• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/kirmizicember/
                                       BAĞIŞBAĞIŞ
        
    

Tutku 2020 Dizisi Şaud 2

Adamus Mesajı Geoffrey Hoppe Kanallığı ile 5 Ekim 2019’da Kırmızı Çember’e sunulmuştur.



Ben Ben’im, Egemen Alan’dan Adamus.

Hadi, biz tüm dünyadaki Şambra’nın, gezegende şu anda Makineler Zamanı’nda bulunan Şambra’nın, öteki tarafa geçiş yapan ama yine de sizin burada yaptıklarınızla aktif bir şekilde ilgilenen Şambra’nın enerjilerini içeri getirirken derin bir nefes alalım. Hadi, biz güzel, derin bir nefes alalım ve bu olağanüstü, inanılmaz, ilginç zamanda enerjilerimizi bir araya getirelim.

Cauldre, Eesalı Linda’dan eğer çok isteyerek yapacaksa küçük bir iyilik yapmasını istiyor.

LİNDA: Ah, ah.

ADAMUS: Çok küçük. Mümkünse Cauldre’nin botlarını çıkarabilir misin? (Cauldre bağcıklı botlarla tamamladığı bir kostüm giymiştir)

LİNDA: Ah, Tanrı’ya şükürler olsun! Tek istediğin bu olsun! (kahkahalar) Ben de endişelenmiştim! Ah, canım! Evet, bu çok kolay! (kıkırdar)

ADAMUS: Cauldre, ben gelmeye hazırlanırken çok rahatsız hissetti ve bunun nedeni sanki botlarının ayağında olmasıydı. Yani benim için fark etmez ama o bunların çıkmasını istiyor.

LİNDA: Ah! Çok rahatladım. Bu hiçbir şey! Hiçbir şey!

ADAMUS: O, hayret verici değil mi?

LİNDA: Bu, hiçbir şey!

ADAMUS: Enerji Cauldre’ye hizmet ediyor. Evet, evet.

LİNDA: Evet, işte başlıyoruz.

ADAMUS: İnternetten izleyenlere bu biraz tuhaf gelebilir ama... (bazı kıkırdamalar)

LİNDA: Her şey tuhaf! (kıkırdamalar artar ve Linda güler)

ADAMUS: Sen ve Cauldre bunu yaparken ben de kahvemi içeceğim.

LİNDA: Ah, evet. Tamam bebeğim. Tamam.

ADAMUS: Ve Cauldre şöyle diyor, “Evet, biz bunu şimdi kameraya aldık. (kahkahalar ve Linda dönüp ona bakınca Adamus kıkırdar) Ben karışmam.

LİNDA: Bunları daha sıkı bağlayamadın mı?!

ADAMUS: Ben sadece burada bulunan bir Yükselmiş Üstadım.

EDİTH: En büyük Linda. Oley!

LİNDA: Ah! Sadece bir Üstat hizmet edebilir, değil mi? (kahkahalar)

ADAMUS: Eh, biraz daha çabuk hizmet eder misin? (kahkahalar artar)

LİNDA: Ahh! Ahh, ha-ha! Oh, ha, ha! Ah, ha, ha! Nazik olsana!

ADAMUS: Tanrım! (Linda onu neredeyse koltuğundan düşürecek kadar bota asılınca kahkahalar)

LİNDA: Bekle, benim iğnem var, sen deli misin?

ADAMUS: Pantolonu da aşağı indirir misin?

LİNDA: Peki. Tamam. İç çamaşırlarını da değiştirmemi ister misin? (kahkahalar artar)

ADAMUS: Bana mı Cauldre’ye mi diyorsun? (kıkırdamalar artar) Harika, o şimdi daha rahat etti ve biz devam edebiliriz.

Sizin giyinmeniz benim hoşuma gidiyor. Hayır, gerçekten hoşuma gidiyor. O zaman enerji çok değişiyor. Umarım siz evde yalnız olduğunuzda bile giyiniyorsunuzdur. Siz bunların hepsinin rol olduğunu fark etmeye başlıyorsunuz ve insan rolü sizin şimdiye kadar oynadığınız rollerin içinde muhtemelen en büyük olanı. Ama hepsi roldür. Bu, gerçekten öyle. Siz giyindiğinizde tekdüze olmayı bırakıyorsunuz. Bu, sizi biraz olsun açıyor. O nedenle, belki bir robot gibi olmasa da siz daha sık giyinin. Biz bu konuda küçük bir sorun yaşıyoruz. Ama evet. (Adamus, Cauldre’nin kostümüyle ilgili önceki bölümde yapılan yorumları ima eder ve kıkırdar)

Yani, sevgili Şambra, bunlar insanın oynadığı büyük bir oyun ve şu anda insanın oynadığı oyun konusunda beni biraz kaygılandıran bir şey var. Çok kaygılandıran değil ama sadece biraz kaygılandıran bir şey. Ben bu rolün neden oynanmaya devam edildiğine şaşırıyorum. Sanırım bunu anlayabilirim çünkü şu anda olanlar açıkça çok farklı, önceden yazılmamış şeyler. Şu anda gezegende olanlar daha önce hiç olmadı.

Biliyorsunuz, bizim Atlantis’in izini sürdüğümüz zamanlar oldu ve siz gezegenin bütünü için Atlantis’te olanlar ile ilgili enerjetik kıyaslamalar yapabilirsiniz. Demek istediğim, bütün insanlar o izi sürebilirler. Biz şimdi bunun çok ötesine geçtik, biz tamamen yeni alemlere giriyoruz.

Şambra olarak siz inanılmaz bulabileceğiniz bir şeye giriyorsunuz ve insan bu bana çok fazla geliyor, emin değilim, bunun için gerçekten hazır değilim diye rol yaptığı bir oyun oynuyor.

Biz toplantılarımızda çok açık, çok kesin konuştuk. Ben, en azından son üç yıldır, sizin burada gerçekte ne için bulunduğunuzun çok açık olduğunu söyleyeceğim ve komik olan şey bunların aydınlanma için yapılmaması. Bunlar aydınlanmak için yapılan şeyler değil. Siz öyle zannediyordunuz ve bu insan için büyük bir hedefti. Gerçekleştirimin peşinde olmak ne büyük bir başarıydı. Ama siz bunun için burada olmadığınızı fark etmeye başlıyorsunuz. Aydınlanma olacak. Demek istediğim, bu belirli çünkü siz bunun bu yaşamda olmasını seçtiniz. Siz benim birçok kez anlattığım gibi beklediniz. Siz beklediniz ve şimdi buradasınız. Ama bunlar aslında gerçekten aydınlanma ile ilgili şeyler değildir. Bunlar gezegende kalmakla ilgili şeylerdir.



Sizin Gerçekleştiriminiz

Sizin her birinizin aydınlanacak olması belli bir şey. Bu, olacak ve bunun nedeni insanın bunun üzerinde çalışıyor olması değil, değil çünkü siz onu kutlu bir ideal olarak tuttunuz, değil çünkü siz çok çalıştınız ve acı çektiniz. Aslında bunlar size karşı işleyen şeylerdir. Bu, olacak çünkü siz bunun – ve ben “siz” dediğimde insana ve Üstada hitap ediyorum – bu yaşamda olmasını seçtiniz. Bu, siz haftalarca oruç tuttunuz ve meditasyon yaptınız ve dua ettiniz ve ilahiler söylediniz diye olmayacak. Bu, sadece olacak.

Biliyorsunuz, ben geçen ayki toplantımızda, “Bizim bir kılavuz, bir kitap ya da kuralları veya ana hatları belirten bir şey hazırlamamız gerektiğini söyledim. Biz geçenlerde Bilinmeyenlerin Ülkesi’nde - Norveç’te - bunu konuştuğumuz ve bunu denediğimiz çok ilginç bir oturum yaptık ama çok iyi gitmedi. Orada olanlardan özür dilerim ama biz denedik. Aslında oradan farkı yaratanın sizin öyküleriniz olacağı sınucu çıktı. Öyküler sanki herkes için gereken tüm bilgiyi, ana hatları, önerileri içeriyor.

Ve sizin öykülerinizde gerçekten ilginç olacak olan şey, Gerçekleştiriminizi yaptığınız gün birdenbire bulutların aralanıp yıldırımların düşmeyecek olmasıdır. Bu, özel bir şey oluyormuş gibi olmayacak. Bu, birçok açıdan sıradan bir gün gibi olacak. Bu, sadece olacak.

Bu, sizi çok şaşkın yapacak çünkü bu, sizin yaşamınızda trajik bir olayın ya da bir kazanın sonucu olarak olmayacak. Bu, derin meditasyon veya nefes egzersizlerinin bir sonucu olarak olmayacak. Bu sadece olacak.

Bilirsiniz işte, bu, rüya halinde olduğu gibi veya hatta ölürken olduğu gibi olacak ama siz o zaman bazen şöyle şeyler söylüyorsunuz, “Ben gerçekte rüya mı görüyorum yoksa uyanık mıyım?” İnsanlar geçiş yaptıklarında çoğunlukla böyle oluyor, tıpkı bizim sevgili arkadaşımız Timothy’ye olduğu gibi - Timothy Smith geçiş yaptı – onun öldüğünü fark etmesi bir haftasını aldı. Bu iyi bir şey çünkü acı yoktu. O sanki öyle kayıp gitti ve bir süre şaşkınlık içinde kaldı. O, sanki tam olarak öteki tarafta değildi ama onun bu tarafta olmadığı da kesindi ve o bu süre içerisinde kendini hissetti ve öldüğünü idrak etti. Demek istediğim, hepsi o kadardı. Ama o, ölüm olayını bütünüyle ıskaladığını da fark etti ve ölüm öylece meydana geldiği için kendini biraz kötü hissetti. O, “Lanet olsun! Onu deneyimleme fırsatım bile olmadı.” diyor çünkü o anda fazlasıyla Gerçekleştirimine izin vermekle meşguldü. O, gerçekleştirimine izin verdi ve ondan kısa bir süre sonra geçiş yaptı.

Sizin öyküleriniz – ölümünüzle ilgili olanlar değil, Gerçekleştirim sırasındakiler – çok güzel olacaklar çünkü o anda süper insan aktiviteleri olmayacak. Demek istediğim, siz o sırada bulaşık yıkıyor olabilirsiniz veya yürüyüşe çıkmış olabilirsiniz. Bu, siz sabah uyandığınızda ve “Ne lanet bir rüyaydı, ben rüyamda birdenbire tam farkındalığa ulaşmıştım.” dediğinizde meydana gelebilir ve siz sonra bunun bir rüya olmadığını fark edersiniz. Bu, gece boyunca meydana gelebilir. Sanki öylece içeri doğru hareket ediyormuş gibi. Sizin Geçekleştirim sırasındaki güzel öyküleriniz böyle olacak.

İşte ben bu yüzden sizin bu yaşam sürecinizde gezegene Gerçekleştirim için gelmediğinizi söylüyorum. Demek istediğim, bu sizin yemek yemek için restorana gideceğinizi söylemeniz gibi bir şey. Bu, açık. Yani, Gerçekleştirim bellidir.

Siz bunu bir anlığına hissedebilir misiniz? Her biriniz – internetten izleyenler, şu anda dinleyenler veya daha sonra dinleyecek olanlar – bunu bir anlığına hissedin. Gerçekleştirim belirlidir. Siz, insan veçhesi buna izin verebilir misiniz? Siz bunun üzerinde çalışmayın. Planlamayın. Siz buna ulaşmak için kıvranmayın. Her şey İzin Vermek ile ilgilidir.

Ve ben sizin bazılarınızın sabırsız olduğunu biliyorum ama sabırsız olmayın. Ona ulaşmak nasıl bir şey tadını çıkarın. Siz deneyimin tadını çıkarın. Sizin Geçekleştiriminiz bu yaşamda olacağı için sakin ve huzurlu olun. Bunun şimdi ya da bundan on yıl sonra olması önemli değil. Timothy gibi Gerçekleştirim ile aynı anda geçiş yapmak önemli değil. Önemli değil. Bu, olacak.

Önemli olan, sizin yaşamlar boyunca bunun üzerinde çalışmış olmanız. Biliyorsunuz, siz bunu gerçekten saptayabilirsiniz ve bunu bu gezegene tanrısallık tohumlarını ektiğiniz Yeshua zamanında, 2000 yıldan fazla bir zaman önce, başlattığınızı söyleyebilirsiniz ki bunun birçok dinde sonuçları olmuştur, siz o zamandan beri bunun üzerinde çalışıyorsunuz. Ve siz dinlerin içinde oldunuz. Siz dinlerin kurulmasına yardım ettiniz. Siz daha da çok ohm, ahm ve meditasyon ve nefes yaptınız ve emdiniz ve üflediniz ve yapabileceğiniz her şe- (güşüşmeler) – öyle bir şey değil Sart (kıkırdamalar artar) – siz o zamanlar mümkün olduğu kadar çok hayal ettiniz ve okudunuz ve öğrendiniz ve strese girdiniz ve kafanız karıştı. Şimdi sadece izin verin, tamam mı? O, size geliyor.

Şu var – ben size bunu temin ederim, size bunu garanti ederim – ve Cauldre beni üç kere teyit ediyor. Bilirsiniz işte, o, bir magazin ya da bir haber programındaki denetleyiciler gibi. O, “Gerçekten öyle mi demek istiyorsun Adamus?” diye soruyor. Gerçekten öyle demek istiyorum. Ben, Gerçekleştiriminizi bu yaşamınızda yapacağınızı size garanti ediyorum. Ben aşağı yukarı tarihleri biliyorum. Ben bunun tam olarak nasıl meydana geleceğini bilmiyorum ama bunun bir önemi yok. Ama siz bunun için derin bir nefes alıp bu yaşamın tamamen tam farkında olmakla ilgili olduğunu düşünüp strese girmeye bir son verebilir misiniz? Belirsiz değil. Bu, belirli. Bu, olacak.

Hadi bunun için derin bir nefes alalım.

(duraklama)

Ben büyük bir rahatlama meydana geldiğini hissediyorum ama aynı zamanda salondan, “Bir söz daha mı veriliyor? Bu bizi şımartmak için mi?” sesleri yükseliyor. Eh, bu, her şeyden önce benim, “Eh, tamam, çoğunuz yapmayacak.” dememden iyidir. (kahkahalar) “Bir sonraki yaşamınızda deneyin! Eh! Pardon, sen bunu bu yaşamında yapmadın.”

Ben geçenlerde bir gruba eğer geri gelecek olsam ki bunu asla yapmam, geri gelecek olsam bir oyun programı sunucusu olacağımı söyledim. Ben oyunların bir parçası olarak insanların aklını çok karıştırırdım. (Adamus kıkırdar) Onun için başaracağınızı söylemek aranızdan az kişinin başaracağını, çoğunuzun başaramayacağını söylemekten çok daha iyidir. Yani, ben en azından o sonla ilgili iyimserim. Bu, insana çok inanılmaz geliyor. “Kim ben mi? Benim bunun üzerinde biraz daha çalışmaya ihtiyacım yok mu? Benim biraz kafam karıştı. Eğer fark etmediysen Adamus, ben - eh – biraz kaçık gibi oldum. Sen benim başaracağımı mı söylüyorsun?” Evet, öyle. Ve eğer üzerinde çalışmazsanız bunu çabuk fark edersiniz. Bu konuda strese girmeyin. Onunla savaşmayın. Onu davet bile etmeyin, bunun anlamı o size gelsin diye ona yalvarmamak. Siz sadece oturun ve izin verin. Aydınlanma siz balığa çıktığınızda olabilir. Siz duş yaparken olabilir. Duş, Gerçekleştirim için harika bir yerdir. Duş birçok şekilde temizlik yapar. Gerçekleştirim bellidir. Siz gerçekten de başka bir şey için gezegende bulunuyorsunuz.

 Sizin Burada Olmanızın Gerçek Nedeni

Bu, kulağa – ben “inanılmaz” kelimesini kullanmaya devam ediyorum çünkü çok uygun bir kelime – bu, kulağa çok inanılmaz geliyor ve bu, “Kim, ben mi?” sendromudur. “Kim, ben mi?” Evet, sen. Siz bu gezegene Gerçekleştirimin meydana geleceğini bilerek geldiniz ve siz bunu şöyle dediğiniz harika bir oyuna çevirdiniz, “Ben oraya ulaşmayı gerçekten zorlaştıracağım ki bir daha asla oraya ulaştığımı unutmayayım.” Siz gezegene yalnızca Makineler Zamanı’nda bir ışık olmak için geldiniz.

