• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/kirmizicember/
                                       BAĞIŞBAĞIŞ
        
    

Kanatlar Dizisi: Şaud 6

Kanatlar Dizisi: Şaud 6
 

Adamus mesajı Geoffrey Hoppe kanallığı ile 3 Şubat 2018'de Kırmızı Çember'e sunulmuştur






Ben O Ben'im Egemen Alan'dan Adamus. Ho
ş geldiniz sevgili Şambra. Toplantımıza hoş geldiniz.

Bu sabah sevgili Sam - Tobias - sevgili Sam uyandı, kalktı ve ah, o şimdi neredeyse 19 yaşında o kalktı ve aynaya baktı ve siz genç insanların nasıl göründükleri, kendilerini nasıl gösterdikleri konusunda nasıl bir öz bilince sahip olduklarını bilirsiniz. Sizin yaşınız biraz ilerlediğinde bunların bir kısmını bırakıyorsunuz. Sizlerden herhangi biriniz öylesiniz diye değil (kahkahalar) ama sevgili Sam kalktı ve aynaya baktı ve neredeyse şok geçiriyordu. Yüzü çok, çok kızarmıştı sanki güneşten koruyan bir şey olmadan sekiz, on saat güneşte kalmış gibiydi. Kendi kendine, "Ben birkaç gündür güneş görmedim." diye düşündü - onun yaşadığı yerde yılın o mevsiminde güneş fazla çıkmaz - neler olduğunu yüzünün neden o kadar kızardığını merak etti. Yüzü acımıyordu ama sanki güneşten yanmış gibi kızarmıştı. O hala ne olduğunu merak ediyor. Biz kırmızı atkı günü yapmak için geldiğimiz bu toplantıda bunu biliyoruz ama biz onun bunu basitçe algıladığını biliyoruz, Tobias bizim burada yaptıklarımızın rezonansını, titreşimini, bizim bir kez daha burada bir araya gelişimizi algılıyor. Bu müthiş bir şey ve biz bunu şubat ayında yapıyoruz. Ayrıca Saint Germain Günü olan 14 şubat da yaklaşıyor. (bazı kıkırdamalar)

SART: Evet!

ADAMUS: Evet bu bazen sevgililer günü olarak biliniyor ama ben o güne Saint Germain günü demeyi seviyorum.

İşte buradayız, biz neden burada olduğumuzu, neden bir arada olduğumuzu hatırlayarak toplandık. Ah, siz birbirinizi tanıyorsunuz. Hepiniz birbirinizi en az beş ya da altı yaşamdır tanıyorsunuz. Siz gerçekte birbirinizi daha yeni tanımıyorsunuz. Aranızdan bazıları burada ilk kez bulunuyor, onlar yeni olduklarını sanıyorlar ama öyle değil. Öyle değil. Belki bu fiziksel bedendeyken ilk kez olabilir ama gerçekte yeni değil.

O nedenle bir hatırlama, bir hatırlatma olarak kırmızı giyindiğiniz için teşekkürler. Bir şey yapmam için bana sadece bir dakika izin verin... (o gidip satılmak için olan kırmızı Şambra atkılardan birini alır) Benim bu salonda pek iyi olmayan bir şeyi düzeltmem gerek. Kırmızı giyindiğiniz ve atkılarınızı taktığınız ve bu yolculuğunuzun nedenini hatırladığınız için teşekkürler.

Ben salonun enerjisini yoklarken bir şeyin pek iyi olmadığını hissettim. (Adamus Edith'e kırmızı Şambra atkılarından takar ve izleyiciler "Vay" derler) Evet. Sen şimdi tamam oldun Edith.

Edith: Teşekkürler. (kadın onu yanağından öper)

ADAMUS: Ama ben bunun bir şartla geldiğini söylemeliyim. Yani eğer sen benden bu atkıyı kabul ediyorsan bana bir iyilik yapman gerekecek.

EDITH: Tamam.

ADAMUS: “Tamam” dedi. Sadece izin ver. Sadece izin ver. Hayır sen izin vermek konusunda bazen pek iyi değilsin. Sen bunu biliyorsun.

EDITH: Ben bunu biliyorum.

ADAMUS: Sen mücadele etmeyi seviyorsun. Sen savaşı seviyorsun ama geçenlerde Üstat Yaşamı 6'da dediğim gibi artık savaşmak yok Edith. Katiyen. Dünya ile savaşmayacaksın. Sen artık ailenle savaşmayacaksın. Sen artık parayla savaşmayacaksın tamam mı?

EDITH: Umarım savaşmam.

ADAMUS: Ah! Şuna bak, "Umarım savaşmam." diyor. Yani bu onun hala savaşa tutunduğunu gösterir. Bizim bir yıl sonra bunun nasıl gittiğini kontrol etmemizi mi istersin yoksa salıvermeye istekli misin? Mikrofonu buraya alabilir miyiz?

LINDA: Kesinlikle.

ADAMUS: Sen o savaşı bırakmaya şu anda istekli misin? Hepsi bu, bu, her şeye sahip olan güçlere karşı eski bir savaş ve sen bütün hayatın boyunca her şey için çalışmak zorunda kaldın ve bu çok zor oldu. Sen hala... biliyorsun sen bir savaş baltası gibisin. (kahkahalar) Şey, bu doğru.

Bu çok doğru. Hayır sen buna biraz tutunuyorsun. Üstat Yaşamı 6'da anlattığım gibi bu senin bir amacın olmasını sağlıyor. Bu seni harekete geçirmek için sana bir şey sağlıyor ve bu bir tutku. Ama artık yok Edith. Bundan böyle bolluk ile savaşmak yok. Tamam mı?

EDITH: Tamam, bu hoşuma gitti.

ADAMUS: Peki. Ve sadece izin ver. Yapman gereken tek şey bu. Senden istenen tek şey bu. Her ay burada yerin ayrılıyor ve eğer biri onu ele geçirmeye çalışırsa yandı. (kahkahalar artar) Ben (Cauldre'nin cebinden para çıkarır) 20 dolar vereceğim - Cauldre bunu umursamıyor - ben önümüzdeki ay onun yerini alana 20 dolar vereceğim. (kıkırdamalar artar ve izleyiciler "Ah" derler)

EDITH: Yapma bunu lütfen.

ADAMUS: “Yapma bunu lütfen.” (Adamus kıkırdar) Ben izleyenlerin 20 dolara değmez dediğini hissedebiliyorum. (kahkahalar) "Edith'in gazabına değmez."

Edith, biz ilerlerken, bir şey lütfen, aksi halde çok zor geçireceksin. Biliyorsun, sen eski şeylere tutunmayı temsil eden posterdeki çocuk figürüne benziyorsun. Başka sözcüklerle ifade edecek olursak, şunu demek istiyorum, sen oradakiler için çok şey yapıyorsun - orada (kamerayı işaret eder) esasında izleyenleri temsil ederek iyilik yapıyorsun. Bu sadece şu noktadan itibaren ileriye yönelik olarak İzin Vermek ile alakalı bir şey. Savaşlar yok. Sen hiçbir şeyi yanlış yapmadın. Sen aydınlaman konusunda hatalar yapmıyorsun. Katiyen. Ama sen bolluk için verilen savaşlara ve eski şeylere ve yeterince iyi olmamak gibi şeylere tutunduğun sürece ilerlediğimiz noktada gerçekten zorluklar yaşayacaksın. O nedenle ben sana bu atkıyı veriyorum ve senden onu sık sık takmanı istiyorum.

EDITH: Tamam.

ADAMUS: Belki - belki bir anlaşma yaparız: Edith atkısını her ay taktığı takdirde, arada bir yıkayacaktır tabii ama onu ayda bir kez taktığı sürece bu ayrılan yer sevgili Edith'in olacak. Atkı yoksa koltuk da yok.

LINDA: Evet!! Vay! Bu bir vaat mi?

EDITH: Sanırım buna şantaj deniliyor.

ADAMUS: Hayır, şantaj tamamıyla farklı bir şey. Şantaj olsaydı, ah! O zaman bizim farklı bir... hayır, burada "Hadi bir anlaşma yapalım." deniyor. Bir numaralı kapının arkasında ne var?

EDITH: Bu hoşuma gitti. (kıkırdar)

ADAMUS: Evet, bolluk sorunları. İki numaralı kapının ardında ne var? Eski kavgalar. Üç numaralı kapının ardında ne var? Mutlak olan şey senin Farkındalık hakkın. Bu bir kavga değil.

EDITH: Büyük finansal bolluk.

ADAMUS: Hayır, hayır, hayır, hayır, hayır.

EDITH: Ah …

LINDA: O, bir numaralı kapıydı.

ADAMUS: Çünkü bunun bollukla bile alakası yok. Bolluk sözlükten çıkıyor. Sen onu artık düşünmeyeceksiniz bile. Bak sen, "İşte buradayım ben Edith ve orada bolluğa giden yol var." diyorsun. Öyle bir şey değil. Bolluğu tamamıyla unut. Onun için çalışma yapmayı bırak. Onunla savaşmayı bırak. Sadece derin bir nefes al ve onu unut. O, var olacak. O, var olacak. O sana farklı yönlerden gelir. Bak, bugün zaten bedava bir atkı aldın.

EDITH: Evet.

ADAMUS: Yani daha ne istiyorsun diyorum? (Adamus kıkırdar)

EDITH: Teşekkür ederim sana. Çok teşekkür ederim.

ADAMUS: Teşekkür ederim. Teşekkür ederim. Teşekkür ederim Edith. Atkıyı kullan, yerini koru. (kıkırdamalar artar)

İşte Sam uyandığında yüzünün neden kıpkırmızı olduğunu merak etti ve siz neredeyse Tobias'ın diğer alemlerde kıkırdamasını duyabilirdiniz. "Ah, sevgili oğlum, sevgili öz çünkü o bir hatırlatıcı, binlerce yıl öncenin hatırlatıcısı, Tien Tapınakları'nın hatırlatıcısı, sen buraya öyle bir bağlantıyla geldin."

Biz günümüze başlarken hadi güzel, derin bir nefes alalım. Hadi güzel, derin bir nefes alalım ve tüm bu enerjilerin bir araya gelmesine izin verelim.

Edith, onlar bir araya geliyorlar. Bolluk hakkında artık konuşmamıza dahi gerek yok. O, bir sorun değil. Enerjiler burada sana hizmet etmek için varlar. Nokta. Başka bir şey yok. Eğerler, veler veya amalar yok. "Ben onu düşünüyorum veya onun üzerinde çalışıyorum." yok. Üstat olarak sadece derin bir nefes al ve ona izin ver. O kadar. Eğer bundan daha fazla bir çaba veya şüphe olursa o zaman sen onu geriye doğru itersin. O zaman zor olur.

Bizim gittiğimiz yer ki ben birazdan bu konuda konuşacağım, o rüya ve biz oraya gidiyoruz. Biz oraya gidiyoruz. Ama siz artık size hizmet etmeyen şeyleri arkanızda bırakın. Arkanızdada bırakın. Ve ben aileleri ve ilişkileri parçalamakla suçlandım. Bunun nedeni sadece benim son yaşamımda evli olmamamdı ve bu asla olmayacak da, ben ilişkileri parçalamaya çalışmıyorum. Ben size, size hizmet etmeyen şeyi geride bırakmanızı söylüyorum. Ve bu bir ilişkiyse - ve ben bunun zor olduğunu biliyorum - onu geride bırakın. Bırakın o ilişki siz onu geri tutmadan kendi kendine evrilsin. Gerek para, gerek özdeğer, her ne olursa olsun biz basitçe gittiğimiz yerlere bunları taşıyamayız. Bizim önümüzdeki şu üç, beş yılda yapacak çok şeyimiz var. Bunu birazdan açıklayacağım. Yapacak çok şeyimiz var ama biz bunları gevşeyerek yapacağız. Gevşeyerek. (Adamus kahvesinden bir yudum alır) Ah! İnsan kahvesi. Mm. Ve evet ben bir bardak şaraba da hayır demezdim ama sonra. (bazı kıkırdamalar)

Hadi güzel, derin bir nefes alalım ve enerjilerin içeri girmesine izin verelim.

Ben size bugünün önemli bir gün olduğunu söyleyeceğim. Biz bir ölçüm yapacağız. Birkaç yıl önceki sevgililer günü mesajında ölçüm yapacağımı söylediğimi hatırlayın. Biz bunu St. Germain ayında, sevgililer günü ayında yapacağız. Onun için bugün bölüm sonunda nerede bulunduğumuzu ve sırada olanı gösteren bir ölçüm yapacağız. Bu bir tür test gibi olacak, o nedenle buna hazır olun. Burada kişi olarak oturanlara veya internetten izleyenlere bugün bir test uygulayacağız. Ah, bunu söylerken sizin tüylerinizin ürperdiğini hissedebiliyorum. Ay! Ve biz bunu gerçekten uzun uzun yapmak için sona saklayacağız.

Ama bunu yapmadan önce hadi Şambra bilgeliği ile başlayalım.

LINDA: Ah, evlat.

ADAMUS: Hani giriş müziği? Hadi açılışı Şambra bilgeliği ile yapalım.

LINDA: Ah, evlat!

ADAMUS: Sanırım oley diyorsunuz - oley! (izleyiciler fısıldar ve bazı alkışlar) Ah, bizim şu düğmesine basılan şeylere ihtiyacımız var.

Şambra Bilgeliği

Hadi açılışı Şambra bilgeliği ile yapalım. Soruları sizin cevapladığınız zaman geldi. Bugün iyi bir sorum var. Huu! O halde sevgili Linda hadi gidelim ve izleyiciler arasından benim ilk sorumu cevaplayacak bilge Üstadı bulalım.

LINDA: Tamam.

ADAMUS: Bu kim olacak?

LINDA: Soruyu soracak mısın yoksa nasıl olacak?

ADAMUS: Ve Linda sorunun ne olduğunu bilmiyor ve cevabı da kesinlikle bilmiyor.

LINDA: Tamam, ben şimdi iddialı birini bulacağım.

ADAMUS: Ahh! Evet. Onun arkada nasıl gizlendiğini fark ettin sen. (bazı kahkahalar)

LINDA: Ah, evet! Ah, evet.

MARY SUE: Ben bu gölgenin geldiğini gördüm.

ADAMUS: Bu tıpkı, bu tıpkı Farkındalığa benziyor. Arkada gizleniyor. Siz Farkındalığın, aydınlanmanın yüzünüze doğru geldiğini görmüyorsunuz. Siz hep başka boklarınızı görüyorsunuz. Ama hayır Farkındalık arkada gizleniyor, Linda'ya olduğu gibi.

