sizler seslendiniz ve “Bu nereye gidiyor?  Bu…”  Biliyorsunuz ve bir yere kadar zihin biraz tatmin oldu, çünkü kargaşa vardı. Hareket ve kargaşa ve o bunu bir şekilde sever. Ama daha derinde olan bir şey “Bununla birlikte devam edelim” dedi ve gerçek olana doğru taşımak için hepinizi kullandı. Sonra da Linda’yı itici güç olarak kullandı. Teşekkürler Linda, çok güzel.(İzleyiciler alkışlarlar)

 

Şimdi devam ediyoruz.. Ohh. Zaman  hiç yeterli olmuyor. Devam ediyoruz.

 

Bir düş var… Bir düş. Onu bir an hissetmenizi istiyorum. Çünkü şu anda o çok yoğun.-ruhun düşü, en sonunda kendi içinde var oluyor. Bu BEN-İM ve burada oluyor. Fiziksel gerçeklikte. Neden? Çünkü ahhh o, çok zorlu.(Adamus kıkırdar) Çünkü çok gerçek, öyle hayal mahsulü, masal gibi bir şey değil. Burada meydana  gelebilirse!! Meydana geliyor… Görüyorsunuz.

 

Tuhaf bir biçimde söylersek, ruh(soul), -Ben-im- ,kendisiyle buluşmasında, önceden bazı deneyimlere sahipti. Eğer bu diyeceklerim size anlamlı gelecekse, sözünü ettiğim hemen hemen bir çeşit birleşme gibi, kendi içine derinden dalma ve kendisiyle kaynaşmaydı. Ama bu diğer alemlerde yapıldı, fiziksel olmayan eterik alemlerde.

 

Ruhun, Ben-im’le bu kendisiyle birleşmesinde, insan kavramlarıyla söylemeye çalışırsak, şüphe ya da  oldukça bir ahhh, tam bir tatmin olmama durumu oldu.  Şöyle dedi “ Hissetmeye… Gerçekten hissetmeye gereksinim duyuyorum. Bunu gerçekten hissedeyim ki, bu öyle gösterişsiz değil de büyük bir deneyim olsun. Ve işte buradasınız.

 

Ve eğer, bunu bu yaşamda halledebilirseniz, bu bedende, sahip olduğunuz bu kimlikte kristalize ederseniz…  Bırakın ruh tamamen bedeninize girsin, tam tatmin hissetsin, ahh, tam tatmin. Şüphesizce.. İşte buydu. Ruh kendi içine dalıyor.

 

Ruhun içimizde olma düşü, ruhun düşü ve hatırlamanın ve özün tamamıyla kendine geri gelişinin düşü, bilincinizin tamamı-insanın düşü-büyük düş. Ürkütücü bir düş, çünkü eğer olmazsa ne olur? Başaramazsanız ne olur? Başarısız olmayacaksınız. Başarısız olursanız ne olur ki?

 

JEFFREY: Önemli değil.

 

ADAMUS: Evet. Önemi yok.. Güzel yanıt.. Bir Adamus Ödülü, Linda.  Jeffrey’e bir Adamus Ödülü.

 

Önemli değil, çünkü başarısızlık üzerinde düşündüğünüz zaman, bu nereden geliyor?(İzleyiciler “Zihin” der.) Zihninizden ve gerçekten aslında geçmiş deneyimlerinizden. Çünkü “Oh, Bu yaşamda başaramadım,  biliyorsun.” diyor. Kaç kez başaramadınız?

 

LINDA: Oooh.

 

ADAMUS: Zihniniz kurguluyor. Önemli değil, çünkü bunlar insan düşünceleri. İşin içine tanrısal olan girdiğinde… tanrısal olan işin içine girdiğinde, başarı ya da başarısızlık diye bir şey yoktur. Yalnızca deneyim. Doğru ya da yanlış yoktur.

Derin nefes alalım. Zaman azalıyor. Hımm.

 

 

ESKİ PSİKOLOJİNİN ÖTESİ

 

Bütün bunları bağlayacak bir şey hakkında konuşmak istiyorum. Konuya devam edeceğiz. Bu sanki Jean ve Cauldre geçen gece telefonla konuşuyorlar gibi bir şey. Çünkü hepimiz rüya halindeyken bilincimizin içinde bunun hakkında konuşuyoruz.

 

İnsanların sorunları var. Evet.(Adamus ve izleyiciler kıkırdarlar) Evet ,derin sorunlar. Bu en temel ifadelerden biridir. Evet. Köşe başında ya da havaalanında durup ta, “Evet, insanların sorunları var.” gibi şeyler söylersen, bunun doğru olduğuna inanarak söylersen, insanlar senin akıllı olduğunu düşüneceklerdir.

 

İnsanların- benim değil - insanların sorunları var. İnsanların sorunları var. Diğer insanlar, onları tedavi etmeye çalışıyorlar ve bu çok işe yaramıyor. Hatta her geçen gün daha az işe yarıyor. Buna Psikoloji ya da Psikiyatri deniyor. Aynı zamanda eczacılıkta deniyor. Kimya yoluyla daha iyi bir hayat. Aslında değil. Buna işleri halletmek için hap vermek denir, çünkü eski Psikoloji işe yaramıyor.