Ben bunu söylüyorum ama geçmişte benim veya Tobias’ın size söylediği derin, akıllara durgunluk veren bir şeyi sizin gerçekten anlamanız ortalama ne kadar sürüyordu biliyor musunuz? Ben Şaud’da bir şey söylerdim, siz onu kulaklarınızla duyardınız, o sizin zihninize giderdi, siz onu bazen bir makyo klişesi olarak kullanırdınız ama onu gerçekten hayatınıza katmazdınız. Siz derin bir iç görünün söylenmesi ile sizin onu yaşamınıza sokmanız arasında geçen ortalama süreyi biliyor musunuz?

ALAİN: On yıl.

ADAMUS: 5.2 yıl. Arkadan on yıl diyen için bu, on yıldır, doğru. (kahkahalar) 5.2 yıl. Hadi, biz, bunu biraz hızlandıralım. Demek istediğim, bizim önümüzde yapacağımız daha çok işimiz var, bunlar eğlenceli işler, heyecan verici işler, bazen üzücü işler, gerçekten üzücü işler. Ben bu konuya birazdan değineceğim.

Siz, bu gezegende acının ve özgürlüğün bir arada var olmasının çok iyi bir şey olmadığını keşfedeceksiniz. Acıyı ve acı çekmeyi seçenler – onlar bunu seçiyorlar, kimse onlara acı vermiyor – bir yanda acı çekilmesi ve acının olması, diğer tarafta özgürlüğün ve bizim sihir dediğimiz şeyin olması; bunların bir arada var olmaları çok zor olacak.

Bunu bir anlığına hissedin. İşte, gezegende acıya ve acı çekmeye, sınırlamaya ve yoksunluğa prim veren muazzam sayıda insan var. Sonra özgürlüğü gerçekten anlayan insanlar var – enerjiden özgürlük, kendi algılarına göre olan geçmişten özgürlük, kim oldukları konusunda özgürlük. Bunların bir arada var olmaları çok zor bir şey. Ve her şeyden önce, sizin kalmanızın temel sebebi bu, siz diğer insanlara belki, belki bir ışık olmak için kalmayı seçtiniz. Onların zihinlerini değiştirmek için değil, onları ikna etmek için değil ama basitçe onların yaşamlarında potansiyeller aydınlatmak için.

Yani siz bunun için burada olmayı seçtiniz, o ışığı getiren olmak için, ışıkla kışkırtmak için değil, onu başkalarına yüklemek için değil; basitçe o ışık olmak için. Siz o yüzden buradasınız, bunun nedeni Makineler Zamanı.

Şimdi insan burada oturuyor ve “Vay, bu gerçekten inanılmaz. Sanki harika bir film gibi.” diyor. Öyle değil. Demek istediğim, bunlar gerçek.

Bu bana çok büyük bir şeymiş gibi geliyor. Yani, kim, ben mi? Belki, belki başka biridir. Kim, ben mi?” oyununu oynayan insan, ben senden bir an durmanı istiyorum. Ben senden gerçekten bir an durmanı ve bunu biraz hissetmeni ve sana bunu belki benim anlatamayacağım sözlerle açıklayan Üstadı ve bilgeliği hissetmen için kendine izin vermeni istiyorum. Siz bunu hissetmek için, gerçekte neden burada olduğunuzu hissetmek için bir an durun.

(duraklama)

Bu, insana çok büyük bir görev, çok büyük bir buyruk gibi gelebilir. Her şeyin üzerinde çalışılması gerektiğine inanan insan şöyle diyor, “Bunu yapabilir miyim bilmiyorum.” Ben sizden biraz içinizdeki Üstadı, içinizdeki bilgeliği dinlemenizi istiyorum...

(duraklama)

... ve bir aşinalık var mı, bakın. Siz, bu Makineler Zamanı’nda diğer insanlar için potansiyelleri aydınlatan bir ışık olmak için geldiniz.

(duraklama)

Bazen şöyle bir oyun oynanıyor, “Ah, ben henüz hazır değilim.” Oynanan oyun şöyle, “Bu çok büyük, çok abartılı bir buyruk. Şöyle bir oyun oynanıyor, “Ben bu aydınlanma olayını yapıyorum ve ben onun üzerinde çalışıyorum ve...” hayır, çalışmıyorsun. Sen bir oyun oynuyorsun, şöyle bir oyun, “Ben aydınlanmam üzerinde çalışıyorum.” Eh, her şeyden önce, bildiğiniz gibi, benim size anlattığım gibi insanın bunu yapması mümkün değildir. O nedenle bunu bırakın. Oyundan çıkın. Bu, oluyor. Bu, olmuş bir konu. Her kim bu yaşamda Gerçekleştirimini yapmazsa ona bir milyon dolar. Diğer tarafta bu parayı biriktirmeniz gerekir (kahkahalar) ancak bu küçük bir ayrıntı. Sadece küçük bir ayrıntı. Siz Merlin’i, insanlık için potansiyelleri aydınlatan ışığı gezegene getirmek için buradasınız. Bu kadar. Onlara potansiyellerin nerede olduğunu ve hangisini seçmeleri gerektiğini söylemek için değil ama sadece potansiyelleri aydınlatmak için. Bu kadar.

Sonra bunun yanı sıra belki, belki şöyle bir şey olur, ben sizin bazılarınızı biraz kaba bulduğumu söylemiştim ama bir kişide, bir toplumda, bir gezegende acı ve özgürlük bir arada bulunamaz. Bu açıkça olamaz. O nedenle, tam da bu Dünya’nın asla özgürlük yolunda gitmemeyi seçtiği durumlar için acının olmadığı, acı çekmeye ve derslere ihtiyacın olmadığı Yeni Dünyalar yaratıldı.

Özgürlük enerji ile özgür olmaktır, birinin kendi Özü ile özgür olmasıdır. Benim bunu söylememin nedeni, bu iki şeyin – acı çekmek ve özgürlük - bir arada var olmasının çok zor olması, bunun sizin karşılaşacağınız en zor şeylerden biri olacak olması.

Bunu bir anlığına hissedin. Siz yaşamınızda hala acı çekiyorsanız nasıl gerçekten özgür olabilirsiniz ki?

(duraklama)

İşte ben bu kostümler ve rol yapma gününde insana şöyle diyorum, “Çok şüphe duyuyor rolü yapma. “Kim, ben mi?” veçhesi gibi rol yapmayı bırak.

Kim, ben mi? Gerçekleştirim mi? Benim gezegene ışık getirme şeyim daha da büyük bir şey değil mi?” Biz dolaşıp portal açmayacağız. Biz sokaktan insanları yakalayıp onların beyinlerini yıkamak için onları bir yere koymayacağız. Bu, öyle bir şey değil. Bu, basit bir şey. Bu, gerçekten basit bir şey. Ben bunu geçenlerde bir gruba, bizim Threshold Reunion (birleşme eşiği) grubumuza söyledim ve ben bunu sizinle paylaşmaktan memnun olacağım.

Üstadın ofisi parkta bir bank ve bir kafedir. Bu kadar. Sizin işiniz bu. Siz parkta bir banka oturuyorsunuz, siz bir kafeye gidiyorsunuz ya da her neyse, sizin ofisiniz orası oluyor. Siz orada oturuyorsunuz, canınızın istediği şeyi yapıyorsunuz – okuyorsunuz, kitap yazıyorsunuz, oyun yazıyorsunuz, gazete okuyorsunuz, bu belki değil – her neyse. Biliyorsunuz, insanları gözlemlemek her zaman eğlenceli olmuştur. Yalnızca insanları gözlemlemek. Onların enerjisini hissetmek. Bazılarınız, “Ah, ben bunu yapamam. Bu, yargılayıcı bir durum.” diyor. Amaan, boş verin eğlenin. (bazı kıkırdamalar) Bu bir gözlem. Siz bir Üstat olarak bunun sadece bir gözlem olduğunu fark edeceksiniz. Siz, “Vay! Şu insanın büyük sorunları var, acı çekiyor.” ve “Şu insan hayatında büyük bir değişime hazır.” diyeceksiniz. Siz bunu mutlaka gidip onlara anlatacaksınız diye bir şey yok ama siz herkesin kişisel enerjisi ile nasıl çalıştığını - herkesin nasıl çalıştığını - ve öyle değilmiş numarası yaptığını izlemeye başlayacaksınız. Bu, büyük bir gözlem. Siz diğer insanların kendi enerjileri ile ne yaptıklarına bakacaksınız çünkü enerji kişiseldir ve onlar bu böyle değilmiş, enerji başka bir yerden geliyormuş numarası yapıyorlar. İnsanlar ne kadar harika bir oyun oynuyorlar. Bir Üstat olarak gözlem yapmak ne kadar harika bir şey.

Yani Üstadın ofisi parkta bir bank veya bir kafedir. Hava güzelse parkta bir bank; değilse kafe. Siz işinizi oralarda yapacaksınız. Siz kıçınızın üstüne oturun, evet! (Adamus kıkırdar) ve işinizi yapın. Ve zorlamayın. Zorlamıyorsunuz. Siz doğal bir şekilde aydınlatıyorsunuz. Ve siz sadece orada oturuyorsunuz ve potansiyellere ışık yakıyorsunuz. Sizin o kişi için potansiyellerin ne olduğunu bile bilmeye ihtiyacınız yok. Aslında siz bunları muhtemelen bilmek de istemeyeceksiniz. Sadece alternatiflerin olduğuna dair bir ışık yanar. Onların yaptıkları seçimler var. Onlar maalesef çoğu zaman acı çekme rotasında kalmayı seçeceklerdir çünkü bu şu anda adeta insan bilincine aşılanmış gibidir.

Siz bir an için kitle bilincini hissedin. Kitle bilinci şu anda var olan veya şimdiye kadar gelmiş tüm insanların düşüncelerini ve deneyimlerini içeren o büyük bulut gibi olan şeydir.

(duraklama)

Orada çok acı var. Şimdi, evet, biraz sevinç var, müzik, kahkaha, aileler, birçok şey var ama orada acının çok büyük bir gölgesi var.

Acı çekmenin evrenin hiçbir yerinde, yaratılışın hiçbir yerinde var olması gerekmez. Acının olması gerekmez, ama yine de insanlar bunu seçer. İnsanlara bu telkin edildi, onlar hipnotize edildiler.Ve siz bir Üstat olarak herhangi bir şey için acı çekilmesi ihtiyacını serbest bırakabilirsiniz. Siz sadece derin bir nefes alırsınız ve onu salıverirsiniz. Herhangi bir şekilde acı çekmeye gerek yoktur.

İşte bunlar benim açık yorumlarım. Ben bizim bunların hepsini bu Şaud’u bitirmeden bağlayacağımızı umuyorum. Bu arada, ben Eesalı Linda’dan, gri giyinmiş sevgili Eesalı Linda’dan (Adamus kıkırdar) Üstatlara bugün yönelteceğimiz bilgelik sorusu için mikrofonu almasını rica ediyorum.



Şambra Bilgeliği

Peki. Hadi, salonun ışıklarını artıralım ve bakalım, biz davul yuvarlaması çalamıyoruz değil mi? Evet. Seyircilerin gözleri kamaştı. (ışıklar açılırken) Peki. Soru şu – ilk Üstadımızı bulursan soru gelecek...

LİNDA: Sorudan önce mi bulayım?

ADAMUS: Her zaman, her zaman.

LİNDA: Çok sevimlisin. Peki. Ben yeni birisini bulacağımı sanıyorum.

ADAMUS: Yeni. Sen yeni misin?

KİMBERLY: Evet, öyle.

ADAMUS: O, Yahudi’nin n ile olanı mı? (ç.n: newish: yeni, Jewish: Yahudi) Evet, sanki öyle. Şalom! (Adamus kıkırdar)

KİMBERLY: Şalom. Teşekkür ederim.

ADAMUS: Evet ve soru...

LİNDA: Bekle! O, yeni. Demek istediğim, o gitmemiştir – daha önce hiç canlı Şaud izledin mi?

KİMBERLY: Hayır ama ben o kadar da yeni değilim.

ADAMUS: O kadar yeni değilsin. (kadın kıkırdar) O zaman iyi. Şimdi, bunları hallettikten sonra, soru şu, “İnsanlar – genelde, genelde – en çok kendilerine mi zarar veriyorlar yoksa başkalarına mı?

KİMBERLY: Kendilerine zarar veriyorlar.

ADAMUS: Kendilerine zarar veriyorlar. Hangi şekillerde?

KİMBERLY: Hım …

ADAMUS: Ben bunu senin omuzlarının üzerinden okuduğun gazeteye bakıp söylemiyorum. Bugünlerde gazete bile yok. Bu, çok tuhaf bir şey aslında.

KİMBERLY: Tuhaf.

ADAMUS: Evet.

KİMBERLY: İnsanlar kesinlikle başkalarından çok kendilerine zarar veriyorlar çünkü biz başkalarına zarar veriyoruz. İnsanlar diğer insanlara apaçık bir şekilde zarar veriyorlar ama siz başkalarına zarar verdiğinizde kendinize içten zarar vermiş oluyorsunuz, bunu yapmaya devam edince...

ADAMUS: Cauldre buna karşı çıkıyor. O, bana anne babası ona vurduğunda (kadın kıkırdar) bunun kendisinden çok onlara zarar vermediğini söylüyor. (bazı gülüşmeler) Hayır, değil. Hayır. Bu, doğru değil. Bu, açıkça doğru değil. Ama her neyse, devam et.

KİMBERLY: Hayır, dediğim gibi... sen şimdi bana...

ADAMUS: Her şeyin gerçeklerden kopuk olması komik değil mi? (kıkırdarlar)

KİMBERLY: Hayır, insanlar kesinlikle kendilerine başkalarından çok zarar veriyorlar. Benim bu konuyla ilgili perspektifim böyle.

ADAMUS: Evet. Sen bugüne kadar hep insanların diğer insanlara zarar verdiklerini okudun. Madem sen aksine inanıyorsan onların kendilerine verdikleri zarar neden tartışılmıyor?

KİMBERLY: Şey, sanırım zarar verme çoklu şekillerde gerçekleşiyor. Bilirsin işte, senin kendine zarar vermen var, senin başkalarına zarar vermen var ve başkalarının başkalarına zarar vermesi var. Ve ben fiilen bunu yapanların bunu üç farklı açıdan, üç farklı şekilde içe aldığını düşünüyorum.

ADAMUS: Doğru. Ben senin nereye varmak istediğini bilmiyorum. (kıkırdarlar)

KİMBERLY: Ben de bundan pek emin değilim aslında. (kıkırdar)

ADAMUS: Evet. Yani sen kendine mi zarar veriyorsun veya kendine mi zarar verdin?

KİMBERLY: Kesinlikle.

ADAMUS: Hangi şekilde?

KİMBERLY: İzin vermeyerek.

ADAMUS: İzin vermeyerek. Peki ama bana kendine zarar vermenle ilgili iyi bir örnek ver, kendine yapmış olduğun bir şey.

KİMBERLY: Bana zarar veren insanlarla ilişkimi sürdürmem.

ADAMUS: Bu kendine zarar vermektir değil mi?

KİMBERLY: Evet.

ADAMUS: Bunu neden yapasın ki? Tuhaf bir durum.

KİMBERLY: Tuhaf. (kıkırdar)

ADAMUS: Evet. Evet. Evet. Bunu itiraf ettiğin için memnun oldum. Hala öyle bir ilişkin var mı?

KİMBERLY: Hayır. Hayır, yok. Gerçekten çünkü ben her zaman her şeyi düzeltebilirim gibi hissediyorum.

ADAMUS: Evet, ah, ilginç.

KİMBERLY: Evet. Evet.

ADAMUS: İlginç. Başkalarından daha çok şeye sahip olduğun için her şeyi düzeltebilirsin. Doğru. Kendini düzeltmeye ne dersin? Bu, nasıl gidiyor?

KİMBERLY: Son zamanlarda daha iyi.

ADAMUS: Evet. Evet.

KİMBERLY: Son zamanlarda daha iyi.

ADAMUS: Neyi düzeltirdin?

KİMBERLY: Kendimi. (usulca kıkırdar)

ADAMUS: Biliyorum ama kendini nasıl düzeltirsin?

KİMBERLY: Kendimi nasıl düzeltirim? Eski yaraları salıvererek.