Soru sana geliyor. Ah, bu güzel olacak. Sen iyi bir birinci seçimsin. Birden ona kadar olan ölçekte, bir en az, on en çok; birden ona kadar olan ölçekte, sen çocukken ne kadar olağandışı veya farklıydın - ya da hadi garip, tuhaf diyelim? Sen bunu cevaplamadan önce, düşünülecek esasen üç farklı dönem var, üç gelişim dönemi, enerji gelişimi.

İlki sizin üç ila beş yaşında olduğun dönem. Siz ilk kez o zaman şeylerin gerçekte farkına varırsınız ve başkalarıyla ilişki kurmak istersiniz. Siz başkalarında yansımanızı görmeye başlarsınız. Bu çok önemli. Başka bir şey de yedi ila sekiz yaşlarında olur. Arkadaşlarınız olmaya başlar. Siz dar aile çevresinden dışarı açılırsınız ve kendinizi başkalarıyla kıyaslamaya başlarsınız. Başka bir şey de 16 ila 21 yaşında meydana gelir ve bunlar genel rakamlar.

Yani temelde sizin kendinizi başkalarıyla karşılaştırdığınız üç zaman dilimi, başlıca üç zaman dilimi vardır ve o insan özü, "Ahhh, evlat, evet. Ben..." der. Şey, sen kendini genel olarak nasıl değerlendiriyorsun?

MARY SUE: Yani on gerçekten farklı anlamına mı geliyor?

ADAMUS: Gerçekten tuhaf.

MARY SUE: Ben pek tuhaf olmadım, ben farklı oldum.

ADAMUS: Gerçekten farklı, peki.

MARY SUE: Ben diğer insanlarIa aynı şeyleri hissetmedim. Ben çok duyarlı hissettim.

ADAMUS: Sen bunu ilk kez ne zaman fark ettin?

MARY SUE: Benim için bunun işareti dördüncü doğum günümdü.

ADAMUS: Dördüncü doğum gününün, peki. Üç ila beş yaş.

MARY SUE: Büyükannem gelecekti ve ben onun bana birlikte daha önce bir dükkanda gördüğümüz kelebek rozetini getireceğinden emindim ve o geldiğinde bana bir mendil getirdi. (kadın kıkırdar)

ADAMUS: Gerçekten mi??

MARY SUE: Evet.

ADAMUS: Büyükannen sana bir sümük bezi mi verdi? Demek istediğim... (kahkahalar) "Bir kelebeğim olabilirdi ama bunu aldım?" Vay be.

MARY SUE: Şey, ben bunun belki de sembolik bir şey olabileceğini düşündüm şeyde...

ADAMUS: Çok mu burnun aktı? Soğuk algınlığın mı vardı? Sinizütin mi vardı da büyükannen... daha da kötüsü, mendil kullanıldı mı? (izleyiciler "Iyy" der)

MARY SUE: Onu sakladığımdan eminim. (kıkırdar)

ADAMUS: Ah! Hala sende olduğunu mu söylüyorsun?

MARY SUE: Hayır.

ADAMUS: Ah, peki. Peki.

MARY SUE: Artık değil.

ADAMUS: Güzel. Yani sen o noktada fark ettin ki...

MARY SUE: Evet, küçük sığınağıma gittiğimi hatırlıyorum ve bilirsin işte...

ADAMUS: Merdivenlerin altına mı?

MARY SUE: Evet.

ADAMUS: Evet, evet.

MARY SUE: İlki bu.

ADAMUS: Evet, evet.

MARY SUE: Ve ben sadece, hayır, şeyler benim düşündüğüm gibi olmayacaktı ve bu bir farkındalık gibiydi.

ADAMUS: Evet. Büyükannen, evlat, sana o travmayı yaşattı. Peki daha sonra ne oldu? Hadi senin başka bir yaşına gidelim, ah, ben 15, 16 yaşlarında, o zaman aralığında sana olan bir şey görüyorum.

MARY SUE: Şey, lisenin sonlarına doğru olmalı?

ADAMUS: Evet, evet.

MARY SUE: Kennedy vurulmuştu.

ADAMUS: Ah, ah.

MARY SUE: Sanırım ben...

ADAMUS: Sen uyum sağlamaya çalışıyordun.

MARY SUE: Ah, ben kesinlikle uyum sağlamaya çalışıyordum.

ADAMUS: Bu senin için çok önemliydi. Ama sen bunun işe yaramadığını ilk kez ne zaman fark ettin?

MARY SUE: (kıkırdar) Sanırım muhtemelen, şey, o zamandır. Bunun bir anda olduğunu söyleyemem ama.

ADAMUS: Doğru, doğru. Hayır, hayır.

MARY SUE: Hayır.

ADAMUS: Sen çoğunlukla uyum sağlamaya çalıştın...

MARY SUE: Çoğunlukla ama ben...

ADAMUS: Bu ne zaman sona erdi.

MARY SUE: Halen devam ediyor.

ADAMUS: Peki. (kıkırdarlar)

ADAMUS: Buraya uyum sağladın mı?

MARY SUE: Bir nebze.

ADAMUS: Bir nebze, peki.

MARY SUE: Ama hayır ben iki insan haline geldim. Ben başkalarının etrafında bir insan oldum ama kendi kişisel hayatım da vardı.

ADAMUS: Mm hmm. Birden ona kadar ölçekte bunlar nerede yer alıyor?

MARY SUE: Ben hala en yüksekteyim.

ADAMUS: Ne kadar...

MARY SUE: Sekiz, dokuz, on. (kıkırdar)

ADAMUS: Evet. 9.99.

MARY SUE: (kıkırdar) Peki.

ADAMUS: Onun gibi bir şey. Evet, evet.

MARY SUE: Evet, buna katılıyorum.

ADAMUS: Ben sana uyum sağlamak, cici bir kız olmak için uğraşıp uğraşmadığını sorabilir miyim?

MARY SUE: Evet.

ADAMUS: Neden?

MARY SUE: Çünkü ben insanlarla dışarı çıkıp gülmekten keyif alıyorum.

ADAMUS: Şu andan itibaren insanlarla dışarı çıkmaktan ve onlara gülmekten keyif al. (kahkahalar)

MARY SUE: Ah, tamam. (kıkırdar)

ADAMUS: Hayır sadece merak. Bu bir çatışma.

MARY SUE: Evet.

ADAMUS: Senin enerjinde var. Ve sen hala dışarı çıkmaktan ve insanlarla olmaktan keyif alıyorsun, bu muhtemelen sen gerçekten kendin olduğunda, sadece farklı olduğunu habul ettiğinde daha çok böyle.

MARY SUE: Tamam.

ADAMUS: Tuhaf, garip, adına ne dersen de.

MARY SUE: (kıkırdar) Peki.

ADAMUS: Hayır. Hayır, sen bunun bir övgü olduğunu anlayacaksın. Evet.

MARY SUE: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Güzel. Teşekkür ederim.

MARY SUE: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Teşekkür ederim. Sıradaki. Birden ona kadar olan ölçekte.

LINDA: Peki.

ADAMUS: Sen ne kadar tuhafsın?

LINDA: Bu acemi o yüzden riskli.

ADAMUS: Tamam büyük bir risk. İşte başlıyoruz.

ŞAMBRA 1 (erkek): Ben bunu bekliyordum.

ADAMUS: Evet, evet! Ah, evet!

ŞAMBRA 1: Ayağa kalkmam gerekiyor mu? (birisi "Evet, kalkmalısın" der) Açık mı bu?

ADAMUS: Açık, evet.

ŞAMBRA 1: Doğru. Hey, seni görmek güzel.

ADAMUS: Teşekkür ederim. Teşekkür ederim. (Şambra 1 kıkırdar) Görülmek güzeldir.

ŞAMBRA 1: Soru nedir?

ADAMUS: Soru nedir?

ŞAMBRA 1: Görüyorum.

ADAMUS: Öncelikle burada evin birkaç tane kuralı var. Asla şunu deme... (bir izleyici, "Bilmiyorum" der) Peki, şimdi hepiniz tuvalete gidiyorsunuz!

ŞAMBRA 1: Bunu ben mi dedim? (Adamus kıkırdar) Bunu ben mi dedim?

ADAMUS: Hayır, hayır. Sen söylemedin. Ben sadece açıklama yapıyorum. Ben sadece bir değişiklik yapıp sempatik olmaya çalışıyorum. (Şambra 1 yüksek sesle kahkaha atar) Yani soru şöyle...

ŞAMBRA 1: Burayı seveceğimi biliyordum!

ADAMUS: Bizim daha sonra beyaz tahtaya ihtiyacımız olacak ama ben şimdilik bu tuhaf şeyi şuraya yazdım. Beyaz tahtayı size uygun bir zamanda buraya alabilir miyiz? Elektronik cihazlar. Bakın beyaz tahtamı aldım. (birisi, "Oley!" der ve birkaç kişi alkışlar)

Soru şu, birden ona kadar olan ölçekte kendini büyürken ne kadar tuhaf, farklı, olağandışı algıladın?

ŞAMBRA 1: Bu harika bir soru.

ADAMUS: Teşekkür ederim.

SHAUMBRA 1: Teşekkür ederim. Ben diyebilirim ki - ben beş yaşımdan öncesini pek hatırlamıyorum ama ben beş yaşındayken ziyaret edildiğimi hatırlıyorum.

ADAMUS: Peki. Kim tarafından?

ŞAMBRA 1: İsa Bilinci, St. Germain ve Cebrail meleği tarafından.

ADAMUS: Peki. Güzel. Güzel.

ŞAMBRA 1: Senin ahbapların.

ADAMUS: Evet, evet. Ahbap. Evet, evet. (Şambra 1 kıkırdar) Evet. Ve bunun sonucunda sen gerçekliğin, akıl sağlığın hakkında ne düşündün?

ŞAMBRA 1: Sonsuz olduğumu fark ettim.

ADAMUS: Beş yaşındayken?

ŞAMBRA 1: Evet.

ADAMUS: Peki. Sen nerede büyüdün?

ŞAMBRA 1: Bu ağır bir konu. Ben Birmingham'de İngiltere'de büyüdüm.

ADAMUS: Ah. Ben aksanından dolayı Alabamalı olduğunu varsaymıştım. (bazı kıkırdamalar) Yani sen büyürken uyum sağlamaya çalıştın ama...

ŞAMBRA 1: Ah, evet.

ADAMUS: … sen bunun işe yaramadığını oldukça erken fark ettin. Peki sen bu nedenle sınıf arkadaşların tarafından dışlandığını hissettin mi?

ŞAMBRA 1: Evet ben intihara teşebbüs ettim.

ADAMUS: Ah, öyle mi.

ŞAMBRA 1: Evet.

ADAMUS: Kaç yaşındaydın?

ŞAMBRA 1: Ben 14 yaşındaydım.

ADAMUS: Neden?

ŞAMBRA 1: Çünkü hım...

ADAMUS: Buna zorlandın mı?

ŞAMBRA 1: Evet. Ben İsa Bilinci ile özel bir ilişki geliştirdim.

ADAMUS: Evet.

ŞAMBRA 1: Ve...

ADAMUS: Bazı insanlar bunu duysa senin deli olduğunu söylerlerdi. Ben söylemezdim ama bazıları söyler.

ŞAMBRA 1: Evet, evet. Benimle alay ettiler.

ADAMUS: Evet. Sen sınıfa girip, bir öğretmenle konuşuyorsun, "Hey! Benim İsa Bilinci ile bir ilişkim var!"

ŞAMBRA 1: Hayır pek öyle değil.

ADAMUS: Biliyorum. Bildiğin gibi ben abartıyorum.

ŞAMBRA 1: Ama benim fark ettiğim şey benim bana anlatılandan daha büyük bir şey olduğum oldu. Ve çok daha fazlası vardı, bana anlatılanlardan veya benim hissettiklerimden çok daha fazlası. Hissettiklerim...

ADAMUS: Kulağa sanki ego ürünü gibi geliyor, "Ben daha büyüğüm..."

ŞAMBRA 1: Belki de. Belki de.

ADAMUS: “Ben bana anlatılandan daha büyüğüm."

ŞAMBRA 1: Belki de. Evet, belki de. Bilmiyorum ama evet, alay edildim.

KERRI: Ne dedin, bilmiyorum mu?

ŞAMBRA 1: Ah.

LINDA: Ahh! (bazı kahkahalar)

ADAMUS: Burada bazı kurallarımız var ve ben soruyorum: Onu kadınlar tuvaletine göndermeli miyiz... (izleyiciler hep bir ağızdan "Hayır!" derler) Bekle. Sana seçenekleri sunmama izin ver ve...

ŞAMBRA 1: Şey, benim aksanım var. Bu kesin işe yarar. (güler)

ADAMUS: Yoksa ara mı versin?

LINDA: Ara veriyor!

ADAMUS: … bugün pas mı geçelim? Onu tuvalete kim götürmek ister?

KERRI: Ben! (birisi "Hayır" der)

ADAMUS: Gitmen gerekmez.

ŞAMBRA 1: Çok teşekkür ederim.

ADAMUS: Evet. (birisi, "Bu bir deneyim" der)

ADAMUS: Bu bir deneyim, evet.

ŞAMBRA 1: Bu harika.

ADAMUS: Evet, evet.

ŞAMBRA 1: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Sen intihara teşebbüs ettiğini söyledin. O zamanlar senin için gerçekten, gerçekten, gerçekten zor geçti ve ben birkaç kez sana geldim.

ŞAMBRA 1: Evet. Ben 18 yaşında benim programımı kelimenin tam anlamıyla yeniden yazan İsa Bilinci tarafından ziyaret edildim.

ADAMUS: Evet.

ŞAMBRA 1: Ve ben tamamen farklı bir insan oldum.

ADAMUS: Hangi programı kast ediyorsun?

ŞAMBRA 1: Şey ben Hristiyan Kilisesi'nde Yeniden Doğuş Hareketi'ndeydim. Ama ben henüz hissetmeye ve duyumsamaya başlamıştım... (içini çeker) büyük Ben'imi. Söyleyebileceklerimin hepsi bu.

ADAMUS: Evet.

ŞAMBRA 1: O hayat çok daha ilginç ve insanlar bana anlatılandan çok daha güzeller.

ADAMUS: Evet. Neden intihar etmedin?

ŞAMBRA 1: Ben şimdi geriye baktığımda değişimi yaratacak olanların önce uçurumla yüz yüze gelmesi sonra hayata bağlanması gerektiğini düşünüyorum.