 

Eski psikoloji zihne dayalıdır. Zihne dayalı ve belli bir dereceye kadar da geçmişin dar olan bakış açısına dayalıdır. Geçmiş hayatları dikkate  almakta başarısızdır. Evet, eski Psikoloji, ruhu dikkate almakta başarılı değildir. Bunu yapacağını da beklemiyorum zaten. Olayların, durumların çok dar haline bakar ve çok, çok da zihinseldir. Bu yüzden çok da iyi çalışmıyor ve bu bizi düş konusuna geri götürüyor.

 

Psikolojik sorunlarda, hepsi zihin odaklı olduğundan, bir sürü zihinsel işlem oluyor, düşünebiliyor musunuz? Zihin, bir dereceye kadar çok akıllıdır. Aynı şeyin etrafında daireler  halinde döner, döner ve adımlar attığını, bir şeyler üzerinde çalıştığını ve gelişme kaydettiğini hisseder,

 

Ama bu süre zarfında, gülerek “ Evlat, Ben onları aptallaştırdım. Onları aynı şeyin etrafında döndürüp, durdurdum” der. Zihin faaliyeti sever. Neden? Bu onu canlı tutar. Daima aynı şeyi, sakız gibi mekanik bir şekilde çiğneyip durur. Eğer düşünce ve duygulara saplanıp kalmışsa, işini yapmış hisseder.

 

Psikoloji zihne dayalıdır. Evet, büyük bir bölümü zihne dayalıdır. Ve evet, duygular diyeceksiniz, ama duygular zihinden gelir. Zihin - bazı derslerimizde anlattığımız gibi- hislerin, farkındalığın, bilincin ucuz taklitleri olan duyguları, onların yerini alması için yaratmıştır. Bilincin yerine koymak için… bilincin...

 

Ve zihin düşlere daldığında, çok çok karışır ve düşlerin peşine düşer. Düşler asla  bir gerçeklik olmazlar. Olan nedir? Arada sırada, sizi sadece, başka bir yerde ki düşte tutmayı devam ettirmek için, birazcık düşünüz gerçekleşse bile,  bu neye yarar ki! Onlar tezahür etmezler. Gelmezler.

 

İnsanların derin psikolojik sorunları olduğu zaman-kafaları karışmıştır ve ne yapacaklarını bilemezler. Duygu ve düşüncelerin keşmekeşi içindedirler ve artık işin işinden çıkamazlar. Bir psikiyatra ya da psikoloğa giderler ve ne olur? Zihinsel mastürbasyon içine girerler. Birbirleriyle karşılıklı mastürbasyon yaparlar ve sadece süreci başlatmış olurlar.

 

Ve bu, bir çare bulma hissi verir çünkü “Oh, sonunda bir şeyler çözülüyor” derler. Âmâ çözülmez. Gerçekten çözülmez.

 

İnsanın terapi yoluyla, belli miktarda şifa bulabileceği zamanlar vardır.,

Ama bunun terapi olmadığını söyleyeceğim. Bu gerçekte, o kişi ya da ruhun ya da her ne derseniz deyin, en sonunda “Bu oyundan yoruldum. Psikolog ne derse desin umurumda değil. Ben kendi dengeme kendim döneceğim” demesidir.

 

Şimdi uygulanmakta olan, tüm bu psikoloji oyunu, son derece zihinseldir. Biz, bunun ötesine “kendinizden” başlayarak gidebiliriz. Bu daima kendinizle başlar çünkü böyle başladığınızda dışarı çıkıp, bir kürsünün önünde durup, öğütler vermek zorunda kalmazsınız. Yalnızca onu ışıtır ve ışığı saçarsınız. Yeni Psikoloji, ben ona- trompet çalsın lütfen (izleyiciler ayaklarını yere vurmaya başlarlar) teşekkür ederim, teşekkür ederim.–Şefkat Psikolojisi diyorum. Şefkat Psikolojisi.

 

Bizim son rüya yürüyüşlerinden birinde yaptığımız buydu. Dinleyicilerin hayatlarında ki 18-24 yaşında oldukları zamana geri gittik.-Bu zaman aralığını bilerek seçtim- Geriye gidip, ziyaret ettik. İşlem yapmak, neyin yanlış neyin doğru olduğunu ortaya çıkarmak için değil ya da  size kimin yanlış yaptığını bulmak için değil.– Bu zihin psikolojisinin doğasında olan bir sorun –ama özü ziyarete gittik. Bir şeyi düzeltmeye, ya da onarmaya, sempati duymaya gitmedik, sadece ziyarete gittik.

 

Sempati şefkatten çok farklıdır. Şefkat 20-30 yıl önceki zaman dilimine, olmuş olan olaya geri gidebilir. Bu arada yeri gelmişken, çok ilginç, ben ’18-24 yaşlarına geri gidin ‘dediğimde, çoğu zaman insanlar “ Hatırlayabileceğimi hiç düşünmediğim, bir olaya geri gittim, kendimi o olayda buldum.” diyorlar. İlginç. Acaba, neden böyle. Çünkü onu düşünmüyordunuz ve çünkü gerçekte büyük bir olasılıkla o olay, düşünüp durduğunuz ve işlemden geçirdiğiniz olaydan çok daha önemli ve etkileyiciydi.

