• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/kirmizicember/
                                       BAĞIŞBAĞIŞ
        
    

Transhuman Dizisi "Şaud 8"

Transhuman Dizisi "Şaud 8"

Adamus mesajı
Geoffrey Hoppe kanallığı ile 1 Nisan 2017'de
Kırmızı Çember'e sunulmuştur.







Ben Ben'im Egemen Alan'dan Adamus

Hadi bu Şaudumuza başlarken hep birlikte güzel, derin bir nefes alalım. Birlikte güzel, derin bir nefes.

Siz salonda bir şeylerin değiştiğini hissettiniz mi? Siz nerede olursanız, orada bir şey değişir. Şauda çok duygusal bir video ve müzikle başladık, siz sadece bir anlığına bütün dert ve tasaları bıraktığınızda dikkatiniz dağıldı, ekrandaki görüntülere odaklanmıştınız, hafızanızda birçok anı canlandı; sizin bu gezegene olan sevginiz (videoyaya işaret eder) - Şambra'nın bu son yaşam sürecinde en çok özleyeceğini söylediği şey. En çok özleyeceğiniz şey ama sevgili Şambra, sizin, ailenizin veya sevgililerinizin veya ev hayvanınızın ya da her neyse onun ötesinde en çok özleyeceğiniz şeyin doğa olması sadece bir işaret. O doğa, o Gaia daima sizin içinizde. Siz fiziksel olmayan realiteler de dahil olmak üzere her nereye giderseniz gidin onu hep içinizde taşıyacaksınız.

Yükselmiş bir Üstat olmanın güzelliği bu. Siz bir kez olsun bu gezegende bulunduysanız, siz bir kez olsun doğanın titreşimlerini hissettiyseniz - doğa, yaşama hayat verir, siz çok odaklanmış ve tekil bir şekilde olsa da ifade ediyorsunuz - siz doğayı nereye giderseniz gidin içinizde taşıyacaksınız.

Siz çok uzak bir galakside, başka boyutlarda bulunsanız bile sadece ormanda bir yürüyüş yapmak isterseniz bunu her zaman geri getirebilirsiniz. Sizin özellikle de bu yaşam sürecinde burada yaptığınız şeyin güzelliği bu. Geri getirmek, bütünleştirmek.

Hadi bu güzel müzik çalarken, o değişim meydana gelmişken bunu, bu oluşan güzel değişimi, güzel, derin bir nefesle içimize çekelim ve sadece bir anlığına izin verelim. Sayısız şeye izin vermek. Burada olmaya, zihinden çıkmaya izin vermek, o sürekli olarak devam eden düşünceyi, o sizin sıklıkla eğilimli olduğunuz ağır düşünceleri durdurmak. Kendine duyusal olma izni vermek. Video oynarken sadece odaklanma yoktu - odaklanma duyusu, odaklanmaya odaklanma vardı; siz bir anlığına diğer duyuların gelmesine izin verin.

Ben son zamanlarda duyular konusunda bir hayli konuştum çünkü uyanıştan çıkan ve bedenli aydınlanmaya gelen Üstada nihayetinde bu olur. Siz bunun eski metinleri ya da kutsal yazıları okumakla alakalı olmadığını, bunun aslında uymak istemediğiniz katı düzenler ile ilgili bir şey olmadığını ama bunun doğal bir şekilde, kolayca diğer duyuları basitçe açmakla ilgili olduğunu anlıyorsunuz.

Değişimden geçmek

Ben sizin şu anda bir tür akış halinde olduğunuzu biliyorum. "Akış" dedim. Bir akış hali, bir, ah, biraz karışık bir hal, bir geçiş var şu anda ve bu tamamen doğal, tamamen beklenen bir şey. Siz bunu aslında şimdiye kadar diğer birçok Yükselmiş Üstadın yaptığından daha zarif bir halde gerçekleştiriyorsunuz. Siz bunu kulüpte oturan Yükselmiş Üstatların beklediğinden çok daha bütünleşmiş bir şekilde yapıyorsunuz.

Bu zor. Bu meydan okuyucu. Bu konuda şüphe yok. Bu size sanki siz yerçekimi tarafından çekiliyormuşsunuz gibi gelir - sizi yeniden zihne çekmek isteyen bir yerçekimi, tek bir odaklanma duyusu; sizi eski yollara çeken bir yerçekimi ve siz sonra eskiden kullandığınız yöntemleri mükemmelleştirmeye çalışmayı sürdürürsünüz, bunun sizi bir şekilde aydınlanmaya götüreceğini düşünürsünüz. Siz hala fiziksel bir bedende olarak doğa gibi şeylerle bütünleşirken, siz fiziksel deneyimleri yaşamınız ile birleştirirken, duyularınıza geri dönme noktasındasınız. Bu gerçekten çok derin bir şey. Gerçekten de bunu tarif edecek insan sözcükleri yok ama siz bir değişimden geçiyorsunuz. Ve benimle olan kavgalarınızda en çok duyduğum gece argümanları; en çok duyduğum şey, kendi başınıza olduğunuz özel zamanlarınızda bile kendinize tekrar tekrar sorduğunuz şey, "Bende yanlış olan ne var?" Biraz başınız ağrıyor, "Bende yanlış giden ne var?" Ayak parmağınız acıyor, "Bende yanlış giden ne var?" Sizin düşünceleriniz, "Bende yanlış giden ne var?" diye kilitlenmiş. Sizin hayatınızda o olağan akış ve senkronizasyon yok, aslında sizin hayatınızda o eski can sıkıntısı yok, siz, "Bende yanlış giden ne var?" diye soruyorsunuz. Ve ben size devamlı ve devamlı, "Kesinlikle hiçbir şey." diyorum.

Siz bir hamlede o kadar çok değişimden geçiyorsunuz ki, bedende ve zihinde derin değişimler oluyor. Yanlış olan bir şey yok. Eğer siz onu sadece içinize çekebilseydiniz ve bir şeylerden geçtiğiniz başka bir seferde ona izin verebilseydiniz - "Neden hayatımdaki her şey dökülüyor? Neden bedenim acıyor? Ben neden bu kadar parçalanmış hissediyorum?" - çünkü siz binden fazla yaşamın en büyük değişiminden geçiyorsunuz. Yaşadığınız her şeyde, siz bu fiziksel beden içerisindeyken, siz zihni aşarak duyulara girerken en büyük değişimden geçiyorsunuz.

Yanlış olan bir şey yok ama bu adeta bir kehanetin kendini gerçekleştirmesi gibi. Siz neredeyse yanlış bir şeyin olmasını isteyeceksiniz. Belki biraz. Çok az. Şey, evet. Hastalıklı bir şekilde - "Danışmanlık almaya ihtiyacın var." (bazı kıkırdamalar) "Bende yanlış giden ne var?" Bunun yanıtını gerçekten istiyor musunuz? Sizde yanlış giden ne var? "Bedenim neden parçalanıyor? Aman Tanrım! Korkunç bir hastalığa yakalanmış olmalıyım. Yaşlanıyorum. Ben artık düşünemiyorum." Yanlış olan bir şey yok. Siz bir değişim geçiriyorsunuz. Bedelini bedeniniz ödüyor. Öyle. Düşünceleriniz ve zihniniz ve her şey, kendiniz olduğunuzu sandığınız her şey, kimliğiniz olan her şey bedel ödüyor.

Ama siz derin bir nefes alabilseniz ve ustaca bir şekilde - derin bir nefes alıp Üstadın dediği gibi - " Bunların hepsi benim seçmiş olduğum bedenli aydınlanmanın bir parçası. Hepsi bu. Hepsi bu." deseniz.

Başka bir seferde size aşırı hızdan ceza gelir, siz hız yaptığınızı dahi bilmiyorsunuzdur; başka bir sefer tabağı elinizden düşürürsünüz ve o düşüp kırılır; başka bir sefer kayarsınız ve dirseğinizi incitirsiniz ya da her neyse; başka bir sefer tamamen uykusuz bir gece geçirirsiniz; başka bir sefer üşütürsünüz ya da grip olursunuz, başka bir sefer partneriniz terk eder, her ne olursa olsun derin bir nefes alın. Sizde yanlış olan bir şey yok. Siz basitçe üstat oluyorsunuz. Ve insan bunu ne kadar çabuk kabul ederse, insan ne kadar çabuk "ve"ye izin verirse - "Ah, yanlış giden bir şey yok, hepsi bu dönüşümün, genişlemenin, bütünleşmenin, çok boyutlu farkındalığın bir parçası, ne olursa olsun - bir daha bir şey olduğunda bir Üstat gibi yapar. Bir Üstat gibi nefes alın. Bir Üstat gibi zarif olun ve sadece ona izin verin.

İnsan, evet, o, muhtemelen, "Ah! Ama ben her şeyi yanlış yapıyorum." diyecektir. Hayır. Sizin hayatınız değişiyor.

Ben size daha önce en kötü, mümkün olan en kötü senaryo ne olabilir diye sordum. Hiçbir şey değişmez. En kötü senaryo sizin bin ömürdür yaptığınızı yapmaya devam etmeniz değil mi? Bin tane ömür kaç yıl eder? Çok eder. Yüz bin yıl ya da ona yakın bir şey, bazılarınızın daha çok, bazılarınızın daha az. Ama siz aynı şeyleri durmadan tekrar mı etmek istiyorsunuz? Bu - aslında daha önemli bir soru - bu güvende olmak mı? Güvende olmak gerçekten bu mu? Aynı şeyi yapmaya devam etmek, her gün aynı saatte kalkmak, aynı yemeği yemek, aynı arkadaşlar ile aynı konuşmaları yapmak, aynı işlere gitmek ve aynı insan endişeleri.

Şöyle bir algı var, "Şey, bu güvenli. Şeytan var biliyorum. Ben sonucu biliyorum, o nedenle olduğum gibi kalıyorum." Ama bu aslında gerçekten güvenli değil. Bunun - kendini alışkanlığa bağlamanın, kendini daha derin kalıplara sokmanın - aslında kendinize yapabileceğiniz en tehlikeli şeylerden birisi olduğu söylenebilir.

İşin eğlenceli kısmı - benim için eğlenceli, sizin için değil - işin eğlenceli kısmı sizin rutine girmeye çalışmanız, sizin kalıplarınıza girmeye çalışmanız çünkü onlar konforlular ve siz, sizi neyin beklediğini bilirsiniz, sizin "Kıça Tekme Atan Üstat" adlı başka bir parçanız var - KTAÜ - o ortaya çıkar ve sizi insanın şikayet ettiği o kokuşmuş tekdüzelik içinde görür ve sizi gerçekten oradan çıkaracak şeyler yapar çünkü Üstat sizin tekdüzeliğe girmenizi istemez. O sizin tekdüzeliğe girmenizi istemez. O nedenle Kıça Tekme Atan Üstat gelir ve sizi oradan çıkarır.

Hadi biz günün sorusu ile, Şaud sorusu ile başlarken güzel, derin bir nefes alalım. Linda elinde mikrofon hazır bekliyor.

Günün sorusu

Linda: Tamam.

ADAMUS: Tamam. İşte başlıyoruz. Hayatınızda şu anda sizi irite eden şey nedir ve neden? Işıkları açalım lütfen.

Linda: Ah, buna cevap verebilir miyim?

ADAMUS: Evet aslında sana soracaktım. İlk sen ol. Hayatında şu anda seni irite eden şey nedir ve neden? Hadi. Ayağa kalkmak istersen.

ŞAMBRA 1 (kadın): Peki. Bedenimdeki lekeler.

ADAMUS: Lekeler. Bedenindeki lekeleri görebilir miyiz? (kahkahalar)

ŞAMBRA 1: (kıkırdar) Hayır.

ADAMUS: Aman aman aman! Lekeler. Lekeler kaşınıyor mu?

ŞAMBRA 1: Evet.

ADAMUS: Renkleri mor mu yeşil mi?

ŞAMBRA 1: (kıkırdar) Pespembe.

ADAMUS: Pespembe.

ŞAMBRA 1: (kıkırdar) Çok kötü bir şey değil. Yeşil olsalardı sorun olurdu ama... ve kendine şunu söylüyor musun, "Bende yanlış olan ne var?"

ŞAMBRA 1: Evet, söylüyorum.

ADAMUS: "Bedenimde lekeler var." Peki bedeninde neden lekeler var?

ŞAMBRA 1: Bir fikrim yok. Yeni oldu.

ADAMUS: (fısıldar) Of! (birisi "ahh!" der)

LİNDA: Ahhh!

ŞAMBRA 1: (kıkırdayarak) Ahhh!

LİNDA: Ahhh!

ADAMUS: Tamam buna çok yakın.

ŞAMBRA 1: Bu...

ADAMUS: Çok benziyor. Yani, "Bilmiyorum..." gibi bir şey söyleseydin.

ŞAMBRA 1: Sanki...

