• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/kirmizicember/
                                       BAĞIŞBAĞIŞ
        
    

ŞAUD:9 "İlerlemek - Güçsüz Yaşam"


Adamus mesajı Geoffrey Hoppe kanallığı ile 7 Mayıs 2016’da Kırmızı Çember’e sunulmuştur. 

Ben Ben’im, Egemen Alan’dan Adamus. 

Bizi öyle bir gün bekliyor ki. (kahkahalar) Ben size bunun – eh her şeyden önce burada Colarado’da, eğer pencereden bakabilirsek, fazla bir şey göremezsiniz ama ben buna bir Transilvanya günü diyeceğim. (kahkahalar artar) Biraz sisli, biraz gizemli. Transilvanya’da havanın güzel olduğu birçok günümüz de oldu ama sisli günleri de gördük. Her şey sabitlenmişti. Bilirsiniz işte, sis bastırmaya başladığındaki o ağırlık sizin içinize dönmenize yol açar. Çoğunuzun Transilvanya’da bulunmuş olduğu Gizem Okulları’nı hatırlayın, ocaktaki büyük ateşini, koridorlarında yankılanan güzel müziğini ve yaban kurdunun dışarıda auoooov! diye ara sıra ulumasını, bizim bölünen gizemli, sisli, bulutlu, güzel Gizem Okulumuzu hatırlayın. 

LINDA: Kurt mu o? 

ADAMUS: Ah, mükemmel ortam. Bu bir… 

LINDA: Kurt mo o?  

ADAMUS: O bir köpek…onu sen kurt yapıyorsun.  

LINDA: Hayır! Benim sesim kadın sesi.  

ADAMUS: Peki. Hadi hepimiz kurt taklidi yapalım.  

İZLEYİCİLER VE ADAMUS: AuooooooooooooooooooooV! (kahkahalar)  

ADAMUS: Biraz baykuş gibi oldu ama tutturdunuz. 
Ah! Ah! (Sandra ona kahvesini getirir) Ve o bana gelir. Teşekkür ederim. Teşekkür ederim. Gördünüz mü, istemenize bile gerek yok. O, size gelir. Benim aklıma kahve gelmeden geldi kahve  – benim aklıma iki dakika sonra kahve gelecekti ama öncesinde de onu düşünmüş olabilirdim, gerçekten, evren Sandra aracılığı ile kahveyi ulaştırdı. Biz bu yöne doğru gidiyoruz. Bu, benim, sizin, her birinizin ve hepinizin deneyimlemenizi istediğim bir şey. Bu sadece tatlı bir düşünce değil. Bu, yeni realite. O, basitçe size gelir. Ve siz daha sonra, “Oh, evet bu doğru, ben iki dakika sonra kahve isteyecektim.” dersiniz. 

LINDA: Oldukça şık gözüküyorsun.  

ADAMUS: Teşekkür ederim. Teşekkür ederim. O zaman hadi size gelmesinin şerefine içelim. (izleyiciler şerefe der) Şerefe.  

LINDA: Şerefe.     

ADAMUS: Duy, duy. 
Ben size şimdi bugünün huzursuz bir gün olacağını söylüyoum. Cehennem enerjilerinin iş başında olduğu bir gün ve biz – sizin deyiminizle – bilmem kaç farklı gerilemenin (retro) tam da ortasındayız.  

LINDA: Oh, beş. Beş gezegen geriliyor.  

ADAMUS: Beş. Ve bilirsiniz işte, siz bir kere ikinin ötesine geçerseniz onun beş mi elli mi olması bir önem taşımaz. Şunu demek istiyorum, sadece her şey geriye dönüyor ve eğer sizin bugün biz başlamadan, siz online olmadan, siz buraya gelmeden önce mideniz bulandıysa; eğer siz şeylere karşı böyle bir mide reaksiyonu gösterdiğinizi hissediyorsanız bunun nedeni sadece bizim masaları ters devirecek olmamızdandır.

Bilirsiniz işte, ben söze sizin yeter noktasında olduğunuzu söyleyerek başlayacağım. 

Siz eski şekillerden yoruldunuz. Yeter artık. Sorun siz bundan nasıl çıkacaksınız? Siz bunun ötesine nasıl geçersiniz? Çünkü sizin şimdiye kadar yorgun düştüğünüz birçok kez olduğu gibi sanki belinizin çevresinde lastik bir bant var ve siz ilerliyorsunuz, tıpkı bizim Serimizde ilerlediğimiz gibi ve siz yürüyorsunuz ve uvaaaa! Siz doğrudan kitle bilincine, eski kalıplara çekiliyorsunuz. O nedenle biz bugün bir sürü yıkıcı enerji ile uğraşacağız. 

LINDA: Ooh!

ADAMUS: Ben bazı insanların keyfini kaçıracağım. (Linda daralır) Farklı bir şey değil.  

LINDA: Söz veriyor musun? 

ADAMUS: Her zamanki gibi ama normalden biraz daha fazla. Ben sizin bazılarınızda enerjisel bulantıya neden olacağım. (Linda yeniden daralır) Farklı bir şey yok. (Adamus kıkırdar) Ben sizin sosyal medyanızda daha gerçekçi yazışmalar yapmanıza neden olacağım ve ben farklı isimlerle anılacağım, illa Şambra tarafından değil ama diğerleri tarafından. Ve bu bana olacak ama siz bunun bir parçası olduğunuz için size de olacak. 


Üstatlar Kulübü

Bu arada Üstatlar Kulübünüzü kutlarım. (izleyiciler alkışlar) Ne kadar zaman oldu biliyor musunuz? Tobias’tan, Kuthumi’den, herhangi birimizden, benden bu yana biz sizin kendinizi Üstatlar olarak deklare etmenizi, bir işaret vermenizi, Üstat gibi hareket etmenizi bekleyeli ne kadar oldu? Bunların hepsi bir hareket ve geriye sadece yeterince cesur birinin, duvara bir tabela asıp, “Lanet olsun, doğru, biz Üstatlarız” demesi kaldı, siz bu neden ile varsınız. Bu, gerçekten, bu kadar basit. Ve ‘o sana gelir’in tüm önceliği de o kadar basittir. Bir sürü zor adım yok. Bu, kendinize izin vermeniz demek. Bu, hareket etmekte olan bilincin hareketidir. Eh, o pek tabii ki hareket ediyor. 
Bazıları, “Eh, evet ama siz sadece bir Üstat gibi hareket ediyorsunuz.” diyecektir. Eh, siz de göt deliği gibi hareket ediyorsunuz. Yani, bu tıpkı…(boğulur gibi olur ve kahkahalar) 

LINDA: Ohhh!

ADAMUS: Ben bugün geri tutmayacağım, söz veriyorum. Evet. (kahkahalar) 

Bu arada aranızdan bazıları Donald Trump’ın benim yöntemlerimi öğrenip öğrenmediğini merak ediyor. Bazılarınız.  

LINDA: Ohh!

ADAMUS: Kötü bir yorum. Çok, çok kötü, bilirsiniz işte çünkü sizin yürüyeceğiniz çizgiyi biliyor olmanız gerek. Ama evet… 

Ne olursa olsun bu ve onun size gelmesi heyecan verici şeyler. Her şey. Sadece zihninizin düşündükleri değil ama kalbinizin ve ruhunuzun sizin yaşamınıza  gelmesini istediği şeyler. Bu kolay. Bu doğal. Bunun üzerinde çalışma yapmak yok. Ben sizden artık onun üzerinde çalışmamanızı istiyorum. Ben sizden onun size gelmesi için izin vermenizi istiyorum. Ben sizin bel çevrenizi devamlı o lastik bandın sarmasını istemiyorum ve siz üstatlığınıza giriyorsunuz ve süzülüyorsunuz ve o lastik bant aniden sizi eski pozisyonunuza geri çekiyor. Biz buna bir son verdik. Son verdik.  

Ben tüm katılım gösterenlere ve bağış sözü vermeyenlere teşekkür etmek istiyorum. Söz verdiyseniz ya da ödeme yapyıysanız ya da siz yüzünüzdeki bir gülümseme ile enerjisel olarak katkıda bulunduysanız da bu bir Şambra enerjisi. Ben sizlere teşekkür etmek istiyorum. 

Ve orada çok önemli iki şey vardı. Birincisi grup olarak, Şambra olarak, kişisel, bireysel olarak genişlemeye hazır olan sizler. Bundan cehennem gibi korksanız da, neler olacak diye korksanız da siz hazırsınız. Siz oradasınız – bu benim hoşuma gidiyor – siz o korktuğunuz gerilim noktasındasınız ama siz artık eskide kalamazsınız. Yani siz o sınır hattındasınız ve bu aslında bir lastik bant gibi o güzel gerilime neden oluyor. Ama bu kez siz onu belinize
değil poponuza geçirdiniz ve siz onu geri çekiyorsunuz ve o sizi fırlatıyor. (kahkahalar) Lastik bant bu şekilde kullanılmalı. Bunu hatırlayın. Onu bel çevrenize geçirmeyin. Onu poponun altına geçirin ve bırakın o sizi bir sapan gibi oradan çıkarsın. Biz bu noktada bulunuyoruz.  

Yani bu genişleme sözü sizin hepinizin hazır olmanızın bir semboldüydü ve sonra siz bunu gerçekleştirisiniz. Ve eğer biz bu yeni Üstatlar Kulübü örneğini kullanacak olursak, personel, Cauldre ve Linda, aranızdan birçok Şambra, “Bunu gerçeğe dönüştürebilir miyiz?” diye gerildi. Yasal konular ile ilgili – sanırım siz böyle adlandırırdınız – gerginlik ya da sinirlilik vardı. Burada öylece kalmak daha kolay olacaktı. Bunu açıklamama izin verin. Daha kolay.

Bu tıpkı, “Hadi Dünya üzerinde bir Üstatlar Kulübü hayali kuralım ama burada kalalım çünkü Tanrım bu para demek. Bir sürü yasal sorun var. Bu, bir sürü planlama istiyor. Bir sürü koordinasyon gerektiriyor. Çok çaba gerektirecek.” diye düşünenler olmuştur.  Yani bu fazlasıyla kolay.  

Ve bu konuda kendi hayatınızı düşünün. Siz, “Ben gerçekten o bedenli Üstat olmak istiyorum ama yaptığım şeye devam etmek daha güvenli, daha az riskli.” diyorsunuz. Ama siz o harika yerdesiniz. “Iyy. Uuv.” Yaptığınız bir yerde. Tıpkı kötü bir balıkçı dükkanı gibi. Orası sadece kokuyordur, bilirsiniz işte, sanki siz oraya bir daha gidemeyeceksiniz gibidir. Sizin bir şey yapmanız gerekiyor.  

O nedenle siz risk alırsınız ama gerçekte bu böyle değildir. O, zaten sizi bekliyor, lanet olası durum bu. Siz bunun bir risk olduğunu düşünüyorsunuz. “Peki ya?” Ya doğru olmazsa? Ya ben beş parasız kalırsam ne olur? Ya o benim sağlığımı etkilerse ne olur?” Siz bunun ötesine geçiyorsunuz. O, sizi zaten bekliyordu.  

Bu genişleme, bu yeni Üstatlar Kulübü sizi iki buçuk yılı aşkın bir süredir bekliyor. O, sadece sizi bekliyordu, evet, o, Kırmızı Çember personelinin liderlik yapmasını, Cauldre ve Linda’yı bekliyordu. Bunu ne zaman yapacaksınız? Zihin burada devreye giriyor. “Eh, biz tam olarak hazır mıyız bilmiyorum. Çok para tutuyor.” Çok para değil. (Linda dudağını büker) Hiçbir şey çok para değil. Hayır, hayattaki hiçbir şey çok para değil. Ben henüz gerçekten çok para tutan bir şey görmedim. Yok. Bunların hepsi bir perspektif meselesi.  

Eğer siz beş kuruşluk veya on kuruşluk kupon biriktiriyorsanız bu sizin için çok para demektir çünkü siz bir kupon toplayıcısı perspektifinden bakıyorsunuzdur. Benim size kapa çeneni! Demem gerekir. Kuponları zihinselliğe yakalanan bir başkasına verin ve sadece alışverişe gidin. Çok para değil. Sizin satın almak konusundaki düşüncelerinizi umursamıyorum ama çok para değil.  

Biz – siz- bunun ötesine geçmekte kararlıyız. Siz hem ısrar ediyorsunuz hem de aynı zamanda direnç gösteriyorsunuz. İlginç. Çok ilginç. O halde ne yapacağız? Şeyleri böyle zamanlarda havaya uçuruyoruz. Uçurmalısınız.

Yaşamınızda, dünyada muazzam derecede bastırılmış enerji var. Yani sizin hayatlarınız dünyanın geri kalanı ile kıyaslandığında aslında kötü değil. Bu bastırılmış enerji var ve biz bu noktada onu sadece havaya uçurun diyoruz. Ama hadi onu havaya uçuralım ve o havaya uçarken seyredip eğlenelim. Siz bunu küçük çocuklarken yaparsınız; siz sadece bir şeyleri havaya uçurur, bir şeyleri yakarsınız. Bu, “Vay!” dedirtir. (bazı kıkırdamalar) “Ev için özür dilerim anne ve baba ama Tanrım bu harika bir şeydi.” Siz sadece havaya uçurursunuz, aranızdan bazılarınız daha önce otomobil uçurdu havaya, eski bir otomobili ve “Tanrım! Ben bu araçtan nasıl kurtulacağım? Buuuum! Piyuuvv! oldu. Biz onu sadece havaya uçuracağız ama biz bunu “Oh, hayır! Her şey parçalanacak” şeklinde değil de eğlenmek için yapmak perspektifi ile gerçekleştireceğiz.”  U, “Oh, evet! İşte başlıyor.” şeklinde olmalı. 

O nedenle bugün yıkıcı enerjilerin günü. Bu yıl, eh, aslında bu yaşamda ama bu yıl yıkıcı enerji var. Ama ben sizi uyarıyorum…(Linda iç çeker ve Adamus kıkırdar) Yoruldun mu veya endişelendin mi? Bu iç çekiş… 

LINDA: Gergin. Gergin.  

ADAMUS: Gergin. 

LINDA: Gergin. 

ADAMUS: Biz bugün bazı kutsal topraklara gireceğiz çünkü kutsal topraklar en büyük, en yapışkan, en sevimsiz canavarların bulunduğu yerler. O nedenle biz o kutsal topraklara gireceğiz. Siz bu nedenle biz bugün başlamadan önce kendinizi rahatsız hissettiniz. Ben bu neden ile bazılarınızın alt üst olacağını söyledim. Bu onların hoşuna gitmeyecek. Onlar sanki kendi içlerindeki bu kutsal alandan ve kitle bilincinden uzak durmak, ayrılmak isteyecekler. “Ama biz oraya gidemeyiz.” Biz oraya gitmeliyiz. Biz oraya gitmeliyiz.  