 

Geriye dönüp ziyaret ettiniz. Ziyarette ne yaptınız? Ne yaptınız? Yalnızca, şefkat içindeydiniz. Şefkat kabuldür. “Ohh. zavallı şey, bak sana neler olmuş” demek değildir. Bu zihin psikolojisidir ve gerçekten çok… bir noktada gerçekten çok zararlı olabilir. Cauldre söylememi istemiyor ama söyleyeceğim. Bundan hoşlanmıyorum. Bir noktada, çok çok zararlı. Ve biliyorum, şimdi birçok kişi tartışmaya girip “Yoo, gerçekten yardımcı oluyor” diyecekler.

 

“İnsanlar ofise gelip oturuyorlar ve sorunlarını konuşuyoruz ve çocukluklarına geri dönüyorlar” diyecekler. Gerçekten mi? Ve bu yardımcı mı oluyor? Çünkü bir sürü yeniden işlemden geçirme. Bu sanki temcit pilavı gibi aynı şeyi yapıp durmak. Ve çok zihinsel, çok zihinsel ve içinde şefkat yok. Duygusal ve zihni, ama gerçek şefkat yok.

 

Şefkat Psikolojisi, şimdi olduğunuz Ben-im den, sekiz yaşınıza ziyarete gider. Sekiz yaşınızdaki kendinizi ziyaret edersiniz. Bu sekiz yaşındaki size, hiçbir şey söylemek zorunda değilsiniz. Sadece orada olursunuz. Hiç bir şeyi onarmaya çabalamak zorunda değilsiniz. Sahte umut ya da sözler vermek zorunda değilsiniz. Sadece orada olursunuz.

 

Hayal edin… Tamam, hadi yalnızca yapalım. Güzel.

 

 

ŞEFKAT PSİKOLOJİSİ

 

Derin nefes alalım. Güzel bir derin nefes alın, müzik yok, John. Sadece derin güzel bir nefes alın.

 

İşte buradasınız, mevcutsunuz, kristal varlığınıza giriyorsunuz. İster Coal Creek Canyon’da, ister şimdi ya da sonra dinliyor olun, burada,  bu Şaud’da mevcutsunuz. Bedeninizdesiniz. Duyumsuyorsunuz, hissediyorsunuz.

 

(duraklama)

 

Bu aslında İnanılmaz, ne kadar çok dikkat dağıtma ile uğraşmak zorundayım. Burada bir sürü sızlanma var. Kendinize izin verebilirsiniz.

 

Burada bilinçli, farkında bir varlık olarak, kendinize aniden genişleme izni verin, genişleme bedenden çıkacağız anlamına gelmiyor. Bu astral bir projeksiyon değil. Beden dışına çıkmak yok artık. Şimdi her şey bedene ve beden yoluyla geliyor. Ama genişliyoruz. Beden genişleyebilir. O sadece enerji… bilinç tarafından hareket ettirilen.

 

Şimdi, bedeniniz, varlığınız, ben-iminiz, sekiz yaşında olduğunuz zamana genişliyor.

 

(duraklama)

 

Ve orada kendinizle birliktesiniz. 8 yaşında ki kendinizlesiniz. Farkında olmak ve gözlemlemek dışında hiç bir şey yapmıyorsunuz.

 

(duraklama)     

 

Bir olay fark edebilirsiniz.8 yaşınızdaki eski bir duygu ya da travmayı fark edebilirsiniz. Bu pekaladır. Oh, onu hissedebilirsiniz ve bu hissetme de pekâlâdır. Ama orada ,işe karışmak için bulunmuyorsunuz ya da danışmanlık ya da terapi için.. ya da reiki, kristal uyumlama, herhangi bir şey. Sadece oradasınız.

 

Orada ışık saçan varlık olarak, kendinizlesiniz.

 

(duraklama)

 

Gözlemleyebilir ve olanı hissedebilirsiniz. .

 

(duraklama)

 

Ama hiçbir şeyi değiştirmeye çalışmıyorsunuz. İşte bu, arkadaşlarım, şefkattir. Şefkat, orada kendiniz için olmaktır.

 

Şefkat, her ne oluyorsa, devam etmesine izin vermenizdir. Şefkat, doğru ya da yanlış diye hiç bir şeyi yargılamamanızdır. Sadece oradasınız.

 

(duraklama)

 

Şefkat,sadece kendini kabul etmektir.

 

Şimdi, bazı komik şeyler oluyor. Şimdi orada 8 yaşındaki siz - sizin sekiz yaşınızda, hayatında bir şeylerden geçmekte olan siz-  birdenbire bir varlık hissediyor. Birdenbire şefkat ve sevgi denen bir şey hissediyor, birdenbire bir umudu oluyor.

 

Kaybolmuş ve yalnız hissetmiyor. Sekiz yaşındaki biri, bu durumu nasıl tanımlayacağını bilmez. Buna melek ya da aziz diyebilir ya da iki yaşlarında alışkın olduğu ruh arkadaşlarından biri diyebilir. Ama bir şeyler hissediyor.

