• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/kirmizicember/
                                       BAĞIŞBAĞIŞ
        
    

ŞAUD 11: “Keşif 11”


Keşif Dizisi

ŞAUD 11: “Keşif 11”  – Geoffrey Hoppe kanallığıyla Adamus Saint Germain tarafından Kırmızı Çembere sunulmuştur.

5. Temmuz. 2014

 

ÖNEMLİ NOT: Hayatınız ve yaratımlarınız için tam sorumluluk almadıkça buradaki bilgi size uygun olmayabilir.

*  *  *


Ben O benim, egemen alandan tutku dolu Adamus.

Hoş geldiniz. Hoş geldiniz, sevgili arkadaşlarım. Aydınlanmanızda rahat edip, dinlenebileceğiniz Şambra Adasına hoş geldiniz.

Bir gün gelecek beni azarlayacaksınız. Bana, “Adamus, o zamanlar, Tobias gittikten hemen sonraları neden bana aydınlanmamda rahat olmamı söylemedin? Neden benim bütün bu cehennemden geçmeme izin verdin, bütün bu cehennemden yani ?”  Ben de, “Sevgili arkadaşım, ben sana defalarca aydınlanmanla rahatına bak, dedim.” diyeceğim.

Aydınlanma doğaldır. O aslında...kolay doğru sözcük değil. O doğaldır. (Adamus kıkırdar)  O olur. Şimdi biz konuşurken de oluyor, zaten. Aydınlanmanızda rahatınıza bakın.

Bugün, çelişkili gibi gözüken ama öyle olmayan bazı şeylerden söz edeceğim. Hepsi birbirleriyle gayet uyumlu şeyler olacak.

Evet, derin bir nefes alalım ve aydınlanmamızla rahat edelim. Ah.

Işık Bedene İzin Vermek

Geçen ay ışık bedeninizle  ilgili olarak konuşmuştuk. Bedenlenmiş aydınlanma denilen harika şeyin deneyimlenmesi için  her  bir Üstadın bu bedene sahip olması temel hususlardan biridir. Geçtiğimiz ay ya da haftalarda, sanki fazladan bir duşa ihtiyacınız varmış gibi hissettiniz mi ?-ben öyle hissettiğinizi düşünüyorum-  Sanki normale göre kendinizi daha kirli hissettiniz mi? Hiç giyilmemiş yeni alınmış bir elbise giyseniz dahi pek de temiz hissetmediniz mi, hımm?  Evet.

Yeni elbiseler almak için alışverişe gitmeyi denediniz, sevgili Linda her zaman öyle yapar, orada giyinme odasında  öylece duruyordunuz. Bir biçimde sizinle beraberdim. Sizi dikizlemiyordum, ama sizinleydim.( güler) Üstünüzdeki elbiselerinizi mağazaya bırakıp, bu yeni aldıklarınızı giyiyordunuz, ama yine de pekiyi hissedemediniz. Elbiseler tertemizdi ama siz hala yeterince temiz hissedemediniz. Evet, bu yalnızca ışık beden bütünlenmesinin bir bölümü, çünkü şu sıralarda eski fiziksel bedeniniz muazzam miktarda Eski Enerjiyi salıyor. Eski enerji bütün gözeneklerinizden, cildinizden, her bir parçanızdan çıkıyor. Saçlarınızın, görmenizin ya da herhangi başka bir şeyin biraz farklı olduğu dikkatiniz çektiyse, işte bütün bunlar yalnızca ışık bedene geçmenizin bazı işaretleri.

Siz de yanlış olan bir şey yok. Yanlışınız yok. Eğer salıvermeye hazırsanız, yaşamlar boyu süregelmiş eski, Eski Enerjinin salınması bu. Bunun gitmesine izin vermeye hazırsınız.

Öyleyse fazladan bir duş alıverin, isterseniz, ama bir şey daha yapıverin.

Derin bir nefes alın ve ışık bedeninize izin verin.

Evet, hakkında konuşacağımız şey…… Sandra? Uyuyor musun?  Adamus’u unuttun mu? Kahve?  Sütlü? ( bir kaç kişi kıkırdar) Biliyorum, tartışmamız seni büyüledi, ama …

Bir Üstadın Anıları

Evet, sevgili arkadaşlar, şu sıralarda bir kaç yeni kitap yazıyorum, bunlardan bana en heyecan vereni de Bir Üstadın Anıları isimli olanı- çünkü kitap genelde sizin deneyimlerinizi temel alıyor-sizinle olan benim deneyimlerimi- Evet, ilginç. Birçok insan için kolay okunur bir kitap olacak. Öyle özellikle çok uzun bir kitap değil ama bizim anlaşmalarımızla ilgili olarak ilginç ve çok derinlikli öykülerle dolu olacak.

Size, bu öykülerden birini anlatayım, bugün. Bunu Şaudlarımızda ya da toplantılarımızda fırsat oldukça yapacağım. Şimdi, burada biraz havaya girebilmek için  dinleyici ışıklarını biraz kısabilirsek, ah evet. Çok daha iyi oldu.

Üstadın Anıları, öğrenci ile Üstat hakkında öyküler.

Evet, sadece bir kaç aydan beri Gizem Okulunda bulunan bir öğrencinin nihayet Üstadın önüne çıkma saati gelmişti. Yeni öğrenci Üstadın karşısına çıkmanın neye benzediğine ilişkin öyküler işitmişti ve gergindi ama aynı zamanda da heyecanlıydı. Çünkü Üstadın karşısına çıkma vaktinin gelmesinin aynı zamanda, öğrencinin belli aydınlanma düzey ya da derecesine, ya da başarısına da diyebilirsiniz, ulaştığı demek olduğunu biliyordu. Böylece Henry adındaki yeni öğrencinin günü gelip çatmıştı – Henry Smith – genç bir adam, çokça ruhsal ve aydınlanmış halde ama bir bakıma da çok masum ve toydu. Böylece Henry’nin Üstada yaklaşma vakti gelmişti- Ve Üstat, tabii, iskemlesinde kahvesiyle oturuyordu. (Adamus kendi kahvesi henüz gelmediği için surat ederken güler.)

Ve Henry Üstada yaklaştı, birazcık gergindi, tabii, ama daha ziyade heyecanlıydı, çünkü evet bu okulda karne alma günü gibi bir şeydi. Üstatla görüşmek ve değerlendirmesini almak. (Linda kahvesini getirir ama sahnede duraklar)

Yaklaş.(Linda  kahvesini verir ve önünde eğilir; daha fazla dinleyici gülerler ve bazıları alkışlarlar; Adamus bir yudum alır) Uygun. Uygun.

Böylece … (kıkırdayarak) Henry iskemlesinde kahvesini içen Üstada yaklaştı ve Üstada, “ Üstat, Nasıl görüyorsunuz beni? Buraya geleli bir kaç ay oldu ve burada Gizem Okulunda olan her şeye karşı özveri içinde çok çalıştım, çabaladım. Üstat sizce nasıl gidiyorum?”

Ve Üstat, Üstat tavrıyla geriye yaslandı, gözlerini kapadı ve “Öğrenci” dedi–çünkü Üstat öğrenciye asla gerçek adıyla hitap etmezdi  – “bu benim ölçüp, yargılayacağım bir şey değil.”

Şüphesiz ki, Henry biraz hayal kırıklığına uğramıştı çünkü Üstattan gerçekten bir değerlendirme yapmasını istiyordu. Ve  Henry  derin bir nefes aldı ve tüm gücünü toplayarak, bunu bir daha sormanın yeni bir yolunu aradı ve “ Üstat, Üstat, ruhsal rehberlerime danışsanız da, nasıl olduğumu onlara sorsanız.”

Ve Üstat derin bir nefes aldı ve dişlerini gıcırdattı ve, “ Öğrenci, senin ruhsal rehberlerin yok. (bazıları kıkırdarlar ) Onlar birçok, çok, çok yaşamdan beri seninle birlikteydiler. Ama, Öğrenci, onlar sıkıldılar ve gittiler.” Bana eğlenceli geldi.( güler) Belki de kitabım en çok satanlardan( best seller)  olmaz. (daha fazla kıkırdamalar)

Şimdi, Henry  bir hayli hayal kırıklığına uğramıştı ve cesareti de kırılmıştı. Ama Henry yine de  bütün öğrenciler gibi, azimliydi. Bütün öğrenciler böylesine azimlidirler ama bazen de çok toydurlar ve bundan dolayı varamazlar. Henry  kendini yeniden topladı ve derin bir nefes aldı ve “Ah, Üstat, Baş melekler nasıl olduğumu düşünüyorlar?” dedi. (bazıları kıkırdarlar)

Ve Üstat uzun bir süre gözleri kapalı olarak durdu, hafifçe, hafifçe başını sallayarak, derin bir nefes aldı ve , “ Öğrenci Baş melekler çok meşguldü, çünkü şu sıralar onlara kanallık eden çok fazla sayıda insan var. (güler)  Raphael hariç. Niye hiç kimsenin Raphael’ e kanallık etmek istemediğini anlamıyoruz.” dedi.

LINDA: Ayyyyy.

ADAMUS: “ Ama hiç bir baş melekten geri bildirim almadık.”

Şimdi, Henry çok, çok fazlasıyla hayal kırıklığına uğramıştı, cesareti kırılmıştı, deli gibi olmuştu. Bir oyun var benimle oynanıyor, diye düşündü. Ama öğrenci son derece azimliydi ve derin bir nefes aldı ve kendine, “ Bu Üstadın benimle oynadığı bir oyun. Benim ne kadar kararlı olduğumu görmeye çalışıyor. Bir kez daha üstüne gideyim.”  dedi. Ve öğrenci, “ Üstat, Tanrı benim nasıl olduğumu düşünüyor? Lütfen bunu Tanrıya bir sorar mısınız?” dedi.

Üstat derin bir nefes aldı ve , “Bir dakika”  dedi ve bir nevi transa benzer bir hale girdi. Ve bir kaç dakika sonra geri gelerek, “ Senin adın neydi?” ( bazıları kıkırdar) dedi. Ve öğrenci , “Henry, dedi. Ben, Henry.”  Üstat, “ bana bir dakika ver.” dedi.

Ve rol yaparak tabii ki, bir kaç dakika bekledi ve birdenbire geri geldi, gözlerini açtı ve direk olarak öğrencinin gözlerinin içine bakarak, “ Tanrının senin var olduğundan haberi yok.” dedi. ( Sessizlik olur ve Adamus mimik yaparak “Komik” der; bazıları kıkırdar)

Öğrenci, cesareti kırılmış, sinir içinde ve dertlenmiş olarak çıkıp gitti. Ertesi gün bavullarını topladı ve Gizem Okulunu terk etti.  Şimdi Ruhun (Spirit) sesi, ruhla  bağlantı üzerine çalışan bir aşram yönetiyor, tabii ki. ( bir kaç kişi kıkırdar)

Öğrenciyle Üstadın bu karşı karşıya gelmesi sonrasında, geceleyin Üstat Bedenlenmiş Üstatlar Klübündeydi, oradaki bazı diğer Üstatlar, “ Öğrenci Henry ile neler oldu?” diye sordular. Ve Üstat “ Pekiyi değil, en azından şimdilik pekiyi değil. Öğrenci hala aydınlanmanın en temel ilkelerinden birini idrak etmemiş.” dedi.

Ve diğer Üstatlar, “ Pek ala, nasıl yani? Böyle demekle neyi kastediyorsun?” dediler. Ve çok bilge bir kıdemli Üstat diğerlerine, “ Çünkü kendini hatırlamayan birini Ruh da ( Spirit) hatırlamaz.” dedi.

Bu Ruhun (Spirit) sunabileceği en büyük şefkat armağanıdır. Hımmm. Hımmm. Hımmm.

Kendi varoluşunuzu hatırlamadıkça, ölçü için, değerlendirme için, doğru ya da yanlış yapıp yapmadığınız anlamak için başkalarına güvendiğiniz sürece, kendi gözlerinizle kendinizi görmedikçe, kendi kulaklarınızla kendinizi işitmedikçe, Ruh da (Spirit) sizi hatırlamaz.  Ruh (Spirit) -siz- var olduğunuzu bileceğiniz ana kadar, sizin var olduğunuzu bilmez, görüyor musunuz?

İşte Bu Bir Üstadın Anıları’ndan bir bölüm- bir biçimde gerçek öyküler, genelde benim Şambrayla deneyimlerime dayanıyor.

LINDA: Ohhh! (bazıları kıkırdarlar ve alkışlarlar)

ADAMUS: Bunlar, anlatılırken insanları neşeyle tezahürata götüren ve alkışlatan öykülerden değil. Ama benim bu öyküleri anlatırken maksadım  “Hımmmm. Hımmmm, şimdi anladım.” dedirtmek.

Pek ala kitap ne zaman ortaya çıkacak bilmiyoruz ama şundan eminim, hımm, ilginç olacak.

Pop Quiz- Hazırlıksız sınav

Kağıtları çıkartın bakalım. Pop quiz- hazırlıksız sınav, Linda mikrofonu  dinleyiciye tuttuğunda, düşünmeden, o anda vereceğiniz yanıt ile ilgili bir şey. Bu sizin nerede olduğunuz, ne çeşit yanıtlar vereceğinizi görmek, kontrol etmek, değerlendirmek için.

Evet, bugünkü hazırlıksız sınavımızın konusu- anında sınavımız- algı karşısında gerçeklik.

LINDA: Ohhh!

~ 1nci Soru – Gerçek (realite) vs. Algı

ADAMUS: Ohh, oh. İlginç bir şey. Algıya karşı gerçek. Evet, Linda, mikrofonunla hazır ol. Ben soruyu sorarken yürüyebilirsin.(bazıları kıkırdar)

Gezegende zenginliğin % 95 ini insanların yüzde beşinden daha azının kontrolünde olduğu gerçek mi  aIgı mı?  Bu gerçek mi, algı mı? Gezegende zenginliğin büyük çoğunluğunu, yüzde beş  kontrol ediyor, evet mi hayır mı, gerçek mi algı mı?

KAREN (kadın):  Gerçek.

ADAMUS: Ayağa kalkabilir misin? Evet.

KAREN: Gerçek.

ADAMUS: Gerçek. Bunu neye dayanarak söylüyorsun?

KAREN: Benim deneyimim.

ADAMUS:  Senin deneyimin. Tamam. Güzel. Güzel yanıt. Ve Linda gösteriyor, herkes, lütfen mikrofonu yukarıda tutun. Evet.