ADAMUS: Vay!

ŞAUMBRA 1: Sanki bir değişimden geçiyor gibi hissediyorum, evet.

SHAUMBRA 1: Kesinlikle.

ADAMUS: Lekeler için ne yapacaksın? Lekeler için toz mu alacaksın yoksa buna benzer bir şey?

ŞAMBRA 1: Hiçbir şey.

ADAMUS: Hiçbir şey.

ŞAMBRA 1: Kesinlikle.

ADAMUS: Hiçbir şey.

ŞAMBRA 1: Evet.

ADAMUS: Sen lekelerin olmasına izin vereceksin.

ŞAMBRA 1: Evet.

ADAMUS: Sen, şey, fiziksel nedenin dışında temel nedenin ne olduğunu düşünüyorsun? Bunun kökeni nerede yatıyor?

ŞAMBRA 1: Hımmm, temel sebep.

ADAMUS: Lekeler ne büyüklükte?

LİNDA: Tanrım!

ADAMUS: Şey, lekeli. Aile içindeyiz! Bu konuları konuşabiliriz. Biz gösteri sırasında burada anlatabiliriz.

LİNDA: Yapma sakın! Yapma sakın!

ŞAMBRA 1: Tamam! (gülerler)

ADAMUS: Benimkileri görmek ister misin? (kıkırdamalar artar)

ŞAMBRA 1: Kesinlikle.

ADAMUS: Yani temel neden. Temel neden.

ŞAMBRA 1: Uhhh...

ADAMUS: Ah, bunu seviyorum.

ŞAMBRA 1: Biraz... muhtemelen...

ADAMUS: Kötü böcekler.

ŞAMBRA 1: ... kaşıntı.

ADAMUS: Kaşıntı. Ne tür kaşıntı?

ŞAMBRA 1: Normal bir kaşıntı değil.

ADAMUS: Giyisilerinin içini görebiliyorum. Lekeleri görebiliyorum. Ah. O kadar da kötü değil. (kadın kıkırdar)

ŞAMBRA 1: Ben...

ADAMUS: Bana inandı.

ŞAMBRA 1: Sanırım biraz hayatın kaşıntıları.

ADAMUS: Hayatın büyük kaşıntıları evet, evet.

ŞAMBRA 1: Büyük, küçük.

ADAMUS: Ve bu kaşıntılara bir isim vermek ister misin?

ŞAMBRA 1: (kıkırdar) Sırada ne var diye merak etmekten.

ADAMUS: Evet. Yani kaşıntının Bob ya da Mary gibi bir ismi var mı? (kadın kıkırdar) Böyle bir şey var mı?

ŞAMBRA 1: Biraz - şey, belki.

ADAMUS: Evet, bunu şimdi sen söyledin. (kadın kıkırdar) Hiç böyle düşünmedin ama evet. Ve aslında gerçek sebep - daha tam uyum sağlayamadığın için besin alerjileri. Ama bir şeyler oluyor...

ŞAMBRA 1: Gerçekten mi?

ADAMUS: ... besinleri sindirme sürecinde. Buna basitçe senin hayatındaki insanlar da dahil. Ama hayır, bu bir besin alerjisi.

ŞAMBRA 1: Gerçekten mi?

ADAMUS: Evet, evet.

ŞAMBRA 1: Ah.

ADAMUS: Evet. Sen ne tür yiyecekler seviyorsun?

ŞAMBRA 1: Meyve ve sebze.

ADAMUS: Ah, kahretsin. (kadın kıkırdar) Meyve ve sebze. Hayır, bu gerçekten iyi.

ŞAMBRA 1: Ve biraz şeker.

ADAMUS: Ve biraz şeker, ah, biraz da şeker var. (kadın kıkırdar) Doğal tohumlar veya...

ŞAMBRA 1: Evet, onlar da var.

ADAMUS: Evet. Dondurma?

ŞAMBRA 1: Hım, bazen.

ADAMUS: Arada sırada. Peki. Et?

ŞAMBRA 1: Hayır.

ADAMUS: Neden?

ŞAMBRA 1: Sevmiyorum, hiç sevmedim.

ADAMUS: Balık? Balık?

ŞAMBRA 1: Yerdim ama artık sevmiyorum.

ADAMUS: Kuzu?

ŞAMBRA 1: Hiç sevmem.

ADAMUS: Kuzu pirzolası sevmiyor musun?

LİNDA: Ben kuzu giymeyi seviyorum!

ADAMUS: Vay! Vay! (bazı kıkırdamalar) Peki ya tavuk? Tavuk.

ŞAMBRA 1: Ara sıra.

ADAMUS: Ara sıra. Evet, tamam. Yani sende gıda alerjisi var. Bunun nedeni bedenin çok fazla asitli olması... şey, sadece asit nedeniyle değil, gıdalara karşı da alerji var. Tükettiğin besinleri değiştir.

ŞAMBRA 1: Değiştir.

ADAMUS: Değiştir. Muzları elmalarla değiştirme. Ben meyveden, sağlıklı organik beslenmekten bok gibi beslenmeye geçmekten bahsediyorum - pizza ve kızarmış tavuk. (bazı kahkahalar) Yiyecekleri değiştir.

ŞAMBRA 1: Peki.

ADAMUS: Şimdi, şimdi ben bunu dedim diye senin önce miden isyan edecek çünkü sen zihnini belli yiyecekler yararlı, belli yiyecekler de zararlı diye programladın. Biraz karides ye. Karides sever misin?

ŞAMBRA 1: Hayır.

ADAMUS: Ye. Senin için faydalı. Biraz karides. Ve Sandra hatırla. Bir dahaki sefere karides yemiş ol. Evet ve biz senin karides yemeni izleyeceğiz. Jean not alır mısın, biz karides yemek ile ilgili bir video hazırlayacağız. Ve biraz tavuk. Biraz tavuk göğsü...

ŞAMBRA 1: Bunu yapabilirim.

ADAMUS: ... ya da bunun gibi bir şey. Ve sadece... senin besin alerjinin senin inançların ile alakası var ve bunun bir parçası olarak - ben henüz son sözümü etmedim - ama bu harika. Teşekkür ederim. (kadın kıkırdar) Evet, evet.

ŞAMBRA 1: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Ve o lekeli şeyler.

ŞAMBRA 1: Lekeler.

ADAMUS: Evet; evet. Ve tuz banyosu.

ŞAMBRA 1: Tamam.

ADAMUS: Evet. Ama tuz banyosu olsun - senin güzel bir küvetin var değil mi?

ŞAMBRA 1: Evet, sıcak bir küvet.

ADAMUS: Güzel bir banyo hazırla ve küvete biraz deniz tuzu ekle ve içine de biraz karides at (kahkahalar) ve onların suda nasıl süzüldüklerini izle. Onlar o küçük lekelere yapışarak onları yiyip bitirecektir. Evet, bu harikadır. Aah! Karides banyosu. Uzun zamandır yapmadım. Bunlar benim insan olmakla ilgili hala özlediğim şeyler: Karides banyosu. Evet ya. Özel bölgeni kapat ama bunun dışında karides banyosu harikadır. Güzel. Teşekkür ederim. Ama cevap besin alerjisi.

ŞAMBRA 1: O kolay.

ADAMUS: Evet. Kolay. Evet. Şimdi sen bunu gerçekten yapacak mısın yoksa beslenmende değişiklik yapacağını söylemen Adamus amcana yaptığın bir Nisan şakalarından birisi mi? Sen gerçekten de beslenmene başka gruplardan yiyecekler ekleyecek misin?

ŞAMBRA 1: Ben bunu kesinlikle yapabilirim.

ADAMUS: Evet, biraz lazanya, belki içine biraz güzel sos ve... (kadın mimik yapar) Hayır, dene... bak? Bak? Ben ne diyorum? Ben başladım, bu derin öğretiyi verdim - biz burada Şauda bir son verebilirdik - sana yaşamında değişiklikler yap dedik ve sen, "Bende yanlış olan ne var?" diyorsun. Sen değişimden geçiyorsun. Rutine girmez misin lütfen?

ŞAMBRA1: Peki.

ADAMUS: Yiyeceklerini değiştirmeyi deneyecek misin?

ŞAMBRA 1: Kesinlikle. Bunu yapacağım.

ADAMUS: Biraz. Peki. Evet, evet. Teşekkür ederim.

ŞAMBRA 1: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Teşekkür ederim. Senin hoşuna...

LİNDA: Ah, seninle işini bitirmedi. Hiç bitirmez. (kahkahalar) Hiç bitirmez.

ADAMUS: Ben sevdiğim her şeyi düşünürüm! Ördek sever misin?

ŞAMBRA 1: Hayır.

ADAMUS: Ördekler seni seviyor! (kıkırdamalar artar) Evet, dene. Güzel. Biraz Pekin ördeği.

ŞAMBRA 1: Vak vak.

ADAMUS: Yıllar oldu.

ŞAMBRA 1: Vak vak.

ADAMUS: Umarım Cauldre ve Linda...

ŞAMBRA 1: Vak vak!

ADAMUS: ... beni ilginç yiyecekler için daha çok dışarı çıkarır. (bazı kıkırdamalar)

LİNDA: Sorun ben değilim.

ADAMUS: Senin olmadığını biliyorum. (kahkahalar ve Adamus Cauldre'ye işaret ederek "Sıkıcı!" der) Pizza ve hamburger, evet. Onun her yerinde kocaman lekeler olmaması şaşırtıcı. (Linda kıkırdar) Ama teşekkür ederim. Teşekkür ederim. İyi bir başlangıç oldu. Sıradaki.

LİNDA: Şey, sorgulayan zihinler bilmek istiyor.

ADAMUS: Evet. Senin yaşamındaki en irite edici şey nedir ve neden?

DAVİD: Gece yarısı lavaboya gitmek için kalkmak. (Linda kıkırdar)

ADAMUS: Bu doğal değil mi?

DAVİD: Benimki doğaldan daha ötesi.

ADAMUS: Doğaldan daha ötesi.

DAVİD: Evet.

ADAMUS: Peki nasıl oluyor?

DAVİD: Şey, hım...

ADAMUS: Ahhh! Dur. Burada dur. Bana zihinsel cevap verdi. Gördünüz mü? O, gece yarısı kalkıp lavaboya gitmenin neden sorun olduğunu düşündüğünü düşünmeye başladı. Şimdi derin bir nefes al. Sorun nerede?

DAVİD: Seksüel enerji virüsü, atalardan özgürlük.

ADAMUS: Sen berbat bir durumdasın.

DAVİD: Evet. (kahkahalar)

ADAMUS: Vay!

DAVİD: İrite olmak, bilirsin işte, zaman zaman şüphe...

ADAMUS: Ehhh! Benim düdüğüm nerede? Hepsi yanlış.

DAVİD: peki.

ADAMUS: Sen fazla düşünüyorsun. Sen, "Bende yanlış giden ne var?" diye soruyor ve "Şu olmalı." diyorsun. Bunların hepsini unut. Biz SES'in ötesindeyiz. Tamam mı? Biz ataları geçtik. Ben senin bunları gördüğünü, izlediğini, bitirdiğini farz ediyorum.

DAVİD: Evet.

ADAMUS: Bunları öğrettim.

DAVİD: Evet.

ADAMUS: Yani biz bunların ötesindeyiz. Şimdi neler oluyor? (David duraklar ve içini çeker) Evet.

DAVİD: Evet.

ADAMUS: Bu bir - benim açıklamamı bekle - sende uyku hassasiyeti bozukluğu var. Bu gerçekte bir bozukluk değil; uyku hassasiyeti. Sen uyku halinde iken çok hassas oluyorsun. Bu bir şekilde böyle ama bazı insanlar senin fazlasıyla saldığını düşünselerde sen yeterince salıvermiyorsun. Sen gerçek hassasiyetini, gerçek farkındalığını yeterince ortaya çıkarmıyorsun. Sen uyku haline giriyorsun, sen çok hassas oluyorsun, şeylerin çok farkında oluyorsun. Sen bunu uyku için saklıyorsun ama sen bunu gerçekte yapmıyorsun. Bu o kadar duyusal bir hal alıyor ki seni uyandırıyor ve sen tuvaletin geldiği için uyandığını sanıyorsun ki muhtemelen tuvaletini de yapıyorsundur ama o noktada bunun pek bir önemi yok. Bu daha çok senin uyku hassasiyetin ile ilgili ve bu iyi bir şey. David. Bu özellikle de senin sabahın belli bir saatinde kalkma zorunluluğun yoksa gerçekten iyi bir şey.Doğru mu?

DAVİD: Zorunda değilim doğru.

ADAMUS: Ve ben genellikle şekerleme yapıyorum.

ADAMUS: Evet, evet. Ve sen üzerine bir örtü filan örtebilirsin (kahkahalar) ve böylece rahat yatağından çıkmak zorunda kalmazsın. Bu biraz abartılı gelebilir ama...