ADAMUS: Mm hımm. Evet. Bak işte, Cauldre yine işe karışıyor gibi – şişşşt! – parazit çık aradan. (bazı kıkırdamalar) Ben senin hayatında bazı büyük fırsatları kaçırdığını görüyorum, belki gerçekten istediğin ama yapamadığın bir kariyer fırsatı gibi ve bunun gibi birkaç şey veya hatta istediğin ama yaşayamadığın bir ilişki var. Bunların içine eden kim?

KİMBERLY: Ben.

ADAMUS: Evet.

KİMBERLY: Evet.

ADAMUS: Zirvedeyken yaptın. Neden? Ben senin karşına çıkan harika fırsatlar görüyorum ve sen onları yok etmişsin. Bu, kendini yok etmektir.

KİMBERLY: Ben gerçekten zor olanı seviyorum. Ne diyebilirim ki? (kıkırdarlar)

ADAMUS: “Ben gerçekten zor olanı seviyorum.” Hayır, bunu geçmişte bırakmaya ne dersin - şirrrrzzz!

KİMBERLY: Olur.

ADAMUS: Sen zor olana alışmıştın.

KİMBERLY: Kesinlikle.

ADAMUS: Neden böyle? Bu, ilginç bir şeydir. Neden?

KİMBERLY: (içini çeker) Bunu gerçekten söyleyemem.

ADAMUS: Söyleyebilirsin.

KIMBERLY: Söyleyebilirim! (kıkırdar)

ADAMUS: Bir şey uydur.

KİMBERLY: Ben neden her şeyi zor bir şekilde yapmaktan hoşlandım?

ADAMUS: Evet, evet.

KİMBERLY: Çünkü sanırım ben geçmişte her şeyin benim dışımda olduğuna kendimi ikna etmeye çalıştım.

ADAMUS: Doğru.

KİMBERLY: Bunları ben yaratmıyordum. Ben – bilirsin işte, sorunları yerleştirecek başka bir şey bulmaya çalışıyorsun ve buluyorsun...

ADAMUS: Doğru, doğru.

KİMBERLY: … ve başka bir yere yapıştırıyorsun ve ben kendimle gerçekten yüzleşmiyordum.

ADAMUS: O halde, bunların hepsine şimdi bir son verebilir miyiz?

KİMBERLY: Evet.

ADAMUS: Yani, bu, büyük bir oyundu, o kadar.

KİMBERLY: Çok büyük bir oyundu. Evet.

ADAMUS: Sanki salak bir bilincin oynadığı bir roldü. (kadın kıkırdar) Ama bunu hepiniz yapıyorsunuz ve insanlar bunu hala yapıyorlar. Ama asıl soruya dönersek, yani sen insanların kendilerine başkalarından daha çok zarar verdiklerini hissediyorsun değil mi?

(kadın duraklar)

Sen öyle dedin.

KİMBERLY: Evet, ben öyle dedim.

ADAMUS: Yüzde kaç? Yüzde 49 başkalarına zarar vermek, yüzde 51 kendine zarar vermek mi?

KİMBERLY: Bekle. Ne biliyor musun, ben yanıtımı değiştireceğim. Ben tam söyleyemedim.

ADAMUS: Tamam, söyleyemedim.

KİMBERLY: Söyleyemedim.

ADAMUS: Evet. O zaman tuvalate gitmen gerekecek. (kadın güler) Yani, bu, “Ben bilmiyorum.” demenin başka bir yolu. “Ben söyleyemedim.” (kadın güler) Sanırım her ikisi de aynı şey – biz seni bu kez bırakıyoruz çünkü sen Yahudisin. (kahkahalar) Ama evet, peki. Diğer yanıtları dinle. Biz konuşurken burada neler oldu biliyor musun?

KİMBERLY: Ne? Zihnimi mi değiştirdim? (kıkırdar)

ADAMUS: Hayır, hayır. Sen şimdi düşünürken zorluk yaşıyorsun değil mi?

KİMBERLY: Biraz, evet.

ADAMUS: Evet. Sence senin salıvermen gereken bir şeyin tetiklenmedi mi? Evet.

KİMBERLY: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Güzel. Teşekkür ederim.

Sıradaki. Aynı soru. İnsanlar en çok kendilerine mi yoksa en çok başkalarına mı zarar veriyorlar? Evet. Ayağa kalkar mısın lütfen?

ŞAMBRA 1 (kadın): Hayır.

ADAMUS: Evet.

ŞAMBRA 1: Soruyu tekrarlar mısın lütfen?

ADAMUS: Tabii ki! Mutlu olurum.

ŞAMBRA 1: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Bu arada, özür dilerim ama bizim bugün yaptığımız şeylerden biri – ben konuşuyorum, ben dikkat dağıtıyorum – ama şöyle bir şey var – ah, nasıl diyorsunuz? Bütün gündür yaşanan bir zihin bulanıklığı ve bunun iyi bir nedeni var. Bunu sonra açıklayacağım. Peki, ben ne sormuştum?

ŞAMBRA 1: Bilmiyorum. Bunu senin bana söylemen gerekir. (seyirciler, “Ahh!” derler)

ADAMUS: Evet, eh, burada böyle söylememen gerekir. Onun için ben…

ŞAMBRA 1: Ah, pardon. Pardon.

ADAMUS: … zamanda geriye gideceğim. (kahkahalar) Peki, biz zamanda geriye gittik. Hadi, baştan başlayalım. Peki, sevgili Üstat, insanlar kendilerine mi yoksa başkalarına mı daha çok zarar veriyorlar?

ŞAMBRA 1: Vay. Bence kendimize zarar veriyoruz.

ADAMUS: Evet, evet.

ŞAMBRA 1: Kurbanı oynamadıkça ki bunu yapmamalıyız.

ADAMUS: Doğru. Sen başkalarına zarar verdin mi?

ŞAMBRA 1: Püffff! (Adamus kıkırdar) Muhtemelen.

ADAMUS: Muhtemelen. Duygusal olarak mı yoksa fiziksel olarak mı? Sen hiç birine sağlam bir şamar attın mı?

ŞAMBRA 1: Muhtemelen. (Elizabeth güler)

ADAMUS: (Elizabeth için) Buna dikkat dağıtma deniliyor. O, çok fazla kafasının içindeydi. Benim bunu bir şekilde kırmam gerekti.

ELİZABETH (güler): Tamam. Anladım.

ADAMUS: Bu, senin hoşuna gitmediyse biz zamanda geriye gidebiliriz. Hayır, benim hoşuma gitti. Öyleyse tamam. Peki, kendine zarar vermek için ne yaptın?

ŞAMBRA 1: Eh, her şey için hep kendimi suçladım...

ADAMUS: Evet. Senin hatandı zaten. Neden olmasın?!

ŞAMBRA 1: Doğru. Kesin. (bazı kıkırdamalar)

ADAMUS: Şaka yapıyorum!

ŞAMBRA 1: Ah.

ADAMUS: Bu noktada gülmen gerekiyordu. Peki. Hayır. Sen her şey için kendini suçladın. Başka?

ŞAMBRA 1: Ben hayatımda geçmişe baktığımda, bilirsin işte, hayatımda yaşadığım zorluklar konusunda suçlayacak insan bulmakta zorlanıyorum. Bu, her zaman bir...

ADAMUS: Hayır, onların hepsi senin hatan.

ŞAMBRA 1: Evet, biliyorum. Ve bu sanki...

ADAMUS: Yani başkalarının hayatı değil, senin hayatın demek istiyorum.

ŞAMBRA 1: Doğru.

ADAMUS: Hayır, senin hayatın tamamen senin hatan. Hayır, gerçekten öyle. (Adamus kıkırdar)

ŞAMBRA 1: Eh, ben kendi ruhumun üstadı olduğumu fark ediyorum, bilirsin işte, gemimin üstadı veya adına ne dersen de. Benim gücüm de orada işte.

ADAMUS: Evet, tıpkı kendini kandırma üstadı olmak gibi. Evet. Yani, senin bu yaşamda kendine verdiğin zarar deyince, sen ne sanıyorsun – sen bir gün Yükselmiş Üstatlar Kulübü’ne geleceksin, sen geçiş yapacaksın ve şöyle mi diyeceksin, “Tanrım, işte benim yaptıklarım.” Bunu tek bir şeye indirgeyin. Kendine gerçekten zarar vermek için ne yapardın?

ŞAMBRA 1: Ah, farklı bir şey – şüphelenmek, sanırım.

ADAMUS: Şüphelenmek. Peki. Peki şüphe senin hayatında nelere sebep oldu?

ŞAMBRA 1: Kötü kararlar almama.

ADAMUS: Evet. Başka?

ŞAMBRA 1: Hım…

ADAMUS: Beden dili tamamen anlatıyor. Demek istediğim...

ŞAMBRA 1: Evet. Biliyorum. (kıkırdar)

ADAMUS: Senin beden dilin söylüyor.

ŞAMBRA 1: Tamam.

ADAMUS: Sen küçük kaldın.

ŞAMBRA 1: Evet.

ADAMUS: Sen biraz da fazla grisin biliyorsun.

ŞAMBRA 1: Evet, ben bunu daha önce düşündüm.

ADAMUS: Evet, evet! Demek istediğim, bu, onun (Linda) Şambra’nın içindeki griliği bedenlemesi gibi bir şey. Sen çok küçük kaldın ve sen saklandın ve bu kendine zarar vermektir. Ben hepinizin bunu duymasını istiyorum. Küçük kalmak kendine zarar vermektir. Siz küçük kalmak için kendinizi kendi hapishanenize koyuyorsunuz. Neden? Biz burada gezegende büyük işler yapacağız. Sizin, lanet olası ışığınızı dünyaya rahatça saçmanız için, parkta bir bank veya bir kafe bulmanız gerekiyor ve siz bunu küçük kalarak yapamazsınız. Sizin sahneye çıkmanız gerekmiyor, sizin büyük konuşmalar yapmanız gerekmiyor veya sizin en çok satanlar listesinin başına yerleşen bir kitap yazmanız gerekmiyor. Sizin yapmanız ve bizim hepimizin yapması gereken tek şey kıçını parktaki bir banka koymak veya bir kafeye sokmak ve ışığınızı saçmak, aydınlatmak, açık olmak. Bu kadar. Ancak siz bunu küçük olduğunuzda yapamazsınız.

ŞAMBRA 1: Doğru.

ADAMUS: Ve sen çok şüphe duyuyorsun, sen şu anda hala şüphe duyuyorsun, tıpkı şu anda burada, gezegende veya Kırmızı Çember Bağlantı Merkezi’nde olman gerekiyor mu diye şüphe duyduğun gibi.

ŞAMBRA 1: Hayır, gerçekten şüphe duymuyorum.

ADAMUS: Şüphe duymuyorsun. Peki.

ŞAMBRA 1: Bende sadece performans kaygısı var ve şu anda bunu deneyimliyorum.

ADAMUS: Hayır, kesin, kesin. Aslında bu onunla ilgili bir şey değil. Salonun enerjisi kasıten bulanık ve sonra sen mikrofonu alıyorsun ve ben sadece bir şeyim – nasıl diyordunuz?

LİNDA: Bir çük? (yoğun kahkaha)

ADAMUS: Ben etkileyici bir Üstat diyecektim ama... (kahkahalar artar) Eğer bizi internetten izliyorsanız ve duymadıysanız duyun, burada “çük” “göt” gibi yorumlar yapıldı. Ben nasıl görünüyorum... ah, buna yanıt verme. (kahkahalar) Buna yanıt verme. Peki. Buna, ‘muazzam dikkat dağıtma” denilir. Herkes derin bir nefes alsın. Burada bir sürü şey meydana geliyor.

Şüphe duymak ve küçük kalmak senin bu yaşam sürecinde kendine verdiğin en büyük zarardı. Neden? Bu, hiç eğlenceli değil. Evet.

ŞAMBRA 1: Doğru.

ADAMUS: Peki. Benimle paylaşmak istediğin herhangi bir şey var mı?

ŞAMBRA 1: Şu anda değil.

ADAMUS: Peki. Sonra olur mu?

ŞAMBRA 1: Muhtemelen.

ADAMUS: Peki. Teşekkür ederim. Ve seni seçen Linda idi. (Linda güler) Ben o kısmına karışmıyorum. Peki. Sıradaki. Devam edelim.

LİNDA: Hadi burada risk alalım.

ADAMUS: Peki. Hey, “Kim, ben mi?” Hadi ama! Hadi ama! (Adamus güler)

GARRY: Hem de nasıl.

ADAMUS: İnsanlar – sen psikologsun sanırım.

GARRY: Sıklıkla.

ADAMUS: Sıklıkla, evet. Hayır, bu harika çünkü senin... şey, konuşacak çok şeyimiz var. .

GARRY: Evet, öyle.

ADAMUS: Biz ProGnost’ta gezegenin 20, 30 yıl sonraki psikolojisi hakkında konuşacağız. Büyüleyici olacak. Biliyorsunuz, biz teknoloji konusunda çok konuştuk. Biz şimdi olanlarla ilgili psikolojiye bakacağız. Neyse, insanlar kendilerine mi daha çok zarar veriyorlar yoksa başkalarına mı?

GARRY: Ah, kendilerine.

ADAMUS: Ne yapıyorlar?

GARRY: Onlar cehaletten kaynaklı olarak, farkında olana dek gerçekte kim olduklarını yadsıyorlar...

ADAMUS: Doğru. Doğru. Başka?

GARRY: …

ADAMUS: Doğru.

GARRY: Ve bizim bunun farkında olup kendimizi sabote etmeye devam etmemiz verilen en büyük zarardır.

ADAMUS: Doğru. Güzel. Güzel. Yani ortalama bir insan için konuşursak, kendileri ile başkalarına verdikeri zararın oranı nedir, yüzde kaç?

GARRY: Aslında yüzde yüz kendilerine zarar veriyorlar.

ADAMUS: Yüzde yüz. Peki. Güzel. Peki, bunu neden söylüyorsun?

GARRY: Çünkü her insanda çocuk bile olsa, tam bir sorumluluk alacak potansiyel vardır.

ADAMUS: Evet. Doğru.

GARRY: Bu, onları – tırnak içinde – “kötü karar vermek” veya fazla bilgi sahibi olmamakla suçlamak için değil, bu, sorumluluk almayanların kendilerine, “Sen gerçek Öz’ünün tam farkında olacak kadar iyi değilsin.” diyerek kendilerini sınırlı tuttuklarını kabul etmek için.

ADAMUS: Evet ve birinin, “Benim hiç malumatım, bilgim yok o yüzden gerçekte sorumlu değilim.” demesi çok ucuz bir numaradır çünkü bu herkesin içinde vardır ve bunun bilgiyle, eğitimle, öğretimle, akıllı olmakla veya buna benzer hiçbir şeyle ilgisi yoktur. Bunun gibi hiçbir şeyle. Güzel. Peki. Birkaç kişi daha alalım. Teşekkür ederim.

GARRY: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Sen biraz önce söylediklerini - yazıya döküp - biraz daha genişletmelisin.

GARRY: Bir sertifika haline gelecek kadar.

ADAMUS: Evet, evet. O, bir sertifika olacaktır. Evet. Beş dolara verilen bir sertifika. (bazı kıkırdamalar) Güzel. İnsanlar kendilerine mi zarar veriyorlar yoksa başkalarına mı?

MARY SUE: Ben de yüzde yüz kendimize zarar verdiğimize inanıyorum.

ADAMUS: Yüzde yüz. Neden?

MARY SUE: Çünkü bir ayırım yok. Hepsi bizim enerjimiz.

ADAMUS: Peki. Tamam. Güzel. Peki o zaman neden haberlerde hep bir başkasına zarar verildiğini duyuyoruz?

MARY SUE: Çünkü biz her şeyin kendi dışımızda olduğunu sanıyoruz. Enerjinin bizim dışımızda olduğunu. Bizim hayatımızla ilgili olaylar hep dışarıda oluyor ve biz hep onlara tepki veriyoruz.

ADAMUS: Peki ya tipik insanlar, biz, “ Siz mi kendinize zarar veriyorsunuz yoksa her şey dışarıdan mı geliyor?” diye aynı soruyu onlara sorsaydık onlar ne derlerdi?

MARY SUE: Başkalarını suçlarlardı.

ADAMUS: Başkalarını suçlarlardı. Peki sence bunun yüzde kaçını kendilerine bağlarlardı. Tipik insanlar.

MARY SUE: Yüzde 20, 25 belki.

ADAMUS: Bu kesinlikle doğru. Evet. Evet. Onlar bunun belki yüzde 20'sinin sorumluluğunu üstleneceklerdir ve gerisini dış dünyaya atacaklardır. Geriye kalan herkese atacaklardır.