 

Ve bir şeyler hissederek, o travma noktasında, orada olan ne  kadar sıkışmış enerji varsa, onlara özgür olma izni veriyor. Sekiz yaşında meydana gelmiş olan o olaya ait algısını, 20’lerinde, 30’larında ve 40’larında da sürdürmüş, o algıyı tutup şimdiye kadar sürdürmüş. Şefkatiniz,-yargısız geriye giden şevkatiniz-8 yaşında ki çocuğa dokundu. Bu şefkat, olayın doğrusal sonucunu değiştirmeye gerek duymaksızın, algıyı değiştirdi. Sevgi, şefkat ve ders.

 

Bu sevgili arkadaşlar, Şefkat Psikolojisidir.

 

Bir sonra ki adım. Siz, burada insan olarak, Coal Creek’ de iskemlelerinizde oturanlar, ya da izleyenler ,şimdi hangi yaştaysanız, basitlik ve berraklıkla derin bir nefes alın….Ve kendinize hissetmek  için izin verin.

 

(duraklama)

 

Burada bir şey var. Bu ben değilim. Bu “Onlar “ ya da “Onların” değil. Bu sizsiniz ve şefkatli ruhunuz

 

(duraklama)

 

Bazıları, onun gelecekten geldiğini söyleyecekler. Bu gerçekten önemli değil. Ama o yargısızca burada. O burada kendini, yalnız olmadığını, hatırlatıyor. O burada, kocaman bir gülümsemeyle “İnanılmaz değil mi? Her şey yolunda gitti.” diyor. Hatta size rağmen, yolunda gitti. Şüpheye, sınırlara, korkulara rağmen yolunda gitti.

 

Şimdi insan zihniniz “Evet, ama sen nereden geliyorsun? Gelecekte ne kadar öteden geliyorsun? ”diyor. O şefkatli ruh(soul) “Bu gerçekten o kadar önemli mi? Buradayım. Ben o benim.” diyor.

 

(duraklama)

 

Ne gerekir? Özgürlük için ne gerekir? Berraklık-netlik ve şefkat.

 

Özgürlük, savaşarak girip, çıkış bulabileceğiniz bir şey değil.

 

Özgürlük başarı belgeleriniz ile kazanabileceğiniz bir şey değil.

 

Düşünerek girebileceğiniz bir şey hiç değil. Ne kadar çok düşünürseniz, o kadar az özgürlük. Özgürlük şefkattir. Sekiz yaşındaki halinize geri gidip, ziyaret eden sizdiniz.

 

Şimdi, ruhunuz sizi ziyaret ediyor. Hepsi aynı şey. Hepsi aynı şey.

 

(duraklama)

 

Bununla derin bir nefes alalım. Işıkları kapatalım, lütfen. Şimdi bir sonra ki bölüme  geçelim.

 

Tam şu anda enerji çok güzel olduğundan, bir merabh yapmak istiyorum. Bir merabh. Merabh oturduğunuz yerden gerçekleşmesine izin verdiğiniz bilinçte olan değişimdir. Onun hakkında düşünmek zorunda değilsiniz. Onunla mücadele etmek zorunda değilsiniz. Bununla derin bir nefes alın. Işıkları sönük tutun lütfen. Sadece onunla olacağız, ona izin vereceğiz.

 

Derin bir nefes alalım. John, fon için biraz müzik.(Müzik başlar; The Water Garden” “Aquaria albümünden – A Liquid Blue Trancescape”   Diane Arkenstone)

 

Bir merabh, müziği ve beni dinliyor gibi yapmanız ama gerçekte tüm kargaşayı durdurmanız ve şefkatte olmanızdır. Şefkat izin vermektir. Şefkat yüzünüze kocaman  bir gülümseme kondurma halidir. Kocaman aptal bir gülümseme, bu şefkattir. “Neden gülümsediğimi bilmiyorum. Bir neden  mi olması gerek?” dersiniz. Bu duruştur.

 

Bildiğiniz gibi, insan da, beden de, bir hayli yorulmuş halde. Yorgun. Ve ne yapıyorsunuz? Beden yorgun ve siz çözmeye, anlamaya, işin içinden çıkmaya çalışıyorsunuz. Ben bu noktayı hala anlamaya çalışıyorum.

 

(Adamus kıkırdar.).

 

Bedeniniz yorgun. Yaşlanıyor. Bunu ben demiyorum, siz söylüyorsunuz. Ben sadece sizin sözlerinizi tekrar ediyorum. Beden çok kırılgan halde. Mm, mm, mm

 

Özellikle, şu hassaslık dediğinize sahip olanlarınız. Çoğunlukla dengede değilsiniz. Kendinizden başka her şeye, herkese hassassınız.

 

Beden herkesin çöpünü topluyor, bazen de gerçekten bunu istiyorsunuz. Başkalarına ait şeyleri doğrudan bedeninize alıveriyorsunuz.

 

Beden. Off’! Nasıl uyuyacağını unuttu. Beden zaman zaman inciniyor.

 

Bedenlerinizdeki enerjiye baktım. Korkuyla çok kilitlenmiş durumdasınız.- kendi kendinden korku, biraz ilginç - ama beden gerçekten yorgun… Kuvvetten düşmüş. Öyle ilginç bir dinamik var ki, öyle berbat bir inadınız var ki, durup dinlemeden önce sadece çöküp kalıyorsunuz.