DAVİD: Evet, biraz abartılı.

ADAMUS: Biraz abartılı evet. Ama şey değil... ben bunu hepinize göstermek istiyorum, hepinizin düşündüğü şeyler muhtemelen öyle değil. Ben yaklaşık yüzde 87'inizin yanıldığını söyleyebilirim! Yanılıyorsunuz. Ve siz, "Aman Tanrım! Prostatım yüzünden, ah benim o lanet prostatım yüzünden kalkmam gerekiyor! Neden prostatım var?" Ve bu o nedenden kaynaklanmıyor David. Sende uyku hassasiyeti var. O kadar. Ve sen uykunda son derece farkında ve genişleyici oluyorsun ve sonra uyanıyorsun çünkü farkındalığın o kadar yüksek ki. Ve sonra, "Ah! Tuvalete tırmanmam gerek."

Derin bir nefes al. Sende yanlış giden bir şey yok. Bunların üzerinde çalışmayı bırak. Bunların üzerinde düşünmeyi bırak. Bu sende neredeyse obsesyon düzeyinde.

DAVİD: Evet.

ADAMUS: Evet. Biraz sıkıcı.

DAVİD: Sıkıcı.

ADAMUS: Sıkıcı. (David kıkırdar) Evet.

DAVİD: Tam bir dalyarak. (kahkahalar)

ADAMUS: Bu iyiydi! Evet, evet. (David yüksek sesle kahkaha atar) Bu gerçekten iyiydi David. Görüyor musun? Giderek ortaya çıkıyor.

DAVİD: Evet.

ADAMUS: Mizah demek istedim. Güzel. Teşekkür ederim.

DAVİD: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Sıradaki.

DAVİD: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Sıradaki. Şu anda hayatında seni en çok irite eden şey nedir? Ve biri Adamus diyecek olursa, eh... (bazı kıkırdamalar) Eh. Öyle diyecekti.

LİNDA: Hayır aslında öyle demeyecektim.

ADAMUS: Ah. Evet, en irite edici şey.

DENİSE: Ben entelektüel bir şey bulmaya çalışıyordum ama sana karşı dürüst olmam gerekirse hayat konusunda hayal kırıklığına uğradığımda arabama binip bağırmaya başlıyorum.

ADAMUS: Evet, evet. Sen araba kullanmak konusunda mı hayal kırıklığı yaşıyorsun yoksa arabanı sadece bir araç olarak mı kullanıyorsun? Kelime oyunu istemiyoruz.

DENİSE: Yolumda duran insanları çıkarıyorum.

ADAMUS: Evet. Yani seni sıkan araba kullanmak mı yoksa seni hayatındaki bir sürü şey mi hayal kırıklığına uğratıyor ama bu arabana binine kadar değildir, öldürücü bir silah olan öfkeyi hissettiğinde onu dışavurmak mı gerekir?

DENİSE: Kimseye çarpacak değilim. Ah, hayır! (kıkırdar)

ADAMUS: Doğru, doğru. hayır. Öfkeyi yansıtmak için gerçekten en iyi şeylerden birisi otobanda gittiğin zamandır. (bazı kıkırdamalar) Yani serbest kalır...

DENİSE: Dikkatli bir şekilde.

ADAMUS: ... öfke açığa çıkar ve bu gerçekte trafikle ilgili değildir. Neden öfke oluşur?

DENİSE: (duraklar) Öfke neden oluşur?

ADAMUS: Öfke neden oluşur?

DENİSE: Şimdi bana zor bir soru sordun.

ADAMUS: Hayır, zor bir soru değil. Çok kolay.

DENİSE: Evet.

ADAMUS: Evet, evet.

DENİSE: Sanırım hayatımda olmasını istemediğim bir şey yüzünden. Ben onu dışavurmak ve hissetmek istemiyorum ama bana yoğun bir şekilde geldiğini hissediyorum.

ADAMUS: Evet, evet.

DENİSE: O nedenle nasıl dışavurulacağını çözmeye çalışmak...

ADAMUS: Hayatında kendin hariç en büyük hayal kırıklığın ne? O çok açık olurdu. En büyük hayal kırıklığı?

DENİSE: İletişim kurmaya muktedir olmak...

ADAMUS: Saçmalık.

DENİSE: ... net bir şekilde. Şey, tıpkı...

ADAMUS: İnsanlar!

DENİSE: İnsanlar...

ADAMUS: Sen bu nedenle iletişim kurmuyorsun.

DENİSE: ... ailem.

ADAMUS: Ailen ve insanlar ve kocalar ve yine aile ve arkadaşlar ve her şey. İnsanlar. Büyük hayal kırıklığı. Ana duyulardan biri olan iletişimi engeller.

DENİSE: Bu aile.

ADAMUS: Peki sen ne yaptın?

DENİSE: Engelledim.

ADAMUS: Başka? Sustun...

DENİSE: Ben onu durdurdum ve sonra ağlama ve inleme oldu.

ADAMUS: Hayatında seni istismar eden insanlara kendini kapatman başka hangi sonuçları doğurdu?

DENİSE: Kendime açılmamı.

ADAMUS: Evet.

DENİSE: Kendime açılmamı.

ADAMUS: Sen duymayı bıraktın. Sen dinlemeyi bıraktın. Sen iletişim kurmayı bıraktın. İletişim duyusu o kadar güzel ki. O, bir duyu. O sadece konuşma ya da dinleme eylemi değil. O, bir duyu ve sen onu kapatarak gerçekten iyi bir iş yapmıştın ta ki arabana binene kadar. Sen arabada kendini duyabiliyor musun?

DENİSE: Ah, evet.

ADAMUS: Ah, evet. Seni arabada bile duyabilmen heyecan verici değil mi? Hadi o zaman buna bir son verelim. Biz buna bir son vermek için bugün küçük bir şey yapacağız.

DENİSE: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Peki. Artık oyun yok. Evet, insanlar seni incitecek. İncitecek. İnsanlar seninle eğlenecek. Onlar sana gülecekler. Onlar sahip olduğun her şeyi senden alacaklar. Onlar senin ruhunu almaya çalışacaklar, alabilirlerse. Ama alamayacaklar.

DENİSE: Ah, hayır. Onlar benim ruhumu alamayacaklar. (kıkırdar)

ADAMUS: Deneyecekler.

DENİSE: Deneyecekler ama...

ADAMUS: Deneyecekler ama yapamazlar.

DENİSE: Sanırım onu o nedenle korudum.

ADAMUS: Evet. Yani sen onu onlara versen bile alamazlardı. Ama işte o büyük "Bende yanlış giden ne var? şeyi ortaya çıkar. "Bende yanlış giden ne var?" diye merak ediyorsun. Sadece insanlar. Seninle ilgili değil tamam mı? Teşekkür ederim.

DENİSE: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Birkaç tane daha. Bu benim en sevdiğim bölüm. (Adamus kıkırdar) Evet, sevgili.

CAROLİNE: Ayağa kalkmasam bir şey der misin...

ADAMUS: Her zamanki gibi harika gözüküyorsun. Kalkma lütfen. Evet. (kadın biraz mikrofonla oynar)

CAROLİNE: Oturmama bir şey der misin?

ADAMUS: Demem.

CAROLİNE: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Evet. Gelip yanına oturabilir miyim? (kadın kıkırdar)

CAROLİNE: Evet, gelebilirsim.

ADAMUS: İyi. İyi. Peki. (yanına oturmak için gelir)

CAROLİNE: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Her yerde kamera var farkındasın değil mi. (gülerler)

CAROLİNE: Ah, çekin! (kıkırdar)

ADAMUS: Denesek bile kendimiz için özel bir zamanımız olmayacak. O nedenle senin hayatında en çok irite eden şey nedir?

CAROLİNE: Sırtım.

ADAMUS: Sırtın.

CAROLİNE: Sırtım. Mmm hımm.

ADAMUS: Sırtına ne oldu?

CAROLİNE: Şey, neredeyse hiçbir şey yapmadan bir bel omurumu kırdım. (kıkırdar)

ADAMUS: Evet.

CAROLİNE: İyileşti ama beni sakat bıraktı.

ADAMUS: Acı var mı?

CAROLİNE: Evet.

ADAMUS: Çok mu acı?

CAROLİNE: Şimdi çok değil.

ADAMUS: Evet. Evet. Yani sırtın. Sırtının senin hayatında neyi temsil ettiğini düşünüyorsun?

CAROLİNE: Dayanıklılık.

ADAMUS: Ve - dayanıklılık, doğru - başka?

CAROLİNE: Sağlamlık.

ADAMUS: Başka?

(duraklar)

Esnemezlik.

CAROLİNE: Doğru.

ADAMUS: Yani sağlamlıktır diyorum. Sırt sağlamlıktır.

CAROLİNE: Evet.

ADAMUS: Ama yine de biraz esnemezlik vardır. Başka sözcükler ile ifade edecek olursak, şeyler belli bir şekilde olmalı durumu.

CAROLİNE: Evet.

ADAMUS: Ve sen çok fazla yük taşıdığında sırt ortaya çıkar, sen dünyayı bir arada tutmaya çalışıyorsun - sadece sevdiklerini değil ama sen dünyayı bir arada tutmaya çalışıyorsun - ve ne zaman... bazen o kadar katısın ki - yani çekicisin, harikasın ama bazen senin o kadar katı şeylerin var ki. Onun arada sırada bile inatçı olmadığını mı söyleyeceksin?

VİNCE: (kocası) İnatçı evet.

ADAMUS: Evet, inatçı, evet. Şimdi ben uzaklaşıyorum çünkü burada hararet biraz arttı. (bazı kıkırdamalar) Ama inatçı, katı. Ve bu benim size anlatmış olduğum sizin Üstat Özünüze benziyor, kıça tekme atan Üstat gelir ve "Artık katı olmak yok. Artık inatçı olmak yok. Şimdi açık olma zamanı." der. Sizde doğal bir yaratıcılık duyusu var ama siz onu bile çok yapılandırmak istediniz. Ve sizin bedeniniz şöyle der, "Hayır. Hayır. Onu artık yapamayız."

Sen aslında iyisin; senin bedenin sadece şunu söylüyor, "Sen tüm o esnemezliği salıverdin." Tamamen açıl. Arada bir çılgınca şeyler yap. Sen hayatın boyunca yeterince kurallara uydun. (kadın usulca kıkırdar) Evet. Evet ve onu salıver. Bu salonda senin gibi birkaç kişi var ama ben çevreye bakmayacağım. Onu salıver. Ve ben sizde şu şekilde düşünmeye yönelik bir eğilim olduğunu biliyorum, "Ah, sırtım gitti." Hiç de değil. Işık beden denilen bir şey var ve o izin vererek oluyor. Ama ikimizin bazen biraz izin vermek konunda konuşması gerekiyor. Sen yazın Basit Üstada geldin. Sen izin vermeyi bile kontrol etmeye çalışıyorsun ve bu işe yaramıyor. İzin vermek basitçe izin vermektir.

O halde güzel, derin bir nefes al. Biz o sırtı birlikte eski haline getireceğiz, o zaman acı duymayacaksın, zor yürümeyeceksin çünkü yürümeyi seviyorsun. Sen özgürlüğünü seviyorsun ve bu durum onu kesinlikle sınırlamış.

CAROLİNE: Mm hımm.

ADAMUS: Peki.

CAROLİNE: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Sen iddia ediyorsun.

CAROLİNE: Mm. (onu öper)

ADAMUS: Teşekkür ederim. Güzel.

LİNDA: Başka? Peki. Evet, hadi iki kişi daha alalım.

LİNDA: Peki.

ALAİN: Geldiğini görebildim! (Linda güler)

ADAMUS: Hayatında seni en çok ne irite ediyor...

LİNDA: O kadar tahmin edilebilir oldu yani.

ADAMUS: ... hariç...

ALAİN: O kadar tahmin edilebilir ki! (Linda kıkırdar)

ADAMUS: ... sana birisi mikrofon uzattığında mı?

ALAİN: Ben onun gibiyim, bilirsin işte. Benim de sırtım kötüydü. Ne olmuş yani?

ADAMUS: Hayatında seni en irite eden şey nedir?

ALAİN: (kıkırdar) Şu anda periyodik olarak sırtımı etkileyen bir ciğer sorunu yaşıyorum.

ADAMUS: Doğru. Vay. (şarkı söyler) Omurga şeyle bağlantıda... Peki. (bazı kıkırdamalar)

ALAİN: Yani çok şey hissettiriyor - sanki birisi uyan diye omuzumu dürtüyor.

ADAMUS: Bunlar neyle ilgili?

ALAİN: Şey, sanırım hayatı yaşamamakla alakalı. Nefes almak gerçekten anda olmak, orada olmak.