KAREN: Tamam.

ADAMUS: Güzel. Tamam. Bunda doğru yanlış yok. Konumuz, gerçek mi algı mı?

Bu aslında algıdır. Algı. İşin doğrusu, gerçekten çok az sayıda insan ya da aile ya da hükümetler – ya da daha ziyade iş dünyası -gezegende finansal çoğunluğu kontrol ediyor. Ancak, ancak, bu bir algıdır. Gerçek ama aynı zamanda bir algı, çünkü yalnızca birinin çok parası var- diyelim ki tüm dünyadaki zenginliğin % 20 sine sahip–bu siz zengin olmazsınız, siz zengin olamazsınız, siz zengin olmazsınız, anlamına gelmez. Bu gezegenin saf enerji olsun, doğal kaynaklar olsun ya da finansal araçlar olsun, zenginlik miktarının  limiti ya da tavanı yok. Zenginliğin bir sınırı yok.

Belli insanların zenginliği kontrol ettiği ve diğer insanların zenginliğe sahip olamadıklarına dair bir algı var. Gezegende sınırlı miktarda finansal bolluk olduğuna ilişkin bir algı var ve bu algıya insanlar yapışıp kalmışlar–  “kontrol” sözcüğünü ihtiyatlı olarak kullandım – bu yüzde beş ya da daha azının kontrol ettiği algısı.

Hiç de kontrol etmiyorlar. Sahipler. Sahipler. Onların var; diğerlerinin yok.  Bunun sizin de sahip olamayacağınızla, sizin de sahip olamayacağınızla, sizin de sahip olamayacağınızla bir ilgisi yok. Hiç söylenecek bir şey yok ve kendilerinin yüzdelerini, bankalardaki dolar ya da euro miktarlarını kontrol etmek istemelerinin  hiç önemi yok. Yapamazlar. Yapamazlar.

Evet, sevgili arkadaşlarım, gerçek şu, evet, şimdi olan biten bir biçimde böyle, bir kaç kişi diğerlerinden çok fazlasına sahip Ama, bu her birinizin tam olarak seçtiklerinize ve de izin verdiklerinize sahip olamayacağınızla ilgili değil. Evet, gerçek karşısında algı, ah. Güzel.

Sonra ki. Sonraki soru. Kuzey Amerika ve Avrupa’ da 15 yıl öncesine göre daha fazla hava kirliliği var –gerçek mi algı mı?

DAVE (Gürültüyle): Evet.

ADAMUS: Evet. Neye dayanarak?

DAVE: Bilimsel verilere dayanarak.

ADAMUS: Güzel. Algıya dayanarak. Kesinlikle; Kuzey Amerika ve Avrupa’da son 15 yıl öncesine göre daha az hava kirliliği var, diyorum. Salınım miktarlarını azaltan yeni teknolojiler var. Su ve hava açılarından çevreciliğe çok daha fazla ilgi var. Daha öncelerine göre daha fazla motorlu araç, daha fazla insan, daha fazla makine olmasına rağmen hava kirliliği düzeyi düşüyor.

Tabii, küresel ölçekte mutlaka böyle değil, çünkü …

DAVE: Çin gibi, Hindistan gibi .

ADAMUS: … diğer ülkeler çok fazla kirlilik ilave ediyorlar. Ama ben özellikle Kuzey Amerika ve Avrupa dedim.

Evet, gerçekte böyle olmasa da algıda böyle, genelde ben bu soruyu insanlara sorduğumda, insanlar, “Oh evet, giderek kötüleşiyor.” diyorlar.

Buna dikkati çektim çünkü bu algı meselesinde, insanlar  aslında olguları gerçekten bilmeden, özür dilerim bunu söylediğim için, ama ne yapıldığına gerçekten bakmadan, bir de bütün bu kötülüklere, bütün bu berbat şeylere inanıyorlar.

Bakın, aynı zamanda, çevreciliğe büyük ilgi var çünkü hepiniz bu gezgende altı milyar insan olarak ancak on milyara kadar insanı kaldırabileceğinizi anladınız ve hızla da bu sayıya yaklaşıyorsunuz. Bu nedenle toprak, hava, su ve hayvanlar alemine daha fazla ilgi göstermek gerekmekte. Yine de, bu aynı zamanda muazzam miktarda kontrol ve manipülasyon konusu oluyor.

Kontrol edenler için buraları verimli topraklar ve  sıklıkla hatta konuyu dahi bilmeden – sana söylemiyorum, tabii ki, Dave, ama çevrecilik fanatiklerinden söz ediyorum –  sayıları kullanıyorlar, aslında doğru olmayan bilgiyi kullanıyorlar ve bu da bir çeşit kontrol etmektir. Benim hipnoz ve kitle kontrolü listeme eklemek istediğim bir şey daha var.

Aslında, birçok yerde durum iyiye gidiyor; birçok başka yerin ise daha gidecek uzun yolları var. Kendilerine, kendi halklarına zarar veriyorlar ve gerçekten bilinçleri yok. Ama özellikle Kuzey Amerika ve Avrupa’da bilinç var ve bu bir şeyleri değiştiriyor. Belki yeterince hızlı değil, böyle ele almak isterseniz. Belki bu gezegende, yaşadığınız bu yerde hala bilinci olmayanlar var ama bilinç geliyor. Ama bir yandan da algılarınızdan haberdar olun – ne gerçek, ne gerçek değil, ne kontrol ediyor ya da nerede hipnoz var nerede yok. Güzel.

Bir sonraki soru, aynı şekilde, 15 yıl önceye göre şimdilerde daha az mı yoksa  daha  çok mu suç işleniyor? – büyük suçlar – daha çok mu daha az mı?

DAVID McMaster: (hafifçe duraklayarak) Şey, tuvalete bir yolculuk yapmaya niyetim yok.(güler)

ADAMUS: Rahat ol. (Adamus kıkırdar)

DAVID: Ve benim hissim  daha az olduğu yönünde.

ADAMUS: Daha az. Bunu sana söyleten belli bir neden var mı?

DAVID: Evet. Özellikle son 15 yıl içinde Şambra bilincinin gelmesiyle, dünyada bilinç artışı olması.

ADAMUS: İşte bu. İşte bu. Evet. Teşekkür ederim.(dinleyiciler alkışlarlar)

İnternet, haberler ve bloglar, çok çok hızlı haberleşme nedeniyle bazen daha fazla olduğuna dair bir düşünce var ama sizin gelişmiş ülkeler dediklerinizde aslında daha az suç işleniyor. Haklısın.

Başka yerlerde, bir kez daha söyleyeyim, suç işleme hala yaygın halde, ama bilinç – bilinç bunu daha iyi bir dengeye getirecek.

Şimdi, ben bunu -birçok yerde 15 yıl öncesine göre daha az suç işlendiğini -söylüyorum ama aynı zamanda da sizin  terörist saldırıları gibi felaket olarak nitelendirdiğiniz suçlar için  de daha fazla potansiyel var. Ve bu kendi kişisel nedenleriyle büyük sayılarda insan  öldüren terörist dediklerinizin tecrübe kazanmalarıyla birlikte, sahip oldukları teknolojiler ve kararlılıkları nedeniyle  bu nevi olayların önceye göre çok daha artma potansiyeli bulunuyor.

Evet, özellikle sizlerde ve canlı yayında dinleyenlerde süregelen bir nevi daimi bir korku bulutu var. Çünkü bunları hissediyorsunuz. Bu sanki “ Ayakkabının diğer teki ne zaman düşecek? Ne zaman dibe vuracak?” gibi ve bunu  karın boşluğunuzda ya da bazen kalbinizde veya boğaz bölgenizde hissediyorsunuz.– “ Bundan sonra ki ne?”

Hep bundan sonra ne olacak diye endişe ederek yaşamak zor bir şey ve ben sizden sadece derin bir nefes almanızı ve yapabildiğiniz kadar bilinçli olarak elinizden geldiğince kendi hayatınızı yaşamanızı istemiştim. Hatta politik, dini ve finansal gündemleri olanları durdurma çabasında bile olmadan bedenlenmiş Üstatlığınızın en yüksek formunda kendi hayatınızı yaşamanızı istedim. İşte bu gezegende en büyük farkı yaratacak olan şeydir. İşte bu birçok yerde kaybolmuş olan bilince  bir şeyler ilave edecektir.

Tekrar ve tekrar söylediğimiz gibi, bu gezegene, aslında bu evrene aslında tüm yaratıma yapacağınız en harikulade şey, gerçekten, gerçekten olduğunuz Üstat olmaktır.

Evet, buna derin bir nefes alalım.

Böyle devam edip durabiliriz ama benim üstünde durduğum gerçek ve algı konusu. Çok çeşitli algılar var. Gerçekten bakmaya başladığınızda, algılar mutlak olarak gerçeklerle örtüşmezler. Ama sanırım şöyle diyebilirim, her şey-ne olduğu fark etmeksizin- algıdır.

Evet, sizden kendi algınıza bakmanızı istiyorum – dünyaya dair algınıza, dünyadaki yerinize dair algınıza, aydınlanmanıza dair algınıza, aydınlanmanıza, bedenlenmiş aydınlanmanıza izin vermek neye mal olura ilişkin algınıza, bakmanızı istiyorum. Hala çok sıkı çalışmanız ya da acı çekmeniz gerektiğine dair hali hazırda birçok algı var -bu küçük odada yerleşmiş, sanki insan bilincinin evinde küçük bir dolap gibi.- “ kapısında zar zor okunabilen “aydınlanma” sözcüğü yazan bir yanda uzakta  sıkışıp kalmış bir küçücük dolap. Ve bu küçücük  saklanma deposunda aydınlanma ya da bilincin temeli var.  Çok yakın ama çok da çok daha geniş olan din denen bir oda var  bir de felsefe denilen başka bir geniş oda var. Ama bu bir yana sıkışıp kalmış olan mini minicik dolap  nedir, aydınlanma bilincidir.

Bakın, biz  önceki work-shoplarımızda ve toplantılarımızda benim, “Aydınlanma nedir?”  dediğim oyunu oynadık. Bunu birçok yıl oynadıktan sonra, ben bu soruyu sormaktan vazgeçtim çünkü gerçekten güzel yanıtlar gelmedi. Hayır….evet, bazı kötü yanıtlar vardı ama çok az  iyi yanıt geldi. Ve nihayetinde gerçek yanıt hissediştir. Aydınlanma gerçekten tanımlanamaz. Sanırım siz, aydınlanmanın net sonuçlarını tanımlayabilirsiniz, insan parçanız olarak elde edeceklerinizi– daha iyi bir hayat, daha sağlıklı bir beden, daha çok mutluluk, mutluluk  aslında kötü bir algı olmasına rağmen. Mutluluk hakkında çok komik şeyler söyleyebilirim.

Ama bu bütün aydınlanma işi de algıyla ilgilidir, ne yapmanız gerektiğine dair algıyla. Bu uzakta saklı duran küçük dolapta bilinen bir kaç Üstat vardır ama onların öyküleri pek o kadar da güzel değildir. Onlar acı içinde olmuşlardır. Zorluklar içinde olmuşlardır, çok fazla yalnızlık, çok fazla sıkıntı ve sonunda belki de bütünüyle çökme ya da ölüm diyebiliriz. Sahip olunacak güzel bir algı değil.

Ben sizin aydınlanma gerçeğine ve algınıza bir bakmanızı istiyorum. Sizden aydınlanmaya bir göz atmanızı ve sonra da, aydınlanmaya ilişkin sahip olduğunuz hisse bakmanızı istiyorum. Hayatınızda her şeyin üstünde olan en önemli şey budur. Buraya bu gezegene gelme nedeniniz, en önemli şey. Ama hala buna ilişkin olarak  tuhaf bir algınız var. -  ne kadar sıkı çalışmanız gerektiğine dair ve  ona ulaşmak için  bütün o dini, felsefi ve ruhsal çalışmaları yapmanız gerektiğine dair  algınız ve de bir his, sıklıkla bütünlenmemiş, tamamlanmamış, tatmin olmamış ya da sadece yanıtı bilmeme hissi; hala yanlış bir şey olduğuna, hala bir şeyi çözmemiş olduğunuza  dair algı.

Bir çoğunuz  gece yatağa, sanki bu bir testmiş  ya da  içinden geçmeniz gereken bir labirent varmış gibi, “ Hala bilemediğim bir şey var “diyerek gidiyorsunuz. Hala kendinize “ Bu nedir? Bu nedir? Bu nedir? Tam da orada değilim.” diyorsunuz.  Bazı gelişmeler gösterdiğiniz günler oluyor, ama deyim yerindeyse, sıklıkla “ Neyi yanlış yapıyorum “ demektesiniz.”

Doğru yapmadığınız şey, aydınlanmaya ilgili olarak düşünmek– aydınlanma  algınız, yapılacak neye  gerek olduğu algınız, aydınlanınca neye benzeyeceğinize dair algınız.

Benim sevgili arkadaşlarım, izin vermenin dışında gerçekten yapmak zorunda olduğunuz bir şey yok. Ama bu belki de bir insanın yapabileceği en zor şeylerden biri, çünkü “ Bir şey çalışmaya devam etmem gerek.  Meditasyon yapmak, ya da mantra söylemek ya da kendime yağlar sürmem lazım “  demeye eğiliminiz var. Ya da bir şey sonra arkasından başka bir şey geliyor. İnsan bilincinde bir bölüm var ki, aydınlanmaya sadece izin vermeyi bir türlü kabullenemiyor. Aydınlanmayı zorlamanız gerekmiyor. Bunun için çalışmanız da gerekmiyor. Bu güç ya da benzeri bir oyunda değil.

Onu itelemek zorunda değilsiniz. Onunla bilek güreşine girişmeniz gerekmiyor. Karanlık, şeytan ya da kötülük sizi ondan  uzak tutmuyor. Karanlık, sizin karanlığınız aslında ve ona izin vermenizi umut ediyor, böylece bu onu özgürleştirecek. Bu acıyı ve içindeki yaraları da özgürleştirecek.

Evet, algı, gerçek, algı ve aydınlanma gerçeği. Yükselmiş Üstatların söyleyeceği gibi, aydınlanma algısı onun ne olduğundan uzakta; oysa aydınlanma gerçeği o kadar yakın ki, tam burada, şimdi.

