• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/kirmizicember/
                                       BAĞIŞBAĞIŞ
        
    

“Keşif 3”


Keşif Dizisi

ŞAUD 3: “Keşif 3” Geoffrey Hoppe tarafından ADAMUS kanallığı.

2.Kasım.2013 tarihinde Kırmızı Çembere sunulmuştur.
www.crimsoncircle.com www.kirmizicember.com

 

Ben, o benim. Özgür ve Egemen alandan Adamus.

Ah! Bu sefer birkaç kişiyiz. Hoş geldiniz. Selamlar.


Bir bedene sahip olmak

Birçoğunuzu burada görmek ne güzel. Güzel bedenleriniz var, hım. (Bir kaçkişi kıkırdar) Evet, samimiyim. Samimiyim. Bir bedene sahip olmanın ve de onun içinde olmanın keyfini düşünebiliyor musunuz? Oh! Ben, fiziksel bedenimin olduğu günlerimi hayal meyal hatırlayabiliyorum. Oh, biliyorum bazen ona lanet ediyorsunuz. Bazen ona sövüyorsunuz. Bazen acı içinde oluyor. Bazen yaşlanıyorsunuz, belki şuranızda-buranızda birkaç kırışık oluyor ama fiziksel bir bedene sahip olmak ne zevkli bir şey.

Ben burada, Cauldre’nin bedeninde yalnızca birkaç dakika bulunuyorum. Bunda bir sorun yok. Ama sevgili arkadaşlarım, bir bedene sahip olmak! Bunun için bir derin nefes alın. Oh! Bu, sizi insan yapan şey değil. Hayır, beden sizi insan yapan şey değildir. Hayır. Sizi insan yapan, bilinçtir - ya da sınırlı bilinçtir diyelim- neyle iş gördüğünüzden göre oluşan algınızdır. Sizi insan yapan budur. Yalnızca bu fiziksel bedene sahip olmanız sizi insan yapmaz. Siz, kozmosa çıkıp bedeninizi kendinizle birlikte götürebilirsiniz ama sadece bu değil. Buna bakılmıyor. Sizin sahip olduğunuz perspektife ve farkındalık düzeyinize bakıyorlar.

Ama bir bedenin olması, ne müthiş bir şey! Duyumsal olabilirsiniz ve hatta seksüel, Edith.

EDITH: Evet, emin olabilirsin.

ADAMUS: Evet. Teşekkür ederim, evet. Biz konuşuyorduk. Seni yeniden görmek ne güzel, canım.( Onu öper.)

EDITH: Teşekkür ederim. Teşekkür ederim.

ADAMUS: Bu beden denen şeye sahip olmak. Yalnızca buna bir an nefes alın. Ohh! Yiyin onu, içinize alın. Sevin onu, bu bedeni, evet. Çünkü evet ona ihtiyacınız olacak. Bu gezegende, önünüzde birçok yılınız var. Bu iyi haber, değil mi Larry? Gülümsüyorsun, Larry. Larry, bolluktan ne haber?

LARRY: İyi.

ADAMUS: İyi. Yalnızca böyle düşünmeyi sürdür, o karşına çıkacak.

Evet, buna nefes alalım. Bu gezegende geçirecek daha çok yılınız var. Hayır, yakın zamanda bırakıp gitmiyorsunuz. Bir aralar bunu merak ettiniz, düşündünüz ama– “Oh, bu bilinçten çıkmak ne rahatlık.” dediniz. Hayır, sadece bedeninizden çıkmış oluyorsunuz ve sonra da insan bilincini yanınızda götürüyorsunuz.

Oh, bu arada, tabii bu bir onur nişanı. Diğer âlemlere gidiyorsunuz, cehenneme, yakın dünya âlemlerine ve “ Bir başka biyolojik insan deneyiminden yeni geldim” diyorsunuz ve – oh, sizi alkışlıyorlar. Evet. Bazı yabancı-uzaylı varlıklarla beraber diğer boyutlara gidiyorsunuz – Oh, bedenlenmiş bir insan olmak ne onur.

Evet, bedeniniz için nefes alın, onu sevin ve onu takdir edin.


Adamus

Adamus dediğiniz ya da Adamus, ( Ah-de-mus olarak telaffuz eder) St. Germain (Fransızca telaffuz eder) bir faseti. Onu seviyorum. Onu seviyorum. O, bir bakıma, bir nevi, siz Şambra ve benim ortak yaratımımız. Onu yaratma isteğim vardı ama siz ortaya çıkana kadar, bunu birlikte yapacağım bir grubum yoktu. Ve biz Adamus’u yarattık. İnanılmaz hoş değil mi? (Bir kaç kişi “Evet” der) Evet. Evet. (Adamus kıkırdar) Evet iki kişi haricinde….. (Güler) Üç. Eğer Linda çok düşünüp taşındıysa, aklı çelinmiş olabilir.

Evet, ben Adamus karakterini seviyorum, St. Germain’i bu fasetini. Çünkü biliyorsunuz, ortada St. Germain’den mesaj veren birçok kişi var. Onların bazılarının benimle kontratı, anlaşması var. Diğerleri, beni, bu özü hissediyorlar fakat St. Germain biraz sıkıcı. Biraz sıkıcı. Eğer okuduysanız…(Bazıları kafa sallar, Adamus güler) Evet, bazı kitaplarını okudunuz! (Birisi “Evet” der) Ohhh! Şunu söylemem de gerekiyor; sorumluluklarımdan o kadar da kaçmıyorum ama biraz sıkıcı olan, kesinlikle sadece St.Germain değildi.

Bilirsiniz, bu ruhsal yolculukta bazı gergin zamanlar olur. Bir çeşit hürmet, bir çeşit sahte hürmet. Yani, bu şekilde ki sıkıcı bir St.Germain’den ayrılabilmek benim için, çok büyük bir rahatlamaydı. Buraya gelebilirim. Cauldre'nin bedenine atlayabilirim. Sizlerin, birçoğunuzun bedenlerinde, aynı zamanda var olabilirim. Neşe olabilirim. Kahkaha olabilirim. Rahatsız edici olabilirim. İğrenç olabilirim. Ve sadece, bekleyebilirim…. (Güler).

LINDA: Bunların hepsi. Evet, hepsi.

ADAMUS: …Önümüzde uzun bir zaman var.

LINDA: Mm hmm.

SART: Zırva!

ADAMUS: Adamus, sizin ve benim ortak yaratımım. Sizin, gerçekten isyan çıkarmak isteyen ve aykırı olmak, disiplinsiz olmak, normalde ruhsallıkla bağdaştırmayacağınız şeyleri yapmak isteyen bir parçanız. Ama bu bakış açınız var var, ruhsallığın neye benzediğini varsaymanın üstünü örtmeniz var. Size anlatacağım ve bugün bunu ele alacağız. Bu arabada, bu ruhsal arabada cennete gitmeyeceksiniz. (Bazıları kıkırdar) hiçbir şekilde. Neden böyle olduğunu ve neden böyle olmadığını göstereceğim.

Evet, sizinle burada beraber olup eğlenmek güzel. Aramıza ilk defa katılanlar için bugün komik olacağım. (İzleyiciler alkışlarlar) Çünkü Adamus, ben ve sizim. Doğru değil mi? Bugün kışkırtıcı olacağım, sıklıkla denilen .. … (Birisi “Oleyy” der ve birkaç kişi alkışlar) … Bir iki kişi buna güler. Sıklıkla rahatsız edici deniyor. Rahatsız edici. Oh, niye? Çünkü öyle istiyorsunuz-öyle istiyoruz- çünkü çıkış yolu bulmak zorundayız. Çıkış yolu bulmak zorundayız ve bugün kesinlikle buna bir göz atacağız.

Çünkü buraya gelen bazılarınız, hoş bir ruhsal mesaj almaya hazırlanmışlar. Hayır. Biz nahoş olacağız. Zaman zaman oldukça kaba olacağız. Çılgın bir parti dışında, ruhsal bir grupta olabileceğini hiç ummayacağınız şeyler yapacağız.(Güler) Ama bundan da başka, bundan da başka, benim sevgili arkadaşlarım- bugün bu ruhsal kutunun dışına çıkacağız.

Evet, ilk defa yâda hatta ikinci defa izliyorsanız, sizden özellikle isteyeceğim şey, eğer izliyor ve kendi kendinize “ Ben neyin içine giriyorum ve bunlar burada ne yapıyorlar?” diye düşünüyorsanız, lütfen sondan başa görmeyi deneyin, çünkü bu hikâye sizin; “Sıkılmaktan Aydınlanmaya.” Mmm. Evet, gerçekten. (Birkaç kişi alkışlar ve biri ıslıklar)

Biz burada biraz farklıyız çünkü siz buna izin veriyorsunuz. İçinizden bazıları izin veriyor. Bugün, çok fazla izin veren olmadığını fark ediyorum. Derin bilgeliği, çağların derin bilgeliğini, bu şaudlara getirmeyi düşündünüz. Bu sizin bilgeliğiniz ve sadece benle birlikte size mesaj olarak geri dönüyor. Böylece, burada olan derin bilgeliğin, bu yaşamınıza neşe getireceğini düşündünüz. Şaudlardaki mizahın ve inanılmaz bilgeliğin, bu yaşamınızda yapmak zorunda kalacağınız şeylere göre sizi, 30,40,50 kez daha fazla koruyacağını düşündünüz. Aylık şaudlar, tümü ücretsiz. Bu kapıdan başlayıp tüm kanyon boyunca Denver’e, Kansas doğru sadece bir şeyler duymayı bekleyen insanların bir konvoy oluşturacağını düşünmediniz mi?( Bir kişi “Evet” der) Demek istiyorum ki, ulusal televizyon, uydu arabaları ve çanaklarıyla çekim yapmak için burada olacaktı diye düşünmediniz mi, demek istiyorum. Derin bir sadelik keşfetmiştiniz çünkü.

LINDA: Hayır. Ama yine de NSA burada. (Bazıları güler)

ADAMUS: Bir şey öğrenebilirler. (Daha fazla kıkırdarlar) Bu toplantıya katılabilmenin ve aslında siz olan Adamus’un eline dokunabilmenin en az bin iki yüz dolara mümkün olabileceğini - buyurun, bugün bedava - (birine elini uzatırken, güler)- düşündünüz. Düşündünüz ama hayır. Burada, izleyicilere bakıyorum -tabii geçen defa dolgu oyuncaklardı, geçen ay. (geçen ayki toplantıda izleyici koltuklarında dolgu oyuncaklar vardı)

Şimdi, benim yerime koyun kendinizi. Yükselmiş Üstatlar Kulübüne geri döndüğümde “Adamus bugün toplantı nasıl dı?” dediklerinde, ne durumda olduğumu anlayabiliyor musunuz? Güzel. Güzel. ( Birkaç kişi kıkırdar)

“Oh sahiden. İzleyenler çok muydu ?” Oh evet. Oh tabii, tabii.

“Herkes nasıl dı, o insanlar nasıldı?” Immm, bugün biraz sessizdiler. (Birkaç kişi daha kıkırdar) Evet, ama gerçekten mesajı kucakladılar, evet, değişik olarak.(Daha fazla kıkırdamalar ve Adamus kıkırdar)

Bugün bu odanın dolu olacağını düşündünüz. Böylece, buraya Coal Creek Kanyona ulaşmak, fazladan bir 42 dakika alacaktı. Aydınlanmanız için fazladan bir 42 dakika. Böyle düşündünüz. Ama hayır, bazı insanlar programlarından bir on dakika bile vermediler-kaos programları, dram programları, her ne programları varsa. Buraya gelmek için, fazladan üç dakika bile vermiyorlar.

Böylece, ben şimdi gözlerimi açınca, odanın yarısının gözü pek korsanlarla dolu olduğunu gördüm. – aargh, aargh, aargh, aargh, aargh! (Dinleyiciler de “Aargh” derler ) aargh! –Kendime dedim ki, “Adamus, St. Germain, Shakespeare” dedim. Bütün diğer isimlerimle kendime – bu çok kafa karıştırıcı, bu arada– “ Ne yapmak lazım? Bugün burada, küçük ama cesur bu grupla ne yapmak lazım?” dedim. Aydınlanmayı konuşmak için, birkaç saatimiz var, ne yapalım?

Ve bir an bunun hakkında düşündüm ve dedim ki,“Adamus sen ne yapardın? Ne yapardın? Burada olan Şambralarla birlikte, diğerleri burada olmadığında, bir insan olarak ne yapardın? Diğerleri etrafında olmadığında, günlük hayatında ne yapardın? Sen, (bir şambraya hitap eder) belki birkaç kişiyle berabersin ve diğer bazı… Sen ailenle bir araya geldiğinde ve diğer bazı aile fertleri orada değilken ne yapardın? Ne yapardın? (Birisi “Onlar hakkında konuşuruz” der.) Onlar hakkında konuşursunuz.! Ve işte bugün bunu yapacağız! ( Güler ve alkışlar)


Şambra Dedikodusu

Dedikodu yapacağız. (Birkaç kişi kıkırdar) Bunda yanlış bir şey yok; aydınlanmış ve dedikodu yapıyor olabilirsiniz. İşin aslı, daha fazla aydınlandıkça, daha fazla dedikodu. Daha da eğlenceli olur. Neden? Çünkü bu durumda, kötü amaçlı değildir. Bunlar eğlenceli hikâyelerdir. Çok eğlenceli hikâyelerdir.

O zaman, bugün burada olmayanların dedikodusunu yapalım.(Birkaç kişi kıkırdar.)

Şimdi, derin bir nefes alalım. Dedikodu hakkındaki olası ruhsal gerginliğinizden çıkın. Linda, sevgili Linda, biraz ayağa kalkabilir misin?

Sevgili Linda dedikodu yapmamaya çok çabalıyor. ( Linda başını sallarken, bazıları kıkırdar)

LINDA: Bayağı iyiyim.

ADAMUS: Dedikodu yapmamak için çok çabalıyor ama bazen aklı o kadar takılmasa da, dilini tutmak onun tüm gücünü alıyor. Çok çabalıyor. Ama bugün, dedikodu için izin belgeniz var. Sen Linda, siz Şambra, burada olanlar ve bugün canlı yayını dinleyen birkaç kişi. Görüyorum, aranızdan ancak birkaç kişi var. O kadar kalabalık yok. Burada olmayanlar, çok meşgul olduğunuz için bugün aydınlanmanıza katılamadınız. Burada olanlar, lütfen bugün dedikodumuza katılın. Şambra hakkında konuşacağız. Evet.

Şimdi Linda, senin mikrona ihtiyacın olacak. Bana da yazı tahtası lazım. Böylece bütün bunların aslını anlayabileceğiz. (Alanı temizler ve David’e bir tabure verir.) Başlıyoruz. (Adamus kıkırdar)

LINDA: Ne?!