ADAMUS: Yani sen çok hassas bir adam olduğunda ve yaşama karşı istekli olduğunda, yaşamdan zevk aldığında neler oluyor ama sen çok yapılandırıldın, beklentilerden ve her şeyden dolayı; bir parçan o özgürlüğü öylesine isterse ne olur - o özgürlüğü ve dışavurumu - ama bir parçan geri tutuyor ve yapılanmış kalıyor, kalıplara bağlı? Bazı sorunların olacak.

ALAİN: Dışavurulmasını istemediğim şeyler.

ADAMUS: Evet. Ve sen onlardan nasıl kurtulmaya çalışıyorsun?

ALAİN: Şey, açıkça öksürerek.

ADAMUS: Öksürmek. Öksürmek, öksürmek. Sen onları atmaya çalışıyorsun. Bu bile senin sırtını büküyor çünkü sen her öksürdüğünde onu muazzam derecede geriyorsun. Ama bu basitçe o duyusal, yaratıcı parçana izin verme meselesidir. Az ya da çok çılgınca şeyler yapın. Sprey boya alıp evinize girin. (kahkahalar; eşi Patricia şoke olmuştur)

ALAİN: Tamam, tamam.

ADAMUS: Ya da o ev başkasına ait demektir.

ALAİN: Evet! Evet. Ben belki garaja yaparım.

ADAMUS: Ben bunu komik bir şekilde anlattım ama aslında hiç de öyle değil. Daha önemlisi nedir? Salıvermek... sende o doğal yaratıcılık duyusu var, ömürler boyu yaratıcı çabalara rehberlik eder ve yaratıcı olursun ve sonra öyle bir kilitlenirsin ki ve o öksürük onu çıkarmaya, onu geçirmeye çalışıyor. Bu durum senin sırtını etkiliyor, yakında omuzlarını da etkilemeye başlayacak, ondan sonra...

ALAİN: Başladı bile.

ADAMUS: Sonra da baş ağrıları ve diğer şeyler. Buna değmez. Ve ben başta söylediğime geliyorum. Sen, hepiniz sizde yanlış olan ne var diye merak ediyorsunuz. Gerçekten bir şey yok. Yüzeyde meydana gelen belirtiler denilen bazı şeyler var ve sen o kadar zihinsel olmayı, düşünmeyi bırakırsan... kendi kendine tanı koymaya son verirsen, bilirsin işte, tıpkı bir doktor ya da bir psikolog gibi ve sadece hisset. Ve ben birazdan açıklamamı yapacağım ama sırt, öksürük, her şey. Yaratıcı ol. Kahretsin, Fransız gibisin. Yani, sen...

ALAİN: Benim hala pasaportum var geçen baktım.

ADAMUS: Hala pasaportun var. Sen Devlet'in kullandığısın, Birleşik Devlet'in kullandığı - ve o senin içindekinin birazını sıkıştırarak çıkardı. Ama basitçe yeniden yaratıcı ol. Gerçekten. Güzel. Cauldre bana çenemi kapamamı söylüyor ama ben eğleniyorum. (Alain kıkırdar) Güzel. Güzel. Teşekkür ederim. Bir kişi daha.

ALAİN: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Bir tane daha. Hayatında şu anda seni en çok irite eden şey nedir. Linda? En çok irite eden şey.
VİCKİ: Peki, ben bunu cevaplayacağım.

ADAMUS: Lütfen.

VİCKİ: Kuru vajina. (birisi "ne dedi?" diye sorar) Kuru vajina.

ADAMUS: Ohhh!

LİNDA: Ohh! (Linda güler)

ADAMUS: Ben senin dediğini...

LİNDA: Sen yine, "Çin'e git." dedin. (kahkahalar)

ADAMUS: Ben senin, "Çin'e git" dediğini sandım, ben de, "Tamam" diyecektim.

LİNDA: Öyle, evet!

VİCKİ: Ah, evet!

LİNDA: Sen Çin'e gidemezsin!

VİCKİ: Ah, hayır! Ben şunu demek istedim...

ADAMUS: Yine de "Çin'e gitmek" ile ilgilenelim. (kıkırdamalar artar)

VİCKİ: Post-menopozu bilirsin. Bilirsin işte kız parça...

ADAMUS: Neden? Neden? Neden, neden?

VİCKİ: Güney taraf.

ADAMUS: Evet, neden?

VİCKİ: Evet!

ADAMUS: Evet. Neden böyle şartlara sahipsin?

VİCKİ: Benim yaşımdaki her kadın bu durumda.

ADAMUS: Saçma.

VİCKİ: Evet.

ADAMUS: Hayır.

VİCKİ: Evet.

ADAMUS: Hayır.

VİCKİ: Evet!

ADAMUS: Hayır.

VİCKİ: Evet.

ADAMUS: Onu istiyor musun?

VİCKİ: Hayır!! (Adamus kıkırdar)

ADAMUS: Sen neden... sence neden diğer bütün kadınlar o halde, sence neden böyle?

VİCKİ: Şey, sanırım menopozda bir tasarım hatası var.

ADAMUS: Hayır, yok ve bu çok açık - ah, benim açıklamamı yapana kadar beklemem gerek, ona sadece değinmemeli ama ayrıntıları da tartışmalıdır - ama burada... peki. Cinsel istismar var. Bu bir dereceye kadar çoğu insanda var ama bazılarında biraz daha fazla. Seks duyusallığının kapatılması söz konusu. Orada, "Ben seks yapmak için fazla yaşlıyım. Bu bana şimdiye kadar hiçbir şekilde eğlenceli gelmedi, ben asla doğru partneri bulamadım, tek başıma daha çok eğlendim ama tek başıma yapmamdan Tanrı hoşlanmıyor." Ve bunun gibi şeyler. Ne olacağını sandın?! Yani, aşağıda bir yağmur fırtınasının mı meydana geleceğini zannettin? Hayır! (bazı kıkırdamalar) Orası artık ona ihtiyaç olmadığı için kuruyacak. Artık fonksiyonu ortadan kalktığı için, "Peki, ben gidiyorum." der. Cinselliğe dönüş yapma vakti geldi ama sen bu konuda gerçekten çok zor bir zaman geçireceksin. Cinsellik, cinselliğe dönüyor. (birisi, "Kulağa bir kurs gibi geliyor." der) Dönüş... evet, evet. Cauldre'nin vermeyeceği bir kurs ama Alain bunu yeni yaratıcı Fransız yaklaşımı ile öğretmekten çok keyif alacaktır (kahkahalar). Evet, "Cinselliğe Dönüş." Yani hayır, bu duyusal varlığın kapatılmasıdır. Neden? Neden?

VİCKİ: Çünkü benim yaşımdaki kadınlar arzulanmıyorlar.

ADAMUS: Saçma. Bu hiç de doğru değil. Benim büyük aşk deneyimlerimin bazıları ve Cauldre ben konuşurken o kadar utanıyor ki (bazı kıkırdamalar)... Benim en büyük aşklarım olgun kadın diye adlandırılanlardı. Genç kadınlar ne yaptıklarını bilmiyorlar. Onlar çok bağırıyorlar. Onlar çok fazla konuşuyorlar ve sonra (kahkahalar)... Eğlenceli değildi ve bitti. Onlar, "Ah, Adamus! Ah! Canımı çıkardın." der oysa olgun kadınlar, "Bebeğim, bebeğim birlikte başka bir gece daha geçirelim." der.

Hayır, kadınlarda ve erkeklerde duyusallık yaşla beraber artıyor. Yaşla beraber artmalı da. Siz daha duyusal hale geliyorsunuz, daha deneyimli, bedeninizle daha özgür oluyorsunuz, insanların dediklerinden daha az etkileniyorsunuz. Siz belli bir noktada lanet hiçbir şeyi takmıyorsunuz ve sadece kendinize, bir partnere, birçok partnere gidiyorsunuz, fark etmez. Gerçekten fark etmez. Ama sebep... duyusallık bilgelikle birlikte artıyor. Bugün ilerlediğimizde neler olacak izle. Duyusallık (Adamus kıkırdar)...

SART: Evet bebeğim!

ADAMUS: Duyusallık bilgelikle beraber artar. Şimdi derin bir nefes al, biraz su iç ve onu geri getir bebek. (kıkırdamalar artar) Sart'ın yeni tişörtünde böyle yazsın. "Geri getir bebek."

VİCKİ: Geri getir bebek.

ADAMUS: Biz tişörtün ne demek istediğini bileceğiz. Peki teşekkür ederim. Açık sözlü olduğun için teşekkür ederim.

Duyusallık

Ben açılışı şu soru ile yaptım - "Hayatınızda sizi en çok irite eden şey nedir?" - ve gerçekten birkaç iyi cevap verildi. Teşekkür ederim. Temelde her şey! (Adamus kıkırdar) Hayatında sana olan şey senin duyusal bir varlık haline gelmen. Çoklu duyuların gelmesi ve artık Odaklanmamak. Bu konu çok uzun bir süre benim konum oldu. Hadi tekil odaklanmadan çıkalım.

Odaklanma bir duyudur. O, meleksi bir duyudur. Aslında burada Dünya'da hiç bulunmamış olan diğer realitedekiler odaklanmak konusunda gerçekten de başarılı değiller. Diğer ealitelerde olanlar sizin deyiminiz ile duvara çarpıyor gibiler. Siz çevrenizde bulunan ve daha önce dünyada hiç bulunmamış olan perimsi, meleksi varlıklara gerçekten kızıyorsunuz. "Ne?! Topraklanmaya çalış. Hadi ama! Bir kerede bir nesne üzerinde durabilir misin?" Ve onlar sanki fısıldar gibidirler ve onlar bilirsiniz işte, bir şu olurlar bir bu. Siz bu tür insanlar tanıdınız ama bu daha beter. Diğer realiteler daha beter. Siz odaklanmak konusunda iyi bir yere geldiniz. Ama biz şimdi bunun da ötesine geçeceğiz.

Yani siz çok hassas bir hale geldniz. Şimdi müthiş bir zaman çünkü siz diğer duyularınızı açıyorsunuz. Ben bu konuda en son Keahak ve Üstat Yaşamı 4'te konuştum, örneğin U duyusu konusunda. O bir duyu, bunun anlamı sizin enerji parçalarını algılamaya muktedir olmanız, bunlar fiziksel parçacıklar değildir ama siz enerji parçacıklarını bütün olarak algılamaya muktedir olursunuz. Sizin bu küçük noktalar yerine bir sandalyeyi algılamaya muktedir olmanız. Bu heyecan verici bir şey. Bu bir duyu. Milyonlarca enerji noktası görmek yerine siz Birlik duyusu ile her şeyi bütünleştirme yeteneğinizi geliştirdiniz.

O çok oyuncu bir duyudur. Sizin artık sandalyeyi görmeniz bile gerekmez. Sizin Birlik duyunuz sizin bu boyutta bir sandalyeyi görmenizi sağlıyor. Ama aynı Birlik duyusu sizin o sandalyenin yapıldığı ağacı görmenizi sağlar; orada oturan bir varlığın görülmesini ve hissedilemesini sağlar - sandalyemden kalksaydı - ben ona birazdan değineceğim. Birlik duyusu budur.

Siz kendinizi birçok duyuya açıyorsunuz ve bu müthiş bir zaman. Bu tıpkı Üstatlık yolunda ergenliğe girmek gibi bir şey. Bu, spiritüel bir ergenlik. Aynı zamanda siz de çok duyarlı bir hale geldiniz, siz Dünya'daki birçok şeye karşı duyarlı hale geldiniz ve bu varolmak için çok irite edici ve kızdıran bir zaman. Ve ben sizin isilik ve kurumak gibi şeyler yaşayacağınıza dikkat çekmek istedim ve siz her türlü öksürecek ve ağrı çekecek ve diğer sorunları yaşayacaksınız çünkü siz çok hassas bir hale geldiniz.

Hadi biraz bunlara değinelim ve ben sizin kızan taraf diye adlandırdığınız şey konusunda konuşacağım ama gelmekte olan kutsayan tarafı da. Yazı yazmak için burada bir tahtamız ya da onun gibi bir şey olmalı diye düşünüyorum.

LİNDA: İşte.

ADAMUS: Ah! Sorun karşılığını alacasınız. O size gelir doğru mu? O hemen burada. Bizim bugün küçük sihirli tahtamız yok ama benim sevdiğimi kullanacağız - Musa'nın tabletine benzeyen o güzel, eski model tahta. Evet.

Yiyecekler

ADAMUS: Peki, o zaman yiyecekler. Yiyecekler. Siz daha önce yiyecekleri söylediniz. Siz gıdalara karşı daha hassas hale geldiniz. Gıdalar sizin bedeninizi etkileyecek. Belli gıdaların sizin için iyi olduğu düşüncesini aşın çünkü sizin bedeniniz değişti. Sizin kimyanız, sizin ph'ınız, sizin ışık ve karanlık diye adlandırdığınız enerjilerin içsel dengesi değişiyor.