Tamam. Derin bir nefes alalım. Devam edelim.

https://ssl.gstatic.com/ui/v1/icons/mail/images/cleardot.gif

~ 2nci Soru  – Ne Keşfettiniz?

 

Bu Keşif Dizisi toplantılarımızın son kanallığı oluyor. Ve bugünün sorusu, Linda yine mikrofonu al, soru şu- bu Keşif Dizilerinde, son on bir dizide ne keşfettiniz? Ve eğer izin verirseniz, şimdi benim yazı tahtasına gereksinimim var. Ne keşfettiniz?  Evet, Linda, herhangi bir kişiye doğru.

Bu keşif dizilerini yaptık. Bir bakıma başlığı siz seçtiniz, ben seçmedim, ne keşfettiniz?Söyleyeceğiniz herhangi bir şey olabilir, mutlu ya da hüzünlü, iyi ya da kötü, fark etmez. Ama kendinizle ilgili ne keşfettiniz? Teşekkürler baylar.(Yazı tahtasını getiren  Larry ve Sart‘a). Carol Merrill ( Oyun şovu sunucusu ve yardımcısına.) Güzel. Evet.

Edith, sen ne keşfettin?

EDITH: -Ben O Benim-  olduğuma ve de -Ben varım-a ve büyük bir Yaratıcı Üstat olduğuma dair birçok mükemmel hatırlatıcılarım oldu.

ADAMUS: Kulağa güzel geliyor. Bu ne anlama geliyor? ( bazıları kıkırdar) haydi onu şu huniden akıtalım, onu damıtalım ve bana on sözcükten daha azıyla anlat. Ne keşfettin?

EDITH: Ben O Benim..

ADAMUS: Güzel. Yani bunu keşfettin.

EDITH: Evet, hatırlatıcılarım vardı. Hep bunun üzerinde çalıştık.

ADAMUS: Evet. Evet, öyle yaptık!( güler) Oh evet!  Bu hatırlatıcılar nereden geliyordu?

EDITH: Senden… (daha fazla kıkırdamalar)

ADAMUS: Senden gelmedi mi?

EDITH: Evet.

ADAMUS: Hiç gecenin bir yarısı uyanıp da, “Evet!  Sonunda ulaştım.” demedin mi?

EDITH: Hayır, geceleri çok güzel uyurum

ADAMUS: Tamam. (bazıları kıkırdar) Bunu başka bir açıdan alalım. Hiç günün ortasında caddede, yolda arabanı sürerken birdenbire, “ Onu buldum! Ben O benim.” demedin mi?

EDITH: Evet, Bunu zaten biliyordum.

ADAMUS: Oh. Tamam. Güzel. Peki, bu yıl onu yaşamakla ilgili olarak ne keşfettin?

EDITH: (içini çeker)Burada anlatmaya kalkmak için, çok fazla şey.

ADAMUS: Tamam. (Adamus kıkırdar) Bir tanesi?

EDITH: Şey, eh … (duraklar)

ADAMUS: Dikkat et. Benim Bir Üstadın Anıları kitabımda yer alacaksın.(Adamus kıkırdar) Edith, sen bir simgesin.(ikon)

EDITH: Ben de David gibiyim. Tuvalete gitmek istemiyorum.

ADAMUS: Evet. İstersen beraber gidebiliriz.(Adamus kıkırdar ve bazı dinleyiciler güler) Edith, sen bir ikonsun. Evet.

EDITH: Yalnızca güzel hatırlatıcılarım vardı. Ben…..ımmm…..yani ne diyeceğimi bilemiyorum da...Yani, bilmiyorum, diyemem. Bakalım, yani….Ben sadece…….

ADAMUS: Süslü lafların etrafında dolaşıyoruz.( güler)

EDITH: Bana getirdiği …

ADAMUS: Hala dolanıyoruz.

EDITH: Neşe.

ADAMUS: Neşe. Teşekkür ederim. Tam da “ Bir şey söyle” demek üzereydim.(daha fazla kıkırdamalar) Bu çok çok gerçek bir ifade.  Bir Üstat – Üstat şüphe duyduğunda, Üstat düşünemediğinde – yalnızca uydurur. Herhangi bir şey uydur. Bir şey söyle. Neşe. Sevdim bunu. Teşekkür ederim.

Evet, neşe demek iyi hissettiriyor mu?

EDITH: Evet. Evet!

ADAMUS: Yani bu yıl hiç neşe keşfettin mi?

EDITH: Çok fazla.

ADAMUS: Teşekkür ederim. Bak, ne kadar kolay. İki sözcük. Çok fazla. Tamam.(içini çeker ve tahtaya yazar) “ Çok neşe (çok çene).” Tamam.( bir kaç kişi daha kıkırdar) Güzel. Kitabımda olacaksın. Evet, isimleri değiştireceğim, ama hayır, seninki aynı kalacak.(Adamus kıkırdar)

Güzel. Sonra ki. Bu yıl ne keşfettiniz?

SHAUMBRA 1 (kadın): Merhaba. Ben ruhumu(soul) keşfettim.

ADAMUS: Ooh. Neredeymiş?

SHAUMBRA 1: Ah, ha, ha. Ben, onunla bağlantıya geçmeye başladım, yani, ve sonra bir gün aniden bütün hayatım boyunca uyuduğumu anladım...…

ADAMUS: Ah evet, evet.

SHAUMBRA 1: …ve sanki uyandığımı hissettim.

ADAMUS: Evet. Her ikisi de doğru. Evet. Evet.

SHAUMBRA 1: Biliyorsun işte ve de hayatı duyumsamaya başladım.

ADAMUS: Ruhun (soul) seninle hangi dilde konuşuyordu? İspanyolca mı yoksa Fransızca mı?  (kadın kıkırdar)

SHAUMBRA 1: Hayır…

ADAMUS: Bilirsin, ruhların çoğu Fransızca konuşur. Biliyorsun ben, biraz peşin hükümlüyümdür.

SHAUMBRA 1: Daha ziyade bir histi.

ADAMUS: His.

SHAUMBRA 1:Daha ziyade bir duyumsama.

ADAMUS: Tamam. Evet.

SHAUMBRA 1: Daha çok bir bilme-biliş, bildiğin gibi.

ADAMUS: Evet. Evet.

SHAUMBRA 1: Ve sonra sanki bir biçimde bedenime ruhumu(soul) nefesli yordum, giderek daha fazla onu içime soluyordum ve onu  bütünlenmeye başladığımı hissediyordum ve gerçekten– çok heyecanlıydım. Bu sanki aniden tünelin ucundaki ışığı görebileceğimi  ve bu yaşamda aydınlanabileceğimin mümkün olduğunu  hissetmek gibiydi.

ADAMUS: Evet.

SHAUMBRA 1: Ve biliyorsun ki, ben  …

ADAMUS: Seni bundan uzak tutan neydi? Tünelin ucundaki ışıktan söz ediyorsun ya, peki ne olduğunu biliyor musun?

SHAUMBRA 1: Ne?.

ADAMUS: O – evet, o bir tren değil, ama o….belki de bir tünel, sonra bir başka tünel daha vardı. O ışık belki de, sadece yani, sokak lambası türünden bir şey olabilir.

SHAUMBRA 1: Öyle olduğunu sanmıyorum.

ADAMUS: Emin misin?

SHAUMBRA 1: Oh, eminim. (kıkırdar)

ADAMUS: Çünkü….bunları yaşamadık mı….biz. Bundan daha önce geçmedik mi? Tünelin sonunda çok fazla ışık, çok yakın, ama …

SHAUMBRA 1: Ben bundan daha önce asla geçmemiştim.

ADAMUS: Tamam. Senin bunu anlatma biçimini seviyorum. Bu tutkuyu seviyorum. Sen –bırrrr! – beni durduruyorsun.

SHAUMBRA 1: Evet.

ADAMUS: Evet.

SHAUMBRA 1: Yani, anlıyorsun, ben gerçekten sana teşekkür etme şansını kullanmak istiyorum, çünkü …

ADAMUS: Ben pek bir şey yapmadım.

SHAUMBRA 1: Hayır, yaptın! Gerçekten, bundan geçerken bana rehberlik ettin, başladığım şey …

ADAMUS: Oh kahretsin! Hepsini sadece sen yapıyorsun. (alçakgönüllü bir eda takınırken güler)

SHAUMBRA 1: Evet ve de yalnızca bu değildi …

ADAMUS: Oh, Hepsini sen yaptın!

SHAUMBRA 1: Sadece ben değildim.

ADAMUS: Hiç bir iltifatı kabul edemem.

SHAUMBRA 1:Ama birçok Şambra gibi.

ADAMUS: Ödül! (Adamus kendisine bir ödül veriyormuş gibi yapar; güler)

SHAUMBRA 1:  Evet, hepimiz aynı kumaştanız ve şimdi de…...

ADAMUS: Oh, bu kadarı yeterli. Daha fazla bir şey söylemene gerek yok. (daha fazla kıkırdamalar)

SHAUMBRA 1: Neyse.

ADAMUS: Tamam, “Adamus.” ( tahtaya “Adamus” yazar; dinleyiciler alkışlarlar)

SHAUMBRA 1: (kıkırdayarak) Teşekkür ederim.

ADAMUS: Teşekkür ederim.

SHAUMBRA 1:Seni bir kucaklayabilir miyim?

ADAMUS: Tabii! Başka bir şey?

SHAUMBRA 1: Oh dünden razıyım, dünden razıyım.

ADAMUS: Bir öpücük, bir öpücük. (kucaklaşırlar) Teşekkür ederim. Güzel. Yapmamız gereken.....bir Üstat güler. Gülmesi gerek. Güzel.

Bir sonraki. Aynı soru. Bu yıl ne keşfettiniz? Güzel, kötü, çirkin, herhangi bir şey olabilir. Ne keşfettiniz?

SUE: Bugün sabahleyin aynanın önünde olanları anlatayım. Bir parçam bana, “Ben bir rock yıldızı olmak istiyorum. Tıpkı, Edith gibi.” dedi.

ADAMUS: Evet!

SUE: Anlarsın işte. (güler ve bazıları alkışlarlar) Ve …

ADAMUS: Edith, bak kendin için ne yarattın. Şimdi dünyanın her tarafında seni izliyorlar ve seni seviyorlar. Çok ciddiyim. Seni seviyorlar, Edith, çünkü sen  bu uyanışla ilgili olarak, öyle çok sorular, riskler ve aynı zamanda da dönüm noktaları ve de güzel bir masumiyeti temsil ediyorsun. Onlar senin nelerden geçtiğini görüyorlar ve senin yendiğin toprakları görüyorlar. Evet, gerçekten, sen bir simgesin(ikon) ve bir rock yıldızısın. Evet…(daha fazla alkışlar)

SUE: Evet, bana gelen yanıt Ben-im’di.

ADAMUS: Ben-im.

SUE: Ben-im.

ADAMUS: Evet.

SUE: Ben-im.

ADAMUS: Güzel.

SUE: Ve bu şey gibi, oh, bana …

ADAMUS: Bunu bu yıl gerçekten hissettin mi?

SUE: Evet. Evet. Ve güldüm ve bu evet, anladım, gibiydi.

ADAMUS: Evet. Güzel.

SUE: Anladım onu.

ADAMUS: Çünkü Ben O benim- vardır.( Yumuşak bir biçimde söyler)

SUE: Eh-eh. Hayır.

ADAMUS: Ve de  Ben-im!!  vardır. Ve siz bu sözleri söylemek istediğinizde, bunlar edepsiz sözler olduğu için değil ama sanki  “S---r! “ gibi.(güler) Hah! Bunu bana daha önce niye söylemediniz sanki?! Ben im!” Ve sonra birdenbire  sanki bütün kayıtlar zihninizde ve  bedeninizde ses hızında çalar. Ve siz , “Oh! Adamus’un  bana sesimle ilgili söylediklerini ‘Ben size hizmet etmenizi emrediyorum.’ dediğini hatırlıyorum”, gibi olursunuz. “O zaman ne aptalca diye düşünmüştüm ama şimdi bunu anlıyorum. Ve Adamus’un  ‘Ben var-ım,’  dediğinde, evet ben, bu duyduğum en sersemce şey diye düşündüğümü, hatırlıyorum. Köpeğim de –var-.Yani,anlıyorsun, ‘Ben varım’ demeyi, şimdi anladım ( ne demek istediğini) ! “

SUE: Ben var-ım.

ADAMUS: “Anladım bunu!”

SUE: Evet..

ADAMUS: Evet.

SUE: Ve arabada çığlık atmak hoş bir şey. (daha fazla kıkırdamalar)

ADAMUS: Öyle. Öyle. Mükemmel. Tamam. İki tane daha. Bu yıl ne keşfettiniz? Evet.

KERRI: Benim keşfettiğim…..Keşfettiğim, önemli olanın, kendimi sevebilmem olduğu ve de  kendimin dışında bir şeye gereksinimim olmadığı!

ADAMUS: Maaakyo!

KERRI: Ne?!

ADAMUS: Makyo.

KERRI: Pekala, yine de “Bilmiyorum!” dan daha iyi.(güler) Bir şeyle ortaya çıktım yani !! (güler ve bazıları alkışlarlar)

ADAMUS: Sen benim sorularımdan kurtulmanın bir yolunu bulmayı keşfettin. Bu iyi bir taneydi.

KERRI: Ben, Ben, ohh …

ADAMUS: Evet, ( tahtaya yazar) “Adamus çarpı iki.” Çarpı iki. Bunu keşfettin. Harika ve bu bir hüner.

KERRI: Hüner bunun neresinde?

ADAMUS: Benden sıyrılmanda. “Bilmiyorum” demek ve tuvalete gitmek zorunda kalmak yerine.

KERRI: Bunu bir daha yapmayacağım. Bayanlarla çok fazla başım derde girdi-boka battım.

ADAMUS: Evet.

KERRI: Beni hayal kırıklığına uğrattılar.

ADAMUS: Evet, niyetleri kinaye yapmak değildi, ama evet. (güler)

ADAMUS: Evet. Güzel. Evet, keşfettiğin en azından nasıl…..

KERRI: En azından.

ADAMUS: … bir Üstadın yerini alacağın. Sen de benim kitabımdasın.

KERRI: Oh sahi mi?

ADAMUS: Evet, evet.

KERRI: En beğendiğin, ha?

ADAMUS: Evet. Oh, ben demedim … (daha fazla güler)

KERRI: Bu yalan. Yalan söyleme.

ADAMUS: Sen beni böyle konuşturdun.