MARY SUE: Evet.

ADAMUS: Evet. Yani çok zordur – benim bugün değindiğim noktalardan birine dönecek olursak – acının ve özgürlüğün bir arada var olması çok zordur. Şey, işte biz bu nedenle buradayız. Güzel.

MARY SUE: Tamam.

ADAMUS: Ben bir kişi daha alacağım.

LİNDA: Peki.

ADAMUS: İnsanlar, en çok kendilerine mi yoksa başkalarına mı zarar veriyorlar?

ŞAMBRA 2 (erkek): Kendilerine.

ADAMUS: Kendilerine. Bunu neden söylüyorsun?

ŞAMBRA 2: Herkesin söylediği nedenler yüzünden.

ADAMUS: Doğru. Buna eklemek istediğin bir şey var mı?

ŞAMBRA 2: Suçluluk, şüphe, bunun gibi şeyler.

ADAMUS: Evet, evet. Sen kendine nasıl zarar verdin?

ŞAMBRA 2: Ben bir ilişkide kalmam gerekenden biraz daha fazla kaldım.

ADAMUS: Evet. Ne kadar fazla?

ŞAMBRA 2: Hala. (kahkahalar)

ADAMUS: Evet, eh, bugün izlemeyeceklerdi, değil mi?

ŞAMBRA 2: Bilmiyorum.

ADAMUS: Bilmiyorsun. Peki. Neden? Bunu neden yapasın ki?

ŞAMBRA 2: Bu bana benim uzun bir zamandır çalıştırdığım bir programmış gibi hissettiriyor sanırım.

ADAMUS: Doğru, doğru. Doğru. Ne programı, kendi başına yapamayacağın programı mı?

ŞAMBRA 2: Kısıtlamalar, para, önemli olmayan her şey.

ADAMUS: Doğru. Önemli değil. Demek istediğim, siz bir ilişkinin tam ortasında olduğunuzda, o, bir açıdan çok gerçektir ve “Ayrılırsak ne olur?” dersiniz ve siz ekonomik olarak bile neler oluyor biliyorsunuz. Biliyorsunuz ama aynı zamanda size destek veren tuhaf bir sistem var.

ŞAMBRA 2: Evet.

ADAMUS: O, nedir? Sen kendi başına yapabilir misin? Seni seven birini bulabilecek misin? Sen, o olmadan yalnız olabilir misin? Ve haklısın, bu programlanmış bir şey. Bunu ne zaman durduracaksın?

ŞAMBRA 2: Yakında. (kıkırdarlar)

ADAMUS: Yarın.

ŞAMBRA 2: Evet.

ADAMUS: Asla gelmez. Hayır, demek istediğim, ben net bir yanıt istiyorum. Buna ne zaman bir son vereceksin?

(adam duraklar)

Cep telefonun yanında mı? Biz şimdi arayabiliriz. (seyicilerden bazıları, “Ah!” der)

ŞAMBRA 2: Şimdi demek isterdim.

ADAMUS: Şimdi. Peki neden şimdi değil? Neden? Seni o ilişkide tutan şey nedir?

ŞAMBRA 2: Korku.

ADAMUS: Ne korkusu?

(adam duraklar)

Öyle diyorsun ama oradan çıkmak senin için gerçekten iyi olacak.

ŞAMBRA 2: Evet.

ADAMUS: Ve bu arada, salonda çok daha büyük hikayeleri olan insanlar var, o yüzden burada sınırı aşarım diye endişelenme. Daha büyük. Korktuğun şey nedir? Senin en büyük korkun ne - sadece bir şey uydur – senin en büyük korktu nedir? Senin korktuğun şey nedir?

ŞAMBRA 2: Yargılanma.

ADAMUS: Yargılanma. Kim tarafından?

ŞAMBRA 2: Başkaları.

ADAMUS: Başkaları. Bir ilişkiyi yürütemiyorsun diye mi?

ŞAMBRA 2: Sanırım bunun bir parçası.

ADAMUS: Diğer insanlar sadece seni görüyorlar ve kendi bakışlarıyla sana bakıyorlar, evet.

ŞAMBRA 2: Hım hımm.

ADAMUS: Peki. Biliyorsun bu bir bakıma çok gerçek ama hepsi büyük bir rol.

ŞAMBRA 2: Evet.

ADAMUS: Demek istediğim, bu gerçekten de büyük bir oyun. Bu ilişkiyi o şekilde sonuna kadar yaşarsın ve “Eh, umarım daha iyi gider ama belki de gitmez. Ben kararsız kalacağım ve hiçbir şeyi değiştirmeyeceğim.” dersin ve sonra, bilirsin işte, 20 yıl geçer ve sen, “Ben o zaman neden bir şey yapmadım?” dersin. Şimdi, ben ilişki bırakılsın demiyorum. Ben bunu hiç demedim. Ben ilişkiyi değiştir dedim.

ŞAMBRA 2: Tamamen mantıklı.

ADAMUS: Yapman gereken tek şey bu. Evet. Ve eğer bu terk etmek anlamına geliyorsa sorun değil. Eğer bu kısa bir süre için terk etmek, kısa bir mola vermek, araya biraz zaman koymak, birbirinden bir süre uzaklaşmak anlamına geliyorsa sorun değil. Fakat ilişkideki dinamikleri değiştirin. İlişkiniz ne zamandan beri sürüyor?

ŞAMBRA 2: On iki yıldır.

ADAMUS: Evet. Peki, sen ilişkinin karmayla, geçmiş yaşamlarla, geçmiş deneyimlerle bir ilgisi olduğunu düşünüyor musun?

ŞAMBRA 2: Hem de çok.

ADAMUS: Hem de çok. Peki, bunu değiştir. Karmayı salıver. Şimdi bunu yapabilirsin veya her ikisini aynı anda yaparsın. Eğer yaparsan, “Benim karmayla işim bitti.” de. Biliyorsun karma bir atlıkarınca gibidir, sadece döner ve döner ta ki sen, “Ben indim.” diyene kadar. Şimdi bu o kişiyi, senin partnerini çok kızdırabilir çünkü onlar atlıkarınca oyununa devam etmek istiyorlar ve senin bununla yüzleşmeye istekli olman gerekir. Senin bunu ona söylemen bile gerekmez. Sen sadece, “Ben o karma atlıkarıncasından indim. Benim onunla işim bitti, ben onu sona erdirdim, bitirdim. Her şey çözüldü.” de. Ama diğer yandan, partnerin şöyle de diyebilir, “Ben ne olduğunu bilmiyorum ama bu ilişkide bir şey yükseldi ve ben seni tamamen farklı bir şekilde görüyorum.”

ŞAMBRA 2: Hım.

ADAMUS: Yani ben değiştir dediğimde bu yarın çık git anlamına geliyor. Bu, karmayı değiştir anlamına geliyor, tamam mı?

ŞAMBRA 2: Evet. Mantıklı.

ADAMUS: Burada çok eski karma var. Çok, çok, çok, çok suçluluk var ve suçluluk en kötü şeylerden biridir. İnsan suçluluğu ve utancı en zor şeylerdir. Güzel.

ŞAMBRA 2: Enerjini elinden alıyorlar.

ADAMUS: Alıyorlar. Alıyorlar. Evet. Ve senin hayatında şu anda ejderhayla ilgili bir sürü şey oluyor. Biliyorsun, ejderhan senin için bir şeyleri yukarı çekiyor ve şu anda bunun üstesinden gelmek biraz bunaltıcı ve biraz zor. Ama ejderha iyi bir nedenden dolayı var, bu saçmalaıkları geçmen için.

ŞAMBRA 2: Teşekkürler.

ADAMUS: Emin ol. Güzel. Bir kişi daha alalım. Çok eğlenceli – bana göre. Bana göre, size göre değil! Güzel tanrım! (Adamus kıkırdar) Hayır. Mikrofonu gerçekten almak isteyen var mı? İnsanlar kendilerine mi zarar veriyorlar yoksa başkalarına mı?

MARY: Kendilerine.

ADAMUS: Kendilerine. Yüzde kaç?

MARY: Muhtemelen yüz, evet.

ADAMUS: Yüz, peki.

MARY: Sanki... evet.

ADAMUS: Onlar kendi canlarını acıtmak için, kendilerine zarar vermek için ne yapıyorlar?

MARY: Kendilerinden şüphe ediyorlar. Kendilerini sabote ediyorlar. Kendilerine güvenmiyorlar. Ken...

ADAMUS: Bunu nasıl dışa vuruyorlar? Şüphe var, güven eksikliği var, her şey var. O zaman bunu nasıl dışa vuruyorlar?

MARY: Şey, senin biraz önce söylediğin küçük kalma olayı gerçekten büyük bir şey. Küçük kalmak, büyük bir şeydir.

ADAMUS: Küçük kalmak, büyük bir şeydir. Evet, evet. (bazı kıkırdamalar) Tişörtler. Neden kimse... Sart, sen bir kamyona filan bir tişört imalathanesi açmalısın ve biz böyle büyük bir lafla çıkıp geldiğimizde sen hemen dışarı koşarsın ve bunları tişörtlerin üzerine basarsın. (kadın kıkırdar)

SART: Bunu yapmam gerek.

ADAMUS: Küçük kalmak, büyük bir şeydir. Evet. Evet. Peki, onlar başka hangi şekillerde dışa vuruyorlar? Ve ben sana sufle olarak bir örnek vereceğim. Kesmek. Kesmek. Ne olduğunu biliyorsun, biliyorsun.

MARY: Aman Tanrım, evet. .

ADAMUS: İnsanlar – cırrrt! cırrrt! – kendilerini kesiyorlar. Neden?

MARY: Bir fikrim yok – şey...

ADAMUS: Sen bunu yapıyorsun demiyorum, insanlar yapıyor diyorum.

MARY: Evet. Evet. Kendinden nefret etmek.

ADAMUS: Kendinden nefret etmek, evet. Evet. Onlar dış dünya tarafından yeterince cezalandırılmadıkları için bunu kendilerine yapmaya başlıyorlar.

MARY: Kesinlikle. Evet.

ADAMUS: Ama bu ilginç bir hissetme yolu.

MARY: Evet, kesinlikle.

ADAMUS: Biliyorsun, insanlar – insanlar...

MARY: Sadece bedensel hissediş. Evet.

ADAMUS: Biz bunu ProGnost’ta konuşacağız ama insan hissi – insanın duyumsama ve hissetme yeteneği – giderek ve giderek azalıyor. O, gittikçe grileşiyor. Teşekkürler Linda. (bazı kıkırdamalar; Linda’nın kostümü tamamen gridir) O, gittikçe grileşiyor, o nedenle hayatlarına heyecan katacak şeyler yapmaları gerekiyor.

MARY: Bence gezegendeki enerji genellikle bizimle ve her şeyle birçok şekilde yükseliyor ve bu yüzden bizde bir şey hissetmek zorunda olduğumuz duygusu var ancak toplum ve teknoloji ve tüm makine dünyası ve her şey hissetmemek ile ilgili. Yani, bu, o dünyalar arasındaki köprüden bir tür duyu ve duygusallık dünyasına geçmektir.

ADAMUS: Evet, evet, canın yansa bile.

MARY: Canın yansa bile.

ADAMUS: En azından bir histir. Ve hissettiğinde canlı olduğunu hatırlarsın, kötü hissetsen bile.

MARY: Kesinlikle, evet.

ADAMUS: Yani, çok tuhaf. İnsan psikolojisi gerçekten çok tuhaf ve yakında tuhaf davranma ölçüsü artacak.

MARY: Evet.

ADAMUS: Bu, sadece çok tuhaf, çok tuhaf. Güzel. Yanıtlarınız için teşekkür ederim, hepinize.

 

Adamusın Yanıtı

Benim yanıtım hepinizin söyledikleriyle uyumlu. İnsanlar kendilerine başkalarından daha çok zarar veriyorlar. Siz gazetede insanların diğer insanlara neler yaptıklarını okuyorsunuz çünkü şey, kendinden şüphe duymak ve kişisel olarak acı çekmek varken sanırım çok iyi şeyler okunmaz. Ancak acı ve acı çekme enerjilerinin yüzde yüzüne yakınının kişinin kendisi tarafından kullanıldığını ve bunu zaman zaman davranışlarıyla başkalarına zarar vermek için dışsal olarak ortaya koyduklarını söyleyebilirim – çünkü açıkça onların bunu dışa vurmaları gerekiyor.

Ben aslında insanların gezegende daha fazla şiddeti dışa vurmadıkları için şaşırmış haldeyim. Siz arada sırada bir bombalama veya ona benzer şeyler duyuyorsunuz. Ama insanların acılara ve kendilerine verdikleri zararlara her zaman tutunduklarını düşünün, bunun en kötü yanı onların bu durumdan nasıl çıkacaklarını bilmiyor olmaları, o yüzden bu durum hep devam ediyor veya onlar bu konuyu dile getirmiyorlar veya onların bunu salıverecek bir mekanizmaları olmuyor. Yani kendine zarar verme çok fazla var. Ve bunun fiziksel bir şekilde olması da şart değil. Bu, ilaçlardan tutun da alkole, bağımlılıklara kadar her şey olabilir. Bu, sadece küçük yaşamak, gri yaşamak olabilir. Bu, sürekli olarak karanlıkta yaşamak olabilir – başka bir deyişle, birinin yaşamındaki potansiyelleri görmemesiyle – çünkü onlar kendilerini değerli hissetmiyorlar. Yalnız, gezegende, muazzam derecede kendine zarar verme var.

Ben o nedenle gerçek özgürlüğün ve acının bir arada var olmalarının çok çok zor olacağını söylediğim açıklamamı tekrarlıyorum. Ben bunu bir ışık getirenler olan sizlere gezegende ne yapacağınızla ilgili olarak uyarı niteliğinde bir not olarak söylüyorum çünkü sizin gezegende daha önce hiç duymadığınız şekilde gerçekten üzüntü duyduğunuz zamanlar olacak; bu, siz hissetmeye çok açıkken ve insanların yaptıklarını duyumsayabiliyorken olacak. Gezegene gelip insanlarla çalışmak Yükselmiş bir Üstat için bile zaman zaman zor olabiliyor çünkü bizim kadar hassas olunca ve bizim kadar hissedince insanların hipnotik bir şekilde acı çekerek yaşadıklarını görmek ve bunun böyle olmak zorunda olmadığını bilmek zor oluyor. Ve ne biliyor musunuz? Umarım sizler gezegendeki bu zincirleme reaksiyonda muazzam bir değişiklik yapanlar olacaksınız.

Siz aydınlanmanız için veya aydınlamanız üzerinde çalışmanız için burada bulunmuyorsunuz. Siz gezegenin potansiyelleri için buradasınız. Bu işe yarar veya yaramaz. Onlar bunu kucaklarlar ya da kucaklamazlar, kucaklamayabilirler de. Bunun gerçekten bir önemi yok. Önemi olan şey sizin onlara daha fazlası olduğunıu göstermek için burada bulunmanız.

Ben güne sizin şu yaptıklarınız söyleyerek başladım – ben giyinilmesini, rol yapılmasını seviyorum çünkü siz o zaman birçok parçanız, birçok fasetanız olduğunu fark ediyorsunuz. Siz giyindiğinizde daha az rol yapıyorsunuz, sizin artık o insan oyununu oynamanızın, sizin o şüpheyle giyinmenizin veya hatta giyinirken bu gezegende bu yaşamda yapmaya geldiğiniz şeyin inanılmaz olduğunu düşünmenizin gereksiz olduğunu anlıyorsunuz. İnanılmaz değil. Değil. Aslında kolay bir şeydir. Ben sizin, “Kim, ben mi?” diye düşünebileceğinizi biliyorum. O, “Kim, ben mi?” veçhesi ortaya çıkıyor ve “Ben bunun için mi buradayım? Ben salağın tekiyim.” diyor. Ve öyle değil. Hayır.

O oyunu oynamayı bırakalım, olur mu? Biz geçenlerde Avusturya’da, “Sen hangi oyunu oynuyorsun?” oyununu oynadık. Sen hangi oyunu oynuyorsun? Hadi biz, “Kim, ben mi?” oyununu oynamayı bırakalım. Hadi biz o, “Ben bunlar için hazır olup olmadığımı bilmiyorum.” oyununu oynamayı bırakalım.