ADAMUS: Şambra’nın aslı.

Evet, bir an Şambrayı hissedin. Bir bileşim yapacağız. Burada bir Şambra bileşimi-güzel bir şeyle … (Adamus bir insan figürü çizer ) Gülümsememi yoksa gülmemi kesin değil.(Figür hakkında söyler) Şambradan ne haber? Burada biz bizeyiz.

Linda, lütfen burada olan gözüpek korsanlara doğru mikrofonu götürebilir misin? Şeyler gibi….melek kanatları gibi şeylerin bakış açısından, Şambranın tavırları hakkında konuşalım. (Şövalenin yanlarını yükseltmeye çabalar) Ah evet. Biraz bandımız olsaydı, lütfen. Evet, çok akıllıca.  Şambra’nın istekleri açısından… Şambra ne istiyor?( Linda’ya) Daha değil. İnançları açısından… Şambranın gerçekleri neler? Başka bir anlatımla, onlara gerçekten ne doğru geliyor?

…Açısından ….bunu buraya yapıştırabilirsen- buraya. Yapmak zorunda olduğunuz bütün bu şeyler.

LINDA: Çok karışık (Linda çizimini bantlar)

ADAMUS: Gerçekliklerinin bakış açısından… onların gerçekliği. Şambradan ne haber? Hm. (Yazar)

Şambra profili. Biliyorsunuz, bazen insanların bir bileşimini yaparlar ve bu bileşime, o insanların bütün özellikleri koyarlar, bunun gibi. Dedikodudan rahatsız olan var mı? Kameraları, mikrofonları, her şeyi kapatabiliriz. Kimse var mı … ?? Işıkları kapatın. Evet, evet, evet! (Adamus kıkırdar) Kafalarınızı çantalarla kapatmak istiyorsunuz. (Birkaç işi kıkırdar) Birdenbire odada bir enerji çökmesi hissettim “Oğğğğ!” gibi. Hayır, hayır. Tamam. Onlar aldırmazlar. Burada değiller. Evet, onlar hakkında konuşabiliriz.

Evet, Linda, lütfen, mikrofonu alırmısın. Başlayalım. Şambranın istekleri konusunda buradan başlayalım. Şambra istekleri.

PAUL: Ben, Şambranın çoğunun sonunda yanıtları aldığını söyleyebilirim.

ADAMUS: Yanıtları alıyorlar. Güzel.

PAUL: Evet.

ADAMUS: Tamam. Sonunda yanıtları alıyorlar. Bu iyi bir tane. Ya sen alıyor musun, Paul?

PAUL: Çok kesin olarak.

ADAMUS: Çok kesin olarak.

PAUL: Mm hmm.

ADAMUS: Aldığın en iyi yanıt neydi?

PAUL: Evet.

ADAMUS: Güzel. Soru neydi?

PAUL: Fark etmez. (Adamus kıkırdar)

LINDA: Oooh!

PAUL: Fark etmez.

ADAMUS: Oh, zeki biri!

LINDA: Ooooh!

ADAMUS: Oh, Çekirge. Güzel! Güzel. (Adamus kıkırdar ve izleyicilerden birkaçı alkışlar)

SART: Bir Adamus ödülü alır.

ADAMUS: Mükemmel. Mükemmel. Güzel. Tamam.

PAUL: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Şambra.

LARRY: (Şövaleyi taşıyarak) Haklarında dedikodu yaptığımız insanları, bloke ediyorsun.

ADAMUS: Oh doğru. Şambra. Şambranın istekleri neler? Şambranın gerçeklikleri nedir? Doğruları neler? Onların ruhsal doğruları neler? Ah güzel, güzel. Lütfen, ayağa kalkın. Buraya gelin. Seni bir süredir görmüyorum.

KERRI: Çok özel hissediyorum. (Adamus kıkırdar; yarı yola kadar gelir) Bu kadar iyi mi yoksa tamamen mi geleyim?

ADAMUS: Hayır, hayır, hayır. Tamamen gel. Tamamen gel. Eğer dedikodu yapıyorsak, onlar da, herkesin görmeli, kimin konuştuğunu görmeli. Evet, anlat bana…

KERRI: Soru neydi?

ADAMUS: Soru şu, bana Şambrayı anlat.

KERRI: Şambranın istediği; bekâr kadınlar seksüel beraberlik istiyor.

ADAMUS: Oh, dur bir dakika.

KERRI: Sana doğruyu söylüyorum.

ADAMUS: Bırak yaza….bunu yazmam lazım.

KERRI: Bunu hep duyuyorum.

ADAMUS: Hımm, pekâlâ. Bunu olduğu gibi, yazacağım.

KERRI: Bu gerçek, demek istediğim…

ADAMUS: Oh. Yalnızca bekâr kadınlar mı yoksa evli kadınlarda mı?

KERRI: Erkeklere söylemiyorum. Oh, muhtemel ki, onlar da istiyorlar. Belki de alıyorlar. Bilmiyorum. (Bazıları güler)

ADAMUS: Tamam. O halde, sen burada “Sadece kadınlar seksüel yakınlık istiyorlar, erkekler değil” mi, diyorsun?

KERRI: Erkeklere söylemiyorum, onların hepsi çift. Bir tane tek olan yok. Hepsinin bir birlikteliği var. Bir tane tek olan görüyor musun… Oh Sart, senden özür dilerim. (Adamus güler) Oh, oh, bekle. Özür dilerim. Ama hayır. Ben kadınlardan, kız arkadaşlarımdan ve… duydum.

ADAMUS: Kızlar, tamam.

KERRI: …sonuçta biraz almak isterlerdi.

ADAMUS: Kızlar. Biraz neyi almak isterlerdi?

KERRI: Ben de onlara, kafalarından çıkmalarını söylüyorum.

ADAMUS: Biraz… almak……Bu modern deyimleri, her zaman anlayamıyorum.

KERRI: Evet, anlıyorsun.

ADAMUS: Biraz almak… (Tahtaya yazar) Tamam. Neden sadece biraz? Neden çok olmasın…

KERRI: Bu çok doğru.

ADAMUS: Senin bolluktan söz ettiğini var sayarsam? Neden çok olmasın?

KERRI: Çünkü akıllarında “ Ruh eşime ihtiyacım var. O, mükemmel ve ruhsal olmalı.” var ve bunun peşindeler.

ADAMUS: Oh, “Ruh eşi ihtiyacı” Tamam. Bunun, biraz almakla ne zoru var?

KERRI: Benim de söylediğim bu. (Bazıları kıkırdarlar)

ADAMUS: Tamam. (Kerri kıkırdar) Ruh eşi ihtiyacı.( Bunu yazar) Tamam, ve ……………….güzel. Evet, biraz almak. Ya sen?

KERRI: Sen uğramadın.(Adamus ve izleyiciler gülerler) bekliyorum.

ADAMUS: Uğradım ama uyuyordun.

KERRI: Kapımın önünde dansa gelmedin.

ADAMUS: Uyuyordun ve horluyordun.

KERRI: Oh her neyse.

ADAMUS: Çok çekici değil- horlamak. Uyku güzeldi. Evet, başka? Şambra hakkında başka ne var?

KERRI: Şambra hakkında başka ne var?

ADAMUS: Şambra hakkında başka ne var, çünkü şey… dediğinizi duydum.

KERRI: Çok düşünüyorlar.

ADAMUS: Çok düşünüyorlar.

KERRI: Çok düşünüyorlar, fazlasıyla çok.

ADAMUS: Çok düşünüyorlar. Evet. Peki, ne hakkında düşünüyorlar?

KERRI: Ben bu zokayı yutmuyorum, çünkü sorarsan söylerim.

ADAMUS: Yoo, bugün dedikodu yapıyoruz. Çok düşünmek. Neyi çok düşünüyorlar?

KERRI: Aydınlanmalarını.

ADAMUS: Seksüel ilişki kurmak. (Adamus kıkırdar)

KERRI: Oh evet, evet. Bunu kabul etmezler.

ADAMUS: Doğru, doğru.

KERRI: Bana gizlice söylediler, çünkü bunu onlarda aynen görebiliyorum.

ADAMUS: Doğru, doğru.

KERRI: Ben de bunu kafalarından attım.

ADAMUS: Doğru.

KERRI: Gerçek istekler.

ADAMUS: Evet..

KERRI: Ama sonra, “ Ben niye bu bolluğa sahip değilim?” şeklindeler.

ADAMUS: Onlar sana, yani, “Sevgili Üstat Kerri, “Ben sadece daha fazla seksüel deneyimler, arıyorum .” dediklerinde, sen onlara ne diyorsun?

KERRI: Ben, yani, ilk olarak, bir kaç kadeh atın diyorum.

ADAMUS: Doğru.

KERRI: Benim gibi, bir pilota sahip olun.

ADAMUS: Doğru, doğru.

KERRI: Benimle dışarı çıkın, kesinlikle size birini bulurum.

ADAMUS: Gerçekten mi?

KERRI: Evet, evet.

ADAMUS: Oh, tamam. Güzel.

KERRI: Böyle bir yardıma ihtiyacın yok, eminim. Ama …..

ADAMUS: Ben dışarı çıkmam.

KERRI: Oh, tamam.

ADAMUS: Güzel. Evet… Bunu bırakıyoruz. Evet, çok düşünüyorlar ve ne düşünüyorlar?

KERRI: Seksten başka, kendi aydınlanmalarını ve neden bolluğa sahip olmadıklarını.

ADAMUS: Bolluk yokluğu. Tamam.

KERRI: İğrenç düşünceler, diyorum buna, Larry.

ADAMUS: (Tahtaya yazar) Bolluk yokluğu.

KERRI: İğrenç düşünmek.

ADAMUS: Peki, aydınlanmaları hakkında ne düşünüyorlar?

KERRI: “ Bu ne yahu! Bunca yıldır bu kadar work shoplara gittim, hala meteliksizim.” diyorlar.

ADAMUS: Hadi canım!

KERRI: Tabi ya!

ADAMUS: Güzel. Peki, aydınlanmayı neden istediklerini düşünüyorsun? Aydınlanmanın ne olduğunu düşünüyorlar?

KERRI: Evet, bu trene uzun zaman önce bindiler ve tıkırında gitsin istiyorlar ve sadece- bunu derinden düşündüklerini zannetmiyorum.

ADAMUS: (Tahtaya yazar) Derin düşünmemek… Kusura bakmazsanız, bunların bazılarını yazıyorum. Çok düşünmek ama….. değil…

KERRI: Sana faturamı yollarım.

ADAMUS: … çok derin değil. Fevkalade. Teşekkür ederim. Buraya güzel bir liste yapıyoruz. Güzel. Teşekkür ederim. Teşekkür ederim.

KERRI: Rica ederim.

ADAMUS: Linda?

LINDA: Ben hazırdım.

ADAMUS: Güzel. Teşekkür ederim, Kerri.

KERRI: Rica ederim.

ADAMUS: Bir nevi, içinizi açtınız. Giderek laubalileşiyor. Güzel, güzel, güzel. (Bazıları alkışlarlar) Size güvenebileceğimizi biliyorduk.

Pekâlâ, başka? Gel Şambra- burada olan bazı iyi şeyler var. Biraz makyo ile başladık ama şimdi iyi bir şeylere doğru ilerliyoruz. Tamam. Başka?

LINDA: Mikrofonu bugünün çok, çok özel olan ünlü misafirine vereceğim. Patricia Aburdene, Bilinçli Paranın yazarı.

ADAMUS: Oh!

LINDA: Bütün bu bolluk sorunlarından sonra, bu kadın .…

ADAMUS: Bu ürünün, tanıtımından ödeme aldın mı?

LINDA: Yanıtlar bu hanımefendide.

ADAMUS: Ürün tanıtımından ödeme yapıldı mı sana, yani komisyon aldın mı ?

LINDA: Evet. Aldım. Bana kutsamalar gönderdi.

ADAMUS: Güzel.

LINDA: Sürüp giden karşılıklı bir kutsama var.

ADAMUS: Güzel. Yanında kitabın bir kopyası var mı? Kameraya gösterebiliriz. (Patricia elini hayır diye sallar) Tamam.

LINDA: Kitabın adı Bilinçli para, Patricia Aburdene.

ADAMUS: Güzel. Evet, sevgili Patricia, bizim küçük… Şambradan ne haber.

PATRICIA: (Bağırır) Ünlü olmak istiyorlar! (Linda güler)

ADAMUS: Oh evet! Ünlü olmak istiyorlar. Aslında ünlüler. Ünlüler ve ünlü değiller. Tamam. Evet, ünlü olmak istiyorlar. Peki, ünlüler mi?

PATRICIA: Hayır. İşte bu yüzden sen beni deşmek zorunda kaldın.(İkisi de kıkırdarlar)

ADAMUS: Ve neydi…

PATRICIA: Ben bile ünlü değilim!

ADAMUS: Neden ünlü olmak istiyorlar?

PATRICIA: Evet, bu bir onaylanma. Bu, sevildiğiniz anlamına geliyor. Siz. …

LINDA: Ohh.

PATRICIA: Sizz…

ADAMUS: Bunu sevdim.

PATRICIA: Kim Kardashian’a bak. Nasıl sorgulayabilirsin? Nasıl sorabilirsin?

ADAMUS: Ne kadar güzel bir rol model.

PATRICIA: Neden?

ADAMUS: Evet. Evet, onaylanma. Mükemmel. Hangi düzeyde onaylanma?

PATRICIA: Şey, bu gruba bağlı (Kıkırdar)

ADAMUS: Evet, evet, evet.

PATRICIA: Sizin ünlü olduğunuzu kimin düşündüğüne bağlı.

ADAMUS: Evet. Onaylanma bir nevi insan benliği, benim küçük insan benliği dediğim şey, kendini büyük bir insan gibi hissetmeye çabalıyor. Ve buna, başkalarının onay vermesini de ekliyor. O,,,o parça, bir odada yürüsün ve herkes ona “Oooh. Ahh.” yapsın, istiyor.

PATRICIA: “Yani işte …” Her neyse.

ADAMUS: Ve tabii, kendilerinden de onaylanma. Onaylanma – “Ah, ben yaptım bunu. Çünkü ünlüyüm, gerçekten tanınıyorum. Çok büyük bir şey yaptım. Çok ünlü olduğuma göre, bir nevi aydınlanmış olmalıyım. Bir nevi. Ve de ünlü olduğuma göre, muhtemel olarak param olacak ve mutlu ve huzur içinde olacağım.” Evet.

PATRICIA: Kesinlikle.

LINDA: Muhtemel olarak seks de.

ADAMUS: Evet. Bu nasıl işliyor?