 

Bu inadınızdan dolayı ”ruhun size gelmesi düşüne” kendinizi bırakmadan önce, beden çok yorgun düşmüş oluyor.

 

İnsan fiziksel bedeni yorgun olsa bile, Kristal Ben-im bedeniniz, Ruh(soul) bedeniniz yorgun değildir. Ruh bedeniniz yorgun değildir. Size enerji ile dolu olarak gelir.-sınırsız enerji. İnsan yorulmuş, beden eskimiş olabilir, âmâ ruh(soul) öyle değildir. Ruh(soul) yaşsızdır.

 

Onun deposu bitmez. Bu beden, bu kristal beden ,sizin fiziksel bedeninize giriyor..

Kristal bedeninizi davet ederken, yorgunluğu, hastalıkları, ağrıları ve acıları bırakın gitsinler. Kristal beden, asla insan bedeni gibi yorulmaz. Neden? Çünkü onun bağlı olduğu bir zihni yoktur.

 

(duraklama)

 

Kristal beden, gerçekten, asla yaşlanmaz.

 

(duraklama)

 

Kristal beden, zarifçe, zarifçe, rüya yürüyüşçüsü bir üstadın şefkatiyle birlikte, tam şimdi, size geliyor.

 

(duraklama)

 

İnsan zihni, ohh, çok karışıktır. Kendi içinde öyle döner durur ki, yalnızca günün üstesinden gelmeye çabalar, anlamaya çalışır. Hikâyelerle çok dolu ve aslında, benim kanaatimce, deneyimlerinin çok sınırlı algısı içinde. Başka bir anlatımla, gerçek yerine, korkularla dopdolu. Bu zavallı zihin biraz, korkmuş tavşancık gibi sert davranma gayreti içinde.

 

(duraklama)

 

Zihin, kendi içinde sarar, sarar, sarar ve çaresizce çözmeyi ister. Ama nasıl yapacağını bilmez ve sarmaya, daha sıkı, daha sıkı  sarmaya  devam eder.

 

Tanrısal zeka asla sarmaz. Tanrısal zeka berraklık, basitlik ve kolaylıktır.

 

Tanrısal zeka, her şeyi bilme gereksiniminde değildir. Çünkü Ben-im’in de, gereksinimi olan her şeyi bileceğinin farkındadır.

 

İnsan zihni karışıkken, oradan oraya, çaresizce, yanıtlar arayarak koştururken, tanrısal zihin devreye giriyor..

 

(duraklama)

 

Tanrısal zihin, insan zihninin gerilimlerini, sıkıntılarını, karışıklığını gevşeterek ve bunu büyük bir neşeyle yaparak, bu gerçekliğe geliyor. Bunu inanılmaz bir şefkatle yapıyor. Sadece, bir an için, sessiz olmanıza gereksinimi var.

 

Tanrısal zekâ billur gibidir, berraktır. Onun yapısı sürekli özgür ve akışkandır. Deneyimlerine izin verir ama onlara takılıp kalmaz. Tanrısal zihin bu rüya yürüyüşünde, merabh… size geliyor ve merak ediyor. İnsan zihni ne zaman yorulup, sadece izin verecek diye merak ediyor. İnsan zihni ne zaman kendi içinde dönüp durmayı bırakıp, sadece izin verecek.

 

(duraklama)

 

O burada. Başka bir yerde değil. O uzak bir düş değil. O burada. Şimdi, ne gerekecek?

 

Şefkat……….

 

(duraklama)

 

Derin bir nefes ve şefkat… ve berraklık.

 

(duraklama)

 

İnsan kalbi- siz ona hisleriniz diyor olabilirsiniz- kalp,  bir çok biçimde ihanete uğramış, yüzüstü bırakılmış, umutları yok olmuş ya da başkalarınca çalınmış, hissediyor. İnsan kalbi, başkaları tarafından çiğnenmiş, çoğunlukla da kendi kendini çiğnemiş hissediyor.

 

Oh… Onun en çok istediği… O, siz ve diğer herkes, onun yumuşaklığını bilsin istiyor. Sevgisini, hayat isteğini bilsin istiyor. Ama ne zaman açılsa, saldırıya uğramış olduğunu hissediyor.

 

Ve insan kalbi kapanmış… sessizleşmiş… hüzünlenmiş…

 

(duraklama)

 

O tanrısal kalp, o, Ben-im. O açık. O canlı. O ihaneti bilmez, asla da bilmeyecek.

 

Çiğnenmiş ya da çalınmış olmayı bilmez ve hiçbir zaman, hiçbir şekilde bilmeyecek.

 

Bu insan kalbi, gerçek açıklık ve sevgiyi hissetmeyi çok istiyor.

 

Ve Tanrısal kalple, bu yeniden olabilir.

 

Ben-im; Tanrısal kalbiyle, tanrısal zekasıyla, kristal bedeniyle, berrak, enerji dolu ve lekesiz. O her zaman berrak, enerji dolu ve saf kalacak. Bu rüya yürüyüşünde, o size geliyor.

 

Tüm zamanların başından ya da gelecekte bir noktadan gelip gelmediğinin bir önemi yok. Nasıl geldiğinin bir önemi yok, ama o burada.