Önümüzde ilginç zamanlar var ve çok eğlenceli geçebilir, çok keyifli olabilir. Muazzam üzüntü duyacağınız zamanlar gelecek çünkü siz insanların gerekmediği halde kendilerine zarar verdiklerini göreceksiniz. Bunlar dışarıdan gelen zararlar değildir. Ben o nedenle Şambra’ya ve insanlara kurumsal hiddetle veya baskıcı veçhenizle ve bunun gibi şeylerle savaşmayı bırakın diyorum.

İnsana kendisi zarar veriyor, dışarısı değil, kurumlar veya politikacılar veya enstitüler veya başka bir şey değil. İnsanların kendilerine verdikleri zarar kendilerinden geliyor. Ben onun için buna yol açan şeyleri bırakın diyorum. Siz bu kavgaları ve savaşları tamamen bırakın. Sizin bir an için durup enerjinin ve bilincin gerçekte ne olduğunu ve bir gezegenin onlarla değiştiğini hissetmeniz gerekir. Siz her ne oluyorsa ona karşı silaha sarılıyorsunuz, o günün savaşı neyse siz o savaşta silaha sarılıyorsunuz, siz kaybedilen bir savaşta savaşıyorsunuz. Siz aslında her nereden gelirse gelsin baskı enerjilerini onaylamış oluyorsunuz - şirketleri veya tanrı bilir, uzaylıları veya politikacıları veya her neyse - siz silaha sarıldığınızda onları doğrulamış oluyorsunuz. Bizim bu gezegende yapacak başka işlerimiz var ve insanın kendine verdiği zararın içeriden geldiği kabul edilmeli. Zarar içeriden geliyor.

Hadi bununla birlikte güzel, derin bir nefes alalım. Güzel, derin bir nefes.

(duraklama)

Spiritüel Olgunluk

Ben biraz olgunluk hakkında konuşmak istiyorum. Olgunluk komik bir sözcük. Ben, daha iyi bir sözcüğün olmasını umardım ama “büyümek” veya “bilge bunun için kullanılabilecek daha iyi sözcükler. Olgunluk.

Çoğu insanda enerjinin üstesinden gelecek bir olgunluk veya bir bilgelik yok. Onlar enerjiyle kendilerine zarar vereceklerdir. Biz diğer insanlara aniden enerjinin ne olduğunu göstersek – biz enerjinin iletişim olduğunu, geldiği yeri, size nasıl hizmet edeceğini anlattık - çoğu onu kendilerine veya başkalarına zarar vermek için kullanırdı. Onlar en çok kendilerine sonra da muhtemelen başkalarına zarar vereceklerdir. Ve zarar, eğer herhangi biri enerjiyi ve enerjinin nasıl çalıştığını gerçekten anlamış olsa, bu, nükleer bir bombadan, gezegende şu anda bulunan herhangi bir silahtan daha büyük bir şey olurdu çünkü o kişi aniden enerjiyi anlamış olurdu.

Bizim bu noktaya gelmemiz çok zamanımızı aldı. Biz yıllarca enerji hakkında konuştuk. Siz Kırmızı Çember içeriğinde tam bir bir araştırma yapacak olsanız – Tobias’ın veya benim yıllarca - “veya “ve” dışında en çok kullandığımız sözcüğün “enerji” olduğunu görürdünüz. Biz bu konuda uzun bir süre konuştuk, sizi bu noktaya gelmeniz için hazırladık, her şeyden önce, siz yaşamınızdaki herhangi bir deneyimin, özellikle de acı çekmenin, acının veya üzüntünün veya buna benzer şeylerin dışarıdan kaynaklanmadığını anlayacak kadar bilgesiniz. Öyle değildi. Siz bunları dışarıda oynuyordunuz ama hepsi içeriden geliyordu.

Sizin yaşadığınız her deneyim sonunda sizi bilgelik noktasına getirdi, sizin bu bilgelik ve olgunluk düzeyine gelmeden yaşamınızda enerjiyi yeni ve farklı bir şekilde gerçekte üzerinize alamayacağınızı anladığınız bir noktaya getirdi. Biz bunu geliştirdik, buna doğru yönlendik ama siz şimdi o noktadasınız, siz enerjinin size hizmet etmesine izin verecek olgunluğa sahipsiniz. Biz bunu en az 5.2 yıl konuştuk ve şimdi zaman geldi. Bu, büyük bir şey - bilirsiniz işte, biz konuştuk, yani yeni bir şey değil – ama bunu fiilen yapmak yeni bir şey.

Ben, Cadılar Bayramı Şaud’unda bu günü bir geçiş noktası olarak olarak kullanmak istiyorum. Biz, enerjinin size etmesine izin vermesi ve enerji nedir ve diğer şeyler hakkında çok konuştuk. Hadi, bunu şimdi yapalım. Hadi, yapalım. Bunun bir gecede olması gerekmiyor ama eski süreç değişti. Siz şimdi enerjinin üstesinden gelecek, onu kullanacak, ona izin verecek olgunluğa sahipsiniz.

Hadi hemen şimdi güzel, derin bir nefes alalım ve bunu hissedelim. Ben sizin kendinize zarar vermeyeceğinizi söylüyorum, o yüzden enerjiden korkmayı bırakın. Siz başkalarına da zarar vermeyeceksiniz.

O halde siz enerjiyi ve onun geldiği yeri ve onun nasıl kullanıldığını ve buna benzer konudaki kavramsal, teorik şeyleri alın ve zihinden çıkarın, bunu bir düşünce veya felsefe olmaktan çıkarın ve bütünüyle varlığınıza getirin, bedenleyin. Başka bir deyişle, enerjinin size hizmet etmesi için şimdi kendinize izin verin.

Bazılarınız bu konuda şüphe etse de siz o olgunluğa sahipsiniz. Siz, “Eh, ben yakınım ama ben henüz orada değilim.” diyorsunuz. Hayır, siz oradasınız. Siz oradasınız. Orada değilmiş gibi yapmak bir oyun, muazzam derecede büyük bir oyun. Ve sizin bazılarınız bu oyunu oynuyor çünkü onlar, “Ben bunun için hazır olup olmadığımdan çok emin değilim.” diyorlar. Siz hazırsınız.

Başlayacağınız enerjinin hepsi sizin enerjiniz ve şu anda sizin enerjiyle kendinize zarar vereceğiniz hiçbir şey, hiçbir şey, hiç bir şey yok. O, geçmişte kaldı. O, bitti. bitti. Hiçbir şey yok. Siz kendinize zarar vermeyeceksiniz ve siz başkalarına zarar vermeyeceksiniz. Siz – enerji aniden sizin için çalıştığında – aniden uyuşturucu kullanmaya veya çok fazla içki içmeye veya tuhaf – daha tuhaf -olduğunuzdan daha tuhaf davranmaya başlamayacaksınız. (bazı kıkırdamalar)

O halde derin bir nefes alın ve ben sizin bunu bir kavram, bir felsefe, bir öğreti olmaktan çıkarıp realitede bedenlemenizi istiyorum ama bunu yaparken bana katılmanızı istiyorum. Derin bir nefes alın ve izin verin.

Bu aslında lanet olası çok basit. Lanet olsaı çok basit ama buraya gelmemiz biraz zaman aldı.

Siz şimdi o bilgeliğe sahipsiniz. Ve tekrarlıyorum, ben bazılarınızın, “Ben henüz hazır değilim” veya “Ben pek emin değilim.” dediğini duyuyorum. Hayır. Eminsiniz. Duyun – bunu size bir Yükselmiş Üstat söylüyor – “Sizde enerjinin size hizmet etmesine izin verecek bilgelik var.”

Hemen şimdi derin bir nefes alın ve bunu şimdi bedenleyin, bunun anlamı, bunun kafadaki bir düşünce olmaktan çıkarılıp sizin tüm varlığınıza girmesi. Bunu bedenleyin. Bunu yaşayın. Bunu gerçekten yaşayın.

(duraklama)

Güzel.

Biliyorsunuz, olgunluğa, bilgeliğe sahip olunmadığında, bir kişi bunlara sahip olmadığında ve onlar birdenbire iksiri içtiklerinde ve onlar enerjinin kendilerine nasıl hizmet ettiğini bildiklerinde, evet, bu onları parçalayabilir. Onlar bunu kötüye kullanacaklardır. Onlar bunu ilk önce kendilerine zarar vermek için kullanacaklardır. Kendine zarar vermek kendini test etmenin bir yoludur. “Ben değerli miyim? Ben bu engeli kaldırabilir miyim veya ben bu sorunu çözebilir miyim? Ben kendimi zorladığım bu dersi geçebilir miyim?” Bizim artık bunlara ihtiyacımız yok. Bizim ihtiyacımız olan şey, enerjinin size hizmet etmesi için izin vermeniz.

Modern Merlin İçin Uygulamalı Sihir

Sıradaki. Bizim son oturumumuzda ben “Modern Merlin için uygulamalı sihir” diye adlandırılan o küçük şeyi gündeme getirdim, bunlar gerçekten temel şeyler, gerçekten kolay şeyler.

Biz bunu en son ne zaman konuştuk, son Şaud’da mı? Uygulamalı sihir neydi? (bir kadın, “Enerjiye açılmak.” der) Enerjiye karşı açık kalın, evet. Ve biliyorsunuz işte, bir trafik kazası olmak üzereyken veya siz raftan bir kavanozun fırladığını gördüğünüzde ve o sizin kafanıza düşerken veya siz eşinizle kavgaya tutuşmak üzereyken veya her ne oluyorsa sizde onu içeri getirmeye, enerjiyi kapatmaya yönelik bir eğilim oluyor. Bir musluğu kapatmak gibi, bilirsiniz işte, siz akan suyu azaltmak istersiniz. Hayır. Kesinlikle bunun tam tersi. Siz o zaman derin bir nefes alın, tetikleyici sözcüğünüzü söyleyin, eğer varsa tabii veya tetikleyici düşüncenizi, her ne neyse işte; siz bir an için durun ve kendinizi açın. Demek istediğim, bu biraz tuhaf çünkü siz şöyle düşünüyorsunuz, “Gerçek bir yıkımın meydana geldiği bir zamanda ben kendimi neden açayım ki?” İşin sihri burada çünkü siz kendinizi birdenbire enerjiye açmış oluyorsunuz. Siz, öncesine göre daha çok olasılığa ve olanağa kendinizi açmış oluyorsunuz. Sihir o zaman ortaya çıkıyor.

Bugünkü, Merlin için Modern Sihir Uygulamaları çok basit. Biz bunu daha önce konuştuk ama ben bunun tarih kitaplarına kaydedilmesini istiyorum, sizin karşılaşacağınız enerjinin yüzde 100’ü size ait. Dışarıda hiçbir şekilde enerji yok.

Bu, bana göre çok basit, çok açık bir şey ama siz yine de insanlığı, diğer insanları, tanıdığınız insanları bir hissedin. Onlar enerji için başka yerlere gidiyorlar. Onlar bunu enerji diye adlandırmıyor olabilirler. Onlar buna maaş veya duygusal destek diyebilirler. Onlar istediklerini diyebilirler. Onlar başka yerlere gidiyorlar, buna tanrı gibi yerler de dahil. Tanrı’nın hiç enerjisi yoktur. Demek istediğim, siz Tanrı’ya gidip yalvarsanız bile, siz ellerinizin ve dizinizin üzerine çöküp, “Biraz enerji alabilir miyim?” diye dua etseniz bile Tanrı, “Bende hiç yok. Bende hiç yok.” diyecektir. Ben bilincim. Sen neden bahsediyorsun? Ben enerji değilim.” diyecektir.

Hepsi sizin. Onun her bir parçası. Siz dışarıda hiçbir şey olmadığını anlıyorsunuz ama yine o tuhaf şeylerden biri oluyor ve siz, “Evet ama oradaki ağaç benim enerjim değil.” gibi bir şeyler söylüyorsunuz. Sizin. Sizin. Hepsi sizin enerjiniz. Aslında dışarıda gerçekte bir ağaç yok. Bir ağaç yok. Hepsi sizin enerjiniz. Burada görmekte olduğunuz şey (kendine işaret), benim sevgili dostlarım, sizin enerjinizdir. O kadar.

Biz enerjinin dışarıda olduğu ve sizin onu bir şekilde elde etmeniz için dışarı çıkmanızı gerektiren böyle harika, büyük bir oyun oynuyoruz. Biz, benim bile Adamus Saint-Germain adlı dışsal bir enerji olduğum harika, büyük bir oyun oynuyoruz. Hayır, bu sizin enerjiniz.

Bu, zihni korkutuyor. Zihin, “Eh, bilmiyorum. Sana dokunmama izin ver. Hayır, senin değil...” Sizin enerjiniz. Hepsi sizin algınız. Ve ben sizin “enerjiniz” olduğunu söylüyorum, siz bunun yerine “algı” sözcüğünü de kullanabilirsiniz. Temelde ikisi aynı şeydir. Enerji algılamanın bir yoludur. Enerji bir şarkıdır. O, bir iletişimdir. O, algılamanın ve deneyimlemenin yollarından biridir.

Yani Modern Merlin için Uygulamalı Sihir aniden şunu anlamak demektir, “Oradaki benim enerjim. Hepsi benim.”

İnsanlar diğer insanları suçlamaktan ve her şeyin kendi dışlarında olduğunu düşünmekten ve bir bokları olmamasından ve çok çok az şeye sahip olmaktan ve kontrolleri olmamasından hoşlanıyorlar. Bu bir oyun. Bu kötü bir oyun ama bir oyun. Ve modern Merlinler olarak sizler şunu fark ediyorsunuz, “Hayır, hepsi benim enerjim, benim algım. Benim onu almaya ihtiyacım yok. Benim başka hiçbir yerden enerji almama gerek yok. Benim hiç kimsenin hiçbir şeyimi onaylamasına ihtiyacım yok. Hepsi benim.” İşte o zaman eğlence başlar çünkü siz bunun sizi ele geçiren ve size saldıran ve sizin kış için sakladığınız fındıklarınızı almaya çalışan bir sürü dışsal güçle alakası olmadığını fark edersiniz. Şuna benzer bir şey olur, “Dur bir dakika. Onların hepsi benim fındıklarım ve saldıranların hepsi benim.” Siz, “Vay ne harika bir oyun.” dersiniz. Siz sonra eğlenmeye başlarsınız.

Bu, akıllara durgunluk veren bir şeydir çünkü akıl, “Hayır, hayır, hayır, bu olamaz çünkü ben başka insanları görüyorum” der. Aslında, hayır, gerçekte görmüyorsunuz. Başka ruhlu varlıkların var olduklarına dair bir algı hissi var. Siz onların bilincini algılıyorsunuz ancak onları kendi enerjiniz ile algılıyorsunuz. Başka bir deyişle, siz gerçekte onları algılamıyorsunuz. Yani, bu, onların enerjisi değil. Bu, sizin algınız. Bu, onları konu alan sizin büyük televizyon şovunuz veya filminiz. Enerjinin harika, büyük bir bulut olduğunu, bir sis olduğunu ve tamamının size ait olduğunu hayal edin. Sisin diğer tarafında, sizin ruh varlığınızdan ruh varlığını algıladığınız bir ruh var ama sizinle onun arasındaki enerjinin hepsi sizin ve siz sadece onları kendi enerji sisinizle veya gözlüklerinizle veya her neyse onunla algılıyorsunuz. Ama hepsi sizin enerjiniz. Bu kadar basit ama zihin yine de buna direnç gösterecek ve ona karşı isyan edecektir ve bunu aşırı felsefi hale getirmeye çalışacaktır.

Hepinizin kafası saçmalıkla dolmadan bir an için durabilir misiniz ve sadece bir an durun ve şunun farkına varın, “Bunların hepsi benim enerjim ve hepsi bana hizmet etmek için var. Ve ben onun bana asla zarar vermesine izin vermeyecek bir olgunluğa sahibim, onun da zaten böyle bir eğilimi yok. Ama hepsi benim ve hepsi bana hizmet etmek için var.” Bu, heyecan veriyor. Orası sihrin yeniden başladığı yerdir çünkü aniden enerjinin artık bu oyunu oynaması gerekmez, bilirsiniz işte, enerji şöyle şeyler söyler, “Ah, Tanrı aşkına! Billy birkez daha sabah kalkıyor ve benim onun dışında olduğum oyununu oynuyor, o nedenle bizim buna uymamız gerekiyor çünkü ruhlu varlık bunu yapıyor, insan bunu yapıyor, onun için bizim bu oyunu oynamamız gerekiyor.”