PATRICIA: Evet.

ADAMUS: Ve de seks, evet. Bu nasıl işe yarıyor?

PATRICIA: Evet, bazen işe yarıyor. Bazı insanlar için, bazen işe yarıyor.

ADAMUS: Evet. Evet.

PATRICIA: Ve de bir süre sonra, belki de biraz çöküş.

ADAMUS: Evet, evet. (Bazıları güler) Sanırım öyle. Sanırım öyle. (Adamus kıkırdar) Evet, bir nevi kilitlenme.

PATRICIA: Evet, şey oluyorsunuz… bağımlılık yapıcı.

ADAMUS: Evet, bağımlılık oluyor!

PATRICIA: Eğer biraz daha az ünlüyseniz, akabinde…

ADAMUS: Çünkü her zaman daha ünlü biri var…

PATRICIA: … “Ben başarısızım.”

ADAMUS: … Siz Adolph Hitler ya da Cengiz Han olmadıkça.

PATRICIA: Doğru.

ADAMUS: Çoğunlukla birisi sizden daha fazla ünlü. Ve bu bir bağımlılık, benim hiç böyle bir sorunum olmadı.

PATRICIA: Hayır! (Bir başkası da “Hayır” der)

ADAMUS: Ama- ama kötü şöhretim vardı ve ünlü olmakla kötü şöhret arasında fark olduğunu söylemeyi seviyorum, aslında olmamasına rağmen. Bu sadece, söylemenin güzel bir yolu. Ama, bağımlılık, ünlü olmak istiyorlar ve bu bağım-…bağım-….(Heceleyerek okur)

LINDA: Bir ne?

ADAMUS: … lı. Ve…

LINDA: Neden buna takılıp kaldın?

ADAMUS: Ehhh. Bütün bunları yapmaya çabalayan sizlersiniz.

Bu, bir nevi bağımlılık ve delice bir şey. Gidip aynaya bakıyorlar ve “ Bu yaşamımda önemli bir şey yapmalıyım.” diyorlar. Peki, Şambranın çoğu demek adil olur mu? Onlar ünlü mü, yoksa o kadar ünlü değil mi?

PATRICIA: O kadar ünlü değiller.

ADAMUS: O kadar ünlü değiller. Ama hala, şöhreti aradıklarını düşünüyor musunuz?

PATRICIA: (İç çeker; birisi “Hayır” der) Biri hayır dedi. Tamam.

ADAMUS: Güzel. O kadar da ünlü değiller. İçinizden kaç kişi - sadece kendiniz için yanıt verin- aranızdan kaçınızın, biraz ünlü olmak gibi bir isteği ya da düşü var? Yalnızca biraz. Evet, bu doğal, bu doğal demek istiyorum. Bir taraftan da, diğer bir perspektiften bakarsanız, yaptığınızdan onur duymak ve diğer insanlarında yaptığınızı tanımalarından onur duymak. Ama bu bir tuzak olabilir.

Burada bulunanlardan- elinizi de kaldırmak zorunda değilsiniz çünkü burada birbirimizin dedikodusunu yapıyoruz- burada bulunanlardan kaçınız geçmişte bir ya da daha fazla kez “Oh, biliyorsun, ben aydınlanacağım. Ben, orada, İsa’yla, Buda’yla ve Kuthumi ile birlikte olacağım. Yani. St. Germain değil. Kimse o kadar yüksek ilham veremez.(Güler) Ama tam orada olacağım ve evet, ben bir üstad olacağım, bir öğretmen, bir şifacı, Vıffft! Şifalandı. Zap! Oha! . Geçtiğim her yerde insanlar – ‘Ah! Lütfen şifa verir misin’” diyecekler” dediniz.

Ve bir bakıma bu ilginç. Biliyorsunuz, gerçekten yardıma hazır olanlara yardım etmek için söylenecek bazı şeyler var. Ama bir bakıma bu, - bunu söyleyeceğim, ona bir etiket koyacağım- güç. O, güç. Ve Kolombiya’da güç hakkında konuştum ve Şambra’dan üstünde durdukları güç halısını altlarından çekmelerini, güçsüzce, güçsüz yaşamalarını isteyerek bunu yaptım. Bu, yaşamanın inanılmaz bir yolu. Ne kadar çok sorun ve çelişkinizin bu güçten dolayı ortaya çıktığını keşfetmeye başlarsınız. Mükemmel. Teşekkür ederim.

PATRICIA: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Dedikodumuza dönelim. Şambra hakkında başka ne var? Onların istekleri açısından düşünürsek? Realiteleri neler? Ruhsal doğruları neler? Şambra ne âlemde?

LINDA: Buraya, bir başka uzmanı alacağım.

ADAMUS: Ah, evet.

MARTY (“MOFO”): Biz dünyanın en iyi nefes alanlarıyız.

ADAMUS: Damızlıkları, güzel damızlıklar. (İngilizcede ses benzerliği olan iki kelime Breeder- Breather. ) Oh. (Güler)

MARTY: Hayır, hayır, hayır, hayır! (Birisi “Nefes” diye bağırır) Nefes.

ADAMUS: Nefes alıcılar. En iyi nefesciler.

MARTY: Nefesciler.

ADAMUS: En iyi nefesciler. Güzel. Güzel.

MARTY: Benimle beraber nefes al. Yapma…

ADAMUS: Nefes alıcılar. Güzel. Bu niçin Mofo? En iyi nefesciler, neden?

MARTY: Çok pratik.

ADAMUS: Çok pratik.

MARTY: Evet.

ADAMUS: Evet, evet.

MARTY: Evet.

ADAMUS: Şambranın çoğu - bunun gibi bir grupta olduklarında, nefes almaları istense - ne olur acaba - ne olur?

MARTY: Doğal bir açılma. Doğal olarak oluverir.

ADAMUS: Evet, evet.

MARTY: Tüm diğer öğütler…

ADAMUS: Nereye giderler diye düşünüyorsunuz?

MARTY: Hım, gerçek özlerinin daha yakınına.

ADAMUS: Gerçekten mi. Gerçekten mi diyorum?

MARTY: Ha, ha! (Adamus kıkırdar) merkeze gitmek için en kolay yol, bize verdiğin ve bizim kendimize verdiğimiz tüm öğütlerden en kolay yapılanı. Her zaman işe yarıyor. O, kabadayı.

ADAMUS: Doğru. O, kolay. Evet, o kolay.

MARTY: Evet. Mm hmm.

ADAMUS: Biliyorsunuz, bütün o mantralar ve ilahiler, belli satırları ve deyimleri hatırlamaktansa, nefes oldukça kolay. Ne yazık ki, aramızda kalsın çocuklar, Şambra’dan nefes alması istendiğinde, çoğunlukla, doğrudan doğruya bedenlerinden çıkıyorlar. Bilinçli nefes yapmıyorlar. Nefes alma, onlara bir süre ayrılma izni veriyor. Hayal dünyalarına gidiyorlar. La-la,la diyarına.

MARTY: Kontrol et.

ADAMUS: Sadece güzel – fiyuuu! Vov. Gerçek………bile yapmıyorlar. Bilinçli nefes almıyorlar. Gerçek bilinçli nefes “Ben varım” hissini, düşüncesini değil hissini getirir. Buna bir nefes alın. Vav. Evet. Birçoğu çıkıp gidiyor ama bu da tamam. En azından iç rahatlatıcı. En azından zihinselleşmiyorlar. En azından sadece gevşiyorlar. En azından, biz “Nefes” sözcüğünü söylediğimizde, bir biyolojik değişim oluyor. Sanki bir hipnotik “Nefes”. “Hahhaha, tamam” Güzel, güzel. Tamam, en iyi nefesciler.

MARTY: Mm hmm.

ADAMUS: Evet ve başka? Şambra hakkında başka ne var?

MARTY: Hımm. Diğer herkesten daha iyi olduğumuzu sanıyoruz. (Güler)

ADAMUS: Ah. Bunu seviyorum. Bunu seviyorum.

MARTY: Bunu küçümseme anlamında demiyorum.

ADAMUS: Hayır.

MARTY: Ben…

ADAMUS: Hayırrr.

MARTY: Hayır! Hayır! (Daha çok kıkırdar)

ADAMUS: Hayır! (Adamus kıkırdar)

MARTY: Biz harika melekleriz. Yani…

ADAMUS : Onlar…kimin olduğunu düşünüyorsunuz ?

MARTY: Eğer bir şey doğruysa, bu palavra atmak değildir.

ADAMUS: Tabii, tabii, tabii. Hayır. Hayır. Aslında, biliyorsunuz, bunda ilginç bir dinamik var. “Diğerlerinden daha iyi olmak” Bu iyi. Şimdi birçok kişi, “Oh! Daha iyi olduğunuzu düşünmekten utanın” diyecekler. Bu, yani… Neden? Neden olmasın? gibi.

MARTY: Kesinlikle.

ADAMUS: Ben o benim. Bundan kendimi alamıyorum!

MARTY: Evet! (Güler)

ADAMUS: Sizin kaderiniz için üzgünüm.

MARTY: Kahrolsun, iyi olmaktan kendimi alamıyorum!

ADAMUS: Ben o benim. Böylece evet. Evet. Size olan sorum… Çok kereler, diğerlerinden daha iyi olduklarını düşünüyorlar ve ben bunun üstüne bilerek, oynuyorum. Bunu seviyorum. Şambraya, onlarla çalışmayı sevdiğimi söylemeyi de seviyorum çünkü seviyorum. Diğer bazı gruplarla çalışmak gerçekten sıkıcı olurdu. Gerçekten.

Ama bazen merak ettiğim bir soru da, bu sadece bir şekerleme mi? Sadece o gün için biraz ilaç ya da kokain mi? Sadece biraz iyi hissetmek ve kendilerinin elinden tutmaya, hani yani kapıdan biraz çıkıpta, gidip hayatla karşı karşı gelmeye bir destek mi?

Bilmiyorum. Bir yargıda bulunmuyorum. (Bazıları güler) Ama.. ama…Ben diğerlerinden daha farklıyım diye düşünmek kötü bir şey mi? Diğerleri sevmese de, ben, bir biçimde farklı olmayı sevip takdir ediyorum.

MARTY: Kesinlikle.

ADAMUS: … Ve evet, Ben daha iyiyim. Böylece. Evet. Bu çok ilginç bir gözlem. Nasıl hissediyorsunuz?

MARTY: Hım…

ADAMUS: Diyelim ki, bu mümkün değil ama sadece diyelim ki oldu ve yarın kiliseye gittiniz. Kilisenin kapısından içeri girdiniz. Ve rahibi dua işlerini yaparken gördünüz. Şimdi, “Püfff! Ben bundan daha iyiyim?” diye düşünecek misiniz?

MARTY: Bunu söylemen çok ilginç.

ADAMUS: Biliyorum, ilginç.(Linda’nın kıkırdadığı duyulur) Benim her söylediğim şey, bir biçimde ilginçtir!

MARTY: Şey, öncelikle, ben kapıdan girmezdim, çünkü muhtemel ki girerken ışıktan çarpılırdım ama……. Dün, aslında bir cenazeye gittim, bir dini tören. Vaiz, o bildiğiniz “ Biz Tanrı’nın çocuklarıyız ve o size hayat verdi” ve benzeri şeylerle hizmetini yapıyordu. Ben sadece….O sırada yaşadıklarım çok ilginçti. Çünkü püff, üfff, şişşş. Ama öyleydi (Kıkırdar)

ADAMUS: Bunu pek anlayamadım.

MARTY: Demek istediğim, bilirsin işte…(Güler)

ADAMUS: Neydi? Ne oldu?

MARTY: Püff, üfff, şişşş-di.

ADAMUS: Ah! Evet, evet.

MARTY: Evet.

ADAMUS: Bu bir çeşit – Ne bu halt! demek - yani, ama ben sizinkileri daha çok seviyorum. Bunu bir kez daha yapar mısın? Gelecek ayki videoda tekrar görebilelim?

MARTY: Tabii!

ADAMUS: Tamam.

MARTY: Tamam. Püff, üfff, şişşş- (Güler ve bazıları alkışlarlar)

ADAMUS: Bu kadar basit!

MARTY: Nefes almak kadar kolay.

ADAMUS: Vicki ya da her kim metnin redaksiyonunu yapacaksa, tekrar, tekrar, tekrar zıpzıp zıplayacak her defasında, görebiliyorum.

MARTY: Bunu bir şarkıya dönüştürebiliriz.

ADAMUS: Evet. Ohhh! Evet. Güzel. Güzel. Peki, senin bu, Püff, üfff, şişşş- lerinden sonra, cenazede neler oldu?

MARTY: Her zaman olanlar. Herkes, bilirsiniz…

ADAMUS: Bedenlerinden çıktılar.

MARTY: Evet.

ADAMUS: Cenazelerde hep böyledirler.

MARTY: Hı hıı.

ADAMUS: Evet. Bedenlerinin bayağı dışına. Evet, evet.

MARTY: Ve sonra herkes, her zaman oldukları eski, aynı sırıtkan hallerine yavaşça geri dönüverdiler.

ADAMUS: Evet. İlginç. Bazı cenazelere, sırf bu sırıtmaları görme fırsatları olarak giderim.

MARTY: Gülmek için.

ADAMUS: Yükselmiş Üstatlarla, işler biraz yavaş yürür. Ben, böyle bir cenazeye sızıverdiğimde; çok ilginçtir, cenazelerde bir çeşit bakış açısı vardır, hüzün bir faseti vardır ve ara sıra da bunlar gerçektir. Ama bir ara benimle gelin - birisinin cenazesine rüya yürüyüşü yapalım. (Bazıları kıkırdar) Bir ara benimle gelin ve görün; akşam yemekte ne yiyeceklerini düşünürler. Tatillerini düşünürler. Seks düşünürler. Düşünüyorlar… Evet, kilisede bir cenazede. Bütün bunları düşünüyorlar ve çok miktarda da suçluluğu. Çok fazla suçluluk, kendi suçlulukları. Gerçekten, “Hey, Bob nasıl? Bob öbür tarafta ne yapıyor?” diye düşünmüyorlar. Bob’un onlarla beraber, tam da orada oturduğunu ve Bob’un mutlu olmadığını düşünmekten korkuyorlar. (Birkaç kişi kıkırdar) Güzel. Güzel.

Başka bir şey? Dedikodu listemiz için başka bir şey?

MARTY: Artık, toparlayalım. Yeterince utandım.

ADAMUS: Oh, tamam. Tamamdır.

MARTY: Burada değiller. Burada değiller.

ADAMUS: Burada değiller.

LINDA: Kimin cenazesiydi?

ADAMUS: Biliyorsunuz, belki de bunu yapmamın tüm nedeni. …

MARTY: Bir resepsiyonistin.