 

Değerli ya da hazır olduğunuzu düşünüp düşünmemenizin  de önemi yok. O biliyor, siz biliyorsunuz, öylesiniz.

 

(duraklama)

 

Kim olduğunuzun bu  güzel yeniden bağlantısıyla birlikte, derin bir nefes alın.

 

Ne gerekiyor?

 

Daha fazla ıstırap, daha fazla başarısızlık, daha fazla yorgunluk, uykusuz geceler, kötü deneyimler  gerekiyor mu? Gerekmemeli. Biz şimdi yeni bir çağdayız. Biz şimdi yeni bir duruştayız. Gerekmemeli.

 

(duraklama)

 

Artık daha fazla ıstırap ya da mücadele olmamalı. Her ay toplandığımızda, içinden geçtiğiniz zorluklardan değil, sadece ne kadar izin verdiğinizden  söz etmeliyiz.

 

Derin nefes…

 

Geçmiş, şimdiki, gelecek zamandan ve şimdiden, kendinizi ziyarete geldiniz. Kristal özünüz, size, sizinle bedenlenmeye, bu yorgun bedene, bu karışık zihne, kırık kalbe, Ben-im’e geri geldi.

 

(duraklama)

 

Ne gerekir? Sadece bu basitlik. İşte bu kadar. İşte bu kadar.

 

Birlikte derin bir nefes alalım.

 

(duraklama)

 

Nazikçe, nazikçe, yuvaya gelmenize izin verin.

 

Ona doğru ilerlerken, düşünmek yok.

 

Artık onun hakkında sadece düş kurmak yok. Bütün bunları başka bir yerlerde, tutmak yok.

 

Bu kadar basit. Gerçekten, bu kadar basit.

 

Yapacak çok şeyimiz var, eğlenecek çok şeyimiz var. Bu berraklığı ve şefkati içimize alalım ve geliştirelim.

 

Bazen böyle toplandığımızda, ben biraz direk ,kışkırtıcı ve son derece cazibeli !!   (Birkaç kişi kıkırdar.) olabiliyorum. Böyle toplandığımızda, ben buna Makyo, makyo demeyi seviyorum. Ama bir ruhsal adım daha atmak için yorgun olan sizler, sizler bunu istediniz. Artık, başka adımlar atmayalım.

 

Derin bir nefes alalım, ışıkları tekrar açalım ama çok yumuşak bir halde kalalım.

 

Bu toplantı sona ererken, size bazı haberler vereceğim ve biraz nefes yapacağız.

 

Güzel, derin bir nefes alın.

 

Bakın, ruhunuzun bu inanılmaz şefkati ve ruhun, geçmiş, şimdi, gelecek zaman ve şimdide sizi ziyarete gelmesi çok gerçektir. Çok gerçek. Ama yine de bunu düşünmeyin desem de, düşüneceksiniz. Buradan eve gittiğinizde “Şimdi, bunu tekrar yapmayı deneyeyim.” diyeceksiniz. Bu sadece izin vermektir. Sadece izin verin. Bu, bir dizi adımlar değildir.

 

Düşleriniz hakkında konuşurken… şu hafif müziği, kapatabilirsiniz.(Bazıları gülüşür.)

 

 

ÖZGÜRLÜK DÜŞÜ

 

Düşlerden konuşurken, bir şeyden söz etmek istiyorum. Düşlerin birçok, birçok düzeyleri vardır. Ben burada özgürlük düşünden, Ben-im ‘in; kristal varlığıyla ve biyolojik varlığıyla bütünleşmesi; tanrısal  zekası ve insan zihniyle  bütünleşmesi, hepsinin birlikte bütünleşip, bedenlenmesi düşünden, bahsediyorum. Sizin özgürlük düşünüzden söz ediyorum. Sizin özgürlüğünüz.

 

İlginç. Dünya şu sıralarda çok ilginç. Biz birkaç yıldır özgürlükten konuşuyoruz. Soru hala duruyor: İnsanlar gerçekten özgürlüğe hazır mı? Yoksa sadece biraz daha iyi, yeteri kadar, ya da, yeteri kadardan biraz daha fazla mı istiyorlar? Bu güzel soru ve bu çelişki tüm dünyada, her yerde. Mısır’dan, Birleşik Devletler’e, Güney Amerika ‘ya kadar, her yerde patırtı çıkartıyor. Gerçekten, şu sıralar dünyada olanların dinamiği özgürlük hakkında. Dini özgürlük, seksüel özgürlük, kalbin ve ruhun özgürlüğü, bir kadın ya da erkek olmak özgürlüğü. Ben-im olma özgürlüğü.

 

Eğer dünyanın sorunu ne ve neyle karşı karşıya diye sorarsanız, bizim bakış açımızdan, dünya, kendisinin özgürlük sorununun içinde. Ve her ay asil krallıklarında bir araya gelen bir grup insan var, ahh, “Evet, özgürlük benim seçimim.” diyen bir grup insan var. Yolları boyunca karşılarına,  meydan okumalar, engeller çıkmaya başlıyor. Ama onların, özgürlük için, ateşli tutkuları var.

 

Bir nokta daha Ah, evet. Bugün kısa kestim. Bir nokta daha.