Siz, “Lanet olası! Hepsi benim. Bu, realiteyi algılamanın ve deneyimlemenn bir yolu. Onların hepsi benim.” deyin. Sihir orada başlar. Siz o zaman dışsal güçler olmadığını fark edersiniz. Sizin enerjinizi almaya çalışan kimse yoktur. Gerçekten yoktur. Daha büyük enerjiler yoktur. Umacı enerjileri yoktur. Bunların hiçbirisi yoktur. Hepsi size ait. Siz bunu fark etmeye başladığınızda gerçekten sihir meydana gelmeye başlar. Siz o zaman sevinç içinde onun size hizmet etmesine izin verebilirsiniz. Ve siz kendinize zarar vermeyeceksiniz. Diğer önemli şey budur. Siz kendinize zarar vermeyeceksiniz. Vermeyeceksiniz. Siz kendinizi test edeceksiniz. Ben bunu biliyorum. Siz kendinizi test edeceksiniz ve şöyle diyeceksiniz, “Ben gerçekten hazır mıyım?” ve “Ben bunu gerçekten yapabilir miyim?” Siz, “Kendini test etme” oyununa devam edin, siz bunu yaptığınızda şunu fark edeceksiniz, “Lanet olsun, ben o olgunluğa sahibim ve bunların hepsi benim enerjim. Hadi eğlence başlasın.”

Ben bir noktaya geri döneceğim ve benim acının ve özgürlüğün bir arada çok iyi var olamadıklarını muhtemelen birçok kez tekrarlamam gerekecek. Onlar nihayetinde birlikte var olamazlar. Siz gezegende halen fiziksel beden içinde olan özgür Üstatlar olarak kaldığınızda – veya özgür Masonlar olarak - hayır, özgür Üstatlar olarak (bazı kıkırdamalar) biz bir süreliğine diğer insanlarla biraz oyun – birlikte var olma oyunu - oynayacağız. Tüm yaşamlarımın aklı karıştı. (kıkırdamalar artar) Siz burada özgür Üstat olarak bulunacaksınız ve biz bir süre acı ile bir arada var olacağız. İnsanlar acı çekmeyi seçiyorlar. Siz özgür olacaksınız ve bu bazı günler zor gelecek.

Böylece biz ilerlerken şunu da tartışacağız – biz, sizin, “Artık insanlara katlanamıyorum” günlerinizde bununla gerçekten nasıl başa çıkılabileceğini konuşacağız. (bazı kıkırdamalar) Evet, siz öyle diyeceksiniz, “Hayır, Adamus gerçekten. Ben gerçekten artık insanlara katlanamıyorum. Hayır, gerçekten Adamus. Ben sona geldim! Benim asla başka bir insanla karşılaşmayacağım başka bir yer, başka bir gezegen yok mu? Çünkü – lanet olsun! – onlar her zaman acı çekiyorlar. Onların yaptığı tek şey bu. Onlar sabah kalkıyorlar ve acı çekiyorlar, gece yatıyorlar ve acı çekiyorlar ve onlar rüyalarında acı çekiyorlar.” Ben gülmem bitince bir dakika duruyorum ve şunu söylüyorum, “Senin o oyunu oynamanın üzerinden çok uzun bir zaman geçmedi. Değişen ne oldu? Farklı olan nedir?

Hadi derin bir nefes alalım. Biz bugün ne konuştuk? Çok iyi şeyler. Evet. Bazı çok iyi şeyler. Sizin şu anda büyümüş olduğunuz gerçeğini. Siz enerjiyle kendinize zarar vermeyeceksiniz. Peki. O, her şekilde sizin enerjiniz.  Siz kendi enerjiniz ile kendinize zarar vermeyeceksiniz. Hadi bunun altını çizelim, hatta iki kere çizelim. Siz artık kendinize kendi enerjiniz ile zarar vermeyecek kadar büyüdünüz ve siz diğer insanlara da zarar vermeyeceksiniz. O yüzden, bununla eğlenin. Onun size gelmesine izin verin. Ve enerji başka bir yerden geliyormuş gibi yapmayı bırakın, tamam mı?

Ben bu konuda sizi gelecek Şaudlarda yakalayacağım. Ben sizi gerçekten yakalayacağım. Bu sadece bir tuvalet ziyaretiyle sınırlı kalmayacak, bu – başka ne yapabiliriz? (bazı kıkırdamalar) Ben Vili ile kabinde oturmak diyecektim ama hayır o fazla kibar. Onun buna ihtiyacı yok. Biz başka bir şey bulacağız, herkesin önünde yemek zorunda olduğunuz iğrenç bir şey. (kıkırdamalar artar) Ben insan televizyon şovlarını gördüm. Onlar bunu yapıyorlar ve bir sürü izleyicileri oluyor. Biz hayatı değiştiren, dünyayı değiştiren şeyleri konuşuyoruz ve bakın sadece bir avuç dolusu insan katılıyor. Çok iyi, biz iğrenç şeyler yemeye başlayacağız. Belki o zaman daha çok insan izler. Veya izlemez.

Çok uyumlu. (gri duvar ile uyumlu olan Linda’ya atfen) Ben onu bugün neredeyse hiç görmedim. (kahkahalar) Çok uyumlu.Onun bir fotoğrafını çekebilir miyiz? Evet. Evet. Gri veçhe. Evet. Huzurlu gibi, bilirsiniz işte, ben genellikle Eesalı Linda’dan gelen enerjileri hissederim, bilirsiniz işte, yoğun bir şekilde. Ama bugün sanki karışmış gitmiş gibi.

Hadi derin bir nefes alalım ve ben bir merabh yapmak istiyorum ama merabhın değişik bir versiyonunu. Ben Linda’nın güldüğünü veya ağladığını veya uyuduğunu söyleyemem. (kahkahalar artar ve bir kadın, “O, uyumuyor.” der) O, uyumuyor.

Biz ilerlemeden önce yeni bir tür merabh yapacağız. Bu, bir öykü ve bir merabh olacak. O zaman biz bunu ne diye adlandırıyoruz, öyrabh falan diye mi (bazı kıkırdamalar) ama eğlenceli olacak. Biz merabhı geliştiriyoruz.

 

Kendine Saygı Duyarak Yaşamak

Ama bunu yapmadan önce, anlıyorum, sorular. Dr. Cheryl (Bornt), Cauldre senin bana sormak istediğin bir sorun olduğunu söyledi.

DR. BORNT: Ah.

ADAMUS: Buraya gelmek ister misin?

DR. BORNT: Kesinlikle.

ADAMUS: Harika. Bu arada, geçen ay (Ağustos 2019 Şauduna atıfta bulunarak) hoşgörü gösterip bizimle birlikte olduğun için çok teşekkür ederim. Bunun birçok insana muazzam bir faydası dokundu.

DR. BORNT: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Senin tarafında muazzam miktarda şefkat ve öz saygı var. Peki, sorun neydi?

DR. BORNT: Son birkaç aya dair biraz bilgi verebilir miyim?

ADAMUS: Evet.

DR. BORNT: Tahmin edeceğin gibi ben birçok şey yaşadım. Ben tüm dünyadan harika destek aldım – e-postalar, telefonlar.

ADAMUS: Bu, harika değil mi?

DR. BORNT: Muhteşemdi. Ben e-postaları yanıtlayarak ve insanlarla konuşarak ve onlara ne yaptığımı bildirerek çok zaman geçirdim. Ben, evimi sattım. Arabamı sattım. Emeklilik planımı boşalttım. Paramın neredeyse tamamını banka hesaplarımdan çektim ve paramı verebileceğim birkaç kişi belirledim. Ve insanlara finansal olarak bile olsa dokunabilmek ve onların hayatlarını tamamen farklı hale getirmek harika bir sevinç oldu. Ve insanlar bunu yapabildiğim için bana çok harika bir şekilde minnet duydular. Ama onlar bana neşe veriyorlar ve benim paramı bankada bir hesapta bırakmam iyi olmayacaktı, böylece her şeyi halletmiş oldum. Hemen hemen her şeyi.

ADAMUS: Hemen hemen. Hemen hemen dedin, her şeyi demedin. Halledilmeyen ne kaldı?

DR. BORNT: Şey, birkaç kelime etmek istediğim şeyler.

ADAMUS: Tamam.

DR. BORNT: Ben kızımı bulamadım, bu, istediğim bir şey, yapmak istediğim bir şey. Ama bugün konuştuğun gibi, biliyorsun bu belki..

ADAMUS: Eh, benim seni bu konuda bir kesmem gerek.

DR. BORNT: Tamam.

ADAMUS: Kızını neden bulamadın?

DR. BORNT: Ben bir dedektif kiraladım. Ben onu yıllardır arıyorum. Ben özel dedektif kiraladım ama o bana kızım hakkında herhangi bir bilgi vermedi.

ADAMUS: Ah.

DR. BORNT: O benden bilgi için ödeme yapmamı istedi ama sonra bir bilgi vermedi. (Adamus usulca kıkırdar) Yani istediğim şeylerden birisi bu...

ADAMUS: Onu neden bulamadın? Demek istediğim, sen bana pratik nedenler gösterdin. Bunun arkasında yatan enerjetik neden nedir?

DR. BORNT: Sanırım... (kıkırdar)

ADAMUS: Hisset.

DR. BORNT: “Düşündüğümü” söyleyebiliyor muyum?

ADAMUS: Tabii, tabii.

DR. BORNT: Peki, ben onun benim eski kocam tarafından çok kötü bir şekilde istismar edildiğini hissediyorum ve ben “eski” diye de vurguluyorum.

ADAMUS: Duble, “eski” aslında.

DR. BORNT: Duble, “eski.”

ADAMUS: Evet. Evet.

DR. BORNT: Başka birini suçlamak bir çocuk için doğal bir şey – o kişi güven içinde suçlanabilir – ama kızım benim onu korumadığımı düşünüyor olabilir.

ADAMUS: Sence?

DR. BORNT: Evet.

ADAMUS: Evet. Peki o zaman neden...

DR. BORNT: Onu nasıl korumaya çalıştığımı bilmiyor.

ADAMUS: … onu bulamamana bu mu engel oldu çünkü bizim – henüz bağlananlar, geçen ay bizi izlemeyenler için diyorum, sen geçiş yapmaya hazırsın.

DR. BORNT: Ben gitmeye hazırım.

ADAMUS: Evet.

DR. BORNT: Ben kesinlikle hazırım.

ADAMUS: Ve biz geçen ay konuştuk ve ben sana, “Kalmak istiyor musun? Belki bunları tersine döndürecek bir yol buluruz.” dedim ama sen, “Lanet olası, hayır.” dedin.

DR. BORNT: Hayır. (kıkırdar)

ADAMUS: Yani sen şimdi yarım kalmış işlerini toparlıyorsun.

DR. BORNT: Hım hımm.

ADAMUS: Evet. Bunlardan birisi de kızın. Sen enerjetik olarak onu neden bulamadın?

DR. BORNT: Ben bu yüzden herhalde tuvalete gitmek zorunda kalacağım. (gülerler)

ADAMUS: Demen gereken tek şey, “Hoop!” Ahhh! “Bilmiyorum.” dediğinde ciddiydin. Yapman gereken tek şey, “Yanıt hala fark edilmekte.” demek.

DR. BORNT: Yanıt hala fark edilmekte. Benim bilincimden gelmiyor.

ADAMUS: Peki. Sana bu konuda biraz yardımcı olabilir miyim?

DR. BORNT: Bunu yapman hoşuma gider, evet.

ADAMUS: Ah, eminim. Peki. Sen kızını buldun diyelim. Eh, pislikler uçmaya başlar. Her yöne demek istiyorum.

DR. BORNT: Sorun değil. Ben buna aldırmam.

ADAMUS: Makyo. Açılacak – o uzun bir süre önce bir sürü aile şeyini serbest bıraktı. Bırakmalıydı. Bu birçok acıyı ve birçok yarayı açacak. Sonra sen bu yüzden biraz kötü hissedeceksin çünkü bu duygular yağmur gibi senin enerji alanından sana akacak ve senin gideyim mi kalayım mı diye kafan karışacak. Ve senin bir parçan...

DR. BORNT: Hım, hım. (“hayır” diye kafasını sallar)

ADAMUS: Ah, evet. Senin bir parçan kalma ihtiyacı hissedecek...

DR. BORNT: Sanmam.

ADAMUS: … düzeltene kadar çünkü sen tabağı orada pis bir şekilde bırakmak istemezsin.

DR. BORNT: Onu bulabilsem ve sadece bilmesini sağlasam...

ADAMUS: Neyi bilmesini sağlasan?

DR. BORNT: Onu ne kadar sevdiğimi ve ne kadar...

ADAMUS: Bunu neden ruhtan ruha yapmıyorsun?

DR. BORNT: Yaptım.

ADAMUS: Peki.

DR. BORNT: Evet.

ADAMUS: Yani bunu yüz yüze yapmak senin gerçekten canını yakacak.

DR. BORNT: İyilikten çok zarar getirecek.

ADAMUS: Çok daha fazla zarar.

DR. BORNT: Peki.

ADAMUS: Sana ve ona.

DR. BORNT: Tamam.

ADAMUS: Bu sana zarar verecek. Senin buna ihtiyacın yok; onun buna ihtiyacı yok. Sen bununla ilgili her türlü karmayı uzun bir süre önce salıvermişsin. Sen bu konuda temizsin. Bu, onda çok çok derin ve duygusal bazı şeyleri açacaktır. O, aslında şu anda oldukça iyi bir hayat yaşıyor.

DR. BORNT: Ah, güzel.

ADAMUS: Onun bazı şeyleri atlatması uzun bir zaman aldı, bunu biraz yardım alarak ve çok çok iyi bir ilişki ve iki erkek çocuk, bir kız çocukla yaptı. Keyfi yerinde ve sen bunun içine etmek istemezsin.

DR. BORNT: Tamam. Hayır, ben hiçbir şeyin içine etmek istemem.

ADAMUS: Hayır, hayır, hayır, hayır.

DR. BORNT: Hım hımm.

ADAMUS: Hayır.

DR. BORNT: Evet.

ADAMUS: Peki, tamam. Senin geçiş yapmamanın nedenlerinden biri buydu. Öteki neydi? Unuttum. Neden geçiş yapmadığını mı sormuştun?

DR. BORNT: Evet. Benim senin birkaç yıl önce Yükseliş ile ilgili sınıfında öğrendiklerim, bunun nasıl yapıldığını öğrenmem için bilmem gereken esas bilgiydi, sen bize her şeyi hazırlayıp köpeğinle ormana gittiğini ve kulübede kaldığını anlatmıştın ve sanırım sen dünyayı biraz gezdin ve sonra her şeye elveda dedin ve bir gün bedeninin dışına adım attın.

ADAMUS: Her şey hallolduktan sonra.

DR. BORNT: Her şey hallolduktan sonra.

ADAMUS: Evet, yapılacaklar listem vardı. Ben ona aslında tabut listem diyordum ama...

DR. BORNT: Tabut listen, nasıl ya! (bazı kıkırdamalar)

ADAMUS: Neden tabut dediklerini bilmiyorum. Kim tabutun içinde yakılmak ister ki? (kıkırdamalar artar) Adına ne dersen de. Senin listende başka ne var?

DR. BORNT: Bu kadar.

ADAMUS: Hayır, değil. Demek istediğim, senin beklediğin başka bir şey daha var çünkü ben hem Rüya Yürüyüşü Ölüm’de hem de Yükselişte sizin gitmek istediğiniz zamanı ve nasıl gitmek istediğinizi kendinizin seçtiğinizi söylemiştim.

DR. BORNT: Ve ben bunu denedim.

ADAMUS: Sen bunu denedin.

DR. BORNT: Ben bunu birkaç kez denedim ve yapamadım. Yani aslında benim sorum bu.

ADAMUS: Bunu nasıl yapmak istedin?

DR. BORNT: Ben salonumdan dışarı bakıyordum – benim pencerem çok güzel bir manzarası olan arka bahçeye bakıyor, ben çok bahçe düzenlemesi yaptım - ve ben sadece Tanrım ile bağlantı kuracaktım - yani, benim Tanrı olduğumdan emin ol.

ADAMUS: Doğru, doğru. Ama ruhla (soul) bağlantı kuracaktın.

DR. BORNT: Ah, ah ve ışık saçacaktım. .

ADAMUS: Doğru, doğru.

DR. BORNT:  Ve sonra dışarı adım atacaktım ve bedenimi yanımda götürmek için onunla bütünleşecektim.

ADAMUS: Peki. Kulağa kolay geliyor.

DR. BORNT: Evet.