O halde hadi harika, derin bir nefes alalım çünkü bu genişlemenin diğer parçası, Üstatlat Kulübü o kadar şeydi ki – şimdi şüphe mi ediyorsunuz? Demek istiyorum ki siz Cauldre’nin hazırladığı slaytı gördüğünüzde, bronz kaplamalı duvarı, Üstatlar Kulübü’nü gördüğünüzde bu büyük bir şeydi. Sanki, “Oh, evet. Bu doğal. Bizim burada olmamız gerekiyor.” Ama bazen o kadar çok direnç oluyor ki.  

Bunun ikinci kısmı her şeyin size gelmesini içeriyor, her şeyin. Şimdi bu güzel bir deyiş değil. Enerji, bilinç ve bazı insanların evren dediği şey bu şekilde işliyor. Sizin şeyler için çalışmanız gerekmiyor. Siz seçim yaparak kendinizi kullanabilirsiniz. Siz yaratıcılığınızı kullanabilirsiniz. Siz zaman zaman bedeninizi kullanabilirsiniz, istediğiniz zaman. Ama sizin şeyler üzerinde çalışmanız gerekmez. Arada büyük bir fark var.  

Çalışmak zihinsel bir terimdir. O, zihinden gelir – çalışmak – ve biri size, “İşe git.” dediğinde siz, “Iyyy!” dersiniz. Vay. Peki ya biri size, “Yaratıcı ol” dese ne olur. “Oh! Peki. Bu kolay.” Siz sadece size gelmesine izin verin. Enerjilerin size görkemli bir senfoni içinde hizmet etmesi için bir Üstadın yapacağı gibi hizalanmasına izin vermek. Yani Üstatlar Kulübü onun size gelmesine izin vermenizin bir örneği.  

Kırmızı Çember ekibi, “Tamam, vakit geldi.” dedi. Onların kafasına odunla vursanız bundan daha açık olamazlardı. Alan, yan kapı şimdi uygun hale geldi; neyi bekliyorlar? Her şey yerini buldu – “Ama, oh, çok iş ve çok para gerektiriyor.” Kapa çeneni! O, burada. 

LINDA: Neden beni işaret ediyorsun? (bazı kıkırdamalar)  

ADAMUS: Ben oradaki yeni alana işaret ediyorum.  
Kapa çeneni. O, senin için hazır.  

İşte onlar sonunda en büyük meydan okuyan şeyi söylerler, “Hadi yapalım.” Neden olmasın? İhtiyacınız olsa da olmasa da neden daha geniş bir alan olmasın? Konu bu değil. İnsanlar, “Eh, benim buna gerçekten ihtiyacım var mı? İhtiyacınız olsa da olmasa da neden daha güzel bir otomobil, daha hızlı bir otomobil olmasın? Neden olmasın? Ben o zihniyeti anlamıyorum, “Eh, bende o para yok.” Eh, işte başlıyorsun. O sana geliyor. Sende para yok.
Sen Üstat gibi hareket etmeye başlıyorsun ve o basitçe orada oluyor. Basitçe orada oluyor.  

Yani onlar sonunda “Hadi yapalım.” dediler. Oh, gerginlik, gerginlik, kaygı. Neden? Ondan sonra siz, tüm dünyadaki Şambra olarak bağış sözlerinizle, paranızla ortaya çıktınız ve o basitçe oradaydı. Bunun bir gizemi yok. Bağış kampanyasında iyi olmak diye bir gereklilik yok. Onlar özellikle de bağış konusunda iyi değiller! Onu pazarlamak yok. Zorunluluk yok, sadece ‘Şambra katıl’ bu kadar ve o size gelir.  

O, Size Gelir 

Olaya finansal veya enerjisel olarak katılan herkes için bu aynısı geçerlidir. O, sadece size gelir. Ve gerçekten, gerçekten enerjisel olarak, finansal olarak katılım gösterenlere – yani bunu gerçekten hissetmiş olanlara diyorum – ben şimdi sizden yaşamınızı hissetmenizi isitiyorum ve sizin onu isteyip istemediğinize dair olan endişeyi bırakarak aynı kolaylık ve zarafetle size gelmesine izin vermenizi istiyorum. Bırakın o kısmını gitsin. Bırakın her şey size gelsin. 

Sevgi. Sevgi. Ve para. Tabii, neden olmasın? Ve sağlık. Ve sadece enerji, yaratıcılık, ya da her neyse. Sizin onu tanımlamanız bile gerekmiyor. Sizin, “Evren işte isteğim bu” bile demeniz gerekmiyor. Bunu yapmanız gerekmiyor çünkü o aslında siz onu düşünmeden önce bile oradaydı.

Ve siz bir kez o bilinç durumuna geçtiğinizde siz bir daha asla endişelenmeyeceksiniz. Asla. 

Eğer siz bir süre daha o kum havuzunda oynamak istemiyorsanız bu gerçekten olmayacak. Bazılarınız endişelenecek. Siz, “Eh, bilirsiniz işte, endişe ve stres konusunda bir şey vardı ve bu ben bütün tuhaflıkları aştıktan sonra benim çok kahramanca hissetmemi sağladı.” Git o kum havuzunda oyna ama burada “ve” realitesinde başka kum havuzlarının bulunduğunu da unutma. O, daha siz onu bilmeden çok önce halledildi. Bu, yaşamanın bir şekli.  

Eğer siz beyinde bulunursanız, mücadele ederseniz, merak ederseniz, “Ben bunu doğru bir şekilde yapıyor muyum? Benim şimdi batıya mı dönmem gerekiyor ve ondan sonra da kuzeye mi” diye düşünürseniz onu kaybedersiniz. Siz sadece yaparsınız ve sonrasında yaşamın lütfunu ve onun size hizmet etmek için gelen enerjilerini hissedersiniz. O kadar basit. Bunun dışında her şey makyodur.  

Ve ben neler olacak biliyorum. Siz çıkıp bunun ile
oynayacaksınız ve siz bunu yarım yamalak bir şekilde yapacaksınız. “Ben bir deneyeyim, bakalım bana gelecek mi?” Hayır. Çıkın ve bunu tamamen düşünmeden gerçekleştirin, risklerini ve olasılıklarını ve doğru yapıp yapmadığınızı, diğer insanları incitip incitmediğinizi veya bunun gibi bir şeyler belirlemeden. Sadece yapın. İşin en zor kısmı burası olacak. Bu sizin nasıl dersiniz ahlakınız ve değerleriniz ile örtüşüyor mu? Bunlar her şekilde saçmalık. O yüzden basitçe yapın. Hayır, saçmalık onlar. Saçmalık. Onlar –sizin ahlakınız ve değerleriniz - artık size bile iyi gelmiyor. Bunlar çok eski ve çok insani. O nedenle onları salıverin. Salıverin.  


Fiziksel denge 

Big İsland’daki harika BON maceramızda ilginç bir şey oldu. Biz orada bazı derin tartışmalara girdik, güzel enerjiler vardı ve iki önemli şey oldu. Ben bunlardan ilkini hemen şimdi anlatacağım. Biz o gün, sanırım egzersizle, fiziksel egzersizle ve giderek yaşlanmakla, bedeninin şeklini korumakla ilgili konuşmuştuk. Aranızdan kaçınız en azından arada sırada bunu yapıyor, eğer sık sık değilse de ne kadar aralıklarla? Devam edin ve el kaldırın. Onları kameraya çıkarın, ben bunu görmek istiyorum. Peki. Siz fazla parmak kaldırmadınız. Ne oldu size, egzersiz yapmaktan mı yoruldunuz? Hadi ama! (bazı kahkahalar) Parmaklarınızı gerçekten yükseğe kaldırın.  

Yani birçoğunuz egzersiz yapıyor ve bununla ilgili, o deneyimi yaşamak ile ilgili bir zihniyet var. Ama egzersiz yapmak genellikle şöyle bir şey - siz onu benim görüş oranı diye adlandırdığım şey gibi gerçekleştiriyorsunuz. “Ben buna fazla acı yerleştirirsem bir tür geri dönüş yaşarım.” Neden? Şayet acı sizin gerçekten hoşunuza gitmiyorsa veya siz onu yaşamanız gerektiğini düşünmüyorsanız bu anlamsızdır.  

İşte tartıştığımız o gün, ben güne, “Biz 60 saniyelik bir egzersiz yapacağız.” diyerek başladım ve herkes güldü. Ve ben de evet dedim, siz kesinlikle her gün 60 saniyelik bedensel farkındalık ile bir saatlik stres dolu, hatta acılı fiziksel egzersiz ile aynı sonucu veya hatta daha iyi sonuçlar alabilirsiniz.  

Şimdi aranızdan bazıları egzersiz yapmayı seviyor çünkü o zaman sizin beyniniz endorfin salgılıyor. Siz egzersiz yaptıktan sonra, “O kadar iyi hissediyorum ki.” diyorsunuz. Eh, siz biraz önce beyninize bir takım kimyasallar enjekte ettiniz ki bu iyi bir şey ama onlar düşecektir.  

Sadece bedensel kondisyon isteyenler için tonlama diye adlandırdığımız şey bedeninizin her parçasının – kaslarınızın, kemiklerinizin, organlarınızın, her parçanızın – çalışması için sadece 60 saniye istiyor. Bu 60 saniyelik bir bedensel farkındalık. Sizin bedensel bir varlık olduğunuza dair farkındalık. Siz bedeniniz değilsiniz ama siz bir bedenin içindesiniz. Sadece bu kadar sürüyor ve stres içermiyor. Düşünmek yok. Bedeninizin farklı parçalarını düşünmek yok. Bu sadece, “Ben bir beden içerisinde varoluyorum.” Vay ve siz daha sonra tüm bedeninizi bir gözlemci olarak hissedersiniz. Şöyle değil, “Bedenimde yanlış giden ne var? Bedenim neden yaşlanıyor? Hangi hastalık beni…” Hayır.  Sadece 60 saniye fiziksel beden içinde Ben’im farkındalığı. O kadar. O kadar sürüyor.  

Bunun eğlenceli kısmı benim size bunu anlatmam – bu aslında gazetelerde son diyet çılgınlığı olarak yer almalıydı. O, sizin kilonuzu dengeliyor. O, sizin yüzünüzdeki parlaklığı, gözlerinizi, her şeyinizi dengeliyor. Her şeyi. Ama siz bunu bir sonuç beklentisi olmadan yapıyorsunuz. Siz basitçe izin verirsiniz. Siz bunu fiziksel bedeniz için endişelenmeden yapıyorsunuz. Siz sadece fiziksel bedeninizi idrak ediyorsunuz. O kadar. Bu, 60 saniye alıyor. O nedenle ben bizim için 60 saniyelik bir egzersiz müziği hazırladım. 

Şimdi egzersizler sırasında oturduğunuz yerde kalın. İsterseniz koltuğunuza gömülebilirsiniz. Fiziksel bir çaba gerektirmeyecek. Bu bedeninizin 60 saniyelik bir Ben’im farkındalığı.  

Hatta siz başladığınızda bunu birkaç kez yapacaksınız ve siz aniden orada yeni bir iletişimin olduğunu fark edeceksiniz, bedeniniz ile bir mucize gerçekleşecek. Orada bedenle sizin aranızda bir iletişim olur ve o, “Oh! Arkadaşım geri geldi.” demeye başlar. Sonra siz, “Oh, bedenim geri döndü.” olursunuz. Ve bu o kadar güzeldir ki.  
O nedenle biz burada 60 saniyelik bir egzersiz yapacağız. Sadece çok rahat olun ve enerjileri zorlamak yok. Bu sadece 60 saniyelik bir bedensel farkındalık. O kadar. 
O halde hadi güzel, derin bir nefes alalım ve arka planda çalacak müziği hazırlayalım. Üçe kadar sayınca egzersiz başlayacak. Bir, iki, üç…
(vurgusuz tempolu müzik çalar)  

Bu kadar. Bu kadar. Kolay. İşte bu arada bu ücretsiz olarak indirilebilecek. Ben buna bir de bilgilendirme introsu ekleyeceğim. 60 saniye. Bunu iYammer’ınıza koyun ve arada bir yapın. 60 saniye.  

Şimdi, şimdi Edith sana bunu anlatmalıyım. Biz birlikte bütün materyalleri, kayıtları topladığımızda John Kuderka dedi ki, “Bunu o kadar yüksek sesle çalacağım ki Edith kulaklarını tıkayacak.” O nedenle onunla bir konuşman lazım. (bazı kıkırdamalar)  

Yani ben o nedenle siz belki hareketli müzik istemezseniz diye başka bir parça hazırladım ve bu parça biraz daha sessiz, biraz daha yumuşak. O halde onu çalalım. 60 saniye bedensel farkındalık. İhtiyacınız olan tek şey bu. Siz hala koşuyor, jogging yapıyor, ağırlık kaldırıyorsanız bu da iyidir. Ama sizin fiziksel bedeniniz için ihtiyacınız olan tek şey bu – biyolojinizin yargılamadan farkındalığı. Sadece farkındalık – “Ben bir fiziksel beden içerisindeyim.” 
Hadi ikincisini çalalım. 60 saniyelik egzersiz için güzel, derin nefes. 
(daha sakin müzik başlar)  

Kolay. Ve müziğe bile ihtiyacınız yok. Müzik bazen hoşluk katar. Ama ben aslında bir adım daha ileri gideceğim ve ben bunu ne Cauldre’ye ne Linda’ya ne de başka birine söyledim ama ben gönüllüler isteyeceğim. 21 gün, günde 60 saniye. Biyolojinizde hangi değişiklikler oldu? Onlar online olarak inceleme, sorgulama gibi bir şey yapacaklar. Onlar bunu çözmeye çalışacaklar. Benim bu konuda endişelenmem gerektiğini görün. Ben sadece böyleleri olacağını duyuruyorum.  

LINDA: Büyük bir marifet değil. 