KERRI: Doğru. Doğru.

ADAMUS: Bir Üstat olarak nasıl ayağa kalkacağını anladın.

KERRI: Kahrolsun, evet.

ADAMUS: Evet ve bu nedenle …

KERRI: Sana direniyorum.

ADAMUS: Ve bu nedenle kendine direniyorsun.

KERRI: Evet.

ADAMUS: Evet. Eee..çok dürüst olabilir miyim?

KERRI: Oh tanrım, evet, bu iyi olur.

ADAMUS: Oh tanrım. Sadece hayır demeniz lazım.

Öğrendiğiniz –ve hala öğreniyorsunuz, hala pratik yapıyorsunuz ama öğrendiniz  – şu küçük yaramaz kıza karşı koymayı …

KERRI: (fısıldar) Oh siktir ol.Tamam ama evet. Teşekkür ederim.

ADAMUS: …bu arada. Şu veçhenin sizi yönetmesine izin vermemeyi öğrendiniz …

KERRI: Ona çeneni kapa defol dedim, buraya gelirken. – Ç.K.D. – Böyle dedim.

ADAMUS: Bunu yüksek sesle söyleyebilirsin.

KERRI:  Kapa çeneni defol git hemen.

ADAMUS: Teşekkür ederim.

KERRI: Benim kini değil.

ADAMUS: Hayır, ama …

KERRI: Doğru mu?

ADAMUS: Bak ama göze alınca, sonunda, “ Yeter artık, Ben-im”  diyorsun ve hayatını bozan bu çok incinmiş küçük şımarığın artık hayatını yönetmesine izin vermiyorsun.

KERRI: Tamam. Teşekkür ederim.

ADAMUS: Teşekkür ederim.(bazıları alkışlarlar) Ama pek iyi hissettirmiy….…

KERRI: Evet!

ADAMUS: … demek …

KERRI: Ben yaramaz ve şımarık olduğumu biliyordum. Yapmadığım …

ADAMUS: Hayır, hayır, hayır, hayır. Dur. Değilsin.

KERRI: Artık değilim.

ADAMUS: Bu doğru.

KERRI: Biliyordum ki …

ADAMUS: Bu veçhe hayatını yönetiyordu. Aslında –şu yaramaz küçük şımarık – aslında hayatın cehenneminden, bir sonraki anın ne getireceğinden korkmuştu. Yalnız olmaktan korkmuştu, ama bir yandan da diğerleriyle birlikteyken de kötü hissetmekten korkmuştu.…

KERRI: Aman İsa aşkına, hala geliyor. Ama hepsini salıverdim, biliyorsun. (güler)

ADAMUS: İsa bugün başka bir yerde. Başka bir şeyle meşgul. Burada yalnızca sen ve ben varız.

Ama sonunda, “Artık buna ihtiyacım yok .” diyebilmek ne keşif! Ve sevgili arkadaşlarım, yaşamınızda sizi deliye döndüren diğer insanlar değiller; siz kendinizsiniz. Siz kendiniz, kendinizi deliye döndürüyorsunuz.

Ve her şeyden önce, ‘siz’ dediğimde bu –siz-in, birçok, birçok şey olduğunu bilmek belli bir netlik gerektirir. Birçok, birçok veçheniz var; ama siz yalnızca bütün bu farklı duygu ve hislerin, düşüncelerin, yönlenmelerin kocaman bir karmaşası ve belirsiz hali değilsiniz; kendinizin birçok fasetaları ve ya da ışınları var ama bu fasetaların ya da ışınların şovunuzu yönetmesine-hele ki işlevsel değillerse- izin vermeyin. Bu her ne olursa olsun, hayatınız sizin yöneteceğinizi keşfetmeniz meselesidir.

Bakın, muazzam azminiz var, muazzam itici gücünüz ve inatçılığınız var ve nihayet bunun bu veçhe yerine kendiniz kullanıyorsunuz. Ve o zaman hayatınızdaki şeyler değişecektir, sevgili arkadaşlarım. Belki de hayatınızın tutkusunu yaşayamadığınızdan, insanlarla gerçekten yapmak istediklerinizi belli  bolluk düzeyiyle yapacağınızı anlatıyordunuz, çünkü bu küçük şımarığın şeyleri yönetmesine izin vermekteydiniz. Artık böyle değil.

KERRI: Burada bulunan kaç kadının, “Sonunda, benim söylemek istediğim şu sevimsiz kahpeyi anlattı!” dediğini biliyor musun?

ADAMUS: (gülerek) Evet, erkekler de. (güler)

KERRI: Evet, kesinlikle! Nihayet!

ADAMUS: Ama erkekler de artık böyle değil, sanırım.

KERRI: Oh, evet, onlar …

ADAMUS: Kafanızı sallamayı bırakın beyler. (daha fazla kıkırdamalar) Güzel. Mükemmel. Teşekkür ederim. Oh, bazı dönüm noktaları oldu şimdi.

KERRI: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Evet. Son bir tane daha. Ne keşfettiniz?

CAROL:  Kavuşma.

ADAMUS: Kavuşma. Güzel. Bunu sevdim. Peki, bununla ilgili olarak ne keşfettin? Ne kavuştu?

CAROL: Evet, bunu anlatmak için, eğer iki yol varsa ve bu yollar bir araya geliyorlarsa, yani insan kendim bir yolda ve kendimin geri kalanı bir diğer yolda. Ama bu yollar bir araya geliyorlar. İlk olan şey, bir başka yol olduğunu fark ediyorsunuz sonra da bu yollar kavuşuyorlar. Ve siz bu ya da diğer yolun peşine düşmek zorunda değilsiniz, onlar bir araya geliyorlar. Şimdi yollar birbirine çok yakın, o kadar yakınlar ki siz diğer yolun elini tutabiliyorsunuz.

ADAMUS: Evet!

CAROL: Bu çok harika!

ADAMUS: Evet!

CAROL: Ve ilk önceleri o yollarda  bu elleri siz tutuyorsunuz. Ama hayır, şimdi bir insan gibi yürüyorsunuz. Sanki “Elele burada dünyada yürü benimle.” gibi. Bu kadar yakın. İşte böyle bir olmanın anlamı burada, ve siz rahat ol diyorsunuz  çünkü “Tamam, Bir şey yapmam lazım, vır,vır, vır, vır …” gibi değil.

ADAMUS:  Doğru. Böyle düşünmeye bir meyil var.

CAROL: Ohh!

ADAMUS: Evet, evet.

CAROL: Üstünüzde çok stres var. Ama siz sadece, hayır, bu doğal, diyorsunuz. Kavuşma oluyor. Hatta elleri tutuyorsunuz. Peki, sorun nerede? Varacağınız yere birlikte varıyorsunuz.

ADAMUS: Evet. Soru. Ne zaman elleri tutmayı bırakacak ve sevişeceksiniz?

CAROL: Evet! Benim de bilmek istediğim bu işte. Ama yine zihin! Zihin! (Adamus kıkırdar) Ben buna girişir ve rahat olmazsam, zihin  – “ Ne yapmam lazım? Bunu nasıl yapayım? Ben kendimi neden sevmiyorum? Hala niye aydınlanmadım?” der. Ve sonra , “Zaten aydınlanmış durumdasın.”  Der. Böyleyim yani, doğru, doğru. Evet, ama bu dünyada ne zaman idrak edilecek?  Zorlamamak tabii ama. Evet.

ADAMUS: Sanırım, bu benim Bir Üstadın Anıları kitabımdaki bir diğer bölüm olacak.

CAROL: Bölüm mü? Kitabın tamamı!

ADAMUS: Biliyorsun, “ El tutmaktan Aşk Yapmaya.”

CAROL: Evet!

ADAMUS: Ve bunu yapmak, büyük adıma izin vermek.

CAROL: Evet.

ADAMUS: Ben kendini sevmekten söz ediyorum, elbette.

CAROL: Kendini. Kesinlikle.

ADAMUS: Evet, uzun süre elleri tutabilirsiniz ama bir süre sonra, haydi ama yanidir, biliyorsunuz.

CAROL: Evet. İşte bu – anlıyorum, haydi ama!

ADAMUS: Bol bol laf, hareket yok. Evet.

CAROL: Tamam! (kıkırdarlar)

ADAMUS: Bolca düşünmek ama bütünlemek yok.

CAROL: En azından öpüşmeye ne dersin?!

ADAMUS: Evet, evet.

CAROL: Yine de bir şey!

ADAMUS: Güzel.

CAROL: Evet.

ADAMUS: Harikulade. Sevdim bunu. Bu hikayeyi sevdim. Güzel

 

 ~ 3ncü Soru – Neyi Keşfetmiş Olmayı İsterdiniz?

Tamam. Sonra ki soru ve bu ileri taşıyan soru – sizi ileri taşıyor, sizi bir sonraki bölüme taşıyor. Keşfetmediğiniz neyi keşfetmek isterdiniz? Keşfetmediğiniz neyi keşfetmek istediniz? Hım. Ah.

JANE: Ahhh.

ADAMUS: (fısıldar) Uydur. Taklit et. (bazıları kıkırdar)

JANE: Ben sonunda keşfedeceğimi keşfetmek isterdim.

ADAMUS: Evet. Sevdim bunu. Evet. Zen tarzı gibi. Evet. Ne kadar neyin sonunda …..isterdin?

JANE: Yaşamlar boyu . (Adamus kıkırdar)

ADAMUS: Neden?

JANE: Çünkü hayattan daha çok zevk alırdım.

ADAMUS: Ahhh! Sevdim bunu. Sevdim bunu. Cauldre’inin kalbini ısıttın. Üstünde koca bir yumru olmasına rağmen. ( bir kaç kişi kıkırdar) Evet. Bir yarış olduğundan değil, aydınlanmada ya da başka bir şeyde diğerlerini yenmeye çalışmaktan değil ama hayattan biraz daha fazla zevk alabilirdin.

Şimdi aslında geriye dönüp de, “Evet, ne kadar eğlenceliydi, bütün o çılgınca şeyler, bütün o deli anlar ve de bütün o stres ve korku.” diyeceksin. Ama bir biçimde, üstü örtülü biçimde olsa da, eğlenceliydi, yoksa bunları yapmazdın. Evet.

JANE: Doğru.

ADAMUS: Doğru ama evet, belli bir noktada sadece eskir. Sadece çok sıkıcı olur.

Bir kısmı…...insan hayatı çok şey sunar ama zorlukların bir kısmı kalıplara (patern) eğilimlidir, alışılmış şeylere, kendini tekrar tekrar yinelemeye. Ve insanlar, “ İşin içinde nasıl çıkacağım, bilmiyorum.”  derler. Ve sonra sadece beklerler ve bu da daha kocaman bir alışkanlık yapmaktan başka bir şey yapmaz. Ama çok cesur, cesaretli, korkusuz, aşırı gidebilen bir insan, “ Artık yok. Artık yeter. Hallettim, bitti.” diyecektir.

Şimdi bakın’ Artık yeter’ dediğinizde ne olur, acayip bir şey meydana gelir, insan benliği, küçük insan benliği, gelir ve “Pek ala, şimdi bir şey yapmam lazım.” der. Hayır, ‘Artık yeter’ diyerek bunu çoktan yaptınız, zaten. Bu dediğinizi gerçekten kast ettiğinizde, gerçekten kast ettiğinizde, gerçekten – “Yeter artık” – dediğinizde, bu sizin -şöyle diyebiliriz- bütün bilincinizin oranını, günlük hayatta başvurup kullandığınız bilinç miktarını değiştirir. İşte bu enerjiyi çeken büyük bir mıknatıstır. Bu öyle bir enerji getirir ki hayatınızdaki her şeyi otomatik olarak değiştirir.

Bakın şimdi, küçük insan şöyle der, “Evet, ama olmadı – şıkk – diye böyle olmadı” Peki, olmadı. Bazen bu çok zarif bir yolla olur. Bazen birçok diğer boyutlardaki birçok diğer enerjilerin ve de diğer birçok insanın yeniden düzene koyulması gerekir. Ama gerçek bir Üstat derin bir nefes alır ve pek ala, hayır, “Ben işimi yaptım. Benim derin bir sözüm vardı. Artık bir şey demem ve bu nedenle de her şeyin değişeceğini umuyorum ve hayattan zevk almak dışında bir şey yapmak zorunda değilim.” der.

JANE: Evet.

ADAMUS: Ne kadar harika. Evet, lütfen hayattan keyif alın, evet, hayatınızdan zevk alın.

JANE: Evet. Teşekkür ederim.

ADAMUS: Kesinlikle. Teşekkür ederim. (alkışlar)

Bu Keşif Dizilerinde neyi keşfetmek isterdiniz? Bakın hala fırsatınız var. Bunu keşfetmek için hala 47 dakika zamanımız var. Neyi keşfetmiş olmayı isterdiniz? ( bir sonraki kişi Linda ona mikrofonu tutarken yüzünü buruşturur) O  sadece mikrofonu tutan bir elçi.

Bir an için durabilir miyim, çünkü çok fazla düşüneceksiniz. Bir an için sadece enerjiyi hissedebilir misiniz? Nerdeyse karıncalanma gibi. Çok güzel, burada çok gerçek ve umarım yayını izleyenler içinde gerçektir. Evet. Tamam.

SUSAN: Ben özgürlüğümü keşfetmiş olmayı dilerdim.

ADAMUS: Özgürlük. Hımm. Eğer onu keşfetmiş olsaydın, onunla ne yapardın?

SUSAN: Hiç bir şey ya da her şey. (kıkırdarlar)

ADAMUS: Güzel. Bu kadar sürmesi için herhangi bir neden var mı?

SUSAN: Eski hikayeler, eski kalıplar, eski alışkanlıklar, eski …

ADAMUS: Eski boklar.

SUSAN: … Hala onlara tutunmanın geri tutması.

ADAMUS: Birçok diğer insana da özen göstermek de var.

SUSAN: Evet.

ADAMUS: Evet, evet, evet. Bu zor olanlardan biri, diğer insanlara özen göstermek. Buna ertelenmiş aydınlanma deniyor. “ Diğer herkes gözetilene kadar bekleyeceğim.” Pek ala, bu çeşit bir algıyla bütün yapacağınız şey çevrenize daha fazla ihtiyaç sahibi insanı çekmek olacaktır. Birçok insana ihtimam göstereceksiniz ve bu kendi özgürlüğünüzü gerçekten geciktirici, erteleyici ya da adı her neyse benzeri bir şey  olacak. Ve en nihayetinde aydınlanma – özgürlüktür. Yüksek benlik ya da altın melek ya da adı her neyse ona işaret ediyorum; aslında bu sadece ve sadece Özgür Benliktir; oysa insan bir nevi küçük benlik, tuzaktaki benliktir. Ve komik olanda siz sadece derin bir nefes alıp, seçerek bunlardan biri olabilirsiniz.