Belli yiyecekler siz onların sağlıklı olduklarını düşünseniz dahi sizi patlatacak. Her yiyecek sağlıklıdır. Her yiyecek. Kurtçuklar sağlıklıdır. Ben kurtçukları seviyorum.

EDİTH: Sana iyi gelir.

ADAMUS: Evet, küçük yumuşak kurtçuklar. Onlar gerçeken de (kıkırdamalar artar)... Şey, fark etmez. Her türlü yiyecek sizin için sağlıklı ama bu sizin onu nasıl duyumsadığınız ile ilgili bir şey. Bazıları sizi etkileyecek. Siz, "Ah, ben bugün iyi yiyorum. Ben yoğurt ve muz yiyorum" deseniz bile öyle olmayabilir. Artık gitmeleri gereken bazı eski inançları patlatabilir. Peki, yiyecekler. Bunu tahtaya yaz.

Öte yandan, yiyecekler hiç olmadığı kadar güzel gelecek. Siz daha önce hiç olmadığı kadar yiyeceklerin içinde, yulaf ezmesinde dahi derin bir zenginlik tadacaksınız. Benim en sevdiğim şeylerden birisi. Linda ben böyle deyince şaşırıyor. Yulaf ezmesinde bile öyle bir zenginlik var ki, duyularınızı açtığınızda öyle bir lezzeti var ki. O nedenle yiyeceklere karşı hassasiyet oluyor. Düşündüğünüz her şeyi aşın. Bu neredeyse ilerleme komutu ile aynı şey. Yiyeceklerle ilgili eski şeyleri aşın.

LINDA: Bunun için bir tema var mı efendim?

ADAMUS: Tema. Biz burada neye Odaklıyız sanıyoruz? (bazı kıkırdamalar) Hassasiyet. Hassasiyet. Gürültü için ne diyorsun?

LINDA: Ah, evet!

Gürültü

ADAMUS: Tanrım, gürültü! Yani aniden, irite edici ve sizin, "Ah, ben o yaşlı insanlar gibi oldum, bilirsin işte, 'Benim bahçemden çıkın sizi küçük yaramazlar!" (Linda boğulur gibi olur) "Ah, o ses! Dayanamıyorum. Sterioyu azalt." (bazı kıkırdamalar) Siz her türlü sese karşı çok hassas olacaksınız ve bu sizi kızdırabilir. Bazılarınıza belli frekanslar dayanılmayacak kadar korkunç geliyor. Yüksek sesler. Şuna ne dersiniz - gece geç saatte musluktan su damlıyor ve siz onu tamir edemiyorsunuz. Şıp! Şıp! Şıp! Siz sonra onun üstesinden gelmek için zihninizi kullanırsınız, "Ben o damlama sesini düşünmeyeceğim." Siz fitil olursunuz çünkü o daha beter olur.

Ve öfklendiren sesler... Cauldre'nin fobisi yemek yerken ses çıkartan insanlar. (Adamus sesli yemek yeme taklidi yapar ve Linda kıkırdar) Ve şimdi siz belki de onun dengeli bir insan olduğunu sanıyorsunuzdur ama bu olduğunda o değişiyor onun yemekte çıkarılan seslere karşı biraz takıntısı var. O halde lütfen, lütfen hepinize diyorum, siz Cauldre ile olduğunuzda, bir yemek masasını paylaştığınızda yemek yemeyin. (kahkahalar) Yemeyin. Zavallı Linda bunu yıllardır çekiyor. O, bir mil öteden ne yenildiğini duyar. (kıkırdamalar artar) Ve zavallı sevgili artık evde bile yemek yiyemiyor. Onu yolda arabayla giderken gördüğünde, "Tamam, güzel. Şimdi bir kase kuruyemiş yiyebilirim." Hayyyy! Dönüp geri gelir - "Öyle sesli yemeyi kes." der. (kahkahalar)

LİNDA: Fazla abartmıyor.

ADAMUS: Gürültü. Şimdi diğer yanda sanki daha önce hiç duymamış olduğunuz müziğin, doğanın sesinin güzelliği var. Sabahın erken saatlerinde öten bir kuş. O kadar zengin ve duyusal ki. Siz sanki arada kalmış gibisiniz. Siz gerçekten sıkıcı gri duyulardan diğer duyulara geçiyorsunuz ama siz bazı duyular ile bunun gibi bazı rahatsızlıklar, kızgınlıklar deneyimleyeceksiniz.

Negatif Düşünceler

Başka hangi konuda konuşabiliriz? Negatif düşünceler nasıldır? Negatif düşünceler. Negatif düşüncelere karşı hassasiyet. Sizin farkındalığınız giderek artıyor, "Aman Tanrım kafam o kadar çok negatif düşünceyle dolu ki. Ben kötü biri olmalıyım." Hayır, siz sadece farkındasınız. Herkeste öyle düşünceler var ve çoğu da size ait değil. Biz bu konuda konuştuk, ben yeniden bu konuya girmek istemiyorum. Ama siz negatif düşüncelere karşı, başkalarından gelen şeylere karşı öyle hassas oldunuz ki. Eziyet gibi oluyor - onlar size aitmiş gibi aldığınızda daha beter - ama bu negatif düşünceler eziyet gibi.

Ben bir gün Michael Conti ile zihnin içsel gizli girintileri konusunda bir film çekmek istiyorum. Orada neler oluyor ve bunlar nasıl içeri giriyor; onlar mutlaka size ait diye bir şey yok ama sizin onlar ile savaşmanız ve mücadele etmeniz gerekiyor ve kazanan siz olmayacaksınız. Kazanmak yok. Onları basitçe salıverin. Ama siz tüm o düşüncelerle kendinizi tüketiyorsunuz -"Düşüncelerimi kontrol etmeliyim. Düşüncelerimi yönetmem gerek. Benim iyi düşünceler düşünmem gerek çünkü ben spiritüel bir insanım. Ben aydınlanma yolundayım. Ben neden çöp kutusunu3 alıp komşuların bahçesine boşaltmayı düşünüyorum? Bende yanlış olan ne var? Yanlış bir şey var. Benim yeniden Atalardan Özgürleşmeyi dinlemem lazım çünkü öyle bir şeyim olmamalı." Bunlar sizin komşularınızın kendi çöpleri konusundaki düşünceleri! Bunu siz başlatmadınız. Yani sizin farkındalığınız o kadar arttı ki ve bu özellikle de negatif düşünceler konusunda böyle. Onlarla dans edin. Onlarla eğlenin. Düşüncelerinizde komşularınızın çöpü içinde yuvarlanın. Ona sarılın.

Siz aslında onun gerçekte negatif bir düşünce olmadığını keşfedeceksiniz. Orada çöp kutusundan ve onu komşunun bahçesine atmaktan daha fazlası var. Bu aslında duyusal bir şey. Bu aslında izlenilecekcek bir şey ve o içinde sizin yüzeysel düşüncelerinizin haricinde daha fazla şey barındırıyor. Orada gerçekten de negatif düşünceler yok. Negatif düşüncelerle seksi olun. Gerçekten. kendinize onların içine girme izni verin. Siz onlardan o kadar korktunuz ki - "Uzak durmalıyım. Ah, negatif düşünceler geliyor. Ben birini öldüreceğim." Buna bir son verin. Duyusal olun. Onları hissedin. Siz negatif düşünceler geldiğinde, "Ah, karanlık taraf! Şeytan! Beni ele geçirecekler." diyorsunuz. Hayır, geçirmeyecekler. Siz duyusal oluyorsunuz ve siz o duyusallıkla negatif düşünce ya da kötü düşünce dediğiniz şeyin kabuğunu soyuyorsunuz. Soyuyorsunuz ve aniden her şeyi görüyorsunuz, her şey zengin ve duyusal. Negatif ya da pozitif yok. Bu sizin yaşadığınız bir hassasiyet. Ve siz sonra bunlardan bir daha asla korkmayacaksınız. Siz onlarla mücadele etmeye çalışmayacaksınız. Siz negatifliğin üstesinden gelmeye çabalamayacaksınız.

Siz giderek daha duyarlı bir hale geliyorsunuz.

Kalabalıklar

Biz bu listeye başka ne eklemek istiyoruz? Aşikar olan bir şey var. İnsanlar. Kalabalıklar. Kalabalıklar. İnsanlar - onları ikiye ayırabiliriz - ama kalabalıklar.

Linda: Hangisini istiyorsun?

ADAMUS: Kalabalıklar. Siz kalabalıklara ve insanlara karşı o kadar hassaslaştınız ki kendinize, "Oh! Ben yalnız yaşayan biriyim." diyorsunuz. Hayır değilsiniz. Siz sadece duyusalsınız ve kalabalıkların kendilerine ait muazzam, muazzam hisleri vardır. Ne yaparsınız? Şey, doğada yürüyüş yapabilirsiniz veya doğayı hissedebilirsiniz. Şimdi ilk başta yoğun gelebilir çünkü bünyesinde çok yoğun enerji barındırıyor. Ama o kalabalığı hissedin. Onun belki de ne kadar iğrenç veya ne kadar güzel olabileceğini hissedin. O insan kalabalığının birliğini hissedin. Yargılamadan onların koyun gibi olma özelliklerini hissedin ve o insanları hissedin.

Bir süreliğine kalabalıkların arasında olmak size giderek daha da zor gelecek. Çoğunuz sosyal insanlar olmaya alışıksınız ve duyusallık çizginizin bir yerinde asosyal oluyorsunuz. O halde onları sadece hissedin.

Kalabalıların ya da hatta bireysel olarak insanların güzelliği, güzellik sizin bakmanız, sizin hissetmeniz, sizin onların kalplerinde fark edilecek olmanız. Artık sizin ve onların arasındaki o ayırım, o duvar olmayacak. Sizin onların düşündüklerine ve hissettiklerine şaşırmanız gerekmeyecek. Ben sizin medyum gibi onların düşüncelerini okumanızdan bahsetmiyorum. siz o insanı, onların hayatını, onların yolculuğunu onlar hala uykuda olsa bile hissetmeye muktedir olacaksınız; onların sahip oldukları güzellikleri hissedeceksiniz. En adi inanlar bile öyle bir güzelliğe sahiplerdir ki.

Onlar bir yolculuktalar. Onlar sizlerden farklılar. Onların çevresinde bulunmak size uzun bir süre zor gelecek ama siz ruhtan ruha bağlantıyı, farkındalığı fark edeceksiniz. Eski "Namaste" gibi yüzeysel makyo gibi olanı değil ama o yüzün ve bedenin arkasındaki gerçek kişiyi ve ruhu. Siz daha hassas hale geliyorsunuz. Evet tatlım.

LİNDA: Sen bize adi ve duyarsız insanları bir şekilde tolere edebileceğimizi mi söylüyorsun?

ADAMUS: Kesinlikle.

LİNDA: Vay!

ADAMUS: İşte sebebi çünkü sen adi bir insan oldun.

LİNDA: Bomba oldu bu.

ADAMUS: Bomba oldu doğru. Hayır, sizde onlar için üzüntü hissetmeden, dua etmeye başlama ve onları uyandırma ihtiyacı hissemeden öyle bir empati ve şefkat olacak ki. Sizin yeni duyusallığınız sizin sadece onların mevcudiyetinde olmanıza, onların hikayesinin bütününe, lineer hikayelerine değil ama varlıksallıklarının tamamına vakıf olmanızı sağlayacak. Yargılayarak değil ama farkında olarak. Siz bir düzeyde geceleri sokaklada uyuyan insanlar için üzülmeyeceğinizi anlayacaksınız. siz onları onurlandıracaksınız. Siz fiziksel sakatlığı olan birisini öyle Takdir edeceksiniz ki. Siz onların yanında acı duymayı bırakacaksınız, eğer ne demek istediğimi anlıyorsanız tabii; onların yanında mahcup ya da suçlu hissetmek. Siz onları çok derinden onurlandıracaksınız. Duyusallık budur. Ama siz aradasınız, "Ben kalabalıklara dayanamıyorum. Ben insanlardan hoşlanmıyorum. Ben tek başına yaşayan birisiyim." ve siz aniden o muazzam anlayışlı varlığınız olursunuz.

KOKULAR

Başka? Listede başka ne var? Evet. (bir kadın "kokular" der) Kokular! Ah, kokular! Kokular. Kokuya karşı hasasiyeti olan var mı burada? Evet. Hepinizin el kaldırması gerekirdi. Ve eğer öyle değilse bile çabucak açılacaktır ve aniden kokular çıkar, kümes hayvanlarının pisliği, tuvalet gibi, siz onu ne diye adlandırıyorsunuz, seyyar tuvalet kokusu gibi. Ahhh, evet ve bu biraz önce sizin yanınızdaki kişiye ait. (bazı kahkahalar) siz enerjiyi koklamaya başladınız ve bu başta aslında bir saldırı gibi gelir. Aşrı yoğundur. Onun mutlaka havasızlıktan ya da havanın hareketinden kaynaklanan fiziksel bir koku olması gerekmez. Bu basitçe enerjinin koklanmasıdır ve ah bu koku bazen çok güçlüdür.