ADAMUS: Bilirsin işte, demek istediğim, bu, çok dikkatli bir şekilde bir dağın tepesine tırmanmak kadar büyük bir şey değil…

DR. BORNT: Hayır! (kadın kıkırdar)

ADAMUS: … ve yanında bir sürü eşya taşımak ve sonra – oldukça kolay, senin salonun. Evet. Neden olmadı?

DR. BORNT: Benim sorum bu.

ADAMUS: Ah. Lanet olsun! (kahkahalar) Peki. Ben bir şey uyduracağım. Evet, güzel. Bak, “Bilmiyorum” demenin yerine her zaman bir şey uydur çünkü uydurmuyorsun. Senin zihnin, senin şüpheyle dolu zihnin şöyle diyor, “Ah, benim bunu uydurmam gerek.” Sen uyduramazsın. Eğlence hiçbir şeyi uydurmadığını anladığında başlar.

Bunun nedeni şöyle bir düşünceden kaynaklanıyor, “Ben buraya aydınlanmam için, Gerçekleştirimim için geldim ve ben bunu yapana kadar devam edemem. Benim bunu yapabilmem için, benim devam edebilmem için önce diplomamı almam gerekiyor.”

DR. BORNT: Eş zamanlı olabilir.

ADAMUS: Eş zamanlı olabilir ama bence en azından – bilmiyorum – 30 dakika, bilirsin işte, (bazı kıkırdamalar) gezegende bedenli olmayı deneyimlemek istersin.

DR. BORNT: Peki.

ADAMUS: Peki, o zaman böyle bir anlaşma yapabilir miyiz?

DR. BORNT: Evet.

ADAMUS: Peki. Ah. Ben gelecek ay bir sertifika getireceğim diyecektim. Pardon senin hiç olmazsa Aralık Noel Partisi’ne kadar kalman gerekecek. Ben sana üzerinde şunları yazan bir sertifika getireceğim, “Sen şimdi gerçekleştirimini yaptın.” Oz büyücüsü gibi mi söyledim? (izleyenler onaylarlar) Bu yazılırken yardım ettiğimi anlatmış mıydım sana? (izleyenler sızlanır) Birazını. Biz bir Gerçekleştirim Sertifikası getireceğiz ve o, senin salonunda geçiş yapmanı sağlayan bir ruhsat olacak.

DR. BORNT: Yapmamamın nedeni gerçekten bu mu?

ADAMUS: Kesinlikle.

DR. BORNT: Gerçekten bu.

ADAMUS: Gerçekten bu. Sen önce onun olmasını ve sonra çıkmayı bekliyorsun.

DR. BORNT: Peki.

ADAMUS: Sen bilinçli olarak fark etmesen de, şöyle bir şey var, sen şöyle diyorsun, “Peki, bu benim Gerçekleştirim hayatım.” Sen geçiş yapacağını fark ettiğin zaman aslında hayal kırıklığına uğradın ve şöyle dedin, “Ah, o zaman Gerçekleştirime ulaşamam. Belki bunu öteki tarafta yaparım.” Hadi biz aralık ayı Şaud’unda ki Cauldre bunun 14 Aralık olduğunu söylüyor, senin için bir Gerçekleştirim mezuniyet töreni yapalım. Biraz daha beklemek senin için sorun olur mu?

DR. BORNT: Hayır ben bunu gerçekten istemiyorum.

ADAMUS: Beklemek istemiyorsun. Peki.

DR. BORNT: Gerçekten istemiyorum.

ADAMUS: Hawaii’ye gelebilir misin?

DR. BORNT: Hayır.

ADAMUS: Onu sana e-posta ile gönderebilir miyim?

DR. BORNT: (kıkırdar) Peki.

ADAMUS: Tamam. (Adamus kıkırdar)

DR. BORNT: Veya sadece psişik olarak da iyi olur. Ben bunu sadece şu anda kabul edebilirim.

ADAMUS: Peki şuna ne dersin? Şuna ne dersin – Cauldre henüz yazdırmadı – biz şimdi ile Cauldre ve Linda’nın Hawaii’ye gidecekleri zaman arasında bir tarih ayarlasak, ne dersin? Ne kadar zamanımız var? İki hafta. Peki, iki hafta. Ve biz buraya belki küçük bir ekiple geliriz, bilirsin işte, küçük bir grupla - Linda, Cauldre, sen, ben – ve belki istersen bunu kameraya çekebiliriz.

DR. BORNT: Evet. Olabilir.

ADAMUS: Olabilir, tabii. Ve biraz müzik açarız.

DR. BORNT: Olabilir.

ADAMUS: Ne tür müzik seversin? Meleksi bir şeyler veya caz...

DR. BORNT: Canlandırıcı şeyler.

ADAMUS: Canlandırıcı. Peki.

DR. BORNT: Biraz rock-n-roll falan.

ADAMUS: Hımm, benim yazdığım konserlerden birini diyecektim.

DR. BORNT: Evet. Senin yazdığın bir şey mi?

ADAMUS: Gerçekten mi?! Bu...

DR. BORNT:  Veya…

ADAMUS: Bu çok hoş olmaz mıydı?

DR. BORNT: Veya benim yazdığım bir şey. İkisinden biri. (kadın kıkırdar)

ADAMUS: Onlar rock and roll değil ama bilirsin işte bir tane benimkinden bir tane de seninkinden çalabiliriz.

DR. BORNT: Tabii.

ADAMUS: Peki. Ve biz kısa bir video hazırlayacağız. Biz önümüzdeki haftalarda buraya geleceğiz. Sen diplomanı, Gerçekleştirimi Tamamlama Sertifikanı alacaksın ve sonra istediğin zaman gidebilirsin.

DR. BORNT: Peki.

ADAMUS: Anlaştık.

DR. BORNT: Kulağa harika geliyor.

ADAMUS: Peki. O zaman Cauldre ve Linda ile bakın, onlar ne zaman ayık olacaklarsa o zamana ayarlayalım (kahkahalar) günün enerjisinden ayık anlamında – ve sonra bunları yapalım ve sonra sen gitmekte özgür olursun.

DR. BORNT: Tamam.

ADAMUS: Ve o zaman kendi salonundaki kadar kolay olacaktır. Ve ben de orada olacağım.

DR. BORNT: Yani benim denemiş olduğum gibi bedenimden dışarı adım atarak mı?

ADAMUS: Evet.

DR. BORNT: İşte o kadar kolay olacak.

ADAMUS: Sen bunu denedin ve sorunun bir parçası da bu.

DR. BORNT: Ah, ah.

ADAMUS: Ama ben sana yardım edeceğim.

DR. BORNT: Ben bunun için gerçekten minnettar olurum.

ADAMUS: Tabii. Tabii. Hadi bunu yapalım. Eesalı Linda, bunu senin... yüzünün nasıl bir şekil aldığını görmediğimiz için memnunum. (bazı kıkırdamalar) O, “Adamus gerçekten kaybettin.” diyor. Hayır, aslında çok güzel. Bu çok...

DR. BORNT: Teşekkür ederim.

ADAMUS: … kesinlikle harika.

DR. BORNT: Bana göre de harika çünkü neden gitmediğim aklımda bir soru olarak kalmıştı.

ADAMUS: Peki, biz hem o sertifika şeyini hem de küçük bir kutlama yapacağız. Güzel. Çok teşekkür ederim. (izleyenler alkışlarlar) Teşekkür ederim.

 

Öykü Merabh

Şimdi, hadi arka planda biraz müzik eşliğinde bir öykü anlatalım. Derin bir nefes alın.

Hadi merabhımıza hazırlık olarak ışıkları azaltalım.

(müzik başlar)

Ah! Ne güzel bir gün geçirdik. Biliyorsunuz, çok dikkat dağıtma oldu. Ben size mental bir sisin var olduğunu anlattım. Siz bunu yarın ya da öbür gün bile hissedebilirsiniz bunun nedeni, bizim, kendine zarar verme işinin tamamen ötesine geçmemizdir. Hala şöyle diyen bir insan korkusu var, “Eğer ben çok enerjiye sahip olursam, yani ben çok enerjiye sahip olursam ve enerji benim yaşantıma girerse o zaman ben kendime veya başkalarına zarar verir miyim?

Biz bugün devam etmekte olan diğer eski şeyleri sıfırladık. Hayır, siz zarar vermeyeceksiniz. Siz zarar vermeyeceksiniz ve ben sohbet ederken ve teatral gösterimi yaparken siz aslında o sırada içinize bunu yapmanızı gerçekten önleyen küçük bir düğme bile yerleştirdiniz, bunu sizin enerjiyi bir daha asla kendinize veya başkalarına zarar vermek için kullanmayacağınızın bir garantisi olarak yaptınız. Neden? Eh çünkü siz bir Üstatsınız. Siz şimdi bir olgunluğa sahipsiniz. Evet, sizin hala geçmişte yaptığınız şeylerle ilgili kanayan çok eski anılarınız var ama onlar geçmişte kaldılar.

Hadi, derin bir nefes alalım.

Üstat kafede oturuyordu. Orası onun ofisiydi. Orada iki buçuk saatten bu yana çok çalışıyordu, cappuccunosunu yudumluyor, o gün üç kruvasan yiyor, insanları gözlemliyordu. Bugün hiç kimse ile konuşmak istemediğine karar verdi. Bazı günler istiyordu, bilirsiniz işte, istiyordu. Bazı günler de insanlar öylece ona gelmeliydi. Ama bugün gerçekten kimseyle konuşmak istemiyordu.

Üstat kendisiyle iyi arkadaş olmaya, kendi fasetaları ile oynamaya, kendisiyle iletişim kurmaya ve kendini fasetaları ile ortaya koymaya çok alışkındır. Ve bugün bunun tadını çıkarıyordu ve kahve servisi yapan genç adama karşı sıcak ve samimiydi. Ona büyük bir bahşiş verdi. Aslında bahşiş hesaptan fazlaydı. Ama birkaç saat sonra gitme zamanı geldiğini anladı. O, burada kafede oturup ışını saçarak zor bir gün geçirmişti.

O, kalktı ve dışarı çıktı. Gerçekten çok güzel olan o sonbahar günlerinden biriydi. Sonbahar, çok güzeldi. Hava göreceli olarak sıcaktı ama siz bu sonbahar günlerinde havada kışın hissedilebildiğini bilirsiniz, sanki sıcak sonbahar havasında küçük bir kış hışırtısı dolaşıyordur.

Üstat kafenin dışına çıktı, derin bir nefes aldı ve günün devamı için gerçekten bir planı yoktu. Ama Üstadın tavrı böyledir. Plan yoktur, anda olmak vardır. O, sokağın köşesine kadar birkaç küçük adım attı ve bir an durdu. Ve o anda zamandaki her şeyi durdurdu. Bir Üstat bunu yapabilir çünkü hepsi kendi enerjsidir. Bu durumda bizim Üstadımız her şeyi durdurdu, sanki animasyonun durdurulması gibi. Her şey durdu ve o çevresine bakıyordu. O her şeyi kasten durdurdu çünkü o gerçekten gözlemlemek istiyordu. Bunun sizin yapabileceğiniz bir şey olduğunu keşfedeceksiniz. Siz sadece gözlemliyorsunuz. Ve bir korku olmaz, eh, bazılarınız yargılayıcı olmaktan korkuyor. Hayır. Gözlemlemek sadece farkında olmak demektir. Yani, farkındalık ruhun (soul) kendisidir.

Üstat her şeyin – animasyonun şimdi durdurulmuş olduğunun, zamanın durduğunun – farkındaydı ve gözlemliyordu. O, hemen önünde dikkati dağılmış bir sürücü gördü, araba sürerken telefonunda seks içerikli mesaj gönderen birini (Adamus kıkırdar) – sadece öyküyü ilginç yapmak için – o kişi trafik lambasının kırmızıya geçtiğini görmedi ve önünde duran bir ya da iki araba vardı. Ve Üstat gözlemlerken bir kazanın yaklaşmakta olduğunu görebiliyordu. Bu, muhtemelen çok fazla fiziksel yaralanmaya neden olan bir şey olmayacaktı ama muhtemelen en az bir aracın hurdaya çıkmasına ve birkaç aracın da önemli hasarlar almasına yol açacaktı ve bunların üzerine bir de seks suçlusunu hissettiğinde onun sigortası bile olmadığını anladı. Vay be, hayatları çok zor geçiyordu. Hım. Biliyorsunuz, Üstat bunu değiştirmeye çalışmadı, sadece gözlemledi. Yaklaşmakta olan bir kaza vardı.

Üstat sokağa baktı. Çok uzakta değil, yeni anne olmuş birisi çocuğunu çocuk arabasına koyuyordu. Anne sanki tedirgin ve kaygılı bakıyordu ama bunun içinde anne olmanın mutluluğu ve sevinci de vardı. Ama anne, “Ben iyi bir anne olabilir miyim?” ve “Ben annemin bana yaptıklarını kızıma yapar mıyım?” diye çok kaygılıydı. O enerji çok belliydi, Üstat görebiliyordu. Ve çocuk arabasındaki küçük çocuk ağladı ve ağladı ve ağladı ve ağladı. Hım. O altı aylık, küçük bebek ağlıyordu çünkü gerçekte orada olmak istemiyordu. Annesi sancısı var sandı – bilmiyorum – gazı veya her neyse ama bebek orada olmak istemediği için ağlıyordu. Bu sık sık olur. Reenkarnasyon spontan gelişen, çoğunlukla bilinçli bir seçim bile olmayan bir şeydir. Öylece olur. Küçük bebek ağlıyordu çünkü önünde bu gezegende geçireceği 60, 80, 100 yılı olduğunu biliyordu. Ben de olsam ağlardım. (bazı kıkırdamalar)

Üstat diğer tarafa baktı ve lastiği patlamış bir bisikletçi gördü. Bilirsiniz işte, bu dünyada lastiği patlamış bir bisikletiçiden daha öfkeli bir şey yoktur. (kıkırdamalar artar) Yani, bu bisikletçi öfkeliydi. Orta yaşlı adam tayt giymişti. (kahkahalar)

SART: Yüzme mayosu!

ADAMUS: Ve bu adam gerçekten sinirliydi çünkü lastiği patlamıştı ve tabii ki başkalarını suçluyordu. Birileri yola çivi ya da cam kırığı ya da her neyse onu atmış olmalıydı. O, gerçekten öfkeliydi, sadece lastik patladığı ve onu tamir edemediği için değil, aptal gibi göründüğü için sinirliydi, en azından o böyle düşünüyordu. “Ben Bay Bisikletçi, taytımı giydiğimde Bay Cool ve işte patlak bir lastikle buradayım.” ve gaz yakan arabalarında giden insanların kendisine kıs kıs güldüğünü biliyordu. Onların gülüp gülmemeleri gerçekten önemli değildi ama o böyle düşünüyordu, o nedenle olanların hepsine çok kızmıştı.

Üstat başka bir yöne baktı ve yaşlı bir kadını duydu ve gördü – yaşlı derken, kadın muhtemelen 90 yaşındaydı ama çok genç gözüküyordu – kadın sokağın köşesinde keman çalıyordu. Kadın küçük kemanını çalıyordu ve önünde para toplama kabı vardı. Kadın çok tatlı parçalar çalıyordu. Bilirsiniz işte, Üstat normalde, yani Üstat Üstat olmadan önce hala öğrenciyken kendini gerçekten kötü hissederdi, “Ah, bu yaşlı kadın varolması, yaşaması için gereken birkaç kuruş için sokak köşesinde çalıyor. Ne kadar üzücü değil mi?” Ama Üstat o anda bunu yapmıyordu. O gerçekte, onun çaldığı harika müziği hissediyordu.

Sonra Üstat yine parkın başka bir yönüne baktı ve çok fena aşık olmuş iki insan gördü. Ah, bu onu gülümsetti. Onlar 20 yaşından fazla olmazlardı ve birbirlerinin üzerlerindeydiler. Yani toplum içinde, açıkça derin bir şekilde aşıktılar, bu durum, onun bazı harika anıları gözünün önüne getirdi. O gençlik aşkı, o cinsel uyarılma, birisine aşık olan zihnin kesinlikle çıldırması. Ah, o bunları düşünürken sadece gülümseyebildi, bunun nasıl bir şey olduğunu hatırladı.

Üstat bir an için o durmuş animasyona baktı, her şey olduğu gibi donmuştu ve Üstadın ışığını saçması için bilinçli bir çaba dahi göstermesi gerekmiyordu çünkü ışık hep oradaydı.