Ama insanların çoğu yapmayacak. Derin bir nefes almayacaklar. Bunun hakkında düşünecekler. Düşünecekler ve değerlendirmek isteyecekler , “Pek ala, görelim bakalım. Benim küçük insan benliğim, benim Özgür Benl- …”  Bu zihinsel çıkmaza girecekler ve bunu asla yapamayacaklar. Yaptıklarını düşünecekler.

Bizim Şambra toplantılarının bazılarına gelen ve önceki yaşamlarında seçim yapmış olduğunu düşünen insanlar vardı. Ve bana kızgındılar çünkü şöyle dediler’ ve “ Evet, olmadı. İşe yaramadı.” Ve –Benim Bir Üstadın Anılarından bir diğer bölüm  – evet, ama siz aslında asla bir seçim yapmamıştınız.

“Oh,” dediler. “ Evet, yaptık. Ben bolluk için bir seçim yaptım.” Bu sanki hayır, siz bolluğu düşündünüz ve belki de biraz bolluk düşlediniz. Ama algınız herkesin parası olduğu sizin ise olmadığıydı ve siz özgür değildiniz, onlar sizi kullanıyordu. Böylece gerçekte bir seçim yapmadınız. Bolluğu düşündünüz, bolluğun ne hoş olacağını düşündünüz ama Gizem Okulunun kapısından çıkıp gittiniz, sınıftan, hangi sınıftaysanız ve de eski yollarınıza geri döndünüz.

Evet özgürlük. Bu seçimi yapmakla gelir.

SUSAN: Mım hımm.

ADAMUS: Evet.

SUSAN: Evet.

ADAMUS: Evet, siz……….memnunum…...çünkü diğer insanları bırakmak zor bir şey. Gerçekten zor ve ben gerçekten anlayabiliyorum. Onları kendi hayatlarının sorumluluğunu almaları için bırakmak. Ve siz ….. – siz, hepiniz – diğerlerine özen göstermek ve tabii onlara öncelik göstermek konusunda çok fazlasıyla programlanmıştınız. Bu, bu gezegende çok, ama çok eski bir dinamik.  “Hayır. Kendine bak. Kendi paranı harca. Kendine zaman harca. Kendini sev.” dendiğinde bir suçluluk hissi oluyor. Ve ardından, “ Evet, Yapmakta olduğumdan daha fazlasını birazcık daha yapayım.” düşüncesi geliverir. Hayır, öyle değil, ya tamamen yapın ya da unutun gitsin. Çünkü aksi halde perişan olacaksınız. Diğer insanlara özen gösterme gayret içinde olacaksınız, kendinize özen gösterme gayreti içinde olacaksınız ve de her ikisinde de başarısız olacaksınız. Tam yapın. Teşekkür ederim.

SUSAN: Evet. Ve şimdi ben…..bu seçimi yapıp, eski hayatımı bıraktığımdan beri, benim için birçok yeni şeyler açılmaya başladı. Yeni bir tutku içimde fıkırdıyor ve yeni olasılıklar, yeni kapılar açılıyor, bolluk. Biliyorsun, Ben...biliyorsun, ben bunu yaptım.

ADAMUS: Ve sonra bir düşünce  “Bunu daha önce niye yapmadım?”

SUSAN: Mım hımm.

ADAMUS: “Niye yapmadım?” Evet. Ve zor olan, işin diğer bir parçası da siz yapmaya başlarsınız, bolluk gelir, fırsatlar gelir, diğer bir sürü şey gelir ama bu biraz yalnız olabilir. Çünkü sizin bağlantıda olduğunuz birçok insan hala diğer boyuttalar, diğer bilinçteler. Biraz yalnızlık ama bu giderek daha çok, daha çok insan makyolarından çıktıkça ve de bunun asıl dikkat dağıtıcı olduğunu anlayıp sonunda sadece kendi özgürlüklerine izin verdikçe bu durum değişmekte. Kesinlikle.

Özgürlük hala bu gezegenin yüz yüze kaldığı en büyük konu. En büyük konu ve insanlar özgürlük sözcüğü üzerine konuşuyorlar ama pek azı özgürlüğün ne olduğunu anlıyor. Özgürlüğün bir dükkan yerine öbüründen alışveriş etme yeteneği ya da bu çeşit iş yerine başka çeşit bir iş yapma olduğunu zannediyorlar. Bu özgürlük değildir. Bu özgürlük değildir. Özgürlük kendini sevmektir, kendin için sorumluluk almaktır ve sadece izin vermektir. Evet. Güzel. Bir kişi daha.

Bu yıl keşfetmediğiniz neyi keşfetmiş olmayı isterdiniz?

KATHLEEN: (duraklayarak) Tam şimdiye bütünlüğümü toprakladığımı, kendimi bütünüyle sevdiğimi ve kendimin ışımasına olanak sağlayabildiğimi keşfettim.

ADAMUS: Güzel. Neyi keşfetmedin?

KATHLEEN: Yani, keşfetmediğim….…

ADAMUS: Neyi isterdin sen…..

KATHLEEN: Bir tantra eş- partner.

ADAMUS: Tantra. Oh, bu güzel. Evet, tantra eş.

KATHLEEN: Enerjisel olarak paylaşımda olacak birisi.

ADAMUS: Evet. Gönüllü var mı?(bazıları kıkırdar) Bunların hepsi çok utangaçlar. (Adamus kıkırdar) Hayır, aslında bu çok çok güzel. Biliyorsun, bu keşifle ilgili ve  bu...biz bedenle  ve biyolojiyle ilgili olarak konuştuk, bunu paylaşacak bir eşe sahip olmak – inanılmaz.

Burada biraz önce ele aldığım konunun bir kısmı, küçük bir parçası yalnızlıktı, çünkü hala hazır olan çok fazla varlık yok. Bu durumda seks, büyük çoğunlukla enerji dengesizlikleri ya da söylediğim için özür dilerim ama yetersizliklerle ilgili. Ama sıklıkla da özgür paylaşım değil. Çok fazla suçlulukla birlikte gidiyor. Çok fazla saplanmalar.

Evet, buna rağmen senin için bir partnerim var. Ben …

KATHLEEN: Nerede?

ADAMUS: Mikrofonu tutuyor.(Adamus kıkırdar)

KATHLEEN: Bunu biliyorum. Buna sahibim, kendim için.

ADAMUS: Güzel.

KATHLEEN: Ama evet, hala da paylaşmak için fiziksel olarak yakınlıkta birinin olması.

ADAMUS: Evet. Bari.

KATHLEEN: Ben kendimi tamamen seviyorum.

ADAMUS: Evet. Bu çok önemli. Çok önemli. Ve dönüm noktası işte burası, keşif de burada, kendini açık ve özgür olarak seven biri ancak gerçekten fiziksel ve de ruhsal düzeyde özgür açık paylaşıma gerçekten girebilir. Güzel.

LINDA: Böylece Kathleen  bekar ve uygun olduğunu söylüyor. Aklıma gelmişken, Kırmızı Çember Facebook’ta kendisi. (bazıları kıkırdar)

ADAMUS: (kıkırdar) Evet, birisi belki de bir Şambra Tantra başlatır. Evet. Teşekkür ederim.

Asıl  konuya ilerlerken derin bir nefes alalım, gerçek …..

LINDA: Oooh.

ADAMUS: Linda işimizi bitirdik, diye düşündü. Daha yeni ısınıyoruz. Bugün burada olma nedenimiz olan gerçek konuya girelim.

Kaiko

Bu Keşif Dizisiydi ve birçoğunuz farklı şeyler keşfettiniz, bunların birçoğu hala zihinsel. Etrafta hala gezinip duruyorlar –  Ama “Ben-im, Ben varım” – hala hissetmediniz. Kendinizle aşk yapıyor olma noktasına kadar gerçekten deneyimlemediniz. Bu bir fiziksel, ruhsal ve zihinsel bir orgazm yumağı gibi olur. Ve bunu bu yıl keşfetmediyseniz, pek ala, bunun için kalan  bir 36 dakika kadar daha var.

Konunun bir kısmı, zorluğu belki de, sıradanlık ve rahatlıkta kalmaktansa, aydınlanmayı düşünmektense tutkusunda olmaktı. Bir sözcük var, bu sözcüğü Şambra sözlüğüne koyacağım, öyle bir sözcük ki biraz da tanıdık gelebilir. Sözcük Kaiko,  Kaiho (ka-ho) olarak da hecelenebilir- telaffuz edilebilir. Ama ben  Kaiko’yu tercih ederim çünkü biri çıkıp bu  Kaiho sözcüğünü alıp da, onunla eğlenebilir ve de onu başka bir şeye çevirebilir. Evet, siz. (Linda güler ve dinleyicilerde güler) Birinin bunun için bir süre sonra “ Bu sanki bir delik gibi değil mi?” diyeceğini bilmem için medyum olmam gerekmiyor. (daha fazla güler) Bu nedenle yalnızca sizin için yeni bir sözcük yaratmak zorundaydım, Kaiko.

LINDA: Tamam, harika. Tamam, harika. (kıkırdar)

ADAMUS: Kaiko. Kaiko tutkudur. Kaiko derin ve anlamlıdır. Kaiko neredeyse patlayıcıdır. Bütün keşfettiğiniz o harika şeylere rağmen, birçoğunuzun bu yıl keşfetmediği  Kaiko’ dur. Kaiko içinizde bulunan ama üstüne çimento kapladığınız tutkunuzdur. Onu mühürlediniz. Onu bastırdınız. Onu aşağıya çektiniz ve sonra da çok fazla düşündünüz ve de o ortadan kaybolmuş gibi gözüktü.

Kaiko nun altında yatan derin tutku o kadar derin ki, onu çıkarmaya korktunuz.( çok tutkulu konuşarak) Kaiko – derin içsel gerçeğiniz. O kükreyen bir aslan, ama onu nasıl bastıracağınızı öğrendiniz. Onu nasıl aşağı çekeceğinizi, en iyi şekilde bir kedi yavrusuna nasıl döndüreceğinizi öğrendiniz. Ve sonra da ruhsal olduğunuzu söylüyorsunuz, aydınlanacağınızı söylüyorsunuz. Halbuki Kaiko’yu bastırdınız. Kendinizi bolluk, partnerler ve kahrolası sağlığınız ya da başka her şeye odaklanmaya bağladınız.

Bu Kaiko’ yu bu derin hissi sakladınız, çünkü eğer böyle olmasaydı, burada oturuyor, olmazdınız. İnsanlar burada otururken, dışarıda oto parkta dans ediyor olurdunuz. Öyle ateşli, tutkulu ve derin bir çoşku içinde olurdunuz ki, bunu bedende güçlükle zapt ederdiniz. Bu Kaiko zihninizdeki şeytanları, yolunuzda olan veçheleri çeker alırdı; bu derin tutku. Ama bunun yerine aydınlanmanın rahatlığına, sıradanlığına yerleştiniz.

“Yol boyunca her ay bir kaç adım daha atacağız. Biraz daha öğreneceğiz. Biraz daha keşfedeceğiz” ve ben size cehennem olası, hayır diyorum. Bu, tutkuya çıkması için izin vermekle ilgili, onun ortaya çıkmasına izin vermekle.

Hayatınızda özgürlüğünüz ve aydınlanmanızdan daha önemli bir şey olmamalı. Ne işiniz, ne aileniz, ne çocuklarınız, ne sağlığınız, ne statünüz, ne de göğsünüzdeki madalyalar. Hiçbir şey daha önemli değil. Nasıl bazı  Gizem okullarında, ben öğrencileri dosdoğru saçlarından yakalayıp- bunu burada yapmayacağım-  bu yaşamda son nefeslerini vermek üzere olana kadar kafalarını suyun içine aniden daldırırdım. Sonra kafalarını sudan çıkarırdım...siz bunu avukatların önünde yapabiliyordunuz. (güler) Sonra da kafalarını sudan çekip, “  Zihnin ötesine gitmek, ne olup bittiğini anlama gayreti ve size öğretmeye çabaladığım ders neydi, son nefesi böyle  çaresizce istemek nasıldı? Bu ümitsizlik nasıldı, bu son nefes için azim nasıldı? Önemli olan tek şey bu” derdim. Ve  onlar da, “Evet, önemli olan tek şey buydu. Başka hiç bir şey düşünemedim. Yalnızca tek bir nefes ki, yaşayabileyim.” Dediler. Ve ben de  “ Şimdi başlıyorsunuz, Kaiko’ yu anlamanın en başlarındasınız.”  dedim. Bu tutku, bu kükreyen tutku, her birinizin içinde öylesine derin ki ama nasıl olduysa onu saklamayı becerdiniz.

Bu kadar iyi saklayabildiğiniz için sizi onurlandırmam lazım. Bu kadar kapsayıcı, bu kadar büyük ve de böyle kükreyen bir şey. Bunu bir biçimde bastırmayı becerdiğiniz için sizi onurlandırmam gerek. Ama şunu biliyor musunuz? O hala orada. Ve de bu yıl keşfetmiş olmanız gereken şeydi. Bu kükreme, kendi özgürlüğünüz için çığlık atan tutkunuz, çünkü Tanrı yalnızca ne zamandan beri özgürlüğe sahip olduğunuzu bilir. Kendinizle ne zamandan beri mutlusunuz, kendinizden memnunsunuz. Ne zamandan beri hayatınızda her şey sadece eş zamanlılıkla, kolaylıkla ve zerafetle-lutufla oluyor. Ama siz hala aydan aya, yıldan yıla, yaşamdan yaşama ruhsal hoşnutluk içinde devam ediyorsunuz.

Sıkça merak ediyorum, eğer içinizde  bu hoşnutluk bu rahatlık acaba bilinçsizlik ya da bunu gibi bir şeyden daha mı kötü diye. Bazen de uyanmaya aslında gerçekten hazır olmadan, bilinçli uykuda kalmak daha mı iyi diye merak ediyorum. Çünkü aydınlanmaya  atılacak küçük adımlar kadar berbat başka ne olabilir ki.