Buradaki güzellik sizin onu koklayabilmenizdir. Siz havadaki enerjiyi, insanları saran enerjiyi takdir edersiniz. Aniden olur, siz kendinizi aslında koku duyusuna açmamışsınızdır; siz başka duyuları açmışsınızdır ve siz onu koku olarak algılarsınız ama onun güzelliği burada. Güzelliği bu.

DOĞA

Diğer şeyler. Doğa listeye girebilir. Alerjiler. Ömrünüz boyunca hiç alerji olmamışsınızdır ama siz aniden hapşırmaya başlarsınız. Ağaçlardandır. Polenlerdendir. Köper tüyündendir. Hepsi bunlardan ileri gelir ve siz, "Bende yanlış giden nevar? Ben bir anda hiçbir şeyle başa çıkamaz oldum. Zayıf düşmüş olmalıyım." Hayır! Siz duyusal oluyorsunuz.

Doğa her şeyden daha güçlü enerjilere sahiptir. Ve doğa değişim geçirirken - çiçekler açarken, ağaçlar, yapraklar çıkarken - çok, çok güçlüdür. Çok güçlü. Arada benim gözlerimin yaşlanmasına yol açar. Çok güçlü. Ve siz bunu daha duyusal olduğunuz gerçeği ile birleştiriyorsunuz ama siz doğayı seviyorsunuz ama siz onu terk edeceksiniz, doğaya veya Gaia'ya ihanet eder gibi - bu arada Gaia da ayrılıyor yani fark etmez - ve bu sizin varlığınızın duyarlı olmasına yol açıyor ve siz devamlı olarak hapşırıyorsunuz. Sonra da, "Bu ne? Bende yanlış giden ne var? Ben doğayı takdir edemiyorum. Ben dışarı bile çıkamıyorum çünkü devamlı hapşırıyorum." Siz aslında doğayı varlıksallığınız ile bütünleştiriyorsunuz ki onu beraberinizde götüresiniz ve bu aşırı geliyor - zaman zaman aşırı geliyor.

Şimdi, biz durmaksızın sizin duyusallığınız olsun, sizin yiyeceklere, seslere, kokulara veya bunlardan herhangi birine karşı olan duyarlılığınız olsun üzerinde konuşmaya devam edebiliriz. Benim burada göstermek istediğim şey sizin sadece daha duyusal hale gelmeniz. O kadar. Siz tam ara bölgedesiniz ve bu sizin eski bedeniniz ve zihniniz için çok, çok, çok meydan okuyan bir şey.

Sizin bedeniniz ve zihniniz sizin yeni duyusallığınızı şimdi nasıl bütünleştireceğinizi anlamıyor. Bu onların sistemine fazla geliyor. Bu, enerjisel olarak o kadar aşırı geliyor ki elektrik prizlerini patlatıyor. O sizin bilgisayarlarınız ve elektronik aletlerinizi patlatacak çünkü benzerlik içinde o sizin bazı eski beden sistemlerinizi de patlatıyor.
Beden ve zihin öteye odaklanmış bir duyu ile ne yapacağını bilmiyor - Birlik duyusu, İmajinasyon duyusu, son zamanlarda bahsettiğimiz diğer bazı duyular ve biz daha fazlasını konuşacağız. Beden ve zihin şu büyük soruyu soruyor -"Bende yanlış giden ne var? Neden her şey farklı oldu? Neden her şey değişiyor?" Yanlış olan hiçbir şey, hiçbir şey, hiçbir şey yok. Yanlış olan hiçbir şey yok ve buna rağmen ben bazılarınızın, "Şey, evet ama Adamus sen anlamıyorsun." dediğini duyuyorum."

Bırakın size hikayeyi anlatayım çünkü ben anlıyorum ve aranızdan kim kendi hikayesinin daha özel ya da daha üstesinden gelinemez bir şey olduğunu düşünüyorsa yanılıyordur. Siz basitçe sıkıcı bir insanken ve rutinin içinde çok fazla bulunan bir kişiyken, çok renksiz bir insanken çok duyarlı ve duyusal oluyorsunuz.

Lord Ventor

İzin verirseniz size Yükselmiş Üstat dostlarımdan birinin hikayesini anlatacağım. Daha önce burada o oturuyordu, onu buradan ben kaldırdım. Onun adı Lord Ventor.

LINDA: Pfft!

ADAMUS: Son yaşamında İngilizdi. Lord Ventor. Benim sandalyemde o oturuyordu. Ona, "Lord! İyi Lord! Benim sandalyemden kalk. O benim. Git Linda'nın sandalyesine otur." gibi bir şeyler dedim." (bazı kıkırdamalar)

Lord Ventor Yükselmiş bir Üstat. Dediğim gibi o geçmiş yaşamında İngilizdi. Biz Yükselmiş Üstatlar Kulübü'nde ona Maça Yedilisi diyoruz. Maça yedilisi. Ben ,o, aydınlanmasını gerçekleştirmeden onu yedi yaşam süreci gerçek ızdıraptan ve acıdan aldım. O çok yakındı demek istiyorum. O, aydınlanmasına o kadar yakındı ki ama her seferinde olmadı. O, aydınlanamadan öldü.

Ben bunu gündeme getirdim çünkü bazılarınız ona o kadar benziyor ki ve bazılarınız da geçiş yapıyor ve bu... gerçekten mi?! Siz yeniden geleceksiniz ve bunu 2042'de yapacaksınız ve yeniden deneyeceksiniz ha? Hayır, hayır, hayır, hayır.

Yani Lord Ventor yedi kez çok yaklaştı, neredeyse oradaydı, sanki tadına bakacak gibiydi. Sanki dokunacak gibiydi. Bu (yazı tahtası) aydınlanma, aydınlanmaya açılan kapı olsa, o taaam şöyle yapmak üzereydi (basitçe ona dokunmak) ama olmadı. Onun sistemi, onun bedeni ve zihni her seferinde patladı.

O çok, çok hassaslaşıyordu. O İngiliz yemeklerine karşı çok hassas olmuştu. (kahkahalar)

LINDA: O kolay.

ADAMUS: Ve neredeyse yemeği bıraktı. (Adamus kıkırdar) Ben bunu asla çözemedim. Orası Fransa'ya o kadar yakın ki ama yine de çok uzak.

O, çevre kirliliğine karşı çok duyarlı olmuştu. O günlerde hep kömür yakıldığı için yine çevre kirliliği vardı ve insanlar neden ciğer sorunları yaşadıklarını merak ediyorlardı. Öyle çünkü siz kömür yakıyorsunuz ve onu soluyorsunuz. O, hayvanlara karşı çok duyarlıydı ve onun bir sürü atı vardı. O atlara karşı aşırı duyarlıydı. Bu onu bir keresinde öldürdü. Sadece atlara karşı duyarlı olduğu için öldü. Evet. Evet.

O yedi kere aydınlanmaya çok yaklaştı ama her defasında aşırı hassaslaştı ve ve çözümü insanların, sizin yapmaya çalıştığınız şeyleri yapmaya çalışmakta buldu. O, bunun bazı bitkisel ilaçlarla üstesinden gelmeye çalıştı. Onunla hipnozla başa çıkmayı denedi. Bu bir şakaydı. O, çok lineer-lokal-sıkıcı olandan duyusal olana geçtiğini basitçe anlamak yerine seanslarla, büyülerle ve başka şeylerle üstesinden gelmeye çalıştı.

Sonunda ona ulaştı. Sonunda o gerçekten başka bir seçeneğinin kalmadığı bir noktaya geldi. O şimdi yedinci aydınlanma girişiminde bulunuyordu ve onun gerçekten de yapacak başka bir şeyi kalmamıştı ve o ölmekte olduğunu biliyordu. O, öksürüyordu. Hapşırıyordu. O artık o berbat yemekleri yiyemiyordu. O, insanlardan hoşlanmıyordu, o nedenle onların çevresinde olmalarına izin vermiyordu. Sanırım gece boyunca kalkıp lavaboya gitmesi gerekiyordu ve başına gelen diğer şeyler vardı ve sonunda salıvermesi gerekti. O, öylesine çaba göstermeyi bıraktı. Ve bunu yaptığında bir şekilde aşırı hassasiyet duyuyordu. Ama duyarlılığın zor tarafı diye adlandırdığınız şey yerine, o, aynı zamanda duyusal yanını da açtı, İngiliz yiyeceklerinde bile duyusallık bulabilen tarafı; hangi gürültü olursa olsun onda güzelliği duyabilen parçayı. O diğer kısmı açtı ve orada gerçek duyusallık akını, diğer her şey için adeta bir denge vardı ve o diğer bazı duyularını açtı ve mücadele etmeyi bıraktı. Ve o aniden bunların hepsinin güzelliğini gördü, hissetti ve deneyimledi. O aniden şunu idrak etti, "Ah! Bu aydınlanmanın bir parçası. Sıkıcı ve hiçbir şeyin farkında olmamaktan duyarlılık ile duyusallığa yakınlaşıyorsun."

Evet, bedenin kaşınıyorsa bu irite edicidir. Öksürük irite eder. Ağız kuruluğu sendromuyla ve her şeyle irite eder. Bunların hepsi irite eder ve bunlar sizin üstatlığa geçmenizin bir parçası.

Bunun içinde hata yok. Sizin yanlış yaptığınız bir şey yok. Yanlış dönüşler yok. Size bir şey önermem gerekseydi bu onun için endişelenmeyi bırakın olurdu ve bu size zor gelecek. Birçoğunuz endişelenmeyi seviyor. Onun için endişelenmeyi bırakın ve üstesinden gelmek için aldığınız o şeyleri almayı bırakın. Büyücülere ve falcılara koşmak gibi her türden tuhaf çareler aramayı bırakın. Sadece duyarlı olun. Ben size hiç kullanmayın demiyorum - Cauldre ve Linda aynı anda soruyorlar, "Bir asprin ya da alerjiye karşı bir ilaç alabilir miyim?" diye. Aşırıya kaçmayın. Kendinizi duyarsızlaştırmayın. Birkaç günü, birkaç yılı rahatsız geçireceksiniz ama gerçekten fark etmez. (bazı kahkahalar)Siz duyusallığınızı açıyorsunuz.
Lord Ventor sonunda başardı. O, sonunda basitçe izin verdi ve böylece o kadar enfes bir his, enfes bir enerji, enfes bir duyusallık yaşadı ki ve aman Tanrım diye kendisinin bir sürü omür yaşlı bir ahmak olduğunu fark etti. O üzerinde çalışamayacağınız aydınlanma denen şey üzerinde fazla çalıştı. Sadece izin verebilirsiniz. Nokta.

Yani birçoğunuzu görüyorum, birçoğunuzu duyuyorum. Siz kaşınıyorsunuz, siz öksürüyorsunuz, siz kazıyorsunuz, siz geğiriyorsunuz, siz yelleniyorsunuz, sizin bedeninize böyle şeyler oluyor ve bunlar şimdi normal. Siz başka insanların yanında duramıyorsunuz ama siz yalnız da kalamıyorsunuz. Hangisi daha beter? Kendinizle olmanız mı? Diğer insanlarla olmanız mı? Geceleri uyuyamıyorsunuz.

David senin o uyku hassasiyetin lanet değil bir kutsama. Evet, kalkıp aynı zamanda lavaboya gidiyorsun ama sen sekiz saatlik eski uyku alışkanlığını kırdığında ve biraz uyuyabildiğinde ve biraz kalkıp biraz uyuyabildiğinde sen eski ritimlerti kırıkırıyorsundur. Kalkmak bir kutsamadır - öyledir - sabah ikide veya dörtte veya iki ve dört ve altıda kalkılıyorsa ne olmuş yani? Aydınlanmada neyin önemi var ki? O halde ne fark eder ki?

Siz insanlığa ve insan koşullarına lanet ediyorsunuz tabii ve bu şimdi daha da şiddetli bir hale geliyor. Ama bu da aynı zamanda bir kutsama. Ve bunlar sadece sözcüklerden ibaret değil çünkü ben aranızdan son zamanlarda çok kişinin gerçek duyusal hisleri, deneyimleri yaşadığını biliyorum. Biraz burada, biraz orada, biraz yeniden hissetmek, açılmak gibi. Ama o zaman kapatıyorsunuz. Siz bundan korkuyorsunuz. Bunda sorun yok. Ne olursa olsun açılacak.

Ben bu Şaudda biraz farklı bir yönde gidiyorum çünkü ben sizden sizin daha duyarlı ve daha duyusal hale geldiğinizi anlamanızı istiyorum. Sorun yok. Biraz rahatsızlık veriyor ama sorun yok.