ADAMUS: 21 gün. Günde 60 saniyelik bir bedensel farkındalık ne fark yaratır? Ve siz bedeninizde hangi değişiklikleri hissedeceksiniz? Sşz beden dengenizde hangi farklılıkları hissedeceksiniz? Yani ayrıntılar ile onlar ilgilenecek. Onlar bunu herhangi bir şekilde duyuracaklardır. Siz de bunun bir parçası olun ve fiziksel yaşamınızda nasıl farklılıklar oluşturduğunu görün. 
Peki, bu ve bunun gibi parçalar ücretsiz olarak indirilebilecek. Biz bunların kısa bir introsunu yapacağız ve ondan sonra 60 saniyeye başlayacağız. Anlaştık mı? (izleyiciler “anlaştık” der) O kadar kolay ki. Gerçekten öyle. Ve işin eğlenceli kısmı buna daha şimdiden şüphe ile yaklaşanlar var. Onlar, “Evet ama, ama…” diyeceklerdir. Neden olmasın? Neden olmasın?  
Bilirsiniz işte, olaya bu açıdan bakalım. Hadi diyelim geleneksel bilime ve tıbba göre bu işe yaramıyor. Bilirsiniz işte, biz bunların hepsini kağıt üzerinde anlatsak onlar “Evet ama muhtemelen bir etkisi olmaz. “diyeceklerdir. Eh, biz korsanlarız. Siz korsanlarsınız. Biz sınırları aşıyoruz. Peki ya gerçek bilimsel terimlerle, hayır, işe yaramaz. Ama ne biliyor musunuz? Biz kuantuma gideceğiz ve onu işe yarar hale getireceğiz. Biz o çizgiyi geçeceğiz. 
Biz güç yerine bilinci kullanacağız. Biz bunun olmasını sağlayacağız. Ben bu neden ile bir araştırma yapmak istiyorum çünkü siz kendinize neler yapabileceğiniz, bilinç kattığınızda istediğiniz her şeyin olabildiğini göstereceksiniz. Ben bilimin ne dediğini takmıyorum. Bilimin yanlışlıklar ile dolu bir geçmişi var. Ben geleneksel bilgeliğin ne dediğini umursamıyorum. Biz bunların hepsinin ötesine geçeceğiz.  
O zaman neden olmasın? Örnek olsun diye kötü sözcükler kullanabilir miyim?  

LINDA: Böyle daha iyi. 

ADAMUS: Hadi biz bunun tamamen b.s olduğunu söyleyelim. Ama hadi şöyle diyelim, “Hayır. Bu bizim realitenin olmasını istediğimiz şekli. O halde hadi onu o şekil yapalım.” ve o, o zaman öyle olur. Öyle olur. Siz onu aniden yaratmışsınızdır. O, aniden bir fark yaratır ve bu pozitif zihinsel düşünceden kaynaklanmaz. Bu işe yaramaz. Çünkü izin vermekle, bilincin hareketiyle olur o. 60 saniyede neler oluyor görün. O kadar. Ve işe yarıyor.  
Ben sizden bütün geleneksel düşüncelerin, bilimin, inanç sistemlerinin artık geçerli olmadığını anlamaya başlamanızı istiyorum. Artık geçerli değiller. Siz onun ile sınırlı değilsiniz. Siz koltuklarınızdan kalkıp, kitle bilincinin ötesin geçmek için özgürsünüz. Güzel yani. 

Günün İlk Sorusu 
Günün sorusu. Linda, mikrofon lütfen. Linda mikrofon ile seyircilerin arasında dolaşacak. Günün sorusu, hangisi ile başlasam? Tamam. Şimdi hepiniz gerginsinizdir. Linda sanki mikrofon ile silahlandı. (bazı kıkırdamalar) Sanki Şaud durdu ve o sizin tam önünüzde duruyor.  

LINDA: Oh, ben sert bakıyordum. 

ADAMUS: O, sert. 
Soru şöyle, sizin zamanınızın ve enerjinizin yüzde kaçı kendinizi yargılayarak, kendinizi değerlendirerek ve kendinizi eleştirerek geçiyor?  

LINDA: Bir gün için mi? 

ADAMUS: Gündelik yaşamınızın yüzde kaçı kendini yargılama, değerlendirme ve eleştirme ile geçiyor? Yüzde kaç? O halde Linda mikrofonu izleyicilere uzat lütfen. Zamanın yüzde kaçı bunlar ile geçiyor?  

KATARINA: Oh.

ADAMUS: Oh. Evet. 

KATARINA: Ben bunu çok yapıyordum ama son 6 aydır bu yüzde 5, yüzde 10 oranında. 

ADAMUS: Zamanının yüzde 5’ini yüzde 10’unu kendisini yargılamaya harcıyor, kendisini… zihninden akan düşüncelerin yüzde 5, yüzde 10’u. Daha önce nasıldı?  

KATARINA: 120 

ADAMUS: (kıkırdar) Peki. Güzel. Fark yaratan ne oldu?  

KATARINA: (duraklar) Bunu anlatamam. (Adamus sıkıcı sesler çıkarır) Bu değişim sadece doğal bir şekilde oldu. Bu, bir şekilde değişti ve yeni ben basitçe oradaydı ve ben artık hiçbir şeyi takmıyorum.  

ADAMUS: Peki. Bu iyi. Yani sen yüzde 5’den yüzde 10’a kadar diyorsun. Harika. Teşekkür ederim. Teşekkür ederim  
Gündelik yaşamınızda sizin zamanınızın, enerjinizin, zihninizden akan düşüncelerin yüzde kaçı kendi kendini eleştirme, kendini değerlendirme ve kendini yargılama ile geçiyor. 

MARTY: Bunu rakamsal olarak ifade edemem ama hala çok fazla.  

ADAMUS: Evet. Sadece bir rakam söyle.  

MARTY: Evet. Yüzde sonsuz.  

ADAMUS: Yüzde sonsuz. Evet. Bu, eğlenceli bir sayı.  

MARTY: Evet. 

ADAMUS: Yüzde 50’den daha mı fazla?

MARTY: Hayır, muhtemelen değil. 

ADAMUS: Hayır. .

MARTY: Hayır. 

ADAMUS: Yüzde 30’dan fazla mı? 

MARTY: Evet. Yüzde 30 ile yüzde 50 arasında bir yerde.  

ADAMUS: O arada, evet. Peki.  

MARTY: Evet.

ADAMUS: Tamam.

MARTY: Ama eğilim aşağıya doğru.  

ADAMUS: Eğilim aşağıya doğru.  

MARTY: Evet.

ADAMUS: Yüzde 100’ü gördüğün günler oluyor mu?  

MARTY: Eh, evet.

ADAMUS: Kesinlikle.

MARTY: Evet. Evet. 

ADAMUS: Evet. Evet. Peki.  

MARTY: Ve bu eğlenceli çünkü bu her defasında aptalca oluyor.  

ADAMUS: Doğru, doğru. 

MARTY: Yani bu… bunu özellikle de yüzde 100 olduğu günlerde görmek daha kolay. Bu, “Oh, ben şimdi aptallaştım.” gibi bir şey oluyor.  

ADAMUS: Aptal olmak, evet. 

MARTY: Evet.

ADAMUS: Eh,  bu tıpkı kendini eleştirmek gibi, “Ben aptallığım konusunda aptallık yapıyorum.” (bazı kıkırdamalar)  

MARTY: Uups! Evet, evet. 

ADAMUS: Peki. Güzel. Hiç gerçek kötülüklerle geçen bir günün oldu mu? Bilirsin işte, dalga geçtiğin aptallıklar değil de kötülük olsa?  

MARTY: Evet! Evet.

ADAMUS: Hainlikler. .

MARTY: Hım…

ADAMUS: Vay!

MARTY: Evet, bunlar eğlenceli değil.  

ADAMUS: Ooh! Vay. Bunlar ile nasıl başa çıkıyorsun?  

MARTY: Bulutun kenarındaki beyazlık muhtemelen bir veçhe; o kesinlikle bir veçhe.  

ADAMUS: Doğru, doğru.  

MARTY: O, gerçek ben değil ve geçecek. O zaman sadece sür onu.  

ADAMUS: Onu sür. Onu sür.  Ve ben kiliseden bir deyiş çaldım, ‘İsa’ya söyleme baba çünkü belki kızar. (bazı kıkırdamalar) Ama ben bu durumlarda sadece, “Bırak, Tanrı’yı bırak.” diyorum. 

ADAMUS: Evet, evet.  

MARTY:  Ve bunun aslında yardımı oluyor.  

ADAMUS: “Bırak gitsin, Ben Varım.”  

MARTY: Evet. 

ADAMUS: Evet, evet. Yani neden Tanrı ile ve diğerleri ile uğraşmak?  

MARTY: Eh, yani, Tanrı’yı şöyle…(içini işaret eder) 

ADAMUS: Doğru, doğru, doğru. Doğru. Evet, peki. Hangi din?  

MARTY: Katolik olarak yetiştim.  

ADAMUS: Oh!

MARTY: Yani, evet.  

ADAMUS: Bunun için üzgünüm.   

LINDA: Hail Mary zarafet dolu. 

MARTY: Umarım annem şu anda izlemiyordur.  

ADAMUS: Evet, Tanrı izlemiyor … (Adamus güler)

MARTY: Tanrı gebertmezse annem gebertecek beni. (kahkahalar)  

ADAMUS: Bilirsiniz işte…(Adamus kıkırdar) Tanrı’nın bizim internet yayınımızı izlediğini düşünüyor musun?  

MARTY: Ooh! Ona bu muhtemelen, bilirsin işte, bataklıktaki insanlara dair bir reality şov gibi geliyordur.  

ADAMUS: Doğru, doğru. Doğru. Doğru.  

MARTY: “Oh, oradaki Giritlilere bak!”

ADAMUS: Evet, evet. “Öyle insanların olduğuna inanamıyorum.” Bunları izliyorsan eğer bilirsin işte, evet.
Evet, evet. İzliyor musun onları?  

MARTY: Hayır.

ADAMUS: Oh.

MARTY: Hayır. 

ADAMUS: Bunun seni daha iyi hissettirip hissettirmediğini bilmiyordum.  

MARTY: Oh, hayır. Hayır.

ADAMUS: Biliyorsun, biliyorsun onları izlemek…

MARTY: Gerçek hayat o boktan daha iyi. 

ADAMUS: Doğru! Doğru! Güzel. Peki, yani sen genel olarak zamanının yüzde 30’unu kendini eleştirerek geçiriyorsun?  

MARTY: Evet.

ADAMUS: Peki. Tamam. Güzel. Teşekkürler.  
Ah! Gündelik yaşamında, düşünce akımlarının yüzde kaçını kendini eleştirme oluşturuyor?  

OLGA: Daha az olmasını dilerdim.  

ADAMUS: Evet.

OLGA: Ama ben yüzde 30, yüzde 40 ile aynı yanıtı vereceğim. 

ADAMUS: Yüzde 30,40.

OLGA: Evet.

ADAMUS: Peki. Evet. Bunun ile başa çıkmak için ne yapıyorsun, bilirsin işte, yargılamalar başladığında?  

OLGA: Ben “ve”yi çok iyi hissediyorum.  

ADAMUS: Ah! Bu hoşuma gitti. 

OLGA: Ve bu “ve”nin bana çok yardımı oluyor. O neden ile ben bunu yapıyorum, peki. Ben bazen kendimi otomatik pilot gibi yargılıyorum. Bilirsin işte, bu, her gün aynı yolu kullanmaya alışınca olur.  

ADAMUS: Doğru.

OLGA: Bazen farklı bir yöne gitmeye ihtiyacınız olur ve her nasılsa otomatik pilot sizi döndürür ve en oraya gidiyorsun der, “Oh, hayır, hayır! Benim bugün oraya gitmeye ihtiyacım var.” diyor. Yani ben ne zaman yargılamaya başlayıp bunu fark etmesem buna devam ediyorum. Ama ben sonra, “Oh, ben neredeyim? Oh, orası yanlış yoldu.” diyorum.  

ADAMUS: Evet, evet. Oh, evet.  

OLGA: Ben şimdi farklı bir yöne gidiyorum.  

ADAMUS: Bunu sevdim.  

OLGA: Yani “ve”nin çok yardımı oluyor.  

ADAMUS: “Ve” o kadar güzel ki, o, “Tamam ben kötü bir gün geçiriyorum, kendi kendime saldırıyorum, kendi kendimi parçalıyorum – kendi kendini parçalamak için bir sözcük var mı acaba? –“ben kötü günlerden birini geçiriyorum. Oh, ve bunu atlattım. Ben tekil değilim. Bir yanda kötü bir gün; diğer yanda “ve” oh! Vay! Nasıl bir kurtuluş.  

OLGA: Çok güzel. 

ADAMUS: Çok yardımcı çünkü hiçbiriniz tekil değilsiniz. Sizin o kadar çok veçheniz var ki. Siz kötü bir gün geçirebilirsiniz ve diğer yandan çok heyecan verici bir gün yaşayabilirsiniz. Neden sıkıcı olarak kalsın ki? Bu tek kanallı bir televizyona sahip olmak gibi bir şey, o kadar. Hayır, kanalı değiştirin. Başka ne var bakın. Bilirsin işte o televizyon, oh, Cauldre artık kadran kullanmadığımızı söylüyor. (kahkahalar) Evet, eh, peki, düğmeye basarsın, “Oh, ben yayınlanan bu şovu beğenmedim, başka bir şey izleyeceğim. Ve işin eğlenceli kısmı ne biliyor musunuz, bu lineer değil. Bu sizin bir zaman çizgisinde bir şovdan diğerine atlamanız gibi bir şey değil.  
Siz hiç durup 300, 500 farklı kanalı olanları düşündünüz mü hiç, bunların hepsi aynı zamanda oluyor? Hepsi eşzamanlı olarak iş görüyor. Bu heyecan verici bir şey değil mi? Bu sanki yaşam ve siz ve sizin veçheleriniz gibi bir şey. Hepsi eşzamanlı olarak iş görüyor.  
Mesele siz hangisini açacaksınız. Ve siz çok kısa bir süre sonra sizin onlardan birini ya da ötekini ayarlamanıza bile gerek olmadığını fark edeceksiniz. Siz oldukça kısa bir süre sonra aynı anda 8, 10 tanesine birden uyumlanacaksınız ve siz onların hepsini anlamak ve tam olarak farkında olmak konusunda aslında bir zorluk yaşamazsınız. Sizin bir kanaldan ötekine geçmeniz gerekmez. Siz hepsini açar ve onların her birini anlamaya muktedir olursunuz.  

OLGA: Harika.  

ADAMUS: Bu kadar. Evet. Güzel. Birkaç tane daha. Zamanının yüzde kaçı?  

EMI: Sanırım yüzde 60 ama 90’dı herhalde.  

ADAMUS: Evet. Evet. 

EMI: Yani çok az ve…

ADAMUS: 60. Az olmasına neden olan şey ne?  

EMI: Ailem? Veya… 

ADAMUS: Sadece zihninden geçen çöp düşünceler.
Sadece kendini eleştiri.  

EMI: Evet ama ben onu yakaladım.  

ADAMUS: Yakaladın.

EMI: Evet.

ADAMUS: Ve bu ailenden mi kaynaklanıyordu?  

EMI: Ben kendimi kendim eleştiriyorum.  

ADAMUS: Kendi kendini.

EMI: Evet.