ADAMUS: …sadece, aslında burada olmanın kesinlikle çok daha iyi olduğu. Yoksa onlar hakkında konuşacağız.

MARTY: Bu, onlara öğretir.

ADAMUS: Bu onlara öğretir fakat güzel. Güzel. Teşekkür ederim. Bir kaç tane daha yapalım. Güzel.

LINDA: Tamam.

ADAMUS: Hiçbir şey, biraz Şambra dedikodusu gibi değil. Şambra ile ilgili olarak, sizi gerçekten kızdıran şeyler ne?

LINDA: Orijinal soru bu değildi. (Güler)

MICHELLE: Evet!

LINDA: (Gülerek) Orijinal soru bu değildi. (Daha fazla güler)

ADAMUS: Evrildim. Evrildim. Peki, ama Şambraya gelelim, tamam?

MICHELLE: Biz hepimiz, aydınlanmamızı bekliyoruz. Her ay.

ADAMUS: Oh!

MICHELLE: Bekliyoruz. Bekliyoruz. Bekliyoruz.

ADAMUS: Evet, evet.

MICHELLE: Ve sonra da kolayca dikkatimiz dağılıyor.

ADAMUS: Evet.

MICHELLE: Ama çok sözümüze sadığız sanırım.

ADAMUS: (Tahtaya yazarak) Aydınlanmayı beklemek.

MICHELLE: “O nerede? Ne zaman?!” gibi. (Birisi “Ne zaman?!” diye bağırır)

ADAMUS: Aydınl- … Aydınlanmayı beklemek.

MICHELLE: Evet. 2012, 2013 ………e kadar.

ADAMUS: Ama bunun benim listemin en üstünde olduğunu biliyorsunuz.

MICHELLE: … 2020.

ADAMUS: Peki ya Şambra? Hepsi bekliyorlar. Yani, hepsi bekliyorlar. Ben burada bir süre dans edebilirim ama sonsuza kadar değil, bir süre. Bu arada, dikkat dağıtabilirim çünkü işim bu. Bir süre için dikkat dağıtabilirim ama hepsi bekliyorlar. Birçok toplantıdan sonra şatoma geri dönerim, benim birçok, çok, çok şatolarımdan birine dönerim ve ben…(Biri kıkırdar) Ve bakarım ki, hepsi birden bekliyorlar! O zaman aldırmam. Başka bir şey olmasa bile, ben kendimi eğlendiriyorum. Evet. Neden?

MICHELLE: Çünkü bu bizim için en önemli şey değil mi?

ADAMUS: Hayır, neden bekliyorsunuz? Neden onu yapmıyorsunuz?

MICHELLE: Oh, onu neden mi yapmıyoruz?

ADAMUS: Evet, evet.

EDITH: Çünkü o öyle güzel bir sevgili ki!

ADAMUS: Ahh, teşekkür ederim. Susss. Söyleme Edith. Edith aydınlanmasını istemiyor çünkü geceleri onu ziyarete gelmeyeceğimi ve……….düşünüyor.

EDITH: Sen, benim ne istediğimi biliyorsun.

ADAMUS: Geçen gün, kulağıma fısıldadın onu.

EDITH: Belki de yalan söyledim.

ADAMUS: (Kıkırdayarak) Güzel. Peki, öyleyse niye beklemek? Neden beklemek?

MICHELLE: Bilmiyorum. Sanırım, belki de sadece her şeyin bir anda değişeceği sihirli bir anı bekliyoruz.

ADAMUS: Evet, evet. Piyuuuu!

MICHELLE: Uyanıyorsun ve farklı hissediyorsun. Bağlantıda hissediyorsun. Kendini seviyorsun.

ADAMUS: Evet..

MICHELLE: Ünlü olmaya aldırmıyorsun. Hiç bir şeye aldırış etmiyorsun, çünkü sadece ..öyle bir…bilmiyorum.

ADAMUS: Oh, tam burada duralım. Hiçbir şeye aldırış etmiyorsun.

MICHELLE: Şey…

ADAMUS: Şey, evet, gerçekten.

MICHELLE: Evet, ben sadece…

ADAMUS: Hayır, hayır, gerçekten. Ben de, gerçekten demek istiyorum. Hiçbir şeye aldırış etmiyorsunuz. Nokta. Belki de bu, bizim dedikodu oyunumuzdaki küçük bir gizli tüyo- Hiçbir şeye aldırış etmiyorsunuz.

Şimdi, insanların çoğu,“ Pekâlâ, bu berbat geliyor. Çok sıkıcı geliyor. Herşeye aldırmamız beklenir.” diyeceklerdir. Gerçekten mi? Demek istediğim, bir an için güç oyununu bıraktığınızı, gücün hayatınızdan çekilip alındığını düşünün. Her yerde güç var. Politikada, para da, iş de, diğerleriyle ilişkinizde ve diğer her şeyin içinde güç var. Herkes Güç’le oynuyor. Sınırlı enerji olduğu ve enerjiyi bir başkasından çalmanız gerektiğine dair bir inanç vardı ve –güç- oyuna girdi. Böylece kesinlikle siz, kendi içinize, enerji, bilinç, farkındalık için bakmaya aldırmayacaktınız. Böylece, asla gerçekten durmayan tüm güç oyunu başladı. Ama bu bir yanılsama.

Güç, mutlak bir yanılsamadır. Çünkü herşey içinizdedir ve ihtiyacınız olabilecek her şeyin enerjisini çekebilir ve asla bir başka kimseden enerji çalmak zorunda olmazsınız. Ama herkes, bir şeyler yapmak zorunda olduğu ve bir şeylere özen göstermesi gerektiği yanılsaması, güç yanılsaması içinde yaşar.

Sizin, boktan bir şeye özen göstermek zorunda olmamanızdan memnunum. Böylece, aslında her şeyden zevk almakta özgürsünüz. Güçsüzlük. Oyunları oynamak zorunda olmaksızın. Nihayet, gerçekten bir fiziksel bedene sahip olmanızı takdir etmeye ve onun yaşlanması ve hastalanmasıyla ilgili endişe etmemeye başlayabilirsiniz. Gerçekten, enerjinizi çalacaklar diye endişe etmeden, sizi bozacaklar, yalan söyleyecekler, aldatacaklar ve bunun gibi bir sürü şeye kaygılanmadan, diğer insanlarla olmaktan zevk alabilirsiniz. Oh, ne kolay.

Yani, yalnızca hiçbir şeye aldırmazsınız dediğinizde, hoşuma gitti. Boşluk. Mım. Ama Şambra boşlukları doldurur.

Hep denir - ben kendiminkini söyleyeyim burada- benim hep dediğim meşhur “Şambra ama..” deyişim vardır. Şambra ama vardır. Böylece workshoplarda olsun, rüyalarda olsun konuştuklarımızı doğru anlarsınız… siz değil, onlar. Onlar, bu aydınlanma eşiğini doğru anlarlar “ama….”

Oh! Ne yapmalıyım? Ne yapmalıyım? Bir el arabası getirin, içini bütün bu –ama-larla doldurun ve bir süreliğine gözden geçirmek için öbür tarafa çekin onu. “Ama!”. Evet. Bunun gibi. Bir kez daha deneyelim.

Her zaman ilhamlar vardır, başka her şeyde ve sonra onlar, aydınlanma anına doğru gelirler.-“Ama” (Adamus kıkırdar) Güzel. Başka? Başka? Oh, eğleniyorum.

LINDA: Bekle bir “Ama’m.” var. Sart’ın buradaki şeylerini anlamıyorum

ADAMUS: Sart’ın şeylerini görmek istemiyorum. Gerçekten istemiyorum.

LINDA: Bu Palfinger’ı var. (Sart “Palfinger” dediği bir sicim takmaktadır) Palfinger nedir?

SART: Oh, o büyük bir vinç

LINDA: Kesinlikle. (Adamus, ona doğru hareket eder)

SART: Oh, kalkıp konuşmam mı lazım?

ADAMUS: Ayağa kalkar mısın, Sart? Evet, kameranın seni gördüğünde emin olmak istiyorum. Buraya gel.

SART: Oh hayır!

ADAMUS: Oh evet! Evet. (Sart’ın kıkırdamaları) Sart Baba. Evet. Güzel. Evet, senin bu şeyine Linda ne diyordu?

SART: Ne olduğunu bilmiyorum.

ADAMUS: Ne şey?

LINDA: Palfinger’i var. Palfinger’de ne allahaşkına? Korkutucu geliyor.

SART: Oh, sadece ağır bir malzeme, küçük bir vinç. (Güler)

ADAMUS: Bunun hakkında bir şey duymak istemiyorum. Gerçekten duymak istemiyorum… Bunun hakkında bir şey duymak istemiyorum- ne diyordun ona- bir pal finger? (İngilizce kelime oyunu yapar. Kelimeleri ayrı okuyunca Parmak ahbabı anlamına gelir. )

SART: Kim duymak ister?

ADAMUS: Evet, Evet, o yalnızca… ooh. Evet, Sart sen buradayken devam edelim. Evet. (Sart, Adamus’un iskemlesine oturur. Bayağı güzel değil mi?

SART: Bu hoş!

ADAMUS: Evet. Seninle yerlerimizi değiştirmek istiyorum. Özür dilerim Linda. (Adamus Sart’ın iskemlesine oturmaya giderken güler) Evet ve…

SART: Bugünün dersi, herkes bu tişörtlerden bir tane giysin, böylece herkesin nerede durduğunu anlarız.(Bazıları güler)

ADAMUS: Evet Sart, Şambra’ya gelelim mi?

SART: Ben, diğer insanlardan daha iyi olmayı hissetme kısmını seviyorum. Benim hayatımda, şimdilerde, sanırım durum hala kurallarla ilgili.

ADAMUS: Hayır, diğer Şambra’larla ilgili. Onları konuşalım.

SART: Sanırım, Şambra kurallardan yorgun.

ADAMUS: Ama hala kuralları var.

SART: Evet. Hala kurallarla yaşıyoruz ama sanırım onlardan bezdik.

ADAMUS: Kurallardan yorgunluk.

SART: Kurallardan yorgunluk, özgürlüğü arayış.

ADAMUS: Kurallar. Hala… onlara yakalanmak. (Adamus yazar)

SART: Yani, eski kırmızı ve yeşil ışık durumu. Bu oldukça güzel, bunun olması da lazım ama sahip olduğumuz bazı diğer kurallar….(Birkaç kişi kıkırdar)

ADAMUS: Güzel. Güzel. Evet. Bize bir Şambra kuralı örneği verir misin?

SART: Hımm, uymak durumunda kaldığımız.

ADAMUS: Evet, evet. Uymayacaksınız.

SART: Ve onunla işimiz bitti.

ADAMUS: İşiniz olmayacak.

SART: Artık, uymamız gerekmeyecek.

ADAMUS: Eh, uymak. Tamam. Bu iyi işte.

SART: Biz eski günlerde, kafamızı bitkin düşürmeye alışkındık ama sanırım bu da değişti.

ADAMUS: Evet. Güzel.

SART: Daha fazla aydınlanabiliriz. Restoran gibi bir yerdeydim, orada fark ettim. İnsanlara, 1400 hayatım olabileceğini ve… anlattığımda artık korkudan sinmiyorlar.

ADAMUS: Evet, evet.

SART: Ama bunu sana kanıtlayamam.

ADAMUS: Doğru, doğru.

SART: Ama sen de bana yalnızca ilk hayatında olduğunu kanıtlayamazsın.

ADAMUS: Tabii. Restoranlara gittiğinizde böyle sohbetler yapıyorsunuz. (Birkaç kişi kıkırdar)

SART: Evet ve bu bir…

ADAMUS: Evet, evet. Evet, evet.

SART: İnsanlar, yine de benim perspektifimi daha fazla dinliyorlar.

ADAMUS: Evet, evet.

SART: Evet.

ADAMUS: Güzel. Şambraya dair başka bir şey?

SART: Oh, biz çılgın bir grubuz.

ADAMUS: Çılgın grup. Tamam. Güzel. Teşekkür ederim Sart. Malzemeni alıp, iskemlene dönebilirsin.

SART: Emin misin? Yuvarlanıyordum yalnızca. (Güler)

ADAMUS: Bu nedenle… evet. Biliyorum. Bunu anlamıştım. Tamam, Linda, birkaç tane daha. Devam etmeden önce birkaç tane daha.

Şambra dedikodusu. Şambradan ne haber? En azından, zihninizle konuşun, kalbinizle konuşun Hıhh. Kendinizi tutmayın.

JOYCE: Evet, ben onlarla iyiyim.

ADAMUS: Pardon?

JOYCE: Onlar iyiler.

ADAMUS: Onlar iyiler.

JOYCE: Evet.

ADAMUS: Evet.

JOYCE: Evet.

ADAMUS: Ama, onların……onların….onların istekleri neler?

JOYCE: Aydınlanma ve aydınlama yoluyla bolluklarının geleceğini düşünmek.

ADAMUS: Oh, tamam. Aydınlanma yoluyla. A= Dolar işareti. Aydınlanma bolluktur. Aydınlanmaya ilginç bir yaklaşım biçimi. (Adamus kıkırdar) Tamam. Peki, başka bir türlü bakmaya ne dersiniz. Bolluk= aydınlanma?

JOYCE: Evet, bu işe yarar. (Bazıları kıkırdar)

ADAMUS: (Kıkırdayarak) Bu bayağı işe yarar!

JOYCE: Bollukla başlamak, bolluk oradaysa….

ADAMUS: Evet. Neden bu kadar çok Şambra meteliksiz, tam da diken üstündeler? Belki insanların genel durumuna göre o kadar da çok değil. Evet, belki biraz daha fazla ama düşündüyseniz, hissettiyseniz Şambra’nın bu sınıfta, burada ortaya koyduğumuz çözümlerle, bütün bu enerji, bilinç ve fizikle ilgili bu kadar bilgisiyle, çılgınca bolluk içinde olmaları ve hatta bu kadar parayla ne yapacaklarını bilememeleri gerekirdi. O kadar çok paraları olurdu ki, buraya getirip odayı ısıtmak için, şömineyi yakarlardı. Ben bugün, bir ateş bile görmüyorum. Biraz odun şöyle dursun, kesinlikle para da yok. Düşünün.

Şambra hakkında başka ne var? Orada uzakta tıkladığınızı görebiliyorum. Şambra hakkında başka ne var?

JOYCE: Evet, biz bir biçimde, her şeyi kendimize göre yapmayı seviyoruz ve insanların bize ne yapacağımızı söylemesinden hoşlanmıyoruz. (Kıkırdar)

ADAMUS: Bir biçimde… tamam. “Kendimize göre.”