İnciten, acı veren, bütün bu duygulara, hislere ve karışıklığa  neden olan bu küçük adımlar. Tam özgürlük ve aydınlanma  yerine bu rahatlık ve daha azına razı olmak yolculuğu ve de yolu bu kadar zorlaştırıyor.

Hiçbiriniz bunu hoş görmek zorunda değilsiniz. Siz kontrol eden hiç kimse yok. Eğer var diyorsanız, kendi algınıza bir göz atın. Siz aydınlanmanızda durduran hiç kimse yok. Siz geri tutan hiç bir şey yok. Kitle bilinci bile değil, hiç değil. Hepsi rahatlıktan. Yalnızca ağır adımlarla yürüme isteğiniz.

Benim sevgili arkadaşlarım, incitici, acı verici. Benim için izlemesi acı verici. Her ay gelip de yeni maskaralıklarla ortaya çıkmak zorunda olmak, dikkatinizi dağıtmaya çabalamak, bir şeyleri sürdürmeye çabalamak, benim için acı verici.

Kaiko kendi bütünlüğü dışında başka hiç bir şey olmayan bir tutkudur.

Sizden buna güzel derin bir nefes almanızı ve bunu hissetmenizi istiyorum. Bırakın ortaya çıksın.

(duraklama)

Evet, bu oldukça kötü oldu.(bir kaç kişi kıkırdar) Bunu yeniden deneyelim.

Kaiko ya da  Kaiho  derin özlem duymaktır– derin hasret, ruh dolu hasret –  öylesine derin öylesine güçlü bir özlem.  Arzu ve tutkudur. İnsan doğasının aç gözlülüğü-hırsı değildir. Sadece daha iyi bir hayat istemek değildir. Bu özgürlüğü istemek ya da hiç yaşamamaktır. Yaşamamak.

Ve kaçınız “Eğer özgürlük yoksa bir an daha yaşamak umurumda değil. Ölmem bile umurumda değil” diyecek kadar korkusuz ve de cesaretli. Ve ( başka şeyleri öne almayı )yapmamalısınız. Yapmamalısınız. Özgürlük bütün bu kurallardan, düzenlemelerden, rahatlıktan ve düşünmekten ve de ya şöyle olursa demekten daha önemli olmalı “ Bir dakika daha sınırlı yaşamaktansa bu dakika ölmeyi yeğlerim.” Demelisiniz. Olması gereken budur ama hiç birinizi henüz orada göremiyorum. Onun hakkında düşünüyorsunuz. Bir karar verdiğinizi düşünüyorsunuz ve aydınlanmayı ve özgürlüğü seçtiğinizi düşünüyorsunuz ve sevgili arkadaşlarım bu çok zayıf kalıyor. Bu öylesine tutkusuz, öylesine düşünmekle ve şeylerin üzerine kafa yormakla, zahmetle, uzlaşmayla, rahatlıkla dolu oluyor ki.

Benim için ruhun,(spirit)  özgürlüğün bir nebze dahi tadını alamamış, uyanmamış insanların şecerelerinin ötesini görmek çok daha kolay. Benim için onların dengesizliklerini, zayıflıklarını görmezden gelmek, sizin çok daha iyi bilen, bu sınıflarda yüzyıllardır oturan, kendilerine öğretmen diyen, kendilerinin ruhsal olduğunu düşünen  bazılarınızın gözlerine bakmaktan çok daha kolay. Peki, ama Kaiko nerede?  Başka hiç bir şeyin mesele olmadığı kükreyen ateşin olduğu yer nerede? Hiçbir şeyin. Ve ancak oraya vardığınızda aydınlanma ve özgürlüğün ne demek olduğunu anlayacaksınız.

Bundan başkası oyundur. Uzun bir süre oynayacağınız bir oyun. Bir seçim yaptığınızı düşünerek, bir çeşit keşifler yaptığınızı düşünerek, aslında yaptığınız kendinize daha derin bir delik açmaktır. Kakio dediğimiz bu gerçek, gerçek içsel tutkuyu sadece ört bas ettiniz, üstünü boyadınız, gomalakla cilaladınız. Bundan daha başka bir mesele yok. Ne aile, ne hayatın kendisi, ne de sağlık. Hiçbir şey. Bu kendinizle gerçek olmaya başlamanızla olur.

Bu odada bir sürü Makyo duymadığımızda olur. Bu bir sürü laf olmadığında olur...Bazen sözcükleri düşünmeden hissede biliyor musunuz? Anlamları olmadan? Taklitle ya da papağan gibi, bir şeyi söylemek.  Çünkü anladığınız gibi, siz söylenecek doğru şey olduğunu düşünüyorsunuz.

 Kaiko ile, size meydan okursam geri dönüp de, “ Defol git Adamus,” diyeceksiniz ve ben bunu hissedeceğim ve sonra da sizi rahatsız etmeyi bırakacağım. Gerçek Kaiko ile dans ediyor olurdunuz, ışıldıyor olurdunuz, ışıldıyor olurdunuz. Kükrüyor olurdunuz. Tam burada önümde.

“Adamus, Bu konuşmadan sıkıldım artık, haydi ilerleyelim. Yoruldum... …” diyor olurdunuz.

LINDA: Adamus!  Haydi ilerleyelim! (dinleyiciler tezahürat gösterirler ve alkışlarlar)

ADAMUS: Teşekkür ederim! Teşekkür ederim!

Özgürlük. (Yumuşak bir biçimde söyler sonra da kıkırdar) Özgürlük. (yine yumuşakça) Hayır.  ÖZGÜRLÜK! İşte BÖYLE!!!! (dinleyiciler bağırır “Özgürlük!”)

Şimdi bunu işitiyorum ve kocaman laflarınızı işitiyorum da, gerçekten ne zaman bunu kast edeceksiniz? Duyuyorum, “Oh evet, özgürlük. Defol, Adamus.”  Ama ne zaman gerçekten söyleyeceksiniz? Ve ne zaman bunu kendinize söyleyeceksiniz? Ah, bana söyleyeceğiniz tek şey defol, bunu kendinize söyleyin. (bir kaç kişi kıkırdar) Kendinize …

KERRI: Ben söyledim.

ADAMUS: …tutkuyla. Yani söylüyorsunuz ama gerçekten değil.

KERRI: Hayır, gerçekten.

ADAMUS: Hayır, o kadar da gerçekten değil.

KERRI: Hayır, gerçekten!

ADAMUS: Baskılı, saklı. Öyleydi. Öyleydi …

KERRI: Defol git! Gerçekten dedim! Tamam! Gerçekten dedim.

ADAMUS: Şu küçük kız çığlıklar atıyordu bana. Ben-senin- bana çığlık atmanı duymak istiyorum.

KERRI: Şimdi benim ne dememi istiyorsun (Adamus için çeker)  Siktir olası çeneni kapa!

ADAMUS: Sevdim bunu. Sevdim bunu! Ve bu iyi hissettirmedi mi?

KERRI: Harika hissettirdi. Bunu söylemeyi seviyorum. S.O.Ç.K (Adamus kıkırdar) Ben aynı zamanda içki ve sigara içerken bunu söylemeyi gerçekten seviyorum. İşte yaşamak.

ADAMUS: Tamam. Biri buraya ona bir bira ile püro getirsin. (güler) Buraya. ( Onu sahneye çağırır)

KERRI: Oh!

ADAMUS: Haydi gel. Haydi gel. Haydi! (birisi “Voo!” diye bağırır ve de alkışlar )

KERRI: Sen gerçekten, …gibi...

ADAMUS: Evet. Tamam. Peki, şimdi – Kaiko.

KERRI: Kaikoooo!! Kaikoooo!!  Karate vuruşu gibi olmalı. Kaikooo!

ADAMUS: Bir bakıma öyle.

KERRI: Kendimi böyle yaparken biliyorum, böyle haaaayahhh!!!! Çaaakaaa!

ADAMUS: Evet. Evet. Devam et. Gerçekten tıpkı …

KERRI: Tam olarak yaptım.

ADAMUS: Hayır, gerçekten yap.

KERRI: (bacağını kaldırır) Kaikooo! Kaikooo! Haaayahhh! ( bazıları güler ve alkışlarlar)

ADAMUS: Şimdi biraz tutku vardı.

KERRI: Bir şeyi kaçırıyorum. Biliyorum, bir şeyi kaçırıyorum.

ADAMUS: Biliyorum!

KERRI: Şey gibiyim...nerede yani….?

ADAMUS: Acaba ben  …

KERRI: Bu küçük narin ateş gibi.

ADAMUS:  Burada seninle yine dürüst olabilir miyim?

KERRI: Oh tanrım, evet.

ADAMUS: Bir bakıma, bir biçimde şey gibi  …Bu bölümü atlayacağım yoksa beni tekmelersin. (bazıları kıkırdar) Bir bakıma, kapak çocuğu gibisin adeta  …

KERRI: Oh.

ADAMUS: Hayır, şey için  …

KERRI: Tamamen işlevsiz bombok? Ya da … (bazıları kıkırdar)

ADAMUS: Aman tanrım. Bunu söylemeyecektim ama şimdi galiba bunu düşünmem gerekecek. (daha fazla güler)

KERRI: Kabul ediyorum bunu!

ADAMUS: Pek ala evet. İşte bu!!  Eskiden çok hünerleri olmuş olan bir çeşit kapak çocuğu – geçmiş yaşamlarda – hatta bazıları bu yaşamda; kendisini avutanlar için bir kapak çocuğu. Kendisinin esası yokmuş ve çok zayıfmış gibi ortaya koyanlar, avutanlar gibi. Derinlik yok. Senin muazzam yeteneğin var. Senin muazzam odaklanma yeteneğin var.

Odaklanma meleksi duyulardan biridir. Odaklanma için kapak çocuğu olabilir. Ama kapak çocuğu ne yapar?  Odaklanmaz, sulandırıp hafifletir ve döküp saçar. Böylece odak kalmaz.

Ve sen …

KERRI: (dinleyiciler arasından birine seslenerek) Sen istedin. Ben olduğum için, memnun musun? Değil misin? Bunu suratından okuyabiliyorum. Sanki “Oh kahretsin!  Bunun o olduğuna memnunum.” der gibisin.

ADAMUS: Evet, sen bir sonrakisin. Bir sonrakisin. (bazıları kıkırdar) Evet, odağını kaçırıyorsun ve sonra kendine çok fazla sorunun olduğunu, hayatın çok zor olduğunu ve de ne yapacağını bilemediğini söylüyorsun. Kendine durmadan “Bilmiyorum.” diyorsun.

KERRI: Biliyorum. Gerçekten biliyorum.

ADAMUS: Sonra da duymadığımı umuyorsun. Duyuyorum. Skor tutuyorum. Benim kitabıma giriyorsun.

Sende eksik olan tek şey, canım – biraz tutku.

KERRI: Evet Bize bir leğen lazım. Ben hazırım. Tut kafamdan! Bıktım bu boktan! Daha iki yıl bunu yapmak istemiyorum!

ADAMUS: Biz  sadece …

KERRI: Bir leğen getirin!

ADAMUS: Evet, teşekkür ederim. Biz sadece …

KERRI: Makyaja filan aldırmıyorum. Sadece daldıralım.

ADAMUS: Gideceğimiz yer bayanlar……

KERRI: Tamam. (Linda ve Sandra bir kova ararlar)  Bunun delikleri var. Suyu tutmaz.

ADAMUS: Bayanlar tuvaletine gidelim.

KERRI: Linda  bunu videoya kaydetmeye çoktan hazır. (güler)

ADAMUS: Bayanlar kısmı tuvalette.

KERRI: Tuvalet değil, Linda! Tuvalet değil! (daha fazla güler)Oraya gitmem.

ADAMUS:  Tuvalette onun kafasını batırırken bir tane uzaktan kumandalı kameraya ihtiyacımız var.

KERRI: Hayır, değil – hayır, tuvalete değil.  Bilek güreşi yapmamız lazım.

ADAMUS: Şimdi, sana sorayım.

KERRI: Hah.

ADAMUS: Ben Kaiko’dan söz etmeye başladığımda içinde bir şeyin kıpırdamaya başladığını hissedebildin mi?

KERRI: Evet, evet, evet. Şöyle gibiydi, bu “Kaikooo!” yu duydum. ( fazla yüksek olmayan sesle) gerçekten derinden.

ADAMUS: Ben Kaikooo!  Demedim. (onu taklit ederek)

KERRI: Evet, bilirsin, yolculuk eder …

ADAMUS: Kaiko!!

KERRI: Evet.

ADAMUS: Bunun gibi.

KERRI: Gerçekten, gerçekten.

ADAMUS: Oh! aklımdayken, bu…..aslında eski bir Lemurya terimi. Bir Asya ya da Japon terimi de değil.

KERRI: Ama kulağa daha iyi geliyor.

ADAMUS: Öyle. Nereden geldiğini biliyor musun? Özgün olarak hangi ülkeden geldiğini?

KERRI: Oh, Romanya?

ADAMUS: Daha yakın tarih.

KERRI: Neden bilmiyorum ama  Romanya?

ADAMUS: Fince.

KERRI: Oh.

ADAMUS: Fince, ki … evet, evet. Evet, evet Fince- derin özlem.  Kovayı dolduruyorlar.(güler; Linda bir kovayı doldurur.)

SART: Tuvaleti ancak bulabildik! (güler)

KERRI: Şey gibi…..oh tanrım…..Hayır, hayır. Linda sanki bunu yapmak gerçekten bana yardım edecek gibi yapıyor.

ADAMUS: Oh kesinlikle, kesinlikle. Evet.

KERRI: Şimdi korktum.

ADAMUS:  Ne kadar derinliğimiz var? (daha fazla kıkırdamalar; birisi “ Oldukça derin” der)

KERRI: Şey gibi Linda …

ADAMUS: Biz bunu yaparken….hemen bir fotoğraf karesi alabilir miyiz? … (Linda bir kova su getirir)

KERRI: Oh tanrım! Halıyı mahvedemezsiniz. Benim kafam bunun içine nasıl sığar?! Aklınızı mı kaybettiniz?

LINDA: ( Adamus’a kovayı göstererek) Bu kadar yeter mi yoksa daha getireyim mi?

KERRI: Oh tanrım! ?! Bu ne yahu !