ADAMUS: Peki. Ve bu sana nasıl geldi? Sana nasıl hizmet etti?  

EMI: Kötü.

ADAMUS: Kötü!

EMI: Çok kötü. O nedenle durup derin nefes alıyorum.  

ADAMUS: Bunlardan herhangi birisi seni daha iyi biir yaptı mı? Keni kendini eleştiriye… 

EMI: Asla. 

ADAMUS: Asla. 

EMI: Asla.

ADAMUS: Bu eğlenceli bir şey gibi.  

EMI: Ama ben yapıyorum.  

ADAMUS: Ama sen yapıyorsun.

EMI: Ama ben şimdi durabilirim.  

ADAMUS: Evet. Güzel.

EMI: Ve nefes.

ADAMUS: Evet.

EMI: Ve ben başka bir yöne gidiyorum.  

ADAMUS: Evet. O halde bugün kişisel konulara girmemde senin için bir sakınca var mı?  

EMI: Lütfen.

ADAMUS: Senin geldiğin yer…oh, “Lütfen” dedi…(gülerler) O bana gelir! (kahkahalar) Peki senin bugün buraya gelmek için hazırlanırken hiç kendini eleştiren, yargılayıcı düşüncelerin oldu mu?  

EMI: Hayır ama yol boyunca çok fazla kaza vardı. Bizim… 

ADAMUS: Oh, neyi yanlış yaptın acaba?  

EMI: Hayır vize.  

ADAMUS: Hayır vize! 

EMI: Evet, havaalanında olurdu. Başlangıçta otomobil değil veya… 

ADAMUS: Vizesiz nasıl yaptın? Hiçbir şey olmadan… 

EMI: Havaalanında satın alabiliyorduk.  

ADAMUS: Oh!

EMI: İnternet üzerinden.

ADAMUS: Aniden, “Oh, evet. Biz sana burada bir vize satalım.” Peki. Evet. Senin onlara Adamus Saint-Germain’i anlatman gerekirdi. 

EMI: Peki. Bir dahaki sefere. 

ADAMUS: Bir dahaki sefere.

EMI: Bir dahaki sefere.  

ADAMUS: Hayır, benim adımı kullanın. Umurumda değil.
 
EMI: Peki.

ADAMUS: Hayır, gerçekten.  

EMI: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Gerçekten çünkü onlar iki şeyden birini yapacaklardır. Ne b…(kahkahalar) Veya sen benim adımı hatırlattığında ben aniden orada senin ile olurum. Aniden, sanki… 

EMI: Ah!

ADAMUS: Ah! Ah! Ne kadar kolay olduğunu gör! Evet.

EMI: Biz senin adını söylemedik ama seni düşündük.  

ADAMUS: Oh, teşekkür ederim.  

EMI: Yolculuklarda.

ADAMUS: Evet, ben de seni düşünüyorum ama adımı söyle. Adımı hatırlat.  

EMI: Tamam.

ADAMUS: Bilirsiniz işte, bu diğer kişiyi gafil avlayacaktır. “O, ne hakkında konuşuyor? ‘Ben Adamus Saint Germain’i tanıyorum.’ Benim bu Adamus’ı tanımam mı gerekiyor? Bu benim patronumun adı mı? Ben okulda bir şey mi kaçırdım? Bu teröristler için gizli bir kod mu? Bu ne? (izleyiciler güler) Ve onlar sonra…gör o kendi kendini eleştirmeyi ve kendini değerlendirmeyi – “Ben neyi yanlış yaptım? Ben bu Saint Germain’i tanıyor muyum? Ve onlar sonrasında o kadar rahatsız ve karmakarışık hale gelirler ki sen sadece onların yanında yürürsün. (kahkahalar) “Benim o pis vizeye ihtiyacım yok.” Bunun nasıl işe yaradığını gör? İşe yarıyor.  

EMI: Peki.

ADAMUS: Evet. Ve sen bir kez benim adımı söylediğinde, ben de seninle çalışmak için orada olacağım.  

EMI: Ama seni yeterince düşündük ve hepimiz, “Oh, Adamus bize neşe ver.” dedik. 

ADAMUS: Evet.

EMI: Evet.

ADAMUS: Oh, güzel.

EMI: Kırmızı Çember’e bazı yolculuklar… 

ADAMUS: O, Adamus değildi, onu güçlükle yapmadı.  

EMI: Gerçekten mi?!

ADAMUS: Hayır. Hayır, hayır. Sana sarılabilir miyim? O kadar uzaktan geldin ki. (izleyiciler “ooov” der) Evet. (sarılırlar)  

EMI: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Evet.

EMI: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Sıkı bir sarılış demek istedim.  

LINDA: Arkadaşına da sarılmalısın.  

ADAMUS: Hadi gelin! Buraya gelin. İkiniz de gelin.  

ADAMUS: Buraya gelin. İkiniz de buraya gelin.  

LINDA: Sen de. Sen de. Hadi. Sen de sarılmalısın.  

ADAMUS: Peki.

LINDA: Sen de sarılmalısın. İkisi de. İkisi de.  

HIROMI: Mikrofona ihtiyacım yok. (bazı alkışlar)  

LINDA:İkisi de.  

ADAMUS: Hadi gelin. Hadi. İyi. İyi. (onlar sahneye çıktığında alkış devam eder) Ben çok sert ısırmam. (Drakula gibi konuşur; khkahalar artar) Peki. Biz sarılacağız. Peki, hazır mısınız? Biz tüm dünya görsün diye bunu kameraya alıyor muyuz? Ve Tanrı, Tanrı da o kamera aracılığı ile izliyor. (kıkırdamalar artar) Tamam, hazır mıyız? (sarılırlar ve “Ohh! derler, izleyiciler “Ooov” der) Peki. Tam burada kalın.  

EMI Teşekkür ederim.

HIROMI: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Peki. Şimdi, bu … (gitmek için hazırlanırlar) Kalın (kahkahalar) O beni fazla cnlandırmadı. Tobias bir kere Japonya’ya gitti.  

EMI: Haberim yok.  

ADAMUS: Evet, hayır, gitti.  

EMI:  Ah, gerçekten mi?

ADAMUS: Evet, evet. Ve Tobias Japonya’ya gitti ve Japonya’yı sevdi. Cauldre ve  Linda da Japonya’yı sevdi.  

EMI: Peki ya sen Adamus?

ADAMUS: Hayır ben gitmedim. 

EMI: Lütfen gel.  

ADAMUS: Teşekkür ederim. Benim için bir şey yaparsan orada oluruz.  

EMI: Evet.

ADAMUS: Tamam çünkü aynı sorun Tobias’ta da vardı. Japonya’yı sevdi. Japonları sevdi. Yiyecekleri sevdi. Şarabı gerçekten sevdi ama Tobias’ı Japonya’da rahatsız eden tek bir şey oldu – sarılmalar.  

EMI: Biz sarılmayız.  

ADAMUS: Biliyorum. Çok iyi değil. (bazı kahkahalar) Evet. Onun için geldiğinde buraya çıkar mısın?  

EMI: Buraya mı?

ADAMUS: Evet, tam buraya. Yani sen Japonya’ya veya hatta buraya geldiğinde sarılışı hissedelim bebeğim. Bunu gerçekten hissedelim. (izleyiciler alkışlar) Peki, şimdi, sarıl bana.  

EMI: Japon sarılması mı?

ADAMUS: Hayır! Adamus sarılması. Şambra sarılması. Ben senin köpeğinmişim gibi sarıl bana. Yani sarıl demek istiyorum… (kahkahalar)  

EMI: Peki.

ADAMUS: Oh, hayır. Daha sıkı. Evet. Tamam.  

EMI: Evet. (sarılırlar)  

ADAMUS: Peh! Oradan kalk! Buraya gel. Dene. (Hiromi’ye yönelik) Bana gerçek anlamda sarıl. Sen beni düşünüyorsun. Sen benim hakkımda konuşuyorsun. Burada olmaktan çok mutluymuşsun gibi sarıl bana.  

EMI: Git. (Hiromi’ye; yoğun kahkahadan sonra kadın sarılır; birisi, “Hadi bakalım” der)  

ADAMUS: Ne?!! Sarıldı mı bana? (izleyiciler “hayır” der)  
LINDA: Hayır!

ADAMUS: Hayır!

EMI: Üçümüz mü?

ADAMUS: Üçümüz? Bu garip. Üçümüz birlikte. Bu, garip bir şey. (kıkırdamalar artar) Peki, gel buraya. Ben şimdi göstereceğim. Şimdi, yapma…sadece derin bir nefes al. (Adamus abartılı bir nefes alır) Peki. Gel buraya. (çok tutkulu bir şeklide sarılırlar; izleyiciler alkışlar)  

EMI: Teşekkür ederim. Teşekkür ederim. (Hiromi’ye de tutkulu şekilde sarılır, onu havaya kaldırır)  

ADAMUS: Oh! Ahh! Ahh! Ah, ah, ah!!! (alkışlar ve kahkahalar artar) Şimdi bu, bu tutku. Aradaki farkı görüyor musun? Bilirsin işte, ohh! Ve gerçekten korkma… 

EMI: Peki.

ADAMUS: …birini veya kendinizi tutun. Kendinizi de tutabilirsiniz. Şimdi, bunu yapacaksanız bu şekilde yapın. Şöyle (kendisine tutkulu bir şekilde sarılır) Evet! Böyle gerçekten sarılarak…Yani tutku bu demek isiyorum. 

LINDA: Dur! Bunu bize bir kez daha göster.  

ADAMUS: Hayır. (kahkahalar) Peki, teşekkür ederim. 

EMI: Ben de sana teşekkür ederim.  

ADAMUS: Evet. Güzel. (izleyicler onlar yerlerine geçerken alkışlar)  

ADAMUS: Hadi hepimiz sıkı sıkı sarılalım. Sadece ayağa kalkın ve yanınızdakine sarılın. Üç kişi değil. Üç kişi değil. Sadece iki kişi. (izleyiciler kalkıp birbirine sarılmaya başlayınca gürültü çıkar) Pekiii! Ayartma olmasın! Tantra kursu değil bu. Bu sadece basit bir sarılış. Neden kadına dilini veriyorsun?  

LINDA: Ohhh! (izleyiciler sarılmaya devam eder, sonra otururlar)  

ADAMUS: Peki. Şimdi enerjinin nasıl değiştiğini hissediyor musunuz? Evet. Ve şimdi…(alkışlar artar) Ve günün geri kalınında herkes sarılacak ve sıkı sıkı tutkulu bir Şambra sarılışı nasıl olur gösterecek. Güzel.  

Peki, işte benim bakış açım. Ben gündelik yaşamınızda zamanınızın, enerjinizin yüzde kaçının kendinizi eleştirme, yargılama ve düşünceleri kontrol etme ile geçtiğini sordum? Bu, her biriniz ve hepiniz için yüzde 100. Yüzde 100. Bunu tahtaya yazar mısınız? Yüzde 100 çünkü sahip olduğunuz düşüncelerin tamamı gerçekte sizden kaynaklansa da kaynaklanmasa da bir dereceye kadar yargı içeriyor. Bilmiyorum ama öyle. Her düşünce.  
Bir sarılışı düşünün. Bir sarılma. Bunun neresi yanlış? Ama işte orada o, “Eh! Ya ben doğru yapmazsam? var. Abartırsam ne olur? Ya Adamus’a fazla sarılırsam ve o beni sapık sanırsa? O nedenle ben kendimi geri tutuyorum. Başkaları bunu görürse ne olur?” Görüyorlar. Onlinesınız. Siz ona güzel bir düşünce deseniz de onun gerçekten karanlık olma potansiyeli var. Her düşüncenin var. 

Siz bunun ile mücadele edemezsiniz. Siz düşüncelerinizin üstesinden gelemezsiniz. Siz “ve” olabilirsiniz. Siz, “Bilirsiniz işte, tamam, Adamus  - o piç – benim bütün düşüncelerimin bok olduğunu söyledi ve ben bunun böyle olmadığını göstereceğim. Benim kendimi yarılamaya, kenidimi eleştirmeye ihtiyacım yok.” demenin ötesine geçebilirsiniz. Bu, sizi bir yere götürmez. Sizi daha iyi bir kişi yapmaz. Sizi daha sosyal yapmaz. Sizi daha disiplinli yapmaz. Sizi daha iyi hissettirmez. Sizi daha zengin yapmaz. Siz bağımlı olmaktan veya ahmak olmaktan veya herhangi bir şeyden alıkoymaz. Koymaz. Koymaz.  

Ben o neden ile sizin bu çöp içeren düşünce dalgalarının farkında olmanızı istiyorum ve bu onun ile baş etmek ile ilgili bir konu değil çünkü o da kendini yargılamanın bir düzeyi. “Oh, Adamus benim bütün düşüncelerimin sadece zihinsel, boktan bir çöp yığını olduğunu söyledi.” Hayır, ben bunu söylemedim, ben onun bunları içerdiğini söyledim. O, bir potansiyel ve bazı günler bu daha belirgin oluyor. Bazı günler artıyor, “Ben şişmanım. Ben aptalım. Ben başarılı değilim. Ben ruhsal biri değilim. Ben…”

Derin bir nefes alın ve onu “ve” leyin. Oh! Şimdi buradayım. Ben o bariyerleri aştım.”  

Bilirsiniz işte, zihin ona programlanmış gibidir ve bunu yapmaya bir süre daha devam edecektir. O, nihayetinde, siz “ve”ye girdiğinizde ve siz onun gerçekten ağır bir program içerdiğini, gerçekten ağır bir program içerdiğini, fark ettiğinizde, size izin verecektir. Ve siz ona onun ile saldırmayacaksınız. Siz o bokun üstesinden onun ile gelmeyeceksiniz. Böyle yapmayacaksınız. Bu aslında eleştiriden kurtulmak için eleştiriyi kullanmak gibi bir şey. O hala eleştiri yayıyordur. Siz kendinizi yargılar ve kendi yargılamanız nedeni ile kendinize daha fazla saldırırsanız günü daha çok kendini yargılama ile kapatırsınız. O halde siz onu “ve”leyin. Siz, “Evet, o benim bir parçam. Vay! Heyecanlı. İlginç. Ve ben onu aştım. Benim ona ihtiyacım yok. O, beni bir yere götürmüyor. O, sadece benim bir parçam, benim bir dışavurumum ama benim tamamım değil.” dersiniz.  


Günün İkinci Sorusu

Peki, ikinci soru. Bunun için güzel, derin bir nefes.  

LINDA: Uh, oh.

ADAMUS: Git ben soruyu sormadan mikrofonu hazırla.  

LINDA: Hazır.

ADAMUS: Onu birine uzat.  

LINDA: Hemen şimdi mi?  