JOYCE: Evet, belki de bu nedenle bolluğumuz yok çünkü dışarıda hep para harcıyoruz.

ADAMUS: Evet, evet, ya da iş bulmaya gönlünüz yok.

JOYCE: Ya da yeni bir yol denemeye.

ADAMUS: İş bulmaya istekli olmamak.

JOYCE: Evet, bu benim.

ADAMUS: İş bulmaya gönlü olmamak. (Joyce biraz kıkırdar) İş bulmaya isteksizlik.

JOYCE: Bu, ben gibi geliyor.

ADAMUS: Eğer kulağa bozuk bir plak gibi geliyorsam, birçok Şambra böyle yaptığı için. Oh, eh… Ama orada, zihnen “Aman tanrım, para kazanmak için bir işim olmalı” var. Bunu kim icat etti? Bu, bütün hayatım boyunca işittiğim en büyük zırva demeti. Aslında bir işinizin olması, bolluğunuzu kısıtlar. Evet. Bu, Şambra poponuzu koltuğa yayın demek değil ama bir başkası için çalışmak zorunda değilsiniz. İşin doğrusu, sanırım Tobias size, kendiniz için çalışmanız gerektiğini söylemişti.

JOYCE: Evet, ben yapıyorum.

ADAMUS: Evet, evet. Biliyorsun, ben …. konuşmuyorum. Biz Şambra hakkında konuşuyoruz.

JOYCE: Pekâlâ. Tamam.

ADAMUS: Biz sadece, burada olmayanların dedikodusunu yapıyoruz. Evet. Şambra hakkında başka ne var?

JOYCE: Mmm, bazen sizi tüketebiliyorlar.

ADAMUS: Sizi yıpratabiliyorlar mı?

JOYCE: Evet, sizi yıpratabiliyorlar.

ADAMUS: Bana mı söylüyorsun?! (Güler) Oh, üzgünüm! (Adamus kıkırdar)

JOYCE: Oradan oraya koşturuyorum.

ADAMUS: Evet, evet. Bu bizim Makyo faktör dediğimiz mi?

JOYCE: Evet.

ADAMUS: Evet, evet. Tamam. Eğer böyle yaparak nereye gittiğimizi merak ediyorsanız, bir ipucum yok. (Güler) Ama bir şekilde gidiyoruz. Bu önemli bir şey. Gidiyoruz. Gidiyoruz. Tamam, teşekkür ederim

JOYCE: Rica ederim.

ADAMUS: Çok teşekkürler. İki tane daha. Hızlıca. Nedir- oh evet. Şambra da ne oluyor? Orada sadece – mm mm – diye düşünüyorsunuz. Şambrada ne oluyor?

KATHLEEN: Sıkışmış…

ADAMUS: Sıkışık. Teşekkür ederim.

KATHLEEN: Bütünlenmede sıkışık. “ Bütünlenmem lazım. Hikâyemi tamamlamalıyım.” Hikâyelerinde sıkışmışlar.

ADAMUS: Ah, pekâlâ… Yapalım.

KATHLEEN: Zihinde.

ADAMUS: …sıkışmış ve bazı işlemden geçirmeler. (Yazar)

KATHLEEN: Sürekli geri dönüşüm

ADAMUS: Geri dönüşüm… Bunu sevdim. Güzel, güzel, güzel. Geri dönüşüm. Evet, aslında gelecek toplantıda kapıya “Geri dönüşüm yok” levhası asalım. Bu komik çünkü her yerde geri dönüşüm için levhalar var. Teneke kutularınızı ve izmaritlerinizi dönüştürün. Güzel. Güzel. Ve tekrar üstünden geçmek, tekrar, tekrar. Aynı şeyi. Güzel. Ve Şambra hakkında başka ne var?

KATHLEEN: Şey, acayip özeliz. ( Acaip’i, aşırı anlamında, argo sikik kelimesini söyleyerek vurgular. Linda’nın soluğu kesilir)

ADAMUS: Evet, evet. Bu sözcüğü kullanmazdım ama… “Biz özeliz.”

KATHLEEN: Neden kullanmayayım? (Adamus kıkırdar)

ADAMUS: Yok, bu bir…

KATHLEEN: Neden olmasın. Bu güzel bir rahatlama.

ADAMUS: Bunu tahtaya yazabilir miyim?

KATHLEEN Lütfen yaz. (Linda yine soluksuz kalır)

ADAMUS: Biz yalnızca “Özel; çok özel.” Yazalım. (Yazar)

KATHLEEN: Evet, bunun için bir şarkı var.

ADAMUS: Özel.

KATHLEEN: Bir şarkı var.

ADAMUS: Evet. Güzel, güzel.

KATHLEEN: Ben yalnızca bir şarkıdan alıntı yapıyorum ve şarkıyı çok da iyi bilmiyorum.

ADAMUS: Evet. Güzel. Birkaç barda söylemek ister misin?

KATHLEEN: Hayır, teşekkür ederim.

ADAMUS: Şambra hakkında başka ne var? Sağlıklarından ne haber? Sağlıkları nasıl?

KATHLEEN: Şey, ben sağlıklıyım.

ADAMUS: Hayır, biz başkalarıyla ilgili dedikodu yapıyoruz.

KATHLEEN: Oh.

ADAMUS: Evet, evet.

KATHLEEN: Kendileri yerine, dışardan gelen denge ve çarelere yöneliyorlar.

ADAMUS: Evet. Evet. Hep dışardan bir yerden şifa arayışı, en basit şifa - çii! çii! –tam oradan gelir. Evet. Evet. Güzel. Güzel. Ne çeşit malzeme kullanıyorlar, ben görmedim ve taklit etmeye çalışıyorum da? Bu şifa için ne kullanıyorlar?

KATHLEEN: O anda ne ilaç varsa.

ADAMUS: (Tahtaya yazar) Dışarıdan şifa. Bana birkaç örnek ver.

KATHLEEN: Pekâlâ, akupunktur var. Bach çiçek özleri var. Yağlar var. Her çeşit ilaç var.

ADAMUS: Evet. Ve şifacılar.

KATHLEEN: Her şekilde.

ADAMUS: Ve onlara iyilik yapmak için çok sayıda şifacı da var.

KATHLEEN: Ve de şifacılar.

ADAMUS: Kesinlikle.

KATHLEEN: Evet.

ADAMUS: Güzel. Teşekkür ederim. Son bir tane. Şambra hakkında?

EDITH: İyi dedikodu yapmakta yanlış bir şey var mı?

ADAMUS: Ben sadece dedikodu dedim. Onu iyi, kötü diye tanımlamadım.

EDITH: Evet, herkes burada zırvalıyor.

ADAMUS: Bunda ne var? Müthiş, değil mi? Evet, pekâlâ, sen sonuncu olabilir ve bize anlatabilirsin.

LINDA: Sondan ikinci.

ADAMUS: Başla.

ANDY: Ben, Şambra’nın “ Daha iyi bir şey olma.” sının, ortak noktası olduğunu buldum. Biz hepimiz buraya, evrende onur nişanlarımızı almak için geldik ve buradayız ve bu bayağı boktan oluyor.

ADAMUS: Evet.

ANDY: Sonra kalkıp senin gibi insanlara, “Daha iyi bir şey var ve bu aydınlanmadır.” diyen ya da o günün terimi neyse onu söyleyen insanlara geliyoruz. Bunun Şambra’nın ortak özelliği olduğunu düşünüyorum…

ADAMUS: Bunu sevdim.

ANDY: …daha iyi bir şey aramamız.

ADAMUS: Bir çeşit aile, hoş bir çeşit aile bağı. Kesinlikle.

ANDY: Evet.

ADAMUS: Evet. Güzel. Gördün mü? Hoş bir tane vardı, Edith.

EDITH: Daha iyi..

ADAMUS: Ortaklık.

ANDY: Oh, sıra Edith’de.

ADAMUS: Akraba ruh sendromu. Evet. (Birisi kıkırdar) Ve ve…

ANDY: (Mikrofunu Edith’e tutarak) Başla!

ADAMUS: Edith, şimdi sıra sende. Dedikodu. Dedikodu, sizin negatif dediğiniz şekilde olmak zorunda değil.

EDITH: Şambra, Yükselmiş bir Üstat olmanın, büyük bir yaratıcı olmanın ve kendilerini sevmenin ne kadar büyük ve muhteşem olduğunu düşünüyor diye hissediyorum.

ADAMUS: Oh güzel, güzel. Bunu sevdim, Edith. (Bazıları alkışlarlar) Bu konuşmayı tekrar eder misin? Yükselmiş Üstatlar ve başka?

EDITH: Ve de, büyük yaratıcılar.

ADAMUS: Büyük – oh, evet, bunda çok iyiler – büyük yaratıcılar.

EDITH: Ve kendilerini seviyorlar.

ADAMUS: Kendilerini sevmede de gerçekten iyiler. Tamam güzel. Bunu sevdim. Teşekkür ederim!

EDITH: Rica ederim.

ADAMUS: Bu tahtaya birinin bazı güzel şeyler ilave etmesinin kesinlikle tam zamanıydı.

EDITH: Tamamen katılıyorum.

ADAMUS: Evet, birinin Şambra’nın onurunu savunacak bir pozisyon alması lazımdı. Buyurun bakalım ( Linda’ya mikrofonu nerdeyse savurduktan sonra verir.)Evet, güzel.

LINDA: Yakalamakta bayağı iyiyim.

ADAMUS: Şimdi, burada, tahtada birçok şeyimiz var. …Toparlayalım şimdi. Derin bir nefes alalım.

Bugün ne yapıyoruz? Yaptığımız şeyle bir yere gidiyoruz. Bir Şambra bileşimi yapıyoruz ve işin doğrusu, başkalarının dedikodusunu yapıyoruz ama gerçekte bu hepimiziz. Evet, hepiniz. Bu herkes; Herkes.

Bugün Şambra profilini çıkarırken, benim görüşüm; siz bu günden ne nasıl aldınız bilmiyorum. Gerçekten bilmiyorum. Gerçekten bilmiyorum. Bu tahtaya bakarsanız- bunlar sizin yanıtlarınız. Sizin iyi şeyler, iyi olmayan şeyler diyebileceğiniz bazı şeylerimiz var. Ama mutlak surette uyumsuz şeylerimiz var. Diğer şeylerle tam bir ahenksizlik içinde olan şeylerimiz var.

İnanç setlerimiz var… Buradan isteklerle başlayalım. Yükselmiş Üstat olma isteği, sevme isteği, şifa isteği, uzun yaşamak isteği, mutlu olma isteği. Tahtaya, huzur, aşk, neşe yazamamamıza şaşırdım. Çünkü ekseriya bunlar ortaya çıkar – huzur, sevgi, neşe ve mutluluk. Evet, bütün bu istekler.

Sonra da realitelerimiz var. “Ben meteliksizim, hastayım, kimse beni sevmiyor ve ben kendimi bile sevmiyorum” İsteklerimizle doğrudan doğruya zıtlık ve çelişki içinde. Büyük çapta bağlantısızlık ve Şambra hala gün be gün bunun içinde.


Ne karmaşa!

Şimdi, sizce mahzuru olmayacağını umarak, burada bunu küçük bir oyunla yapacağız. Suzy, şimdi zamanı geldi. Biz, -Ne karmaşa- diyeceğimiz bir oyun oynayacağız. (Birkaç kişi kıkırdar) Ne karmaşa! Ve ben Suzy’den herkes için özel bir sürpriz hazırlamasını istedim. Ben her şeyin neden kargaşa içinde olduğunu size her gösterdiğim sefer de, “ Ne karmaşa” diyeceğim ya da siz kendiliğinizden “Ne karmaşa” diyeceksiniz. Benim, saf mürver çiçeğinde yapılmış olan, kendi St.Germain liköründen de küçük bir yudum almanız gerek.(Neşeyle bağrışırlar ve alkışlarlar. ) Evet.

LINDA: Alın. Siyah mürver ağacı. Ha, ha.

ADAMUS: Mürver ağacı. Evet. Biraz… Ve biraz da Tekila var. (Adamus kıkırdar ve personel içkileri küçük bardaklarla dağıtır.)

Evet, tabii burada konu hayatı kutlamak. Ama konu olarak… St. Germain’i alacağım. Evet. Böylece kimse şimdi sarhoş olmayacak. Bu çok enfes bir likör. Ve eğer araba kullanıyorsanız, lütfen iki tane alın. (Güler).

LINDA: Kötüsün!

ADAMUS: Sonra da başka bir sürücü bulun ya da taksi çağırın. Evet, buraya Coal Creek Canyon’a.

(İçkiler dağıtılırken, insanlar sohbete başlarlar.)

Ah, öhöm. (Adamus bardağı olmadığından, insanların dikkatini çekmek için birçok defa boğazını temizleme hareketi yapar.)

LINDA: (Bağırarak ) Ne karmaşa!

ADAMUS: Ne karmaşa! Bu lanet bardan bir içki bile alamadım! Ne karmaşa.(Joanne Adamus’a kendi bardağını verir.) Oh, ama sana da bir tane lazım.

JOANNE: Senin için kâfi miktarda yaptık.

ADAMUS: Ahh…

EDITH: O araba kullanıyor. O sürücü.

ADAMUS: Ahh! Hayır. Bakın, “Ne karmaşa” dedim, şimdi bir yudum almanız lazım. (Adamus bir yudum alır) Ahhh! Ve biraz rahatlama sağlıyor. Hayır, gerçekten. .. Oh, lezz- … Oh, lezzetli.

Sevgili arkadaşlarım, hayatınızda olup bitenlerde, bazı uyumsuzluğun olduğu zamanlar vardır. Hepinizde, tüm Şambrada. Bazen izlemek, inanılmaz oluyor. Hala bedenli kalabilmeniz, inanılmaz. Kendinizi besleyebilmeniz için hala yiyecek bulabilmeniz inanılmaz. Ve hepsinden daha inanılmazı da, çöküntüye girip de tamamen aklınızdan olmamanız.

Aydınlanma gibi şeylerden konuştuk ama ben hala gerçekten aydınlanmayı bilip bilmediğinizi merak ediyorum. İşin doğrusu, gerçekte Şambranın aydınlanmanın ne olduğunu bilmediğini söyleyeceğim. Sözcüğü duyuyorsunuz ve tıpkı nefes almak gibi “Ah, aydınlanma” – fiyuuuu! Bedenden çıkma, bir başka yere gitme.

Biz bunu, bazı toplantılarımızda daha önce yaptık. Linda elinde mikrofonla dolaştı ve ben “Aydınlanma nedir?” dedim. Oldukça budalacaydı. Oldukça budalacaydı. Ben “ Aydınlanma nedir” diyorum ve yanıtlar gelmeye başlıyor. Makyo çöp tenekesini dolduracak, bir sürü çeşitli yanıt. Huzur, sevgi, neşe. Bu sevgi nedir gibi? Huzur nedir? Neşe nedir?