ADAMUS: Bu koca kafayı buna sığdırabileceğimi mi düşünüyorsun?! (güler) Hayır, şey kadar büyük, yani, sanki …

KERRI: Bu çok pis! Deli misiniz? Cehennem olun, hayır!  Tuvalet bundan daha iyi.(daha fazla kıkırdamalar)

ADAMUS: Tamam. Haydi.

KERRI: Bilek güreşi –bilek güreşi tutman lazım benimle. Eğlenceli olur. (daha fazla kıkırdamalar)

ADAMUS: Şimdi, bak …

KERRI: Ama ben ciddiyim. Biz büyük bir leğen alalım.

ADAMUS: Onun içinde bir şeyler uyanıyor ve bu eğlenceli. Bir o kadar da komik. Şunda boğulmayı tasavvur edebilir misiniz?

KERRI: Aman ya, hayır.

ADAMUS:  Bunu nasıl açıklarlar?

KERRI: Benim kafamı batırabilir misin, bilmem? Buda meydan okumanın bir kısmı.

ADAMUS: Ohh evet. (Adamus kıkırdar)

KERRI: Bunu izlemesi çok eğlenceli olurdu. (güler)

ADAMUS: Ohh evet!

KERRI: Bütün gün boyunca.

ADAMUS: Ama ama – Yine de bu benim Üstat öykülerimden biri olacak– Senin kafanı daldırmayacağım. Bunu kendinin yapmanı isteyeceğim.

KERRI: Kahrolası hayır! Oh lanet olsun, hayır. Ben bunu yapmam. Hayır!  Linda, gerçekten mi? Pis bir kovada? Bütün her şey berbat olacak?

LINDA: Bu çok yeni alındı. (güler)

ADAMUS: Bu o kadar da kötü değil. Kuthumi olsa Hindistan’ın çok daha kötü olduğunu söylerdi.

KERRI: Oh evet. Onlar aynı yere hem kaka hem çiş yapıyorlar, biliyorsun, doğru yıkanmaya gidiyorlar sonra.

ADAMUS: Gerçekten mi? Bu algımı gerçek mi?

KERRI: Oh, gerçek.

ADAMUS: Tamam. (Adamus kıkırdar)

KERRI: Ve bunu biliyorsun. Tamam.

ADAMUS: Evet, sevgili Kerri, sevgili Şambra, sevgili Şambra, bu tutku.

Şimdi, biz burada buna biraz dokunduk, ama şu ihtimal ve şans da var; Bugünü bitirdiğimizde kapıdan çıkacaksınız ve bir sigara yakacaksınız, bir bira içmeye gideceksiniz. Kapıdan çıkıp, “ Evet, müthişti, bugün çok eğlenceliydi. Gelecek ayı bekleyemem.” diyeceksiniz. Sonra da şeyleri yapanın eski yollarına döneceksiniz. Rahatlığa ve halinizden memnun olmaya, mazeretler ve küçük şımarık kızın hayatınızı yönetmesine izin vermeye geri döneceksiniz.

KERRI: Bunu geçtiğimi daha yeni söyledin bana. Geçen yıl böyleydi. Ben sanki …

ADAMUS: Evet, ama …

KERRI: Keşif Dizileri son beş dakika.

ADAMUS: Ama sonra yerine geçip biraz oturduktan sonra geri geldi.

KERRI: Saçmalık.

ADAMUS: Ama hayır, hayır. SAÇMALIKK de! Tam kast eder gibi.

KERRI: Saçmalıkk!!

ADAMUS: Şimdi ifade ettiğin gibi.

KERRI: Saçmalık.

ADAMUS: Tamam, evet teşekkür ederim.

KERRI: Şu kız öldü.

ADAMUS: Teşekkür ederim. Evet.

KERRI: Pis kova yok! (bazıları alkışlarlar)

ADAMUS: Ah. Soru. Soru, insanlara, böyle hissettiğinizde çıkıp gitmelerini böyle söyleye biliyor musunuz? Bırakın gitsin. (bazıları evet, bazıları hayır der ). Oh! Teşekkür ederim. Kaç kişi elini kaldırdı? Tamam. Evet, yeterli Adamus ödülümüz yok ama daha fazla getirmeliydiniz. Evet, biraz var–herkes elini kaldırsın,  Adamus ödülü için. Bak, Linda. Evet!

LINDA: Oh, siz üçünüz. Bu tam da ben de olan kadar.

ADAMUS: Hayır, hayır. Var daha – hayır, hayır. Daha 12, 15 tane daha var. ( daha fazla kişi ellerini kaldırırken Adamus kıkırdar)

Derin bir nefes alalım.

Soru şu ve çok güzel bir soru, “ Sen, benim insanlara sadece ne hissettiğimi söylemem gerektiğini mi kast ediyorsun? Defolun dememi? Kaybolun dememi?” Teoride evet, teoride evet. Aksi halde, bu sahip olduğunuz düzene koyucu, bu baskı altına alıcı devrededir. Aksi halde, Kaiko yoktur. Bir sürü mazeret ve bir sürü geri tutma vardır.

Yani, ne isterseniz onu söyleme iznini kendinize verebilirsiniz. Şimdi bakın bu bazı konuları gündeme getirir – “Oh tanrım” –çünkü kendinize uzun zaman önce şöyle dediniz , “ Bunu asla bir daha yapmayacağım. Bir daha asla hiç kimseyi incitmeyeceğim. Sadece hep uyumlu olmaya çabalayacağım. Dalgalanmalar yaratmayacağım. Müşteri hizmetleri ile telefonda konuşurken kızgın olmayacağım. İnsanlara tam olarak ne düşündüğümü söylemeyeceğim” dediniz. (birkaç kişi kıkırdar)

Bakın gerçekte – evet, bunu yapmak için kendinize izin vermenizi istiyorum, istediğim – şimdi, gerçek şu, siz daha kendinizi yeni açıyorsunuz. Ve aslında biraz öfkeniz varsa … bilirsiniz, her aydınlanma öğrencisi öfkesini bastırır ama sadece kızgın olmayı öğrenir. Sadece bırakın, çıksın. Şimdi hemen  “ Pek ala, ya gider de bütün bu insanları öldürürsem ne olur?” diyeceksiniz. Hayır, yapmayacaksınız. Yapmayacaksınız. Bunun yapmamak için çok fazlasıyla bilinçlisiniz. Ama diyeceksiniz, “ Evet, ama Adamus  kafamdaki düşünceleri görmüyorsun.” Oh evet pek ala görüyorum. (bazıları kıkırdar) Evet. İşte bunun için kurşun geçirmez ceket giyiyorum.(daha fazla güler)

Ama bu kendinizle olan karşılıklı tartışmanız. “ Evet, kendime kızmak için izin verebilirim” ve  “ Aydınlanmış insanlar kızmazlar.” Sizinle aynı fikirde olamıyorum. Sizden önce gelen her Üstat bu yoğun öfkeden geçmiştir. Bu aydınlanmanın beş basamağından biridir. Öfke, öfke ve sonra  …

CAROL: Evet, sonra da kendilerini hırpalarlar mı? Hayır.

ADAMUS: Sonra da kendilerini hırpalarlar mı?

CAROL: Evet. Tutkularını yerine getirip insanlara def olmalarını söyledikten sonra.

ADAMUS: Soru sonradan kendilerini hırpalarlar mı? Kendilerini suçlu hissederler mi? Hayır! Neden biliyor musunuz? Bunu yapmakla tükenmezler. Kaiko da olduklarında bir sürü enerjiyi serbest bırakırlar “ Kendime tam olarak ama tam olarak, kontrol etme algım olmaksızın  kim olduğumu söyleme izni veriyorum.” dediklerinde, bir sürü enerjiyi serbest bırakırlar. Kendilerine özgürlük verirler ve sonra gülerler. Gülerler, çünkü böylece bunu yapmaya, ay ışığında ciğerlerinizin dibine kadar bağırmaya ve tanrıya defol git demeye özgürlüğünüz olduğunu idrak edersiniz. Bunu yapmaya izniniz vardır ve bu izne sahip olduğunuzu sadece bilmek iyi hissettirir. Fırsatlarla bunu bir kez idrak edince, muhtemel ki asla bunu bir daha yapmak zorunda kalmayacaksınız ya da yapmak istemeyeceksiniz. Ama yalnızca anlamanız, idrakiniz gerek.

Gerçek olmaya başlayın. Özgür olmaya başlayın. Hayatınıza biraz Kaiko katın. Hayır, sadece besin tamamlayıcısı olarak almayın.(güler)  Aman tanrım!  Dört kişinin internette, bunu not edeyim, dediğini duydum “Ah! Bunu not edeyim. ( daha fazla güler) Evet! Kaiko, doğal deniz besinlerinden üretilmiştir. Ohh!”  Hayır, hayır, hayır.

EDITH: Bir soru sorabilir miyim?

ADAMUS: Linda’dan mikrofonu alıp, kesinlikle bir soru sorabilirsin.

EDITH: Neden …

ADAMUS: Bu iyi hissettirmiyor mu? Bir dahaki sefere izin alma. Sadece, “Linda, şu lanet olası mikrofonu ver bana.” de. (güler)

LINDA: Sen benim yanıtımı istemiyorsun.

EDITH: Benim sorumdan hoşlanmayacaksın. Ben sana aydınlanmanın neden kaba olmak zorunda olduğunu düşünüyorsun, diye soracağım?

ADAMUS: Değil. Değil. Ve doğan itibarıyla, sen de değilsin, ben de değilim. Ama bazen içinizde çok fazla bastırılmış şey var. Bana kendinize sataştırtmayın, ama içinizde çok muazzam miktarda bastırılmış enerji var. Doğru şeyi yapmaya çabalıyorsunuz, geçen ay konuştuğumuz gibi, diğer insanları mutlu kılmaya çabalıyorsunuz ve bütün bunlar zırva.

EDITH: Hayır, sadece canlı olmak.

ADAMUS: Kabalık. Biliyorsunuz, her şeyden önce, bu bir anlama gelmez. Kaiko da sekiz bin kez  kabaca siktir diyebilirsiniz ve fark etmez. Fark etmez.

EDITH: Bana eder. Kulaklarımı rahatsız eder.

ADAMUS: Neden?

EDITH: Sadece kulaklarımı tırmalıyor. Duymayı sevmiyorum.

ADAMUS: Pek ala kahrolası! Ne daha fazla önemli aydınlanma mı yoksa kulaklarını tırmalayan küçük şeyler mi? (bazıları alkışlarlar)

EDITH: Tutkuyu seviyorum. Ve insanlar diledikleri gibi istedikleri biçimde tutkulu olabilirler.

ADAMUS: Kontrollü tutku.

EDITH: Hayır!

ADAMUS: Tanrım! İşte burada konuştuğumuz da bu! (Hayal kırıklığı ile zemine vurmak ister ama durur) Oh. (güler)Gördüm. ( ekibe). Hahh! Kendimi alamadım! ( kovadaki suyu halının üstüne boşaltır; Bazı dinleyiciler çığlık atar) İşte böyle, Edith!!! İşte böyle!!!! (daha fazla gülerler) Edith, Edith …

EDITH: Tutku güzel ve harikulade olabilir. Şey olmak zorunda değil …

ADAMUS: Evet, tutku güzel olabilir.

EDITH: …müstehcen ve çirkin ve halıya zarar veriyor. Böyle saçma olmak zorunda değil!

ADAMUS: Bu halıya zarar vermedi. Edith, beni deli ettiğin için mutluyum. Nihayet!  Tanrım! Bunu yapma! Bana seninle deli olmaya mal oluyor. Senin yüzüne karşı böyle olmak benim doğal halim değil.( Edith kıkırdar) Ama sorun nerede? Aydınlanmaya giderken bütün bunların ne kadarını kontrol edeceksin?

EDITH: Onun içindeyim. Onu kontrol etmek konusunda endişelenmiyorum. Ondan zevk alıyorum. O çok harikulade. Ben, Ben O Ben-im’i biliyorum.

ADAMUS: Evet. Şimdi, konuma geri dönersek, daireyi tamamlayacağım. Bugün aydınlanmanızda rahat olun diye başladım ve daha sonra kendimle ters düşeceğimi söyledim, çünkü şimdi tutkudan söz ediyorum. Kaiko’dan söz ediyorum. Derin bir özlemden söz ediyorum.

EDITH: Bu harika. Bu harika!

ADAMUS: Evet. Ve şimdi geriye dönüyorum ve bir kez bu çok derin arzuyu, bu arzuyu bir kez hissettiniz mi diyorum, Edith, başka hiç bir sorun kalmaz. Uzlaşma kalmaz. Ne kadar çok kötü sözcük kullandığınızın ya da kovalar dolusu suyun ya da aldığınız kiloların, yaşınıza eklediğiniz yılların ya da kötü ilişkilerin veya paranızın olmayışının önemi kalmaz. Bunların hiç biri özgürlüğe kıyasla mesele değildir.

Bu tutku! Bu his. Ve bunu keşfetmek için kızgın olursanız ben buna aldırmam. Eğer çığlık atmak bağırmak zorunda kalırsanız aldırmam. Bunu keşfetmeniz ölüm de dahil olmak üzere neye mal olursa olsun, aldırmam. Bu yere, Kaiko’nun olduğu yere geri geldiğinizde, o zaman özgürsünüz. İşte o zaman tamamen rahat olabilirsiniz. Derin bir nefes alırsınız ve sizi bu ruhsal yolda buraya getiren önemli şeye geri gelirsiniz, bu bilmeye-bilişe, sizinle bir kaç yaşam önce meydana geldiğinden söz ettiğim ve “ Benim kendime deneyimleme izni verdiğimden daha fazla bir şey olmalı. Hayatta daha fazla bir şey olmalı.” diyen şeye gelirsiniz.

Ve bu sizi boyutları keşfetme yoluna, alternatif yöntemleri keşfetmeye, Tanrının değişik versiyonlarını keşfetmeye götürür. Ama yol boyunca, o hala sulanmış halde olan ve hala kaybolmuş gözüken ve bu yıl keşfetmediğiniz bir şey varsa o da tutkudur. Sadece size söylemiyorum, herkese söylüyorum.

Aslında öyle pek de pis olmayan bir kova suya kim aldırır, çok da fena değildi. Kim aldırış eder? Halı berbat olsaydı, bu halıyı yenilemek, kaldı ki böyle olmayacak, kaça mal olurdu biliyor musunuz? Bu kutsal su gibi, (güler)bu suyun çoğu yani. Önemsiz bir kaza. Bin ya da beş bin dolara mal olsa bile, hatta “Adamus, suyu bu halının üstüne dökmen ne kadar iğrenç” deseniz bile  – benim sahneme  – “ yeni sahnenin üstüne, bunu yapman çok iğrenç.” deseniz bile. Bazen benim kendi tutkumu sürdürmem lazım, böylece belki sizinkini ateşleyebilirim.