ADAMUS: Evet, ben soruyu ondan sonra soracağım. Ben onların yüzündeki şaşıran ifadeyi görmek istiyorum çünkü kamera sizi çekecek.  

LINDA: Sen tutabilirsin. (kahkahalar)  

ADAMUS: Kamera.

LINDA: Onu kapalı tut.  

ANTJE: Tamam.

ADAMUS: Güzel. Şeytanın en büyük başarısı nedir? Aah! Şeytan hakkında konuşmamamız gerek! (Adamus kıkırdar)

ANTJE (kadın): Hım, çok özür dilerim ama ben soruyu anlamadım.  

ADAMUS: Şeytanı biliyor musun?  

ANTJE: Hayır.

ADAMUS: Şeytan!

ANTJE: Hayır.

ADAMUS: Şeytan! Şeytan.

ANTJE: Evet!

LINDA: Sart biliyor! Dur! Sart biliyor! (Linda mikrofonu alıp Sart’a verir) Sart şeytanı biliyor.

ADAMUS: Vay, vay, vay…(Linda yüksek sesli güler) Oh o mu – tut onu! Tut onu! Tut! Tut! Tut.  .

LINDA: Sart şeytanı biliyor.

ADAMUS: Tut onu. Bu da klasik bir kurtarmaydı. Bir kurtarmaydı. Biz Sart’a gideceğiz ama ben istiyorum ki…şeytanı tanıyor musun? Lucifer’i?

ANTJE: Evet.

ADAMUS: İblis’i.

ANTJE: Evet.

ADAMUS: Şeytanın  en büyük başarısı nedir?  

ANTJE: Öldüğümde ona gidecek olmam.  

ADAMUS: Peki. Öldüğünde cehenneme git. Ona git.  

ANTJE: Ona git.  

ADAMUS: Lucifer’in evine. Tamam mı?  

ANTJE: Evet.

ADAMUS: Güzel. Teşekkür ederim Bu konuda hiç kaygılanıyor musun?  

ANTJE: Hayır. Hayır, kaygılanmıyorum. 

LINDA: O, Katolik değil. .

ADAMUS: Tamam. Ben Katolik demedim.

ANTJE: Hayır. Hayır, hayır.  

ADAMUS: Peki.

ANTJE: Hayır.

ADAMUS: Güzel. Sıradaki. Şeytan’ın en büyük başarısı nedir?  

SART: Beni yataktan attı. (Adamus kıkırdar)

ADAMUS: O senin eski karındı. (yoğun kahkaha) Ba, dum bum!  

LINDA: Ohhh!

ADAMUS: O seni yataktan attı.  

LINDA: Ov!

ADAMUS: Bunun ile ne demek istiyorsun? Seni uyandırdı mı?  

SART:O artık onun ile takılmama izin vermiyor.  

ADAMUS: Senin takılmana izin vermiyor. Ona gözdağı verdin değil mi?  

SART: Evet.

ADAMUS: Evet, peki. 

SART: Şimdi o Ben’im veriyor. 

ADAMUS: Peki. Seni yataktan attı. Tamam. Evet. Ya şeytan burada karşımızda olmuş olsaydı ne olurdu? Eğer… (Adamus kıkırdar) Ohh!

SART: İşte başlıyoruz!

ADAMUS: Ben de onun Cauldre’nin yanından geçmesine izin veriyordum ama o bunu engelledi. Ama işte bilek güreşimiz başlıyor. Peki ya Cauldre
aniden şeytana kanallık yapsa ve o gelse. Onun ile konuşur muydun?  

SART: Sanırım evet.  

ADAMUS: Ne konuşurdun?  

SART: Bizim eskiden nasıl eğlendiğimizi. (Adamus kıkırdar)  

ADAMUS: İkiniz eğleniyor muydunuz? Evet, evet, evet. Evet. Güzel. Senin renkli bir geçmişin var demek. (kıkırdamalar artar)  

SART: Bunu anlatmıştım.  

ADAMUS: Güzel. Peki. Harika. Sıradaki. Sana teşekkür ederim Sart. Teşekkürler.  
Şeytan’ın en büyük başarısı. Siz buraya gelirken ne ile karşılaşacağınızı asla bilmezsiniz. 

BARBARA: Aslında şeytan hepimiz için burada.  

ADAMUS: Tamam.

BARBARA: Öyle.

ADAMUS: Doğru.

BARBARA: Öyle.

ADAMUS: Hangi din ile büyüdün?  

BARBARA: Katolik.

ADAMUS: Katolik. Peki. Gördünüz mü, güzel bir cevap verdi.  

BARBARA: Ben her zaman kurtulmuş bir Katolik olduğumu söylerim.  

ADAMUS: Kurtulmuş bir Katolik. Evet, evet.  

BARBARA: Öyleydim. 

ADAMUS: Peki. Peki, şu anda şeytan için ne hissediyorsun?  

BARBARA: Umursamıyorum.

ADAMUS: Gerçekten?

BARBARA: Hayır.

ADAMUS: Hayır. Peki. Evet.  

BARBARA: Geçmiş yaşamlarımızda arkadaş olduğumuzu sanıyorum. 

ADAMUS: Doğru. Hepiniz şeytanın yakın arkadaşısınız. Doğru, ben bile şeytanın arkadaşı olmadım.  

BARBARA: İşte.

ADAMUS: Peki. Evet. Ve… 

BARBARA: Ve benim şeytan veçhesi ile daha önceki bir yaşamımda bağlantım oldu. Şeytanın daha önce hayatımda olması bu yaşamımın iyi yönü.  

ADAMUS: Evet. Anlamı…bu ne anlama geliyor?

BARBARA: Sadece yetiştirilme tarzım ve inançlarım.  

ADAMUS: Doğru. Bu daha önce sen şeytandan korkuyordun anlamına geliyor mu?  

BARBARA: Kesinlikle. Kim olduğum ile ilgili olarak cehennem gitme korkusu.  

ADAMUS: Doğru, doğru. Doğru.  

LINDA: Ooh! Ne yaptın ki?

ADAMUS: Yani sen birkaç kötü şey yaptın o zaman? Şimdiye kadar yaptığın en kötü şeydi?  

BARBARA: Bu yaşamda mı?  

ADAMUS: Evet. Eh, ötekileri gerçekten saymasan daha iyi olur. 

BARBARA: Uhh, ooh. Bunu söyleyebilir miyim bilmiyorum.  

ADAMUS: Cauldre benden bu soruyu sormamamı istedi. Ben o nedenle kibar bir beyefendi olacağım ve bunu geçeceğim. Ama sende en azından bir anlığına olsun o bilinç vardı.  

BARBARA: Anladın sen onu.  

ADAMUS: Anladım. Peki. Bu o kadar da kötü değil.  

BARBARA: Muhtemelen başkaları da yaptı.  

ADAMUS: Sart çok kötü şeyler yaptı. (kıkırdar) Peki, teşekkür ederim.  

BARBARA: Teşekkür ederim.

ADAMUS: Teşekkür ederim.  

LINDA: Başka?

ADAMUS: Şeytanın en büyük başarısı. Şimdi Lucifer, şeytan ve ötekileri burada konuşmamız iyi mi? Bir saniye durun çünkü benim aslında bu bölüm ile ilgili olarak Cauldre ile konuşmam gerekirdi. Normalde konuşmuyorum ama bu konuda onun kaslarının gerileceğini biliyordum… 

LINDA: Ne?!!! (kahkahalar)  

ADAMUS: …bu konu hakkında konuşmak. Ben bugün yıkıcı olacak demiştim. Benim hoş olmamı mı istiyorsunuz. O zaman bizim bu konuda konuşmamız gerekiyordu ve benim şöyle demem gerekirdi, sevgili Cauldre, Geoffrey biz bazı irite edici konulara gireceğiz – Katolik doğup büyümek – ve senin bizim bunu neden yaptığımızı, bunun ile nereye varacağımızı anlaman gerek. Ama o da senin için endişe duyuyordu. Bu bazılarınıza fazla mı gelecek? Biz belki, başkaları ne düşünür ve ne der, “Bugün tarikat toplantında ne yaptın?” Oh, biz şeytanı çağırdık. (bazı kıkırdamalar) Sinirli bir gülüş olur – “Ohhh!” – ve diğerleriniz şöyle der, “Aman Tanrım biz o yöne doğru mu gidiyoruz?” Evet, biz tam olarak o yöne doğru gidiyoruz. Biz onu getiriyoruz. Salonun ortasında kocaman kırmızı bir şeytan var ve onun buraya getirilmesi gerekiyordu. Onun tartışılması gerekiyor. Linda biz İsa hakkında konuşunca gerginleşiyor, salonda daha az şeytan var. (bazı kıkırdamalar) Yani, evet, biz bu konuda konuşacağız. Nerede kalmıştık, sırada kim var?  

LINDA: Buradayız. 

ADAMUS: Şeytan’ın en büyük başarısı nedir? Ayağa kalkarsan herkes senin bu şeytan konuşmasının bir parçası olduğunu görebilir. (kahkahalar)  

SHAWNA: Tamam, şimdi benim bu şeytan konusunda biraz kafam karıştı.  

ADAMUS: Eh, o bunu yapıyor, bilirsiniz işte. (ürpertici bir ses tonu ile konuşur) Şeytan senin kafanı karıştırıyor. Evet.  

SHAWNA: Şeytan aslında nedir çünkü ben Lucifer Şovu seviyorum. (bir tv dizisi)

ADAMUS: Doğru.

SHAWNA: Yani ben gerçekten de…

ADAMUS: Lucifer Şov mu?

SHAWNA: Evet!

ADAMUS: Buna aşina değilim.  

SHAWNA: Lucifer diye bir şov var ve orada şeytan geri dönüyor. Ama bunların hepsi senin tutkun ile ilgili, bilirsin işte herkesin tutkusunun gerçekleşmesi. 

ADAMUS: İnsanlara gerçekten tutkulu bir biçimde sarılmak gibi mi?  

SHAWNA: Hangi arzunuz tutkulu ise onu yapmalısınız.  

ADAMUS: Doğru. Peki.  

SHAWNA: Veya ticaret yapabilirsiniz ve sözde cennete veya herhangi bir yere gidebilirsiniz, bilirsin işte. Ama… 

ADAMUS: Kulağa ilginç geliyor. Kaç kişi izliyor bunu? (birkaç kişi el kaldırır) Vay. Peki.  

SHAWNA: Lucifer’i bir tek ben izliyorum. (kıkırdar)  

ADAMUS: Evet, evet. (kıkırdarlar)  

SHAWNA: Oh, peki.

ADAMUS: O halde senin sorun Lucifer’in ne olduğu.  

SHAWNA: Hayır, şeytan şimdi bana eziyet etmiyor.  

ADAMUS: Doğru.

SHAWNA: Ben daha çok zihnimden ve kararsızlığımdan, doğru seçim yapmıyorum diye çekiyorum.  

ADAMUS: Ben senden bunu bir daha tekrarlamanı istiyorum. Bu öyle derin ki. Sen fazla işkence çekmiyorsun.  

SHAWNA: Eh, öyleyim ben, şeytan bu mu? Yani, bilirsin işte, yargıladığın bir şey…kendini yargılamak için kullandığın enerji ve düşünceler.  

ADAMUS: Sen benim birinci sorum ile ikinci sorum arasında bir bağlantı olduğunu sanmıyorsun.  

SHAWNA: Evet! Yani, ben öyleyim, şeytan bu mu? Yani ben böyle bir şey yaşıyorum – ben geçen Pazar gününden bu yana eziyet çektiriliyorum çünkü ben otomobilimi servise verip yeni bir otomobil ile çıktım. Benim yeni bir otomobil almak ile ilgili bir niyetim yoktu ama bir çek yazmadım. Ve bu aşamadan sonra benim bir karar vermem gerekti ve ben bu nedenle bir haftadır eziyet çekiyorum.  

ADAMUS: Neden?

SHAWNA: İki yıllık mı veya üç yıllık mı vade olsun diye veya şimdi tamamını ödeyip kurtulmak mı diye. Bilmiyorum.  

ADAMUS: Sen bu neden ile mi eziyet çekiyorsun?  

SHAWNA: Yanlış seçim yaparım diye eziyet çekiyorum.  

ADAMUS: Ahh! Oh, hadi burada bir duralım.  

SHAWNA: İşkence bu.  

ADAMUS: Hadi burada bir bakalım. “Ben yanlış seçim yapabilirim.”  

SHAWNA: Pişmanlık duyabilirim.

ADAMUS: Uzun vadeyi nasıl bitireceksin? İnsanların çoğu bitirmek için ne yapıyor. “Ne yapacağımı bilmiyorum. Ben bakımı yapılan otomobilimi almak için girdim” – bir dakika dur. Orada ne oluyor? Otomobilin diyor ki, “Zamanı geldi, biz senin ile artık uyumlu değiliz.”  

SHAWNA: Oh, benim otomobilim kesin olarak… 

ADAMUS: Evet. Diyor ki, “Bu kadar. Daha fazla yok. Ben seni taşıyabileceğim kadar taşıdım.” Senin yeni bir otomobile ihtiyacın vardı. Gerçekten güzel bir otomobile. Elden çıkarmış olduğundan daha güzel.  

SHAWNA: Ben öyle düşünmüyorum. (kıkırdar)  

ADAMUS: Ne aldın?

SHAWNA: Lexus RX 350, yeni tasarım. Çok güzel!

ADAMUS: Sorun yok.  

SHAWNA: Ama öte yandan o otomobile verilen para ile ilgili bir suçluluk duygusu var.  

ADAMUS: Sorun yok. Sorun yok yani demek istiyorum.  

SHAWNA: Tamam mı?

ADAMUS: Evet.

SHAWNA: Ama ben emlak danışmanlığı yapıyorum ve ben otomobilime çim biçme makinası, yabani ot temizleyicisi ve saman koyuyorum, bunu önceki Lexus’umda yapıyordum ve o bir römorka dönüşüyordu ama benim şimdi muhtemelen bir römork almam gerekecek. Ve ben bu gerçekten güzel, rahat bir şey satın…ben henüz çeki yazmadım ama… 

ADAMUS: Bu arada Cauldre, “Kendini dinle römork al” diyor. (kahkalar) Bu zor değil! Bu zorlu bir şey değil!  

SHAWNA: Eh, Sart kışın benim römorkumu saklamaz ki.  

ADAMUS: Sart şeytan! (kahkahalar artar)  
Bıraktığın zaman, her şeyi ona yüklemediğin zaman hayatın ne kadar eğlenceli olduğunu fark ediyor musun?  

SHAWNA: Ben kendime bir haftadır işkence ediyorum.  

ADAMUS: O zaman ne yapacaksın? Peşin mi alacakın yoka vade mi yapacaksın?  

SHAWNA: Henüz bir karar vermedim.  