 

 

IŞIKLANDIRILMIŞ SERBEST DÜNYA BANKASI

 

St.Germain Dünya Kredisi denen- siz öyle diyorsunuz - bir şey var. Ooh. St.Germain Dünya Kredisi. Bunun üzerine birçok hikâyeler anlatılıyor ve bir dereceye kadar da doğruluğu var… Bu aslında…. Tam ismi St.Germain Dünya Kredisi değil. Olsa güzel olmaz mıydı? Ama değil. Bazıları böyle diyor. İnanabiliyor musunuz, bazı insanlar benim güzel adımı kullanmaktan hoşlanıyor. Hımm.

 

Bir dereceye kadar doğru. Çünkü ben –nasıl söylüyorsunuz- Bolluk Bankası olarak başlayan bir grubun parçasıydım. Gerçek adı, Işıklandırılmış Serbest Dünya Bankasıydı. Bu ne anlama geliyor? Uzun zaman önce ben, siz ve bir grup başkaları, gerçek kristaller, değerli mücevherler-elmaslar ve yakutlar, safirler, zümrütler, güzel mücevherleri aldık ve “Biz bunları gerçekten Dünya’ya yerleştireceğiz, çok iyi korunmuş mağaralara, büyük kovuklara yerleştireceğiz” dedik. Biz bunları Dünya’ya yerleştireceğiz. Çünkü –gerçekten, çok güzel görünüyorlar-çünkü  çok miktarda enerji niteliği tutuyorlar.” dedik.

 

O zaman bu çok kıymetli kristal mücevherler zulasını- çok sayıda çeşitli zulaları-bazıları bu gezegenden bile olmayan, gerçekten yaratılışın çok şaşırtıcı başka yerlerindenler gelen zulaları- dünyada belli mağara ve oyuklara depoladık. Ve biz bunları doğru zamanda, çok boyutlu tanrısal enerjileri  getirme, topraklama mekanizması olarak kullanacağız dedik. Ve bu olduğunda, büyük bir bolluk olacak dedik. Hazır olan, istekli ve becerebilir olanlar için kendi kristal Ben-im’leriyle bütünlenmiş ya da en azından onu bedene getirme sürecini başlatmış olanlar için, sınırsız enerji bolluğu olacak, dedik.

 

Bu  daha büyük, daha zengin olmak isteyen insanlar için düzenlenmedi. Sadece, daha fazla insani zenginlik isteyenler için işlemeyecek- bunu tekrar hatırlatmam gerekiyor- bu tür insanlar için işlemeyecek. Âmâ kendi kristal bilincini getirenler için, bu mümkün olacak. Buna neredeyse sınırsız ödenek diyebilirsiniz. Bağlı olan enerji miktarı ise inanılmaz. Üstesinden gelebilmeye hazır hissedenlere, projesi olanlara, uygun ve hazır durumda.

 

Proje, yalnızca ödenmemiş faturalarınızın ödenmesi değil.(Bazıları kıkırdar) Proje, bir şey yaratmak istediğinizi söylemektir. Düşlerinizi gerçekliğe getirmeye başlamak istiyorsunuz ve bunun için bolluğu getireceksiniz. Bu mümkün olacak. Bir komiteden geçmek zorunda kalmayacaksınız. Bankacılar yok. Bu ışıklandırılmış fonun güzel olan tarafı, kendiniz gidip, istediğiniz kadar alıyorsunuz. İnanılmaz değil mi? Kredi hesabı yok. Hayır. Hiç biri yok. Sizi geri çevirecek bir komite de yok. Gidiyorsunuz ve istediğiniz kadar çekiyorsunuz. Güzel olan şu ki, asla geri ödemek zorunda değilsiniz.

 

Şimdi, kulağa hoş geliyor değil mi?

 

İnternette  şimdiden  flaş oldu bile. Ohh, e-postalar gidiyor. Ama düşlerini bütünlemeye hazır olmayanlar, Ben-im ‘i getirmeye hazır olmayanlar için bu işlemeyecek. Her şeyden önce, asla yerini bulamazlar. İkincisi, bulsalar bile, bağlı enerjiler, güçlerini ortaya çıkarmaktansa, zayıflıklarını  ortaya çıkarır. Doğrudan doğruya, onlara  karşı işleyeceklerdir.

 

Bu konuda, gelecek toplantıda daha çok konuşacağız. Çünkü Cauldre’ye erken bitireceğimizi söyledim. Saat beş civarında toparlarım dedim.

 

Sizin için kullanımınıza hazır. Şimdi ben, 9000 soruyu duyabiliyorum bile. “Bana nakit mi, çek olarak mı gelecek? Işıklandırılmış Serbest Dünya Bankası’na yazılmış çek hesabım mı olacak?”

 

LINDA: Kime e-posta atmalıyız?

 

ADAMUS: Kime e-posta atmalıyız? Evet. Linda. (Gülüşmeler.)

 

Birkaç şeyi daha belirteyim, tartışmaya gelecek ay devam edeceğiz .Bu dinleyici sayısını arttıracak.!