Bugünkü Merabha Hazırlık

Şimdi, bir şey yapmak hoşuma gidecekti. Merabh yapmak hoşuma gider ama onu biraz daha farklı yapmak istiyorum. Ve ben sizden çok dikkatli dinlemenizi ve her şey hazır olana kadar sonrasında konuşmamanızı istiyorum. (Adamus duraklar sonra da kıkırdar) Benim bir dakika Cauldre ile konuşmam lazım. (sandalyenin arkasına geçip konuşmaya başlayınca kahkahalar) Tamam konuştuk. Peki.

İşte yapacağımız şey. Bir, biz seyircileri aydınlatan ışıkları açacağız ve herkes, siz evlerinizde olanlar da bunu hissetsin. Burada ne oluyor? Ve sahne ışıkları. Güzel. Bütün ışıkları açalım. Çok aşırı değil mi? "Ah! Işıkları azalt." Hayır, bizim buna ihtiyacımız var.

İki, sandalyelerinizi birazdan çember şekline getirdiğinizi göreceğim, konuşmak yok. Tek kelime bile yok. Tek kelime bile yok. Fazladan sandalye varsa kaldırıp duvarın yanına istifleyin, onları şuraya koyun. Sadece çemberde yer alanlara göre sandalye olsun. Şimdi değil. Şimdi değil. Ve hepsi konuşmadan olacak ve benim çemberin dışında dolaşabilmem gerek ve çemberin içine girmek için bir açıklık olsun. Onun için sadece şu sandalyeler olsun. Prodüksiyon ekibi lütfen buna katılmayın. Yine de kamera hazır olsun. Hepinizin çok farkında olmanıza ihtiyacım var. Biz çok farkında olmak için ilk önce kamera ikiyi kullanacağız, üç ve dört burada olsun.

İşte şimdi tek bir kelime etmeden saat tutacağız. Kim bizim için zaman tutacak? Peki. Biz saat tutacağız. Saatin var mı?

LINDA: Hadi canım!

ADAMUS: Hadi canım. Peki. Hadi canım markalı bir saat varmış. Ona bakınca "Hadi canım!" diyor. Bir Timex saat gibi, "Hadi canım!" Peki üçe kadar sayınca konuşmak yok. Biz saat tutacağız, sandalyeler çember olsun.

(herkes sandalyelerini taşırken duraklama)

Ve Crash sen çemberin içinden ve dışından fotğraf çekmek istersin.

Sesler duyuyorum ve o sesler bana ait değil. Benim ortaya geçebilmem için bir yer olsun, tam senin sandalyeyi koyduğun yer olsun orası. Benim geçebileceğim bir yer olmalı.

Zaman nasıl gidiyor Linda?

LINDA: Başlatmadın ki.

ADAMUS: Biliyorum ama saat kaç Edith?

EDITH: Dörede on var.

ADAMUS: Cep telefonu yok. Çene yok. Biz başlayalı ne kadar zaman geçti?

LINDA: Bir dakika.

ADAMUS: Hayır.

LINDA: İki dakika.

ADAMUS: Hayır. Sen saat tutmadın.

LINDA: Sen ne zaman başlanılacağını söylemedin!

ADAMUS: Neredeyse oldu.

(duraklama)

Neredeyse oldu. Bu sandalyelerden bazılarını şuraya koyun. Bana yürüyecek alan sağlayın.

(uzun duraklama)

Güzel. Yüz kırk sekiz saniye. Fena değil. Fena değil. Güzel. Şimdi rahatlayabilirsiniz. Güzel.

Gözlem yapılacak birkaç şey var. Her şeyden önce biz farklı bir şey yapıyoruz. Siz aynı sandalyelerde hep aynı şekilde oturmaya alıştınız. Biz farklı bir şey yaptık. Fena değil, değil mi? Şimdi konuşabilirsiniz. (Adamus kıkırdar) Gülebilirsiniz. Evet, evet. O kadar da kötü değil. Peki, ilk şey bu - siz aydınlanmaya başladığınızda hayat değişir. Eski sandalyeleri beklemeyin, hep aynı sıralar.

İki, eğer siz konuşmuş olsaydınız - ben sizden bunu gerçekten hissetmenizi istiyorum - biz bunları yapmaya çalışırken eğer siz konuşmuş olsaydınız beş dakika daha geçecekti. Siz çok konuştuğunuzda gerçekten dikkatiniz dağılıyor. Ağzınız, beyniniz çalışıyor, sonra bazılarınız diğerlerine ne yapacağını söyleyecekti ve bazılarınız oturacaktı ve biraz sosyalleşecekti. Bazılarınız çişini yapmaya gidecekti ve başka şeyler yapacaktı. Özellikle yaratım sürecinde ki bu o süreç insanın ağzı çalışmadığında olabilecekler hayret verici. Bu öyle önemli bir nokta ki.

Eğer siz hayatınızda bir şey yapmak istiyorsanız - bir proje, aydınlanmanızda başka bir düzeye geçmek - çenenizi kapatın ve izin verin. O kadar. Siz konuşmaya başlıyorsuuz - konuşmak ve düşünmek eşzamanlı gibi, onlar çok benziyorlar - siz konuşmaya başlıyorsunuz, siz düşünmeye başlıyorsunuz ve siz aniden çok kolay olan başka bir işlemi engellemiş oluyorsunuz. Daha önce hiç yapmadığımızı göz önüne alırsak bu kolaydı. Bunu bir kez Mısır'da teknede yaptık. O zordu ama işe yaradı.

Siz konuşmayı ve bütün düşünceleri durdurup sadece izin verdiğinizde bir akış meydana gelir ve aniden neler olduğuna bakın. Benim mükemmel bir çember diyebileceğim bir şey değil ama oldukça iyi. Yumurtaya benziyor. Ben burada bir yumurtanın ortasındayım, büyük bir yumurta formu. Yani çok, çok önemli.

Salondaki enerjiyi değiştiriyor değil mi? Çok değiştiriyor ve aslında daha çok duyusallık sağlıyor. Daha çok duyu açılmaya başlıyor. Bazılarınız birazdan kumbaya söyleyerek giriş yapacağımızı düşünüyor. Söylemeyeceğiz. Konu o değil. Ben bu merabhta farklı bir şey yapmak istedim.

Online izleyenler - neredesiniz? (doğru kamerayı arar) Ah, hepiniz online izliyorsunuz, şu anda katılım gösteriyorsunuz. Peh! Konuşmayı bırakın. Kendinizi bu çembere, burada yaptığımız ve deneyimlediğimiz şeye getirin.

Şimdi, sadece... siz düşünüyorsunuz. Sadece yapın. "Ben Buradayım" hatırladınız mı? "Ben Buradayım" sonra burada olursunuz. Peki, güzel.

Şimdi hafif bir merabh müziği açalım ve derin bir nefes alalım. Bu eğlenceli. Bu kamp yapmaya benziyor. (bazı kahkahalar)

(müzik başlar)

Ve hoşlanmıyorum - yani ben bundan hoşlanıyorum demek istiyorum çünkü o St. Germain diyor, bu benim hoşuma gitti - ama buradaki şeyden hoşlanmadım o yüzden bunu kaldıralım. (birisi kaideyi başka bir tarafa koyar) Ah, sadece derin bir nefes alıp müziğin ve bugünün güzelliğini hissedin.

Ah! Güzel, derin bir nefes alın ve biz ışıkları açık tutacağız. Arkadakiler oldukça eğleniyor. (prodüksüyon ekibine) Bunu hiç yapmadınız değil mi? Evet. Eğlenceli değil mi ama? Yaratıcı bir şey. Bunu size daha önce söylemiş olsaydık endişelenecektiniz - "Şey bunu nasıl alacağız, şunu nasıl yapacağız?" Ama siz sadece andasınız. Orada akış var. Orada bir çeşit duyusallık var.

O halde güzel, derin bir nefes alın. Hadi başlayalım.

Salıverme Merabhı

Bu merabh bir sürü yarayı salıvermek için. Biliyorum hep yara, yara, yara dedik ama hala yara var. Ama bunu şimdi biraz daha farklı yapacağız. Onlarla mücadele etmek ve onlara çözüm bulmak yerine duyusal olacağız. Onları basitçe salıverin. Ve bu merabhın daha önemli bölümü bu yaraları salıverirken bilgeliği kucaklamak.

Görüyorsunuz, yaşadığınız her deneyim ne kadar zor olmuş olursa olsun, ne kadar acıya ve ölüme neden olmuş olursa olsun bir hikmeti var. Ruh (soul) bunu seviyor. O bilgeliği seviyor. O başka bir şeyi umursamıyor. Gerçekten umursamıyor. Zorlukları, hikayeleri takmıyor. Ben bilgeliği seviyorum.

"Bilgelik" ve "duyusallık" sözcüklerini birbirinin yerine kullanabilirsiniz. Çok benziyorlar. Bilgelik. O ruhun ona olan, sizin aracılığınızla deneyimlenen her şeyden çıkardığı özdür. Bilgelik. Bilgelik akıllı olmak demek değildir. O, şey, özdür, duyusallıktır.

Yaralarınızla mücadele edeceğinize, yaralarınızı iyileştirmeye çalışacağınıza şimdi onları sadece salıverin ve sonra da bilgeliği, hissedişi kucaklayın.

Ve biz bu konuda daha fazla ilerlemeden ben sizin hepinize konuştuğumuz konularda - duyusallık, bilgelik gibi şeyler, aydınlanma - bir çalışma gerektirmiyor. Eğer siz kendi içinizde çabalıyor, mücadele ediyor, savaşıyorsanız, entrika çeviriyorsanız, kendinize bağlıyorsanız, endişe duyuyorsanız, kaşınıyorsanız ve bunun gibi şeyler yapıyorsanız siz onun üzerinde çalışıyorsunuz demektir.

Gerçekten duyularına gelmek demek olan farkındalık ona izin vermektir. Sizin beyninizde onun nasıl doğru yapılacağına, nasıl doğru nefes alınacağına, nasıl doğru oturulacağına, nasıl doğru yemek yenileneceğine dair bir planlama yok. Hiçbirisi yok. İşte o nedenle yolda olan birçokları yanlış gidiyor. Şey, yanlış değil ama makyoları içinde o kadar dikkatleri dağılıyor, sanki bunu yapmaları gerekiyormuş gibi.

Hangi yara, acı, zorluk, kendine karşı nefret olursa olsun çaba olmadan sadece salıverin. Eğer siz onun üzerinde çalışıyorsanız izin vermiyorsunuz demektir. Salıverin gitmek istiyor - ve sonra bilgeliği kucaklayın.

Hadi o zaman müziği biraz daha açalım ve hepiniz şimdi buradasınız - izleyenler siz de buradasınız. Ben sizden sırada olan şeyi hissetmenizi istiyorum. Müziği açalım lütfen.

(müzik daha sesli çalar)

Güzel, derin bir nefes alın. Artık üzerinde çalışmayın, Edith. (Adamus elini onun omuzlarına koyar) Güzel, derin bir nefes alın. Güzel.

(Adamus sonra başka birine gider ve nazikçe ellerini omuzuna koyar, bir şey olmamış gibi devam eder)

(Joanne) O kadar çok bilgelik var ki... görecek o kadar çok bilgelik.

(Shawna) Evet, ben acıyı hissedebiliyorum. Oradaydım diyebileceğini sanıyorum. O nedenle anlıyorum ama şimdi sadece salıver. Onun üzerinde çalışmak yok. Zorlamak yok. Ondan kaçmak da yok.

(Sart) Ondan kaçmak yok. Sen gerçekten o bilgeliği almak için hazırsın, tamam mı? Onu içine çek. Güzel.

(Denise) Artık kapatmak yok. O kadar çok çalışmayı bırak lütfen. Ona sadece izin ver. Bilgelik - bilgelik ve duyusallık - neredeyse aynı sözcük.

(Mary) Hiçbir yerde saklı bir cevap yok. Senden kaçan bir şey yok. Bu kadar sert olman gerekmiyor. Onun üzerinde çalışmayı bırak. Oof! Hepiniz.

(kadın) Güzel, derin bir nefes al. Sadece rahatla. Bütün zorlu şeyler sen onların öbür tarafına geçtiğinde gerçekte neler olduğunu, daha görecek çok bilgelik olduğunu hissedersin. Çok.

(Alaya) İşte burada bütün o yaraları salıveriyorsun. Onlar artık sana hizmet etmiyor. Gerçekten hizmet etmiyor. Onlar için sadece iyi bir fırsat lazım, onları salıvermek için bunun gibi iyi bir Şaud merabhı gerek. Onun üzerinde çalışma. Ben senin çalıştığını hissedebiliyorum. Sadece salıver.