ADAMUS: Seçimini hemen şimdi burada yap. Yanlış da olsa doğru da olsa sadece bir seçim yap, herhangi bir seçim. Sadece birini seç. Üç numaralı kapının ardında ne var?  

SHAWNA: Biliyorum çünkü vade yaparsam fikrimi değiştirebilirim. Eh, fikrimi hala değiştirebilirim ve o kadar da kaybım olmaz…(kahkahalar) İşte! Ben otomobilimi kullanıyorum, ben buralardan geçiyorum… 

ADAMUS: Şeytanın ona yaptığına bakın. Onun kafasını karıştırıyor!  

SHAWNA: Korkunç!! (kahkahalar artar) 

ADAMUS: Bunu şeytan yapıyor. O lanet şeyi al tamam mı? O lanet şeyi al. Çek ya da her neyse yaz.  

SHAWNA: Sart vade yapmamı söyledi.

ADAMUS: Ama bak…

SHAWNA: O, büyük bir finansçı… 

ADAMUS: Hayır. Onu satın al. Satın al ve hoşuna gitmezse sat.  

EDITH: Doğru. Sadece para tutar.  

ADAMUS: Ve bunun bir önemi yok. Sen yanlış bir karar alamazsın. Bu üç yıl vade yapsan da öyle peşin ödesen de – olmaz…sadece derin bir nefes
alabilir misin?  

SHAWNA: Ama işte benim hoşuma gitmeyen… 

ADAMUS: Hayır! Hayır! Ben derin bir nefes alıp konuş demedim. Ben sadece... (Linda kıkırdar) Zaten oldu. Zaten oldu. Ve şimdi sana yalvarıyor… 

SHAWNA: Bitirmem için. 

ADAMUS: …sana gelmesine izin vermen için. Ama işte orada o konsantrasyon var, zihin. “Oh, ne yapmalıyım? Yanlış karar verebilirim.” Biz bunların hepsini bugün havaya uçuracağız. Şiddetli bir baş ağrın olacak ve bu iyi bir şey.  

SHAWNA: Beni bundan kurtarmanı dilerdim – beni içimdekilerden kurtulmayı dilerdim ve gerçekten de… 

ADAMUS: Öyle olacak çünkü – ama sen ona aynı zamanda tutunacaksın da. Ben de şöyle diyeceğim, “Lanet olsun! Sadece, sadece satın al. Bir çek yaz. Tüm birikimine mal olsa da umurumda değil çünkü sen artık yanlış bir seçim yapamazsın.  

SHAWNA: Eh, yanlış değil ama pişman olabilirsin. Ben pişman olmak istemiyorum.  

ADAMUS: Sen seçtiğin hiçbir şeyden pişman olmazsın. Bu kadar basit. Sen enerjiler için çalışmaya çabalıyorsun; onlar senin için çalışmak istiyorlar. Üstat hizmet etmesi için enerjilere izin verir. Zarafet bu demektir.  

Derin bir nefes alın. Senin birinci, ikinci ya da üçüncü şıkkı seçip seçmemeni umursamıyorum. Onların her biri de uygun. Hiçbirisi daha iyi ya da daha kötü değil. Sen yanlış yapamazsın.  

SHAWNA: Ama ben mükemmel olmak istiyorum, o nedenle doğru seçimi… 

ADAMUS: Her seçim mükemmeldir.  

SHAWNA: Benim için bir eziyet.  

ADAMUS: Daha mükemmel ya da daha az mükemmel diye bir şey yok. Ve işte hepinizin kendini cendereye soktuğu kısım burası çünkü siz “Ne yapmalıyım? Hangi yöne gitmeliyim? Yanlış bir karar almaktan korkuyorum.” oluyorsunuz. Ondan sonra ne oluyor? Hiçbir karar almıyorsunuz.  

SHAWNA: Doğru. Ben sıkıştım.  

ADAMUS: Ya da en en az risk içeren kararı alıyorsun.  

SHAWNA: Evet. Ben risk alan biri değilim.  

ADAMUS: Ben ne yapardım sana onu anlatayım. Ben sana ben ne yapardım onu anlatacağım ama ben bu konuda ciddiyim. Ama sen öyle yapmayacaksın. Ben gider iki araç satın alırdım. (Linda daralır)  

SHAWNA: Ben zaten…ben bunu düşüneceğim çünkü…(bazı alkışlar)  

ADAMUS: Veya satın alırdım. Hayır, neden olmasın? Şimdi günün önemli bölümü geliyor. Zihin içeri atlar ve der ki, “Aman Tanrım. Sen çok savurgan olmaya başladın. Senin buna gücün yetmez. Yanlış olacak. Kötü olacak.” Hayır, öyle değil. Sen sadece onu “ve”le. Bir “ve” var ve iki araç sahibi olma realitesi var. Güzel ve seksi seni şehirde gezdirmesi için hoş bir aracın var – “Benim güzel arabama bakın.” Ondan sonra römorkun var – “Hey! Bana bakın. Huh! Ben römorkumu taktım.” (köylü gibi konuşur; kahkahalar)  

LINDA: Güzel!

ADAMUS: Bilirsin işte…

LINDA: Bunu bir kez daha yap.  

ADAMUS: Hayır, asla. Asla, asla, asla. Ben bunu bir daha asla yapmayacağım. (kıkırdamalar artar)  Kim size sadece tek bir araca sahip olmanız gerektiğini söyledi. 

 SHAWNA: Eh…

ADAMUS: Bunun için savaş. Hadi ama bunun için savaş.  

SHAWNA: …orası karlı havalar için bir yer ve sana daha sonra park etmek için başka bir yer, başka bir araç gerekecek, en daha sonra… 

ADAMUS: Yaşamak için farklı bir yerin olacak! 

SHAWNA: …ikisinin masrafı ve ben zaten…

ADAMUS: Sen burayı dinliyor musun? Şimdi senin on araç park edebileceğin başka bir yerin var. Ve zihin bütün o bok düşünceleriyle, sınırlamalarıyla, kendini yargılaması ile ve geçmişi ile atlar ve der ki, “Evet ama korkarım ki. Ve bu…” Ve bu noktada, “Yeter”. Ben böyle yaşamaya devam etmeyeceğim. Ben ekstra aracım için ekstra park yeri var mı diye endişelenerek yaşamayacağım.” dersiniz. Tabii ki öyle değil. Ondan sonra zihin atlar ve “Evet ama bunların hepsi çok hoş bir fantezi değil mi ve biz bunu uydurmuyor muyuz ve bu kulağa güzel gelmiyor mu?” der. 

Bunun böyle olması gerekiyor ama çok az sayıda insan bunu yapı333yor. Enerjilerin sizin için bu şekilde çalışması gerekiyor. Ama siz ona direnç gösterirseniz, direnç götermeye devam ederseniz, geri tutmaya devam ederseniz, direnç olursa işe yaramaz bu. Küçük bir artış olur, bilirsin işte düşüncelerindeki çöp yüzde 90’dan yüzde 60’a düşer. Ve bilirsin yüzde 90 da olsa yüzde 1 de olsa bu aynı şey demektir. Yüzde 90 ile yüzde 1 arasında bir fark yok. Hala çöp var. Ve biz onun ötesine uçacağız. Onun için teşekkür ederim ve evet.  

LINDA: Hey, Adamus. Bak. O sana geliyor! (Elindeki para dolu kutuyu sandalyeye bırakır; bazı kıkırdamalar)  

ADAMUS: Sen bana yanlış kutuyu vermiş olmalısın çünkü burada sadece 5 dolar var.  Ben Adamus Saint-Germain’im. 

LINDA: Hayır, hayır, hayır. İçinde en az 24 var sanırım.  

ADAMUS: Tamam.

LINDA: Tamam mı. O zaman bizim…

ADAMUS: Eh, bu hala yanlış kutu.  

LINDA: Ohh! Peki.

ADAMUS: Ve yanlış kutu senin için. 24, 28 her neye.  

LINDA: Belki 30. (kahkahalar)  

ADAMUS: Bin olmadan saymam Linda. (kıkırdar) Peki, biz bugün gerçekten önemli bir şeyi kanıtlamaya çalışıyoruz. Sınırlamalara bakın, çöp düşüncelere, tabii siz bunlar ile eğlenmiyorsanız.  

SHAWNA: Hayır! Bu eziyet! 

ADAMUS: Peki. Yani siz sadece derin bir nefes alır ve yaparsınız. İki tane al. Neden olmasın? Ama şeytanın nasıl davrandığını gör, “Oh!” Tamam. Ben bunu sürmek istiyorum çünkü daha yapacak şeylerimiz var. O halde iki tane daha.  

LINDA: İki tane daha.

ADAMUS: Evet. Şeytanın en büyük başarısı nedir?  

VINCE: Bizi bu noktaya getirmesi.  

ADAMUS: Evet! Bu – evet!  

VINCE: İnançsız olduğumuz, kendimize güvenmediğimiz, kendimizi sevmediğimiz nokta.  

ADAMUS: Bu çok iyi bir cevap. Çok iyi bir cevap, bizi bu noktaya getirmesi. Kesinlikle. Güzel ve bir tane daha. Çok yakınsınız.  Ne diyordum Vince. Şeytanın en büyük başarısı.  

HENRIETTE: Korku, terör, panik senaryosu sadece insanların durmasına neden oluyor, haberlerdeki o yalnız kadın.” 

ADAMUS: Evet ve herkes öyle, bazıları daha çok ama o, orada. Orada hep o, “Benim ne yapmam gerekiyor? Ben neyi yanlış yapıyorum? Ben bir karar almaktan korkuyorum çünkü yanlış olabilir ve böylece hayatımda yaptığım yanlışlara bir yenisi eklenmiş olacak.” Bu şekilde varolmaya devam edemezsiniz. Edemezsiniz. Siz devam etmek istemiyorsunuz ama siz bu şekilde varolarak devam edemezsiniz. Bizim bunun ötesine geçmemiz gerekiyor. Tüm o çöpün, sınırlamanın ötesine, bu sizin o kadar içinize yerleşmiş ki. 

Şeytan’ın En Büyük Başarısı

Ve bu arada bence şeytanın en büyük başarısı insanları kendisinin varolduğuna inandırmış olmasıdır. 
Şeytan. İnsanların kendi inançlarında yarattıkları şeytandan başka şeytan yok nedeni bu. 

Dünya’da bir şeytanın varolduğuna başkalarını ikna etmek bazıları için büyük başarı oldu. Bu, bazılarının veya bazı grupların gururlandığı bir şey – dünyada şeytan olması - ama o yok. Ve hatta siz ona inansanız da sevgili arkadaşlarım, siz ona şeytan da deseniz, kötü enerji, karanlık enerji veya bunun gibi herhangi bir şey de deseniz gerçek şu ki bunlardan herhangi birinin en büyük başarısı varolduğuna inanmaktır. Ve siz ona inanmaya devam ederseniz biz daha fazla ilerleyemeyiz.  

Şeytan yok. Kötü kararlar yok. Hatalar yok. Günahlar yok. Karma yok.  

Şimdi, bu, bazılarınıza basit geliyor. Aranızdan bazıları, “Evet, eh, ben bunu zaten biliyorum.” Ama ben sizin kendi hayatınıza, düşüncelerinize, sınırlamalarınıza, şu şeytan konseptine bakmanızı diliyorum, karanlık ya da kötü yaptığınız her şeye dokunmuş ve yaşamınızı harfi harfine şekillendiren o. 

O, sizin yaşamınızı şekillendiriyor siz ondan çıkmaya korkuyorsunuz. Siz korkuyorsunuz çünkü kendinizi yargılamadığınızda, kontrol etmediğinizde, değerlendirmediğinizde ne olacak, siz kötü şeyler mi yapacaksınız? Siz bu nedenle geri tutuyorsunuz çünkü “Yeniden kötü şeyler mi yapacağım?” diye merak ediyorsunuz.  

Sizin geçmiş yaşamlardan şeyler taşımanız doğru bile değil aslında. Siz bir psişiğe gidiyorsunuz ve o size şunu söylüyor, “Oh, geçmiş yaşamında sen bir katildin.” Ve bu sanki gerçek değil gibi gelir. Muhtemelen değildir. Ama bilirsiniz işte bu çevrenizde bir sürü drama demek, siz ona inanıyorsunuz, onlar sizin paranızı topluyorlar ve siz onu her yere sürüklüyorsunuz – “Ben geçmişte gerçekten kötü biri olmalıyım çünkü şimdiki hayatıma bir bak. Bu benim karmam.” Hayır, hiç de değil.  


Ona inananlardan başka şeytan yok. Tüm yaratımda, insanların inanmayı seçtiği şeytandan başka şeytan yok. Ve Linda seni yazı tahtasına alabilirsek – ben yazı tahtamı özlüyorum ama… 

LINDA: Ohh! Yazık.  

ADAMUS: Üstat yaşamak için şeytanın ötesine geçer. Üstat yaşamak için şeytanın ötesine geçer. Bu kadar basit.  

Bu, zor bir şey çünkü siz onu nasıl adlandırırsanız adlandırın günah, şeytan, karanlık, kötü, herhangi bir şey diye– düalite veya herhangi bir şey – siz ne kadar aydınlandığınızı düşünseniz de onun sizin yaşamınızda derin etkisi var. Siz kendinizi neyi yanlış yaptınız, neyi yanlış yapacaksınız diye çok fazla yargılıyorsunuz. Siz dünyayı yargılıyorsunuz. Siz sık sık dışarı bakıp, “Dışarıda kötü bir dünya var. Kötü insanlar, kötü şeyler yapıyorlar.” dersiniz. Gerçekte bu böyle değil ama insanlar bu şekilde tarif etmeye devam ettikçe öyle olacak. 


Ama siz geri dönüp karanlığın, şeytanın, kaynağına baktığınızda onun varolmadığını göreceksiniz. O, insanlar ona inanana kadar gerçekten varolmuyor.  

İnsanlar doğumdan bu yana onunla içiçe. Doğuştan Gelen Günah –“Sen iyi sözcüğünü duyana kadar kötüsün” Bu dinler tarafından insanların zihnine sokuluyor. Onlar zihni programlıyorlar, “karşıt bir güç var.” 

Sonraki sayfa. Şeytan sözcüğünü yaz.  

LINDA: Büyüklüğü ne kadar olsun?  

ADAMUS: Sayfanın yarısı kadar.  

LINDA: Teşekkür ederim. (ŞEYTAN yazar)  

ADAMUS: Çoğunuzun da bildiği gibi, onu ters okusak ne çıkar?  

LINDA: Oooh! ( “LIVE”) (Ç.n: İng. Yaşamak) 

ADAMUS: İngilizce yaşamak. Yaşamak. Bu…bilirsin işte…bunlar sanki… 

LINDA: Bu hoşuma gitti.  