ADAMUS: Bunu lütfen bir kere daha söyler misin? Ve ben gerçekten de kameranın çok yakın almasını istiyorum.

ŞAMBRA 1: Peki. Bunu deneyeceğim ve hatırlayacağım. Ben değişimi yaratacak olanların önce uçurumla yüz yüze gelmesi sonra hayata bağlanması gerektiğini düşünüyorum.

LINDA: Mm. (birisi “Mükemmel” der)

ADAMUS: Teşekkür ederim. (izleyiciler alkışlarlar) Teşekkürler. Teşekkürler. Ve senin şimdi kadınlar tuvaletine gitmen gerekmiyor ve...

ŞAMRA 1: Peki!

ADAMUS: … Linda sana bedavaya bir atkı verecektir...

ŞAMBRA 1: Bende zaten var!

ADAMUS: Ah, bedava atkın var.

ŞAMBRA 1: Bana verdi bile.

ADAMUS: Evet ama bir tane daha alacaksın.

ŞAMBRA 1: Ah, harika!

ADAMUS: Lanet olsun al! O sana gelir.

ŞAMBRA 1: Ben bolluk seviyorum. Bu harika!

ADAMUS: Linda, ona başka bir atkı daha getirir misin?

LINDA: Zevkle.

ADAMUS: Evet. Bu iyiydi ve ben her birinizin - teşekkür ederim - her birinizin senin karşı karşıya kaldığın meydan okumayı hissettiğini düşünüyorum çünkü belki intihar noktasına kadar olmasa da siz de bunları yaşadınız. Ama ben burada oturanlar ve internetten izleyenlerin doksan, ah, yüzde doksan-iki-buçuğunun intiharı düşündüğünü söyleyebilirim. Çılgınca bir şey olarak değil ama, "O kadar bıktım ki artık katlanamıyorum." şeklinde. Bu Şambra'nın kitabında gelecek nesiller için değil ama sizin her biriniz ve hepiniz için yazıyor. Ben bunu hissediyorum ve başkaları da bunu hissedebilir ve teşekkürler. Ve bugün, bunların hepsi bugün değişecek. Siz bu nedenle buradasınız. Teşekkür ederim. Evet.

ŞAMBRA 1: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Eğlenceli, sen Alabamalılara benzemiyorsun. (kahkahalar) Yani birden ona kadar ölçekte senin tuhaflığın üst sınırı aşıyor. (kıkırdamalar artar)

ŞAMBRA 1: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Evet, evet. Peki, birkaç tane daha.

LINDA: Peki.

ADAMUS: Büyümek, birden ona kadar ölçek, tuhaflık.

KATHLEEN: İşte başlıyoruz. (duraklar) Kaç yaşındayız?

ADAMUS: Bütün yaşları kombinle, üç yaşından dört yaşına kadar, yedi yaşından sekiz yaşına kadar, on altı yaşından yirmi bir yaşına kadar. Öncelikle ailenle olan durum, ilk farkındalık şu mu, "O benim ailem değil." Sekiz yaşından dokuz yaşına kadar arkadaşlarınlasın, "Ah, ben onlar gibi değilim." On altı yaşından yirmi bire, "Ben asla bu dünyaya uyum sağlayamayacağım." Temelde bu kadar basit. O halde hepsini kombine et, en neredesin?

KATHLEEN: Birden ona kadar ölçekte mi?

ADAMUS: Evet.

KATHLEEN: Ben onun dışındayım.

ADAMUS: Bana bir sayı söyle.

KATHLEEN: Dokuz.

ADAMUS: Dokuz. Ben ondan daha fazla verirdim. (Adamus kıkırdar) Hayır, tuhafsın diye değil; kendi algın bakımından. Sen özellikle de aile meselelerinde, ailene uyum sağlamaya çalışıyorsun. Evet. Ve...

KATHLEEN: Ben soytarıya döndüm.

ADAMUS: Evet.

KATHLEEN: Mm hmm.

ADAMUS: Ama sen aynı zamanda enerjini hareket ettirmeye devam ediyordun.

KATHLEEN: Mm hmm.

ADAMUS: Sen ortaya çıkan anormalliği gerçekten de örtmeye çalışıyordun.

KATHLEEN: Gerçekten öyle.

ADAMUS: Evet. Ve sen o süre boyunca hep şunu biliyordun, "Bu sadece... ben buraya uyumlu değilim." Sen ne zaman uyum sağlaman gerektiğini hissettin? Büyük atılım ne zaman oldu - "Ben uyum sağlayacağım. Ben hayata atılacağım ve normal olmaya çalışacağım."?

KATHLEEN: Çok sonra.

ADAMUS: Ne kadar sonra?

KATHLEEN: Yetişkin olunca.

ADAMUS: Yirmi beş? Otuz?

KATHLEEN: O yaşlardan bile sonra.

ADAMUS: Peki. Ne zaman çocukların oldu?

KATHLEEN: Yirmi dört yaşında.

ADAMUS: Sen bunun bir dönüm noktası olduğunu düşündün mü?

KATHLEEN: Evet. Evet.

ADAMUS: “Ben her şeye uyum sağlasam iyi olur çünkü ben artık anneyim."

KATHLEEN: Evet.

ADAMUS: Bu yardımcı oldu mu?

KATHLEEN: Evet. Ben o şekilde bağlantı kurabildim ve kalbimi açabildim ve bazı şeyleri iyileştirdim.

ADAMUS: Evet ve normal olmaya çalıştın, anne olmaya çalıştın.

KATHLEEN: Evet.

ADAMUS: Sen geleneksel anlamda iyi bir anne olmadığını ne zaman fark ettin? Biliyorsun sen kenar mahalle annelerine uyum sağlamadın.

KATHLEEN: Şey ben okul aile birliği başkanlığını denedim...

ADAMUS: Evet, şey bu iyi bir tane. (bazı kahkahalar) Bu çok güzel bir şey olmalı.

KATHLEEN: Ve futbol annesi olmak eğlenceliydi.

ADAMUS: Evet.

KATHLEEN: Ve ben 31 yaşımda perakendeciliğe başladım ve kendi ayaklarım üzerinde durdum.

ADAMUS: Evet.

KATHLEEN: Hemen ardından Kırmızı Çember'i buldum ve genişledim.

ADAMUS: O halde birden ona kadar ölçekte, sen kendini hissettin, sen gerçekte anneliğin ilk zamanları hariç hiç uyum sağlamadın, bilirsin işte sen dikkatini olduğu gibi yaptığın şeye vermiştin. Benim sana burada söyleyebileceğim şey, sen hala uyum sağlamaya çalışıyorsun ve bu sadece toplum içinde böyle değil bazen Şambra ile bile öyle.

KATHLEEN: (duraklar) O benim eşiğim.

ADAMUS: Evet Şambra değil mi?

KATHLEEN: Evet.

ADAMUS: Evet ve buraya uyum sağlamak diye bir şey yok.

KATHLEEN: Hayır yok.

ADAMUS: Yok. Yok.

KATHLEEN: Kendin olmak var.

ADAMUS: Kesinlikle.

KATHLEEN: Ve kendini sevmek.

ADAMUS: Ve bazıları aslında buraya uyum sağlamaya geliyorlar. Onlar, "Peki, bu aile, bunun kanıtı olarak atıkılar ve ben uyum sağlamaya çalışacağım." diye düşünüyorlar. Ne kadar tuhaf gelse de aslında kendin olmanın dışında burada diğerlerine uyum sağlamak diye bir şey yok. (kahkahalar) Hayır ama burası tuhaflık için güvenli bir alan. Neden olmasın? Güzel.

KATHLEEN: Salıverdiğinde değişiyor bunlar.

ADAMUS: Öyle.

KATHLEEN: Öyle.

ADAMUS: Bu ilginç.

KATHLEEN: Evet.

ADAMUS: Güzel. Teşekkür ederim.

KATHLEEN: Teşekkür ederim.

ADAMUS: İki tane daha lütfen.

LINDA: Peki. Bir bakayım.

ADAMUS: İki tane daha. Mikrofon kime gidiyor? Ah! Tuhaflık. Senin adın böyle değil. (kahkahalar)

PAULA: Sorun değil. Tuhaf olmak benim için sorun değil.

ADAMUS: Sen o şekilde eğlendin aslında.

PAULA: Eğlendim.

ADAMUS: Evet. Sen bunu insanların yüzüne vurmak için kullandın. Evet.

PAULA: Evet. Ben Mormonlara (Hristiyanlığın bir kolu) bağlı bir ailede büyüdüm ve onun dışındaydım. Ben havayı görebiliyordum. Ben herkesten farklı olduğumu biliyordum. Ben etrafta uçuyordum. Ben onlarla uyum sağlamadım.

ADAMUS: Bahse girerim, bu, yaşlıların üstesinden gelmiştir. (kadın kıkırdar)

PAULA: Gelmedi!

ADAMUS: Eminim! Eminim! Bunu ne kadar gizlemek zorunda kaldın?

PAULA: (duraklar) Ben bunu gizlemem gerektiğini yaşım ilerlediğinde anladım çünkü bu aileden çok arkadaşlarla bir durum haline geldi.

ADAMUS: Doğru.

PAULA: Ben 17, 18 yaşına gelince tamamen isyan ettim ve onun dışına çıktım.

ADAMUS: Ah. Evet. Güzel. Ve şimdi yıllar sonra başkalarıyla kıyaslarsan kendini ne kadar tuhaf buluyorsun?

PAULA: Başkalarından daha tuhaf olmam umrumda değil benim. Ben onların yanındayken bundan rahatsız olmuyorum. Ben tuhaflığı gözlemliyorum ve bu onların hoşuna gitmiyorsa sorun yok.

ADAMUS: Evet. Güzel, güzel. Hiç şeye geri dönmek istedin mi... (kadın kafasını sallar ve "hayır" der)

PAULA: Hayır.

ADAMUS: Bağlılık, bilirsin işte... onun hoş bir yapısı var. Çok fazla düşünmek zorunda kalmazsın.

PAULA: Hayır, hiç.

ADAMUS: Sen halletmiştin.

PAULA: Umarım hiç düşünmemişsindir.

ADAMUS: Ah, evet, kesin. (kadın kıkırdar) Ne kadar az o kadar iyi çünkü başka birisi de şöyle diyor, "İşte kurallar, onlara uy." ve sonra bu şu hale geldi, "Kurallara ne kadar uyuyorsun?"

PAULA: Kesinlikle.

ADAMUS: Kızına sorabilir miyim, o senin tuhaf olduğunu düşünüyor mu? Evet, evet! (bazı kahkahalar) Suratı. Suratı her şeyi söylüyor.

THERESA: O tuhaf.

ADAMUS: Tuhaf bir annen olması senin hoşuna gidiyor mu yoksa normal bir anneyi mi tercih ederdin?

THERESA: Ah, ben normal bir anneyle pek yapamazdım.

ADAMUS: Muhtemelen yapamazdın.

THERESA: Hayır.

ADAMUS: Hayır, hayır, hayır. Evet.

THERESA: Hayır.

ADAMUS: Evet çünkü siz bir elmanın iki yarısı gibisiniz. (bazı kıkırdamalar) Hayır, iyi tuhaflık! (gülerler) Güzel. Hayır, tuhaflık.

THERESA: Ben tuhaf olduğumu düşünmüyorum! (kahkahalar artar)

ADAMUS: Hayır, diğerleriyle kıyaslayınca tuhaf anlamında bilirsin işte toplum, Mormonlar. Biliyorsun sen Mormonlara kıyasla tuhafsın.

THERESA: Sanırım ben herkesin tuhaf olduğunu ve kendimin normal olduğunu düşünüyordum.

ADAMUS: Bu hoşuma gitti. (bazı kıkırdamalar) Sen mikrofonu uzak tuttun bunu tekrarlar mısın lütfen?

THERESA: Pardon, evet. Ben herkesin tuhaf olduğunu ama kendimin normal olduğunu düşünüyordum.

ADAMUS: Güzel. Peki onlarda ne tuhaflık vardı?

THERESA: Hım. Şey, ben büyürken olduğum kişiden memnundum ve birçok insan öyle değildi.

ADAMUS: Evet.

THERESA: Ve ben bunun tuhaf olduğunu düşünüyordum ama...

ADAMUS: Sen de büyürken Mormon muydun?

THERESA: Pek değil.

ADAMUS: Ah, peki.

THERESA: Benimle yaşıt amcalarım vardı ve onlar bana abilik yapıyor gibiydiler.

ADAMUS: Evet.

THERESA: Ve ben onlarla kiliseye gittim ama ben çok geçmeden bunun bana göre olmadığını anladım.

ADAMUS: Sana göre değildi.

THERESA: Evet.

ADAMUS: Güzel.

THERESA: Hiç değil.

ADAMUS: Ama sen yaşamının büyük bölümünde - toparlamaya çalışıyorum - başkalarından farklıydın ama o şekilde de mutluydun.

THERESA: Evet ben tamamen memnundum.

ADAMUS: Güzel.

THERESA: Evet.

ADAMUS: Güzel. Bir tane daha. Teşekkür ederim. Teşekkür ederim. Bir tane daha. Tuhaflık düzeyi.

LINDA: Bakalım. Hm. Hm, hm, hm. Muhtemelen...

ADAMUS: Bazılarınız benim bu soru ile nereye ulaşmaya çalıştığımı soruyor.

ADAMUS: Evet, tuhaflık düzeyi. Merhaba.

ŞAMBRA 2 (kadın): Merhaba. Erken çocukluk dönemlerimde diyeceğim, sekiz veya dokuz yaşındayken.

ADAMUS: Evet.

ŞAMBRA 2: Ve gençlik yıllarımda, sonra dört, beş yaşlarında.

ADAMUS: Dört, beş.

ŞAMBRA 2: Veya daha küçükken.

ADAMUS: Yani sen...

ŞAMBRA 2: Uyum sağlamaya çalıştım.

ADAMUS: Uyum sağlamayı öğrendin. Peki.

ŞAMBRA 2: Ve sonra gençlik yıllarımda diyebilirim, evet. 20 yaşından, dokuz yaşından sonra.

ADAMUS: Dokuz, peki.

ŞAMBRA 2: Evet, ben sadece pek bir şey yapmadığımı fark ettim.

ADAMUS: Şu anda kaç yaşındasın?

ŞAMBRA 2: Kırk dört.

ADAMUS: Ah, çok eğlenceli, sen 20 gösteriyorsun. Evet. Evet. (kadın kıkırdar) Ve ben abartmıyorum. (kıkırdarlar)

ŞAMBRA 2: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Çok genç. Peki sen başkalarıyla kıyasladığında hangi tuhaflık düzeyindesin?