Bilirsiniz işte, Üstat ilk Üstat olduğunda her zaman durması ve şunu söylemesi gerektiğini düşündü, “Ben bir ışığım. Ben potansiyelleri aydınlatıyorum.” O, bunun aptalca bir insan düşüncesi olduğunu düşündü. Onun öyle yapmaya dahi ihtiyacı yoktu. Onun aydınlatmayı açıp kapaması gerekmiyordu; hep öyleydi. Yapması gereken tek şey, “Ben Buradayım”ı hatırlamaktı. Aslında bunu bile hatırlamasına gerek yoktu çünkü daima oradaydı. O, “Ben Buradayım”ın daimi bir idrakindeydi.

Ve sonra izledi – bu, sihirsel bir şey gibiydi, harikaydı. O, bilgeliğin ve Ben’im’in o ışığının ondan çıkışını izledi, bunu ağır çekim olarak imajine etti, ışık şimdi pırıltılarla genişliyordu, bu durdurulmuş animasyonda çok çok yavaş hareket eden ışık zerreleri, doğal ve kolay bir şekilde ondan dışarı çıkıyordu. Güneşin çok az parlaması gibi, sabahın ilk ışıkları gibi. Onun üzerinde çalışması veya onu zorlaması gerekmiyordu. Bu, oluyordu. Biliyorsunuz, günümüzde animasyon denilen bir şey var, siz kelimenin tam anlamıyla böyle şeyler yaratabiliyorsunuz ama bu doğal olarak oluyordu. Işığın pırıltıları, ışık zerreleri bu senaryodaki herkese ulaşıyordu.

Üstat, ışığının onları aydınlatmasına izin veriyordu. Üstat onları değiştirmeye çalışmıyordu. Üstat başka bir sonuç ortaya çıksın diye zorlamıyordu, basitçe onların potansiyellerini aydınlatıyordu. Sonra da donmuş filmi, durudurulmuş hali değiştiriyordu. Değiştiriyordu ve her şey normale dönüyordu ve onun yüzünde büyük bir gülümseme oluşuyordu.

Biliyorsunuz, bu, hiç zorlamadan oluyor. Bu büyük şefkatle ve herhangi bir şeyi değiştirmeye çalışmayarak oluyor, sadece başkalarına nelerin olabileceğini, nelerin gelebileceğini, diğer potansiyellerin ne olduğunu göstermek içindir çünkü bakın, insanlar potansiyelleri görmek konusunda çok iyi değiller. Geçmişte bu gezegene gelmiş olan Üstatlar aslında insanlara başka potansiyellerin var olduğunu gösteren kişilerdi. Sizin yapacağınız şey bu. Sizin yapacağınız şey, bir insana hayatını nasıl yaşayacağını söylemek değil, onların zihinlerini değiştirmek değil. Biliyorsunuz Yeshua şeydi, eh, aslında sizin bir parçanızdı ve Yeshua insanlara başka bir yolun var olduğunu gösterdi.

Öykümüze geri dönelim. Aksiyonlar, hareketler tamamen normal hale döndü ve Üstat orada biraz daha durdu. O, sanırım şöyle diyebiliriz, geleceği görebiliyordu, ışığın yaptığı etkiyi görebiliyordu.

Işık bisikletinin üzerinde sövüp sayan ve utanan adamın üzerine düştü ve onun o anda durdurulması çok önemliydi çünkü bakın, eğer adam o patlak lastikle Üstadın varlığında bulunmasaydı dümdüz altı kilometre aşağıya doğru gidecekti ve uyuşturucu ve alkol almış 35 yaşlarındaki bir kadın ona çarpacaktı ve onu oracıkta öldürecekti. Muhtemelen gün boyunca patlak lastik olayına küfür etmiş ve sinirini insanlardan çıkarmış olan bu bisikletçiye yol gösteren, patlak lastiğe neden olan, hayatını kurtarmak için zamanlamayı değiştiren Üstadın ışığı olduğu anlaşılabilirdi. Bunu yapan Üstat değildi. Üstat ışığı sayesinde ona yaşamının ne hale gelebileceğini gösterdi, bu onun tek başına görebileceğinden daha büyük bir şeydi. Üstadın karşıya geçip, lastiğin üzerine ellerini değmesi ve onu anında tamir etmesi onun için tamamen uygunsuz olacaktı. İnsanlar sihir deyince böyle bir şey anlıyorlar. Sihir sadece orada olmaktır.

Ve annesinin bebek arabasıyla sürdüğü yeni bebek, bebek ağlıyordu. Bebek aslında çok fazla ağlıyordu ve burada olmak istemiyordu. Ama bebek histerik ağlamasıyla aslında içeriye muazzam derecede kendi tanrısallığından getiriyordu. Ve özellikle siz küçükken o nefesle, o ağlamayla – ağladığınızda kafanızdan çıkabilirsiniz ve kafanızdan çıkınca – tanrısal enerjinin içeri girmesine izin verebilirsiniz.

Bebek aslında ortalığı karıştırmak için ve başka bir yaşam daha yaşayacağı için ağlamıyordu. O sadece ruhunun, tanrısallığının daha fazlasını istiyordu. Onun gerçekte arzuladığı şey buydu. Ve Üstadın ışığındaki bebek şunu fark etti, “Ah, burada olmak istemediğimden değil. Ben bütünümün burada olmasını istiyorum.” Işığın yaptığı şey buydu.

Parkta birbirinin üzerinde olan aşıklar, iki ay sonra ayrıldılar. Evet, genç insanlar bunu yapıyorlar ama burada şöyle bir şey oldu, her ikisine de bir şey malum oldun – ikisi de bu konuda konuşmadı – ama o anda parkta her ikisine de malum olan bir şey vardı; bu iyi bir ilişki olmayacaktı. Şimdi sonlandırmak en iyisiydi çünkü çok karma, çok geçmiş vardı. Keyifli bir ilişki olmayacaktı. Onlar karmayı devam ettirmiş olacaklardı.

O nedenle onlar sonlarının bir kere daha bu ilişkide bitmemesi için karmayı kırmanın bir yolunu buldular ve onların kendi yollarına gitmeleri kendi içinde karmayı temizledi. Onlar her ne kadar o anda aşık olduklarını zannetseler de Üstadın varlığı bunu görmelerine yardımcı oldu, bunun iyi olmayacağını görmelerine yardımcı oldu. Üstadın ışığının yaptığı buydu.

Üstadın onlara doğru yürüyüp şöyle demesi gerekmedi, “Ah, bu arada, sizi ciddi bir karma zamanı bekliyor. Eğer birlikte olursanız berbat bir hayatınız olacak ve birbirinizden nefret edeceksiniz. Belki biriniz diğerini öldürecek.” Üstadın bunları söylemesine gerek yoktu. Bunu yapan basitçe ışıktı.

Ve sonra trafik kazası vardı – kaza denilirse – mesajlaşmak ve araç kullanmak ve karşı tarafla çarpışmak. Kazanın o anda meydana gelmesi o kişinin yaşamında çok acı çekmesine yol açacaktı. Kaza, onun önündeki aracın içinde bulunan insanların yaşamlarında çok acı çekmelerine yol açacaktı. Onlar yaşlı insanlardı ve o derecedeki bir darbe onların ciddi olarak yaralanmalarına neden olacaktı. Ve onun önünde içinde birkaç kişinin, birkaç çocuğun bulunduğu bir araç vardı ve kaza bazı fiziksel ve belki duygusal hasarların oluşmasına yol açabilirdi.

Ve o anda Üstadın ışığında, her şey durmuş bir animasyon halindeyken, telefonda mesaj yazan, seks mesajları yazan kişi aniden kendi hayatını ve başkalarının hayatını değiştirmenin kendi sorumsuzluğu olacağını fark etti. O kişi bunu şimdi fark eder etmez tamamen ağır çekimde telefonunu kenara koydu ve hızlı gelen diğer aracı gördü. Yani onun aracı hızlı bir şekilde başka bir araca doğru gidiyordu, o, bir kaza olacağını biliyordu ve çok ciddi bir kaza olacaktı ama olmadı.

Ve kaza olmamasının sürücü üzerinde büyük bir etkisi oldu, nasıl oldu da olmadı diye. Daha sonra – tüm insanlar herkesin iyi olduğundan emin olmak için arabalarından çıktılar - ve herkes, “Arabanızı nasıl tam zamanında durdurduğunuzu bilmiyorum. Bunun nedeni elektrikli bir araba kullanmanız olabilir...” dedi ya da her neyse. Onlar özür dilediler ama gerçek şu ki o anda sihir oldu.

O anda o kişi bir ışık, daha büyük bir potansiyel gördü. Orada bir kaza olması gerekmiyordu. Bunun yıllarca ve yıllarca ve yıllarca ve yıllarca acı çekilmesine yol açması gerekmiyordu. O anda o kişi yaşamının yönünü değiştirdi, daha sorumlu oldu, dikkatinin o kadar dağılmasına bir son verdi ve aslında kendi tutkusunu bulmak için ilerledi, bunların hepsi asla olmamış bir kaza sebebiyle oldu. Bu onlarda öyle bir korku yaratıyor ki eh, yaşamları değişiyor.

Ve sonra ışık son olarak sokak köşesinde bahşiş almak, birkaç kuruş almak için keman çalan yaşlı kadına geldi. Üstat onun neler yaşadığını zamanı durdurmadan önce bile biliyordu, onun başka bir Üstat olduğunu öteden beri biliyordu. Onlar parktaki bankları veya kafeleri sevmiyorlardı, o yüzden bu Üstat keman çalmayı seçmişti. Üstadın paraya ihtiyacı yoktu. Ve Üstat – genç olsun yaşlı olsun fark etmez – o Üstat, o kadın yaşlı ve belki fakir bir kadın olarak görünmeyi seçmişti, böylece orada oturup keman çalabilecekti ve onun notaları aynı zamanda onun ışığıydı.

Ve çaldı, inasnlar onun yakınına gittiler ve bazıları onu görmezlikten geldi, bilirsiniz işte, onlar yaşlı bir hanımın para için keman çalmasından rahatsız oldular. Diğerleri onun müziğinin sihrini yakaladılar. Üstat öteden beri onun başka bir Üstat olduğunu biliyordu. Ona gülümsedi çünkü orada çalışıyordu, işini yapıyordu, ışığını dünyaya saçıyordu. O, “Belki onun ışığıydı.” diye düşündü, “bu kazaların her birinin doğasını değiştiren.” Belki de her ikimizin ışığıydı.” Bunun bir önemi yok çünkü önemi olan tek şey onların farklı bir şeyler görmüş olmaları. Onlar daha büyük bir potansiyel gördüler ve sonra gerisi onlara kaldı.

Üstat caddenin karşısındaki diğer Üstada selam verdi, keman çalan kadına, eh, o, gülüyordu. O, gerçekten Üstada gülümsüyordu. Onu biliyordu. Onun kim olduğunu biliyordu, ona gülümsedi. Ona üstat selamı verdi. Onlar gün boyunca birlikte ışıklarını saçtılar, başkaları için potansiyeller açtılar.

Sizin yapacağınız iş bu olacak. Bu kadar. Siz neler olacağını bilmek istiyor musunuz? Siz neler yapacağınızı bilmek istiyor musunuz? Bu kadar. Bir Üstadın yaşamındaki tipik bir gün böyle geçiyor. Bu kadar.

Siz gün sonunda enerji için çalışmak zorunda olmadan veya acı çekmeden veya kendine ve başkalarına zarar vermekten endişe etmeden eve dönüyorsunuz. Siz o günlerinize gülüyorsunuz. Siz eve gidiyorsunuz ve artık her şey sizin kendi içinizde oluyor. Siz, Size dönüyorsunuz. Siz, gün sonunda, bu gezegende herhangi birinin hayal edebileceğinden çok daha fazla değişim yaptığınızı bilerek eve dönüyorsunuz

Hadi derin bir nefes alalım.

Bu kadar sevgili dostlar. Bu kadar.

(duraklama)

Ben onların sizin hakkınızda kitaplar yazıp yazmayacaklarını veya sizin adınızı bilip bilmeyeceklerini bilmiyorm ama bu aslında Üstadın gerçekten umurunda değildir ve aslında bunu istemez de.

Siz, “Tanıma mı?” diye soruyorsunuz, “Herhangi bir tanıma mı var?” Tabii ki. Öncelikle kendinizi, daha sonra diğer Üstatları. Siz Şambra vasıtasıyla veya başka bir vasıtayla onlarla karşılaşacaksınız. Siz orada oturup keman çalan kişinin bir Üstat olduğunu bileceksiniz. Onlar aynı şeyi yapıyorlar. Onlar bir kahve dükkanında veya bir sokak köşesinde veya işlek bir havalimanında veya herhangi bir yerde dünyayı gözetliyorlar. Siz sadece bilirsiniz, “Biz buradayız. Ben seni tanıyorum. Sen beni tanıyorsun. Biz buraya yapmak için geldiğimiz şeyi yapıyoruz.”

Tanıma aynı zamanda Yükselmiş Üstatlardan geliyor. Siz Yükselmiş Üstatlar Kulübü’ne geldiğinizde onlar sizin neler yaptığınızı herkesten fazla bilecekler. Onlar sizi biraz kıskanacaklar çünkü onlar bunu yapmadılar. Onların büyük kısmı bedende kalmadı. Onlar gittiler. Onlar biraz kıskanacaklar. Yükselmiş Üstatlarla nasıl başa çıkılacağı konusunda size bazı ipuçları ve püf noktaları vereceğim. Onlar yaptıklarınızdan dolayı çok büyük bir sevinçle dolacaklar; onlar bilecekler. Bu gezegende sizin bu yer için yaptıklarınızı bilen tek bir kişi bile olmasa onlar ne yaptığınızı bilecekler.

Derin bir nefes alın.

Bir Üstadın Yaşamı.

(duraklama)

Bu, dünyayı değiştirmeye çalışmak değildir. Yapanlara eyvahlar olsun.

Bu, kendi değerlerinizi, kendi inançlarınızı veya herhangi bir şeyi dünyaya yüklemek değildir.

Bu basitçe karanlık bir yerde bir mum olmaktır. Bu kadar. Mum herhangi bir şeyi değiştirmeye çalışmaz. Mum sadece oradadır.

Mum karanlığa küfür etmez, daha parlak olmaya çalışmaz.

Mum odayı ısıtmaya çalışmaz. O, karanlığı korumaya çalışmaz. Bunların hiçbirini yapmaz. O, sadece bir mumdur. Ve sizin her birinizin içinde şimdi o mumdan yanıyor ve uzun, uzun, uzun bir zamandır da yanıyordu. Sadece siz unutmuştunuz.

Hadi şimdi derin bir nefes alalım.

Mum bir metafor tabii ama şu anda çok geçerli bir metafor.

Siz, potansiyelleri aydınlatan ve asla zarar getirmeyecek o bilgelik mumunu nefesle içinize çekin.

Hadi, sizi buraya ve yaşamınızda bundan sonra olacaklara getiren yolculuğunuz için derin bir nefes alalım.

Ben gerçekten bu toplantıdan ayrılmak istemiyorum. Ben bu enerjiyi bırakmak istemiyorum.

Ama biliyorsunuz benim bu gece Yükselmiş Üstatlar Kulübü’nde bir sunumum var. Sanırım bana bir şeyden dolayı bir ödül verecekler (kahkahalar), bilmiyorum. Ben onu nereye koyacağımı bile bilmiyorum. O kadar çok ödül aldım ki. (kıkırdamalar artar) Ama onlar benden bu gece gelmemi ve onlara Şambra’yı anlatmamı istediler.

Benim ısınma hareketim tabii ki Kuthumi. Takip etmesi zor biri. Yani zor biri ama sanırım benim hazırlık yapmam gerekecek. Ben Cauldre’nin kıyafetinin aynısını giyeceğim. Bu, hoşuma gitti. Ben bunun tüm Yükselmiş Üstatları etkileyeceğini sanıyorum.

Ben gitmeden önce, hadi hep brlikte derin bir nefes alalım.

(duraklama)

Aydınlanma belirlidir. Sizin gezegende olmanızın nedeni bu değil. Siz buraya bir mum olmaya, bilgeliğinizi ve ışığınızı saçmaya geldiniz. Bu kadar.

Bunun yanı sıra benim sevgili dostlarım at arabam, faytonum beni bekliyor. Elveda deme zamanı geldi, böylece ben günü bizim her zaman kapattığımız gibi kapatacağım.

Tüm yaratımda her şeyin yolunda olduğunu hatırlayın. Teşekkürler.

O, sen misin Linda? Teşekkürler. Teşekkürler.



İngilizceden çeviren: Meltem Taban