ADAMUS: Bunlar karşıt şeyler ama bunlar İngilizcede tam tamına aynı harflerden oluşuyor. Live ve Evil. (yaşam ve şeytan) Biri daima ötekinden alır. Yani siz filozofça düşünerek, “Oh, ben şeytana inanmıyorum. Ben karanlığa inanmıyorum” diyebilirsiniz, bunu yaparsınız ve bu sizin veçhelerinizin uydurmalarının bir parçasıdır.  

İsterseniz bir anlığına hayal edin; o karanlığın, günahın, şeytanın, kötünün, iblisin asla, asla, asla insanlara fısıldamadığını hayal edin. Kimsenin doğumundan itibaren kötü olarak nitelendirilmediği bir toplum hayal edin; hiç kimseye şeytanın ruhlarını almak için sessizce gölgede gizlenerek beklediğinin anlatılmadığını hayal edin. Karanlık ve kötü diye bir şeyin hiç olmadığını hayal edin. İnsan bilincinin nasıl derinden değiştiğini. Bunların hiç ortaya koyulmadığını. Bunların asla kitle bilincinde yer almadığını hayal edin.  

Tüm dünyada sokak köşelerinde yer alan kilise binalarının dışına, “Kendinizi şimdi güvenceye alın yoksa şeytan ruhunuzu alacak” diye yazmadıklarını. Bir inanç sistemin dahi olmadığını hayal edin. Sadece yaşamak var ama yaşamak mükemmel olmak anlamına gelmiyor. Yaşamanın sadece deneyimlemek olduğu, yanlışın ve doğrunun olmadığı. Hiçbir çocuğa yanlış yaptığının, kötü bir şey yaptığının veya Tanrı’nın gözünden düştüğünün söylenmediğini hayal edin.  

Size asla karanlık veya çok kötü olduğunuzun söylenmediğini hayal edin bir anlığına; size asla şeytanın sizi ele geçireceğinin veya bir gün cehenneme gideceğinizin söylenmediğini, bunun bir inanç sistemi dahi olmadığını; size asla kötü bir şey yaptığınızın söylenmediğini hayal edin.  

Bunu hayal etmek belki güç olabilir ama çoğu insanın yaşamında onlara ihtiyacı oluyor – o yargılamaya, o değerlendirmeye, o düalitenin karşıt gücüne. Ama siz bu duygulara tutunarak ilerleyemezsiniz. Bunu yapamazsınız.  

Özgürlük şimdiye kadar yaptığınız kötü şeylere dair olan düşüncenin salıverilmesidir. 

Özgürlük – bunu yazabilirsin – özgürlük şimdiye kadar kötü şeylere dair olan düşüncenin salıverilmesidir. İnsanlar bunun için mücadele edecektir. Siz de bir dereceye kadar mücadele edeceksiniz. Ve bizim bu bölümde bu gerilemeleri, şartları ve olan her şeyi işlememiz o kadar da uygun ki. Kesinlikle. Siz onu zıt veya karşıt enerji olarak adlandırsanız bile kullanılabilir enerjiyi faydalı hale getirmek için mükemmel bir zaman. Bu, onların dönüşmesine yardımcı olacaktır.  

Yani özgürlük sizin şimdiye kadar yaptığınız kötü şeylere dair olan düşüncenin salıverilmesidir. Ve ne biliyor musunuz? Siz şöyle diyeceksiniz, “Eh, ben salıverebilirim, ne kadar, yüzde 50’sini, yüzde 60’ını, belki yüzde 90’ını.” Bunun bir önemi yok. Eğer hala yüzde 10 veya yüzde 20 varsa bu onun hala yüzde 100 olduğunu gösterir. Siz olduğunuzdan daha az hissettiğiniz her şeyi salıverin. 

Siz yanlış ya da kötü bir şey yaptığınıza inanarak özgür olamazsınız. Şeytan’ın veya karanlığın veya kötünün geçmişte kalan gölgesi hala varsa siz özgür değilsinizdir. İşte benim Gizem Okulları’nda verdiğim birçok dersteki bu Ayrılma Noktaları’ndan biri. 

Bu birçok filizofun karşı çıkacağı bir Ayrılma Noktası, “Dışarıda şeytan bir dünya var. Şeylere bak. İnsanlar birbirini öldürüyorlar. İnsanlar birbirlerinden çalıyorlar. İnsanlar birbirlerini köleleştiriyorlar.” Evet, çünkü süregelen bir çekirdek inanç var, insanların kötü olduğuna, şeytanın varolduğuna ve karanlığın olduğuna dair çekirdek bir inanç var. O zaman insanlar ne yapıyorlar? Onlar bilincin hareketini izliyorlar. Onlar ona programlı – “Sen kötüsün. Sen kötü şeyler yaptın. Sen yanlışsın” – o nedenle siz donup kalırsınız. Siz bir karar almaktan korkarsınız. “Ben yanlış bir karar aldım.” Alamazsınız. Alamazsınız. Gerçekten alamazsınız. Siz sadece derin bir nefes alır ve onunla gidersiniz ama çoğu insan bu sınırlamalar ile savaşacaktır.  

Siz kanatlarınız açmaya korkuyorsunuz çünkü size kötü olduğunuz söylendi ve siz kanatlarınız fazla açarsanız çok küçük kötülükler değil büyük kötülükler yapabilirsiniz.   

Siz açılmaya korkuyorsunuz, kendinizi açığa vurmaktan çünkü siz geçmişte gücü kötüye kullandığınıza inanıyorsunuz. Bunu size birisi anlattı ya da siz bir kitapta okudunuz; bu geçmiş yaşam ile ilgili bir şey, siz antik bir ülkede bir kral ya da kraliçe idiniz ve kötü şeyler yaptınız. Gerçek şu ki siz muhtemelen öyle yapmadınız ve gerçek şu ki bunun bir önemi yok ve gerçek şu ki siz güçten korkuyorsunuz. Güç yok.  

Sizin, hepinizin bir parçası güçten öyle bir korkuyor ki ve öyle bir şey yok. Sizin ona ihtiyacınız yok. O yok. Ona ihtiyaç yok. Her şey size gelir. Bu güç ile alakalı bir şey değil. Bu enerji toplanması ile ilgili bir konu değil. Bu tamamen enerjilerin geldiğine, sizin için uygun zamanda orada olduğuna dair olan bir biliştir. Sizin onu depolamanız gerekmez. Sizin başkası alır diye ona tutunmanız gerekmez. Hepsi orada.  

Şimdi, bu tıpkı büyük bir sıçrama gibi. Bu, devasa bir sıçrama. Siz bunu küçük adımlar ile yapamazsınız. İşe yaramaz. Siz gücü bıraksanız da, kötüye dair tüm o inançları tamamen bıraksanız bile hala yüzde 100’ün içindesinizdir. Ben bu nedenle, hatta siz bu nedenle, “Eh, ben düştüm – ben kötü düşüncelere, korkuya ve kötü olduğuma dair düşüncelere olan bağımlılığımdan vazgeçtim, bu siz yüzde 30’da olsanız bile böyledir çünkü siz yüzde 100’sünüz.  

O nedenle bu büyük bir sıçrama. Bugün, söylediğim gibi, yıkım ve değişim günü, sizin özgürleşmenizin, sizin şimdiye kadar herhangi kötü bir şey yaptığınız düşüncesinin salıverildiği noktaya ulaşma günü. Siz kötü bir şey yapmadınız.  

Bu konuyu zihninizde şu şekilde filozofça bir biçimde tartışmayın, “Eh, peki, ben çocukken evi yakmıştım, bilirsiniz işte, ben evrene hizmet ediyordum.” Sadece çeneni kapat. Sadece onun ötesine geç. Onu doğrulama. Yoksa o bokun içinde karmakarışık olursunuz. Siz sadece ilerleyin…

Şeytan yok. Güç yok. Ve bu arada bu iki şey kitle bilincinde eşanlamlı – şeytan ve güç – ve siz bundan korkuyorsunuz. Siz, “Ya tamamen açılırsam ne olur? Ya ben gerçekten olduğum gibi olursam? Aman Tanrım, güç ve potansiyel karanlık” diye korkuyorsunuz. Bunların hiçbirisi yok. Bu insanlara şimdiye kadar satılan en büyük yalan. Güç, karanlık ve bunun gibi şeylerin hepsi sadece yalan.  

Şeytanın en büyük başarısı nedir? İnsanları varolduğuna ikna etmek ve siz ona inanmadığınız sürece o varolmuyor. Aynısı güç için geçerli. Güç konusundaki en büyük yanlış inanış nedir? Güç diye bir şey yok. Sizin ona ihtiyacınız yok. O neden ile  ben şimdi bir merabh yapmak istiyorum.  


İlerlemek

Şimdi, bu özel bir merabh çünkü siz buradasınız ve burası sizin, “Ben bunu yapacağım ve sonra bu konuda düşüneceğim.” demeyeceğiniz bir nokta. Bu seferki doğrudan size gelecek. Başka sözcükler ile ifade edecek olursak bu merabh gerçekten şeytan, kötü, kendiniz hakkındaki olumsuz düşünceler bilincinden çıkmak ile ilgili çünkü size kötü olduğunuz söylendi. Size şeytanın varolduğu söylendi. O, yok. Yok. Ve ben tüm dünyadaki dürüst, evanjelist Hıristiyanların, Müslümanların, “Oh! Evet, o şeytan dediklerini duyar gibiyim.  

Ama hadi onların lideri burada oturuyor diyelim, kilisenin dini lideri tam olarak burada oturuyor, sizin iki seçiminiz olacaktır, siz ya karanlığın ve şeytanın ve iblisin olduğu gerçeğine inanacaksınız ya da yolunuzu İsa veya Muhammed veya ellerindeki diğer soytarılar sayesinde bulacaksınız. (bazıları boğulur gibi olur, bazı kıkırdamalar) 

Öyleler! Öyleler. Onlar söyledikleri gibi değiller. Benim tanıdığım Yeshua onların yükselttiği İsa gibi değil. O neden ile ben İsa’ya – tükürük – tükürebilirim. (Linda boğulur gibi olur) 

Evet, ben İsa’ya tükürebilirim çünkü onu tanıyordum. O heyecan verici birisiydi ama o, onların ona yükledikleri anlamdaki gibi değil. 

O nedenle seçim sizin. Karanlık, şeytan, kötü insanlar, cennet, cehennem, siz onların adamı ile kurtuluşa ereceksiniz – siz o yolu veya ötekini izleyeceksiniz. Güç yok. Herhangi bir karanlık dahi yok. Şeytan yok. Bunlardan hiçbirisi yok. Bu basitçe insanların programlandığı bir oyun. 

Siz hangisini seçerdiniz? Hangisini seçerdiniz? Ve seçim açıkça ortaya çıktığında siz aniden onun hakkında düşünmeye başlarsınız, “Eh, ya Adamus şeytansa?” bunu daha önce duymuştum. Ben bunu duydum. “Peki ya Adamus şeytansa ve bize sadece özgürlük satmaya çalışıyorsa?” (kahkahalar) “Hayır, ben o özgürlükten hiç istemiyorum. Bu şeytan işi.” Ama zihin tıpkı sizin gibi bakar, “Otomobili almalı mıyım yoksa 5 yıl vade mi yapmalıyım?” İşin eğlenceli kısmı siz yanlış yapamazsınız. Buna karşın siz hangi yolculuğu yapmak istersiniz?  

Hadi birlikte bir merabh yapalım. Şimdi, dediğim gibi bu seferki merabh sizin yaşamınızı etkileyecek çünkü siz ona izin vereceksiniz.  

LINDA: Bu ne anlama geliyor? (bazı kıkırdamalar)  

ADAMUS: Bu, sizin karanlık konusunda sahip olduğunuz tüm ilizyon…New Age (yeni çağ akımı) bile karanlığı öğretiyor ve o bir ilizyon. Tıpkı güç gibi; o bir ilizyon. Şeytan gibi; o bir ilizyon. Hepsi öyle – bunu bir anlığına hissedin. Tanrı ve Şeytan. İkisi de güç oyunu. Her ikisi de. Ve siz güç konusunda düşünüyorsunuz. Güç. Oh, insanlar güç hakkında konuşuyor. Bu koca bir yalan. Çok büyük bir yalan. 

Bunlardan hiçbirisi yok ve onlara ihtiyaç da yok. Enerji var ve o size hizmet eder. (dışarıda çıkan fırtınayı fark eder) Sanırım ben Transilvanya’da Dracula’ya dönüşeceğim. (kahkahalar) 

O halde derin bir nefes alın ve merabha başlayalım. Ama bu arada eğer siz hemen şimdi bir değişime hazır değilseniz – ki ben bunu çok saygılı söylüyorum – o zaman dikkatinizi buraya vermeyin ya da çıkıp gidin.  
LINDA: Ne değişecek?  

ADAMUS: Eğer siz şimdi hemen bir değişime hazır değilseniz dikkatinizi vermeyin ya da çıkın gidin çünkü bu seferki sizin, “Eh, ben bu enerjide sadece oturayım ve onun ne kadar hoşuma gittiğini sonra düşüneyim” diyeceğiniz merablardan olmayacak. Ben bundan yüzde 10 oranında mı yoksa yüzde 30 oranında mı hoşlanıyorum?”


Şimdi ya hep ya hiç zamanıdır.
 

Biz bunu artık öyle nazik ve öyle ürkek bir şekilde yapamayız. Biz şöyle yapamayız, “Ben bunu kısmen yaparak Üstat olacağım.” Biz şimdi ya her şeyiz ya da hiçbir şey. Biz bunu size masaj yapmaya çalışıp, sizi iyi hissettirerek yapamayız ve siz ondan sonra boktan hayatınıza, boktan düşüncelerinize dönemezsiniz. Bunun değişmesi gerek. O neden ile bu özel merabh tamamen bunun ile dolu. O, şeyleri değiştirecek.  

O halde hadi dönelim, ışıkları uygun hale getirelim. Müziği açalım. 

Güzel, derin bir nefes alın. 
(müzik başlar)  

Çok eğlenceli, ışık sadece bana geliyor. ( Adamus güler) 

Karanlık Yalanının Ötesinde  

İşte tüm dünyada ve burada Üstatlar Kulübü’nde bulunan sevgili Şambra, şimdi, o dönüşümün, herkesin hayatında her şeyin üstünde bir güç olan o şeytan bilicinden çıkmak için değişim zamanı. 

Bu size aşılanmış. Ben sizin dini ya da dini olmayan zeminden gelip gelmediğinizi umursamıyorum ama siz onu kitle bilincinden çekiyorsunuz. Siz kendinizi o kadar çok yargıladınız ki. Ve siz şeytan veya karanlık veya sadece kötü diye adlandırsanız da şimdi buradan tamamen ilerleme vakti. Yüzde 10 daha iyi değil veya yüzde 50 ama tamamen.  