ŞAMBRA 2: Sanırım dokuz.

ADAMUS: Peki.

ŞAMBRA 2: Evet, oldukça çok.

ADAMUS: Güzel. Peki. Güzel. Teşekkür ederim.

Toplumdan Egemenliğe

Ben bugün bu soruyu yönelttim çünkü hepiniz muhtemelen, ah, tuhaflık düzeyinde dokuz buçuk ve onun üstünde yer alıyorsunuz ve siz bunu kabul etmeyi öğrendiniz gibi. Gibi. Ben sizin çoğunuzun, aman Tanrım, son beş, altı yılda bu nedenle gerçekten çok çektiğini biliyorum - "Bana ne oluyor?" - ve sizin kitle bilincine uymanız için muazzam bir baştan çıkarma, yer çekimi var. Kimse tamamen dışarıda olmaktan hoşlanmaz.

Biliyorsunuz Abraham Maslow bazı derslerinde bu konudan bahsetmiştir. Herkes kabul edildiğini hissetmek ve topluma uymak ister. Bu geleneksel psikoloji dengesi için çok önemlidir. Bu olmazsa, toplum ile bir bağlantı olmazsa, kendini başkaları aracılığıyla görmezsen çok güçlü bir zihinsel durgunluk hissi yaratılır - "Ben nasıl uyum sağlarım? Ben uyumlu muyum? Ben topluma veya bir gruba veya kiliseye veya herhangi bir şeye uyum sağlayacak durumda mıyım? Siz bunu birinin elinden alırsanız o biraz delirir ve bunun nedeni o yerçekimidir, o baştan çıkarmadır. Bu sizi biraz içeride tutuyor. O olmadan, bir şeye ait olma hissi olmadan zihin çok dengesiz olur. Neredeyse hepinizin son altı yılda o hissi yaşadığınızı söyleyebilirim - bu sizin kim olduğunuza bağlı - ama siz aniden şunu fark ettiniz, "Ben uyum sağlayamıyorum. Muhtemelen hiçbir zaman da sağlayamayacağım." Artık uyum sağlama çabası ya da uyum sağlama umudu yoktur. Artık uyum sağlamaya çalışmak yoktur. Bu insan zihninde onu dengeden çıkaran bir şeyleri tetikler çünkü siz artık kitle bilincine hapsolmamışsınız veya hipnoz altında değilsinizdir.

Zihin kitle bilincine son derece demirlenmiştir. Siz o çapayı çıkardığınızda, siz o bağlantı noktasını uzaklaştırdığınızda zihin biraz kaçık olur. Hepiniz bunu deneyimlediniz ve siz geceleri uyanıp, "Benim neyim var? Ben neden bu kadar ayrışmış hissediyorum? Ben nerede yanlış yapıyorum?" dediniz - siz gecenin ikisinde zihinsel ayinler yaşadınız. Hiç yanlış yapmadınız. Siz basitçe o baştan çıkaran yerçekimini serbest bırakıyorsunuz ve zihin bunun üstesinden nasıl geleceğini bilmiyor. O, ne olduğu önemli değil çağlardır gerek aile, gerek bir organizasyon, gerek arkadaşlar için programlandı. Biliyorsunuz bazı toplumlar şimdi iş yerindeki insanlar üzerine kurulu çünkü sürekli olarak zihinsel bir karşılaştırma var, "Ben ofis ortamına veya herhangi bir sosyal ortama nasıl uyum sağlayacağım?" Siz bunu salıvermeye başladınız ve zihin deliriyor. Gerçekten deliriyor. Sonra siz şunun gibi şeylerle yüz yüze geliyorsunuz, "Kalmak istiyor muyum?" Siz, "Bende yanlış olan ne var?" gibi şeylerle karşı karşıya kalıyorsunuz.

Sonra zihin çok komik bir oyun oynuyor. O alanı şüpheyle, kendinden şüpheyle dolduruyor. "Yanlış olan bir şey var. Benim normale dönmem gerek. Bende yanlış bir şey var." Ve siz bunu hissediyorsunuz, bedeninizde bile, "Ben o kadar koptum ki" ve" Ah, yanlış olan ne?" ve "Adamus bunun uyanışın bir parçası olduğunu söylüyor ama hayır ben sanki delirecekmiş gibi hissediyorum." Bu başkalarına karşı sürekli nasıl göründüğünü bilmek için herhangi tipte bir toplulukla bağlantı kurmak, ilişki kurmak isteyen, zihindir.

Zihnin çalışma şekli, hepsi ilginç, hepsi büyüleyici ve zihnin programlanması kısmında ben Atlantis'i suçlayacağım. Daha önce böyle bir şey yoktu. Sizin bir topluluğa ihtiyacınız olduğu zihnin en derinine kadar programlandı, hipnotize edildi.

Hatırlayın, Atlantis çok toplum merkezliydi. O tıpkı büyük bir kibuts (İsrail'deki kollektif bir çiftlik) gibiydi ve orada bireysellik çok azdı. İnsanlar hala o eski başlangıç noktasına dönmek istiyor, "Hadi kendimizi bir adada veya çiftlikte veya her neyse orada tecrit edelim. Hadi kökenimize dönelim." Geri dönmek yok. Teknolojide olduğu gib geri dönüş yok. Eski tip topluluk da da aynısı söz konusu.

Şimdi olan şey egemenliğe gitmek. Biz eski bir olma kavramına geri dönmeyeceğiz. Ama zihin bunu umutsuzca istiyor çünkü o bu şekilde programlandı. O, bunun için programlandı ve kendini başkalarında görüyor, başkaları üzerinden ölçüyor - onların size karşı tepkisi, o gruba ne kadar iyi uyum sağladığınız, o grupta ne kadar iyi varolduğunuz.

Zamanınızın İlerisinde

Burada çok ilginç şeyler var benim sevgili dostlarım çünkü siz asla o şekilde uyum sağlamak için burada olmadınız. Siz nasıl insan olunduğunu öğrendiniz. Siz onun oluşmasına yardım ettiniz. Siz insan rolünü oynamayı öğrendiniz ama siz çizginin bir yerinde, "Yeter." dediniz. Bu sözcüğü seviyorum, "Yeter." Bu basitçe, "Onunla işim bitti." demek. Siz, "Yeter." dediniz ve siz temel olarak özellikle bu yaşamınızda zamanınızın çok ilerisindesiniz.

Siz zamanınızın ilerisindesiniz ve bunu not edin. Siz zamanınızın ilerisinde geldiniz ama siz aynı anda zamanınızın dışına çıkıyorsunuz. Çok ilginç bir harmanlama oluyor. Siz zamanınızın çok ilerisindesiniz o nedenle asla uyum sağlayamayacaksınız. Ve siz bunu, buraya bir şey getirdiğinizi bir kez kabul edin - bu yönde bakalım - siz buraya onlara bir hediye getirmeye geldiniz. Siz buraya tabii ki bütünleşmenizle kendinize bir hediye vermek için geldiniz ama onlara da bir hediye getirdiniz ve o nedenle zamanın ilerisinde geldiniz.

Siz uyum sağlamıyorsunuz. Bu sizi farklı hissettiriyor. Siz bu nedenden dolayı hayatınızda kendinizi gerçekten küçümsediniz - sadece benim bahsettiğim üç dönemde değil ama bütün yaşamınızda - ve bu sizi incinmeye meyletti. Siz kendinizden şüphe etmeye meylettiniz, "Ben ne yapıyorum? Ben deliriyor muyum? Nasıl oluyor da ben uyum sağlamıyorum? Bende kişilik bozukluğu olmalı çünkü ben uyum sağlayamıyorum." Lütfen bir anlığına durun ve zamanınızın ilerisinde geldiğinizi fark edin.

Biliyordunuz. Siz bu yaşama doğmadan önce bunu biliyordunuz ama sonra unuttunuz. Siz ilk beş yıl bunu biliyordunuz ama sonra siz üç ya da dört yaşınıza bastığınızda size, sizin konuştuğunuz varlıkların var olmadıkları söylendi. Siz sadece uyduruyordunuz. Siz sonrasında yaşamınızı sürdürürken çok daha fazlası olduğunu hissettiniz ama hayatın kendisi size, "Hayır, gerçekten yok. Hepsi bu kadar. Bir işin olur. Bir ailen olur. Ölürsün." Siz başka bir şeyler olmalı diye hissettiğinizde insanlar, "Bunu diyen sadece senin deli zihnin. Sen elindekilerle mutlu olamıyorsun. Sen bizim gibi uyum sağlayıp sirk gösterisi yapmıyorsun, ekmek kazanmıyorsun." Final karşılaşması - o yarın. (bazı kıkırdamalar)

Siz kendinize karşı gerçekten sert oldunuz ve ben bunun hemen şimdi değişmesini istiyorum ve ben sizin benim sözlerimi duymanızı değil bunu kendi içinizde hissetmenizi istiyorum çünkü sizin zamanınızın ilerisinde geldiğinize dair o biliş hala orada. Ve ben aranızdan bir çoğunuzun, "Ah, ben zamanımın ilerisinde geliyorum. Asla bana ulaşamayacaklar." dediğini hatırlıyorum. (bazı kıkırdamalar) Evet. Bilirsiniz işte, "Ben yeterince zorlanacağım. Bende bu metanet ve güç var."

Sizlerle ilgili bir başka ilginç şey, siz daha gençken başkalarından fazlasına sahip olduğunuzu biliyordunuz. Mutlaka zeka veya para anlamında değil, mutlaka kişilik veya spor yeteneği anlamında değil ama siz diğerlerinden daha çok alabileceğinizi biliyordunuz. Siz hayatın kendisi tarafından ve başka insanlar tarafından hırpalanabileceğinizi ve yeniden ayağa kalkabileceğinizi biliyordunuz. Siz bunu biliyordunuz. Siz buraya özel bir şeyle geldiğinizi biliyordunuz ama siz de hayatın eziyetini çektiniz. Sizin o zamanlar bu yaşama doğduğunuzda bilmediğiniz şey, kitle bilincinin yoğunluğu bakımından bu yaşamın daha zor olacağıydı.

Siz buraya gelip, "Ne olursa olsun ben bunu unutacağım. Bunun benim canımı sıkmasına izin vermeyeceğim. Bunun beni alt etmesine izin vermeyeceğim. Bunun beni intihar düşüncelerine sürüklemesine izin vermeyeceğim." dediniz. Yani siz daha fazlasına sahip olduğunuzu düşünerek geldiniz ama yaptığınız şey bunu kitle bilincinin bu kadar yoğun olmadığı diğer yaşamlarla karşılaştırmaktı. Geçmiş yaşamlar birçok yönden daha - nasıl denir - arkaikti ama yoğunluk şimdiki kadar fazla değildi. Siz bunu önceden göremediniz o nedenle darbeler aldınız. Devrildiniz. Sizin ayağınızın altındaki halı kaydı. Siz, "Lanet olası neler oluyor?" diye sordunuz.

Hadi bir anlığına lütfen kendinizi, benim sözlerimi değil, kendinizi hissedin çünkü bu sizin hepinizin içinde mevcut. Siz zamanınızın ilerisinde geldiğinizi hissedin.

Siz kendi sırtınızı sıvazlıyorsunuz diye değil ve ben neredeyse sizin hepinizin "Şey, bu bana iyi geliyor." demediğini biliyorum. Hiç değil. Bu sadece siz zamanınızın ilerisinde geldiniz demektir. Çılgınlık bu. Birden ona kadar olan ölçekte on ama sizin heyecanda sevdiğiniz bir şey vardı.

Siz zamanınızın ilerisinde buraya geldiniz ve şimdi her şeyi gerçekten daha karışık yapan şey sizin zamanın dışına çıkmanız. Evet. Siz herkesten önce bu realiteye bir bilinç getirmek için geldiniz, bir ışık, adına ne derseniz deyin. Sizler sizin burada yaptıklarınızın tüm dünyadaki diğer Yeni Çağ (New Age) gruplarında yapılmadığını fark ediyor musunuz? Bu küçük bir grup, çok küçük bir grup ve bizim yaptığımız şeyler diğer gruplarda yapılmıyor. Bunlar dünyadaki tapınaklarda ya da manastırlarda yapılmıyor. Bunlar dünyadaki o bazı metafizik, Yeni Çağ, spiritüel inziva gruplarında yapılmıyor. Onlar zaman zaman buna dokunuyorlar ve yeniden, ben bunun daha iyi ya da daha kötü olduğunu söylemiyorum. Ben bazen sizin bunu yaptığınız için çılgın olduğunuzu düşünüyorum ama işte buradayız. Bunları sadece sizin zamanınızın çok ilerisinde geldiğinizi belirtmek için söylüyorum.

Siz sadece - hadi sadece bir anlığına bunu hissedelim.

(duraklama)

Ve bizim atacağımız bir sonraki adım zamandan çıkmak olacak. Siz bunu düşündüğünüzde kafanız gerçekten karmakarışık oluyor, o zaman ne yapıyoruz? Biz sadece izin veriyoruz. Zamanın ilerisinde gelmek ve sonra da zamanın dışına çıkmak.

Ben şimdi içinde bulunduğumuz ve benim sevgililer günü ayı diye adlandırdığım ayın mesaj için çok net, çok cesur bir bildiride bulunacağım, siz zamanın - ve uzayın çünkü ikisi de tamamıyla aynı şey - dışına çıkmayı deneyimleyen ilk insan grubu olacaksınız. Bunu yapacak olan ilk insan grubu. Bazı bireyler bunu gerçekleştirdi. Bazıları bunu yapınca delirdi ve biz paramparça olan kişiyi bir yeniden bir araya getirene kadar çok zorlandık. Biz bunu çok güvenli bir enerjide yapacağız. Biz bunu birlikte yapacağız. Yani biz birlikte Kumbaya yapmayacağız ama bunu eş zamanlı yapanlar olacak ve biz bunu büyük kısmıyla yeniden revize olmuş ve azalmış Kırmızı Konsey'in rehberliğinde yapacağız. Ben bunları, bunlar bizim atacağımız bir sonraki adım olduğu için söylüyorum.