İşte bu, habire sürüp giden zihni patinajı yaratıyor. “Aydınlanmayı araştırıyorum. Aydınlanmayı araştırıyorum ama onun ne olduğunu bilmiyorum.” Bundan harika bir çocuk kitabı olmaz mıydı, çocukların kitabı? Bir şeyi aramak ama onun ne olduğunu bilmemek. Ama hala, her sabah kalkmak, bunu tekrar tekrar yapmaya zorlanma içinde olmak, aydınlanmayı aramak. Ve çoğu Şambra’nın - dedikodu toplantımızda özür dileyerek söylemek durumundayım- hiçbir bilgisi yok.

İyi haber ise, bilginiz olması beklenmiyor. Aydınlanmanın ne olduğunu bilmeniz istenmiyor. Ama ne karmaşa. (İzleyiciler katılır) Tamam. Güzel. Güzel. Evet, bir yudum alın. Ah,ah, bakın. Bu gerginliği çözmeye yardım eder. Gerginliği çözmeye yarar.

Böylece Şambra, kendileri hakkında bir biçimde biraz iyi hissediyor ama hala… Şambra’nın seks hayatı- burada açık yürekli olalım- o kadar iyi değil. O kadar iyi değil. (Birisi “Ne karmaşa” der; çok kişi güler ) O dedi. İçin! Ne karmaşa! Şimdi, bu herkes için değil ama, ama hala seksin günah oluşu gibi bir şey ve içinizde bu var. Bu çelişki hala içinizde sürüyor.

Bazen, Şambra, “ Evet, biz bedenlenmiş Üstatlar olarak buradayız. Biz bu fiziksel realitedeyiz. Geçmişte bedenlenmiş Üstatlar bedenlerini bırakmışlardı. Ama biz bedenlerimizin içinde olmak için buradayız” diyor ama hala kendilerine dokunmaya bile istekli değiller ki bunu burada kameraya yapmayacağım. Bir başkasına da dokunmaya istekli değiller. Erkek-erkeğe, kadın-kadına, kadın-erkeğe ya da grup ve benzerlerinde, her türlü önyargıları var. Bütün bu tuhaf, tuhaf yargılar, zihinsel düşünceler ve seks hakkında ki tüm diğer şeyler. Seks büyük bir şeydir. Ne yazık ki, çağlardır yozlaştırılmıştır. Ama sevgili arkadaşlarım, seks harikulade bir şeydir.

Böylece, bu süre giden uyumsuz enerjiniz var. Bazı günler, günün üstesinden nasıl geldiğinize gerçekten hayret ediyorum. Hepiniz ruh eşlerinizi arayıp durmaktasınız. Hepiniz değil ama çoğunuz, ruh eşlerini arayıp duruyor. Ama bulmayı olanaksız kılmak için, her şeyi yaparak. Yapabilecekleri herşeyi, bir ruh eşinden istenenlerin uzun listesiyle, berbat bir tavırla, yaparak. Ve bir ruh eşi nedir? O, kendinizdir. Başka bir varlık değil.

Bir ilişki güzel. Ama birçok Şambra, “Ben bir ilişki istiyorum.” diye bunu, isteklerinin top 10’ una koysalar bile, bir ilişkiyi kendilerinden uzağa itelemek için tam da yapabilecekleri her şeyi yapmaktalar. Ve ben bakıp da “ Ama siz, kendiniz dâhil her şeyi itiyorsunuz” diyorum. Ne karmaşa! (İzleyiciler onunla birlikte söylerlerken, Adamus kıkırdar )

Ve hala yeni olanlar ve canlı izleyenler için; size buranın biraz farklı olacağını söylemiştim.

Ve tüm bu bolluk konusu. Cüzdanınızda böyle biraz para olması isteğiniz, böyle bir bolluk isteğiniz, en üzücü şeylerden biri. Niye yok? İki nedenden : (a) Hala var olan – herhangi birinize söylemiyorum. Dedikodu ettiklerimiz hakkında konuşuyorum.– (a) Çünkü birçoğunuz hala burada, bu gezegende olmak istediğinizden emin değilsiniz. Yaşamak istediğinizden hala emin değilsiniz. Hala birinin ya da bir şeyin size gelip de “İşte yanıt. İşte niye yaşaman gerektiği” demesini bekliyorsunuz. Ama bunun dışında, da birçok soru var. İlginç olan, Rüya Yürüyüşü Hayatı ve Bedenlenmiş Üstatlarla ilgili olarak, bunca muhteşem konuşmayı yaptığımız halde, çok sık olarak, Şambra “ Gerçekten burada olmayı isteyip, istemediğimi bilmiyorum” diyor. Pekâlâ, öyleyse bolluğunuz olamayacak. Nokta. Çünkü enerjinin, fiziğin temeli olarak, enerjiyi çekemeyeceksiniz.

“Biz aydınlanma yolumuzdayız,” (Şarkı gibi söyleyerek) şeklindeki bütün harika hislere ve düşüncelere rağmen, hala olagelen ilginç bir dinamik olarak ”Eğer param olursa, daha önce yaptığım zırva işleri yapacağım. Param olursa, başıma öncesinden daha da berbat dertler açacağım“ demeniz de var….. O zaman, yapacağınız şey finansal diyete devam etmek, çünkü geçmişte paranız olduğunda, onu güç ve manüpülasyon için kullandığınızı düşünüyorsunuz. Uyuşturucu ilaç alırdınız. Sarhoş olurdunuz. Kendinizi ve diğer insanları taciz ederdiniz. Böylece, içinizde ki bir şey, bolluk yok diyetine devam etti.

Ve siz daha rahat hiss-…siz (Kameraya) ; ben size söylemiyorum (Dinleyicilere) ama oradakilere. Şambra, bolluk içinde olmaktansa, açlıktan kıvranırken daha rahat hissediyor. Bu sade bir gerçek. Çünkü herkes- öhöm- herkes tam şimdi paraya sahip olabilir. Ama siz, korkuyorsunuz. “Param olursa daha önce olduğum gibi, kötü bir insan olacağım.” diyorsunuz.

Ne karmaşa! (İzleyiciler Adamus’la beraber söylerler) İnanılmaz. İnanılmaz. Sahip olduğunuz bu çelişkiler nasıl çalışıyorlar bakın. Ve ben, bazen günün nasıl üstesinden geldiğinizi güç bela anlayabiliyorum.

Bazen, günü nasıl atlattığınızı da biliyorum. Kendinizi, biraz daha ruhsal zırvalarla dolduruyorsunuz. Biraz daha ruhsal bilgi dinliyorsunuz. Kendinizi bir parça destekliyorsunuz. Bazı hoş deyimler yakalıyorsunuz ve birdenbire bir süre için kendinizi gerçekten iyi hissediyorsunuz. Bu aldığınız, ruhsal şeker. Küçük hoş bir onaylanmışlıkla ortaya çıkıyorsunuz ve “Evet, yarın daha iyi olacak. Biliyorum, yarın daha iyi olacak” diye düşünüyorsunuz. Gerçekte olmayacak. Gerçekte olmayacak. Yarın da bugün gibi olacak. Ve bugün nasıldı? Ne karmaşa! ( İzleyiciler, biraz gülmenin ardından, Adamus’la beraber söylerler)

JOANNE: Düşündüm de, çikolata yiyerek bu işin altından kalkabiliriz.

ADAMUS: Çikolata yemek ve bütün bu diğer şeyleri yapmak.

Bugün sizden istediğim, insan benliğinizle ruhsal(spirit)benliğiniz arasında olan mutlak çelişkiye, uyumsuzluğa bakmanız. Bu ruh (spirit) kişiliğiniz var -aydınlanma yolunda ki ruhsal kişi- ve o burada bir şekilde oturuyor. Onu “ Bu beni kurtaracak olan şey; bu muhteşem varlık,” diyerek erteliyorsunuz. Ve o, bir avuç ıvır zıvır topluyor. Bir avuç şekerleme topluyor ve de bir avuç makyo topluyor ve sonra bir biçimde, kendi realitesinde burada, insan oluyor. Bu realite, her zaman olmasa da, genellikle şöyle; Oldukça meteliksiz, çok para yok, gerçekten hakiki bir ilişki yok, güç bela derecede bir kendini sevme ve sağlık sorunları. Bunlar temel noktalar.

Şimdi, eğer uykudaysanız ve normal, farkında olmayan bir insan olsanız, aslında bu o kadar da fena değil. Fena değil, çünkü o zaman sadece günü geçirirsiniz, bildiğiniz gibi, eğer paranız yoksa suçu erkeklere atarsınız. Seks yoksa suçu kadınlara atarsınız. Eğer hiç… yoksa. … (Güler ve Linda “Ohhh!” der) alamıyorsanız… işler yürümü-…ama farkında değilseniz, sadece “Evet, bu işler böyle. Bu işler böyle” dersiniz.

Ölümü gerçekten düşünmezsiniz. İçinizde bir şey bunun olacağını bilir, çünkü diğer bazılarına bunun olduğunu gördünüz. Ama yalnızca, bir çeşit uyku içindeyken, Tanrı hakkında gerçekten düşünmezsiniz. Çünkü evet, Tanrı hakkında düşünmek sizin işiniz değildir. Bu rahiplerin, papazların ve diğer insanların işidir. Tanrı’yı düşünmeleri onlardan beklenir. Ve Tanrı yanıtları, çoğu insanın üstesinden gelemeyeceği kadar büyüktür. Onlar, “Oh, bu benim işim değil. Benim yapmam gereken yaşamak ve iyi bir iş yapmak” derler. Çoğu insanın yaptığı budur.

Siz farklısınız. Az çok uykudan uyanmışsınız. Az çok farkındasınız. Bu işi gerçekten sertleştiriyor çünkü hala bazı meseleleriniz var. -Siz, Şambra- konularınız var ama şimdi aniden farkına varıyorsunuz. Bu sizin dolu bir silahınız var da, diğerlerinin silahları boş gibi bir şey. Onların sadece silahları var.

Şimdi, sizin dolu bir silahınız var. Böylece siz bu farkındalığa sahipsiniz. Ama burada olan ne; Her gün muazzam bir çarpışma oluyor ve sizin yaptığınızda, bunlara mazeret bulmak. Ve bunu örtbas ediyorsunuz. Yeni sloganlar ya da deyimlerle ortaya çıkıyorsunuz. Yeni sınıflara gidiyorsunuz. İçinizde olana eğilmekten başka, her şeyi yapıyorsunuz. Ama aldığınız koca bir “Ne karmaşa.” Güzel. Bu arada, onun geldiği yerde çok daha fazla var.

Evet, ne yapacaksınız? Bir içki alacaksınız! Bir içki alacaksınız! Evet. (Adamus kıkırdar) Bunun hakkında konuşmayacağız. Bunu işlemden geçirmeyeceğiz. Bir içki alın.

Evet, aydınlanmayı beklemek. Aydınlanmayı beklemek. Bu benim en önemli konularımdan biri, çünkü bu sizin için de öyle – (a) Aydınlanmanın gerçekte ne olduğunu bilmemek. (b) Neyi bekliyorsunuz? Anlamak mı? Hiçbir zaman, asla olmayacak. Kötü haberler verdiğim için üzgünüm. Asla anlayamazsınız. Gerçekten.

Birisi gelsin ve size aydınlanmaya nasıl ulaşacağınızı anlatsın diye mi bekliyorsunuz? Başka bir insan bunu yapmayacak. Bilmiyorum, bulutların ve yıldızların doğru hizalanmasını, pisliklerin ve tavşancıkların ve diğer bir sürü şeyin hizaya gelmesini mi bekliyorsunuz ve birdenbire aydınlanmaya mı sahip olacaksınız? Böyle olmayacak.

Evet, yaptığınız şey, sadece her günü zar zor geçirmek. Bazen geceleri yatağa uzandığınızda - sahip olduğunuz muazzam çelişkiler iş başında olduğu için - günü nasıl geçirdiğinize hayret edersiniz.. Ayrıca bunlar, siz aydınlanma yolundayken daha da zordur. Giderek kötüleşir çünkü makyo birikir ve sınırlı varlığın, sınırlı bilincin manipülasyonu olur. Bu, ruhsallık denilen bir şeyle, manipüle etmeye, kendini iyi hissettirmeye, bir nevi özel hissettirmeye çabalar. Bu uyuşturucu gibidir. Yolda ki muazzam dikkat dağıtıcıdır. Ama Şambra bunu yapacak. Şambra nın yaptığı ise, günün sonunda ıvır zıvırı bir kenara koyup, yatağa yatıp uyuyunca, geçici de olsa biraz rahatlayacağını düşünmektir..

Uyanmaya başladığınızda neler olur? Rüyalarınız, artık eskiden olduğu gibi değildir. Rüyalarda aniden ne olduğunu fark edersiniz. İşin aslı, gece yarısı iki ya da üçte uyanmanızın nedenlerinden biri de, rüyalarınıza ara vermek ihtiyacınızdır ki bu gerçek dünyanıza ara vermektir. (Bazıları güler ve herkes beraberce söyler…) Ne karmaşa! Ne karmaşa! Yani, günün üstesinden nasıl geldiniz?!

Sevgili arkadaşlarım, bütün bunlar, şimdi burada olan bu çatışmalar, özellikle siz aydınlanma gibi bir şeylerin içine girdiğiniz zaman, işi gerçekten çok daha karışık bir hale getirir. Zihin eskisinden çok daha fazla çalışmaya başlar. Muhtemelen sizin de keşfettiğiniz gibi, şimdi bir de ruhsal zihniniz vardır. Ona böyle diyeceğim. Kısıtlı ve sınırlı ruhsal duyum demek olan ruhsal zihinde, işlemeye başlar. Ve aslında o bir avuç zırvadır. Gerçekten öyledir. Gerçekten öyledir çünkü zihin şimdi bir de bir sürü ruhsal kavramı sahiplenme ve kucaklama çabasına girişir. Ve “ Kendini şifalandır, ben huzur, sevgi ve barış içindeyim. Ben- omm ve meditasyona devam edeceğim” gibi ruhsal kavramlar, en büyük zırvadır.

Aklımdayken, aydınlanmada aniden huzurla dolmazsınız! Aniden– “Mmmmm” “Ommmmm” olmazsınız. Bu olabilecek en büyük delilik. Eh, böyle olmayacak. Öyle değil. İşin aslı, “Huzur” sözü, aydınlanmanın kapısından çıkıp gider. O, artık sözcük bile değildir. Kelime haznenizde yer bile almaz.