Bunlar çok büyük yalanlar ve evet ve ben çağlar boyu filozoflar ile o kadar çok felsefe yapıp tartıştım ki, çoğu makyo onların. Onlar bana şeytanın neden gerçek olduğunu anlatmaya çalıştılar ve ben de onlara, sadece onlar inandığı için onun gerçek olduğunu söyledim.  

Şeytanın, iblisin, karanlığın en büyük başarısı insanları varolduğuna inandırmaktı. O, yok. O, yok. Bu gezegendeki hekes onu serbest bıraksa, onun ötesine geçse, bu gezegen tamamen farklı bir yer olurdu. Ama onlar bunu yapmayacaklar. Onlar karanlığa bağlanmış. Onlar gerçekten öyleler.  

Bunların en büyük savunucusu dinlerdir. Onlar karanlığa bağlanmışlardır. Onlar onun tanıtımını yapıyorlar. Onlar onu pazarlamalarında kullanıyorlar. Onlar özgürlük hakkında konuşmuyorlar. Onlar yaşamınızdaki zarafet konusunda konuşmuyorlar. Onlar sizin ruhunuzun güzelliği hakkında konuşmuyorlar.  

Ama burada çok sınırlı sayıda insan ile Üstatlar Kulübü’nde oturarak, burada internet vasıtası ile bulunarak çaba harcamadan serbest bırakabilirsiniz. Bunun güzelliği burada. İronisi bu. Siz karanlıktan onun ile savaşarak kurtulamazsınız. Siz ilerlersiniz. O kadar. Siz salıvermek konusunda, bunun ne kadar süreceği konusunda  düşünmezsiniz. Sadece yaparsınız. Sadece buradasınızdır. 

Siz şu şekilde düşünmezsiniz, “Eh, benim biraz o karanlık korkusuna, karanlığa olan o inancın her ihtimale karşın arka cebimde durmasına ihtiyacım var mı acaba?” Siz sadece tamamını serbest bırakırsınız, yüzde 100’ünü. 

O artık sizin için varolmuyordur. 

Dünyanın geri kalanı için evet ama o sizin için varolmuyor. O artık sizin realitenizin ve yaratım sisteminizin bir parçası değil. Nokta.  

Üstat asla kötü bir şey yapmamış olduğunu fark eder çünkü kötü diye bir şey yoktur. 
Üstat hiçbir şeyin üstesinden gelmeye çalışmadıklarını fark eder çünkü üstesinden gelinecek bir şey yoktur.  

Yaşam sadece bir deneyimdir. Güzel, duyusal, tutkulu ve dışavurumcu bir deneyimdir.  

Ve diğerleri hayatlarını karanlığın gölgesinde yaşamayı seçerken, diğerleri kendilerini yargılarken, kendileri hakkında değerlendirme yaparken ve kendilerini kötünün ya da karanlığın bir parçası olarak kabul ederken, biz, bütün bunların ötesine geçeceğiz.  

Biz onu sadece biraz çözümleyip, uzaklaştırmayacağız. Biz onu giderek sadece salıvermeyeceğiz. O, gitti. O, gitti. Karanlık yalanı ile ilgili bir kütle çekim yok. Dikkatli olmazsanız sizin kötü olacağınıza veya kötü olabileceğiniz düşüncesine çekilmek yok. 

Siz bunun ötesine geçersiniz. Uyuşturucu bağımlısı olmuş olsanız da, uyuşturuculara geri dönseniz de endişeden bir eser kalmaz. Hayır. Sizde kalmayacak. Kendinizi bir noktada içkiyi fazla kaçırdınız diye, tekrar içmeye başlarsınız diye geri tutmayın. Hayır, tutmayın. Siz ilerleyin. O artık sizin satın aldığınız yalanın bir parçası değil. Siz basitçe ilerlersiniz.  

Siz onunla kavga etmezsiniz. Siz onun ile mücadele etmezsiniz. Siz onun için seremoni yapmazsınız. Siz sadece ilerlersiniz…gücün ötesine ki o bir yalandır. 

Karanlığın ötesine ki o bir yalandır. Kötü yaptığınız şeylerin ötesine. Bu sizin kendinize söylemiş olduğunuz ve yanlış yaptığınıza dair olan en büyük yalan.  

Zihin bu konuda mücadele edecektir, o kesinlikle onun ile mücadele edecektir. O, zihinsel olacaktır. O, değerlendirme yapmaya çabalayacaktır. O, şunun gibi şeyler yapmaya ve söylemeye çalışacaktır, “Eh, peki, biz yüzde 10 daha iyi olacağız, biz karanlık yalanına olan inancımızın yüzde 10’unu serbest bırakacağız.”  

Zihin, “Ama sen hazır değilsin. Sen hepsini salıveremezsin.” diyecektir. Zihin bu konuda filozoflaşacaktır. O buna karşı çıkacaktır. Hayır. Hayır. Yeter. Biz sona geldik.  

Görüyor musunuz eğer siz hala kötü bir şey yaptığınıza inanıyorsanız bu yine de bir yalandır. Eğer siz güce inanıyorsanız, o, yine de bir yalandır. Karanlığa inancınız yüzde 1 bile olsa, siz yüzde 1’in, yüzde 99’u alt edebileceğine inanmaya başlayacaksınız.  

Siz yüzde birin sizin her parçanızı enfekte etmeye yettiğine inanmaya başlayacaksınız. Siz o yüzde 1’i yanınızda taşımanız gerektiğine inanmaya başlayacaksınız ve o zaman o yüzde 1, gerçekte yüzde 100 olacak. Bu her şeyi gölgeler.  
(duraklama) 

Şeytanın en büyük başarısı insanları kendisinin varolduğuna inandırmaktır. Şeytan kimdir? Kendisine Ben’im olma izni vermeyen insanlar. Başkalarını kontrol etmek için şeytan kavramını kullananlar. Kendilerini sevemeyen insanlar. Şeytan onlar. Kutsal olduklarına, yanlışa inanana kadar aslında yanlış yapamayacaklarına inanamayan insanlar.  

Bu, büyük bir adım. Bu, çok büyük bir adım. 

Bu bir açıdan korkutucu çünkü orada hala o kalıntı, biraz karanlık, o yalana inanış var; sizin bir iş girişiminde başarılı olmadığınız, bir ilişkide başarılı olmadığınız, çocuklarınız konusunda başarılı olmadığınız yalanı. Bunların tamamını salıvermek büyük bir adımdır. Büyük adım.  

Ben bunun üç büyük şeyden biri olduğunu söyleyebilirim, atacağınız en büyük üç adımdan biri. Bu belki de en büyüğü olacak.  

Ve o muazzam bir kafa oyununa neden olacak. Ben sadece şimdi sizin biraz sarsılacağınızı bilmenizi istiyorum. Ama ben aynı zamanda bunun zaten gerçekleştiğini bilmenizi istiyorum. Siz zaten onun ötesine geçtiniz. O, sizin beyninizi, düşüncelerinizi dahi sarsacak olsa da, zihinsel acıdan sizi bağırtacak olsa da, siz zaten onun ötesine geçtiniz.  

Siz zaten karanlık yalanının ve gücün ve yaptığınızı düşündüğünüz şeylerin ötesine geçtiniz. Siz zaten onun ötesine geçtiniz. Siz güçsüz bir hayat yaşamak ne demek keşfedeceksiniz. O özgürlüğü.  

Özgürlük siz asla hiçbir şeyi yanlış yapmadığınızı kabul ettiğinizde gelir. Nokta. 

Özgürlük siz asla hiçbir şeyi yanlış yapmadığınızı kabul ettiğinizde gelir. Ve zihnin buna nasıl tepki gösterdiğine bakın. Onun sizi nasıl tuttuğuna, çektiğine bakın. “Tabii ki sen şeyleri yanlış yaptın” diyecektir. “Biz belki – hadi müzakere edelim” der zihin. 

“Hadi onu biraz daha az yanlış yapalım. Tamam” der zihin. “Hadi oradaki yanlışlığı biraz traşlayalım. Ama o yine de yanlıştı ama o kadar değil.” Zihnin sizi nasıl müzakere etmeye çabaladığını görün. Üstat müzakere etmez. 

Burada bir müzakere yok çünkü yüzde 1 oranında yanlış yaptığınıza, karanlık olduğunuza, gücün olduğuna inanmanız o yüzde 1’i yüzde 100 yapar.  

Çünkü bu şeytanın çok güçlü olması, etkin olması, şeytanla ilgili tek bir düşüncenin bile evi başa yıkabilmesi, doğruları çökertmesi sizin, kitle bilincinin içine işledi. Bu doğru değil ama insanlar buna inanıyor ve o nedenle bu öyle. 

Biz bunun üzerinde aşama aşama çalışamayız. Biz gelecek yılı karanlık yalanını, yanlış yaptığınız yalanını yontarak harcayamayız. 

Ben o nedenle bugün onu uzaklaştırmayı seçtim. 

Ve ben sizden peşin olarak özür dilemek istiyorum, çok otantik bir şekilde; ben sizden içinden geçtiğiniz her şey için özür dilerim – o zihinsel acı, o içsel tartışma, sizin kendi şeytanınız ile mücadeleniz için.  

Ama ben hepimiz için bu konuda bir kez daha dikkat etmenin daha iyi olduğunu biliyorum ve siz bunu sorunsuz sonuçlandıracaksınız. Siz kesinlikle görkemli, harika bir şekilde sonuca ulaşacaksınız.  

Bu cehennem programlamasının ve diğer şeylerin basitçe ötesine geçmek zor, çok zor. Çok zor. Şeytan programlaması ve dünya size şunu göstermeye çalışacak, “Hayır, şeytan gerçek. Bakın. Her gün neler olduğuna bakın.” O sizin realiteniz değil; o, onların realitesi. 

Ben size tüm gezegendeki şeytan kavramının kökünü kurutmaktan bahsetmiyorum. Ben sizin kişisel hayatınızdan bahsediyorum. O kadar. Şeytan hala dışarıda mı? Evet çünkü onlar ona inanıyorlar. Onlar ona bağımlılar. Ona ve güce; bağımlılar.  

Siz onlar ile beraber yaşayabilir misiniz? Bazen evet. Her zaman değil. Sizin onlardan kaçmanız gerekecek. Onların yalanın içinde nasıl yaşadıklarını görmek sizin kalbinizde çok fazla acıya neden olur. Onlar ihtiyaçları kalmayana kadar şeytana, iblise inanmaya devam edecek.  

Yükselmiş bir Üstat zaman zaman ağlar mı? Kesinlikle. Çünkü insanların gerekmediği halde acı çekmeye devam etmeleri onu incitir. Ama onlar bunu dinlemeyeceklerdir. Onlar eski karanlıkta yürümek, şeytan, kötü, güç kadar kolay bir şeyi yapamazlar. 

Ve bizim yapabileceğimiz bir şey yoktur.  

Yani biz bugün yalanı arkada bıraktık. Doğrudan yalanI. Yeter. Müzakere yok. 

Yüzde 10, yüzde 15 azaltmak yok. Yok. 

Yalanın dışında. 

Biz bunu yaparken bir sürü bastırılmış, geri tutulmuş şeyiN açığa çıktığını fark ediyor musunuz? 
 

Bunlar şimdi çıkacak. O hayatta kalmak için mücadele edecek. O, kimliği için, yalana olan inancı için mücadele edecek. Onun ile kavga etmeyin. Onun ile kavga etmeyin. Ona bağlanmayın. İlerleyin. Benim size ilerleyin demem, sizin bilincinizi nereye koyacağınız ile ilgili bir şey. Siz bilincinizi o yalanın içinde tutmaya devam edecek misiniz? Yoksa siz özgürlüğe mi gideceksiniz?  

(duraklama) 

Özgürlük yalanın salıverilmesidir. bunu söylemenin en kolay yolu muhtemelen bu.  

Özgürlük o yalanın ötesine geçmek demektir. O, çok muazzam bir yalan.  

Siz bunu atlatacaksınız. Atlatacaksınız. Bu bazılarınız için zor olacak ama siz bunu aşacaksınız. Neden? Çünkü siz korsanlarsınız. Neden? Çünkü siz bunu zaten seçtiniz. Çünkü siz gerçekten Üstatlarsınız ve ben sizi zaman zaman zorladığımı biliyorum, belki olması gerektiği kadar zor değil ama zaman zaman zorlu. Ama ben sizin Üstatlar olduğunuzu bilmesem burada olmazdım. 
(duraklama)  

Hadi burada bir anlığına yapmanız gereken tek bir şey olmadığını idrak ederek oturalım. 

Mücadele etmeniz gerekmez. Benim 60 saniyelik egzersizimi hatırlayın? Burada aynı şeyler yapılıyor. Sizin bunun üzerinde çalışmanız gerekmiyor. Siz sadece yalanın ötesine geçmek için kendinize izin verin. 
(duraklama)  

Sizin kötü bir şey yaptığınız sorumluluğu ile sizin şeytan olduğunuz veya şeytanın varolduğu sorumluluğu ile yaşayalı ne kadar zaman oldu? Siz bir kez daha bunların olmadığı bir toplum, bir yer, bir Dünya hayal edebilir misiniz? Hiç kimsenin asla bu yalanı satmadığı bir yer.  

O sorumluluğun olmadığı. Ve bilirsiniz işte birisi bir şeye inandığında o dışavuruma dönüşür. Onlar kötüye inandıklarında bunu çok kötü bir biçimde dışavururlar. Onlar güce inanırlarsa güç ile hareket ederler. 

Hadi şimdi güzel, derin bir nefes alalım. Hadi güzel, derin bir nefes alalım.  

Ve bu benim herkesin indirmesini, dinlemesini mümkün kılmasını istediğim bir başka merabh. Bu ve o 60 saniyelik egzersiz. Ve ne biliyor musunuz? Onlar bugün benim kitabımın dayanakları. Ben orada 60 saniyelik egzersiz ile başlayıp bu merabh ile son verdim. 

En kutsal, en şanlı, en tanrısal varlık olmadığınız her şeyin ötesine geçin. 

Bütün yalanların ötesine geçin. 

O halde hadi bunun ile birlikte güzel, derin bir nefes alalım. 

Ve siz belki, belki şimdi benim tüm yaratımda her şey yolunda dememin ne anlama geldiğini anlayacaksınız. 

Önümüzdeki aya kadar, sevgili Şambra, Münih’ten canlı seslenene kadar ben sizin hizmetinizde olacağım. Teşekkür ederim. Teşekkür ederim. (izleyiciler alkışlar) 
 


İngilizceden çeviren: Meltem Taban