O halde hadi birlikte güzel, derin bir nefes alalım. Siz buraya zamanınızın ilerisinde geldiniz ama ben size şimdi bizim zamanın ötesine geçeceğimizi söyleyeceğim. Onun için şeylerin gerçekten tuhaf hale, farklı hale gelmesine alışın. Ve siz Maslow'un yeteneklerini baz alırsanız, siz, "Ah, ben dengem konusunda olduğumu görmek için Şambra da dahil başkalarına bakmaya devam edeceğim." diyorsanız hepsini unutun. Öyle bir şey yok. Siz o topluluğa bağlı olma duyusunu, toplumsal kimliği içiniz rahat bir şekilde salıverin. Bu çok tuhaf hissettirecek - hepiniz bununla başa çıktığınız için bunu biliyorsunuz ama o eski bağlantının olmaması sizi daha da tuhaf hissettirecek. Bu gerçekten de zihindeki bir hipnozdan, uzun zaman önce yerleştirilmiş bir implanttan çıkmak, gölgeden yürüyüp çıkmak gibi bir şey çünkü buna şimdi yer yok.

Nikola Tesla

Zamanın ötesinden konuşmuşken, başka ilginç insanlar da oldu. Çoğunuz Nikola Tesla'yı tanıyorsunuz. O kesinlikle zamanının ilerisindeydi, zamanın ötesinde, o muhtemelen zamanının 100 yıl ilerisindeydi. O, sizin gibi enerjiyle çalışan birisiydi. O elektrik anlamında enerji ile çalışıyordu ama o bunun çok ilerisine geçti. Ve Tesla başlangıçta uyum sağlamaya çalıştı ve çok geçmeden sağlamadığını fark etti.

Ah, o bundan çekti. İnsanlar onun fikirlerini, hatta patentlerini çaldılar. Thomas Edison bile iki kez büyük miktarlarda parasına konarak onu kazıkladı ve ona "Ah, şey sen Amerikan ödülünü almayacaksın. Bu bir şakaydı. Senin alacağın bonus bir şakaydı. Biz bunu gerçek anlamda söylemedik." dedi. Ama o ısrarla devam etti. O, işini yapmayı sürdürdü. Çok sayıda öğrenimli insan, akademisyen ve bilim insanı onun esasen deli olduğunu söylediler. Ama biz bugün Nikola Tesla'nın aslında öyle olmadığını biliyoruz. O biliyordu.

Siz onun o kadar zekiyken sadece karnını doyurmak için New York sokaklarında kürekle toprakları ve betonları ve at boklarını temzilediğini düşünebiliyor musunuz? İşte, o, gerçek fiziği - mevcut fiziği değil ama gerçek fiziği - anlayanlar anlamında en zeki varlıklardan birisiydi - kimse onu dinlemedi. O meteliksiz kaldı. Uzun dönemler parasız gezdi çünkü onlar aynı zamanda ondan yararlanıyorlar veya onu ücretle çalıştırıyorlardı. O fazlaca tuhaftı. O uyum sağlamadı. Onlar onu o organizasyonlarda istemediler.

O kadar zekiydi ki mevcut fiziğin halen üzerinde çalıştığı çok temel bir prensibi anladı: enerji bedavadır. O havadadır, kelminein tam anlamıyla, o, havadadır. İşin eğlenceli kısmı bu çok açıktı ve Tesla'ya da açıktı. O anladı. O saydam olan havadan enerjinin özünü çeken küçük bir aparat geliştirdi, çok ucuz bir aparat. Çok az masraflı ya da masrafsız bir şey. O zamanının çok ilerisindeydi ama dünya aslında buna hazır değil ve belki de bedava enerji için hala hazır değildir. İnsanlar tamamen bedava enerjiyle ne yaparlar? Biliyorsunuz her ne kadar kulağa güzel gelse de herkeste bedava enerji olsaydı, bunu hayal edin, şey - aniden istedikleri kadar bedava enerjiye sahip olan - tanıdığınız belli insanları hayal edin. Onlar bunu bilinçle mi ele alırlardı? Ah, o bilinç faktörüne geldik yine.

Tesla zekiydi. O bir şey fark etti, bu konudan başkalarına bahsetti ve onlar onun tamamıyla kafayı sıyırmış olduğunu düşündüler ve o dedi ki, "İşte o şey. Bizim etrafımızda her yerde enerji var ama bir parçası, o enerjinin bir parçası nötr halde. O nedenle onu göremiyoruz. O nedenle onu elektrik ya da diğer güç dinamikleriyle etkinleştirmeyi bilmiyorsunuz. Ama o orada." Onlar ona güldüler ve dediler ki, "Madem orada o zaman onun senin için hizmet etmesini nasıl sağlıyorsun?" Tesla, "Sadece hayal edersin. Her yerde bulunan bu enerjiyi alırsın ve o nötr halde olduğu için - o bu kelimeleri kullandı - sadece hayal edersin." ve onlar onun deli olduğunu düşündüler. Biz biraz daha farklı bir terminoloji kullanıyoruz. Biz nötr durumdaki enerjiyi bilinçle, farkındalıkla etkinleştiriyoruz ama bu hemen hemen aynı şey. Ve bu bunun için çok fantastik mekaniklere ya da aparatlara gerek yok. Gerek yok.

Yani Tesla ile alay ettiler. O, New York'ta tek başına kaldığı eski püskü bir otelde fakir bir adam olarak öldü. O meteliksiz öldü. O, enerjinin evrimine muhtemelen diğer varlıklardan daha çok katkı sağladı. O çoklu boyutları anladı. Maalesef notlarının çoğu kayboldu, büyük bir kısmını da kendisi yok etti. Biliyorsunuz işte, her şeyi yazıyorsunuz ve size deli olduğunuz söyleniyor siz de kanıtları ortadan kaldırmış oluyorsunuz. O birçoğunu yaktı ve birçoğu da zamanında Avrupa üzerinden sizin Doğu Bloku diye adlandırdığınız yere götürüldü ve saklandı. Saklandı.

İlginç olan şey şu ki bu notları alanlar - şey notlar gönderilmişti - ama notları okuyanlar onun bedava enerjiden bahsettiği yerlerden hiçbir şey anlamadılar. Onu çılgın bir tip olarak düşündüler. Bugün onun enerjileri, onun anıları, onun bilinci yaşama döndü. Tesla Motorları, Tesla bataryaları var. Bunların hepsi zamanının ilerisinde olan bu ilginç varlığı onurlandırmak için.

Siz zamanınızın muhtemelen 30, belki 40 yıl ilerisindesiniz ama zaman o zamana göre daha hızlı hareket ediyor. Olaylar daha hızlı meydana geliyor. Siz zamanınızın ilerisindesiniz. Ben sizlerin bilincin Teslaları olduğunuzu söyleyeceğim ve ben bunu Ben'imin en derin yerinden söylüyorum. Bilincin Teslaları. Sizin bilinçle çalışma şeklinizle diğer insanlar alay edecekler ve sizi küçümseyecekler. Onlar bunu zaten yaptılar. Onlar sizinle eğlenecekler ve "Kanıtla. Kanıtla." diyeceklerdir. Ama siz kanıtlayamazsınız. Mesele bu. Siz onu ancak yaşayabilirsiniz ve kanıt da budur.

Bu bizim çözmeye çalıştığımız bir matematik denklemi değil. Bu normal insan fiziğindeki gibi bir fizik problemi değil. Bu çok farklı bir şey. Ve siz bu yaşama geldiniz ve uyum sağlamaya çalışıyorsunuz ve bu olmuyor. Ve siz bunun son kalıntılarını - ben buna Altantis'in bir topluluğa, ailenize dahil olma hipnozu diyeceğim - sürdürmeye çalışıyorsunuz çünkü eğer siz oralarda takılabilirseniz, onlar hala sizin telefonlarınızı kabul ederlerse veya e-postalarınızı açarlarsa zihin her şey yolunda diye düşünecektir. Ama siz bunun ilerisine geçtiniz.

Bilincin Teslaları. Ve ben bugünkü toplantıdan önce Nikola'ya, "Bunu kullanabilir miyim?" diye sordum ve o coşku dolu oldu. O, bu şekilde hatırlanacağı için ve siz bunu gururla taşıyacağınız için ve içinize alacağınız için sevinç doldu. Bu, pohpohlama değil. Bu, pohpohlama değil çünkü ben sizin buralara gelene kadar nelerden geçtiğinizi biliyorum. Ben buraya ulaşmak için sizin lanet olası ödediğiniz bedeli, zorlukları, kırık kemikleri ve kırık duyguları biliyorum.

Hadi derin bir nefes alalım.

Sadece hissedin. Onun sizinle rezone olmasına izin verin - bilincin Teslaları. Zamanının bu kadar ilerisinde olan biri küçümsendi ama sonra onurlandırıldı.

İşte size bir soru. Ben cevabını vermeyeceğim ama soru. Elon Musk ve Nikola Tesla arasında nasıl bir bağlantı var? Bu konuyu sosyal medyanızda konuşun. Bu mutlaka sizin düşüneceğiniz bir şey olacak değil. Ben bu soruyu önümüzdeki ay cevaplayacağım. Elon Musk, ilginç bir birey, birçok açıdan ilginç olan biri ile arasındaki bağ. O benim şimdiye kadar gördüğüm en usta teknik adam değil ama o çok önemli bir şeyin nasıl yapıldığını biliyor. Bunun adı şeylerin gelmesine izin vermek, enerjilerin gelmesine izin vermek. O enerjilerin ona hizmet etmesi konusunda bir Üstat. O çok zeki ama en zekisi değil. O belki de dünyadaki en iyi menejer olmayabilir ama o enerjilerin ona gelmesine izin veriyor. Bu ipucunu alın bilincin Teslaları.

Zamanlarının ilerisinde olan birçokları oldu. Siz onların çoğunu hiç duymadınız. Onlar zamanlarının çok ilerisindeydiler, sadece siz onları hiç duymadınız. Tesla'ya benzeyenler vardı tabii ki. Benjamin Franklin, zamanının ilerisinde ama o uyum sağlamayı biraz öğrendi. Ama o gerçekten oldukça ilginçti, çok metafizikseldi. Ve biraz daha bilinen Mark Twain, Samuel Clemens zamanın ilerisindeydi. Benim enkarnasyonum olsa da çok tuhaf, çok tuhaf bir herif. O ve Tesla iyi arkadaştılar. Evet. Yani bu kanıtlanabilir. Onlar iyi arkadaştılar. Onların birbirlerine karşı çok büyük hayranlık besliyorlardı ve hala da bu böyle.

Hadi derin bir nefes alalım. Siz zamanınızın ilerisindesiniz ve biz şimdi zamandan çıkıyoruz. Buraya bakalarına bırakmak üzere bir hediye getirmek için geldiğinizi kabul edin. Siz buraya bunu kendiniz için yapmaya geldiniz ama siz bu hediyeyi bırakacaksınız, ona bilinç deniliyor. O mutlaka tanımlanabilir veya paketlenebilir veya ölçülebilir veya tartılabilir diye bir şey yok ama siz o hediyeyi getirdiniz ve siz buraya gelmek için birçok zorluklardan geçtiniz.

O zaman kendinize ve topluluğunuza kaşı beslediğiniz şüphelerin, gruplara ve ailelere uyum sağlamanın ve her şeyin şu anda dönüşmesine izin verin.

Linda, bana bir iyilik yapıp bir parça kağıda yatay bir çizgi üzerine yedi tane çubuk şekli çizersen. Yedi çubuk şekli.

İleriye Bakmak

Biz ilerlerken bizim üzerinde çalışacağımız en önemli şey içinde bulunduğumuz, "Yeter" aşaması... Ben buna biraz geri döneceğim.

İşte ben birkaç yıl önce geldiğimde Şambra hakkında, bizim kim olduğumuz, sizin kim olduğunuz, nerede olduğumuz hakkında konuştum. Ben biraz tarif ettim. Ben bunun çok global büyük bir grup olmadığını söyledim. Materyalleri okumuş olan, bazı videoları arada bir izleyen yaklaşık 100.000 insan var. Biz bunu giderek küçülttük ve düzenli izleyen 30.000 kişi yaptık. Bu dünyanın nüfusuyla kıyaslandığında büyük bir rakam değil. Onun da hatta 15.000 kadarı bu yaşamlarında kendilerini kesinlikle Farkındalığa adamış olanlardan oluşuyor. Onlar asla yollarına bir şey çıkmasına izin vermiyorlar. Bu gerçekten çok fazla değil. Benim için yeterince fazla. Ben beş kişi ile de mutlu olurdum.

İşte siz yıllar sonra Kırmız Çember'in dönüştüğünü ve değiştiğini görüyorsunuz, insanlar geliyorlar ve gidiyorlar. Gerçekten adanmış olanlar kalıyorlar, bazıları kısa bir zaman gidip sonra geliyor çünkü sizin arada tek başınıza ormalara gitmeniz gerekiyor ve bu zamanı öğrenciden öğretmene geçmek için kullanmanız; buraya bilgi almak için gelmeniz ve sonra bir noktada bilgi ile bütünleşmiş olarak geri gelip şimdi sadece kutlamaya katılmanız gerekiyor.

Biz özellikle son birkaç yılda çok ilginç dönemeçler ve dönüşler yaptık ve geçenlerde çok, çok ilginç, unutulmaz bir tane oldu, özellikle Keahak'ta, burada Şaudlarda ve ProGnost'ta oluyor.

Önümüzdeki üç, beş yıl içerisinde neler olacak? Biz - Cauldre'yle doğru sözcüğü bulmaya çalışıyoruz - ciddileşmek değil, el koymak değil ama biz daha çok şey hale geleceğiz - odaklanma değil - biz daha elverişli hale geleceğiz, belki bu şekilde anlatılabilir.

Önümüzdeki şu üç, beş yıl içinde çevrede takılanlar, enerjisel olarak beslenenler - ve siz onları bir mil öteye püskürtebilirsiniz - onlar gidecekler ve onlara iyi dilekler olsun. Onlar başka bir şey yapmaya gidecekler. Onlara göre- ve bu negatif bir şey değil - onlara buradaki yoğunluk çok fazla geldi. Onların çok fazla başka sorunları vardı veya başka şeylere çok fazla tutunuyorlardı, o nedenle ayrıldılar; çoğu bunu hoş bir biçimde yaptı ve onların çoğu geri dönecek.

Önümüzdeki üç, beş yıl biraz izole olacağız ve bu aslında doğru kelime değil, Cauldre ama biz içe yöneleceğiz. Bu kelime daha iyi oldu. Biz şu üç, beş yılı içe yönelik geçireceğiz. Bunun çok önemli bir nedeni bu zaman içerisinde çoğunuz sonunda Farkındalığına izin vermiş olacak. Siz savaşmayı ve kavga etmeyi ve çöp taşımayı bırakacaksınız. Siz bunların hiçbirinin önemi olmadığını fark edeceksiniz. Eski duygular ve eski hipnozlar, siz sadece onları salıvereceksiniz.