 

Birkaç şey daha. Gidip, istediğiniz kadar çekersiniz .Borç yok, faiz yok, geri ödeme yok. Ama kullanıma koymak zorundasınız. Onunla bir şey yapmak zorundasınız. Düşlerinizi - başkasının düşlerini değil - tezahür ettirmek için bir şey yapmak zorundasınız. Dünyayı kurtarmak değil. Böyle bir şey için işlemeyecektir. Bu sizin için. Bu sizin için bir armağan ve herkes için çok var. Ama başkalarını biçimlendirmek  için kullanılmamalı.

 

Şu andan  itibaren-Şefkat Psikolojisi’ni unutmayın. Hayatınızda ki insanlara bunu, biraz şefkat içinde olarak uygulayabilirsiniz.

 

Buna bağlı enerjiler,  Baş Melekler tarafından destekleniyor. Baş Melekler, Yeni Dünya’da, bir çeşit geçici olarak ikamet halindeler. Yüz kırk dört bin  Baş melek, aynı zamanda bir arada toplandılar. Neden? Bu, Baş Melekler Düzeninin ilk yaratılışından beri ilk defa oluyor. Niye hepsi oradalar? Ne yapıyorlar?

 

Yeni dünya ile eski dünya arasında ki dengeyi  anladılar - buna da gelecek toplantıda değineceğiz - neler olup bittiğine ve dinamiklere.. Köprüyü inşa etmeye yardım ediyorlar. Onlar, eski ve Yeni Dünya arasına kemer biçiminde  köprü yolu yapıyorlar.. Geri çekilmeleriniz için destek verip, bir denge tutmaya yardım ediyorlar. Onlar, takım olarak, sizin ve projelerinizin ilerlemesi ve enerjileri dengede tutmak için yardım ediyorlar.

 

 Aslında, Baş Melekler Düzeni - tüm Baş meleklerden oluşan –ohh, nasıl dersiniz?

Neredeyse kendilerini yeniden yaratıyorlar, kendilerini taklit ediyorlar, yenidünya düzeni olarak değil, Yeni Dünya’nın düzeni  olarak. Bu bir komplo değil, bir destek mekanizması.

 

Bu arada içinizden bazıları. St Germain Dünya Kredisi ile ilgili e posta ya da bilgiler alıyor olabilir. Bunlar, kısmen doğru.  Uzun zamandır geliştirilmekte olan, böyle bir yatırım mevcut. Ama bankada altın olarak değil. Bu yatırım, Dünya’da mevcut olan gerçek kristaller, kıymetli taşlar - onları insanların çalmasından korumak da gerekmiyor çünkü böyle bir şey yapsalar bile, işleri rast gitmez -  bulundukları yerlerde, ışık saçıyor ve boyutlar arası enerjileri çekiyorlar.

 

Şu sırada St.Germain Dünya Kredisi, borçlarınızı, faturalarınız ödemeye yardım edecek mi? diye bir  çok e-posta dönüp duruyor. Bu St. Germain’in söylemi gibi mi? (İzleyiciler “Hayır” der.) Hayır. Hayır. Biz, sadece para vermeyeceğiz.- evet, görüyorsunuz, bugün kısa tutuyorum.- Amaçsızca para dolaştırmayacağız, çünkü her şeyden önce biz birbirimizi tanıyoruz. Yani, ben sizi tanıyorum. Eğer, birdenbire tüm borçlarınızı ödeyecek  miktarda  paranız olsaydı, ne yapardınız? ( Birisi harcarım der)Tekrar borca girersiniz. (Bazıları kıkırdar.)

 

SART: Ama her şey meydanda!

 

ADAMUS: Meydanda olan her şeyi satın al, evet ve yine borca gir. Eski hikayeyi duymuşsunuzdur;

Zengin insanların elindeki tüm para alınıp, fakir insanlara verilseydi, iki yıl içinde zenginler parayı geri alırdı. Bu bir davranış biçimi, tutumdur. İster zengin ol, ister fakir ol, bu bir tutumdur. Bu fon, bu ışıklandırılmış fon-  illuminati değil,( İlluminated –ışıklı sözcüğü ile benzerliğinden kelime oyunu yapıyor.) ve ben onun hakkında, hiç bir lanet komplo hikayesi duymak istemiyorum.

 

( Gülüşmeler)  O, ışıklandırılmış, ışık saçan. O, kullanıma hazır, uygun halde.

 

Ve gelecek toplantıya kadar olan zamanda, düşleriniz neler olacak? Onları buraya getirmek için ne kadar yeterli cesaretiniz olacak? Çünkü bunun için enerji desteği var. Biraz korkutucu olabilir. Düşleri, orada bir yerde tutmak, daha kolaydır. Ama arkadaşlarım, derin bir nefes alalım, şimdi zamanı geldi.

 

Düşleriniz ve Işıklandırılmış Serbest Dünya Bankası ile ilgili olarak düşündüğünüzde  - enerjiler, düşlerinizi destekliyor - Siz biraz korkmaya başlıyor ve  “Ohh, ne düşleyeceğimden emin değilim, ya elime yüzüme bulaştırırsam” demeye başlıyorsunuz. Durun bir dakika, derin bir nefes alın ve unutmayın ki, tüm yaratımda her şey yolunda.

 

Teşekkürler, gelecek toplantıya kadar, teşekkür ederim.