(Nancy) Ve sen benim bunlardan hiçbirisini yapmadığımı fark ediyorsun. Ben sadece burada duruyorum. Daha önce sana söylediğim gibi, ben yolun her adımında seninleyim. Ben bir şey yapmıyorum. Ben sadece sana senin iyi olduğunu bildiriyorum. Şey, sen bunu zaten biliyorsun değil mi? Şimdi git o bilgeliği hasat et. Diğer her şeyi salıver ve basitçe bilgeliğe getir.

(Caroline) Ben sana senin zaten bildiklerini hatırlatıyorum. Aslında tam bir şefkatle, onurla, sevgiyle bir insan varlığına dokunmak, bu kadar yakın olmak gibisi yok. Bütün acıları salıver. Bilgelik içinde nefes al. Artık acı yok.

(Vince) Sanki ben Üstat rolünü, senin içindeki Üstadı oynuyorum. Ben bu rolü seviyorum çünkü her birinizi ve hepinizi çok derinden hissediyorum. Sen biraz o Lord Ventor'a beziyorsun. Çok yakın dostum. Sen o kadar sıkıca asılısın ki. Sadece güzel, derin bir nefes al. O bilgeliği içeri getir. Sadece izin ver.

(Laughing Bear) Bu biraz New Age'e (Yeni Çağ) benziyor değil mi? Evet ama bu çok duyusal. Güzel, derin bir nefes. Yakında hayatında yaşayacağın sarsılmalar için hazırlan. Onlara sadece izin ver olur mu? Onlara sadece izin ver. Onları abartma. Onlara sadece izin ver. İçindeki Üstat soruyor, "Sadece güvenebilir misin?"

(woman) Sanırım uzun zamandır hepinizle eğlendiğim kadar eğlenmedim. Ve online izleyenelere diyorum, ben dolaşırken aynı zamanda her birinize ve hepinize de dokunuyorum. Ah, korkmaya gerek yok. sadece izin ver. Güzel.

(Marcus) Şimdi sadece yaraları salıverme zamanı. Yine de onun üzerinde çalışma. Sen onun üzerinde çalışıyorsun, o burada kalacak. Sen onu sadece salıverince çabucak bilgeliği içine çekeceksin. Sen onu içine çek. İşte başladın. Görüyorsun o tutmuyor. Bu adam bilgeliğin gelmesine izin veriyor. Hım. Güzel.

(Tom) O bilgeliği sadece ön tarafa çıkar. Onu tutmaya gerek yok. Onu basitçe ön plana çıkar. Bazılarınız için bilgelik buradaki bu büyük adamda olduğu kadar berrak. O kadar çok bilgelik var ki ama sen onu içeri getirmek için adeta korkuyorsun. Doğru yapıp yapmadığını düşünme. hayır, sadece dışarı çıkar. İlerlet.

(Alain) Bütün yaralar. Sıkışmış enerjiden ibarettir. Sadece derin bir nefes al ve onun ötesine geç. Sonra o bilgeliğin ortaya çıkmasına izin ver. Kendini iyileştirmeyi veya kendini düzeltmeyi bırak. Sen sadece o bilgeliğe izin ver . Bilgelik ve duyusal, yaratıcı sözcükleri neredeyse aynı şey.

(Patricia) Bugünlerde bunu tekrarlayacağız, bir Şaud şeklinde değil ama buraya gelip bunu yapmak isteyenler için. Ve sizin her birinizin en büyük varlığa sadece dokunma ve onu hissetme ve onu tutma şansı olması hoşuma gider. Güzel, derin bir nefes al. Onun üzerinde çalışmak yok artık. Ona sadece izin ver. Peki.

(woman) Mm. Sen o kadar hassassın ki bu nedenle bedeninde lekeler oluşuyor. Sen şimdi onların geçmesine izin veriyorsun - üzerinde çalışmıyorsun, biz sadece geçmesine izin veriyoruz - ve onların yerine gelecek olan şey bilgelik... ve çok lütuf.

(David) Gerçekten kendine güvenmek harika ama zor bir şey. Sen bazen güvenilecek ne var diye sorabilirsin ama şey, Lord Ventor gibi senin de er ya da geç başka seçeneğin kalmayacak ve sadece güven. Sen onun üzerinde çalışmayı bırak. Sen onu anlamaya çalışmayı bırak. Sen sadece izin ver. Güzel.

(Steve) Şey bu farklı bir Şaud değil mi? (Adamus kıkırdar) Güzel, derin bir nefes. Güzel, derin bir nefes. Ah! Güzel adamım o kadar hazır ki. O kadar hazır. Orada bazı eski şeyler gömülü, sen sadece derin bir nefes al. Ne olduğunu bilmek zorunda değilsin, sen sadece zamanın geldiğini fark et. Öteye geçme zamanı. Harika.

(Tiffany) Güzel. Burada çok hazır olan biri var. (Adamus kıkırdar) Bir sürü şeyi bırakmaya hazır. Ama onun aklına aslında onlardan nasıl kurtulacağını bildiği gelmedi. Onların kalıcı olarak kendisine yapışık olduğunu sanıyordu, tıpkı çöple dolu bir çöp kutusu gibi ve etrafı da tamir bandı ile bantlanmış halde. Şey, sen sadece bantı çıkar ve çöğ kutusunu arkanda bırak tamam mı? O kadar. Gerçekten basit. Ben buradan bir gün bir Üstat hikayesi çıkaracağım. Peki.

(Larry) Beni yumruklamak istiyor. Hayır, gerçekten öyle. Yani gerçekten öyle demek istedim. (birisi kıkırdar) Ama o benim Kung Fu'yu tanıdığımı biliyor ve ben onun arkasındayım. (Adamus kıkırdar) Aslında o eğlenceli. O çabalamıyor, onun üzerinde fazla çalışmıyor. O sadece mümkün olduğuna inanmıyor. Hangisi daha beter? Üzerinde çok çalışmak mı yoksa inanmamak mı? Hangisini tercih ederdiniz? Hiçbirisi tamam mı? Neye inanırsan o realiteyi yaratırsın. Sanki incinmeyi önlemek için kurduğun bu kalkanlar ve bariyerler ve kurdukların olmadan her neye izin verirsen; hayatında neye izin verirsen o olur. Bu kadar basit, diğer insanlar için değil ama senin için. makyoya son ver. Yeniden hissetmeye başla dostum. Ah! Yeniden hissetmeye başla. Bilgelik budur, tamam mı? Arkadaş mıyız? (kafasını sallar) Güzel. Güzel.

(Astraya) Ah! Bir melek. Bu bir sonraki Şaudun önizlemesinde çok sıkıcı gelecek. Belki de gelmeyecek. Güzel, derin bir nefes al. Sen o kadar yakınsın ki. Ve Lord Ventor'ın sana özel bir ilgisi var. İzlesen daha iyi olur. O - öhöm - İngiliz. (bazı kıkırdamalar) Sadece salıver tamam mı? Onun üzerinde çalışmıyorsun. Sadece salıver, tamam mı? Güzel.

(Vicki) Sormam gerek, benim dokunuşumu hissedebiliyor musun? (kadın başını sallar) Yani sadece fiziksel dokunuştan bahsetmiyorum ama...

VICKI: Ah, evet.

ADAMUS: Evet. Peki. Şimdi onu bedenine getir. O duyusal. Sadece ellerin omuzlarında olması değil ama senin ve benim birbirimizde erimemiz, dans etmemiz, hissetmemiz gibi. Peki, derin nefes. Çok fazla direnç var, tamam mı? Sadece izin ver. Dokunmak için bir gündem olmadığını fark ediyorsun, tamam mı? Teşekkürler.

(Olivia) Güzel, derin bir nefes. Ah, gözlerinde öyle güzellik var ki ama biraz acı da var. Peki. Onu sadece salıver. Peki, her şey şimdi bilgelik ile alakalı. Duyusal olmakla alakalı. Peki. Çok çalışmak yok artık. Çabalamak yok artık.

(Tess) İzleyen herkes, herkes burada. Siz bunun b ir parçasısınız. Ben sadece bir insandan ötekine geçmiyorum. Ben sizin hepinizleyim. Ve onu ben yapmıyorum. Ben sadece tatlım, hım, çok acı olmasın diyorum. Çok sorun olmasın. İlk idrak edenlerden, duyularına ilk girenlerden olmak nasıl bir şey olurdu? Belki biraz yıldırıcı olurdu ama ben senin hzır olduğunu hissediyorum. Onu nefesle içine çek.

(Eric) Hım. Peki… (uzun ara) Tek kelime edilmediğini fark et. (Eric başını sallar) Etmek zorunda da değiliz. Teşekkür ederim. Zorunda değiliz. Her şey yolunda.

(Olga) Peki. Sadece bir nefes al. Sadece, ooh. Onu tam üst göğsünde hisset, sen sadece bazı şeyleri içinde tutuyorsun. Sen onları tükür. (Adamus bir ses çıkarır ve o kıkırdar) Ve sen güldüğünde o kadar çok bilgelik ortaya çıkıyor ki.

(Elizabeth) Ah! Artık onun üzerinde çalışmak yok. Artık mücadele etmek yok. Şimdi içeri o kadar çok duyusallık giriyor ki, basitçe içeri akıyor. Bunu neredeyse ona baktığınızda görebilirsiniz. Ona karşı korku yok. Sadece nerede kaldığını merak ediyor. Güzel.

(Carole) Onun yaka kartındaki Adamus Ödülleri'ne bakın. Aman Tanrım. Ya çok para harcıyor ya da gerçekten iyi. Çalışma yok. Çalışma yok. Artık yok, tamam mı? Derin bir nefes al. Onu bilgeliğe getir. Yaşadığın her deneyimin bilgeliğini kucakla. (Adamus arkasında bir şey patlatır) ıyy! Bazı şeylere tutunmuştu. Onları dışarı çıkarmam gerekiyordu. Sanki sırtında bir böcek vardı.

(Silvia) Derin nefes. İşte burada pek bir şeye tutunmayan birisi var. Eskşlerden kalma çok fazla sorun yok, şükür ama o duyusal olmak, aydınlanmak için izin bekliyor. O izin yine de benden çıkmayacak. Sen bunu kendin için yapmalısın tamam mı?

Hadi hep birlikte derin bir nefes alalım.

Bugün için bazı noktalar. Her şeyin farklı olmasını bekleyin. Her zaman aynı sırada, aynı şekilde aynı sandalyede oturmayı beklemeyin. Size bir çember geldiğinde kucaklayın.

Bunu fazla düşünmeden, fazla planlamadan ve endişelenmeden sessizce yapın. Sadece yapın. Bugünü yaratmak üç dakşka aldı. Kolaydı. Bırakın o size gelsin. Bunu yaparken çenenizi kapayın. İşleme insan müdahalesi yapmaya son verin. Evet, farklı olacak. Evet, sizin burada, arkada yaptığınız şeyi (prodüksiyon) çok farklı yapmanız gerekebilir. Bu kötü bir düşünce değil mi. Evet, biraz tuhaf gelebilir. Biz çemberin içinde oturuyoruz; ben dolaşarak herkese dokunuyorum.

Ruh (spirit), aydınlanma size muhtemelen hiç beklemediğiniz şekillerde gelir. Siz uzun bir zamandır onu aynı şekilde yapmaya çalıştınız ve o çok farklı bir şekilde gelecek.

Ve üçüncü ve bu muhtemelen benim en önemli noktam, siz çalışma yaparak aydınlanamazsın. Siz daha önceden olduğu gibi eski savaşları veremezsiniz, eski eski şeytanlarınızla savaşamazsınız ve üzerinde sıkı çalışma yapamazsınız ve acı çekemezsiniz ve onun planını çıkaramazsınız ve plan yapamazsınız. Siz basitçe izin verirsiniz. Siz ona basitçe iizin verin.

Arada bir benim sizin arkanızda durduğum gibi dikkat dağıtma olur -çok güzel bir dikkat dağıtma. Ben bir şey yapmıyordum. Ben iyileştirmiyordum. Ben bunu yapmak da istemiyorum. Ben sizin üzerinize enerji salmıyordum. Ben bir şey yapmıyordum. Ben sizin kendinizi hissetmenize yetecek kadar sizin dikkatiniz dağıtıyordum. Burada veya ekran başında olanlar her ne hissettiyse ben değildim. O sizdiniz.

Hadi hep birlikte güzel, derin bir nefes alalım.

Bana burada bu harika, duyusal ve bilge anda sizle olma izni verdiğiniz için teşekkür ederim sevgili dostlarım.

Hadi güzel, derin bir nefes alalım ve tüm yaratımda her şeyin yolunda olduğunu hatırlayalım, özellikle de sizin için. Teşekkür ederim.

Ben çemberdeki Adamus'ım. Teşekkür ederim. (izleyiciler alkışlar)

İngilizceden çeviren: Meltem Taban