Önümüzdeki üç, beş yıl içinde Kırmızı çember çok büyümeyecek. Hatta doğrusu daha da küçülebilir. Daralabilir. Sayı düşebilir, daha az Şambra kalabilir ama burada kalanlar gerçekten aydınlanmalarına izin verenler olacaklar; kalanlar, Üstat ile bütünleşme için gerçekten derin bir şekilde kendi içlerine dalacaklardır.

O zaman zarfında - sanırım ben bunu patlamış mısıra benzetmiştim - o zaman zarfında siz her yerde Şambra'nın Farkındalığına izin verdiğini göreceksiniz. Ve onlar bunu atkılarına işlemeyecekler. Onlar gelip sizin kafanıza gümgüm vurup, "Ah, ben farkında bir varlığım." demeyeceklerdir. Siz bunu basitçe bileceksiniz. Ve orada, "Ah, onlar yaptılar ve ben yapamadım." gibi bir kıskançlık olmayacak. Orada bunun gibi bir hiyerarşi olmayacak. Siz sadece farkına varacaksınız, "Ah, oldu. Oldu. Onlar izin verdiler ve eğer onlar izin verdilerse ben de izin verebilirim." Önümüzdeki üç, beş yılda bu Farkındalıkla, tanrısal olanla insanın bir araya gelmesi gerçekten meydana geldiğinde gerçekten harika olacak.

İlk başta biraz korkutucu gelecek çünkü bazen rüya gerçeklikten iyidir. Bazen o arayış buluştan iyidir çünkü insan, "Sırada ne var?" der. Ama siz, Farkındalıklarına izin verenler aracılığıyla rüyanın gerçeklikten daha iyi olmadığını fark edeceksiniz. Rüya gerçekliktir ve gerçeklik birçok farklı düzeyde var.

Farkındalığa ilk ulaşanlar onun sizin düşündüğünüz gibi bir şey olmadığını anlamaya yardım edeceklerdir. Bu insani bir şey değil, insan tarafından şekillendirilmiş ve modellendirilmiş bir şey değil. Bu çok, çok farklı bir şey ve çok heyecan verici olacak. Ve ben sizlerden bazılarınızın (Adamus kıkırdar) - bazılarınızın ve belki de doğrusu bu - "Aman Tanrım, orada birileri göğüslerine vura vura alında öyle olmadığı halde ne kadar aydınlanmış veya farkında olduklarını konuşuyorlar. "Bu yararsız. Bu gerçek değil." diye düşündüğünde biraz midesinin bulanacağını biliyorum. Böyleleri olacak ama fazla değil. Fazla değil çünkü biz Şambra arasındaki yüzde 4.7 oranındaki makyonun hemen hepsini eledik. Artık uyum sağlamıyorlar. Buna yer yok. Artık makyo yok, Farkındalık sizin için bu kadar değerli ve bu kadar önemliyken yok ve bunu fark ettiğinizde yok ama şey bazılarınız saatin tik tak yaptığını sanıyor. Biliyorsunuz işte, "Bunu bitirme zamanı."

Önümüzdeki üç, beş yıl birlikte çok güzel zaman geçireceğiz. Biz bir enerji toplantısından daha fazlasını yapacağız, merabh gibi ve deliliği bırakıp sadece izin vereceğiz.

Sonra, sonra - ve ben bunu çok derin düşüncelere dalmış olan Linda'ya olduğu gibi Kırmızı Çember ekibine anlattım.

LINDA: Çok derin düşüncede. Bildirdiğin için teşekkürler.

ADAMUS: Derin düşüncede. (bazı kıkırdamalar) Sonra ben Kırmızı Çember organizasyonundan sırada bizi bekleyen şeyler için hazır olmalarını istedim.

İşte bütün dünyadan gelen ve şu anda Farkındalıklarına izin vermiş olan binlercesinden oluşan bir grup ve öyle olacak bir çokları daha ama bu aniden Kırmızı Çember'in tüm enerjisini değiştiriyor ve aniden üç, beş yıla kadar o sıradaki dalga gelecek, bütün dünyadan çok sayıda kişi olacak. Sansayonel anlamda çekilen değil, enerji tarafından çekilenler. Onlar nasıl geldiklerini bilmeyecekler. Onlar Kırmız Çember hakkında çok bilgi sahibi olmayacaklar ama onlar kenilerini çok çekilmiş hissedecekler. Onlar size, sizin ışımanıza ve ışığınıza çekilmiş hissedecekler ve sonra, sonra bu çok farklı bir dönemi açacak. Bunun için hazır olun. Kırmızı Çember organizasyonundan bunun için hazırlıklı olmalarını istedim çünkü öyle olunca her şey değişir. Ama önümüzdeki üç, beş yılda o güvenli alanı yaratma ve izin verme zamanı. Hepsi bu kadar.

Bilgeliğe İzin Vermek

Bunun büyük kısmı burada mevcut olan bilgeliği, Üstat ile gelen bilgeliği kabul etmektir. Ben bunu bizim bazı toplantılarımızda açıkladım ama ben Linda'nın güzel şemasında bunu bir kez daha gözden geçireceğim. Bu çubuklardan her biri sizin geçmiş yaşamlarınızı simgeliyor ve onlar geçmişte ve gelecekteler - burada yedi tane yok - çubuk figürleri sizin tüm yaşamlarınızı simgeliyor.

Ben'im, Üstat sizin bütünleşmeniz için bu yaşamı seçti. (ortaya bir şekil çizer) Oldukça basit bir şey. Diğer yaşamları seçmedi, "Bu olsun, şimdi, doğru zaman." dedi - ben bunu Makineler Zamanı diye adlandırıyorum - "Dünya'daki bilincin dengesi, doğru olan her şey. Şu anda oluyor." Siz bunu birkaç yaşam önce yapabileceğinizi biliyorsunuz ve yapmadınız. Yapmadınız. Şey, bu bana birkaç şey söylüyor: hala potansiyel var ama siz birçok nedenden dolayı beklemeye karar verdiniz.

Burada olan şey şu, tüm yaşamları temelde kendisi olan Üstat, tüm yaşamları ve ayrıntıları sadece bilgeliktir. O bilgelik, şu kadeh - ben bunu kupayla yapacağım, bir kadeh - o kadeh tüm yaşamların bilgeliğini tutuyor ve bu şu andaki yaşama akıyor. Bu yaşamda size, alıcı olan size sonra er ya da geç sizin tüm diğer yaşamlarınıza akıyor ama önemli nokta bu değil. O şimdi akıyor.

Şu anda bizim sonraki atacağımız adım kadar o bilgeliğe yapacağını yapması için izin vermek çok önemli. O ayrıştırıyor. O tüm çöpü, pisliği alıp atıyor. Bunu yapması için ona izin verin. Bu zaman zaman fiziksel ve zihinsel olarak rahatsız hissettirebilir. Ama her şey damıtılıyor. Bilgelik insana, size Üstat tarafından getiriliyor. Bazıları onu tanrısal olan diye adlandırıyor. Ben bundan pek hoşlanmıyorum çünkü siz onu güç gibi düşünüyorsunuz. Benim tüm yaşamların bilgeliği dediğim, Üstadın insan yolculuğu ve onun zorluklarını anlama empatisi, sizi dengeden çıkmaktan uzak tutacak olan bilgelik geliyor şimdi.

Siz zaman zaman, "Ahh, dengeden çıkmak üzereyim ve benim düşüncelerimi izlemem gerekiyor." diye hissedeceksiniz. Hayır! O bilgelik bunun önüne çıkacaktır. Veya, "Eğer kendimi kontrol etmezsem kötü şeyler yapacağım çünkü bunu daha önce de yaptım." Hayır. Bilgelik sizin bunu yapmanıza izin vermez. O sizin kötü bir şey yapmanıza izin vermez. Siz bunu deneyebilirsiniz. Siz, "Peki o zaman ben bu gece sarhoş olana kadar içeceğim ve bilgeliğin beni bundan uzak tutup tutmayacağını göreceğim." Bilirsiniz işte o muhtemelen sizin sarhoş olmanıza izin verir, siz de "Ühüüü! Bu... hayır, bir daha asla." dersiniz. (bazı kahkahalar) "Peki, benim bunu yapmaya ihtiyacım yok. Öyle oldum, bitirdim. Peki."

O bilgelik geliyor ve o şu anda erişilebilir halde. Doğrusu o bizim getirmeye çabaladığımız bir şey değil. O, burada. O, burada. Siz son zamanlarda rüyalarınızın ne kadar tuhaflaştığına dikkat ettiniz mi? Bütün gece, gerçekten tuhaf ve siz neredeyse her sabah kalkınca," O da neydi? Uff! Salıver. Unut." diyorsunuz.

Bilgelik uyku halindeyken bile damıtıyor ve siz o işlemi hissediyorsunuz. İnsan zihninde size göre rüya görülen uzun bir gece ve sinir bozucu ve kesilmiyor. Siz sadece şu anda karıştırıcıdasınız. (blender) Siz düdüklü tenceredesiniz, damıtıcıda ve siz sadece kendini bilgeleştirmek nasıl bir şey hissediyorsunuz. (bazı kahkahalar) Ve olan da bu.

Siz şu anda burada oturuken ben kasıtlı olarak sizin dikkatinizi dağıtıyorum, siz bilgeleştiriliyorsunuz. Sizin bu sabah yaptığınız her şey o bilgelik makinesine atılıyor ve damıtılıp ve bilgeleştirilip size geri veriliyor. Başka sözcüklerle ifade edecek olursak, olan şey, siz insan yaşamı yaşadınız ve bir sürü şey geçirdiniz ve sonra öldünüz sonra bu bilgeliğe getirildi ve sonra da belki birazı sizin bir sonraki yaşamınız için hazır hale getirildi. Bu şu anda sizin içinizde oluyor. Sizin yaşamınızın sonunu beklemiyor. Geleceği beklemiyor. O şu anda burada. Sizin büyürken yaptığınız her şey, yaşadığınız tüm travmalar, "Ben farklıyım, ben tuhafım." düşünceleri ve bizim daha önce yaptığımız soru cevaplar, hepsi bilgeliğe getirildi.

Daha önce hiç bunun gibisi olmadı. Hep deneyim oldu, uzun bir zaman beklenildi, biraz bilgelik alındı. Daha fazla deneyim, daha uzun bekleme. Siz o nedenle bir yaşamdan bir yaşama gittiniz , artımlı bilgelik gibi bir şey bu. Biraz bu yaşamda, biraz sonra. Hepsi şu anda oluyor. O nedenle siz bazen beyninize ve bedeninize bir şey oluyormuş gibi hissediyorsunuz. O nedenle bazen hiçbir şeyin önemi olmuyor çünkü hepsi bilgeleştiriliyor. Ve her şey sizin için erişilebilir halde.

O bilgeliğe izin vermek, bizim şimdi yaptıklarımız arasında muhtemelen en önemli adım. Her şeyden önce onun burada olduğunu kabul edin; ikinci olarak ona izin vrin. O, öyle bir şey değil... ah, hadi bir merabh yapalım, testimizi yapacağız, ondan sonra nereye giderseniz gidin ama biz geri geleceğiz.

Merab - Bilgeliğe İzin Vermek

Hadi güzel, derin bir nefes alalım ve biraz müzik çalalım.

(müzik başlar)

Ah, ben. Ben bazen bakıyorum. Ben baskı altındaki sizlere bakıyorum. Yükselmiş Üstatlar Kulübü'nde çok bahis kaybedilecek. (kahkahalar) Çok. İtiraf ediyorum ben her iki tarafta da bahse giriyorum. (kahkahalar artar) Öncelikle size karşı ve sonra sizin için.

Hadi derin bir nefes alalım ve sizin üzerinde çalışmadan yapabileceğiniz sıradaki en önemli, en derin şey bu bilgeliğe basitçe izin vermektir, şeyleri kesin verilerden ve ayrıntılardan getiren, insan deneyimini, yaralarını ve sevincini ve geri kalan her şeyi, ancak her şeyi, şimdiye kadar sahip olduğunuz her düşünceyi, her düşünceyi ve bilgeliği kapsayan sürece bütünüyle izin verin.

Ben size bu konuda bir ipucu vereceğim. Siz şu Ateş Duvarı denilen şeyden geçtiğinizde, bu aslında uzun bir zaman önce Tobias'ın anlattığı bir şeydi ama sizin kimliğinize geliyorum. Siz Ateş Duvarından geçtiğinizde ve siz milyarlarca ve milyarlarca ve milyarlarca parçaya bölündüğünüzde her parça bir potansiyel oldu. Sizin deneyimleyebileceğiniz veya düşünebileceğiniz veya hissedebileceğiniz olası her şey Ateş Duvarının içinde, sizin oradaki deneyiminizde, o parçalanmış özde bulunuyordu.

"Siz hiç Ateş Duvarından ayrıldınız mı? Siz hala onu mu deneyimliyorsunuz?" diye soruldu.

Ama şimdi bilgeliğe girin. Siz Ateş Duvarında asla tasarlanmamış olan bir potansiyele girin. Siz geçmişin ve de şimdinin, şu anda olanın bilgeliğine girmeyin.

Bu bizim önümüzdeki üç, beş yıl içinde yapacağımız şey, her şeyin, sizin sadece düşündüğünüz düşüncenin bile bilgeliğe gelmesine izin vermek. Geçmişin ve geleceğin bilgeliğini, gelecek olacak ama şu anda meydana gelen gelecekte yaşanacak olası yaşam süreçlerini içeri getirin.

Bu, Ben'im ile kurulan en yakın ilişkilerden birisi. Ben'im o bilgeliği seviyor. O, deneyimleyemeyi seviyor ama o sonra onları bilgeliğe getiriyor. Ve sizin şimdi buna erişiminiz var. Bunlar anda oluyor.

Hadi derin bir nefes alalım ve sevgili dostlarım sadece bilgeliğe izin verelim. Hepsi bu kadar.

(duraklama)

Bilgeliğe izin verin.

(duraklama)

Bu anın içinde, bu güvenli alanda güzel, derin bir nefes alın. Biz gerçekten bütünleşirken bunu çeşitli şekillerde yapacağız. Daha önce Edith'e söylediğim gibi artık savaşmak yok. Artık şeylerin üzerinde çalışmak yok çünkü o tam da şu anda insana, "Sadece izin ver." diyor.

Bilgeliğin güç içermediğini hatırlayın. Onun gerçekten de enerjisi yok. O bir güç değil. O aslında Ben'im ile, farkındalık ile bağlantı kurmaktır.