Biliyorsunuz, huzur birçok insan için “ Bana on beş dakika ver, ya da otuz dakika, bir kaç saniye sessizleşeyim.” Anlamına gelir. Yani huzur bu. İhtiyacım olan şey, sadece biraz uzaklaşmak. Kendimden uzaklaşmaya ihtiyacım var. İşte huzurdan anlaşılan bu. Huzur diye bir şey yoktur. Ama birdenbire, bir uyum olur. Ahenk olur. Birdenbire, artık anlamaya gerek kalmaz. Birdenbire, artık sürüp giden çelişkiler yoktur. Birdenbire, öyle bir zarafet, öyle doğal bir zarafet olur ki, sadece gülme krizine girersiniz. Çünkü…

PATRICIA: Ne karmaşa! (Adamus kıkırdar)

ADAMUS: Evet! Evet! Öyledir. Biraz sonra buna geleceğiz. Ama şimdi hala, -Ne karmaşa- nın içindeyiz. Ne karmaşa. (Birisi “Ne karmaşa” der) Ne karmaşa. Ne karmaşa. Ne karmaşa.

Ve ne yaparsınız? Bir içki alın. Ne karmaşa.

Sahip olduğunuz tüm bu istekleriniz ve gerçekleriniz - gerçek diye düşündükleriniz - inançlarınız, hepsi birbiriyle çelişki içinde. Hepsi çelişiyorlar.


Aydınlanmaya giden yol

Şey gibi… Bir arabaya bindiğinizi düşünün. Bu araba aydınlanmaya olan ruhsal yolculuğunuzun sembolü. Nereye gittiğinize dair en ufak bir fikriniz yok. Arabaya biniyorsunuz…

EDITH: Bugün buraya gelmek gibi.

ADAMUS: (Kıkırdayarak) Buraya gelmek gibi! ( Bazıları kıkırdar) Evet. Bakın haylazlık etmek. Nereye gittiğini bilmemek. Yalnızca aydınlanmaya giden arabaya binip gitmeye başlamak. Ve önce neyi anlamaya başlarsınız? “ Nereye gittiğimi bilmiyorum”u. Ama kendinize,“ Pekâlâ, yolda bir şey olacak. Birisi bana oraya nasıl varılacağını söyleyecek. Bir biçimde bir haritam olacak ve aydınlanmaya nasıl ulaşacağımı bileceğim.” dersiniz. Üzgünüm, bu olmayacak.

Sonra, aydınlanmaya doğru yol alırsınız. Güzel bir gün ve camdan bakıyorsunuz. “Oh, evet. Bu tamam,” dersiniz. Ama biraz çekingence. “Umarım bu tamamdır. Bugün tamam diye düşüneceğim. Oh, gökyüzü ve kuşlar ne güzel, diye düşüneceğim.” dersiniz. Ooh! Bir geyik avladım.” (Güler) Ve ama, ama…ama. (Adamus kıkırdar) Ön sıralar güler .(Daha da çok gülerler) Ne karmaşa! Ne karmaşa. Evet.

Sonra, anlarsınız ve “Oh, bu araba komik bir ses çıkarıyor. Oğlum, ben yalnızca bu sese boş vereceğim.” dersiniz. Bunu yaptınız mı? ”Sadece boş vereceğim. Onu duyuyorum ama olsun, bu benim aydınlanmaya giden arabam. Onun için bu sese aldırmayacağım.” Ve sonra ne olur, biliyor musunuz? İki mil sonra yoldan çıkmak, pıssss! Mofo, bizim için ses efekti yapar mısın?

MARTY: Pısssss!

ADAMUS: Ah, evet. Böylece… Linda, ona mikrofonu verir misin. Ses efektini düzgün alalım? Aydınlanmaya giden yolda, bu şıngırtılı sesi duyarsınız ama aldırmazsınız çünkü aydınlanma yolundasınızdır. Her şey çözülecektir. Ve aniden… …

MARTY: Pıffft, pisssft, çıhhtt… bbppırrtt. (osuruk sesi; birçok kişi güler) Ne kadar iyiydi?

ADAMUS: Güzel. Güzel. Ve araba ölür. Ne yaparsınız?

EDITH: Ne karmaşa.

ADAMUS: Evet, evet! (Güler) Hadi bakalım, yine. Bugün, bütün bu ‘Ne karmaşa’ için, belki de beş şişeye daha ihtiyacımız vardı.

Araba ölür. Birçok şey olur. Siz, bir kez daha “ Ben aydınlanmaya giden yoldaydım ama arabam ölüverdi. Belki de ruh bana bir şey söylemeye çalışıyor.” diyerek, uyumsuzluğa düşersiniz. Belki de yağa bakmayı unuttunuz, seviyesi biraz düşüktü yâda radyatörde bir şey vardır. Ruh size, lanet olası bir şey söylemeye çalışmıyor. Gördüğünüz gibi, Ruh zaten aydınlanmış, sizin yolculuğunuza da gerçekten aldırmaz. (Bir kadın güler)

Bu eğlenceliydi değil mi. Evet (Kadın yalnız başına tekrar güler) Sırf güldüğü için bir Adamus ödülü alıyor. Lütfen Linda. (Birisi “ ona içki verin” der.) Evet, bir içkiye daha ihtiyacı var! Evet, Evet. Bu arada, Adamus ödülleri nerede Linda? Linda nerede bu arada? Gülmeye bir Adamus ödülü.

LINDA: Bugün yanımda yoklar. Onları hiç vermiyorsun, çok cimrisin, ben de getirmeyi unuttum.

ADAMUS: Ne karmaşaaaaaaaaa! Oh! Ne gün. Bütün parayı… alırsınız. İçinde ne var, hiç fikrim yok. ( Cauldre’nin cebinden nakit verir.)

MARTY: Oooh! İki Dolar! ( Çok kişi güler)

ADAMUS: Evet, nerede kalmıştık? Oh, yolculuktaydınız.

Ve aniden, son paranızı da aydınlanma arabanızın tamirine verirsiniz ve nereye gittiğinizi bilmeden, yeni baştan yola çıkarsınız. Aydınlanacağınız yola gidiyorsunuzdur. Birçok yaşam süren bu uzun uzun, uzun, uzun, uzun yolculukta, bir gün, elinizden geldiğince, hızlı gidersiniz ve tüm yaptığınız şey, “Hiçbir yer”de daha hızlı olmaktır. (Bazıları güler)

Ve ertesi gün, ruhsal zihniniz “Oh, yavaşlamalı ve Üstatların yaptığı gibi gülleri koklamalıyım” der. Bilirsiniz, “Onlar, aydınlanmaya giden yolda çok yavaş gittiler ve her şeyi gözlemlediler ve aydınlanmaya giden yolda nefes aldılar.” Ve siz de yavaşlarsınız. Böylece, bu aydınlanma yolculuğunda, bu iki seçenek arasında değiş tokuş yaparsınız. Hızlı gitmek ve sonra çok yavaş gitmek. Gaza bas, frene yap. Gaza bas, fren yap. Burada olan çelişkiyi görüyor musunuz?

Aydınlanma yolculuğunuz boyunca, şimdi bedenimi bırakıp basitçe gideyim diye, bir başka engel ve sıkıntı düzeyi edinirsiniz. Şimdi, iyi gidiyordunuz. Yıllardır bu yolculuktasınız. Arabayı sürüyorsunuz ve yol aynı yol. Aynı sorunlar demeti. Yol boyunca her gece aynı ucuz oteller ve körlüğünüzü kaldırmaya çalışanlar aynı insanlar.

Ama devam edersiniz çünkü azimlisiniz ve bunun bir tavır olduğunu düşünürsünüz. Listenin olumlu tarafındaki şeylerden biri olduğunu düşünür ve “ Kararlıyım. İradem kuvvetli. Lanet olsun yine de aydınlanmamı göreceğim. Neye mal olursa olsun, asla vaz geçmeyeceğim.” dersiniz. Sonra, “Oh Tanrım, Umarım, Umarım biri gelir de, bana yardım eder. Çünkü bu zor olacak !” dediğinizi duyduğumda (Bazıları güler) “Asla vaz geçmeyeceğim! Yapacağım şey bu!” dediğinizi duyduğumda, kendime “Burada, Houston’da gerçek bir sorunumuz var. Çünkü onlar, “Hiçbir yere” gitmeye kararlılar!” derim. Bu noktada bir Yükselmiş Üstat bile ne yapabilir ki?

İnatçılaşıyorsunuz. Hiçbir yere giden yolda, vahşice, zalimce inatçılık yapıyorsunuz. Ama lanet olası, bunu yapacaksınız çünkü kendinize söz verdiniz. Ve eğer yapamazsanız, arkadaşlarınızın, ailenizin önünde mahcup olacaksınız. Çünkü herkes sizin küçük aydınlanma yolculuğunuzu biliyor ve hepsi buna güldüler. (Güler) Geri dönüp de: “ Arabam bozuldu ve yol boyunca meteliksiz kaldım. Açlıktan ölüyorum. Hiçbir şeyim yok, her şeyim gitti” derseniz, size gülerler.

Evet, aydınlanmanın bu onuru var. Ruhsal zihninizin onuru. Ya bu yolculuğu kesinlikle tamamlayacaksınız yâda bir aptal durumuna düşeceksiniz.

Bir başka faktör daha var. O da, sizin kendinizi başkalarının önünde aptal gibi hissetmenizden muhtemelen daha da kötü ve beter olan, kendinize koca bir aptal gibi gelecek olmanız. Kendinize, aydınlanma yolculuğunu öyle bir taahhüt ettiniz ki bu, sizin için her şey oldu. Her şey. Ve eğer bunu başaramazsanız ve bu sihir gerçek değilse, o eski beninize dönmek zorundasınız… (Birisi “Ne karmaşa” der; Adamus güler) Ne karmaşa!

İşin komiği, gerçekten geriye dönemezsiniz. İşin komiği, ileriye de gidemezsiniz. İşin komiği gidecek başka bir yerde yok. Bu gerçek bir karmaşa. Ne büyük bir karmaşa. Suzy, biraz daha alkol var mı ?( Birkaç kişi “Evet” der) Evet. Güzel. Güzel. Ne karmaşa.

Umarım şimdi, çelişkiyi, bütün bunların uyumsuzluğunu anlamaya başladınız. Bu, yolda olan büyük bir tren vagonudur, bunu anlamaya başladığınızı umuyorum.

Evet, bu aydınlanmaya giden yol boyunca arabayı sürüyorsunuz ve her bir gün, bir sonraki günle aynı olarak, bu devam ediyor, devam ediyor, ediyor ve siz aydınlanma ümidinizi muhafaza ediyorsunuz. Aniden aydınlanacağınız ümidini muhafaza ediyorsunuz. Bu benimle olmazsa, beni bırakacağınız, aydınlanma için başka bir yere gideceğiniz ümidini muhafaza ederek. “Bir şey var” diye ümit etmeyi muhafaza ederek.

EDITH: Tren vagonlarına karşı, Kongre’ye bir yasa tasarısı ver.

ADAMUS: (Kıkırdayarak) Başka bir şeyle benim dikkatimi dağıtmaya çalışıyorsunuz ama ben, konuyu yuvaya doğru sürdürmeyi kaçırmıyorum. Burada bir karmaşa var. Gerçek bir karmaşa. Bir aydınlanma karmaşası.

Ve iyi haber ise, hiçbir yere doğru olan bu yolda, kesinlikle tam da olmanız gereken yerdesiniz. Bu… ( Duyulmayan bir yorum) Oh hayır! Hayır. İzninizle, şimdi onu sizin için yeniden ifade edeyim.

Bu aydınlanma yolunda, bu “Hiçbir yere” yolunda, bütün bu çelişkiler ve uyumsuzluklar olduğunu söyledim ama kesinlikle tam da olmanız gereken yerdesiniz. Çünkü, çünkü…. (Adamus tahtaya yazar)

Ne? Karmaşa mı? Hayır!

Buna bir içki içebilirsiniz. Hayır. Aslında mükemmel. Mükemmel. Ve şimdiye kadar söylediğim her şey… Buraya biraz daha içecek lazım. Biraz daha limonata yâda ne içilmek isteniyorsa.

Ne? Karmaşa mı? Gerçekten değil. Kesinlikle mükemmel.


Bilme

Ve şimdi yapmak istediğim şey - özellikle bir saat öncesine göre çok daha rahatlamış olduğunuza göre - bir dakikanızı vermenizi ve bu aydınlanma ile ilgili her şeyi hatırlamanızı istemek. O, bir düşünce ile başlamadı. Bir gün aniden, eski hayatınızdan sıkılıp da, aydınlanmaya karar vermenizle başlamadı. Birinin sizi bir derse götürmesi ya da bir şeyi okumanızla başlamadı. Hayır, arkadaşlarım öyle olmadı. Derin bir bilişle başladı, çok derin, derin bir bilmeyle. Çok derinlerden gelerek açığa çıkan bir bilişti. Bir düşünce değildi. Bir yolculuk değildi. Çok derinlerden ortaya çıkan bir bilme-ydi.

Tacize uğradı. Yoldan çıktı. Yol boyunca, çok, çok seyreldi. Ama bu bilme her zaman oradaydı. Aydınlanmanın ne olduğunu bilmiyorsunuz ve bilmemelisiniz de. Sınırlı zihin için bilmenin bir yolu yok. O, taklide yeltenir. Zengin, ünlü, seksi ve her çeşit ilişkilere sahip olmayı, Üstat ve de büyük bir guru olmayı düşünmeye - çok ucuz bir düşünme şekli- çabalar. Zihnin yaptığı budur. Bu dikkat dağıtmaktır. Gerçek değildir.

Ne olacağını kim bilir ve de fark etmez. Tamam. Fark etmez. Evet, sizden bir dakikanızı vermenizi ve bilmeye - düşünce olmayan bilmeye - geri gelmenizi isteyeceğim. Hiç bir zaman bir araba yoktu. Hiç bir zaman bir yolculuk yoktu. Bu asla, mükemmel bir insan olma çabasıyla ilgili değildi. Hiç bir zaman kendinize geri dönmekten başka bir şeyle ilgili değildi. Makyo değildi. Sözcükler ve deyimler değildi. Burada Şambra dinleyicisi olmak değildi, çabayla ilgili değildi. Güç ile ilgili değildi. Bilgelikle bile ilgili değildi. Hiç bir şeyi almakla ilgili değildi.

Bilmeydi. Derin, sevecen bir bilme. Bir melek ya da Yükselmiş Üstadın size gelmediğini bilme. Başka birinin vermediği bir bilme. Başkasının hatırlatmadığı, harekete geçirmediği bir bilme. Sizden gelen bilme.