Benim sevgili arkadaşlarım, eski yollardan bıktığınızı söylüyorsunuz. Bu uzun eğrilen, bükülen ruhsal yoldan sıkıldığınız söylüyorsunuz. Ben de size Kaiko’yı getirin, diyorum. Ama bu sizin meseleleriniz de ortaya çıkacak ve çıktığında da, şimdi size söylüyorum, tartışacaksınız, uzlaşacaksınız, , “Tamam, Kapıdan çıkıyorum ve birazcık daha tutkum var,” diyeceksiniz ve ama yarın sabaha kadar bugün neler konuştuğumuzu unutmuş olacaksınız.

EDITH: Oh hayır.

ADAMUS: Evet!

EDITH: Hayır.

ADAMUS: Evet. Kalıplar.(patern) Kalıplar ve olasılıklar. Kalıplar.

EDITH: Hayır.

ADAMUS: Hayır. Öyleyse bunda ne değişecek, bana söyler misin, Edith?

EDITH:  Neden bunun unutayım ki? Her gece uykuya dalmadan önce dinlerim. Asla unutmam.

ADAMUS: Evet. Güzel. Hiç birini asla unutmayın olur mu?

EDITH: Genel de değil.

ADAMUS:  Genel de değil. Ve onunla uzlaşmayacak mısınız?

EDITH:  Onunla uzlaşmak derken, ne demek istediğini açıklamanı isteyeceğim. Ben…

ADAMUS: Onu sulandırmak. Suya batırmak. Evet. Bu şey gibi …

EDITH: Biz bu yoldayız. Uzun zamandır bu yoldayız. Bu yolu seviyoruz. Onu seçtik . Biz  …

ADAMUS:  Ben Musa’mıyım?

EDITH: Kendimizi seviyoruz. (güler) Evet, sen Musasın. Biz kendimizi seviyoruz. Demek istediğim …

ADAMUS:  Ve bizim daha uzun zaman oldu … biliyorsun, Musa ve Museviler sadece kırk yıl. Biz bunu yaşamlardır yapıyoruz.

EDITH: Bunu biliyorum.

ADAMUS: Çölde gezinmeyi bırakalım, arkadaşlarım. Bununla ilerleme zamanı.

EDITH: Ben öyle değilim Ben tanrı olduğumu da biliyorum ve kendimi seviyorum. Evet, kılıfına uydu.

ADAMUS: (kıkırdar) Güzel. Oraya geliyorsun. Bu 100 üzerinden iki gibiydi. Bu “Çeneni Kapa Adamus!”  gibiydi. Güzel. Ve böylelikle gülebiliriz. Ve de aydınlanmamızda rahat edebiliriz.

Sevgili arkadaşlarım, sizin bir atılım yapmanızı istiyorum, çünkü sizin de atılım yapmak istediğinizi hissede biliyorum. Atılıma öyle bir hasretiniz var ki, anlayış ve basitliğe öyle bir hasretiniz var ki. Ama sonra yine çembere giriyorsunuz. Onun hakkında düşünüyorsunuz. Onu sulandırıyorsunuz. Onu suya batırıyorsunuz. Onunla uzlaşıyorsunuz. Peki, yaşlanmak gibi şeylerden korkuyor musunuz? Ölmekten korkuyor musunuz? Fakir olmaktan korkuyor musunuz?  Fark etmez!  Fark etmez. Bırakın bununla başka bir yoldan oynayayım.

Aydınlanmaya giden yolda her şeyi kaybedeceksiniz ve çok şey kaybettiğinizi düşünüyorsunuz. Ama siz derin bir nefes alıp içinizdeki bu yanan ateşin ortaya çıkmasına izin vermedikçe her şeyi  kaybedeceksiniz. İnsanların kafalarını uçururum diye kaygılanmanıza gerek yok. Bunu yapmayacaksınız. Ama eğer isterseniz yapabileceğini iznini verin. Bunu yapamayacaksınız.(Adamus kıkırdar ve bir kaç dinleyici güler) Bunu mecaz olarak söylüyorum. Başka bir anlatımla, işin aslı eğer birisi size saçmalık ediyorsa, bırakın şu nazik uyduruktan yeniçağ ruhsal makyo insan olmayı  “ Defol git! Ben bir Üstadım Daha iyi bir hizmet istiyorum, şimdi!” deyin. ( dinleyiciler alkışlar) “Oh! Sana biraz ışık göndereceğim .”  demek yerine yani, “Kapa Çeneni!” gibi. ( daha fazla kıkırdamalar)

Bilirsiniz, ruhsallıkla yüzeyde, yüzeysel, yüzeyde olmaktan memnun olan çok fazla insan var. Siz burada bunun için bulunmuyorsunuz. Hayır, bunun için burada değilsiniz. Bu insanları çok zaman önce ayıkladım. (Adamus kıkırdar) Siz böyle değilsiniz. Siz özgürlük için şimdi buradasınız. Ama ben Keşif Dizilerine bir göz attığımda – birçok şeyi hallettik – çok fazla harikulade şey yaptık– Dedim ki, “Adamus …”  Bu pis kovayı buradan, sahnemden alın. (bazıları kıkırdar) Dedim ki, “Adamus,” kendime dedim ki, “Adamus, biz neyi kaçırdık? Neyi yapmadık? Bir şey var …” Sizde hep vardı da? Sadece bir şey vardı biliyordunuz ama ne olduğunu bilmiyordunuz. Evet, bunun ne olduğunu biliyordum.

Böylece dedim ki, “Bu tutku. Ben bu tutkuyu tam hissedemiyorum. Bu ateşin ortaya çıkışını hissetmiyorum. Biliyorum, orada. Ama ortaya çıkışını hissetmiyorum.”

Şimdi ben son 28 buçuk dakikadır Kaiko hakkında onu biraz gösterebilmek için atıp tutuyorum, zırvalıyorum çünkü sadece söyleseydim, tamam, Kaiko denen hoş bir terim var, mımmmmm. (bir kaç kişi kıkırdar) Anlamanızı istiyorum. Bunu içinizde hissetmenizi istiyorum. O orada. Onu aramak için çok da uzağa gitmeniz gerekmiyor. Sadece onun ortaya çıkması için kendinize izin vermeniz gerekiyor.

Bırakın, kızıp kızmayacağınızı. Bu mesele değil. Yani kızsanız ne olur ki. Her şeyi kaybetmeyi de unutun. Ne olur yani. Bu Kakio’dur. Her şeyinizi kaybetseniz ne olur yani. Birkaçınız buna aslında buna hazır belki de. Ama ne olur biliyor musunuz? Böyle olmak zorunda değilsiniz. Sadece buna istekli olmanız gerek. Böyle olup olmayacağınız mesele değil. Sadece buna istekli olmanız gerek.

Tutku ortaya çıktığında bu sizi özgürleştirecek.

Kaiko Merabh

Evet, sizden bunu hissetmenizi isteyeceğim. Küçük bir merabh yapacağız. On dört dakika biraz müzik çalacağız ve ben çok az konuşacağım. Evet, John aslında biraz müziğin sesini açabilir. Bu tipik merabh müziği değil. Başka bir söyleyişle, bu tam da pırıldayan bir müzik değil.( birisi kalkar) Özür dilerim. Tuvaletler kapalı. Hayır, hayır, hayır. Lütfen oturun. Çünkü bu Kaiko. İşemen gerekmesi ne fena. Ne fena.

HEATHER: Yağmur yağıyor! (Altıma yapacağım!)

ADAMUS: Evet, evet, sadece –ama geri gel ve otur. Bu inanılmaz merabh ı kaçıracaksın. Bundan daha önemli ne var?

HEATHER: Geri döneceğim!

ADAMUS: Hangisi daha önemli kuru pantolon mu (don mu) yoksa aydınlanman mı? (güler)

Güzel derin bir nefes alın ve ışıkları tamamen hafifletelim. Derin güzel bir nefes alın.

Evet, seçtiğim müzik tipik merabh müziği değil, ama zaten yüksek sesli ve sürükleyici olmak zorunda değil. Biraz duyumsallığı var.

(müzik başlar;  “ Likit Gelenek” PremiumBeat.com’ dan)

Sizden bu ateşi, Kaiko ateşini hissetmenizi isteyeceğim. İçinizde derinde. O orada.

İşte o şey , “ Yalnızca özgürlük, başka bir şeyin önemi yok.” diyor. Mazeretler yok. Uzlaşmalar yok. Geride tutmak yok.<

Kaiko.

(uzun duraklama)

Bu Kaiko’nun gelmesi için kızgın olmak zorunda değilsiniz. Evet, bu bazen yardımcı olur. Aslında yalnızca sahici olmanız gerek.

Hissedin. Farkında olun.

Müzik çalarken, sizden bir an için bunu ne kadar gizlediğinizi tam olarak hissetmenizi istiyorum. Bu ateşi. Bu tutkuyu. Ve onun hakkında sadece düşünmek yerine, bir seçim yapmanızı, bir karar vermenizi istiyorum.

...Bu derinden içsel özlemi, bu Kaiko’yu, bu arzuyu hayata getirmeye hazır mısınız?

Öyle ise, kendinize bunu hissetmek için izin verin.

(uzun duraklama)

Kaiko. İçinizde yanan ateş, içinizdeki yanan derin tutku, bir hasret, içinizdeki doyurulmamış susuzluk.

O tutkudur.

Ama o yanmayan bir  ateş, tahrip etmeyen bir ateş olabilir; rahatlığı tutkuya dönüştüren bir ateş; çok uzun zamandan beri sıkışmış enerjiyi hareket ettiren bir ateş; zihnin içinde ama zihni yakmadan yanan bir ateş; uzun zamandır kapalı olan şeyleri açan bir ateş; soğuk olması gerektiğinde soğuk ateş, sıcak olması gerektiğinde sıcak bir ateş.

Kaiko tutku olabilir, zaman zaman öfke gibi hissedilebilir. Ama o odaktır, gerçektir.

Kaiko zaman zaman öfkeli bir fırtına gibi gözükebilir ama gerçekte zarif, hafif sağanak yağmur gibidir de.

Kaiko çok fazla tutku dolu gözükebilir ama güç ihtiyacı yoktur; çok fazla enerji, çok fazla istek ama hırslı değildir. Basitçe yaşama ve hissetme isteği, bunu yaparken de özgürlüğü hissetmek.

Rahatlıkla dolu olarak ruhsal yolda yürüyen biri için unutması ne kadar kolay.

Aydınlanma yolunda olan biri için dikkatin dağılması, kendini sulandırmak, kendini aldatmak, içindeki derinlikteki bu ateşi, bu özlemi unutmak ne kadar kolay.  Özlem, bazılarınız Yuvaya dönme özlemi diyeceksiniz, ama gerçekte Yuva olma özlemi – kendi Yuvanız olma.

Hayat algıları, kontroller ve bütün bu kurallarla üstünün örtülmesi ne kadar kolay.

Kendini kendinle tartışarak aydınlanmadan uzak tutmak ne kadar kolay.

Üstatlar, sizden önceki bir kaç Üstat bu  yolda olduklarına dair deneyimden, düşünmekten, inanmaktan, algılamaktan geçtiler ve gerçekte de bir dereceye kadar öyleydiler. Ama yol boyunca bu ruhsal yolu, bayağı bir insan yoluna döndürdüler. Hayatlarında çok zorlayıcı çok muazzam bir şey oluncaya kadar her zaman bir ruhsal yolda yolculuk ettiklerini düşünmekteydiler.

Ve bu dışardan gelen bir el-yardım değildi, bir varlık gelip de yaşamlarını tamamen sallayarak yükseltmedi, onları. Bu onların kendi Kaiko’larıydı, bu derin içsel arzu. O-Kaiko, onları söküp aldı. –  rahatlıklarından, yanılsamalarından, diyebiliriz ki, tembelliklerinden çekip aldı.

Bu Kaiko, Kaiko  aldırmaz. Hala fiziksel bedende enkarne misiniz diye aldırmaz, ne kadar paranız olduğuna ya da ne kadar çok sorununuz olduğuna aldırmaz. İnsanların bütün bu sızlanmalarına, atıp tutmalarına aldırmaz.

Kaiko, bu tutkudur  – ruhun kendini hissetmesi ve deneyimlemesidir. Küçük insan şımarığı karıştırmadan, ne istediklerini gerçekte bilmeyen şu veçheler tarafından kontrol edilmeden, ruhun kendisini hissetmesi ve deneyimlemesidir.

Kaiko sonsuz bir ateştir. Onu bastırarak, onu görmezden gelerek, ona arkanızı dönerek büyük bir iş yaptınız ama o hala orada.

O olabildiği kadar çok fazla sıcak bir alev olabilir, kaotik olabilir, o aynı zamanda serin bir ateş de olabilir. Aynı zamanda kendi zarifliğinde de olabilir. Aynı zamanda kendinin armağanı olabilir.

Sizin Kaiko’nuz şimdi size soruyor, içinizdeki bu derin özlem şimdi ilerlemeye hazır mısınız diye soruyor, gerçek ve algının da ötesine ilerlemeye, derindeki hakikatinize ilerlemeye hazır mısınız?

Bir an için hissedin.

O orada. Her neye, her neye mal olursa olsun yapmaya hazır mısınız?

(müzik bitene kadar uzun bir duraklama)

O sıcak bir alev ya da soğuk bir alev –ışıkları yakalım  – sıcak alev ya da soğuk alev. O aldırmaz. Neye mal olursa olsun. Bu sadece bir seçim meselesidir. .Bir seçim yapıyorsunuz. Bu tutkuyu geri getirmeye hazırsınız. Onu açmaya hazırsınız.

Bir seçim yaparsınız, işte o kadar. Ama lütfen yapın bu seçimi. Sadece düşünmeyin onu. Gelecek yaşamda bir daha gelip de bunu yeniden yapmaya gerek yok.

Neyi seçerseniz, ister evet hazırım olsun, ister hayır değilim olsun, mesele yok, bunun için endişe etmeyin çünkü evet, tüm yaratımda her şey yolunda.

Teşekkür ederim. Teşekkür ederim.(dinleyiciler alkışlarlar)