Şu andan itibaren şeyleri zihninizde çözmek yerine... şeyleri zihninizde çözmek yerine onlerı bilgeliğe getirin.

Hadi güzel, derin bir nefes alalım ve sadece izin verelim.

(duraklama)

Hadi güzel derin bir nefes alalım, çalan müziği dinleyelim. Hadi güzl, derin bir nefes alalım, bilgeliğe izin verelim.

Sizin artık zihninizde şeylerle savaşmanız gerekmiyor... veya şeyleri ıarada çözmeniz.

Güzel, derin bir nefes alın.

(duraklama)

Üstat bütün yaşamların ve şu anda meydana gelen bilgeleşmenin bilgeliğini getiriyor.

(duraklama)

İşte bu nedenle rüyalar bu kadar tuhaf çünkü siz aslında şimdi şeylerin nasıl bilgeliğe getirildiğini, damıtıldığını fark ediyorsunuz.

(duraklama)

Bakın, sizin, insanın bunun üzerinde çalışması, bununla savaşması, mücadele etmesi gerekmiyor. Sadece o bilgeliğe izin verin ama siz, "Bigelik nedir?" diye soruyorsunuz. Şey, kendinize onu deneyimleme izni verin. Zeka ile alakalı değil bu. Bu, sizin IQ'nuzla alakalı bir şey değil. Onun her şeyin güzelliği ve sevinci olduğunu söyleyebiliriz. Sizin deneyimlemiş olduğunuz her şeyin.

(duraklama)

Ben artık duygusal işlemden geçirmek yok derken gerçekte size Üstadın tüm o bilgeliğinin içeri gelmesine izin verin ve eski işlemleri, tüm eski sorunları damıtın diyorum.

Onun düşüncelerinize girmesine izin verin; sanırım siz buna kafanız dersiniz. Her şekilde o sizsiniz ama o Üstat.

Siz onun belki de hala travmatik olan geçmiş deneyimlerinize girmesine izin verin.

Onun bedeninize gelmesine izin verin. Evet kesinlikle, biyoloji bile bilgeliğe damıtılabilir.

(duraklama)

Hadi Üstadın bilgeliği içinde güzel, derin bir nefes alalım ve siz önümüzdeki birkaç yıl içinde bir çizgi olmadığını, insan ve Üstat arasında bir fark olmadığını öğreneceksiniz. İkisi aynı şey. İkisi aynı.

Bu günden itibaren hatırlanacak sadece tek kelime var: Bilgelik. Bilgelik.

Hadi güzel, derin bir nefes alalaım.

Güzel, derin bir nefes. Ah!

Bilirsiniz ben genellikle merabh ile bitirmeyi severim ama bugün öyle değil. Bugün öyle değil. Hayır, biz konuya hemen girelim.

Ölçüm

Ben biraz ölçüm yapma zamanı demiştim. Ben bizim yılda bir kez ölçüm yapacağımızı birkaç yıl önce söyledim. Ben bunun benim kalışımı ya da gidişimi belirlediğini söyledim ama siz bende sıkıştınız. (bazı kıkırdamalar) Ame ben sizin nerede olduğunuzu görmek istiyorum ve işte test. Test. Linda mikrofon lütfen.

Sizin bilgeliğinizin test edilmesi ve biz zaman zaman bunu ölçeceğiz - sizin bilgeliğinizi ölçmek için sizden en iyi cevaplarınızı vermenizi istiyorum çünkü bilgelik gerçekte sizin verdiğiniz cevaplarda değil sorduğunuz sorulardadır.

O zaman Linda bana en iyi soruyu bul. En iyi soru. Bu bizim, hepimizin nereye gittiğimizi belirleyecektir.

LINDA: Baskı yapmak yok.

ADAMUS: (kıkırdar) Senin en iyi sorun ne?

(duraklama)

Baskıdan nefret etmiyor musun?

JULIE: Biliyorum.

ADAMUS: Bu korkunç değil mi?

JULIE: Ben sadece hissetmeye çalışıyorum. (duraklar)

ADAMUS: Eh! Bak oldukça zihinsel oldun.

JULIE: Biliyorum. Biliyorum.

ADAMUS: Evet, evet, evet, evet.

JULIE: Biliyorum.

ADAMUS: Birazdan sana gelinsin ister misin? Linda sana biraz zaman versin mi?

JULIE: Evet.

ADAMUS: Peki. İyi o zaman.

JULIE: Tamam.

ADAMUS: Ama biz geri geleceğiz.

JULIE: Peki.

ADAMUS: Teşekkür ederim. Ah.

DAVID: Aman Tanrım! (David güler) Ah! (David duraklar) Ben belki kadınlar tuvaletine gidebilirim. (kahkahalar)

ADAMUS: Seni daha önce orada görmedim mi ben? (kahkahalar artar)

DAVID: Sanırım...

ADAMUS: En iyi soru David. Ve felsefileştirmeye çalışmadan. Arada büyük fark...

DAVID: Evet, ben öyle yapıyordum.

ADAMUS: … felsefileştirmek ve bilge olmak. İpucu: bilgelik basittir.

DAVID: Evet. (yeniden duraklar)

ADAMUS: Şey, şu ana kadar senin testin çok iyi geçmiyor! (Adamus güler)

DAVID: Sanırım ben...

ADAMUS: Sen pas diyorsun.

DAVID: … sonra gelin.

ADAMUS: Peki, güzel. Güzel. Sıradaki.

LINDA: Ah, evlat.

ADAMUS: Ah, evlat.

LINDA: Bir el kalktı. Pardon.

EDITH: Merhaba yakışıklı.

ADAMUS: Merhaba güzellik. (Edith kıkırdar)

EDITH: Bende bilgelik var mı?

ADAMUS: “Bende bilgelik var mı?” Bu mu senin sorun?

EDITH: Evet, doğru.

ADAMUS: Ve benden bunu cevaplamamı mı istiyorsun?

EDITH: Belki.

ADAMUS: Evet. Ben de burada onu yapıyorum. Ben soruları cevaplayacağım.

EDITH: Evet, lütfen.

ADAMUS: Edith, "Bende bilgelik var mı?" diye sordu. Edith sende ondan o kadar çok var ki onu gözden kaçırıyorsun. Sende çok bilgelik var ama sen hala kas gücüne ve beynine güveniyorsun. O halde hadi şimdi hayatında o bilgeliğin sana hizmet etmesine izin ver.

EDITH: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Ve sen "Şey, Adamus'ın bahsettiği bilgelik nerede?" diye arıyorsan, o zihninde değil. O gerçekte kalbinde bile değil. O güç içermiyor yani o çok sessiz olacak. Sen büyük bir duygulanım yaşamayacasın ama onunla karşılaştığında bileceksin. Güzel.

EDITH: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Sıradaki soru. Birden ona kadar olan o soru nasıldı? Siz izleyenler buna altı mı altının altında mı puan verirsiniz? (birisi "Altının altında" der) Altının altında. Üç, dört? (izleyiciler çeşitli yorumlar yapar) Eh, sadece evet. Hayır, sadece - gerçekten iyiydi biliyorsun işte çünkü bu bir test ve bu bizim önümüzdeki ay yapacaklarımızı belirleyecek. O nedenle o en azından, en azından lanet soru cevaplandığı için bir alkış alacak. (Adamus kıkırdar ve izleyenler alkışlarlar)

LINDA: Ah.

ADAMUS: Sıradaki.

LINDA: Sıradaki kişi mi?

ADAMUS: Evet, sıradaki soru.

ŞAMBRA 3 (erkek): Bunun meydana geldiğini nasıl anlarız?

ADAMUS: Bunun meydana geldiğini nasıl anlarız?

ŞAMBRA 3: Gözlerin bir tuhaf olunca öyle olduğunu hissettim ben.

ADAMUS: Evet.

ŞAMBRA 3: Ben öyle olduğunu biliyorum ama çok şüphe oluyor.

ADAMUS: Evet!

ŞAMBRA : Ben bazı belirtiler arıyorum çünkü beynim bunu anlayamıyor.

ADAMUS: Güzel. Ben sana bilge cevabı vereceğim tamam mı? Benim oturup bilge gibi bakmam gerekiyor. Soru neydi? (kahkahalar) Onun meydana geldiği nasıl anlaşılır?

ŞAMBRA 3: Onun meydana geldiği nasıl anlaşılır?

ADAMUS: Ah, çekirge, sen onun meydana geldiğini varsayarsın.

ŞAMBRA 3: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Peki, cevap iyiydi. Cevap oldukça iyiydi. Cevap gerçekten iyiydi. (bazı kıkırdamalar) Soru beş mi beşten yukarı mı?

LINDA: Evet.

ADAMUS: Veya beşten düşük? Beşin üstünde diyenler el kaldırsın. İnternettekiler el kaldırsın. Aah, peki. Beşin üzerindeyiz. Siz güvendesiniz. Evet. Ama cevap verilmeyen iki kişi var daha onun için biz şimdi onlara dönelim.

En iyi soru. Bakın, bir kişinin sorduğu soruya bakarak onun bilgeliğini bir hayli belirleyebilirsiniz. Hepiniz aptalca soru diye bir şey olmadığını duydunuz. Bunu çıkaran aptal bir kişi. Evet. David.

DAVID: Ah, çok çabuk döndünüz.

ADAMUS: Evet, biz döndük, buraya döndük.

DAVID: Aslında biraz fazla çabuk oldu.

ADAMUS: Soru. Bana hep sormak istemiş olduğun soruyu sor.

DAVID: Bu enkarnasyonumdan önce perdenin diğer tarafında bana rehberlik ederek yardım eden sen miydin, sen mi ben ailemi seçtiğimde, "Git onları ziyaret et ve enkarne olmak istediğin aile o mu diye bak." diyen sen miydin? O sen miydin?

ADAMUS: Hayır. Ben, "Gitme" diyendim. (David çok içten güler ve izleyiciler de gülerler) O, sendin ve sen geçmişe ya da deneyimlerine geri gittiğinde, sen geçmişe gittiğinde senin o melek ya da hatta ben sandığın rehberlerin aslında seni ziyarete gelen gelecekteki sen olduğunu her defasında fark edeceksin. Sen onu çeşitli isimler ve yüzlerle gizledin ama her seferinde o sendin. Güzel. Ah, ben cevapları çok sevdim!

LINDA: Evet, onu anladık! Onu anladık! (bazı kahkahalar)

ADAMUS: Birkaç...

LINDA: Peki, ben...

ADAMUS: Lütfen.

LINDA: Tehdit ediliyorum. Pardon.

ADAMUS: Evet, evet. Soru.

ALICE: Gerçek yaratım basitçe İzin Vermek değil midir?

ADAMUS:Gerçek yaratım basitçe İzin Vermek değil midir? Ben bunun biraz daha fazlasını söyleyeceğim. Gerçek yaratım önce sadece sevincin, var olmanın yansımasıdır, sonra İzin Vermektir. Gerçek yaratım güzel, derin bir nefes almak ve sadece - ahhh! - varlığını yaymaktır - "Ah, vay!"- ve sonra bir gündem ya da program olmadan onu istediğin her şekilde tezahür etmesine izin vermektir ama İzin Vermektir. Sonra yaratıcı sanki arkasına yaslanır ve enerjinin nasıl fırıl fırıl döndüğünü izler, "Bu ilginç. Ben heyecanlıyım." Ve sonra gerçek yaratıcı, "Ben yaratımıma dalacağım" der ve ben arka planda, "Bunu yapma!" diye bağırıyorumdur. (kahkahalar) Eğer gerçekten bilge değilsen tabii. Evet. Güzel. Güzel sorular. Biz olduk. Biz ısındık. Birkaç tane daha.

JULIE: İzin Vermek çok basitmiş gibi bir his var.

ADAMUS: Ah.

JULIE: Her şeyin bittiğine ve her şeyin yolunda olduğuna dair.

ADAMUS: Evet.

JULIE: Ve o nedenle bu da benzer bir soru, başka bir şey var mı? O bizim buraya ulaştığımızı nasıl anlarız diye sormuştu.

ADAMUS: Nasıl anlarız.

JULIE: Evet. Ben sadece...

ADAMUS: Evet. Ben sana çok net bir cevap vereceğim, bitti. Şimdi oraya nasıl ulaştığını deneyimliyorsun. Sızlanmayı, şikayet etmeyi, karşı gelmeyi, geri tutmayı ve çığlık atmayı ve beni suçlamayı bırak. Sadece onu nasıl deneyimlemeyi istiyorsun? Bunu sizin her birinize ve hepinize soruyorum. Siz de o zaman bana, "Ah, ben sevinç ve sevgi ve barış dolu olmak istiyorum." diyorsunuz. Ve bu yani ben öyle olduğunu sanmıyorum. Ben sizin bunları ne kadar berbat olabilir görebilmek için savaş baltası gibi ve savaşçılar ve güreşçiler olarak deneyimlemek istemiş olduğunuzu düşünüyorum. (bazı kıkırdamalar) Ve bunda sorun yok. Ben her şekilde burada olacağım. Ama siz bunu nasıl yaşamak istiyorsunuz? Bu kadar basit. Gerçekten, siz bunu nasıl yaşamak istiyorsunuz?

Şİmdi, zihniniz buna cevap vermeden bilgeliğe girin. Bilgeliğe girin. Siz zihinsel cevaptan çok farklı bir cevap alacaksınız. Tamamen farklı bir cevap. Ve hatırlayın bilgelikte önyargı veya yargılama yoktur. Enerji veya güç yoktur. O sadece - siz aniden kendinizi sanki bal dolu ılık bir havuzun içindeymiş gibi hissedersiniz ve "Ah!" dersiniz. O her şeyi değiştirir. Ve siz onu belki tanımlayamazsınız bile ama siz aniden zihinsel olmak yerine bilge olursunuz ve bu her şeyi değiştirir.

Biz eski zihinsel duruma dönmek yerine burada farklı bir yola gidiyoruz. Çok iyi.

JULIE: Güzel.

ADAMUS: Güzel soru.

JULIE: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Evet. İki tane daha ve sonra biz testimizin sonucuna geleceğiz. Evet efendim Linda size mikrofonu verecek.

LINDA: Belli bir miktar para karşılığında.

ADAMUS: Evet, belli bir miktar para karşılığında. (bazı kıkırdamalar) Ona belli bir miktarda rüşvet verebilirsiniz. (bazı kıkırdamalar) Evet. Soru.

SILVIA: Şey, ben gelince Denise'e, "Asla asla deme" diyorum. (kıkırdar) Peki soru şu, Prognostta çok heyecan vericiydin.