O, sizin altın meleğiniz, yüksek benliğiniz ya da bunun gibi başka sözcükler değildi. O, sizdi. O, tümüyle sizdi. Sadece insan değil, ilahi dediğiniz değil. O, Ben-im di. Gerçek Ben-im ve o burada, insan olarak bulunuyor. Tam burada.


Bilmeyi hissetmek

Bir hissetme yapmak istiyorum. Buna bir Merabh bile demek istemiyorum. Sadece hissetmek, o bilmeye geri dönmek. Işıkları azaltabilirsek, lütfen.

Bütün bu karmaşadan, bütün bu kaostan, karışıklıktan sonra, kendi içinizdeki bütün bu belirsizlikten sonra - çünkü gördüm ve bu sadece büyük bir hata mıydı diye merak ettiğiniz duydum. Ruhsal yolculuğunuz bir aldanma mıydı diye merak ettiniz. Pekâlâ, evet öyleydi. Ama çok saf, çok gerçek, çok derin bir şeyle başladı.

Şimdi… Fona biraz müzik alabilirsek.

(Müzik başlar; “ Enchanted Path-Büyülü Yol” Bernward Koch’un “ Day of life-Hayat günü” albümünden )

Geriye, bu bilmenin geldiği yere gidip de, onun hakkında düşünmenizi istemiyorum. Fark etmez. O, tarihsizdir. O, eylemsizdir. O, ilişkisizdir. Bakın, ruhsal yolculukta, sorunun bir parçası da, zihin hala her şeyi, diğer her şeyle ilişkilendirmeye çabalamasıdır. Ve biz ’ruhsal’ ya da ‘ aydınlanma’ diye bir sözcük kullandığımızda, o, bunu bir şeyle ilintilemeye çalışır. İlişkilendirici doğası, her ne varsa onu tutabildiğince sıkı tutar.

Ama bilmenin, sahip olduğunuz bu derin bilişin, hiçbir şeyle ilişkilendirilmeye ihtiyacı yoktur. O, sadece bilir. O, sadece oradadır.

Zihin, aydınlanmaya giden yolu anlamaya çalışır. O, sadece size hizmet etmeye çabalar. Onu sizin için yapmaya çabalar. Ama bilemez. Zihin, onu bir şeyle ilişkilendirmeye çabalar. Otoyolda giden bozulmuş bir araba görüntüsü yaratır. Aydınlanmak için, kararlı ve inatçı bir -siz- görüntüsü yaratır.

Ama realitede bir araba yoktur. Realite, gidilecek bir yer olmadığı ve yapılmak zorunda olan hiçbir şey olmadığıdır. Kuşkusuz, hiçbir şey düzeltilmek zorunda değildir. Kesinlikle. Aydınlanmanın olabilmesinden önce bir şeylerin düzeltilmesi zorundalığı, aydınlanmanın tuzak yâda aldatmalarından biridir. Ve öyle değildir. Hiç bir şeyin, düzeltmeye yâda bunun gibi bir şeye ihtiyacı yoktur. Tek bir şeyi bile düzeltmek gerekmez. Bir aptal yâda alkolik olmanız beni ilgilendirmez. Düzeltilmesi gerekmez. Bazılarınız, aydınlanmayı bununla ilişkilendiriyor değil mi? Hiçbir şeyi düzeltmeye gerek yoktur. (Birkaç kişi kıkırdar) Hiçbir şeyi düzeltmeye gerek yoktur.

Evet, sizden derin bir nefes alıp, bu defa bedeninizde kalmanızı isteyeceğim. Bu bilme-ye geri gelin. Onu siz yarattınız. O sizdiniz. Ben-im in bilişi. Bir büyük altın melek değil. Bir yüksek benlik değil. O, sizdiniz. Ben-im’in bilişi.

(duraklama)

Bu bilmeyi takiben, uyanış ve aydınlanmaya dair düşünceler ve rüyalar ve hayaller geldi.

Bu bilmeyi takiben, hayatınızın enerji dinamiklerinde, diğerleriyle ve kendinizle etkileşme biçiminizde, değişiklikler oldu. Ama bunların hiç birinin pek önemi yok. Hiç birinin. Bunlar, aydınlanmayı getiren şeyler değil.

O, basitçe bilişdir. Çok sadedir ve tanımı yoktur. O kadar basittir ki, zihin onu hiçbir şeyle ilişkilendiremez. O kadar basit ki, onu yeniden yaratamazsınız. Çünkü zaten oradadır arkadaşlarım. Hiçbir zaman gitmedi.

Ben-im’in bilişi, asla sönmedi.

Bilme alevinin önüne birçok başka şey koydunuz. – uyanışınızda ki büyük, ilginç deneyimler - Ama o alev, hep oradaydı. Onu yeniden yaratmaya çabaladığınız zamanlar olduğunu biliyorum. “Bu his nerede?” Hala orada. Aslında size gerçekten rehberlik ediyor

Bazen hayatınızda, niye belli şeyler, belli olaylar, durumlar oluyor diye merak ediyorsunuz. Çünkü o biliş, hala orada. Karalılığınız ve inatçılığınıza rağmen, o, gerçeği biliyor. O, yolu biliyor. O, bunun uyanış olduğunu biliyor. O, doğru ve gerçek kalacak olan tek şey. Tek şey, arkadaşlarım.

Ben, iki büklüm oluyorum dediğim zaman, Şambranın “ Yapmayı sürdüreceğim, ne olursa olsun” dediğini duyduğum zamandır. Gerçekten istediğim, sadece durmaları. Şu arabadan inmeleri. Bütün makyoyu def etmeleri. Ve makyo, yolculuğun gazı. O depoyu bir daha asla doldurmayın. Her şeyi def edin. Sadece, bilmeye geri gelin. Başka bir şey mesele değil. Başka bir şeyin önemi yok. Başka hiçbir şey aydınlanmanın farkındalığını getirmeyecek.

Hiçbir şey.

Bilme, çok süptildir. O tanımlanamaz bile. Zihnin onun için kavramı yoktur. Zihnin onunla ilgili bir yolu yoktur.

Derin bir nefes alın ve kendinizi, kendi bilişinizin tam içine bırakma iznini verin.

Güzel, kucaklayan bu bilmenin içinde olun.

Bilmenin, hiç zaman bir yönergesi olmadı. O, “Şimdi uyanmalısınız” diyen bir emir vermedi. Onun zamanlama veya kaderle yapacak bir işi yoktur. Onun bir zerre tadını aldınız. Bir parça kontrolünüzü bıraktığınızda, Ben-im’e, kendinize bir an için teslimiyet gösterdiğinizde, ondan sadece bir zerre tattınız. Onun tadı, birçok zihinsel düşünce, birçok makyo, birçok azim yarattı. Sizi, azminizi seviyorum Şambra. Ama ne için azim?

Şimdi gelin, tüm bu savaşı, azmi, iradeyi, itmeyi, çekmeyi, gücü, kuvveti bırakalım. Hepsini bırakın. Ve inanılmaz derecede iyi olacaksınız. Aslında daha önce hiç olmadığı kadar iyi.

Bu kadar sıkı çaba göstermeyi bırakabilirsiniz. Korkmayı bırakabilirsiniz. Orada ta içinizde -ben de değil, siz de- Bilme, Ben-im, Biliş, yuvaya gelme vakti. Eve, Ben-İm’e, farkındalığa gelme vakti. Sadece yuvaya gelme, bütünlenme zamanı.

Komik değil mİ? Bilişiniz vardı. Ben-im’e, yuvaya gelme zamanıydı ama bir arabaya bindiniz ve uzun bir yolculuk yaptınız. Oh, yuva tam oradaydı. Kesinlikle tam orada. Benim, bunun bir şekilde sadece mükemmel olduğunu söylememin nedeni bu, sanırım. Kesinlikle, olmanız gereken yerdesiniz.

Eh, kendinizi yıpratmadan ve “Oh, ben buradayım” demeden önce, bir sürü dert ve denemelerden geçtiniz. Öyleyse, araştırmayı bırakın. Ruhsal araştırmaya karşı bir yasa olmalı. Yasalara karşı bir yasa olmalı, böylece…(Birkaç kişi kıkırdar)

Oh, ruhsal araştırma. Biliyorsunuz, bu bir endüstri. Bu bir dikkat dağıtma. Sanırım bir deneyim. Engelleyici bir şey çünkü ruhsal araştırma yapıyorsanız ve eğer sadece araştırma hatırına araştırdığınızın farkındaysanız, tamam. Ama araştırıyor ve bunun gerçek olduğunu düşünüyor, aslında bunun bir yere ulaştıracağını sanıyorsanız, bu biraz üzücü oluyor.

Evet, yuva. Yuva sizi çağırıyor. Yuva içinizde. Gidecek bir yer yok. Arkasına saklanacak sözler yok. Sadece yuvaya geri dönüş.

Ama-larsız. Ama-larsız. “Ama kapıdan çıktığımda ne yapacağım?” Lanet olası hiçbir şey. Eğer isteseniz dedikodu yapın, için, âlem yapın, araştırın, düşünün, savaşın. Bugün kapıdan çıktığınızda, en azından onu yaptığınızı farkında olarak yapacaksınız. En azından, ona ihtiyacınız olmadığının farkında olarak, en azından bu bilişin sizi çağırdığının farkında olarak çıkacaksınız. Hala da çağırıyor. O, hala orada. Yapmanız gereken lanet olası hiçbir şey yok. Hiç bir şey.

Derin, güzel bir nefes alın. Bedeninizde kalmaya gayret edin.

Bu gerginliği biraz bırakalım. Oh, benim bu gerginliğim, uyanış ve aydınlanma hakkında. Stres. Güzel bir şarkı olurdu. Aydınlanma stresi.

Eğer 12 yıl önce, hiçbir şey yapmaya ihtiyacınız olmadığını ben size söylemiş olsaydım, Tobias söylemiş olsaydı, hala orada araştırmakla meşgul olurdunuz. Hala meteliksiz olurdunuz, sağlık konuları olurdu ve bunun gibi şeyler. Evet, sanırım, şimdi tam olarak olmanız gereken yerdesiniz. Tam şimdi.

Yuva her zaman çağırıyor.

Güzel derin nefes.

Evet, sevgili arkadaşlarım… Biraz müziği azaltabiliriz. Bir süreliğine, bu hoş, sessiz ışıkta kalalım. …………


İleriye Bakış

Hatırlayın, bu sizin bilişiniz. Günlük insan işlerinizi yaparken, başınız derde girdiğinde, bugünden sadece birkaç şey hatırlayın.

Bunların içinden geçebilmiş olmanıza hayret ediyorum. Çok büyük bir karmaşaydı. Büyük, büyük uyumsuzluktu. Ve de siz, uyumsuzluğu düzeltme çabasını sürdürdünüz. İlginç olan, bu yaptığınız, daha fazla uyumsuzluğa neden oldu. Hiçbir zaman düzeltilmemesi gereken şeyleri düzeltme gayretinizi sürdürdünüz. Ama bu sizi iyi hissettirdi. En azından bir şeyi düzeltiyorsunuz, bir şey üzerinde çalışıyorsunuz, gibi. Ne kadar fazla düzeltmeye çalıştınızsa, o kadar fazla bozuldu.

Bu kadar. Sadece hatırlamakla ilgiliydi. Yuva çağırıyor. Daima çağırdı. Hepsi bu. Tüm yapmanız gereken bu.

Bundan bahsediyorum çünkü 2014 dünya için, gezegen için ilginç bir yıl olacak. Ben ona, zorlu sevgi yılı diyeceğim. Zorlu sevgi. Şimdi sizin, Şambra’nın hakkında konuşmuyorum çünkü siz sadece gözlemci olabilirsiniz, geride durabilirsiniz. Aslında insanların, gezegenin nelerden geçtiğini teşhis de edebilirsiniz. Çünkü gördünüz, içinden geçtiniz. Çılgınlığı, çelişkiyi, uyumsuzluğu, savaşı göreceksiniz. Bütün bunların saçmalığını göreceksiniz.

Geride durup, birkaç derin nefes alıp “Ah, sadece kendi deneyimlerinden geçiyorlar.” diyebileceksiniz.

Sistemler için, ülkeler için ve herhangi bir çeşit yapı yâda yöntem için, kalıplaşmış olan her şey için çılgın bir yıl olacak. Bir zorlu sevgi yılı olacak. İnişleri, çıkışları olacak. Diğer yıllara göre, enerjetik olarak çok daha zor olacak. Çünkü şu anda, daha öncesine göre çok daha fazla enerji var. Sizin bilinciniz yükseliyor ve gezegene daha fazla enerji getiriyor. Bu da, daha fazla muhalefet bilincine, çatışmaya ve mücadeleye neden oluyor. İnsanlar ve kurumların “ Asla vaz geçmeyeceğim. Hiç kimsenin toprağımı almasına, ülkemi almasına ya da görüşümü değiştirmesine asla izin vermeyeceğim.” Açıklamalarını göreceksiniz. Evet, çok fazla azim ve inatçılık göreceksiniz. Zihinden, tuhaf ve delice şeylerin geldiğini göreceksiniz. Bunları her gün, daha da fazlasıyla göreceksiniz.

Buraya küçük bir dip not düşeyim. Zihinsel ilaçlar sokaklarda arttıkça, daha çılgınca şeylerin gerçekleştiğini göreceksiniz. Çünkü bir yerde üstlerine logar kapağı koyulabilse bile, bu kez de öbür yerde patlayacak. Evet, çok çok daha fazla dengesizlik göreceksiniz. Elbette bunu benimsemek zorunda değilsiniz. Yâda sadece bir oyun olduğunu anlayıp, istediğiniz zaman ondan çıkabilirsiniz. Ama vahşi bir yıl olacak, vahşi bir süreç.

Bu paniklemek anlamına gelmiyor, aslında gülmek anlamına geliyor. Geri çekilmek anlamına gelmiyor, kendinize daha fazla enerji getireceğiniz anlamına geliyor. Parasız kalacaksınız anlamına gelmiyor, aslında sizin için büyük bir bolluk yılı olabilir. Daha önceye göre çok daha fazla enerji var.

Hepimiz, gelecek şaudlarımızda bunun hakkında daha da çok konuşacağız. Ama şimdilik, benim sevgili arkadaşlarım, bu, derin bir nefes almakla ve yuvanın çağırdığını hatırlamak ile ilgili. O, orada. O, orada.

Ne? Bir karmaşa mı? Hayır.

Bununla beraber, her şey nasıl gözükürse gözüksün, yaratımda her şeyin yolunda olduğunu hatırlayın.

Teşekkür ederim. Teşekkür ederim. (İzleyiciler alkışlarlar)

Bugün harika dedikodu yaptık. Harika dedikodu. Teşekkür ederim.