ADAMUS: Ah! Ben.

SILVIA: Anda.

ADAMUS: Evet.

SILVIA: Sanki o anı bekliyordun.

ADAMUS: Öyle!

SILVIA: Ve ben gelmek için terddüt etmiştim ama çok heyecanlıydım çünkü orada olmam gerektiğini hissettim. Soru, o günden sonra ne oldu, sen ne öngördün, o ProGnost günü?

ADAMUS: ProGnost'tan sonra ne mi oldu?

SILVIA: Sonrasında. Evet, evet.

ADAMUS: Sana mı bana mı?

SILVIA: Sana.

ADAMUS: Ah, ben Yükselmiş Üstatlar Kulübü'ne döndüm.

SILVIA: Şey, şey hım...

ADAMUS: O akşam benim için bir yemek verdiler (bazı kıkırdamalar) ve beni onurlandırdılar, evet.

SILVIA: Şey, sana ve bana, ikimize birden.

ADAMUS: Evet. Ne oldu? Biz farklı bir tarafa yöneldik. Biz onu çok uzun bir zamandır izlememiş olsak bile o eski rotayı değiştirdik. Biz değişimler yapmaya devam ettik. Bizim yaptığımız iş çok büyük bir değişim getirdi. Biz hoşça kal dedik... (Linda Adamus'a işaret eder) Ah, o bir ürün yerleştirmek istiyor. Eğer bir Şambra atkısı istiyorsanız Lİndayı şu numaradan arayın 1-800... (kahkahalar)

LINDA: Işık yanıp sönüyordu.

ADAMUS: Benim ışığım hep yanıp söner. (kıkırdamalar artar) Yani olan şey, biz ciddileştik. Bazıları şu, "Ahh teknoloji ve robotlar" şeyinden hiç hoşlanmadı ve biz temelde dünyada bunların olduğunu söyledik. Biz buna paralel bir şekilde ilerliyoruz ama biz yapay zekadan ziyade bilinç getiriyoruz. Ve bazıları, birçok Şambra firar etti. Onlar başka şeyler yapacaklar. Onlar kendi yollarında ilerleyecekler ama biz o zaman, "Hepsi bu" dedik. Artık etrafta boş boş dolaşmak yok. Yeter. Artık oyalanmak yok. Artık bana kedinize veya köpeğinize ne isim koyacağınızı veya buna benzer şeyleri sormak yok. Bu kadar. Ve makyo veya ona benzer şeyler için hiç enerjisel tolerans yok.

Siz benim için çok değerlisiniz ve siz kendiniz için çok değerlisiniz ve beni Yükselmiş Üstatlar değerlendiriyorlar, o nedenle iyi yapmamız gerekiyor. Bizim bunu yapmamız gerek. Biz o nedenle ciddileştik. Biz nereye gittiğimiz biliyoruz. Berraklığa. O kadar, berraklığa.

SILVIA: Peki sana kaç not verdiler?

ADAMUS: Ne notu? Ah, onlar bana on üzerinden on verdiler (kahkahalar) çünkü...

SILVIA: Tabii!

ADAMUS: Evet, tabii! Dinle, sen kendin hakkında iyi konuşmazsan kim konuşur? (kıkırdamalar artar) Sizin biraz hafiflemeniz, biraz gülmeniz, gevşemeniz gerek. Evet, efendim.

ŞAMBRA 4 (erkek): Bn hayatımın büyük bölümünde kendi üzerimde çalıştım diyebilirim.

ADAMUS: Evet.

ŞAMBRA 4: Spiritüel yola girdim, inzivaya çekildim, tıp çevreleri ve içimde benim gelişimimi kabul etmeye ayak direyen bir şey var.

ADAMUS: Doğru.

ŞAMBRA 4: İçimde korkularıma ve şüphelerime tutunmak isteyen bir şey var. Ve o benim tam olarak sınırsız doğama geçmeme izin vermiyor. O, tutunmak istiyor ve ben bunu anlamaya ve onun ötesine geçmeye çalışıyorum.

ADAMUS: Peki. Yani sorun ne?

ŞAMBRA 4: Ah (kıkırdar) Ben bunun ötesine nasıl geçerim?

ADAMUS: Bunu basitçe yaparsın. Ve ben bu konuda gayrı ciddi olun demek istemiyorum ama... işte siz özellikle bu yaşamınızda birçok eğitim, yapılandırma, metotlar, tanımlamalar gördünüz. Siz buraya gelince biz tanımlamaların dışına çıkıyoruz. Biz hepsini salıveriyoruz. Bu özde korkutucu geliyor. Bu her açıdan korkunç geliyor çünkü siz neye tutunacaksınız? Bilgeliğiniz hariç hiçbir şeye. Siz öğrendiğiniz her şeyi salıveriyorsunuz. "Kötüydü" diyerek değil, sadece, "Bu bana o zamanlar hizmet etti ama ben farklı bir yerdeyim." diyerek. Siz hepsini, öğrenilenleri, felsefeyi, bilgeliği, öğretmenleri, ben dahil hepsini salıvereceksiniz. Siz hepsini salıvereceksiniz ve özgürce uçacaksınız ve bu korkutucu oluyor. Ama siz sonra o katışıksız korku içinde eski cevapların ötesinde bir yere bakmanız gerektiğini fark edersiniz ve siz aniden, "Lanet olsun! Buradayım Ben. Ben sadece uçaktan paraşüt olmadan atladım. Ben ne yapacağım? Hey! Ben Üstadım. Aslında uçak hiç olmadı. Ve ben serbet düşüş yapmıyorum, Dünya'ya düşmeyeceğim ama ben kendi egemenliğime izin veriyorum." şeklinde bir idraka varırsınız.

Yani sen fazla entellektüelsin. Bunu biliyorsun Sen kendi iyiliğin için fazla akıllısın. Her şeyi anlamaya çalışma. Özü'nü nefesle içine çekmeye devam et. Evet. Ve bilgeliği.

ŞAMBRA 4: Peki.

ADAMUS: Güzel.

ŞAMBRA 4: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Soruna karşılık oldu mu bu? Evet. Ben şimdi senin zihninden 30 tane daha soru geçtiğini görüyorum. Sanki sen entelektüelliğe ilgi duyarak bir süre eğlendin. Ama sen gerçekten... şey, benim sana sormam gerek. Sen Farkındalığına bu yaşamında izin vermeye gerçekten kendini adadın mı?

ŞAMBRA 4: Ah, buna nasıl cevap vereceğimi bilemiyorum. (izleyiciler "Ahhhh!" derler)

ADAMUS: Ah! Bu çifte darbe oldu. Öncelikle erkekler tuvaletine gitmelisin ki orası gerçekten kötü kokuyor sonra da kadınlar tuvaletine. (kahkahalar) Biz böyle nereye ulaşacağız? Biz bu şekilde nereye...

ŞAMBRA 4: Ben bu çabayı veriyorum. Ben sadece bir sahtekâr mıyım?

ADAMUS: İşte benim çaba konusundaki düşüncem. (tükürür gibi yapar)

LINDA: Ahh!

ADAMUS: Ne için çaba veriyorsun? Ne için çaba veriyorsun?

ŞAMBRA 4: Kendimi iyileştirmek için.

ADAMUS: Saçmalık!

ŞAMBRA 4: Evrimleşmek için.

ADAMUS: Saçmalık! Özür dilerim. Hayır dilemem. (kıkırdamalar artar) Sen insanı asla mükemmelleştiremezsin. Sen zihnini asla iyileştiremezsin. Sen oyunlar oynayabilirsin. Sen eğlenebilirsin. Sen daha sağlıklı veya daha akıllıymış rolü yapabilirsin ama bu asla olmaz. Bu, aydınlanma ile ilgili bir safsatadır. Aydınlanmak kimin işi? Senin mi, Ben'imin mi?

ŞAMBRA 4: Ben'imin.

ADAMUS: O zaman neden bunu yapmasına izin vermiyorsun? Sen buna izin vermiyorsun. Sen müdahale ediyorsun. Sen aydınlanma sürecinin tamamına müdahale ediyorsun çünkü bunu yapman gerektiğine inanıyorsun. Bu bencilce. Bu seni çok zora sokacak. Bu senin işin değil. Sen aydınlanmanın ya da Farkındalığın ne olduğunu bilmiyorsun. Ben'im biliyor.

İşte burada, "Ben aydınlanmam için çalışacağım. Ben eğitim alacağım. Ben çaba göstereceğim. Ben çok para harcayacağım.. " diyen insan var. Ve ben sana şu anda diyorum ki bana yüz dolar ver ve ben senin aydınlanmanı garantileyeyim. (kahkahalar) Ben sana takılıyorum ama bana ve kendine ve çevrendekilere, kendi hayatına bir iyilik yap ve onun üzerinde çalışmayı bırak. Yaşamından zevk al. Sen zihinsel ve filozofik olduğunda derin bir nefes al ve "Ben bilgeliğe geçiyorum. Ben kendi bilgeliğime geçiyorum." de ve sonra buna izin ver.

Ama sen gerçekten zor zamanlar geçireceksin çünkü sen kendi aydınlanmanı kendin yapmak istiyorsun ve bunu yapamazsın. Sen düşünerek insanı süreci gerçekleştirdiğne dair biraz kandırabilirsin ama bu havuca ulaşacağını sanan atı kandırmak gibi bir şeydir. Bunu yapamazsın. Ve bizim buradaki bütün toplantılarımızın önceliği, eğer izin verirsen aydınlanma doğaldır. İzin vermek demek çık ve hayatını yaşa demektir. Bir sürü derin nefes al ve izin ver. Üstat gelir ve sen sonra Üstadın zaten orada olduğunu fark edersin ve o zaten sendir ama insan karışıyordu çünkü...

Sadece izin vermek tamam mı? Ve sen önce, "Tanrım bu çok sıkıcı. Benim bir şeyler yapmam gerek. Ben bir kursa yazılsam ya da..." diyeceksin. Sen derin bir nefes alacaksın ve İzin Vermenin güzelliğini fark edeceksin. O kadar.

Aydınlanma doğaldır. "Hayır, bende program var. Ben bunun kursunu veriyorum." diyeh herhangi bir öğretmen makyoyla ve başka şeylerle doludur - güç, manipülasyon gibi şeyler. Herşeyden önce spiritüel öğretmenler olmamalı. Bir olmaya can atanları ayıplayın ve basitçe sen, insan şöyle der, "Biliyor musun ben doğal bir sürece izin veriyorum." der. Hepsi bu. Hepsi bu. Ve evet şüpheler ortaya çıkacaktır. Çıkacaktır. Zihin araya girecektir. Zihin daima bir şeyle ilişkilenmek, bir şeye tutunmak ister. Zihin miden bulanana kadar senin kimlik duygunu ve farkındalığını ve her şeyi arayacaktır.

O zaman derin bir nefes al ve izin ver. Hepsi bu. Hepsi bu. O kadar zor değil. Bizim arada bir, ayda bir kez böyle güvenli bir alanda bir araya gelmemiz gerekiyor çünkü dışarısı zor. Siz birçok şey tarafından bombardımana tutuluyorsunuz. Biz sadece bir araya toplanıyoruz - ben dikkat dağıtıyorum - benim yaptığım tek şey bu, ben sizin dikkatinizi dağıtıyorum ki siz tanrısallığınıza izin verebilesiniz. Ve tanrısallık - ve bunu net bir şekilde hatırlayın, dönüp on kere daha dinleyin - tanrısallık, Ben'im güç içermiyor. O, güç ve enerji içermiyor onun için bunu arama. Teşekkür ederim.

ŞAMBRA 4: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Güzel.

Peki, soru. Ah, pizza zamanı geldi. Soru neydi? Pizza zamanı ne zaman? (kahkahalar) Günün en iyi sorusu.

Hadi güzel, derin bir nefes alalım ve şimdi ben sizi bilgelik anlamında bilgeliği kendi içinde barındıran soruları değerlendirmeniz için bırakıyorum. Ah, siz sorduğu sorudan o kişinin bilgeliği hakkında çok şey öğrenirsiniz.

Yani biz neredeyiz? Bilgelik ölçerimiz açısından biz neredeyiz? Bizim bilgeliğimiz - ben kelimeleri uyduruyorum - bizim bilgelik ölçerimiz. Biz önümüzdeki üç ay ciddi olacağız. Biz önümüzdeki üç, beş yıl içinde çok berraklığa sahip olacağız. Berraklık açısından biz şu anda neredeyiz? (birisi "Beş" der) Beş, duydum. Ben bir beş duydum. Altı duyuyorf muyum? Altı? Altı? 5.5?

SART: Sekiz!

ADAMUS: Sekiz. Sart sekiz dedi. Arka taraflardan dört geldi. Dört geldi. Onlar pek iyimser değiller. Ben... biz neredeyiz? (bazıları "On" der) İnternettekiler de değerlendirsinler ki hepsini hissedebileyim.

LINDA: Bu değişir.

ADAMUS: “Değişir". Neye göre değişir sevgili Linda?

LINDA: İzleyenlerin sayısına.

ADAMUS: İzleyicilere göre? Peki. İzleyicilere bağlı. Siz bilgelik açısından şu an nerede olmak isterdiniz? (izleyiciler "On" der) Ah, aşırı iyimser olmayın. (kahkahalar) Biz şimdi açısından konuşacak olursak nerede olmak istiyoruz? (birisi "Yüzde yüzde" ve başka biri de, "Şu an olduğum yerde" der) "Şu an olduğum yerde." Ben en çok bu cevabı sevdim. "Şu an olduğum yerde. Olduğum yer mükemmel."

Hadi güzel, derin bir nefes alalım.

Nasıl bir gündü ya. Her zamanki gibi, biz gerçekten odaklanacağız - eh, odak, unutun o kelimeyi - biz önümüzdeki birkaç yılda birlikte berraklığa sahip olacağız ve bizim gerçekten yapacağımız şey sadece bu konuda konuşmak değil ama o bilgeliği, insanı ve Üstadı bir araya getirmek olacak. Bu kadar basit. Sizin bu konuyu çalışmanız gerekmiyor. Siz arada bir buraya sadece biraz gülmek, bir parça pizza ve biraz ucuz şarap için gelin.

Bununla birlikte, tüm yaratımda...

ADAMUS VE İZLEYİCİLER: … her şey yolunda.

ADAMUS: Teşekkür ederim. Teşekkür ederim, sevgili Linda. (izleyiciler alkışlarlar)

LINDA: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Teşekkür ederim.

İngilizceden çeviren: Meltem Taban